6. Bölüm

6.⭐

kadriş yazar
kadrisyazar_

YILDIZLARA GÖÇ

 

6.BÖLÜM

 

♪Girl In Red - I Wanna Be Your Girlfriend

 

Okul panosunun önünde durmuş, soğuktan uyuşan parmaklarımı birbirine sürterken, okul grubuna gelen mesajla kendimi dışardan, buraya atmıştım. Haftaya yapılacak olan sınavlar, ne zaman ve saat kaçta yapılacağı asılmıştı ve tüm üçüncü sınıflar şu anda birbirini ezercesine panoya bakıyorlardı.

“Üff, Çarşamba ne ya?” diye söylendi kalabalıktan birileri.

“Bari hafta başı ya da diğer haftanın başında yapsalardı sınav başlangıcını!” dedi biri daha memnun olmamışçasına.

Birinci ve ikinci sınıfların sınavları Çarşamba günü bittiğini için, bizim sınavları da direkt o günden başlatmışlardı. Ve ilk sınav Fizik’ti. Hem de ikinci saat!

En arka sıralarda hâlâ gözlerim panodayken, birçoğu takvimin resmini çekmiş, söylene söylene ayrılmıştı. Ama benim aklım şu anda olacak sınavlarda değil, Toprak’taydı. Aklımı kurcalayan bir takım düşünceler beynimi işgal etmişti.

Sevgilisi mi vardı?

Kimdi?

Bu okuldan mıydı?

Ceyda veya Ahsen miydi?

Ya da farklı biri, benim görmediğim tanımadığım?

Bunları düşünmem normaldi. Mesela bileğine taktığı, gümüş renginde, ortasında duran küçük güneş sembolüyle ince bileklik. Tamamen çiftelere özel yapılan bilekliklere benziyordu.

Ya da dün gece barda söyledikleri. Hafta sonları en sevdiğimin yanına gidiyorum. Sesi ve kelimelerin hepsi tek tek aklımdaydı. En sevdiği kimdi mesela? Hafta sonları barınağa, köpekleri veya başka sevdiği hayvanları görmeye gidiyor olabilir miydi? Bilmiyordum!

Şimdi ise, yaptığı telefon görüşmesi epey canımı sıkmıştı. Karşı taraf ile çok olumlu ve yüzünde güller açarak konuşmuştu. Canım? Bende seni özledim? Bugün kavuşacağız? Neydi şimdi bunlar, neyin nesiydi? Korkaklığım, cesaret edip aşkımı itiraf edemediğim çocuğu, başkasına mı kaptırmıştım?

Yüreğim, dağ taş bağladı. Böyle olmaması lazımdı. Dayanamazdım!

“Fizik sınavına mı canın bu kadar sıkıldı?”

Ne zaman yanıma geldiğini bile fark edemediğim Görkem’in sorusuyla, olduğum yerde zıplamama ramak kalmıştı, hızla başımı yan tarafıma çevirirken. Söylediği şeyle, dudakları kıvrılmış karşıya bakıyordu.

“Geldiğini görmemişim.” Dedim korku ve şaşkınlığım azalmaya başlarken. “Burada değil gibiydin zaten.” Deyip bana çevirdi başını.

Aklım, Toprak’taydı.

“Çarşambaya kadar vaktin var, çalışırsın.” Dedi rahatlatmak ister gibi gülümserken.

Canım, Fizik sınavı vardı diye sıkılmıyordu!

Omuz silktim. “Fizik sınavına ne kadar çalışırsam çalışayım, yirminin üzerinde alacağımı sanmıyorum.”

Bu hayatta en nefret ettiğim şey, sayısal derslerdi. Ne kadar uğraşsam da, asla bir başarı elde edemiyordum. En azından sözel derslerle, bu açığımı az buçuk kapatıyordum. Bizimkilerde bir şey demiyordu.

Yalandan kaşlarını çattı. “Bu kadar mı kötü?” diye sordu.

Gözlerimi devirdim sesli nefes verirken. “Kötü demek, yanında hafif kalır.” Deyip güldüm.

“İstersen seni çalıştırabilirim.” Deyip iki omuzunu kaldırıp indirdi.

“Fizik dersin iyi miydi ki senin?” diye sordum fakat bu soruma gülüp, “okul birincisi olacak biri için saçma bir soruydu.” Yüzümü buruşturup elimi boşlukta salladım. “Sorumu görmezden gel.”

“Yani,” deyip yutkundu. “Fizik dersi iyi birine hayır demezsin. Yani çalıştırırım seni.” Deyip yine yutkundu.

Histerik bir gülüş attım. “Boş tenekeye vurmak gibi olur bu. Hiç kendini yorma.” Dedim.

“Yorulmam!” dedi hemen. “Sen yormazsın beni.”

Tek kaşım havalandı. Gözlerimin içine, gözlerini kırpmadan bakıyordu Görkem ve sesindeki netlik bir tık, aklımı karıştırmıştı. Ama böyle bir düşünceyi eledim çünkü Görkem ile arkadaşlığımız bile bir adım ilerlemeyecek kadar sınır vardı. Onun hakkında böyle bir şey düşünmem saçma olurdu.

Hem, Görkem ile bir gün geçirmek istemiyordum. Bilmiyordum neden istemediğimi ama istemiyordum.

Konuyu hızla değiştirmek için, “niye okula geldin bu saatte?” diye sordum. Görkem’in bu saatte okula gelmesine şaşırıp anlam verememiştim.

Dudakları ince düz çizgi halini alıp gülümsedi. “Kütüphane.” Dedi. “Evden daha iyi. En azından kantine gelip birkaç insan yüzü görüyorum, içecek bir şeyler alırken.”

Haklıydı. Tüm gün evde olup ders çalışmak insana kafayı yedirtirdi. Okula uğraması onun için daha iyiydi.

Tek omuzuna astığı çantasını düzelttikten sonra, yüzüme kaçamak bir bakış atıp, elinin birini cebine attı, gergince gülümserken. Onu izledim, gözlerimi kısarak.

“Aslında, bunu sınavı kazanınca verecektim fakat.” Deyip elinden cebini çıkarırken, bakışlarım elini takip etti ve parmaklarının arasından çıkardığı çikolatayı ortamızdan bana uzattı. “Okul sınavlarına canı sıkılan biri için iyi gider diye düşündüm.” Dedi.

Kaşlarım havalandı, bir süre çikolataya bakarken. Ardından Görkem’in, yüzünden silinmeyen gergin gülüşüne kaldırdım, gözlerimi. Çikolatayı verdiği için epey çekingen görünüyordu.

Bu sefer onun bakışları, yüzümde değil, saçlarımın üzerindeki bereye kaydı. Bir tık fazla incelediğini gördüğümde, ellerimi başımın iki yanına çıkarıp, berenin kenarlarına yasladım, aşağı doğru çekiştirmeye başlarken. Bu bereye gözüm gibi bakmam gerekiyordu. Çerçeveletip duvara assam, abartmış olur muydum?

Ellerimi tekrar iki yanıma bırakırken, gülümsedim tekrar Görkem’e bakarken. Gözlerimi kısıp, “ama ben burada bir poşet çikolata göremiyorum.” Dedim. Görkem’de sesli bir şekilde gülüp, başını yere eğdi. “O da sınavdan sonra.” Deyip bana baktı.

Ve okulun muzip çocuğu Okan yanımızda bittiğinde, bir kolunu Görkem’in omuzuna yaslayıp, selam verdi, yılışık bir şekilde. Yanakları, burnu soğuktan kızarmıştı. Zelem hakkından iyi gelmişti. Ama ben Okan’ın bu haline gülerken, Görkem hiç memnun değildi. Sesli bir nefes verip burnundan gözlerini devirdi. Fakat Okan hiç oralı değildi.

Toprak bizimkilerle kar topu savaşı yaparken, benim telefon görüşmesinden sonra moralim yerle bir olmuştu. Onları dışarda bırakıp, içeri girmiştim.

Okan, Görkem’in elindeki çikolatayı sanki hayatında ilk defa görmüş gibi mutlulukla, “ay çikolata mı? Sanki özel günüme bir gün kalmış gibi tatlı aşeriyordum.” Dediğinde, yüzümü ekşitip kafamı geriye doğru attım, yüzüne tip tip bakarken.

Okan bel altı şakalardan hoşlandığı gibi kadınlar hakkında da bir tık bilgiliydi. Bu durumu, üç tane ablası olmasında bağlıyordum. Üç kızla yaşamak, öğrenmek istemediğin şeyleri, öğrenmek zorunda bırakıyordu.

Görkem’de yüzünü ekşitip Okan’a baktığında, sert bir şekilde omuzunu eğip, Okan’ın kolunun düşmesini sağladı. Okan, asla Görkem’in ondan hoşlanmadığını anlamıyordu ama gözlerinin içine baksa gayet iyi anlardı. Baksa bile anlayacağını sanmıyordum ama… Neyse.

Okan, Görkem’in elindeki çikolatayı hızla çekip aldı.

“Senin değil o.” Diye çıkıştı Görkem. Almaya çalıştığında, Okan kolunu geriye doğru çekip havaya kaldırdı. Okan’ın boyu Görkem’den uzun olduğu için avantajlı sayılıyordu. “Bir tane daha alırsın. Sorun olmaz.” Deyip güldü Okan pis pis.

“Ver şunu!” dedi Görkem dişlerinin arasından.

Okan sinir bozucu bir şekilde sırıttı. “Sınav senen de çikolata yemek zararlı.” Deyip başını salladı bilgiçlik taslayarak.

“Bir aptalın, neyin zararlı neyin zararlı olmayacağını bilemez.” Dedi Görkem, bu sefer kendisi de Okan gibi bilgiçlik taslayarak.

Okan duraksadı. Düşünüyormuş gibi dudak büzdü, kaşlarını da çatarken. Şu anda kime aptal dediğini anlamaya çalışıyordu. Gülmemek için alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.

“Ver şunu!” dedi yeniden Görkem. Kahverengi gözleri, Okan’ı parçalayacak gibi bakıyordu.

Okan sesli bir nefes verip gözlerini devirdi. “Al yemedik çikolatanı.” Deyip çikolatayı geri uzattı. Görkem sertçe elinden aldı. Okan, dilini damağına vurup ses çıkardıktan sonra, “cimri şey.” Dedi kötü kötü bakarak.

Bakışlarım ikisinin arasında gidip gelirken, sırtıma çarpan bedenle, bir adım öne doğru sendeledim.

Kaşlarım hızla çatılırken, çarpan kişiye dikkatli olması için dudaklarımı aralayıp hızla arkamı dönmüştüm ki, gördüğüm kişiyle öfkem içimde tuz buz olup yerini şaşkınlığa ve heyecana bırakıvermişti. Bakışları pür dikkat panoda olan Toprak’tı.

Elleri cebinde, boynunda verdiğim yeşil atkıyla, karşıya bakıyordu. Önümdeki, yanımdaki kalabalık bir anda sustu. Ve uzayıp giden koridorda sanki ikimiz varmışız gibi sessizlik aktı üzerimize.

Kaşlarını çattı panoya bakarken. Sonra dilini damağına vurup ses çıkardıktan sonra başını iki yana salladı. Gördükleri hoşuna gitmemiş gözüküyordu. Ardından bakışlarını olduğum yere çevirdi ama bana bakmadı. Benden uzun olduğu için kafamın üzerinden, arkamda olan biteni izledi. Ama ne olduğunu bilmiyordum. Çünkü şu anda sonbahar gözlerinin içine bakıyordum.

Renkler capcanlıydı. Tüm renkler özenle birbirine karışmış, büyük bir uyum içinde güzellik sunuyordu. Gözlerim ağır ağır kırpıyor, tek bir saniye bile ondan ayrı bırakmak istemiyordum gözlerimi.

Az önce dışarda kokusunu içime çekememiştim. Çünkü soğuktan donan burnum, yüzümdeki varlığını bile unutturmuştu bana. Şimdi ise teninden yayılan, bal ve kurabiye kokusu huzurlu bir kış akşamını hatırlatıyordu bana. Saatlerce o akşamda sessizce oturup, bekleyebilirdim.

Sonbahar gözlerini, benim soluk mavilerimle buluşturduktan sonra, tekrar karşıya bakıp, “Neden çikolatayı almadın?” diye sordu.

Kaşlarım anlam veremediği için ışık hızıyla çatıldı. Bana mı sormuştu bu soruyu. Şaşkınlık ve anlamanın verdiği tepkiyle yüzüne baktım, gözlerimi kırpıştırırken. “Çocuk baya üzüldü.” Dedi tekrardan. Dudaklarını ıslatıp, alt dudağını dişlerinin arasına alıp geri bıraktı.

Yakınında ben vardım ve benimle konuştuğunu anlamıştım. Cevap vermedim. Çünkü Görkem’den bahsettiğini anlamıştım ve bana çikolata verirken görmüştü. Ama şimdi bu niye merak ediyordu ki?

Sessizliğim biraz uzun sürdükten sonra, başını tekrar bana çevirdi. Yüzüm ona dönüktü, tüm bedenimle birlikte. “Çikolatayı neden almadın?” diye sordu yeniden. Merak ediyordu ama sesi çok düzdü.

“Okan araya girdiği için.” Dedim, gözlerimi kaçırırken. Okan araya girdiği için bir anda ortam değişmişti ama tek gülen bendim. Anladım der gibi başını salladı. “Okan araya girmeseydi alacak mıydın?” diye sorduğunda, kaşlarım havalandı, dudaklarım bir karış aralanırken.

Gözleri, sadece gözlerimin içine bakıyordu. Göz bebekleri sağa sola dalgalanıyordu. Yüzünde bir ifade yok gibiydi ama bakışları… Anlayamıyordum.

Omuz silktim. “Bilmiyorum.” Dedim yarım ağızla. Sanırım almayacaktım çünkü ben çikolata seven biri değildim. Çokta yemezdim.

Tekrar anladım der gibi başını salladı bir kere.

Başımdaki bereye baktı. Bende, boynundaki atkıya baktım.

Birbirimize ait şeyleri, taşıyorduk.

Sonbahar gözleri usulca yüzüme inerken, yutkunduğunu gördüm. “Bende bilmiyorum.” Dediğinde, sonbahar gözlerini, son kez gözlerime değdirip arkasını döndü, ellerini ceplerinden çıkarmadan. Ben arkasından öylece bakarken, o usulca uzaklaştı.

“Beni bekle lan!” diye bağırarak Okan’da peşinden gittiğinde, kolunu Toprak’ın omuzuna atıp beraber yürüdüler.

Bilmiyorum?

Neyi bilmiyordu?

Yerimde kıpırdanıp bakışlarımı gözden kaybolan kişilerden alıp yutkunarak etrafıma bakındım. Panonun önünde birkaç kişi vardı. Omuzumun üzerinden geriye baktığımda ise, Görkem’in de burada olmadığını gördüm.

 

****

 

“Vampirler başını kaldırsın.” Diyen Cıvıl’ın sesiyle, kulağıma gelen ufak tefek seslerle vampirlerin başını kaldırdığını anlamıştım. Zelem, Okan, ben, Bahri, Cıvıl, Elif ve sınıftan birkaç kişiyle şu anda vampir köylü oyununu oynuyorduk. Cıvıl bizim Moderatörümüzdü. Çünkü kendisi asla yalan söylemeyi başaramadığı için direkt kendisini ele veriyordu, bu yüzden bizi yönlendiren kişi olmuştu.

İkinci dersimiz iptal olmak zorunda kalmıştı çünkü İngilizce hocamız doğum yapmak üzere acilen hastaneye götürülmüştü. Şimdi en arka sırada, tüm sınıf okulu sesiyle yerle bir ederken, biz oyun oynuyorduk. Tabii birazdan bizim de sesimiz onlara karışacaktı.

“Vampirler başını eğsin.” Dedi Cıvıl yeniden. Biraz bekledikten sonra, “Kaldırabilirsiniz başlarınızı.” Der demez, başımı kolumdan kaldırıp derin bir nefes aldım. Herkes birbirine bakmaya başladı, oluşturduğumuz çemberden. İki masayı uç uca koymuştuk ve bizde etrafına dizilmiştik.

“ZELEM VAMPİR!!” Diye bağırarak Zelem’in üzerine giden Okan ile, Zelem şaşırarak ellerini havaya kaldırıp, “lan mal, daha yeni başımızı kaldırdık.” Deyip ayakta duran Okan’a bakmaya başladı.

“Ben senin sesini duydum.” Deyip tek omuzunu indirip kaldırdı Okan, bir çocuk gibi. İşaret parmağını Zelem’e doğru uzatıp, “arkadaşlar bu vampir, Vallah’a sesini duydum.” Dedi gözlerini büyütüp herkesi ikna etmeye çalışırken.

“Sanki bende duyar gibi oldum.” Dedi Elif’te gözlerini kısarak.

“Ya olum her vampir köylü oyununda, ilk Zelem’i söylüyorsun.” Dedi Bahri gülerek. “Gerçekten ya!” dedi Zelem’de gözlerini devirip bu durumdan bıkmışçasına. Okan ise sırıttı, kıs kıs gülerken.

Tabii ki Zelem’in vampir olduğunu bilmiyordu ama bu durumdan epey zevk alıyordu. Zelem’i sinir etmek, hoşuna gidiyordu. Ki Zelem’in oynadığımız oyunlar boyunca vampir çıktığını bile görmemiştim. Bir kere olmuşsa bile unutulacak kadar az bir durumdu.

“Kesin diğer vampir de, Belfü.” Dedi Okan parmak sallayıp bana doğru gelirken.

“Hayır.” Dedim boş bir sesle. “Köylüyüm ben.”

“Çok inandırıcı oldu.” dedi Bahri’de.

“Ben de hiç inanmadım.” Dedi Elif’te tek kaşını havaya kaldırıp oturduğu yerde dikelirken. Tüm gözler bana çevrilmişti. “Bakın, nasıl Zelem’e bakıyor. Kesin bu ikisi vampir.” Dedi Okan.

“Ya gerizekalı ben vampir değilim.” Dedi Zelem ağlamaklı sesle. “Bakın nasıl yalandan yapıyor.” Diyen Okan Zelem’in yanında gidip, “aç kağıdını.” Ardından gruba bakıp, “kim vampir Zelem diyor.” Diyerek elini havaya kaldırdı. Yine ilk Zelem’i eleyecekti. Zelem, yumruk yaptığı eliyle, Okan’ın karnına hafifçe vururken, Okan iki büklüm olup gülmeye başladı.

“Bence vampir Elif.” Dedi Tuğçe. “Bence de baksanıza nasıl sessiz.” Dedi onu onaylayan erkek arkadaşı.

“Bence ses çok yakından geldi.” Diyen Bahri bakışlarını kısıp Zelem’e baktı. Masanın diğer başında ben, diğerinde ise Zelem vardı. Cıvıl öğretmen sandalyesini almış bir tık uzakta oturuyordu. Diğerleri de masanın etrafına dizilmişti. “Sen niye savunuyorsun Elif’i?” Diyen Zelem çıkışırken, yanında kazma gibi dikilen Okan’a bakıp, “bence vampir Okan. Benim üzerime çok geliyor.” dedi.

“Her zamanki gibi.” Dedi herkes bir ağızdan.

Yanağımı avuç içime yaslayıp, dirseğimi masaya yasladım. Bere hâlâ saçlarımın üzerindeydi. Bizimkiler, vampirlerin kim olduğunu bulmaya çalışırken, aklım yine Toprak’a kaymıştı. İki gündür, rüya da bile yaşanmayacak kadar imkansız olan şeyler, gülümsetmişti beni. Ama güzellikler yanında, buruk şeylerde getirirdi.

Gözlerim tahtanın önündeki silgiye iliştiğinde, yanağımı avuç içimden çekip dikeldim oturduğum yerden.

“Okan vampir arkadaşlar.” Diyen Zelem’in Okan’ın yanında dikilerek, herkesi kendi tarafına çekmeye çalıştığını gördüm. Okan, Zelem’in ensesinden tutup yere doğru eğmeye başladı. “Ya mal!” diye bağırdı Zelem, bir taraftan gülüp bir taraftan kendisini kurtarmaya çalışırken.

Zil çaldı. Direkt sıramdan kalkıp silgiye doğru büyük adımlar attım. Silgi bahanesiyle Toprak’ı görmeye gidebilirdim. Silgiyi alır almaz, sınıftan dışarı çıktım. Sol tarafa doğru dönerken, derin nefesler alıp veriyordum. Sınıfın tam önünde geldiğimde, öğrenciler gülüşerek ve birbirlerini ittirerek dışarı çıkıyorlardı.

Gözlerimi açıp kapattığımda, derin bir nefes dudaklarımın arasından boşluğa düştü. Sınıftan içeri giriyordum ki, futbol formasıyla karşıma Kerem çıktı. Gözleri elimdekine kaydı. “Silgi istemiştiniz. Onu getirdim.” Dedim.

Dudaklarını büzüştürüp tip tip baktı. “Silginiz sizin olsun. Biz yenisini alıcaz.” Dedi bir çocuk gibi kıskandırmaya çalışırken. Umurumda değildi zaten! Gözlerimi devirip, sınıfın içine diktim gözlerimi parmak uçlarımda yükselirken. Sadece ön sıralar gözüküyordu.

Kerem’de omuzun üzerinden geriye doğru bakıp, bana döndü. “Ne bakıyorsun kızım sınıfa?” dediğinde, “sınıf mevcudunu öğrenecektim.” Dedim. Kerem’e baktığımda alık alık yüzümü izlediğini gördüm. “Yirmi.” Dedi. Sesli bir nefes verdim.

Bir adım daha sınıfa doğru yaklaştığımda, kolunu uzatıp girmemi engelledi. “Bu silgi giremez sınıfa!” deyip samimiyetsiz bir gülüş atıp sildi yüzünden hemen. “Tamam silgi burada kalsın. Ben gireyim.” Dedim. Cık’layıp kaşlarını kaldırıp indirdi. “Bir kere ellerin bulaştı silgiye.” Dedi.

Ya sabır!

Kerem sorunlu musun evladım?

Yüzüne ciddi misin? der gibi baktığımda, gerçekten şaka yapmıyor olduğunu anladım. Bu çocuk futbol oynarken, top yerine beynini çıkarıp oynadığına emindim.

“Tamam kaç kişi var sınıfta, onu söyle.” Dedim sakin olmaya çalışırken.

“Sınıf mahremiyeti olduğu için kimseyle paylaşılamaz.” Dedi ciddi ciddi.

“O zaman müdüre bu söylediklerini ileteyim.” Dediğimde, önümdeki kolunu yere indirip huzursuzca kıpırdandı. “Çünkü müdür istedi benden.” Dediğimde, yanağımın içini ısırdım.

“Onu bulaştırmana gerek yok. Bir kerecik sınıf mahremiyetini senle paylaşsam sorun olmaz.” Dediğinde, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. “İyi söyle!” dedim, tek kaşım havadayken.

“On dokuz kişi var bugün.” Dedi.

Kaşlarım çatıldı. Bu sefer ben huzursuzca kıpırdandım. “Gelmeyen bir kişi kim?” Diye sordum.

“Toprak.” Dedi Kerem.

“Nasıl?” diye sorarken, bir adım geriye doğru çekildim. “Ama birinci dersten sonra gelmişti.” dediğimde, Kerem bu dediğimi başını sallayarak onayladı. “İkinci dersin yarısında da çıkmaz zorunda kaldı. Baya öksürük krizine girdiği için izin verdiler. Sanırım üşütmüş.”

Kerem’i arkada bırakıp hızla oradan uzaklaştım, hiç düşünmeden. “Bari silgiyi ver. Elimle silmekten helak oldum.” Diye bağırdı Kerem arkamdan. “Bezle sil sende.” Diye bağırıp koşar adımlarla merdivenlerden inmeye başladım.

Bereyi verdikten sonra öksürdüğü aklıma geldi. Tabii dün o soğukta terli terli bara geleceğine eve gitseydi böyle olmazdı. Başımı iki yana salladım, yüreğim acıyla kavurulurken. Umarım çabuk iyileşirdi. Ben hastalandığımda, bir hafta yataktan kalkamıyordum çünkü.

Bereye dokundum, müzik odasına gelirken. Dudaklarım anın verdiğiyle yukarı kıvrıldı, yüreğim bir at misali şahlanırken. Biliyorum, eve gitmişti ama kendimi müzik odasına atarken bulmuştum. Çünkü onun bir yarısı sanki müzikti. Ona bakarken, dipte köşede keşfedilmeyi bekleyen şarkılar gibi hissettiriyordu.

Yanımdan geçip giden kalabalığa çok kısa göz gezdirdikten sonra, kapının kolundan tutup aşağı eğdikten sonra geriye doğru açtım. İçerde kimse yoktu. Toprak olmasını diledi kalbim. Ama o da yoktu.

Gözlerim odayı gezdikten sonra, son durağı, bu sabah sandalyenin üzerinde gördüğüm gitar oldu. Ben düz tarafını çevirmiştim ama şimdi ters tarafına döndürülmüştü. Minik adımlarla gitara doğru ilerledim. Parmak uçlarımla tekrar sapına dokunduğumda, sanki Toprak ile parmaklarımız temas etmiş gibi heyecan kapladı yüreğimi.

Sapının etrafına parmaklarımı dolayıp düz tarafını çevirdiğimde, tellerine yapıştırılmış bir kağıt gördüm. Kırmızı kanatlı kuğu origamisi. Kaşlarım çatıldı anlamayarak. Bu origamiyi olup olmadık yerlerde hep görüyordum. Şimdi de burada.

Origamiyi almadan önce, gözlerim sapına kazılmış harflere çarptı. TG

Bu sabah gördüğüm gitarın kendisiydi.

Kime ait olduğunu bilmiyordum.

Kırmızı kanatlı kuğu origamisini, yapıştırıldığı yerden yırtmadan hafifçe çekip çıkardım. İki parmağımın arasında tuttuğum kuğuya bakarken, gözlerimi kıstım. Arkasını çevirdiğimde ise çatık kaşlarım bu sefer yukarı havalandı. Origaminin arkasına çizilmiş bir tane kar tanesi vardı. Bu sefer buruşturup atamadım. Çünkü hızlı atan kalbim buna engel oldu.

 

****

 

Zeleminko: Belfü şimdi yazıyorsun çocuğa!!! Yemin ederim ecelin olur peşini bırakmam.

Siz: Offf! Şimdi yazamam. Utanıyorum!!! (Ağlayan surat)

Zelem hem özelden, hem de bizimkilerin olduğu gruptan peş peşe mesaj yağmuruna tutmuştu beni.

Cıvıl bebişim: Sonu ölüm değil ya bence yaz. Kabul etmese de, Toprak’ın kendisi kaybeder. Senin gibi seveni nerede bulacak bir daha.

Togiş: Bak dün gece seni eve bırakmış, sen ona atkını vermişsin. Bu sabahta sana o beresini vermiş. Daha ne olsun kızım?

Siz: Şimdi bir anda bunları yaptı diye, onu sevdiğimi söylersem diyecek ki ufak bir yakınlık gösterdik hemen açıldı bana.

Zeleminko: Kafada kurma birincisi falan mısın sen ya? Üç yıldır seviyorsun, açılırsan illa karşılığını alırsın. Ki eğer şimdi kabul etmezse, zamanla sevdiğine emin olduğunda, o da seni sevecektir.

Togiş: Okan ağlıyor şu anda. Kız çocuk köpek oldu peşinde, niye hâlâ sevmiyorsun? Bir de akıl veriyor Belfü’ye.

Cıvıl bebişim: kfjkdjfkdjfkdj

Zelem cevap vermedi.

Siz: Bilekliği takmışsın. Dün görememiştim ama (sırıtan emoji)

Zeleminko: Baktıkça hoşuma gitti. Ben de takmaya karar verdim. Hem sen konuyu değişme, çabuk yaz.

Oflayarak başımı geriye doğru atıp gözlerimi kapadım.

Okul dağılır dağılmaz, bisiklete binip eve gelmiştim. Eve vardığımda, içeri girmek yerine bisikleti durdurup üzerinden inmeden, bizimkilerle mesajlaşmaya başlamıştım. Çünkü üçü de peşimi bırakmak yerine, Toprak’a yazmam da baya ısrarcıydı.

Onlar aynı şeyleri yazmaya devam ederken, mesajlarını görmezden gelip ekranı kapadım. Ama kesinlikle arayacaklarına emindim. Kapı açıldığında, Dante ile göz göze geldim.

“Hoş geldiniz Belfü Hanım.” Dedi Dante, başıyla küçük bir reverans yaparak. “Hoş buldum Dante.” Deyip gülümsedikten sonra, bisikletin üzerinden indim. Dante kaşlarını çatıp, “bu sabah bisikletle gitmediniz. Göremedim de. Ne ile gittiniz?” diye sordu.

“Yürüyerek gittim Dante.” Dudaklarımı ağzımın içine yuvarlayıp gülümsedikten sonra da, “bisikletimi de dün gece bir arkadaşıma verdim.” dedim. Arkadaş! Yüreğim karıncalandı.

Başıyla onayladıktan sonra, içerden çıkıp bana doğru gelmeye başladı. Gözlerimi, Dante’nin yüzünden ayırmadım. Dante’nin ise çatık kaşları düzelmeden, gözleri olduğu gibi bisikletimiz üzerindeydi.

Bisikletin diğer tarafına geçip, hafifçe üst bedenini eğdi, arka tekerine bakarak, “Sanırım arkadaşın, bisikletinin yanında hediye de göndermiş.” Dedi Dante tebessüm edip bana bakarken.

“Ne?” diye sordum şaşkınlıkla.

Bisikletin direksiyonunu tek elle tutarak, dizlerimi kırıp oturdum hemen. Gözlerim ise arka tekerindeki jant tellerine takılmış, kar tanesindeydi. Dudaklarımın kenarları usulca kıvrıldı.

“Görmedin mi?” diye sordu Dante. Başımı iki yana salladım, gözlerimi kar tanesinden ayırmadan. İşaret parmağım ile kar tanesinin üzerine dokundum. Dış cephesi maviyken, iç tarafı beyazdı. Ortası ise küçük kristaller varmış gibi parlıyordu. Jant telinin en üstüne yerleştirmişti. Okula getirirken görmemiştim çünkü her şeyimle Toprak’taydı dikkatim.

Yüzüme aptal bir gülümseme yerleşirken, kıkırdadım. Dante’nin doğrulduğunu hissettiğimde, elimi yumruk yapıp dudaklarımın üzerine yasladım, gözlerimi sıkıca yumarken. Tüm bedenim gülüşümle beraber sağa sola doğru hareket etti.

Bisikletime bir hediye vermişti. Bana bir hediye vermişti. Kalbimin sesi kulaklarımda yankılandı. Gerçekten bu çocuğun kalbime garezi vardı.

Ağzım kulaklarımdayken, oturduğum yerden ayaklanıp, bisikletin diğer tarafında olan Dante’ye doğru yürüdüm. Dante ise iki elli, bisikletin direksiyonundan tutuyordu. Geldiğimi gördüğünde, kolunun birini açtı. Sarılacağımı biliyordu ve kollarımı belinin etrafına dolayıp sıkıca sarıldım.

“Hoş buldum Dante. Hoş buldum.” Deyip heyecan bedenime yüklenirken, yeniden sağa sola doğru hareket ettim. Yaşananları çokça hoş buldum!

Geri çekilirken, Dante yüzüme anlamayarak bakıyordu. Sırıtarak gözlerinin içine bakıp, omuzlarımı silkeleyerek büyük adımlarla içeri girdim. Kristal’in sesini duydum. “Kızım.” Diye bağırdığımda, salondan fırlayarak bana doğru geldi. Arkasından da annem gelmeye başladı.

“Hoş geldin Kar Tanem.” Dedi annem gülümseyerek.

Dizlerimin üzerine çöküp, iki ön patisini göğsüme yaslayan Kristal’in başını okşamaya başladım.

“Hoş buldum anne.” Dedim Kristal’i öperken.

Son kez Kristal’in başını okşadıktan sonra, ayağı kalkıp anneme de sarıldım, yüzümdeki şapşal gülümseme silinmeden. “Hayırdır? Bugün okul güzel geçmiş anlaşılan.” Dedi annem gözlerini kısarak. Başka şeyleri ima ettiği belliydi.

Ellerimi arkamda bağlayıp sağa sola döndürdüm bedenimi. “Çok güzeldi.” Dedim çenemi dikleştirirken. İçimde patlamaya hazır bir volkan vardı. Bugün Toprak beresini bana vermişti. Bisikletime kar tanesi işlemeli bir aksesuar takmıştı. Daha ne olabilirdi ki?

“Hmm.” Dedi annem başını sallayarak. “Sanırım hoşlandığımız çocuk okuldaydı.” Dedi.

Üst dudağımı ağzımın içine yuvarladım. “Sayılır.” Deyip, bu sefer üst dudağımı dişlerimin arasına aldım. Birinci dersten sonra görmüştüm en azından fakat okul çıkışı da görseydim, her şey daha iyi olabilirdi.

Annem gülümsedi. “Hadi git üzerini değiş. Yemek hazır olduğunda haber edeceğim sana. Dedeni de alır gelirsin.” Deyip alnımdan öpüverdi. Geri çekilirken, gözlerini kısarak başımdaki bereye baktı. Refleksle ellerim berenin kenarlarını tutunca, hafifçe düzelttim. Gülümsemesi derinleşti annemin ama bir şey söylemedi. Yanaklarım yanmaya başladı. Dudaklarımı daha çok kemirdim.

Daha fazla durmadan, başımı sallayıp, Kristal ile birlikte merdivenlerden çıkarak odanın yolunu tuttum.

Kapıyı açıp ilk önce Kristal’in girmesini sağladım. Ben de girdiğimde, sırtımdaki çantayı yatağın üzerine fırlatıp kabanımı çıkarmaya başladım. Fakat art arda gelen bildirim sesiyle, kabanın cebine elimi sokup telefonu çıkardığımda, bizimkilerin toplu bir şekilde görüntülü arama gerçekleştirdiğini gördüm.

Sesli bir nefes verip başımı iki yana sallayarak, telefonu yatağın üzerine bıraktım. Aramayı kabul edersem, susmayacaklarını biliyordum. Elimin birini bereye atıp çıkardım. Gözlerimin önüne getirdim, iki elle tutarak. İçimde eriyip giden duyguya hakim olamıyordum. Usulca, bereyi burnuma doğru getirdiğimde, gözlerim kendiliğinden kapandı.

Bal ve kurabiye kokusu olduğu gibi tüm hücrelerime istila etti. Toprak kokuyordu. Bir eşyası bendeydi. Ona ait olan bir şey. Bir gün Toprak bana beresini verecek deseler, aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama şimdi ellerimin arasındaydı.

Tebessümün dudaklarımdayken, bereyi burnumdan çekip kıkır kıkır gülerek, başucumdaki komodinin üzerine bıraktım. Elim ile de üzerini hafifçe silip doğruldum. Bu bereye canım gibi bakmam gerekiyordu.

Formamı çıkardıktan sonra da, eşofmanlarımı giyip, banyoda elimi yüzümü yıkadım. Saçlarımı da çok sıkı olmayan bir at kuyruğu yapıp, banyodan çıkarken, annemin beni yemeğe çağırmasını bekleyene kadar yatakta oturup telefonla uğraşacaktım.

Yatağa oturdum, dudaklarımdan sesli bir nefes verirken. Kristal’de bacağımın kenarına usulca kıvrıldı. Telefonu elime aldım. Gruptan 120 mesaj vardı ve Zelem’in özel olarak attığı mesaj sayısı ise 150’ydi. Gözlerimi devirdim, mesaj sayısının bu kadar çok olmasına şok olduktan sonra.

Mesaj kutusuna girdiğimde, hepsinde sadece Toprak’a yazmamı söylüyorlardı.

Siz: Ne kadar meraklıymışsınız ya Toprak’a yazmama!!!!

Zeleminko: Hâlâ yazmadın mı ya??!!

Siz: Utanıyoruuuuummmm!!! Ya kabul etmezse??

Togiş: Yazmadan bilemeyeceğiz bebeğim.

Cıvıl bebişim: Ay yaz da biraz heyecan olsun hayatımızda. Acaba Bahri’de senin kadar heyecan yapmış mıydı? Bana instadan yazmıştı da jdksjdksdj

Burnumdan güldüm. Erkekler bu konuda daha iyiydi sanırım.

Zeleminko: Okan bana mail den bile yazmıştı. Hatta hesabıma bir lira atarken, benimle çık nolar yazmıştı.

Bu sefer gülüşüm kahkahaya dönüştü. Okan yapardı. Yapmıştı da.

Togiş: Bana kimse yazmadı

Mesajın sonunda bir sürü ağlayan emoji vardı.

Dudaklarımı sarkıttım, Togan’nın mesajına üzülerek.

Zelem bu sefer özelden yazmaya başladı.

Zeleminko: Yaz hadi.

Zeleminko: Yazsana kızım.

Zeleminko: Yazıyor musun?

O sırada okul grubundan bir mesaj düştü. Mesaja girdiğimde, üçüncü sınıflardan biri mesaj attığını gördüm. Fizik sınavı ile ilgili bir şey sormuştu. Konuların neler olduğuyla ilgili. Ama şu anda hiçbir sınav, ders umurumda değildi.

Zeleminko: Peşini bırakmam yaz. Nolacak sanki.

Zelem tekrar mesaj atarken, okul grubundan yeniden mesaj gelmişti ama ben çoktan Zelem’in mesaj kutuna girmiş, cevap yazmaya başlamıştım.

Siz: Tamam, üzerime çok gelme artık! Birazdan yazacağım Toprak’a. Ondan hoşlandığımı söyleyeceğim.

Mesajı direkt gönderip ekranı kapatarak, kafamı yatağın başlığına yasladım. Zelem inatçıydı ama bende şimdi ona yazacak kadar cesaretli biri değildim. Biraz bekleyebilirdi bu durum.

“Belfü yemek hazır.” Diyen annemin sesi aşağıdan duyulduğunda, Kristal’e bakıp gülümseyerek, “hadi gidelim kızım.” Deyip yataktan indim telefonu yatağın üzerine bırakırken.

Arkamı dönüp kapıya yaklaşmıştım ki, telefonun titrediğini duydum. Parmaklarım kapının kolundayken, sesli bir nefes verip kafamı enseme yatırdım, bıkkınlıkla. Kesinlikle bizimkiler vazgeçmiyordu. Ama cevap vermeyecektim onlara. Kolu aşağı indirip kapıyı açtığımda, telefon yeniden titredi.

“Bir durun ya!” diye söylenerek, kapıyı geri örttüğümde, geri dönüp yatağın üzerindeki telefonu kaldırdım. Üst üste mesaj yağıyordu. Hem bizim gruptan hem de okul grubundan.

İlk bizim gruba girdim.

Zeleminko: Yanlış grup

Cıvıl bebiş: Yanlış gruba attınnnnnn

Togiş: Belfüüüü sil çabuk kızım yanlış gruba attın.

Ne yanlış grubu?

Zeleminko sizi arıyor…

Çağrıyı kapattım.

Zeleminko: Mesajı okul grubuna attınn.

Ne?

Cıvıl bebiş sizi arıyor…

Togiş whatsApp’tan sizi arıyor…

Kalbim durma noktasına geldi. Nefes alamadım. Parmaklarım titrerken, okul grubuna girdim. Fakat peş peşe yağmur gibi yağar gibi, mesajlar düşüyordu gruba.

YILKAN OKUL GRUBU

0532 04- Ohaa, bir aşk itirafı.3

053 33- Doğru mu okudum ben djksjdksj

053 56- Hangi Toprak?

053 89- KSJSKDJFKSDFJK

053 44- Belfü kimdi ya?

053 62- Oha bu gitar çalan çocuk mu?

053 99- Lan Toprak’ta grupta sanırım.

053 88- JDKSJFKDSFJKDFJ LAN LAN

053 72- 11/ C sınıfındaki Toprak mı?

053 45- Bu yılın bombası da patladı hjsdfkshf

053 12- Bilerek mi yazdı la kız?

053 71- Bilerek değilse bile fena bir olay kjfksjfkldfj

053 52- Nasıl bilerek yazar lan insan jfjdfdf embesilliği tutmuş olmalı.

0539 63- WTF??

Ellerim titrerken, arka arkaya düşen mesajlara dehşet içinde bakıyor, diğerini okuyamadan, bir sonraki yazılıyordu.

Okan sizi, Sıçmaya Müsait İnsanlar grubuna ekledi…

Okan, Zeleminko kişini ekledi…

Ne oluyor ya?

Titreye titreye oluşturulan gruba girdim.

Okan: PUHAHAHAHAHAHAH

Okan: Lan sen bizim Toprak’tan mı hoşlanıyorsun yuh1

Zeleminko: Ne alakası var? Okulda sadece senin Toprak’ın mı var?!

Okan: Bir bizim Toprak var, bir de kantinci Toprak abi var. Belfü kantinci Toprak abiden hoşlanmayacağına göre PUHAHAHAHAHA

Zeleminko: Gülerken, şu Capsloock’unu kapat mal. Kantinci abinin adı da mı Toprak’tı? Belfü git mesajı sil.

Hayır hayır hayır! Böyle bir salaklığı yapmamış olmamam gerekiyordu, hayır! Ellerim, bacaklarım titremeye başladı, nefesim soluk boruma kaçarken. Hızla okul grubuna girdim. Mesajlar dolu gibi düşüyordu önüme. Hızla ekranı aşağı kaydırıp kendi mesajımı bulmaya çalıştım. Lütfen Toprak görmemiş ol mesajı!

Alnıma yığılan terleri hissedebiliyordum. Alnımdan yuvarlanan, küçük bir damla burnumun ucuna doğru yuvarlandı. Burnumdan aldığım nefes, bir ejderhanın ateşi gibi dışarı çıkıyordu. Tenim cayır cayır yanıyor, eşofmanımın içinden yüzüme doğru alev topu savruluyordu.

Mesajımı buldum. Parmaklarım titrerken, kendime küfür ede ede, mesajın üzerini tıkladım. Salak Belfü. Salak Belfü. Üç noktaya basarken, gözlerimin önü resmen kararmış başım dönmeye başlamıştı. Kusabilirdim şu anda!

Üç seçenek belirdiğinde, ortadakine aceleyle bastım ve mesaj silindiğinde, büyük bir çığlık attım. Parmağım ekranın üzerinde havada kaldı.

Benden sil yapmıştım. Siktir! Büyük bir siktir!1

Telefonu yatağa fırlattım. Kendi etrafımda bağıra bağıra dönmeye başladım deli danalar gibi. Şimdi büyük bir bok yemiştim! Ne yapacaktım ben şimdi? Ekran üst üste yanıp sönerken, soluk soluğa kalmış bir biçimde tekrar telefonu yatağın üzerinden aldım. Okan’ın açtığı gruba girdim.

Sıçmaya Müsait İnsanlar Grubu

Zeleminko: Sildin mi?

Okan: Vay be Belfü demek Toprak’tan hoşlanıyor ha? PUHAHAHAHAH

Zeleminko: Ya bir kes sesini!!!

Olduğum gibi yere çöktüm. Gözlerim dehşetle açılmış, karşıya bakıyordum. Tüm okula rezil olmuştum.

Okan: Dörtlü bir date gelir o zaman PUHAHAHAH1

Okan: Okul gazetesine çıktın Belfüüü PUHAHAHA

Zeleminko: KAPAT ŞU CAPSLOOCK’U

Ne? Ne? Ne?

Orası bir lağam çukuruydu. Tüm ifşalar orada patlar, dilden dile dolanırdı. Kimin kurduğunu, ya da kimin yönettiğini bilmiyorduk ama herkes hakkında her şeyi biliyordu. Ama şimdi dedikoduyu ben eline vermiştim.

Okul sitesine girdim hemen.

Yazılan gündem mesajı olduğu gibi önüme düştü.

ŞOK ŞOK ŞOK!

11/B sınıfı öğrencilerinden Belfü Feyezan bu gece büyük bir aşk itirafıyla okulunun gündemine oturdu. Tabii ki genç ve güzel kızımız, okulun sayılı yakışıklılarından olan Toprak Ataman’a gönlünü kaptırıvermişti. Yakışıklı Toprak Ataman’a gönlünü kaptıran ilk kızlarımızdan değildi tabii ki, fakat yaptığı aşk itirafı diğerlerine göre baya özel ve farklı oldu. Genç kızımız Belfü Feyezan, başka yerlerden açılmayı seçerek, genç oğlanı şaşırtmak istemiş olmalı. Ve bunu da okulun grubuyla yapıverdi. Bakalım karşı taraf şaşırmış mı? Ya da vereceği cevap nasıl olacak!? Bekliyoruzzzz…2

Şimdi tüm okulun dilindeydim.

Ağlamaklı sesle, başımı yatağa yaslayıp gözlerimi sıkıca yumdum. Büyük bir şekilde sıçıvermiştim. Ben böyle öğrenmesini asla istemiyordum. Asla. Şimdi ben nasıl okula gidip herkesin yüzüne bakacaktım? Toprak’ın yüzüne nasıl bakacaktım?

Telefon bildirim sesiyle titredi avuç içimde.

Haberin altına mesajlar düşmeye başladı. Herkesin diline laf vermiştim.

Bu site herkese açıktı ve herkes sahte isimlerle kaydolarak dedikodu verir ve bolca sallarlardı. Yani bir nevi klavye delikanlılığı yaparlardı.

@btsherşeyimolmuş: Abi kızın üzerine gitmeyin bence. Olabilir böyle hatalar.

Hayır. Bu hata değildi. Bu katıksız salaklıktı.

@wattyboykocam: Kız resmen wattpad kitabına konu çıkacak olay yarattı kfjkdfjkdjf

@ensonbabalarduyar: Ne olmuş ne olmuş. Uyuyordum bana da anlatın.

@31azalt: Kız mal ha? İnsan biraz dikkat eder jdkfdkf 1

@Okanreis: @31azalt laflarına dikkat et lan amcık. Sikmeyeyim belanı.

Okulda sadece Bahri ve Okan isimlerini yazarak kaydolmuştu siteye. Bende kaydolmuştum sahte ismim ise Kar Tanem’di. Şimdi ise beni savunmaya geçen Okan olmuştu.

@Okanbirmaymun: Okan haklı. Laflarınıza dikkat edin ağzınızı yırtarım sizin.

Bunu yazan kişi ise Zelem’di.

@kleopatra: Okuldaki mallık seviyesinin çıtasını yükseltti.

@dünyadüzdür: Kız hatırladım. O kadar da güzel değildi.

@güzelkızlarbirsıfıröndedir: Ona anca belediye bakar. Mallığı da tuz biber olmuş. Toprak ona asla bakmaz! Bakamaz!

Gözlerim yuvalarından çıkarcasına yazılanları okuyordum. Bakışlarımın önü çoktan buğulanmıştı.

Çok geçmeden Bahri’de devreye girdi.

@Bahrijunior: Defolun gidin lan! Başka işiniz yok mu sizin?

@Okanreis: @Okanbirmaymun hangi hadsizsin sen? Ayıp oluyor. Salak de, mal de, denyo de, ama asla bir maymuna hakaret etme PUHAHAHAH hayvana yazık.

@Okanbirmaymun: Haklısın. Maymuna hakaret oldu.

Okanbirmaymun ismini Okanbirsalak olarak değiştirdi.

@Okanbirsalak: Oldu mu?

Mesajlar durmuyordu.

Siz: Zelem mesajı sadece kendimden sildim.

Görüldü…

Zeleminko,Yazıyor…

Başımı yatağa yasladım, gözlerimi sıkıca yumup telefon yanıma düşerken. Kolum dahil, vücudumdaki tüm kan çekilmişti. Lütfen Toprak’ın kulağına gitmesin, lütfen!

 

 

Devam Edecek...

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 30.12.2024 18:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...