Beğeni ve yorum yapmadan geçmeyin, lütfen...
Aslında bu davranışa katlanmak zorunda değildi. Lakin Melek için Sibel, doğruluk sevgi timsali olunca her şeye balıklama atlayan Melek bile susuyor sadece dinliyor anlam çıkarmaya çalışıyordu. Kısık bir tonla Sibel'e. "Şey, son kez bir şey." diyerek yutkundu. "Başka bir şey talep etmeyeceğim. Eve gitmeden..." Sibel derin bir iç çekip Melek'in daha sözü tamamlamadan konuşmaya başladı.
"Yine ne oldu, Melek yalvarıyorum yeter?" dedi saçlarını koluna taktığı toka ile toplarken Melek iyice ne oturduğu yatağa sinmişti. Yüzü al al olmuş, esmer teni alnından aşağıya boncuk boncuk ter akıtıyordu. Gözlerini kısarak yine kısık bir ses tonuyla, "Babamın beni bu halimle görmesini istemiyorum üzerimde ki içki kokusunu hemen anlar, çok üzülür. Banyo müsait ise beş dakikada duş alabilir miyim?" Gülümsedi en yakın arkadaşının soğuk bakışlarına karşı. Sibel hışımla Melek'e sus işareti yaptı Melek'in tavırları gözüne batmaya başlamıştı.
Sibel'in de sergilediği davranış biçiminin de suçu yoktu. Ahmet her buluşmada dantel gibi nefret yükleyerek işliyordu. Sibel de aşkın saflığına kendini kaptırıp, en zor zamanlarında Melek'e arkasını dönmüştü. Şimdide aynısını yapmak için kollarını sıvamıştı. "Sen ne diyorsun? Bugün anlamadı, yarın, ertesi gün, aylar sonra, hiç mi anlamayacak? Dün olanları ne çabuk hafızadan sildin ne çabuk resetliyorsun? Adamlar biz gelmesek seni yiyeceklerdi. Mecazen söylemiyorum aç köpek gibilerdi. Sende az değilsin ağzın çok bozuk. Küfürler havada uçuşuyor." diyerek bakışlarını oturan kıza çevirdi. Melek ortam yumuşaması için, "Boğazlarında kalırım diye umut ediyordum." dedi, her defasında gülümsemesi yavaş yavaş solarak.
"Daha halen şaka mı yapıyorsun? Melek ciddi olamazsın, bu konu farkında olmasanda şakaya müsait değil." Sağ elini alnının üstüne koydu. "İnanılmaz başım ağrıyor, kimin yüzünden acaba?"
"Benim yüzümden olmalı. Yine benden uzaklaşmanı sağlayacak ne yaptım? Ya da müstakbel eşin olacak adam benim için ne dedi?"
"O bir şey demedi. Tam tersine, içkili olduğun halde, sen onun için bir şeyler söylüyorsun. Mesela, tehdit ettin başka ne yapacaksın merak ediyorum? Seninle arkadaş olmazsam, Ahmet'in hayatı için tehlikeli olabilir gibi saçma sapan şeyler söyledin." İnanamaz gözlerle bakıyordu.
"Şimdi cevap ver, Ahmet'in üstünden nasıl tehdit edersin beni?"
"İçkinin iyi bir tarafı olmadığını yine anlamış oldum. Özür dilerim canım. Kalbimden geçeni söylemişim yine." diyerek sarılmak için yaklaştı Sibel'e.
"Lütfen sarılmak için yaklaşma. Altı aydır içki içerek kendini ve seni seven insanların varlığına ihanet ediyorsun. Sabah olunca her şeyi eskisi gibi beklemenin bir manası yok." diyerek yanından uzaklaştı Sibel.
"Hadi ama biz dost değil miyiz?" Gülümsemek yerine sadece bakıyordu.
"Değiliz anla artık biz dost olmayı beceremiyoruz. Ben eski seni istiyorum. Çılgın, akıllı, kendini seven." Melek söylenen bu cümleyle yatağın üstüne oturdu. Başını o kadar eğmiş, o kadar çaresizdi ki, gözleri istem dışı yaşlar dolmaya başlamıştı. "Beni herkes bıraktıktan sonra eskiye dön diyorsun. Kolay değil ki bende uğraşıyorum. İnanmazsın belki ama söz bir daha içmeyeceğim." Annesinden sonra en yakın arkadaşının bu sözleri fazla zoruna gitmişti. Akmak için ısrar eden yaşlarını burnunu çekerek durdurdu.
Nefes almak için bütün dikkatini babasına yoğunlaştırdı. Babası onu her şekilde istisnasız kabul ediyordu. İçki içtiğini bilmiyor olabilir ama bilse bile aynı coşkuyla kızını severdi. Melek sessizlik içinde çığlık atsa da, dışarıda sadece boş bakan bir kız gibi duruyordu. Pişmandı Melek, buraya gelmeyeceğim dediği günün haftası istemeden de olsa burada oluyordu.
Aslında Sibel'in en son yapacağı davranıştı Melek'i kırmak. Soğuk dursa da çok seviyordu. İyi olsun istiyordu. Ne olursa olsun bu şekilde düşmanca konuşmazdı. Konuşamazdı hiç bir zaman, fakat Ahmet'in Melek'e karşı tutumu onu bu şekilde davranmaya itiyor, ağlamasını istem dışı umursamıyordu. Melek daha fazla incinmemek için, kalkıp tam kapıya yöneldiği anda, Sibel kalp kırıcı kelimelerine duraksamadan devam etti. Bugün inceldiği yerden bütün bağları koparmak istiyordu. Belki bu sayede kendi özüne dönerdi.
"Yalvarıyorum aramıza mesafe koyalım. Haksız olduğumu düşüneceksin belki, umurumda değil. Artık nişanlı bir insanım ve gerçekten Ahmet'i seviyorum. Onun istemediği insanlarla konuşmak, mümkün olmadıkça görüşmek istemiyorum. Anlamaya çalış, varlığını, geçmişini, geleceğini, düşünce tarzını sevmiyor. Herkesle, her şeyle kavga etme biçimini sevmiyor. "Gözlerini yumdu. Bu kadar ileri gitmek zorunda mıydı?
Birinin Melek'i sarsması lazımdı. Ne yazık ki bu ona kalmıştı. "Bende Ahmet'in senin hakkında ki düşüncelerini destekliyorum." diyerek buğulanan gözlerini açtı. Melek'in artık sinirden takati kalmamıştı. Dizleri titriyor, gözleri kan çanağına dönmüş bir vaziyette yere kendini attı. Dizleri acısa da, kalbi daha kötü durumdaydı. Herkesi yavaş yavaş kaybettiğini bilmek, acı içinde savaşan vücuduna zor gelmişti.
Sibel gördüğü manzara karşısında tek adım dahi atamadı. Duvarda ki asılmış aile fotoğrafına dikkatini vermiş bir vaziyette kafasını dağıtmaya çalıştı. Aklını başına alması için bunu yapmak zorundaydı. Kendini toparlayıp, Melek'e bakmadan siyah saçlarını bozuk olmadığı halde düzeltti. Esmer tenliydi, saçları, gözleri, teni kendi memleketi Gaziantep'in kendine has kokusu vardı. Huyu değişmişti sevdiği adamı bulduktan sonra. Aklını kullanan kız gitmiş, körü körüne duygularına bağlı kız gelmişti. Yine de Melek'i tek başına bırakmak istemedi. Kolundaki Ahmet'in aldığı saate bakıp dudaklarını araladı. "Lütfen git buradan Ahmet ile alışverişe çıkacağım, seni görmesin. Bu davranışım yüzünden bana kızma sakın. Karakterini ilk bozan sensin ilk sen arkadaşlığımıza zarar verdin. Bu durum artık utanç verici olmaya başladı." Melek için bardağı taşıran son damlaydı bu sözlerdi. Konuşmak canını yaksa da tahammülü kalmamıştı.
"Yeter anlıyor musun? Yeter, hep sustum! Senin karşında dostluğumuz bozulmasın diye Ahmet aşağıladı, sustum, sen nişanlına yaranmak için beni küçük gördün, sustum. Sen belki unutmuşsundur ama, Annem trafik kazasında öldü. Babam'ın tek kolu felç zorlanıyor. Ailemin üzerinde gezen kara bulutlar var. Evlenmeye bir ay kala, beni terk eden ve neden olarak evlenmek için kendini hazır hissetmediğini sunan Sabri. Arkadaşlığını bitirmek isteyen sen. Ben kaç acıyı daha göğüsleyeceğim? O kadar güçlü değilim." Sibel'in tepkisiz yüzüne baktı. Seninle arkadaşlığımız bozulmasın demesini istiyordu. "Yanlış anlama beni?" Sibel'in kurduğu küçücük cümle, içten, sıcak bir üslupla söylenmek yerine, gözlerini kaçırarak, parmağında ki yüzükten elini çekmeyerek söylenmişti.
"Hiç seni yanlış anlar mıyım?" İnanmaz bir tavırla acı içinde kahkaha attı. "Biz seninle dosttuk aynı zamanda kardeşiz. O aptal sana konuşma dedi diye tavır alacağın biri değilim."
Sibel ve Melek, yıllardır birbirlerinin hayatında önemli bir yer tutmuştu. Ama son zamanlarda, aralarındaki bağ giderek zayıflıyordu. “Sürekli seni izliyorum, Melek. Ve her gün biraz daha kaybolduğunu görüyorum.” dedi Sibel, sesindeki kırgınlık ve öfke belirginleşmişti. “Benim gördüğün gibi kendini görmüyorsun, Melek. Biraz kendine gel. Bu yaptıkların sana zarar veriyor. Bu kadar teslim olma, kendini yok etme. Bunu hak etmiyorsun.” Melek, Sibel’in gözlerine bakarak yavaşça konuştu. “Beni anlamıyorsun. Senin hayatın mükemmel, her şey yolunda. Ama ben, her şeyi kaybettim. Annemi, eski nişanlımı kaybettim, dostlarımı kaybettim. Ne yaptığımı, neden böyle davrandığımı biliyorsun.”
Sibel, Melek’in bu halini görmekten bıkmıştı. Onun ne kadar güçlü bir kadın olduğunu bildiği için, bu kadar düşmesini kaldıramıyordu. “Sevgi mi? Melek, senin şu halinle sevgi istemen çok saçma. Kendinden başka kimse seni sürekli aşağıya çekemez. Kendine gel! Bunu sana söyleyen biri olmam gerekse de, hayatını böyle sürdüremezsin! Beni de üzüyorsun. Herkesin hayatında zorluk var. Bunu sen de biliyorsun. Ama sen ne yapıyorsun? Hiçbir şey yapmıyorsun. Kendini bırakıyorsun! Ben seni seviyorum, ama seni bu halde görmek bana da zor geliyor. Ahmet'e karşı elle tutulur bir şey bırakmadın. Kendini toparla, Melek. Kendini düzelt. Bu halinle kalamazsın!” Melek’in gözlerinden yaşlar süzüldü. “Bunu anlamanı beklemiyorum,” dedi, sesi sanki kırılmıştı. “Ama ben gerçekten sevgi istiyorum. Biraz… biraz yardım, biraz destek. Her şeyimi kaybettim, ama hala buradayım. Yalnızım, çok yalnızım. Kimse bana doğru dürüst bakmıyor. Sen bile… Bu kadar acı çektiğimi anlamıyorsun. Ben seni kaybetmek istemiyorum, ama ben de yalnızım. Sevgi istiyorum. Beni yalnız bırakma, ne olur…” Sibel derin bir nefes aldı, içindeki öfkeyle karışan acıyı hissetti. “Seninle her şeyimi paylaştım, ama sen artık kendine bile sahip değilsin. Seni seviyorum Melek, ama artık bu kadar düşmene izin veremem. Gerçekten yardım etmek istiyorum, sen bir şeyler yapmak zorundasın. Benim için değil, kendin için. Bu kadar düşüşü hak etmiyorsun. Seni izleye izleye kaybolmanı izleyemem.” Melek, gözlerinden süzülen yaşlarla, başını eğdi. “Sibel, sana bir şey diyeyim mi? Ben kayboluyorum… ve kaybolduğumda tek bir şey istiyorum: Beni geri getirmeni. Beni yalnız bırakma, Sibel. Gerçekten, ben buna… buna dayanamayacağım.” Sibel’in gözlerinde bir kırılma oldu, sonrasında gözlerini Melek’ten ayırmadı. “Senin güçlü bir kadın olduğunu biliyorum. Ama bunu kendin yapmalısın. Ben seni her zaman seveceğim. Şimdi, kendine gel, Melek. Bunu senin için söylüyorum. Çünkü seni kaybetmek istemiyorum. Düzel ve öyle gel.” dedi dik durmaya devam etti.
"Ben neredeyse içkiyi bırakıyorum. Sadece zamana ihtiyacım var. Mucize değil, sadece bana vereceğin zaman. Çok mu zor senin için, artık bana dayanmak?" O kadar dolmuştu ki ağzından çıkan sözler yüzünden. Gözlerinde yaşlar dökülmeye, ahenkli kahverengi saçları o anları yaşıyor gibi küçük küçük dalgalanıyordu. Sibel bir an duraksadı. Siyah eteğini silkeledi Melek'in yüzüne bakmak istemiyordu. Ses tonu kısık olsa da yargılayıcıydı. Öyle olmak zorundaydı. "Ahmet gelecek hemen gitsen iyi olur baya bir zaman da görüşmeyelim. İkimiz içinde böylesi daha iyi olur. Kendine iyi bak." Artık kelimeler kifayetsiz bir mana taşımaya başlamıştı. Melek birbirlerine sarılıp ağlamayı beklerken Sibel'in git demesi zoruna gitmişti. "Ne demek git? Yani artık beni görmek istemiyor musun?" Sibel'in tepkisiz yüzüne baktı. "Gerçekten sana bravo. Bir erkek için dostunu iyi sattın. Hiçbir şey olmamış gibi susup gidebilirim. Ama o kadar sabırlı biri gibi davranmak istemiyorum. Sabrım doldu beni sevmeyen insanlara karşı tükendi."
"Tamam dök içini ve git..." Kollarını birbirlerine birleştirip baktı. "Hadi seni bekliyorum. Konuş ve git..."
"Nasıl istersen eski yakın, şimdi ki eski arkadaşım. O senin her şeyi kaset gibi ileri geri saran nişanlına söyle, aferin ona..." Alkışladı. "Üç kişilikli bir hikayede tabii ki biri mutsuz olmalı. Etrafıma bakıyorum da bu dostluk ve aşk temalı hikâyede en mutsuzu benim. Sayende, sayenizde tebrikler." Alkışlamaya devam etti.
"Evet bitti... Hikayeniz mutlu sonla bitmesi için dua etmeyeceğimi söylemek isterim." Yalan söylüyordu Sibel'in hep mutlu olmasını istiyordu.
"Beddua da etme..." Birkaç dakika sessizlik içinde birbirlerine baktılar. Sonra Sibel yeniden başını çevirdi. Anlamıştı artık gitme vakti geldiğini. Çaresiz sessizce odayı terk etti. Dış sesi sussa da iç sesi Ahmet'i bulup ağzını burnunu dağıtmak Sibel'e de iyi bir sopa çekmek istiyordu. "Neyse" dedi içinden ... Neyse elinde sonunda bunlarda geçecekti.
Yeni bölüm de görüşelim. Desteklerinizi esirgemeyin yıldıza basıp yeni bölüme geçelim.
Kendinize iyi bakın.3
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
109.54k Okunma |
9.74k Oy |
0 Takip |
126 Bölümlü Kitap |