
Yazar bakış açısı.
O gece evin salonunda televizyon açıktı ama kimse izlemiyordu.
Kaan elindeki defteri açtı, İlknur Hanım’ın verdiği ödev gözlerinin önündeydi. Kalemi parmakları arasında çevirdi bir süre, sonra defterin boş bir sayfasına baktı. Yazması gerekiyordu. Duygularını... ne hissettiğini. Ama kelimeler, içinden çıkmıyordu.
Bugün hastanede yaşadıkları zihninde dönüp duruyordu. O an Arda’nın gözleri...
Kaan istemsizce gözlerini kapattı. Orada durmak bile cesaret isterken, eski tim arkadaşlarının gözlerinin içine bakmak neredeyse imkânsızdı. Hele Arda’nın bir adım daha atması...
Kaan kalbinin nasıl çarptığını hatırlıyordu. Gözlerini kaçırmak için refleksle başını yana çevirmişti.
İlknur Hanım’ın sesi zihninde yankılandı:
"Bu duygulara sadece dışarıdan bir gözlemci gibi bakmaya çalış. Ve kendine şunu sor: 'Bu duyguya rağmen, ben güvende miyim?'
Derin bir nefes aldı. İçinden geçen cümleyi sessizce mırıldandı:
"Hayır. Güvende değilim. Hâlâ değilim."
Salondan kalkıp mutfağa geçti. Efe uyumuştu. Babası da odasına çekilmişti. Ev sessizdi ama Kaan’ın içinde her şey gürültüyle çarpışıyordu. Mertcan’ın yüzü, Yavuz’un gözleri, Arda’nın kararsızlığı…
Birden, defteri tekrar eline aldı. Kalemi bastırarak yazmaya başladı:
"Bugün hastanedeydim. İlknur Hanım’ın dediği gibi bakmaya çalıştım. Arda’yla... ve diğerleriyle. Ama sadece bir saniye sürdü. Gözlerine bakamadım. Kaçtım. Kalbim deli gibi attı. Midem bulandı. O an düşündüm: 'Ben hâlâ bir tehdit miyim onlar için? Hâlâ kırgınlar mı bana?'
Ve sonra babam geldi. Ona 'baba' dediğim an, her şey dondu. O an sadece bir çocuk gibiydim. Güvende hissedemedim ama yalnız da değildim.
Bugünlük bu kadar.
Yarın... belki bir saniye daha fazla."
Kaan kalemi bırakıp tezgaha doğru adımladı dolaptan bardak alıp kendisine su katıp tek dikişte hepsini bitirdi.
Saat geçe yarısına doğru geliyordu. Elindeki bardağı yıkayıp tezgahın üzerine bıraktı.
Geri salona döndüğünde dış kapıdan gelen ses ile oraya baktı.
Yiğit, Ömer ve Ahmet üçü sessiz olarak içeriye girdiler ama salonun ortasına dikilen bir adet kardeşi Kaan ile göz göze geldiler.
Üçü yerinde durup uyuduğu sandıkları kardeşlerini görünce şaşırdılar.
Kaan gözlerini kaçırdı. Sıkıntılı bir nefes çekerek tekrar baktı.
"Benim yüzümden bu aileden kaçmayın babamı üzmeyin gerekirse ben giderim ama böyle yapmayın."
Yutkunup gözlerini kaçırdı.
"Ben babasız büyümeyi çok iyi bilirim nolur benim yüzümden çocuklarınızdan uzak durmayın. Hayırlı geceler."
Diyerek oradan kaçar gibi uzaklaşmak istedi ama Yiğit beyin sesini duyunca arkası dönük bir şekilde durdu.
"Sen hiç bir yere gitmiyorsun Kaan. Abicim bizden nefret ediyorsun ve bizi affetmek istemiyorsun."
Kaan duydukları ile ellerini yumruk yaptı.
"Ben sizi hastane odasında sakinleştirici ile uyutulduğumda başımda bekleyerek özlem giderirken affettim. Ama kırgınlığım hep taze Yiğit bey. O da bana inanıp inanmamanız değil oğlumu kaybetme duygusu ya o video gerçek olsaydı. Ya oğlumun kokusunu bir daha hissetmesaydim ben benim yüzümden kırgın değilim oğlum elimden kayıp gidecek diye size kırgınım."
Kaan’ın sözleri salonda yankılandı. Hiçbir kardeşi o cümlelerin ağırlığını taşıyacak bir tepki veremedi ilk başta. Zaman kısa bir anlığına dondu.
Kaan arkası dönük bir şekilde adım atmak üzereyken Yiğit’in sesi tekrar duyuldu. Bu sefer daha yumuşaktı. Daha kırılgandı.
“Biliyorum...”
Kaan durdu. Arkasını dönmedi ama elleri artık yumruk değil, parmakları titriyordu.
“Biliyorum Kaan,” dedi Yiğit tekrar,
“O videoyu izlediğimde, ben de aynı korkuyu yaşadım. Senin oğlunun başına gelenleri izlerken, kendi kızım gözümün önüne geldi. O yüzden... belki seni suçlamadım demeyeceğim. Suçladım. Korkudan. O anı yaşamak istemediğim için seni hedef aldım. Çünkü sen oradaydın.”
Kaan gözlerini kapattı. Yutkundu.
Yiğit bir adım attı salonda, sonra bir adım daha.
“Sen bizim kardeşimizsin. Sana inanmak bizim görevimizdi. Korumak, yanında durmak. Ama biz... sırtımızı döndük sana. Hata ettik. Çok büyük bir hata.”
Kaan döndü yavaşça. Gözlerinde yaş yoktu ama kalbinde ağırlık daha da artmış gibiydi.
“Özür dilerim,” dedi Yiğit, gözlerinin içine bakarak. “Bunu geç fark ettim ama özür dilerim.
Kaan, bu sözlerin üzerine cevap vermedi. Veremedi. Sadece olduğu yerde durdu. Kafasının içi, kalbinin içi birbirine karışmıştı.
Arka planda Ömer’in derin bir nefes verişi duyuldu. Ahmet başını eğmiş, tek kelime etmemişti.
Sonunda Kaan, yalnızca başını eğdi.
“İyi geceler,” dedi boğuk bir sesle. Ve yavaş adımlarla odasına doğru yürüdü.
Bu sefer kaçmak değildi amacı.
Yıkılmadan ayakta kalmaktı sadece.
Sabah güneşinin soluk ışıkları perde aralığından içeri sızarken, Kaan uykusuz gözlerini açtı. Gecenin yorgunluğu hâlâ üstündeydi ama içindeki ağırlık biraz hafiflemiş gibiydi.
Yavaşça doğrulup yatağından kalktı. Efe’nin küçük yatağına yöneldi. Oğlu hâlâ uyuyordu. Yanında küçük bir oyuncak ayı, dudaklarında huzurlu bir ifade…
Kaan eğildi, o minik elleri kokladı. İçine çektiği nefesle gözleri doldu ama bu sefer yaş yoktu.
Kendini tutmayı öğreniyordu.
Salona indi bugün pazar olduğu için ve Yiğit aslan ailesi bir arada ve bir aktive gercekleştirmek için evde çalışan kişilere izin verdi.
Mutfaktan çaydanlığın sesi geldi. Kaan başını kaldırdı, mutfağa yöneldiğinde Ömer’i mutfakta gördü.
Bulaşıkları toparlıyordu.
İkisi bir süre sessiz kaldı. Sadece bardakların sesi…
Sonra Ömer arkasını dönmeden konuştu.
“Efe bugün kahvaltısını ben yaptırabilir miyim? Dün gece... çok şey düşündüm.”
Kaan önce cevap vermedi. Sonra alçak bir sesle:
“Denedin mi hiç bir buçuk yaşındaki bir canavarı doyurmayı?” dedi. Gülümsemeye çalıştı.
Ömer de hafifçe güldü.
“Denemedim. Ama öğrenebilirim.”
Kaan başını salladı.
“Yarım saat sonra uyanır. Hazır ol.”
Ömer, kardeşine ilk defa uzun uzun baktı. Sessiz bir özür, belki de yılların telafisi gözlerinin içindeydi. Ama Kaan sadece başını eğip kahve fincanına uzandı.
Bugün ilk adım atılmıştı.
Küçük ama gerçek.
Ahmet yemek masasına bir kaç kahvaltılık koyup geri mutfağa döndüğünde Kaan ile karşılaştı.
Kaan boğazını temizleyip gözlerini kaçırarak konuştu.
"Bende size yardımcı olabilir miyim?"
Yiğit ocağın başında kafasını kaldırıp kardeşine baktı.
"Sen de istersen tabi ki?"
Yüzünde belli belirsiz tebessümle eline bir kaç malzeme alıp yemek masasına gitti.
Çalan kapı ile boşta olan Ömer hızlı bir şekilde yürüdü.
Kapıyı açtığında Ateş elindeki ekmekleri sallayarak konuştu.
"Fırından yeni çıktı taptaze ve sıcacık simitde aldım. Kaan abim seviyor diye portakalı kekde aldım."
Ömer içeriyi gösterdi. İçeri girip yemek masasına koydu elindeki poşetleri.
Ahmet sinirle konuştu.
"Savaş o ekmekleri al mutfağa geç ve düzgünce getir."
Kaan ortama baktı ve kendini suçlamayı bırakmaya başladı Aslan ailesi bir arada pazar kahvaltısı yapacaktı.
Savaş, Ahmet abisine göz devirerek aldı poşetleri.
Gelen ses ile herkesin bakışları oraya kaydı. Kerem bey tekerlek sandalyenin arkasından şaşkınca oğullarına bakıyordu.
Melek hanımda aynı şekilde.
Arkasından gelen geri kalan aile üyeleri de şaşkındı.
Büşra'nın kucağındaki Asaf ile yanındaki Ece koşarak babası Yiğit'in yanına gittiler Yiğit elindeki son tabağı masaya koyup bir dizini kırıp çocukları ile aynı boya geldi.
İki yaşındaki oğlu ile dört yaşındaki kızına iyice sarılıp kokularını çekti içine.
Başlarına nefesini içine çekerek buse kondurdu.
Ömer eşi Mehtap'ın kucağına yeni uyandığı her halinden belli olan oğlunu kucağına aldı yanaklarını koklayarak öptü.
Kerem bey ile Melek hanım bu duruma yüzlerindeki gülümseme ile izliyordu.
Kerem Bey'in gözü Kaan'ı aradı. Gözleri aradığı kişiyi bulamayınca kaşlarını çattı.
Yine aslan ailesinden bir kişi eksik mi oturacaktı bu masaya.
Arkasından gelen Barış Efe'nin kıkırması ile düşüncelerini hemen rafa kaldırdı bir daha indermemek şartıyla.
Kaan, Barış Efe'yi bebek masasına oturttu ve onu Ömer Bey'in yanına gelecek şekilde konumlandırdı.
Herkes yerine oturduğunda Kaan ayakta kaldı ve iki boş sandalyeye baktı.
Ahmet ile Yiğit'in arası ve Ömer'in karşısı.
Diğer boş taraf ise Büşra hanım ile Mehtap hanımın arası.
Kaan yutkunup babasına baktı. Babası da aynı şekilde kendisine bakıyordu.
Kaan cesaretini toplayıp Ahmet abisi ile Yiğit abisinin ortasındaki sandalyeyi çekti ve Ömer abisinin karşısına oturdu.
Pazar sabahı masaya oturan herkes, bir şekilde farklı bir yükle oturmuştu.
Kimisi geçmişin suskunluğunu sırtında taşırken, kimisi o sabahın kırılgan neşesine tutunuyordu.
Ama en önemlisi, Aslan ailesi uzun zaman sonra ilk kez bir masaya eksiksiz oturmuştu.
Ve bazen, iyileşmek sadece bir sandalye çekmekle başlardı.
Kaan o sandalyeyi çekmişti.
Masada suskunluk yoktu. Gülümsemeler biraz çekingen, bakışlar biraz utanaktı.
Ama herkes oradaydı.
Bu kahvaltı, bir ailenin yeniden kurulduğu gündü.
Ve Kaan, ilk defa sadece bir misafir değil, o ailenin içinden biri gibi hissediyordu.
Selam canlarım ben geldim.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Seviliyorsunuz ❤️
Mutlu kalın ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 19.33k Okunma |
1.56k Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |