21. Bölüm

17. Bölüm

Deniz
kaoscandiraskiimm

Kapımın çalınmasıyla uyandım ve yeni uyandığım için paytak adımlarla kapının altındaki ufak boşluktan kimin geldiğine baktım.

 

Cihan bey üstünü giyinmiş bir şekilde kapımın önünde bekliyordu. Kapımı açtığımda hızlıca içeri girdi ve kapıyı kapattı. Yaptığı bu ani hareketle birkaç adım geriye gittim ve aramıza büyük bir mesafe koydum.

 

Diğerlerinin yaralarımı görmemesi için yaptığını biliyordum ama... Eski korkular çabucak geçmiyordu işte.

 

Cihan bey bu yaptığımla derin bir iç çekmiş sonra da "Hadi giyin hastaneye gidelim, ama bir şey yeme kan tahlili vermemiz gerekirse problem çıkmasın." demiş ve odadan çıkmıştı.

 

O odadan çıktığı gibi kapıyı kilitledim ve kan tahlili vermem gerekebileceği ihtimalini aklımdan atmaya çalıştım ama sadece çalışmakla kaldım. Şimdiden kalbim sıkışmaya ve karnım ağrımaya başlamıştı.

 

Hızlıca üzerimi giyindim ve aşağı kata indim. Saat yedi olduğu için diğer herkes uyuyoru.

 

Cihan bey beni görünce elindeki telefonunu cebine koyup yanıma geldi ve evden çıkıp arabaya bindik.

 

Yerler buz tuttuğu ve hala kar yağmaya devam ettiği için fazlasıyla yavaş gidiyorduk.

 

Gözlerim kapalı koltukta otururken aklıma gelen şeyle birden Cihan beye döndüm ve "Keşke birilerinin uyanmasını bekleseydik nereye gideceğimizi nerden bilecekler?" diye sordum. Cihan bey gözlerini yoldan çekmeden içten bir şekilde gülümserken "Merak etme anneme 'Biz Açelya'yla hastaneye gidiyoruz, malum herkes hasta oluyor Açelya'nın da biraz ateşi çıkıca muayene etmemin iyi olacağını düşündük.' diye mesaj attım, bir şey olmaz yani." dediğinde başımı sallayaran onayladım ve dışarıda akan yolu seyretmeye başladım.

•••••

Normalde 15-20 dakikada varabileceğimiz hastaneye, yolların buzlu olması yüzünden 40 dakikada varmıştık.

 

Hastaneye girdiğimizde karın ağrım ve kalbimin hızı daha da artmıştı.

 

Cihan bey asansöre doğru yürüdüğünde asansöre binme düşüncesiyle kaskatı kesildim. Benim durduğumu gören Cihan bey de durdu ve 'ne oldu?' der gibi bakmaya başladı.

 

Asansöre bakmamaya çalışarak "Merdivenden çıksak?" diye sorduğumda kaşlarını çattı. Zaten fazlasıyla stresli ve korkuluyken bir de onun çatılı kaşlarını görmemek için başımı eğdim ve hafiften başlayan titrememi dizginlemeye çalışırken "A-asansöre binmekten korkuyorum da." dedim.

 

Birkaç saniye sonra yumuşak sesiyle "Abicim, bak zaten hastasın bir de merdivenleri çıkarak kendini yorma." dediğinde başımı kaldırdım ve yalvaran bakışlarımı attım. Vicdanı olan kimse bu bakışıma karşı koyamazdı.

 

Cihan beyin de bir vicdanı olacak ki yenilgiyle derin bir nefes bırakıp "Tamam, hadi gel çıkalım merdivenden." dedi ve merdivenlere yöneldik.1

 

Merdivenlerin başına geldiğimizde Cihan beyin kurduğu cümlenin yeni farkına varmıştım.

 

Cihan bey bana abicim dedi.

 

Bir yandan merdivenleri çıkarken bir yandan da şaşkınca önümdeki Cihan beyin sırtına bakıyorum.

 

Ben hala şaşkınca onun sırtına bakarken üç kat çıktıktan sonra sağa döndük ve geniş bir koridora girdik oradan da sola döndük ve biraz yürüdükten sonra kapısında Dr. Cihan ÖZTÜRK yazan odaya girdik.

 

Odaya girdiğimizde Cihan bey odanın köşesindeki dolaptan doktor önlüğünü giydi ve montlarımızı -hastaneye girdiğimiz gibi montumu çıkarttırmış ve kendi montuyla beraber taşımıştı- dolaptaki askılığa astı, bense hala kapının girişinde öylece dikiliyordum.

 

Açıkçası Cihan beyin doktor olması beni ürkütüyordu. Üvey abim de doktordu ve bana yarardan çok zararı olmuştu. Hatta yaralarıma dikiş atmaktan başka yararı yok denebilirdi, zararları ise... Her neyse.

 

Cihan bey bana döndüğünde korktuğumu anlamış gibi yumuşak bir sesle "Hadi, otur sedyeye." dediğinde ufak adımlarla sedyenin yanına gittim ve oturdum.

 

İlk önce ateşimi ölçmüş ve 38.7 derece olduğunu söyledikten sonra kendi kendine 'bu kızın ateşi neden düşmüyor ya?' diye söylenmeye başlamıştı.

 

Sonrasında tahminimce steteskopuyla kalbimi ve ciğerlerimi dinlemiş, tahta bir çubukla boğazıma ve ismini bilmediğim bir aletle kulaklarıma bakmış, en son da boğazımda bir yerlere bastırarak bir şeyler yapmıştı.

 

Bunları yaptıktan sonra bilgisayarının başına geçip bir şeyler yazdıktan sonra yanıma geldi ve "Gel bakalım bir de kan alalım sonra ne yapacağımıza bakarız." dedi. Bunu demesiyle karın ağrım o kadar artmıştı ki miğdem bulanmaya başlamıştı. Yine de korktuğumu söyleyemedim ve odadan çıkıp Cihan beyi takip etmeye başladım.

 

Bir kat aşağı indik ve sağa ardından sola dönüp kan verilen yere geldik. Sağımızda bir cam, camın arkasında da laboratuvar vardı.

 

Cihan bey bir hemşireyle konuştuktan sonra yanıma geldi. Daha fazla ayakta dikilemeyeceğim için kan verilen koltuğa oturdum. Hemşire daha gelmemişti.

 

Stresle tırnağımın kenarındaki yerleri yolmaya başlayınca Cihan bey elimi tutup "Korkuyormusun?" diye sordu. Başımı evet anlamında salladığımda "Birkaç dakika dayan, söz veriyorum hemen bitecek." dese de korkum bir nebze dahi azalmamıştı.

 

Hemşireyi beklerken Cihan beyin tutmadığı kolumdaki kıyafeti damarıma kadar sıyırdım. Kapatıcıyla kapattığı için kolumdaki yaralar belli olmuyordu.

 

Ben bunu yaptıktan sonra hemşire geldi. Koluma lastik gibi bir şey takıp sıktıktı. O bunu yaptıktan sonra gerisini görmemek için başımı Cihan beyin göğsüne gömdüm ve dolu gözlerimi kapatıp sıkmaya başladım.

 

Kan verdikten sonra bu yaptığımdan çok pişman olacağımı biliyorum ama şu an umrumda değil.

 

Cihan bey ilk başta ne olduğunu anayamayıp kasılmış, kısa bir süre sonra da titreyen elleriyle, yavaşça saçlarımı okşamaya başlamıştı.

 

Damarıma değen ıslak pamukla irkildim ve kaskatı oldum. Bunu hissettiğinde Cihan bey güç vermek ister gibi tuttuğu elimi acıtmadan sıktı.1

 

Belki şu anda yaptığım şey şımarıklıltı ama hiç umrumda değildi. Annem hayattayken bile şımarıklılık yada naz yapamamıştım ben, öyle bir lüksüm yoktu çünkü. Bu yüzden bir konuda da olsa şımarık olmak, olabilmek istiyorum.

 

İğne damarıma girince gözümden birkaç damla yaş aktı ve Cihan beyin gömleğine damladı. Kısa bir süre sonra da damarımdaki iğne çıkmış koluma pamuk bastırılmaya başlamıştı.

 

Hızlıca başımı Cihan beyin göğsünden çektim ve ayağa kalkıp pamuğu koluma bastırmaya başladım.

 

Bu sırada da Cihan bey hemşireyle birşeyler konuşuyordu. Belki konuştukları şey özeldir diye birkaç adım geride durdum ve konuşmalarının bitmesini bekledim.

 

Bir dakikadan kısa bir sürede konuşmaları bitti ve Cihan bey yanıma geldi. Ben de yine onu takip etmeye başladım.

 

İki kat aşağı indik ve sola dönüp bir süre yürüdükten sonra kantine vardık. Cihan bey ne yemek istediğimi sorduğunda farketmeyeceğini söyledim ve bir masaya oturup Cihan beyi beklemeye başladım.

 

Cihan bey masaya geldiğinde elindeki plastik tepside iki tost iki de çay vardı.

 

Tepsiden bir çay bardağını ve bir tostu aldıktan sonra tepsiyi benim önüme bıraktı ve yememi beklemeye başladı.

 

Yemek yerken izlenmekten rahatsız oluyordum, aslında genel olarak izlenmekten rahatsız oluyordum ama bunu takmadan tostu yemeye başladım.

 

Yaklaşık üç tüp kan almışlardı ve başım feci bir şekilde dönüyordu. Yemezsem büyük ihtimalle bayılırım. Bu yüzden hızlıca tostumu yedim ve çayımı içtim.1

 

Sıcak çay beş dakikalığına da olsa boğaz ağrımı hafifletmiş, fakat beş dakika geçtikten sonra yine eskisi gibi ağrımaya başlamıştı.

 

Cihan bey de tostunu ve çayını bitirince odasına çıkmıştık.

 

Cihan bey odasına çıktığımız gibi bir ateş düşürücü içmemi istemişti.

 

Yaklaşık yarım saat geçtikten sonra Cihan beyin hastaları gelmeye başladığından onun odasının solundaki odaya gidebileceğimi, bir şey olması durumunda -ki bunu söylemesinin tek sebebi benim paranoyaklığımdı- en ufak çığlığımda anında odada olacağını söylemiş, sonrasında da üstümü örtmemem gerktiği hakkında uzunca tembihlemişti.

 

İlk başta emin olamasam da sonrasında insanları rahatsız etmemek için odaya gitmiştim.

 

Odaya girdiğimde fazlasıyla şaşırmıştım, çünkü oda küçük bir ev gibiydi. Bir duvar kenarında üçlü kanepe ve bir tane tekli koltuk, koltukların karşısında orta büyüklükte bir sehpaha karşı duvar kenarında bir buz dolabı ve ufak bir tezgah, tezgahın yukarı kısmında ufak buhulu camı olan bir dolap, tezgahın üstünde de çay ve kahve yapmak için makinalar vardı. Kapının yanında el yıkamak için bir lavabo ve kapının tam karşısında, sokağa bakan camın önünde de bir çalışma masası ve sandalyesi vardı.

 

Bir süre odayı inceledikten sonra tekli koltuğa oturdum ve internette gezmeye başladım.

 

Öğlen saatlerine geldiğimizde Cihan bey odaya girdi ve önümde diz çöküp ellerimi tuttu. Gözlerini, gözlerimden bir saniye dahi ayırmazken yatıştırıcı bir sesle konuşmaya başladı, "Abicim, senin tahil sonuçlarına baktım, fazlasıyla demir ve vitamin eksikliğin var. Eskiden, yani bizimle tanışmadan önce uzun süreli açlıkların mı oluyordu?" dediğinde hem yatıştırıcı sesinin etkisi hemde abicim demesiyle düşünemeden başımı onaylar anlamda salladım.

 

Bununla Cihan bey derin bir nefes aldı ve "Korktuğunu biliyorum ama sana serum taktırmak istiyorum. Bağışıklılık sistemin çok zayıf ve bu yüzden de hem hastalığın çok ağır geçiyor hem de yaraların çok yavaş iyileşiyor. Ayrıca sana demir ve vitamin takviyesi hap ve antibiyotik başlayacağım." dedi. Ben de el mecbur başımı onaylar anlamda salladım.

•••••

Yine bol korkmalı bir damar yolu açma serüveninde sonra -böyle dediğime bakmayın insanların zaten maddi açıdan zorlandığı bir dönemde bir de benim ödlekliğim yüzünden işini yapmalarına engel olmak istemediğimden sadece Cihan beye nazlanmıştım. Bu yüzden de iki dakikada hallolmuştu.- serum takılmıştı.

 

Cihan bey öğle molası bitene kadar yanımda kalsa da sonrasında hastaları geldiği için gitmek zorunda kalmıştı. O çıktığı anda kapıyı kilitlenmiş, ne olur ne olmaz diye normalde masada duran ve içinde birkaç meyve olan tabağın içindeki meyveleri döküp hasta yatağının yanına koymuştum.

 

Eğer içeri biri girer ve bana zarar vermeye çalışırsa tabağı kırıp hem ses çıkaracak hem de kırık porselenle elimden geldiğince kendimi savunabileceğim.

 

'Sen bu gidişle çok geçmeden Bakırköy Ruh Ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne kaldırılırsın benden söylemesi.'

 

İçimdeki sesi duymazdan geldim.

 

Büyük ihtimalle serum yüzünden üzerime doğal olamayacak bir uyku çökmüştü, ama uyuamazdım. Zaten normalde bile korkak, aciz bir kızken, uyursam tamemen savunmasız kalırdım.

 

Evet, uykum hafifti ama yine de büyük ihtimalle, ben kendimi savunabilecek hale gelinceye kadar odaya girmiş kişi çoktan üstüme çullanmış olurdu.

 

Uyumamak için elime telefonumu aldım ve internette gezmeye başladım.

•••••

Ben uyumamak için direnirken içeri Cihan bey girmiş -serumu çıkaran hemşire çıkarken kapıyı kilitlememi, acil bir durum olursa içeri girmelerinin zor olmaması gerektiğini söylemişti. Ben de el mecbur kilitleyememiştim.- ve serum takılan elimdeki iğne girdiği için olan küçük noktaya ufak bir öpücük kondurup "Çok mu acıdı abicim?" diye sordu.

 

Gözlerim dolarken başımı hayır anlamında salladım. Bu kadar ufak şeylerden canım yanmıyor, daha doğrusu yanamıyordu. O adamların yaptıkları şeyler yüzünden acı eşiğim yükselmişti. Sadece damarıma bir şey girmesi çok korkutucu geliyordu.

 

Dolu gözlerimi görünce Cihan beyin gözlerine, sanki içi parçalanıyormuş gibi bir bakış çöktü.

 

Cihan beyle yakın olmak, ona korkmadan sarılmak, rahat rahat içimi dökebilmek, abi kelimesini temizleyebilmesi için bir şans vermek istiyor ama bir türlü güvenemiyorum. Sürekli aklıma 'Ya rol yapıyorsa? Ya ona güvendiğim anda o da bana vurmaya, işkence etmeye, dokunmaya başlarsa?' düşüncesi geliyor ve kendimi geri çekiyorum.

 

Bir süre öyle durduktan sonra gözlerimi sildim ve yavaşça ayağa kalktım. Cihan beyle önce odadan sonra da hastaneden çıkıp arabaya bindik. Tüm gün kar yağdığı ve hala yağmaya devam ettiği için daha da kapanan yol yüzünden arabada geçen bir saatten sonra eve vardık.

 

Eve girdiğimizde kimseye bakmadan odama çıktım ve kapıyı kapatıp kilitledim.

 

Tam yaralarıma kremi sürmüş, pijamalarımı giymiş ve kendimi yatağa atıp gözlerimi kapatmışken kapım çalındı.

 

Kapıyı çalan kişiye içimden güzel ve saygılı sözcükler sıralandırırken kilidimi ve kapımı açtım.

 

Cihan bey elinde bir eczane poşedi ve büyük bir bardak suyla kapıda duruyordu. Kapının önünden çekildim ve içeri girmesine izin verdim.

 

Ben yatağıma oturduğumda Cihan bey de komodinimin üstünde duran ateş ölçeri aldı ve yanıma oturdu. Ateş ölçerleri koltuk altıma koydum. O sırada da Cihan bey sırtıma krem sürmeye başlamıştı.

 

Ateş ölçer öttüğünde koltuk altımdan çıkardım. Üstünde 36.4 yazıyordu. Cihan bey de görmüş olmalı ki ağzından "Sonunda da ya." diye bir feryat çıkmıştı.

 

Dudaklarıma ufak bir tebessüm yerleştiğinde Cihan bey kremi komodinimin çekmecesine koydu. O gelmeden önce diğer yarlarıma krem sürmüştüm o yüzden bir problem yoktu.

 

Cihan bey eczane poşedini aldı ve içindeki üç kutu hapı çıkardı. Bu hapların ikisi vitamin takviyesi biri de antibiyotikmiş. Hepsini sabah akşam içecekmişim.

 

Cihan bey bunları anlattıktan ve ben de hapları içtikten sonra bir süre sessizce oturduk. Sonrasında Cihan bey yemeğin yarım saate hazır olacağını söyleyip odadan çıktı. Ben de arkasından kapıyı kilitleyip herhangi bir erkeğin önüne pijamayla çıkmak istemediğim için -Cihan beyden sanırım artık önüne pijamayla çıkamayacak kadar korkmuyordum- üstümü değiştirdim ve lavaboya girdim zaten ben bunları yapana kadar yarım saat geçmişti bu yüzden aşağı kata inip yemek odasına girdim ve yerime oturdum.

•••••••

Yemekteyken büyük ihtimalle az yediğim için üstümde olan bakışlar yüzünden nerdeyse bayılacak raddeye gelsem de atlatmıştım.

 

Şimdi de kapısı kilitli odamda uzanırken internet sitesinden kitaplara bakıyordum.

 

'Oha bir kitap üç yüz lira lan. Böyle fiyat mı olur?'1

 

Kafamdaki diğer ses de saklandığı yerden çıktı ve 'İlk defa sana hak veriyorum. Ama şaşırmamak lazım, bir ekmek olmuş on beş lira ne beklersin.'

 

'Sus kız sus Silivri soğuktur.'2

 

Kafamdaki seslerin söyledikleriyle sırıtmaya başladım. Kavga etmediklerinde gayet eğlenceli olabiliyorlardı.

 

'Amk kafanda iki tane ne idüğü belirsiz, sürekli kavga eden sesler var ve sen onlara eğlenceli diyorsun şizofren.'

 

Kafamdaki sesleri susturmak için, içimden annemin bana küçükken anlattığı masallardan birini anlatarak dişlerimi fırçaladım ve geri pijamalarımı giydim sonra da ışıkları kapattım ve yatağıma yattım.

 

Bunları yaparken kendi kendime anlattığım masalı bitirdiğim için ikinci masala geçtim ve masalın bitişine doğru uyuya kaldım.

•••••••

1890 kelime

Bölüm : 12.04.2025 13:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...