20. Bölüm

Kurnazlığın alası

Kafadeniizz
kafadenizz

Tolganın bana söyledikleri hiçbir etki etmezken sakin olmak adına derin derin nefes alıp verdim. Yüzümde hiçbir mimik oynamadan ayağa kalktığımda Tolga'nın kocaman gülümseyen suratını tırnaklarımla yolmak istiyordum.

Yavaş adımlarla ona ilerlerken Tolga'nın gülümsemesi yüzünden yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı.

"A-Abla sevinmedin mi ?" kekeleyerek konuştuğunda anında sertçe cevap verdim.

"Sevinmedim tolga !" dediğimde şaşırmıştı.

"Abla o adam senin baban değilmiş, Vedat babam bizi kandırmış." dediğinde içimden bunun olmasını ne kadar dilediğimi bilemezdi.

"Tolga oradan bakınca ben Geri zekalı birine mi benziyorum ablacım ?" Ciddi konuşmam onu ürkütürken anında kafasını olumsuz anlamda sallamıştı. "Hayır abla ne alaka ? Ben sadece sana bu iyi haberi vermek istedim . Neden böyle konuşuyor-..."

"Salak mısın oğlum sen ? Neden böyle bir şey yapıyorsun?" Diye dayanamayıp bağırdığımda Tolga hayal kırıklığıyla bana bakmıştı.

"Abla özür dilerim. " demesi daha da sinirimi bozdu. Daha neden özür dilediğini bilmiyordu!

"Özür dileme benden tolga !" diye sertçe konuşmuştum.

"Abla biliyorum senden habersiz iş yaptım ama sonuca bakar mısın sen onun kızı değilmişsin." dediğinde sinirle güldüm.

"Hala devam ediyorsun! O saçlar benim saçım değildi." diyerek bağırdığımda onunda aynı zamanda "Ne!" diyerek bağırması bir olmuştu.

"Ne nasıl yani ?!" diye sorduğunda geciktirmeden onu cevapladım.

"Benim saçım değildi Meyra'nın saçıydı." Dediğimde olayı anlamaya çalışıyordu.

"İyi ama nasıl ?" diye kendi kendine konuştuğunda gözlerinin içine bakarak konuştum.

"Sen gece uyuduktan sonra Meyra'nın saçını kesip çekmecendeki paketleri değiştirdim." dediğimde şok olmuştu.

"N-ne... ?"

"Öyle kal gelir işte!.. Tolga şuan o kadar sinirliyim ki sana anlatamam !" Tolga bir anda yaptığı şeyleri fark etmiş olmalı ki hemen dibime girmiş ve elleriyle ellerimi tutmuştu.

"Abla o adam zorladı beni buna , ben vermeyecektim senin saçlarını ama beni Vedat babamı, hapse atmakla tehdit etti. Abla yemin ederim, bana inan lütfen, bilerek isteyerek yaptığım bir şey değildi." Neredeyse ağlayacaktı, bu durum beni hiç olmadığım kadar üzüyordu. Ellerimi ellerinden ayırmış ve kafamı tavana doğru kaldırmıştım. Gerçekten sabrım aşırı derecede sınanıyordu. Tam bir şeyler düzeldi derken tekrardan bir olaylar oluyordu.

"Abla özür dilerim o beni zorladı." dediğinde onu işaret parmağımla susturmuştum. "Tamam dur tolga. Bana uzatmadan o gün ne yaşadığınızı ve ne konuştuğunuzu bana eksiksiz bir şekilde anlat! "

***

Tolgayı baştan sona dinlemiş ve içimde kopan fırtınaların aksine sakince onu tembihleyerek odamdan göndermiştim. Bu içimde dolu olan öfkeyi Erdem beyden çıkarmak için şuan maalesef sessizce her şeyi içimde yaşamalıydım. Zamanı gelince hepsine karşılığını verecektim.

Elimdeki mektup yaşadıklarımı tekrar gözümde canlandırdığı için sinirlerime hakim olmak için üstün bir çaba sarf ediyordum. Tolga o adamdan geri almıştı mektubu bu aslında bir bakımdan iyi olmuştu. Artık beni öğrense de tehdit edecek bir şeyi kalmazdı elinde.

Sinirle gözlerimi yummuş ve kafamı yatağa gömmüştüm . Kaç saniye nefes almadan durabilirdim ki ?

Bu işlerden en kısa zamanda kurtulsam iyi olacaktı. Yoksa asıl kötünün içimden çıkması an meselesiydi. Normalde sakin ve naif olan yanımdan artık eser yoktu fark ediyordum ki yavaş yavaş ben olmaktan çıkıyordum. Düşüncelerimden bile şeytanlık akıyordu.

Şeytan diyordu ki git bas şu erdemin evini ve kim kimi tehdit ediyormuş göster onlara ! Yok yok ya ben sakin bir insanım bunu yapmam, hatta ben yapmam değil yapamam çok şükür ki o yürek bende yok!

***

Yarım saat sonra

"Kolay gelsin acaba hiç buralarda çakma bir Polat alemdarı gördünüz mü ?" diye ciddiyetle önümdeki polise sorumu sorduğumda adam bana uzaylıymışım gibi bakmaya başlamıştı. Bozuntuya vermemek amacıyla hafifçe gülümsemiş "Şaka gülün diye dedim. Şeyi soruyorum, Baş komiser Polat burada mı acaba ?" diye sorduğumda adamın arkama bakması ve aynı anda arkamdan birisinin konuşmasıyla hemen ondan tarafa dönmüştüm.

"Beni mi arıyorsun ?" Yüzümdeki gülümseme yavaşça yüzüme yayılırken aramızdaki boy farkına rağmen ona doğru bir adım attım. O ise bu hareketimi umursamamış ve erkeksi bir tavır ile iki elini arkada birleştirmiş ve kafasını hafifçe bana doğru eğmişti. 'Hayırdır ?' dercesine kaşını kaldırmasıyla Kalbim yerinden çıkarcasına atıyordu. Bu adam gerçekten benim abim miydi ? Neden şimdi gözüme daha bir çekici geliyordu?

Şimdi ne demeliydim? Evet seni arıyordum ağabeyciğim falan mı ? Kendi dediğim ile kafamı olumsuz anlamda sallamış ve gülmüştüm. Bir kaç adım geriye giderek aramızdaki mesafeyi açmıştım. O ise anında eski rahat haline dönmüştü.

"Evet seni arıyordum baş komiser." dediğimde sesimdeki gereksiz alaya engel olamıyordum. Bu durum eğlenceli bir hal almaya başlamıştı.

"Neden beni arıyordun ? Geçen ki söyleyeceklerin bitmedi mi yoksa ? "diyerek kaşlarını çatmasıyla anında gözlerimi devirmiştim. Ne demiştim ben bu adama çekici mi ? Lafımı geri alıyorum ! Bu adam tam anlamıyla iticiydi !

"Özür dilemen gerekirken bir de üste mi çıkacaksın ?" Derin bir nefes almış ve tekrardan gözlerini gözlerime dikmişti. "Bak o gün gitmeseydin zaten senden özür dileyecektim." demesiyle kısık bir şekilde gülmüştüm. O ise bunun ardından anında susmuş kaşlarını tekrar çatmıştı. "Niye gülüyorsun ?"

"Komik geldi de ondan sen devam et kaldığın yerden, pardon!" Gitmesem özür dileyecekmiş aynen kesin öyledir !

"Sana kendimi açıklamamın nesi komik tam olarak ?" diye sesini yükselttiğinde etraftaki bir kaç kişinin bakışı bize dönmüştü. O da bunu fark ettiği an "Odamda devam edelim." demiş ve eliyle odasını göstermişti. Umursamadan omuz silkmiş ve Bir şey söylemeden onun gösterdiği odaya hızlı adımlarla ilerlemiş ,içeriye girmiştim ardımdan ise o girmiş ve kapıyı örtmüştü. Daha demin öfkeli olan adamdan şuan eser kalmamıştı.

"Geç otur ." diyerek masanın önündeki deri koltukları gösterdiğinde oyalanmadan oturmuştum. O da benimle eş zamanlı olarak kendi yerine oturmuş ve ellerini masada birleştirmişti. "Evet nerede kalmıştık." dediğinde ciddi bir şekilde cevap verdim. "En son benden özür diliyordunuz ." gözlerini devirecek gibi olmuştu ama sanki kendini son anda engellemişti.

"Özür dilerim mucize ." diyerek dolandırmadan direkt söylediğinde az daha tükürüğümle boğulacaktım.

Sesindeki mahcubiyeti hissetmiştim. Demek ki o da pişman olabiliyormuş.

Bu durumun üzerine kötü hissetsem de sahte bir şekilde sırıtmıştım. "Vallahi komiser Özür dilemen hiç bir şeyi değiştirmiyor. O gün babamın suçsuz olmasına rağmen karakolluk olması üzerine bir de tanımadığım birinin hainliğiyle uğraştım ama çok koymadı merak etme. "

Abim olacak Polat , kısa bir süre dediklerimi sessizce düşünmüş ve tam konuşacakken onu durdurmuştum. "Benim sizin pişmanlıklarınızı dinleyecek vaktim yok. Sizden Erdem beyi buraya çağırmanızı isteyecektim. " dediğimde garip bir şekilde bana bakmıştı.

"Babamla ne işin var ?" göz devirme sakın göz devirme. Kendisine yapmam gereken bir kaç tehdit varda ! Ben ne demiştim? yapamam o yürek bende yok mu demiştim! Kendi kendine bu kadar hızlı gaza gelen başka bir insan yoktur be kızım.

Uzun süre sessiz kalmış olmalıyım ki . Polat bu durumu bozmuştu.

"Babamla ne işin var bilmiyorum ama babam burada yaşamıyor Urfa da yaşıyor." dediğinde ellerim yumruk olmuştu.

"Ne zaman buraya gelir ?"

"Gelmez uzun süre, bana söyle ben yardımcı olayım. Bir sıkıntın mı var ?" Senin Yardımın mı ? aman kalsın yine bir iş çıkar altından.

"Gerek yok telefon numarasını alsam kafi." demiş ve kestirip atmıştım.

"Sana numarasını vermek için bir sebep göremiyorum ama çok ihtiyacın varsa sizi benim telefonumdan konuşturabilirim." dediğinde sabır dileyerek kafa salladım. Sanki yiyecektim babanın numarasını!

O da oyalanmamış ve cebinden telefonunu çıkarıp aramayı yapıp bana uzatmıştı. Babasını "Dış işleri bakanı" olarak kaydetmişti. Bu durum beni bocalatsa da hemen kendimi toparlayıp telefonu kulağıma dayamıştım. Telefonun kulağımdan çekilmesiyle tersçe Polat'a baktığımda telefonu hoparlöre almış ve ikimizin ortasına masanın üzerine koymuştu. Meraklı Melahat !

"Bu şekilde konuş." dediğinde içimden sabır diledim.

Telefon bir kaç çalıştan sonra açıldığında Anında Erdem beyin sesini duymuştuk. "Efendim oğlum."

"Bab-..." Polat konuşuyordu ki anında telefonu masadan almış ve kendime yaklaştırarak konuşmaya başlamıştım.

"Merhaba erdem beyy." gevşek konuşmam benim bile gıcığıma gitmişken diğerlerinin gitmemesine imkan yoktu.

"Kimsiniz ?" gür çıkan sesi beni gerse de hiç bozuntuya vermeden konuşmama devam etmiştim.

"Tehdit edilen Şahsın ablasıyım! Size bir yerden tanıdık geldim mi yoksa siz önünüze gelene aynı olayı mı yapıyorsunuz?"

"Mucize sen misin ?" Diye sorduğunda anında cevap vermiştim.

"Benim Erdem bey ! şaşırttım mı sizi yoksa ?"

"Şaşırdım tabi ki. Ne oldu bir sıkıntı mı var ?"

"Kardeşime ettiğiniz tehditleri kaldıramadım Erdem bey sıkıntı tam olarak bu ! Uğraşmayın çünkü uğraşırsanız çok pis uğraşırım!"

" Uğraşacağım mucize, hazırlıklı olsan çok iyi olur. Senin o kuzenin kendi aklınca kurnazlık yapıyor ama yemezler. Fark etmedim mi sanıyorsun ?" Konuşmasıyla acayip derecede gerilmiştim. Neyi fark etmişti ?

" Ben bir kere kuşkulandıysam geri adım atmam. Her şeyi açıklığa kavuşturduğum an hepsinden hesabını soracağım O Vedat olacak adamdan bile !"

***

Erdem Özdemir anlatımından

Karşımdaki kum torbasına seri bir şekilde vurmaya devam ederken bir yandan da kafamın içindeki sorulara cevap arıyordum. Neden tam her şey yoluna girdi derken yeni olaylar türüyordu ki ?

Yumruk atmak beni sakinleştirmiyordu aksine daha fazla hırslanmamı sağlıyordu. Bu yüzden kum torbasını tutmuş ve soluk soluğa alnımı torbaya yaslamıştım. Nerede yanlış yapmıştım ben ?

Kaç sene evvel olan bir olayı neden hala sindiremiyordum ? Neden hala kızımın öldüğünü kabul edemiyordum ki ?! Bu kadar mı zordu.

Kum torbasını bırakıp kendimi duvarın kenarına yaslayarak yere oturdum. Bu sefer yalnız olmak iyi hissettirmişti. Kafamı geriye yaslamış ve gözlerimi kapatmıştım. Belki de benim sınavım buydu. Gözümü kapattıkça gözümde canlanan olaylar yüzünden kalbim acıyla kasıldı.

Belki de hiçbir zaman onu yanımızdan ayırmamalıydık.

 

 

 

Geçmiş zaman Yıl 2006 (17 yıl önce )

Hayatımda daha önce bu kadar enerjik ve hırslı olduğum başka bir zaman dilimi hatırlamıyordum resmen şuan şu dakika önüme kim çıksa onu yerle bir edecek kapasiteye sahiptim. Yerimde duramıyordum. Hemen o kafese girip o adamı yere sermek için can atıyordum .

Bu yıl resmen benim yılımdı. Onlara bu senenin şampiyonunun kim olduğunu bizzat gösterecektim. Etrafta yankılanan "Demir!"

"Demir !" Naraları da beni daha da onurlandırıyordu. Lakabımın dillere destan olması için az çaba sarf etmemiştim. Ben buralara kolay gelmemiştim.

"Abi hazır mısın ?" Yanımda konuşan genç adam ile ellerimi yumruk yapmış ve hafif sayılacak bir şekilde omzuna vurmuş ve gülerek "Her zaman!" demiştim.

O da bu enerjime gülmüştü. "Tamamdır o zaman abi seni çıkaralım." demiş ve eliyle korumaları göstermişti. Hepsinin arasına girmiş ve seri adımlarla kafese doğru tezahüratlar eşliğinde ilerlemiştim.

"Evettt aylardır beklediğimiz o an geldi ! Senelerin şampiyonu dosta güven düşmana korku salan o kişi geliyor!! İşte karşınızda Demirr!" Sunucunun mikrofana bağırarak konuşmasıyla insanlar daha da çoşmuşlardı.

Demir kapının açılmasıyla yavaş adımlarla çıkmıştım. Maç öncesi ellerime iyi bir şekilde sargı sardırmıştım. Sağ elimi yukarıya kaldırmış ve yumruk halinde selam vermiştim. Herkes çoşkuyla bağırıp ıslık çalarken ben kendi yerime geçmiştim. Etrafa baktığımda Sadece burası aydınlıktı insanların bulunduğu yerler ise karanlıktı, tek tük bir kaç insanın yüzleri seçebiliyordum.

Burası yeraltı kafes dövüşlerinin olduğu yerlerdi. Yasak olsa da bu benim vazgeçilmez bir davamdı.

Bu benim mesleğimdi.

Yerimde Durmuş ve karşıma geçecek insanı beklerken aynı zamanda da konsantre olmaya çalışıyordum. Etrafıma baktığımda gördüğüm insan ile şaşkınca daha dikkatli bakmaya başlamıştım. Bu Kemal amcamdı.

Onun burada ne işi vardı ki ?!

Yavaş adımlarla kafese doğru geldiğinde bende şaşkınca ona doğru ilerlemiştim . Elini kafese uzattığında bir kağıt olduğunu anlamıştım. Elimi uzatarak aldığımda sesler yeniden yükselmeye başlamıştı. Anladığım kadarıyla rakibim geliyordu.

Kağıdı açıp okumaya başladığımda şok geçirmiştim. "Büyük bir oyunun içine düştün yeğenim! Rakibin Karsu "

Şok içinde amcama baktığımda o da boş bir şekilde bana bakıyordu. Gözlerimi kapıya diktiğimde gelen kişiyle yerimde sendeledim.

Kafesin içine giren, beni seneler önce hiç bir açıklama yapmadan çekip giden kadından başkası değildi. Yüzündeki maske sayesinde belki de amcam söylemese onu tanıyamazdım. Büyümüştü.

Hakemde onunla beraber içeriye girdiğinde hızlıca kendimi hakemin yanında buldum.

Gözlerimi bir kere ona değdirmiş ve bir daha ona bakma gücünü kendimde bulamamıştım.

"Bir kadınla dövüşmek istemiyorum." Diyerek hakeme hitaben konuşmuşken karşımdaki kadının gülmesi sinirimi bozmuştu.

"Korktun mu ?!" Demesiyle sinirle ona baktım.

"Sen buranın nasıl bir yer olduğunu biliyor musun Karsu ! Nasıl buraya gelebilirsin "

"Sen yokken ben buradaydım Demir. Çocukça davranmayı kes ve adam gibi dövüşelim!" Diyerek ciddiyetle yumruk yaptığı eli bana doğru uzatınca sinirle gözlerine baktım. Bir ara kardeşim olarak gördüğüm insan şimdi beni düşmanı olarak görüyordu resmen.

"Buradan birimizin ölüsü çıkmadan bizi bırakmazlar Karsu!" Dediğimde anında gülerek karşılık vermişti.

"O ben olmayacağıma emin olabilirsin Demir."

Sinirle gözlerimi yumduğumda hala ikilemdeydim.

"Korkuyorsan oynamayalım !"

"Gerçekten saçmalıyorsun sana karşılık vermeyeceğim." Diyerek itibarımı kaybetmeyi göze alarak onu geçmiş ve çıkışa doğru ilerlemeye başlamıştım.

Açık kapıdan çıkacakken arkamdaki hareketlilik hissedince anında kendimi yana çekmiştim. Reflekslerim olmasa belki de arkamdan atılan tekme sayesinde kafesin demirlerine yapışacaktım.

Hızla Karsu'ya doğru döndüğümde gözlerimde hiç olmadığım kadar bir kararlılık vardı . Dövüşmeyecektim!

"Yapma Karsu, bu maç olmayacak !" Tekrar arkamı döndüğümde çıkmak için hamle yapmıştım ki! Hakemin dışarı çıkıp kafesin kapısını kilitlediğini görünce sabır çektim. Bu kadının amacı neydi gerçekten?

Dışarıdan kesilmeyen tezahüratlar başta bana enerji verirken şimdi bütün enerjimi alıp götürüyordu.

Kafesin dışında duran amcama baktığımda kapıyı açması için gözlerimle orayı işaret etmiştim ki kafasını olumsuz anlamda sallamıştı. Gözleriyle bana bir köşeyi gösterdiğinde oraya bakmıştım.

Bu kişi Karsu'nun babası Kadim çevikti. Kendine özel bir locada otururken yüzünde gülümseme mevcuttu. Gerçekten kızının burada olması onu hiç endişelendirmiyor muydu?

Bu adamdan oldum olası nefret ediyordum. Mafya babasının tekiydi. Zaten nereden bulaştıysam bu adamdan bulaşmıştı her şey bana !

Karsu'ya doğru döndüğümde başka çarenin olup olmadığını düşünüyordum.

"Karsu bunu yapmak istemiyorum!"

"Ama ben yapmak için can atıyorum Demir!" dediğinde sıkıntıyla soluk bıraktım.

"Pekala gel bakalım." demiş ve ellerimi kaldırarak savunma pozisyonunda kaldım. Bakalım görüşmeyeli kendini ne kadar geliştirmişti.

Anında gülerek bana atak yapmıştı. Her hareketlerine usta bir şekilde karşılık verirken öncekine göre fark ettiğim tek bir şey vardı o da attığı hırslı yumruklarda bile bana olan öfkesi.

"Yeniden çocuğun olmuş Demir!" demiş ve karşılık vermeme izin vermeden gözüme yumruğunu vurmuştu. Sarsılarak geriye doğru sendelediğimde gözlerim bulanıklaşmıştı. Gözlerimi hızlı hızlı bir kaç sefer hızlıca kapatıp açtığımda biraz olsun görüşüm düzelmişti. Tabi tam düzeldi derken üzerime hırsla koşan Karsu'yu gördüğüm an kendimi sağa çekip seri hareketlerle ondan kurtulmayı başarmıştım. Hızlı geldiği için sırtını dönüp hızını kafesin demirlerine vermişti. Kendini toparlayıp yumrukları gözünün önünde bana doğru gelmesiyle ne kadar ciddi olduğunun bir kez daha farkına varmıştım.

"Tebrik etmeyecek misin ?" diye ciddiyetle sorumu sorunca daha da hırslanmıştı.

"Edeceğim merak etme !" demiş ve aramızdaki mesafeyi kapatmıştı. Aniden bacağını kaldırmış ve ben engel olamadan bacak arama tekme atmıştı. Bu acıyla eğilince sinirle bir soluk verdim. “Tebrikler !” Ağzımdan kaçan küfürlerin haddi hesabı yoktu. Resmen burayı mahalle kavgasına çevirmişti. Kimsenin engel olmaması bir şey dememesi artık beni şaşırtmıyordu bile! Kendimi biraz topladığım an Sağ yumruğunu kaldırıp vuracakken eğilip kolunun altından geçmiş ve hızlıca arkasından kendi kolumu onun boynuna dolamıştım. Artık sabrım kalmamıştı! Diğer koluyla engel olmaya kalkınca hızlıca onu da tutup engellemiştim. Karsu'yu sertçe tutarak Kadim'e doğru çevirmiş ve onu nefessiz bırakacak şekilde boynunu sıkmış ve anında kolumu gevşetmiştim amacım Karsu'ya zarar vermek değildi.

İster tehdit olarak algılasın ister başka bir şey. Beni alakadar etmiyordu! Kızına her hareketi ben öğretmiştim. Onu bana karşı kullanması adilikten başka bir şey değildi!

Karsu'yu sertçe bırakıp ileriye doğru ittirdiğimde kendini bir anda yerde bulmuştu. Öksürmeye başladığında endişelensem de gözlerimi kadimden çekmedim. Dışarıda ki adamlara Eliyle kapıyı gösterdiğinde gülümsemiştim.

Tabi bunu gören Karsu daha da öfkelenmişti. Babasının gözlerinin içine bakarak yumruklarını sıkmıştı. Sanki ona uzaktan Yapma diyordu.

"Uzatma Karsu, Bende olan o iyi tarafını da benden alıp götürme ki seni iyi hatırlayabileyim!" demiş ve açılan kapıya doğru ilerlemiştim. Arkamda öylece dururken son kez kafamı hafifçe çevirip gözlerinin içine bakarak kendimce vedalaşmıştım. Bağırışlar eşliğinde odama geldiğimde burnumdaki sancı daha da artmaya başlamıştı. Kapıyı tıklatmadan içeriye girene tersçe baktığımda bu amcamdan başkası değildi. Karşıma geçip oturduğunda yüzü hariç her yere bakıyordum.

Elindeki buz torbasını sertçe bana fırlattığında refleksle tutmuştum. Onun sert tavrını umursamadan buzu burnuma tutmuştum.

"Bu Kadim denilen adam senin peşini bırakmayacak Erdem!"

"Normal değil mi amca ? Beni oğlu gibi görüyordu"

"Değil oğlum ! Onun derdi Senin yediğin kaba tükürmen o bunu yediremiyor!"

"Amc-..." sözlerim kapının sertçe açılmasıyla yarım kalmıştı. Gözlerimi kapıya diktiğimde ağlamaktan gözlerine kan çanağına dönmüş karım beklentilerim arasında değildi.

"Ahu ?" Şaşkınca yerimden kalktığımda koşarak bana doğru gelen kadın ile elim ayağıma dolanmıştı resmen . Onun burada ne işi vardı ? Bana sarılmasıyla anında karşılık vermiştim. Amcama şaşkınca bakarken ağzını oynatarak 'Ona ben söyledim' demesiyle gözlerimi sinirle kapattım.

"Ahu güzelim telaşlanma ben iyiyim." derken bile sesim titriyordu. Onu üzmek hayatımda istediğim en son şeydi.

Telefonu çalmasıyla benden ayrılmış ve mahcup bir şekilde amcama bakmıştı. Amcamın yanında bana sarılmak onu utandırmışa benziyordu. Kaşlarını çatarak gözlerime bakmış ve kafasını çevirerek telefonunu açtığında Bu haline gülümsemeden edememiştim.

"Efendim babacım ." diyerek telefonu açmıştı

... Bir süre babasını dinlemiş ve tekrardan konuşmuştu.

"Tamam babacım sen durmuyorsa getir biz hastaneye geçeceğiz şimdi. Orada buluşalım olur mu ?"

... Büyük ihtimalle benim burada olduğumu duyunca kızımız Nida'yı babasına bırakmıştı ve o da durmamıştı. Her şeyi anlamıştım ama hastaneyi anlamamıştım.

"Tamam görüşürüz." demiş ve kapatmıştı.

Sinirli ve kaşları çatık bir şekilde tekrardan bana baktığında teslim oluyormuşcasına ellerimi havaya kaldırmıştım. "Kızma haklısın !" demiş ve gülmüştüm.

"Erdem sakın güleyim deme çok sinirliyim !" bağırarak konuşmasıyla hemen gülüşümü saklamış ve kafamı olumlu anlamda sallamıştım.

"Senin yüzünden 2 Aylık çocuğumuzu babama bırakıp geldim ! Sen burada karşıma geçmiş pişkin pişkin sırıtıyorsun !" Haklı olduğu için hiç bir şey demeden ellerimi cebime koyduğumda bu da gözüne batmıştı.

"Şu rahatlığa bak ! Sana dedim ki bir daha bu işe karışırsam seni boşarım dedim değil mi ?" dediğinde ciddi mi değil mi diye onu tartıyordum. Galiba son derece ciddiydi.

Amcam bize olumsuz anlamda kafasını sallayıp dışarı çıktığında hızlıca Ahunun ellerini tuttum "Karıcım vallahi özür dilerim. Bir daha olmayacak söz veriyorum."

"Kaçıncı söz verişin bu inanmıyorum sana artık yürü hastaneye gidip sana baktıralım sonra senden boşanacağım!" demesiyle kaşlarını çatan kişi bu sefer bendim.

"Ahu şunu söyleyip durma güzelim kalbime inecek bak !" dediğim an beni iki eliyle göğsümden ittirmiş ve kapıya doğru ilerlemişti. Arkasından ben ilerlerken bu işin kolay olmayacağını şimdiden anlamıştım.

***

"Babam telefonlarımı açmıyor nerede kaldı bu adam erdem ?" diye telaşla sorusuyla bende telaşlanmıştım. Hastaneye geleli saatler olmuştu ama kayınpederden ses soluk çıkmamıştı.

"Ev ve hastane o kadar uzak değil ki bizden önce burada olmaları lazımdı Erdem !" diyerek ağlamaya başlayan karım ile hızlıca oturduğum hasta Yatağından kalkmış ve onu sakinleştirmek adına sarılmıştım. "Tamam bulacağım onları şimdi sakinleş olur mu ?"

Telefonumun çalmasıyla hızlıca Ahudan ayrılmış ve telefonumu açmıştım. "Alo Erdem "

"Efendim Salih söyle !"

" Yalnızsan söyleyeyim yenge duymasın "demesiyle anında bunu duyan ahu telefonu kulağımdan çekmişti. "Salih ne oldu ? Söyle bana !"

"Yenge?!" diye ne diyeceğini şaşıran Salih ile ahunun elinden telefonu almış ve onu engelleyerek kulağıma dayamıştım.

"Söyle salih !" Ahu telefona ulaşmak için uğraşırken, Salih'in her söylediğiyle yüreğim acıyla harmanlanıyordu.

"Abi Kerim amca hastane yerine dağ yoluna çıkmış. Kameralardan aradık ve zor da olsa Arabayı bulduk. Adamları her tarafı aramaları için yolladım. Şey..."

"Salih uzatmadan söyle !" konuşmak bile benim için zorlaşırken kafamdan geçen kötü ihtimalleri yok saymaya çalışıyordum .

"Abi Kerim Tanpınarın cesedini gölde bulduk." demesiyle şaşkınlıkla kaldım.

"Salih ! Ne diyorsun lan sen ? Kızım nerde Salih !" diye bağırdığımda Ahu sanki hissetmiş gibi yere çökerek ağlamaya başlamıştı.

"Abi gölde bir de puset bulduk ama Nida'yı bulamadık ." demesiyle elimdeki telefonun düşmesi bir olmuştu.

 

 

 

 

Şimdiki zaman

Hatırladıklarım bana iyi gelmezken kendimi toparlamak için üstün bir çaba sarf ediyordum . Nida benim kızıma koyduğum isimdi. Tanımadığım ,bilmediğim annemin adını kızıma vermiştim ve kızımı da tanımamıştım. O günden beridir kendimi suçlamadığım tek bir gün bile olmamıştı. O günden sonrası bir daha ne tek bir kavgaya ne de tek bir maça katılmıştım. Bazen düşünüyorum da acaba o maça gitmeseydim kızım nida hala yaşıyor olur muydu ?

Belki de kerim babanın Alzheimer hastası olduğunu önceden fark etseydik belki de bunlar hiç olmazdı. Gerçi nereden bilebilirdik ki ?

O günden sonra hayatımızı düzene sokmak için üstün bir çaba sarf etmiştik.

Düşüncelerimden ayrılmamı sağlayan spor salonunun kapısının tıklatılmasıydı. Kendimi toparladığım ilk an ayağa kalkmış ve kendime özel yaptırdığım masaya geçip oturmuş ve "Gel " demiştim.

"Abi dediklerini araştırdım." içeriye girer girmez konuşan adam ile anında karşılık vermiştim.

"Gel Aykut gel" Aykut Sağ kolum Salih'in oğluydu. Salih'in Asla bana karşı yanlışını görmemiştim ve oğlundan da asla şüphem yoktu. Gözlerim kapalı güveneceğim adamlardandı.

"Abi bunlar belgeler ." deyip önüme koyduğu dosyaları açıp incelemeye başlamam ile o da olayı kısaca özet geçmeye başlamıştı.

"Tolga ve Meyra ikizler abi Vedat Dağhan'ın kız kardeşi Vildan'ın çocukları. Kadın çocuklar küçükken ölmüş. Vedat çocukları yanına almış. Mucizenin doğum yeri Urfa gözüküyor abi " dediğinde kafamı sallamış ve önümdeki resimlere bakmaya devam etmiştim. Meyra denilen kızdan diğer fotoğrafa geçecekken dikkatimi çeken şeyle duraksamıştım. "Bu kızın saçlarında mavi renkler var ! " dediğimde Aykut anında Beni onaylamıştı. "Evet abi ."

Kafama dank edenlerle sinirle elimi masaya vurdum. "Ulan tolga !" Sinirlensem de bir yanımda tekrardan umut yükselmişti.

"Ne oldu abi ?" Aykut'un sorusuyla düştüğüm oyuna gülsem mi yoksa sinirlensem mi emin değildim.

"DNA testi için verdiğim saçlarda mavi tek tük saçlar vardı. Baksana şu fotoğrafa Mucizenin saçlarında hiç mavilik yok ama şu kıza bak !" diyerek düştüğüm oyuna sinirlenmiştim.

Olayın doğruluğunu düşünürken Telefonumun çalmasıyla anında açmıştım. Arayan Polattı.

"Efendim oğlum." demiş ve masadaki fotoğrafları incelemeye devam etmiştim.

"Bab-..." Polat'ın konuşmasını kesilmesi ve bir kızın konuşmasıyla, telefonu kulağımdan çekmiş ve Polat olduğunu görünce tekrardan kulağıma dayamıştım.

"Merhaba erdem beyy."

"Kimsiniz ?" Diye sorduğumda Anında karşılık gelmişti.

"Tehdit edilen sahsın ablasıyım! size bir yerden tanıdık geldim mi yoksa siz önünüze gelene aynı olayı mı yapıyorsunuz?"

"Mucize sen misin ?" diye şaşkınlıkla konuştuğumda

"Benim Erdem bey ! şaşırttım mı sizi yoksa ?"demişti.

"Şaşırdım tabiki. Ne oldu bir sıkıntı mı var ?"

"Kardeşime ettiğiniz tehditleri kaldıramadım Erdem bey sıkıntı tam olarak bu ! Uğraşmayın çünkü uğraşırsanız çok pis uğraşırım!" Dediğinde az önceki olaylar aklıma gelince sinirim tavan yapmıştı. Sanki tehdit ettik de işe yaradı. Küçücük boyuyla beni oyuna getirmişti.

" Uğraşacağım mucize, hazırlıklı olsan çok iyi olur. Senin o kuzenin kendi aklınca kurnazlık yapıyor ama yemezler. Fark etmedim mi sanıyorsun ?" Kendime hakim olamayarak sinirle konuştuğumda artık sabırım kalmamıştı.

" Ben bir kere kuşkulandıysam geri adım atmam. Her şeyi açıklığa kavuşturduğum an hepsinden hesabını soracağım O Vedat olacak adamdan bile !" demiş ve telefonu yüzüne kapatmıştım.

"Anlıyorum ki bu işi kendim halledeceğim! Gidin kızı buraya getirin ister güzellikle ister zorla !" dediğimde Aykut hızlıca kafasını sallamış ve odadan çıkmıştı.

 

 

 

 

 

Arkadaşlar oy ve yorum atın ki boşa yazdığımı hissetmiyeyim.

Bölüm : 03.11.2025 23:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...