130. Bölüm
Yalives Doğan / Resmen Aşık (TAMAMLANDI) / 65. En Çok O

65. En Çok O

Yalives Doğan
kambersizyazar

Hoşgeldiniz hoş gitmeniz dileğiyle.

70 beğeni sonrası önyazı iki gün sonra da yeni bölüm yayında olacak.

Size de zor olmazsa bol bol yorum yaparsanız çok sevinirim. Gerçekten hikaye hakkında düşüncelerinizi belirtebilirsiniz çok mutlu olurum. Hikaye hakkında bir şeyler duymak iyi hissettiriyor.

Başlayalım

Bazı kavgalar büyük sözlere gebedir. (KambersizYazar)
____________

Serpil hanım ve Sibel ağlayarak Melek'in mutluluğunu izliyorlardı. Bir an Esila'yı gördüklerini düşündüler.
"Şurada uzun boylu adamın g*tüne yapışmış bizim Esila mı?" dedi Serpil hanım gözlerini kısıp dikkatli bakmaya çalıştı.
"Yanındaki Salih bey, şirketlerinde üst düzey yönetici Esila da ona aşık." Sibel bu bilgi çok lazımmış gibi ekleyip Ahmet'in elini tuttu.
"Bence evlenecekler." İlk defa görmüştü. Resimdekinden daha yakışıklı duruyordu.

Serpil hanım parmakları önünde birbirlerine geçmiş Esila'nın anlattığı şeyleri dikkatle dinleyerek baş sallıyordu. Esila onları görünce heyecanla gülümseyip birden korkarak Salih'in arkasına sığındı.
"Seni cadı seni nasıl saklanıyor. Bende ne zaman bu kız gelecek diyordum. Önüme çıktı." Serpil hanım gözlerini çekmeden izliyordu. Hareket edince Sibel önüne geçip koluna girdi.
"Anne kalabalık Melek'e gelince seni çağırırız orada döversin. Hadi anneciğim." Kızının başının kenarına hafifçe vurup dilini damağına bastırdı.
"La havle vela kuvvete." Sibel'i önünden çekip çantasının fermuar tarafını tutarak Salih'in önüne geçti.
Adam şaşkınlıkla kadına bakıyordu. Ellerini açıp rahat bıraktı.
"Buyrun teyze." Kadına doğru biraz eğildi.

"Arkandaki saçı uzun aklı kısa kıza söyle önüme çıksın." Salih başını hafifçe arkaya doğru çevirip Esila'ya baktı.
"Çık istersen oradan." Tekrar Serpil hanıma döndü. Ne olduğunu anlamamıştı.
"Bir sorun mu var?"

"Sorun arkandaki çingene. Çık kız sümüklü." Esila ayakları sürünerek başı önünde çıktı.
"Vallahi Melek'i isteyerek zarar vermedim. Bak sakince konuşalım. Elin ağır biliyorum ve bu konuda sana saygı duyuyorum. Serpil teyze bana kıyma!" Omuzuna astığı çantayı kızın kafasına geçirip kulağına asıldı. İnsanlar ayıplayarak onlara bakıyordu ama kimse ayırmayı düşünmedi. Sibel aralarına girip annesinin büyük göğüsleri arasına yüzünü bastırıp itmeye çalışırken Salih şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Serpil teyze!" Melek de sırtından beline sarılarak çekmeye başladı. Beyhude bir çabaydı.
"Kuytu köşede dövseydin bari ulu orta insan mı dövülür?"

"Ayy kulağım kopuyor!" Esila'nın çığlıkları arasında konuşmaya çalışması Murat'ı güldürmüştü. Serpil hanımın parmaklarını Esila'nın kulaklarından açmaya çalışarak kurtarmak için bütün gücüyle uğraşıyordu. Kadın hepsinden yaşlıydı ama gücü çok yerindeydi.

Ahmet telefon ile çeken bütün insanların elinden telefonu alıp videoları silme işini hallediyordu. Kavgaya girmeye gerek olsa da girmeyecekti. Kaynanasını çok iyi tanıyordu. Yardım ederken yediği dayakla kalırdı. Birde herkesten daha fazla dayak yerdi. Salih ise ortada kalmıştı. Kadının tanıdık olduğunu anlamıştı. Esila kendini kurtarmaya çalışırken kadına karşılıkta vermiyordu. Bu da ona değer verdiğini gösteriyordu. İzledi ne kadar ayırmak istese de izledi.

"Senin ben aklına, bacağına tüküreyim. Sen o kıt aklınla plan kurup Melek ile kendi başına iş açarsın ha! Senin o gür saçlarını yolayım da aklın başına gelsin. Şımarık seni!" Saçlarına asılıp kendine doğru çekti. Sibel annesinin göğüsleri arasında zor nefes alarak başını havaya kaldırdı.
"Anne bi dur Allah aşkına! Vallahi polise şikayet etse hapise girersin."

"Kız sen beni polise mi şikayet edeceksin." Sibel'in dediği şeyi Esila söylemiş gibi hesap soruyordu.
"Vallahi etmem Serpil teyze! Kes başımı ses çıkarmam. Aaaaa saçım! Ahhh. Kafam kopuyor!"

"Hele et bende seni şu kıza yaptıkların için ederim."

"Serpil teyze vallahi ben kabul de etmem, şikayet de etmem. Beni o hale getiren Esila değil derim." Melek sırtına yaslanmış konuşurken Serpil hanım ona dönüp kaşlarını hafifçe kaldırdı.
"Eee al birini vur ötekine. Arkadaşına bak ne olduğunu söyleyeyim. Benim kızım iyi bir b*k değil ki bu ikisi olsun." Üçüne söylemişti.

"Anne ben ne alaka?"

"Sus kız! Koca delisi dana!" Sibel başını indirip dudaklarını bastırdı. Esila ağlamaklı gözlerle kadına bakıp yutkundu.
"Gerçekten beni polise şikayet eder misin?" Esila'nın sırtına bir tane geçirip ellerini çekti.
"Drama yapma! Birde karşımda gözü kaşı çarpılmış gibi bakıyorsunuz. Serpil bunları yer mi? Seni cadı seni! Tabii ki ederim. Tüm suç sadece sende değil bizim kızda da var. Sen onu o hale getirince seni şikayet etseydi, bakalım daha bu b*kları yiyor musun. Zilli!"

Esila bunun olacağını tahmin ediyordu. Saçları tel tel olmuş yüzündeki makyaj bağırmaktan terden yayılmıştı. Sibel ve Melek'i de bu şekilde dövdüğünü gördüğü için canının acısı dışında bir şeyi yoktu. Serpil hanımı haftalardır tanıyordu, hata yaparsa yediğin dayağı sessizce kabul edecektin. O da dayağını yemiş elleri önünde bekliyordu.
"Beni affettin mi?"

"Sus kız zilli!" Koluna vurdu.

"Anne tamam ya!"

"Sende sus!" Damadına döndü.
"Ahmet bir tane bile video internete düşerse o düşük çeneni ortadan ikiye ayırırım. Allah'ın bana gönderdiği imtihan."

"Tamam anne! Bana güven!"

"B*k güvenirim." Herkesi ipe dizmişti. Kendi için zerre endişelenmiyordu. Esila o halde gözüksün istemediğinden video kalmamalıydı. Daha fazla konuşmadan onları uzaktan izleyen önce Salih'in yanına gitti.
"Evladım bostan korkuluğumusun ne diye kızı kurtarmadın?"

"Esila size saygı duyuyor. Eğer karşılık verseydi araya girerdim." Başını anladım der diye sallayıp üzerinde durmadan Hayri bey'in yanına gitti. Aslında anlamamıştı saygı duysa da seviyorsa bile ayırmalıydı.

Kızlar Esila'nın yanına gidip yarası var mı diye baktıktan sonra kahkaha attılar. Esila kaşlarını çatıp önce kızlara baktı ama daha fazla dayanamayıp o da gülmeye başladı.
"Saç derimi hissetmiyorum." Kahkahası çoğaldı.
"Kulağım bana ait değil gibi." Aklına gelen düşünceyle Sibel'in omuzuna vurdu.
"Annenin göğsünde yüzün kaybolmuştu. Ayyy o anda gülmemek için kendimi zor tuttum. Tam gülmek üzereydim saçımı çekince durdum."

"Benimde ellerim Serpil teyzenin beline ulaşmadı ki çekeyim. Öyle takıldım orada." Melek gülmeye devam ederken babası eliyle gel dedi. Salih'in yanında duran sevdiğine bakıp gülümsedi.

"Bu çocuğu istiyor musun?" Başıyla onayladı. Gözleri uzakta onu izleyen kişilere kaydı.
"Konya'ya gidelim mi?" Başını sallayarak hayır dedi. Hayri bey ne yapacağını bilemez halde ellerini kemer bölgesine atıp başını gökyüzüne kaldırdı.
"Gidelim birkaç ay sonra gelince herkes aynı düşünce de ise istemeye gelsinler. Bende olayları hazmedeyim."

"İstemiyorum baba." Artık konuşmak istedi. Cümleler olmadan babasına kendi gerçeklerini, isteklerini anlatamıyordu. Ortam gergin değildi sadece konuşma iki taraf içinde sıkıcıydı. Serpil hanım, Hayri bey'e yapacak bir şey yok der gibi omuzlarını kaldırdı.
"Kızın evden uçmak istiyor Hayri abi!"

"Ben uçmasın demiyorum. Ayakları hem Murat'ın hemde kendi kızımın sağlam basmasını istiyorum."

"Ayaklarımız sağlam değil mi?"

"O gencin ayakları sağlam da benim kızım sanki değil." Murat ile konuştuktan sonra ona olan şüpheleri gitmişti. Ama kızı için bunları söyleyemiyordu. İkisi arasında ortak noktalar yok denecek kadar azdı. Yaşam standartları bile durumu zorluyordu. Murat'ın ailesi iş dünyasında tanınan kişilerdi. Kızı ise mahalle dışında kimse bilmiyordu. Bu zenginliğin içinde kızının kaybolmasını istemedi.

"Hazmedelim kızım."

"Baba onunla bir yola çıktığımda, o yolu yürürken de hazmede biliriz. Korkularını anlıyorum gözlerine bakmak yetiyor. Ben senin korumaya çalıştığın hala o küçük kız değilim. Ben büyüdüm ve Murat bana yanlış yaptığında bir şey olmaz diyecek biri değilim. Senin desteğin çok önemli. Senin iznin çok önemli."

"Bu çocuk seni kaçırmak istiyor mu?" Serpil hanımın cümlesiyle yutkundum. Kim söylemişti? Babama baktım dikkatle diyeceğim kelimeyi bekliyordu. Ne söyleyeceğimi bilmeden dudağımı ısırdım.
"Zilli Esila bu durumlar olmadan önce canı sıkıldığı için, beni telefonla arayıp anlatmıştı. O kıvırcık seni kaçırmak istiyormuş sen kaçmıyormuşsun. Aferin sana! Hayri abi vermese gerçekten kaçırır mı?" Serpil hanımın ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Babasını kız verme durumuna iyice alıştırmak istiyordu. Omzunun üstünden Esila'ya baktı. Biraz önce yediği o kadar dayağa rağmen Salih'e sokulmuş bir şey anlatıyordu. Bu durumda bile cilveliydi.

Yediği dayak yetmemiş gibi birde Melek dövecekti. Biraz önce dayaktan kurtarmak için verdiği çabaya sinirlendi. Esila'nın dili durmadığı için önce kendini sonra da hiç vakit kaybetmeden anlattığı için Esila'yı en yakın hastaneye gönderecekti. Dilini hiç tutamıyordu Serpil hanım dışında başkalarına da anlattığına emindi.
"O kıvırcık kaç kere plan yapmış sen vermezsen kaçırmak için. Ama bizim kız seni ikna etmek istemiş. Hayri abi senin Melek'in küçük bir bebek ile barışmaya gelmesin diye seni ikna etmek istemiş." Hayri bey donuklaştı. Kaçan kızını kucağında torun ile hayal etti.
"Olmaz öyle şey!"

"Melek de öyle demiş hamsi kafalıya." Esila belli ki her şeyi anlatmıştı. En ince ayrıntısına kadar, bir cümleyi bile es geçmediğine emindi. Başka çaresi yoktu bu şansı değerlendirmek istedi.
"Baba onunla kaçmak istemediğim için değil seni ezmek istemediğim için yanındayım." Çok acımasız olduğunu düşündü. Babasının kaşlarını büzmesi de bu düşünceyi onayladı.
"Ben kaçmam!"

"Gelip istesinler kızım, seni bu duruma mecbur edip kaçmaya zorlamayacağım. O çocuktan daha azını beklemem zaten. Konuşurken seni öyle savunuyor ki sanki ben babası değilim. Savaştaymışız gibi seni bana savundu."

"Hamsi kafalı kıvırcık oğlan yaman çıktı Hayri abi." Haklı olduğunu başıyla onayladı yaşlı adam.

****

Melek, Serpil hanımın yardımıyla babasını ikna ederek isteme için eve dönmeye karar verdiler. Hayri bey zaten ikna olmak için birkaç kelime bekliyordu. İsteme bittikten sonra Hayri bey Konya'ya gidecek bir iki hafta orada kalacaktı. Tapusu üzerine olan iki tarladan birini kız kardeşine uzun zamandır vermeyi düşünüyordu. O yüzden gidip hem biraz dinlenecek hemde bu işlerle uğraşacaktı. Hayri bey Serpil hanım Sibel geldikleri gibi Ahmet'in arabasına binerek görücüleri beklemek için eve gittiler. Melek, Esila, Murat ve Salih de birlikte aynı arabada yerlerini almıştı.

Genç kadının arabanın içine girmeden önce gördüğü kırmızı ve beyaz güllerle yapılan koca buket mutluluktan ağlattı. Kucağına alıp birkaçına dokundu. Taptaze ve mis gibi kokuyordu. Hepsini koklamak istese de her kokuya reaksiyon gösteren burnu yüzünden es geçti. Uzaktan koklayıp dokunmakta yeterliydi.
Gözlerindeki yaşları silip arabanın içine indirdi. Buğulu gözleri şimdi de çikolata kutusuna çarpmıştı. Pahalı bir markanın özel serisi kutuyu alıp gülümsedi. Murat'a dönüp dudaklarını bükerek yaklaştı.
"Bunlar çok güzel. Gördüğüm en güzel buket ve çikolata." Sarılmasıyla uzaklaşması bir oldu.
"Esila sağolsun hepsiyle uğraştı." Esila'ya da sarılıp ağladı.

"Çok heyecanlıyım. Ne dediğimi, ne yaptığımı bilmiyorum." dedi Melek olan biten için.

"Ben hep yanındayım."

Zorda olsa sarılmaya son verip arabaya geçtiler. İki kız arabanın arkasında kimseye aldırış etmeden sohbet ederken Salih direksiyonda Murat ise başı arkaya dönük, gülerek Esila'ya bir şeyler anlatan Melek'i izliyordu. Elini, genç kadının dudaklarına götürüp bastırdı.
"İlla konuşmak istiyorsan ben buradayım. Kırk yıldır Esila'yı görmemişsin gibi ne anlatıyorsun?" diyerek tek kaşını havaya kaldırıp elini çekti.
"Baksana halime kafam kopacak arkaya bakmaktan, sende haberin yokmuş gibi konuşmaya devam ediyorsun. Haksızlık bu. Esila da illa arkaya oturacağım dedi." Murat dudaklarını büküp önüne dönerken Salih'in ona baktığını farketti.
"Önüne baksana kaza yapacağız." diye atarlandı.

"Murat, çocuk musun? Bu kız halen seninle evlenmekten vazgeçmiyor ya, şaştım kaldım." Işıklara gelince durup arkasına döndü.
"Melek, bu çocukla evlenmeye hazır mısın? Yani uyarmadı deme Yağmur'dan bile daha çocuk. Kazık kadar haliyle naz yapıyor."

"Bir ara çocuk bakıcılığı yapmıştım. Merak etmene gerek yok." dedi Melek, Murat hariç hepsi gülümsedi.

Genç adamın kızgın, değişmeyen yüz hatları evlendikten sonra sevdiği kadına yapacağı şeyleri düşünerek sevinçle yayıldı. O zaman gülecek olan tarafın kendisi olması konusunda her şeyi zorlayacaktı. Murat'ın telefonuna gelen mesajla güldü.
"Babam sizin eve doğru geliyormuş." Melek elini ağzına götürüp kıkırdadı. Fahri bey'in bu evliliğe onay vermesi hoşuna gitmişti.
"Annen?" dedi.
"O da gelecek mi?" Murat yutkundu Melek'in onu da görmek isteyeceğini düşündü.

"Gelmesini mi isterdin? Gelmeme ihtimali seni üzer mi?" İstememesini istedi. Saçmaydı belki de insan annesini böyle bir günde istemez miydi? Murat istemiyordu.

"Emin değilim. Yani olsa da olur olmasa da."

"Olmasın o zaman. Gecemiz telef olmasın. Biz yeteriz seni istemek için." Melek yine kıkırdadı.

Murat kollarını bağlayıp Melek'den gözünü ayırmadan koltuğa yüzünün yarısını yasladı. Ömrü boyunca gülmesini, eğlenmesini, mutlu olmasını istiyordu. Başı arkaya bakmaktan kopacak hale gelince önüne dönüp
"Hışt!" diye elini arkaya bakmadan uzattı. Esila, Melek'e sus işareti yaparak kendisi eli tuttu ama Murat farketmiş iterek tekrar uzatmıştı. Melek'in tutmasını istiyordu.
"Benimle evlenmek için hazır mısın? Eğer hazır değilsen."

"Hazır değilse kızı terk mi edeceksin?" dedi Esila, Murat'ın kolunu mıncıklayarak devam etti.
"Allah seni bildiği gibi yapsın. Yüzüne asfalt döküp üzerine ayakla basmak lazım. Kızı tehdit ettiğin yere bak. Seni acil bir psikiyatriste göndermek lazım. Farkındaysan psikolog demedim, psikiyatrist... Konuşarak düzelmezsin ilaçla düzelirsin, o'da bir umut."

"Bedduakolik kapa çeneni! Eğer hazır değilse kaçıracağımı söyleyecektim. Lafımı tamamlamadan içine limon sıkıyorsun. Bu kızı da diğer arabaya atsaydık şansımıza bak. Evlenince kötü şans getirme diye seni evime almayı düşünmüyorum. Öyle değil mi güzelim!" diyerek başını tekrar arkaya dönmüş çocukça göz kırpıyordu.

Esila, ağzını kocaman açıp Salih'in ceketini çekiştirerek bağırdı.
"Salih, eğer sevgili olduğumuz yani hoşlandığın doğruysa Murat'a bir şey demeni bekliyorum. Mesela, o eve kötü şans değil bolluk, bereket, iyi şans getirir demek gibi. Hadi konuşta alem adam görsün. Erkek dediğin kadınını korumalı!" demesiyle saçlarını açık pencerenin yardımıyla savurdu. Murat, dizleri üstünde koltuğa çıkmış kuzeninin saçlarını çekmeye çalışırken Esila çığlık atarak kahkaha atıyordu.

Salih daha fazla arabanın deprem etkisine dayanamayıp birden frene bastı. Murat koltuktan cama yapışmış sırtını ovuşturup Salih'in omzuna vurarak söylendi.
"Tövbe Allah'ım, öldürmeye çalıştığın kişinin damat adayı olduğunu unutma. Ne halt yemeye öyle durdun? Sırtım kemiklerimden ebediyen ayrılacaktı. Hem ne diyor bu! Açıkla!"

"Offf!!! Başka çare bıraktınız mı? Esila soru soruyor cevap vermemi beklemiyor." dedi manalı bir şekilde.
"Seninle çıkmak gibi bir durumda değilim. Kadınım lafını bana söyletecek sen değil ben olmalıyım. Otuz bir yaşındayım, o durumlar için zamanım yok. Keza seninle ilgileniyor olsam evlenme teklifi ederim. Evlenme teklifi etmediğime göre seninle ilgilenmiyorum." dediği gibi Esila kucağına aldığı çantayı Salih'in yüzüne vurdu.
"Kafan duvara vursun emi, benimle ilgilenmiyor musun? O yakınlaşmalar neydi?"

"Kim kime yakınlaşmış! Lan Salih kur yapar gibi ne konuşuyor bu? " diye öne atılmasıyla, Murat, Salih'in yakasına yapışıp tekrarladı.
"Ne yakınlaşmasından bahsediyor! Sen ne yaptın bu kızla?"

"Bir şey yapmadım. Ne yapacağım, hem bir şey yapsam bu kızın evlenmek için yedi düvele haber vermeyeceğini mi sanıyorsun? Ağzından bakla ıslanıyor mu? " Yakasını kurtarıp arabadan dışarı çıktı.

"Bu konuda Salih haklı. Sen lafı ağzında çevirene kadar bile tutamazsın." dedi Melek.
"Serpil teyzeme kaçma planlarını anlatmışsın. Ağzın hiç durmuyor. Sır diye anlattım Sibel kızı olduğu halde anlatmıyor sen vakit bile kaybetmiyorsun."

"O sordu." diye yalan söyledi.

"Sen arayıp o sormadan anlatmışsın. Kocakarı gibisin vallahi evlenince evime almam."

"Ya tamam ya bir daha anlatmam."

"Alma eve ben seni onaylıyorum. Annemi de bunu da alma, yanındayım."

Murat ve Esila birbirlerine öldürücü bakış atarken Melek kolundaki saatten gözünü çekip kapıyı açtı.
"İkiniz burada kalın. Yoksa gelin fıttırıp arkasına bakmadan kaçacak. Ben sakince Salih'le konuşup geleceğim. Sonra da hiçbir soru sorulmadan beni istemeye gideceğiz. Aaa adamı deli edersiniz." Üstüne söz söyletmeyen konuşması ikisinin de yerlerine çekilmesine sebep olmuştu.

Salih, Esila hakkındaki düşüncelerini dile yine vuramamıştı. Duygularından emin olmasına emindi ama yaşam biçimi, gelecekte yaşamak istediği Esila'nın yaşam biçimine zıt olduğunu düşünüyordu. Esila bıcır bıcır eğlenceli bir kadındı, kendi sakinliğine ayak uyduramaz diye korkuyordu. Evlendikten sonra dingin ve rahat edeceği bir hayat olmazdı. Tartışma, kıskançlık krizleri zamanında Yasemin yüzünden nefes alamayacak bir hal almıştı. Yine aynı sorunlarla baş etmek istemiyordu. Işıklarından başka bir şey gözükmeyen arabalara baktı. Yanından hızla geçip gidiyorlardı.

"Salih, iyi misin?" Melek'in naif sesi kulaklarına gelmesiyle üzgün yüzünü silip tebessüm ederek önüne döndü.
"İyiyim... Biraz nefes almak istedim, sadece bu. İki kuzen dışarıya karşı çok güçlü ve akıllılar ama sevdiklerinin yanında aşırı çocukça davranışları var."

"Öyle, ben bu hallerini çok seviyorum. İş yerindeki güçlerini kendilerine göstermiyorlar. Aralarında güç savaşı yok. Şey diyecektim... Eğer Esila'nın yanında olmak istemenin tek gerekçesi, senin için ölümü takmıyor oluşuysa, bitir. Bu raddeden sonra senin, onu biraz bile sevmediğini anlarsa daha kötü olur. Bunu kaldıramaz."

"Öyle mi düşünüyorsun? Sen böyle düşünüyorsan Murat da aynı düşünüyor olmalı. Ben de bilmiyorum! Aşkı beni korkuttuğu doğru ama bende yanında kalmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Ona olan duygularım gerçek olsa da karışık ruh haliyle evet demek yanlış geliyor." Arabanın içinde kendisini izleyen kadına baktı. Merakla ne konuştuklarını anlamaya çalışıyordu. Esila'nın ısrarları, bu aşk için yaptıkları korkutucuydu.
"Ben ona göre değilim. Canlı biri değilim onun yanında onun canlılığını muhafaza edecek biri olmalı. Ben onu kendime benzetirim, bir zaman sonra bu siyahlığa alışır. Biliyorum alışmak için kendisiyle savaş verir ama gerek var mı bilmiyorum. Onun canlı renkleri karamsar renkleri kaldırmaz. Farkında değil." Salih çok korkuyordu. Esila o kadar cıvıl cıvıl ki zarar vermekten korkuyordu. Uzaklaşmak için ne yaparsa yapsın Esila izin vermiyordu. Yoksa giderdi her şeyini toplar bu ülkeden giderdi. Ama biliyordu Esila o kadar çok seviyordu ki peşinden gelirdi. İstemese bekler bu uğurda mücadele eder gerekirse bu uğurda ölürdü. Çok seviyordu, bir adam ne kadar sevilirse Esila o kadar çok seviyordu. Hemde karşılık almadan yıllarca çoğalarak.

"Murat'ı ilk gördüğümde yanımda yürüyecek bir adam olarak görmüyordum. Şimdiyse en çok onun yanına yakıştığımı düşünüyorum. Sen böyle hissetmiyor musun?" Sorduğu soru gülümseyerek cevaplanmamıştı. Salih'in daha fazla konuşmak istemediğini anlayınca arabaya doğru geçtiler.
Bundan sonraki yolculuk arabanın hızına eş değer rüzgar sesiyle devam etmişti.

Evin önüne geldiklerinde Melek'in bütün dişleri heyecandan titreyerek sallanıyordu. Vücudu sersemlemiş düştü düşecek gibi kapıyı çaldı. Serpil hanım kapıyı açıp herkesi içeriye buyur etti. Arkasında nefesini hissettiği adamın yüzüne bakmaya utanıyordu. Sanki birlikte buraya kadar gelmemiş bir halde açılan kapıdan odasına koştu.

Aynanın karşısında nefesini dışarı zorlukla üfledi.
"Evleniyorum, ilk adımı atıyorum. Onun ömür boyu karısı olacağım. Kendimi kaybedip bayılmasam bari." Üstündeki kot pantolonun ve penyeyi çıkartıp dolapta askıdaki uzun elbiselerinden birini yatağa indirdi. Yeni aldığı, giymeye fırsat bulamadığı mavi tonlarında balon kollu dizlerinin altında biten şık elbise vücuduna tam oturmuştu. Kendini izlerken kapı tıklatılıp içeriye Sibel girdi.
"Ahmet ile pastaneden pasta, kurabiye, atıştırmalık alıp geldik." Sıkıca sarıldı.
"Çok güzel olmuşsun." Elini tutup döndürdü.
"Bayıldım."

Dış kapı tekrar çaldı. Herkes buradaydı gelen kişiyi merak ettiği için Sibel odadan çıktı. Melek hala heyecandan odada dolanıyordu. On dakika sonra yine zil çaldı. Gelen iki kişiyi merak etti. Fahri bey gelecekti diğeri kimdi?
"Ulviye hanım mı acaba?" diye düşündü. Daha fazla oyalanmadan odadan çıkıp misafirlere selam vermek istedi. Babası geleneklerine bağlıydı. Odadan çıktığı gibi dudağını ısırıp salona geçti. Herkes burada Melek'i bekliyordu. Esila, göze batmamak için başı yerde kimseye bakmadan oturuyor. Sibel ve Ahmet de yan yana oturarak sohbet ediyordu. Babası şefkatle başını kaldırıp kızına bakmasıyla Melek de Fahri bey'i görmesi bir olmuştu.
"Yok artık! Bu kadar ciddiyet kalbime zarar." dedi içinden sulanan gözleriyle, Fahri bey'in yanına gidip elini öptü.
"Hoşgeldiniz." Gördüğü herkesin yine elini sıkıp hoşgeldiniz dedi. İkinci gelen kişiyi de görmüştü. Sevdiği adamın en yakın arkadaşı Hakan da buradaydı. Murat'a sıra gelince kucağına aldığı koca buketle ayağa kalkıp elindeki çiçeği Melek'e uzattı.
"Bunlar senin için."

"Teşekkür ederim. Ben şunları vazoya koyup geleyim kurumasın. Yirmi tane vazo lazım." Bukete bakıp dudaklarını bastırdı.
"Temsili birkaç tane vazoya koyayım. Diğerleri masada durur." diyerek salondan çıkarak kendi odasına geçti. Sibel de kıkırdayarak içeriye girdi.
"Kız, söz çiçeği vazoya koyulur mu? Bırak kurusun cerçeveye koyup evine götürürsün."

"Heyecandan ne dediğimi biliyor muyum. Dizilerde öyle söyleniyor diye ağzıma geldi. Off tam rezillik. Vazo da yok evde. Sürahi dışında uzun hiçbir şey yok."

"Boşver şimdi onu, kayınbaban yurtdışında olduğundan özel jetle İstanbul'a gelmiş. Bileti öne çekememiş özel jet kiralamış. Ne kadar kıymet verdiklerini belli ettiler. Birazdan isteme olacak hadi tuzlu kahve yapalım. Bakalım damat bey içecek mi, içmeyecek mi?"

"Dur bi, önce isteme olacak." İçeriye geçip sandalyeye oturup ellerini dizlerinin üstüne koydu. Sibel arkadaşının yanına bir sandalye daha getirip Murat'ı da oraya aldılar. Yan yana bekliyorlardı. İkisi de titreyerek birbirine bakıp gülümsediler. Bu anı Murat çok beklemişti.

Hal hatır sormaya nihayet son verdiler. Fahri bey, oğluna bakarak başlıyorum bakışı atıp Hayri bey'e döndü.
"Sizinle daha bugün tanıştık. Gelmemiz çokta ani oldu kusurumuza bakmayın."

"Ne kusuru Estağfurullah."

"Hanım biraz hasta istemeye gelemedi. Çok selamları var. Gelin hanımı sevgilerini iletti." diye yalan söyledi.
Serpil hanım ile Hayri bey selamı alıp gülümsediler. Melek ise Murat'ın düşünceli haline bakıp kafasını karışsın diye göz kırpıp öpücük attı. Kimse görmemişti genç adamın dudakları kıvrıldı.
"Çok kafa karıştırıcısınız Bayan Kapya!" Fısıldayarak söylemişti.
"Evlenince o dudaklarınız hiç boş bir şekilde öpücük atamayacak. Bu benim aslı görevim olacak." Melek heyecanlandı hemen önüne döndü.

"Çocuklar birbirlerini beğenmiş bize de söylediler. Biz büyüklerde Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınız Melek'i oğlumuz Murat'a istemek düşüyor. Melek bu aileye girdikten sonra Esila gibi kızın olacaktır. Hiç şüpheniz olmasın." demesiyle önce oğluna sonra başı yerdeki yeğenine başardım ifadesiyle bakıp tekrar Hayri bey'e döndü.

Holding de yüzlerce adama tek sözüyle hizaya çektiği halde oğlu yıllardır asi ve aşırı uçlardan yaşamasına engel olamıyordu. Ne dediyse kar etmeyen oğluna, normal görünümlü bir kızın düzelteceğini sekreter mülakatı için geldiği anda farketmişti. Doğal güzelliği, esirgemediği lafları, kibarlık yapmaması, yalaka olmaması onu seçmesindeki etkenlerden sadece bir kaçıydı. Bu kadar hızlı düzelip şirketi yükseğe çıkartacağını hiç aklına gelmemişti ama oğlu şimdi bambaşkaydı. Yaşamına zıt birinin sevgisi, onu gerçek adama çevirmişti. Gözüyle şahit olmasa bu değişime inanmazdı ama su katılmamış gerçekti.

Hayri bey, kızınında ne düşündüğünü duymak istedi. Fahri bey'e dönüp ayağa kalktı.
"Kızıma sorayım o istiyor mu diye." dedi kafasını dikleştirip.
"Murat ile nişanlanmak sonra da evlenmek istiyor musun?"

"Siz nasıl uygun görürseniz." dedi. Sonra babası uygun görmez diye,
"Ama ben istiyorum. Bugün söz nişan aynı anda yapalım." dedi, gülüşmeler odanın içini doldurdu.

"O zaman hayırlısı olsun diyelim. Hadi kızım kahveleri getirin."

Melek, cezvedeki köpükleri tek tek fincanlara dağıtıp tekrar ocağa alıyordu. Sibel'e büyük cezveyi verip küçük cezvede de tuzlu kahve yapımına başladı.

*****

Esila eğdiği başını gülümseyerek kaldırdı Hayri bey'le göz göze gelince endişeyle yine indirdi. Daha halen yaptığı şeyden korkuyor haklı olsalar da tepki almaktan çekiniyordu. Elinden gelse ayağa kalkıp Melek'in yanında dururdu ama yapacağı rahatlık olarak görünebilirdi. Yanında oturan, yüzüne bakmayan adama döndü. Karşısında da Hakan ile Murat sohbet ediyordu.
"Ya biraz konuşsana sende. Baksana ikisi nasıl konuşuyor."

"Esila yerinde dur. Gözler üstünde göze batma." Trip yapacak zaman değildi yine de Salih'e olan sinirinden ortalığı yıkıp, benimle ne yapmak istediğine karar ver demek istiyordu. Önüne dönecekken Salih'in ona bakmasıyla yutkundu.

"Niye bakıyorsun Esila? Bir şey mi oldu?"

"Ne sevdiğin belli ne sevmediğin." dedi Esila kırgın bir üslupta. Daha fazla bakmanın kötü hal alacağını düşünüp yere bakmaya geri döndü. Adamın onu izlediğine emindi. Salih, dudaklarını konuşmak için kapatıp açsa da kontrolü elinden bırakmayıp tepki vermedi.

İki dünür adayı el sıkışıp yerlerine oturunca Hayri bey, Melek'e seslendi.
Elinde ki büyük tepsiyle titreyerek Melek içeriye girdiği gibi Murat ayağa kalkıp tepsiyi tuttu.
"Dur ben alayım." Fahri bey, oğlunun mutluluktan sırıtan yüzüne gülümseyerek bakıp Hayri bey'e döndü.
"Gençler işte..."

Melek tepsiyi kurtaramayacağını anlayınca geri çekilerek sinirle başını salladı.
"Tamam sen tut, ben dağıtayım." Bütün kahveler dağıtılırken Murat'ın kahvesi Sibel'in elinde arkasına saklanmış Melek'in almasını bekliyordu.

Nihayet tuzlu, baharatlı kahveyi alıp Murat'a uzattı. Genç adam, kız isteme ile alakalı baktığı videolar ve yazıların içeriğinde tuzlu kahveyle alakalı bir şey okumamıştı. İçi rahat ağzına götürdü. Boğazına giden bir gıdım kahve tadıyla ayağa kalkıp öksürmeye başladı. Sonra geri oturdu boğazı fena halde yanmıştı. Bilerek yapılan bir şey olduğunu sanmadığından masanın üstündeki sürahiye uzanıp bardağa doldurup içti. Tekrar fincanı eline alıp içine baktı. Herkes rahat bir şekilde kahvesini içiyordu aklı karıştı.
"Kahve de bir yanlışlık var sanırım." demesiyle Melek yutkunarak elindeki kahveyi hışımla alarak gözlerini kıstı.
"Yanlışlık yok ama sen içmek yerine bıraktın." dediği gibi arkasına dönüp mutfağa geçti.

Murat şaşırmıştı arkasından gidip fincanı almak istedi ama çok geçti.
"İçmeyeceğim demedim ki. Ver hepsini içeyim." Ne olduğunu anlamadan öylece arkasından baktı.
Herkes Murat'ın tavrını normal karşılıyordu. İçmeyeceğim dememişti nedenini sorguladığı için kimse ona kızamazdı.

Esila eline geçen bu fırsatı kaçırmamak için ayağa kalkarak mutfağa yürüdü. Melek, Sibel mutfakta dokunsan ağlayacak halde birbirlerine bakıp ne yapacaklarını düşünüyordu.
"İçmeden tükürdü, yemin ederim bir gıdım gitse yetecekti. Komşumuzun ufak oğlu bile ilk istemeye geldiklerinde iki yudum almıştı." dedi Sibel, elini Melek'in titreyen beline koydu.

"O görür, hem beni istemeye geliyor hemde sunduğum kahveyi içmiyor. Adetlerimizi bilemeyecek kadar aptal mı?" demesiyle şaşkın bakışlarla Esila içeriye girip sohbete dahil oldu.
"Tükürmedi yalan söyleme." Fincana parmağını değdirip yaladı.
"Bu ne zift gibi! İnsan bunu içer mi? Murat hiç sesini de çıkarmadı sadece yanlışlık olduğunu söyledi. Fincan elindeydi yanlışlık yok deseydin içmeye devam edecekti. Bu kahveyi içen biri ölür be." Yüzünü buruşturdu.
"Bilerek mi tuzlu kahve yaptınız? Garibim ne olduğunu anlamadı, kusacaktı. Deli misin, niye böyle kahve yapıyorsun ki?" Parmağını tekrar değdirip önce Melek'e sonra Sibel'in ağzına sürdü. Onlarda öğürdü.
"Siz fincanın içinde ne olduğunu bildiğiniz halde öğürdünüz, adam içinde ne olduğunu bilmediği için öğürdü. Ay Murat'ın Allah yardımcısı olsun. Manyak kız abimi öldürecek."

"Beni seviyorsa, yapacağım her şeyi kabul ediyorsa içmeliydi. Zaten bir yudum içmesi yetiyor kimse ona demedi fincanı bitir. Bir tane daha yapacağım onuda içmezse dişlerini eline verip babama bu adamı istemiyorum diyeceğim. Tabii içimden derim. Biraz önce herkesin içinde kabul ettim. Şimdi geri dönmek bize yakışmaz." dedi arkasına dönüp küçük cezve de bir fincanlık kahve yapmaya başladı. Biliyordu aslında tuzlu kahvenin istemediği bir görücü için yapıldığını ama yine de yapmak istiyordu. O arada Esila onları durduramadığı için Murat'a kısa mesaj attı.
"Tuzlu kahveyi içmezsen kızı vermezlermiş. Bu kural adettenmiş. Deli gelin âdeti."

Yeniden Melek kahveyi ikram etmiş sessizce yanındaki sandalyeye oturmuştu. Herkesin gözü Murat'ın üstündeydi. Genç adam fincanın kulpunu tutup sevdiği kadının gözlerine odaklandı.
"Özür dilerim biraz önce yaptıklarım için." diyerek bir dikişte kahvenin telvesine kadar içti.
"Çok güzel yapmışsın, ellerine sağlık."

"Afiyet olsun canım." Mutluluktan uçacak gibi sağa sola başını salladı. Yaptığı kahveyi içmesi onun için önemliydi. Saçmaydı ama önemliydi.

Herkes ayağa kalkıp söz yüzüklerini Sibel ve Esila'nın odadan getirmesini beklediler. Geldiklerinde de ağızları açık kalmıştı. Melek gözlerini kırpıştırıp babasına baktı. Yüzüğün taşı vardı demek az gelirdi. Taşın, yüzüğü vardı doğru cümle.

Hayri bey, bir yüzük için bu kadar masraf yapmalarını canı sıkkın halde gülümsedi. Gençken kuyumcu da çalıştığı için anlıyordu. Bir yüzük için küçük bir meblağ ödediklerini bilmesi hoşuna gitmemişti. Melek de aynı düşünüyordu. Fazla ve gereksiz gelmişti. Yaşadıkları semt için uygunda değildi.

Fahri bey, baba kızın tepkisini yanlış anlayarak Esila'ya döndü. Oğlunun beğendiği yüzüğü onun alacağını Murat söylemişti ama iyiki güvenmeyip kendisi de arkadaşının akşam olduğu için kapattığı dükkanını açtırıp bir tane daha almıştı. Cebinden aldığı kutuyu söz tepsisinin içine bıraktı.
"O yüzük hiç olur mu? O Murat'ın hediyesi bunu da taksın Melek kızım." dedi içten sözleriyle oğlunun omzuna dokundu. Esila ve Murat yüzüğün neden beğenilmediğini anlamamıştı. Halbuki kendisi aşık olmuştu, kocaman taşlı yüzüğe. Başını eğerek geri çekildi.

Sibel, Fahri bey'in yüzüğünü şimdi de açmıştı ama açık kalan ağızlar daha da açılmıştı. Pembe taşı, kibar, kocaman fazlasıyla gösterişliydi. Yetmezmiş gibi on sekiz adet bilezik taktılar kollarına.

Hayri bey, odasına geçip bir kutu getirdi. Kurdela takılan yüzüğü kızının parmağına takıp kutudaki diğer yüzüğü Murat'ın parmağına utanarak taktı.
"Melek'in annesi damadı için alıp kenara koymuş. Bizim burada erkekler gümüş takar diye hanım gümüş almış." Kızının yanağını okşayıp.
"Ben yarın yeni yüzük alırım, oğlum. Eski meski ama sözümü yanlış anlamazsan bugünlük bununla idare et." dediği gibi Murat'ın gözleri parladı.
"Melek'in annesi bu saatten sonra benimde annem olduğundan şunu söyleyebilirim. Beni tanımadan düşünmesi için bile, bir ömür bu yüzüğü parmağım da taşırım. Yarın yeni yüzük almazsanız sevinirim." dedi yüzüğüne bakarak.


"Sağol oğlum!" diyerek elini öpmesi için kaldırdı. Bu konuşma yaşlı adamın yüreğine su serpmişti. Kızını emanet ettiği insanın nasıl bir adam olduğunu zorda olsa görmeye başlamıştı. Eşi ölmemiş olsaydı o da böyle bir damadı olduğundan mutlu olurdu.

El öpülme, tebrik işlemleri bitmiş misafirler kapıya geçmişti.
Murat çekinmeden Melek'in elini sıkıca tutmuş merdiven başında babalarının samimi konuşmalarını dinliyorlardı.
"Bir ay içinde evlenelim. Daha fazla tek bir gün bile beklemem." demesiyle Murat, Melek'in elini bırakıp sırıttı.
"Seni tam burada uyutmanın hayallerini kuracağım." Göğsünü gösterip elini yine tuttu.
"Seninle evlenince dünyanın en güzel kızını ben aldım yazacağım."

"O kadar güzel değilim ki, beni bu kadar güzel görünce kör olduğunu düşünüyorum."

"Herkes senin gibi düşünüyor. Bu kızın neresine aşık diye." dediği anda ayağına tekme yedi.
"Off ayağım! Ne dedim şimdi ben?" dedi tek ayak üstüne gülerek.

"Murat! Daha ne diyeceksin çok merak ediyorum. Kim bana çirkin diyor?"

"Şaka yaptım güzelim. Hemen dövmeye yer arıyorsun. Kimsenin haddine mi sana kötü söz söylemek. Sen gördüğüm en güzel kadınsın."

Murat, Salih, Hakan aralarında bir şeyler konuşuyor. Esila da Serpil hanımla iki arabanın arasında barışmaya çalışıyordu. Melek ve Sibel yüzüğün boyutuyla ilgilenirken arabanın yanından şak sesi geldi. Hepsi o tarafa baktılar. Esila yerde kalçasının üstüne oturmuş Serpil hanımın eteğine yapışmış yalandan figan ederek affetmesini istiyor arada Serpil hanımın kafasına vurmasın diye elleriyle kendini koruyordu.
Herkes izlerken Hakan önce Salih'e baktı. Esila'nın yanında olmasını istedi ama Salih sadece izliyordu.
"Git kızın yanında ol. Tek başına kalmasın."

"Tek değil. Hepimiz buradayız otogardada tartıştılar. Esila o kadına saygı duyuyor karışsak daha kötü olabilir." Salih kadın sohbetlerine, kavgalarına girmeyi hiç sevmemişti. Esila yardım istese mutlaka yanında olurdu ama istemiyordu.

"Gitmeyecek misin?"

"Hakan gidilecek bir durum yok. Melek'e yaptıkları için tartışıyorlar." dediğinde Serpil hanım Esila'nın kafasına hafifçe vurdu. Hakan daha fazla dayanamayıp kadının önüne dikilip Esila'ya elini uzattı. Başını salladı uzatılan eli affedilene kadar tutmayacaktı. Hakan da yanına çöktü bağdaş kurup Esila'yı koltuğunun arasına aldı.
"Tayzeciğim affetmezsen anlarım ama kıza vurma. Çok sevdiği insanları bırakamama gibi bir huyu var. Belli ki sizi de çok seviyor. Dövsen de bırakmaz hakaret etsen de bırakmaz. Allah aşkına şu kıza vurma." Serpil hanım belli etmedi ama şaşırmıştı.
"Sen kimsin biçare oğlan?"

"En yakın erkek arkadaşım. Beni affettin mi? Öpeyim mi yanağından." dedi Esila, Serpil hanım ses çıkarmayınca ayağa kalkıp sarılmaya çalıştı.
"Sırnaşma zilli." Hakan da ayağa kalkıp üstünü silkeledi.

Melek bir şeyler anlamıştı. Murat'ın yüzüne baktı. Aynı şeyi düşündüklerine emindi. Yanına gidip sokuldu.
"Hakan seviyor değil mi?"

"Çok belli ediyor." Melek tekrar onlara baktı. Serpil hanım şaka da olsa vurmaya çalışıyor. Hakan kollarını kocaman açmış Esila'yı korumaya uğraşıyordu. Esila otogarda ki halinden daha farklıydı. Hakan'a güvendiği için korkusuzca Serpil hanıma yaklaşıp sırnaşıyordu. Gerçek dayak olmasa da Hakan izin vermezdi. Kendini öne atar yine de korurdu.
"İyi de Esila onu sevmez ki. Salih'den başka gözü hiçbir şey görmez."

"Aynı şeyi söyledim ama anlamıyor." Melek çok üzülmüştü. Hakan'ın kişiliğini Murat'dan duyduğu kadarıyla biliyordu. Esila'ya benziyordu canlı ve hayat doluydu. Doğru erkek olabilirdi ama doğru zaman değildi. Bunu Esila'nın Salih'in yanına koşup ona sarılmasından bile anlaşılıyordu. Hakan sessizlik içinde gülümseyerek Murat'ın yanına geçti.
"Biz daha bugün seninle ne konuştuk?" Yaramaz bir çocuk gibi saçını kaşıdı.
"Hayırlı olsun yenge hanım." Murat'a cevap vermeden Melek baş selamı ile gülümsedi.
"Teşekkür ederim."

İlk evden giden Fahri bey olmuştu. Sonra klüpte küçük bir kriz olduğu haberini alınca Hakan gitti. Peşin sıra giydiği kıyafet yüzünden hararet basan Serpil hanım arkalarından da Ahmet ve Sibel gitmişti. Kapının önünde Hayri bey, Melek, Murat, Esila ve Salih kalmıştı.
Yaşlı adam yüzünü dikleştirip gözlerini Murat'a yöneltti.
"Oğlum, kapının önünde sabahlamayın." Merdivenlerden çıkıp gözden kaybolunca Murat tutmaya çalıştığı heyecanını patlattı.
"Gördünüz mü, bana oğlum dedi. İnanıyorum aramızda bir bağ oluşuyor. Bana oğlum dedi ya!"

"Kızım, minnoşum diyecek değil ya! Deli midir nedir." Esila'nın cümlesi yüzünden gülümsemesi kesildi. Melek'in elini bırakıp kolunu omuzuna atıp yanına çekti.
"Hayatım, bunun yaptıklarını unutma. Kadınlar on yıl önce olan olayı bile unutmaz dedikleri için sana güveniyorum. Evlendikten sonra evimize Esila eve gelmesin diye hamster ailesi alıp besleyelim. Baktık kene gibi illa girecek eve, çıkartırız kafesinden hamster'ları bakarız keyfimize."Kaşlarını aşağı yukarı kaldırıp arabanın kapısına yaslanan kuzenine dil çıkardı.

"Seninle uğraşmak için ağzımı yoramam." dedi yarım gülerek, Esila sıkıldığı için Murat'a dalaşmıştı ama bundan da sıkılıp başka ne yapacağını bilmeden sevdiği adamın yanına gitti

Salih, on beş dakikadır telefonla konuşup yarın ki toplantının içeriğini iş anlaşması yapacağı adamın sekreterine anlatıyordu. Onun iş ahlakına aykırı gelse de Fahri bey rica etmiş, iş ortağının iki tarafında ne yaptığını en ince ayrıntısına kadar öğrenme takıntısı olduğunu söylemişti. Bu işten kuşku duysa da yaptıkları iş bir kerelik olduğundan ses çıkarmadı. Kontrolü göstermelik sekreteri Dilber hanım vasıtasıyla adamın eline verecekti.

"Dediklerimi anlayın artık! Hem bir defalıkta olsa neden iş konuşmak için bir erkeği evinize davet eder bir insan? Bir daha beni aramayın sekreterim Hacer hanımı bilgilendirin. Böylesi daha iyi olacağını düşünüyorum." Birden susması gerektiğini düşündü, sakin kalmalıydı. Nihayetinde karşısında ki bir kadın ve konuya istem dışı müdahil olan biriydi.
"Yarım saattir ne anlatıyorum. Bu dördüncü anlatışım bir yere not edin, lütfen." demesiyle Esila ellerini oynatıp ne olduğunu sordu. Tabii Salih başka tarafa dönmesiyle olduğu yerde kalakalmıştı.

"Bakın Dilber hanım! Sunum dosyası mavi klasörden alınıp bilgisayardan diğer dosyaların içine koyulacak. Efekt için bilgisayarda program ayarlanması sağlanacak. En önemlisi model çizimleri ayrı dosyada sunumu yapılacak. Sabah işe geldikten iki saat sonra her şey hazır olması lazım. Anladınız mı? Hacer bunları zaten yapacak size anlatmam gereksiz." dedi saçlarını karıştırıp bekledi.

Dilber, yine anlamamıştı. Anlamak istemediği telefonu masanın üstüne indirip vücuduna krem sürmesinden belliydi. Sadece Salih'in sesini duymak, onunla ilgilenmesini istiyordu. İlk defa takıntılı patronu bir işine yaramıştı.

Önce Murat ile konuşmaya çalıştı. Odasına gelip iş hakkında konuşurken yanına yaklaşmıştı. Murat ne yapmaya çalıştığını anladığında,
"S*ktir git belanı burada arama." deyince Salih'i gözüne kestirdi. Daha kibar ve sabırlıydı.
"Salih bey, saat kaçta hangisini yapayım?" demesiyle Salih gözlerini devirip telefona baktı.
"Dilber hanım anlamanız için kaç kere anlatmam lazım." Sesini bir ton yükseltmesiyle kulağından telefon hışımla alındı. Boşta kalan eline bakıp sağına döndü.
"Esila ne yapıyorsun? İşi bozacaksın, ver şunu..."

"Senin dilinden anlamıyor birde ben deneyeyim." Kendine güveni yine tamdı. Baş parmağını işaret parmağına götürüp Salih'den bir dakikalık izin isteyerek Melek ve Murat'ın yanına koştu.

Murat'ı aniden kaldırıma doğru iteklemiş, Melek'i yanından hızla alarak arabanın dibine geçtiler.
"Dilber hanım, ben Esila Altun neyi anlamadığınızı birde bana anlatın bakayım. Yada sekreterime anlatın." diye kestirip Melek'e uzattı.
"Buyurun sizi dinliyorum." dedi Melek, bu kadına bir haftadır aşinaydı. Arsız bir şekilde herkesin içinde Salih'e kur yapıyordu. Dilber elindeki kremin ağzını kapatıp yatağa uzandı.
"Aslında niyetim iş konuşmak değil ama Salih bey kadınsı konuşmalardan hoşlanmıyor. Sebep böyle olunca ortam istediğim kıvama gelinceye kadar böyle devam ettim." Ne yapmaya çalıştığını saklamadı.

"Hımm!"

"Diyorum Salih bey'e sorar mısın? Yarın ki toplantıdan sonra rahatlamak için bir yer önerebilir mi?"

"Ona soramam ama bir zahmet dışarı çıkıp en yakın kerhane nerde olduğunu sorarsanız size gösterirler." Esila'nın koluna girip erkeklerden biraz daha uzaklaştı.
"Ateşinizi fark edip istediğinizi belki göstermekle bile kalmazlar."

"Saygısız! Ben şey etmek için sormanızı istedim."

"Sen şey etme ben sana bir şey ederim şey olup kalırsın. Sen anladın onu." demesiyle telefonu yüzüne kapaması bir oldu.

"Sen ona ne dedin? Ayy hiç güleceğim yoktu." Telefonu elinden alıp sarıldı.

"Sorduğu ve istediği cevabı verdim." dedi telefonu ona uzatırken.
"Sende benim gibi aynı cevabı verirdin. Cevaplarımız aynı olduğundan Salih sana kızmasın diye benim konuşmamı istedin." Kendini geri çekip dudakları büzdü.
"Haklısın." Salih'i işaret ederek fısıldadı.
"Parmağına yüzüğü takana kadar enişteciğini kızlardan koruyalım. Murat gibi başı bağlanırsa yüzde ellisi direk eler kendini. Diğer yüzde elliye giren grup nişanlı, evli farketmeksizin bekar gözüyle bakacaklarından ben hallederim."

"Yardım istersen bir telefon uzağında olacağım. Dövmek, hastanelik veya komalık etmek hepsine varım. Elimden kolay kolay kimse kurtulmamış." O kadar ciddiye almışlardı ki, tekrar sarılıp kurduklarını düşündükleri kadın savar grubu kutlamaya başlamışlardı.

******

Bu sabah bambaşkaydı. Güneş dünkü soğuk yüzüne karşı bugün fazla iddialı ısıtmıştı, İstanbul sokaklarını. Melek babasıyla hazırladığı kahvaltı sofrasına oturup çatalı peynire batırarak ağzına götürdü. İki güne babası Konya'ya gidecekti.
Salam üstüne kaşar, kaşar üstüne zeytin, zeytin üstüne yağlı peynir finali de olmazsa olmazı menemenle yapmıştı. Ağzını üfleyerek su içip lavaboya geçti. Her defasında acı menemen yüzünden ağzı yanar her defasında yemeye devam ederdi. Bütün işlerini hallettikten sonra babasının yanaklarına sıkı iki öpücük kondurup dışarı çıktı.

Caddeye yakın arkasından gelen bir araba ve ıslıkla irkildi. Sokak serserileri her yerdeydi. Arkaya bakmadan devam ediyordu. Yaşadığı semt geceleri tek başına gezilecek yerler olmasa da gündüzleri başkaydı. Melek içki içtiği dönemde gecelerinden çekmişti ama gündüzler kimsenin kimseye karışmadığı herkesin işinde olduğu zamandı.
Belli etmeden arabanın kenarına bakmak için başını yana çevirdi. Beyaz eski bir araba olmasının yanı sıra kaza yapmış olduğundan arabanın önü dökülüyordu.

Caddeye ulaşması için tek yol vardı. Biraz sessiz ve pencereleri her zaman kapalı olan evlerin olduğu, olmuşa ölmüşe karışmayan bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen çoğunluğun yaşadığı bir yerdi. Yumruğunu sıkıp sokağa girdi. Arkasından usulca gelen araba haricinde kimsecikler yoktu.

"Gel istediğin yere götüreyim. İster gardaşın olurum ister yoldaşın." demesiyle adamın içkili, kahkahalı sesini de duymuştu. Kelimeler ağzından yamuk çıkıyordu. Melek vücudunu esir alan tedirginliğe karşı koyamıyordu. İçki içen insanın ne derece tehlikeli olduğunu tecrübe etmişti.

"Akşamlar akşamlar hani bana akşamlar. Zevki sefam nerde, nerede akşamlar." Adamın fısıltıyla karışık şarkısı midesini bulandırmıştı. Koşmak istiyordu ama bu adamın hoşuna gidebilir diye koşmuyordu.

"Lan, sen namusun olmayan bir kadını nasıl rahatsız edersin? İt oğlu it!" Sesin kuvvetiyle Melek olduğu yerde mıh gibi durdu. Kulağı yumrukları duyuyordu. Çantasının kulpuna sıkıca asılıp ayaklarını döndürdü.
"Günah değil mi lan! Rahat rahat gezemeyecek mi, dışarı çıkması senin gibiler yüzünden yasaklanacak mı? Konuş lan!" bir yumruk daha geçirip devam etti.
"Namus sadece senin ailendeki kadınlara ait bir şey değil. Başka ailelerin kızlarını incitmeye kalma, şerefsiz."

Melek, başı yerde vücudunu döndürmüştü. Güç toplayıp başını kaldırdı.
"Sabri!" dedigi gibi genç adam üstüne oturup yumrukladığı adamı bıraktı.
"Melek, iyi misin?" Ayağa kalkmasıyla adamın arabayı bırakıp kaçması bir olmuştu.

Melek sulanan gözlerini kırpıştırıp başını salladı.

"Bu adamı tanıyorum. Sen merak etme kafasını toplayınca konuşup bir daha kimsenin namusuna dil uzatmasın diye kulaklarını çekeceğim." Sesi yine güven veriyordu. Melek yanaklarına süzülen yaşları silip yanına yaklaştı. Sabri ise gözünü ayıramadığı yüzükten gözlerini kapatarak uzaklaşmıştı. Dün gece Ahmet'den sözlendiğini duyunca oturduğu kaldırımda nefesi kesilene kadar ağlamış sonra kendine yakışan lafları sarfetmişti.
"Demek ki hayırlısı buymuş. Nasibim degilse nasip olduğu insanla mutlu olsun inşallah."

Yüzüne bakmamak için denediği bütün çabalar Melek'in yanına gelmesiyle bozulmuştu.
"Teşekkür ederim. Başını çevirip gitmediğin, koruduğun için." Sabri ne cevap vereceğini düşündü. İlkinde laf atılan kızın Melek olduğunu görmemişti bile...
"Sözlenmişsin hayırlı olsun. Allah benim yaptığım yanlışları Murat'ın yapmaması nasip etsin." dedi, sorduğu soruya cevap vermek yerine ağzında tuttuğu sözleri dışarı çıkarmıştı.

"Çok teşekkür ederim. Her şey için." Elini sıkmak için uzattı ama Sabri hiç yapmaması gereken bir şey yaptı. Sıkıca sarılıp kendini kaybederek saçlarını kokladı. Bunun yanlış olduğunu bile bile yapmıştı.
"Bir şans daha ver."
"Sabri kafayı mı yedin? Bırak beni hemen." Hala sarılıyordu. Aklı başında değilmiş gibi daha sıkı sardı.

Murat uzaktan Melek ile konuşan Sabri'yi görmüştü. Sevdiği kadına güvendiği için sorun çıkarmayacaktı. Ta ki sarılma olana kadar kaskatı kesildi. Koşup Sabri'yi kendine döndürüp yumruk atmasıyla yere çakıldı.
"Sana demedim mi Melek'i rahatsız etme, onun etrafında dolaşma diye. Nişanlı birini ne hakla rahatsız edersin." Melek, Murat'ın önüne geçip göğsüne başını yasladı. Zarar görsün istemiyordu.

"Sen ne yapıyorsun? Öyle bir şey yok." dedi Melek, adamın göğsünü ittirip parmağını salladı.
"Sorgusuz sualsiz yaptığın şeylerden vazgeç! Ne olduğunu dahi bilmiyorsun."

"Gözlerim görüyor. Bu pislik sana sarıldı. Ulan saçını kokladı iyi yaptın mı diyeyim? Onu geberteceğim." diyerek Melek'i önünden çekti. Sabri elini başına bastırmış ayağa kalkmaya çalışırken Murat yakasını tutup yumruk atmak için kolunu arkaya doğru attı.

"Bir anda kendime hakim olamadım. Kusura bakma."

"Sus lan!" demesiyle bir yumruk daha geçirdi.
"Birde aptal gibi diyorum adama haksızlık yapıyorum. O kadar kötü biri değildir. Ahlak kurallarını biliyordur."

"Tamamen hataydı. Bir daha olmayacak bir hata. Bir daha sarılmam saçlarını..." Murat arkada olduğu için tam görmemişti. Olduğu yerde dönerek kendi saçlarını çekti.

Melek artık dayanamıyordu.
"Bir daha yaparsa ben dersini veririm. Artık gidelim rica ediyorum gidelim."

"Ama dersini vermedin. Saçlarını kokladı ve sen sessiz kaldın. Eskiye dayanan bir ilişkiniz var diye sessiz kalmaman gerekiyordu." Murat ayağını geriye atıp yerde yatan Sabri'nin göğsüne tekme atınca Melek'in çığlık atmasına sebep olmuştu.

Sabri'nin yanına gidip yere oturup iyi mi diye baktı. Murat'ın siniri katlandı. Sevdiği kadını eski nişanlısıyla görmek ölüm gibiydi. Biraz önce sarılmıştı. Bu bile ağırken saçlarına temas ettiğini duymuştu. Yardım ettiğine şahit olmakta kelimelerle anlatılacak bir durum değildi. Gözlerini kırpmadan Melek'in kolundan tuttuğu gibi yerden kaldırdı.
"Ona yardım etmek senin görevin değil. Şu anda beni anlamıyor musun? Hadi gidelim."

"Sen defol git. Bende yaptığın pisliği temizleyeyim." Yine yere oturacakken Murat kolunu tuttu.
"Hadi gidelim. Kendimi zor tutuyorum."

"Sana diyorum defol! Sabri'yi bu halde bırakamam."

"Ama beni bırakırsın öyle mi?"

"Şimdi lütfen git şirkette konuşuruz." Melek, sesini olması gerekenden bir kat daha yükseltmişti. Murat hızlanan kalbinin atışlarını hissediyordu. Beklemediği tepkiyi takmamaya çalıştı. Aynı tavrı sergileyerek kolundan tutması genç kadının laçkalaşmış sinirlerini bozmuştu. Murat'ın yüzüne aniden tokat atıp duraksadı. Yüzük çenesini hafifçe çizdi. Başı omuzuna doğru döndü. Yaptığı şeye ikisi de inanamıyordu. Ellerini ağzına götürüp Murat'ın binlerce sözü gözlerinde sunan yüzüne özür dilercesine baktı.
"Özür dilerim." Tokat attığı için sızlayan elini yere indirmiş arkasına dönüp Sabri'nin yanına oturmuştu. Yüzünü görürse ağlayacaktı. Daha dün nişanlandığı adama bugün tokat atmasının ceremesini Murat tarafından misliyle çekeceğini biliyordu. Kendini affettirecekti isteyerek tokat atmamıştı. Arkasında kalmış adamın adımlarını ona doğru geldiğini duyunca elini durması için kaldırdı.
"Murat, lütfen şimdilik buradan git! Sonra konuşuruz."

"Konuşalım sonra, lanet olası sonra güzelce konuşalım. Ya da güzelce konuşmayalım ne de olsa sen kavga etmeyi kaosu daha çok seviyorsun." Melek ona bakmayı reddediyordu.
"Bu da iyi oldu. Değerim bir tokat ile güzelce anlaşıldı."
"Öyle bir şey olmadığını çok iyi biliyorsun. İstemeden oldu şirkette konuşuruz."
"Konuşacağız zaten." Öfkeden deliye dönmüştü. Sabri'ye tek kaşını kaldırıp baktı. Melek yanında daha fazla durmasın diye kolunu tutup ayağa kaldırdı.
"Parmak uçlarını dahi Melek'e sürme yemin ederim seni asfalta yapıştırırım. İnan bana tokat ile de beni durduramazsınız." Derinden nefes alıp Melek'e döndü.
"Geç kalma şirkette bekliyorum. Şu lânet olası konuşmayı yapalım." Yanlarından uzaklaşıp şirkete gitti. Şu anda cehennemi yaşıyordu ama ses çıkarmadı.
___________

YORUM VE BEĞENİ BEKLEDİĞİMİ UNUTMAYIN. Düşüncelerinizi aşırı aşırı okumak istiyorum. İstediğim büyük bir şey değil. ❤❤❤ Lütfen hikaye hakkında bir şeyler yazın.

Bence son yerdeki olanların büyük bir payı Melek'e ait. Tokat atmamalıydı ama attığı tokatın ona geri dönüşü biraz beklemediği şekilde olacak🥳. Diğer bölümün kaba taslağı hazır ben yazarken çok eğlendim. Korkmayın bu tokat üç veya dört saatlik bir kırgınlık ile bitecek zaten.

Sizce Melek, Murat'ı nasıl ikna edecek?

​​​​​

Bölüm : 08.02.2025 08:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yalives Doğan / Resmen Aşık (TAMAMLANDI) / 65. En Çok O
Yalives Doğan
Resmen Aşık (TAMAMLANDI)

129.84k Okunma

11.31k Oy

0 Takip
132
Bölümlü Kitap
1. Ne var ne yok2. Geri Dön3.Dost4.Haber Gelir Geriden5.Tembel Patron6.Melek7. Korkusuz Korkak8.Ağzı Bozuk9.Baş Belası10.Zorla Geleceksin11. Çelişki12. Kovuldun Sözde Kaldı13. Dostluk14. Düzmece Düzen15. Çapkın16. Tehdit17. Yalan Makinesi18. Melek Ve Yalancı Aşk19. Kimler Gelmiş20.Görev Bakışlar Hücum21. Saldırı22. Çöküntü23. Yoksa Kafayı Yiyeceğim24. Kılıçlar Fora25. Ağır Yaralar26. Yeniden27. Esila ve Sonsuz Aşk28. Bela Geldi Hoş Geldi29. Sabır30. Kum Torbası31.Başlangıç veya Bitiş32. Ölüm KalımÖnyazı33. Kalbe Şiddet AğırdırÖnyazı34.Seni Kimler AldıÖnyazı35. Yük DeğilsinÖnyazı36. Sevdiğim KadınÖnyazı37. O olabilir miydi?Önyazı38. Benimle Çıkar Mısın?Önyazı39. Unutulmaz TeklifKısa BilgiÖnyazı40. SalihÖnyazı41. Sen Miydin?Önyazı42.Cadı ile PazarlıkÖnyazı43. Kural 1 Hadi OradanÖnyazı44. Nefret Aşkı GüçlendirirÖnyazı45. PiknikÖnyazı46. Tek Kıvılcım47. Aşk Bildiğin YakarKalıcı BilgiÖnyazı48. Evlerden Irak OlsunÖnyazı49. Huysuz Oğlunuzla İlgileniyorumÖnyazı50. Öptüm NefesindenÖnyazı51. GİTMEÖNYAZI52. Ben Yanında DeğilimÖnyazı53. Bitti Derken BaşlamakÖnyazı54. Her Zaman Deli Gibi SeveceğimÖnyazı55. Biz Kime Ait OlacağızÖnyazıKapak Tasarımı56. Yasak MeyveÖnyazı57. İntikam ÇanlarıÖnyazı58. Bana aitsinÖnyazı59. Zaten AşığızÖnyazı60. GüzelimSAHTE EŞLEŞME kitap tanıtımı🫶Önyazı61. Yemişim KaslarınıYeni Hikaye Tanıtımı: Köle🫶💞Biraz Ondan ŞundanÖnyazı62. Unutulan GerçeklerÖnyazı63. Ben İyiyim Baba📸 Gülümse ÇekiyorumÖnyazı64. Ömürlük NüfusumÖnyazı65. En Çok OÖnyazı66. Sürpriz KaçırmaÖnyazı67. Kendimden KaçarÖnyazı68. Tamamlanma HissiÖnyazıAramızda Kalsın 👌69. Sonsuz İsteklerÖnyazı70. Yalanlar ve YalancılarÖnyazı71.Evlere ŞenlikYeni Hikaye| Gülümse ÇekiyorumÖnyazı72. Zamansız GelenÖnyazı73. Benim İçin Yaşa, Söz mü?Davet Ediyorum SiziÖnyazı74. Kazanılmayan Savaş75. Annem Beni BırakmazVazgeçmekten vazgeçtim.76.Bize Ait Her ŞeyBi Konuşalım 🫶77. Benim Büyük Ailem (Final)
Hikayeyi Paylaş
Loading...