49. Bölüm

47. Bölüm

Ceren Su Karadağ
karadagceren

Selamlar hepinize! Nasılsınız?

Umarım hepiniz çok iyisinizdir.

---

Murat Ersöz...

Kurumuş yaprakların üzerine bir adım daha atarak ilerlediğimde içimdeki boğucu his daha da büyüyordu.

Şırnak'taydım, şehitlikteydim.

Bu gün 7 Temmuz'du. Ceylan'ın doğum günü.

Ezbere bildiğim yollardan geçerek Ceylan'ın mezarının başına geldim. Her karışını ezbere bildiğim mezarı yeniden inceledim.

ŞEHİT;

ASTSB CEYLAN ERSÖZ

ANNE ADI: SAFİYE

BABA ADI: YAHYA

MEMLEKETİ: BURSA

D.T : 07/06/1995 , Ş.T : 07/12/2024

Sonra usulca mezar taşının yanına oturdum, boğazımdaki düğümü çözmeye çalışarak. Mezarın üzerine bir taşla sabitlenmiş Türk Bayrağı'nı düzelttim elimle.

"Ceylan'ım," diye fısıldadım, sesim kısıktı, her kelimem özlem ve acıyla yoğrulmuştu.

Rüzgar hafifçe esti, kurumuş yaprakları mezarın etrafında savururken, içimdeki boşluk her nefes alışımda büyüyordu. Gözlerimi kapattığımda Ceylan'ın o neşeli gülüşü ve parlak gözleri zihnimde belirginleşti. Ama artık sadece geçmişte kalmış bir hatıra gibiydi; dokunamadığım, ulaşamadığım bir hayal.

"Ben geldim, bir tanem," dedim, silah tutmaktan nasırlaşmış ellerim mezarın soğuk taşında gezindi. Oysa Ceylan'ın teni böyle soğuk değildi. Hep sıcaktı, hep canlıydı.

Yanımda getirdiğim menekşeleri yavaşça toprağa gömdüm, onun en sevdiği çiçeklerdi bunlar. Çiçekleri ekerken ellerim titredi. Yanımda getirdiğim şişeyle toprağı sularken, içimdeki özlem daha da büyüdü. Boğazımdaki düğüm gitgide daha sıkı hale geldi, kelimeler çıkmakta zorlanıyordu.

"Doğum günün kutlu olsun, güzelim." Gözlerime dolan yaşları zor da olsa geri tuttum, ama burnumun sızlamasına engel olamadım. Sözlerim havada asılı kalırken, içimdeki acı bir kez daha yüzeye çıktı.

"Buraya geliyorum, ama burası da boş be güzelim," dedim kısık bir sesle. "O bombada küllerini bile bulamadım. Seni gömemedim bile." Sözlerim içimde yankılandı, her bir kelimeyle birlikte acım daha da büyüyordu.

"Altı ay oldu, sen şehit düşeli ama acın... acın hâlâ ilk günkü gibi, geçmiyor, dinmiyor." Sesim çatallaştı, nefes almak bile zorlaşıyordu. "O bomba sesleri hâlâ kulaklarımda yankılanıyor," dedim. Sanki o anı yeniden yaşıyor gibiydim. Göğsümde bir ağırlık vardı, kalbim o patlama anında olduğu gibi yeniden paramparça oluyordu.

Bebeğimiz...

Aklımdan geçen o tek kelime, içimdeki en derin yarayı deşti. "Bebeğimize bile kavuşamadık..." dedim, gözlerim mezarın toprağına takılıp kaldı. O mezarın altında sadece Ceylan değil, hayallerimiz, umutlarımız, geleceğimiz de gömülüydü.

"Eğer şehit düşmeseydin, iki ay sonra kucağımıza almış olacaktık be Ceylan'ım..." O hayali canlandırmaya çalıştım.

Ceylan'la birlikte evimizdeyiz, o hâlâ izinde, ben görevden yeni dönmüşüm... Ceylan, kucağında bebeğimizle bana gülerek bakarken yeşil gözleri parlıyor. Ben içeri giriyorum, önce ona sarılıyorum sonra da bebeğimizi kucaklıyorum... Bütün yorgunluğum geçiyor...

Ama o an hiçbir zaman gelmedi. Patlamanın o soğuk, acımasız gerçekliği bizi her şeyimizden alıkoymuştu.

Gözlerimden bir damla yaş süzüldü, bunu engelleyemedim artık. "Sen gittin... ve ben her gün seni kaybetmenin acısını tekrar tekrar yaşıyorum."

Ellerim yeni sulandığı için ıslak toprakta dolaşırken çamur parmaklarıma bulaşıyordu, ama buna aldırmıyordum. İçimde biriken sıkıntı, nefesimi kesiyordu, göğsüm daralıyordu. Yine de buna direnmekten vazgeçtim. Acının bedenime işlemesine izin verdim.

"Sensiz geçen ilk doğum günün..." dedim, kelimelerim titrerken bu gerçek beni içten içe daha çok yıktı. Boğazımdaki düğüm giderek büyüyor, her şey daha boğucu hale geliyordu. Bu günü birlikte geçirememek, en çok da onun gülüşünü duyamamak... içimi kor gibi yakıyordu.

Her yıl bu günü kutlamak için heyecanlanırdık. Ona aldığım ufak hediyeler, beraber yaptığımız planlar... Hepsi şimdi birer anıdan ibaret, canımı daha da acıtan yarım kalan hayaller.

"Sensiz kutlanacak bir doğum günü... Bunu hiç düşünmemiştim," diye fısıldadım. Mezarın başında, o sessizlik içinde, Ceylan'ın varlığı hâlâ oradaymış gibi hissediyordum ama... o yoktu. Ve bu eksiklik içimde derin, kapanmaz bir boşluk bırakmıştı.

"Her zaman en çok gitmek istediğin yerin Rize olduğunu söylerdin ya," dedim, acı bir gülümsemeyle. "Ben gittim oraya." Nefesimi derin çektim, rüzgârın serinliği bile içimdeki yangını söndüremiyordu. "Ama orası da sensizdi, Ceylan'ım. Hiç beğenmedim ben orayı."

Dudaklarım titredi, gözlerim mezarın toprağına sabitlendi. "Sensiz olan bir yeri beğenemem ki, nasıl beğeneyim?" Sesim çatlamıştı, acımın ağırlığı altında eziliyordum. "Rize'nin o güzelim yaylalarını, denizini, her şeyi sana anlatmak istemiştim, ama o an... Sadece sessizlik vardı."

İçimde bir boşluk vardı, sanki Ceylan'ın yokluğunu her an, her yerde hissediyordum. Rize'nin güzelliği bile onunla bir anlam kazanabilirdi. Onsuz her şey griydi, cansızdı. "Sanki dünya sensiz eksik, her şey yarım kalmış gibi..."

Başımı soğuk mermer taşa yasladım, taşın sertliği içimdeki boşluğa dokunuyordu. Derin bir soluk aldım, ama bu nefes içimdeki ağırlığı hafifletmiyordu.

"Sana anlatmıştım ya," dedim kısık bir sesle, "yeni bir time atandım diye; Sönmez Timi. Bir asker var timde, Uras diye. Eşi hamile... bebekleri ha doğdu ha doğacak." Gözlerim yaşlarla dolmuştu, ama onları geri tutmaya çalıştım. "Onlar için mutluyum, ailem gibi oldular artık... Ama..."

Sözlerim boğazıma düğümlendi. Gözlerimi kapatıp Ceylan'ın yüzünü hayal ettim, birlikte kurduğumuz hayalleri düşündüm. "Ben de o mutluluğu yaşamak isterdim, Ceylan," dedim, titreyen dudaklarımla. "Baba olma duygusunu... seninle birlikte o anı yaşamak isterdim."

İçimdeki boşluk daha da büyüdü, o hayalini kurduğumuz aileyi, bebeğimizi düşündükçe. "Sen olsaydın," dedim kısık bir sesle, "şimdi belki de kucağımızda olurdu bebeğimiz... O kadar yakınken her şey, nasıl böyle elimizden kayıp gitti..."

Gözümden süzülen yaşları tek kolumla sildim, ellerim titriyordu. Silah tutan adamın eli titremezdi ama benim elim bir tek Ceylan'ın mezarındayken titriyordu. "Sen yokken canımdan can gidiyor, Ceylan," dedim, içimdeki boşluk daha da büyürken. "Bazen etrafıma bakarken seni görür gibi oluyorum... Delirdim galiba diyorum kendi kendime."

Her yerde, her an sanki onun siluetini görüyorum. Karargâhta yürürken, timle birlikteyken... O anlar gelip geçiyor ama onu hissetmek öyle gerçek geliyor ki, içimde bir umut parlıyor bir anlığına. Ama sonra o acı gerçekle yüzleşiyorum; sen yoksun.

"Belki de gerçekten deliriyorum," diye fısıldadım, başımı tekrar mezar taşına yaslayarak. "Ama seni kaybetmek, bir insanın taşıyabileceği bir acı değil, Ceylan."

Yutkunarak sözlerime devam ettim. "Bende taşıyamıyorum o acıyı, kaldıramıyorum, içime sığmıyor... Önceden her tarafım senleyken, şimdi dört bir yanım sensizlik kokuyor..." Her kelimem, içimdeki derin yarayı daha da açıyordu.

Gözyaşlarımı artık saklamıyordum. Başımı Ceylan'ın mezarına yerleştirilmiş Türk Bayrağı'na yaslayarak, sessizce akmalarına izin veriyordum. Her damla, kalbimdeki kederin bir yansımasıydı; her birinin ardında, seninle birlikte kaybettiğim tüm anılar, hayaller ve umutlar vardı.

"Yalnızlıkla baş başa kalmak zorunda mıyım, Ceylan?" diye sordum, sesim titrerken. "Beni bırakıp gittin, ama ben burada sensiz ne yapacağımı bilemiyorum." Gözlerimdeki yaşlar, mezarın üstündeki bayrağın renklerine karışarak, sessiz bir ağıt gibi süzülüyordu.

"Murat..." Arkamdan seslenen sesle yavaşça omzumun üzerinden arkama baktım. Bütün Sönmez Timi buradaydı; bana seslenen kişi Asel'di.

Onları görünce doğruldum ve yaşlarımı silerek kendimi toparlamaya çalıştım. İçimdeki duyguları bastırmaya çalışarak, her birinin gözlerindeki endişeyi fark ettim. Asel, öne çıkarak yanıma yaklaştı ve derin bir nefes aldı. "İyisin, değil mi?" diye sordu, sesi yumuşak ama kararlıydı.

"Ben... Ben iyiyim komutanım... yani sanırım" dedim, ama içimdeki boşluk bu kelimeleri inandırıcı kılmıyordu. "Sadece... Ceylan'ı özledim." Başka bir şey ekleyemedim; içimdeki acı ve özlem, kelimelerin önüne geçiyordu.

"Siz... nereden buldunuz beni?" diye sorduğumda sesim hâlâ çatallıydı. Cevabı Baran verdi. "Bana, çiçekçi nerede bulabilirim burada? diye sorduğunda bir durum olduğunu anladım, diğerlerine haber vererek buraya kadar takip ettik seni."

Baran'ın sözleri, içimdeki yalnızlık hissini biraz daha hafifletti. Gözlerimdeki yaşlar hâlâ kuruyamamıştı ama şimdi biraz daha anlam kazanmıştı. "Yalnız kalmak istedim, ama... Ceylan'ı ziyaret etmek de zor," dedim, sesimdeki titremeyi gizlemeye çalışarak.

Asel, yanıma bir adım daha yaklaşarak, "Bunu yaparken yalnız kalmak zorunda değilsin, Murat. Biz senin yanındayız. Her zaman," dedi. Yüzündeki kararlılık, bana bir nebze olsun güç veriyordu.

Kürşad, araya girerek, "Unutma, biz bir aileyiz. Sadece birlikte güçlü olabiliriz," diye ekledi. "Senin acını paylaşıyoruz, Murat. Bize ihtiyacın olduğunda buradayız."

Gözlerimde biriken yaşlar tekrar akmaya başladı, ama bu kez yalnız olmadığımı biliyordum. Arkadaşlarımın desteğiyle daha az kaybolmuş hissediyordum. "Teşekkür ederim," dedim, içimden gelen bir minnetle. "Hepinize çok teşekkür ederim."

Uras, omzuma dostça vurdu. "Hadi toparlan, yengeyi doğum gününde üzme, seni böyle görmek istemezdi," dedi. Sözleri, içimde bir yerleri ısıtan bir teselli gibi geldi. Ceylan'ın gülümsemesi gözlerimin önüne geldi; mutluluğuyla parlayan gözleri, şimdi yanımda yoktu ama onun anısının bu anlarda bile yaşadığını hissedebiliyordum.

"Doğru söylüyorsun," dedim, derin bir nefes alarak. "Ceylan, güçlü olmamı isterdi." Arkadaşlarımın yanında olmak, onun ruhuna bir nebze de olsa saygı göstermek gibiydi.

Baran, yanımdan ayrılmadan önce omzuma bir kez daha dokundu. Bir şey diyecek gibi oldu ama Uras'ın çalan telefonu araya girdi.

Uras, telefonu çıkardığında aramayı açtı. "Efendim Yıldız?" dedi. Yıldız yenge, ne dediyse Uras'ın yüzü şokla aydınlandı.

"Doğuruyor musun?!" dediğinde bu sefer hepimiz şaşırmıştık. Uras'ın yüzündeki şaşkınlık, tüm timin dikkatini çekmişti.

"Tam şu anda mı?!" diye sordu, sesi yükselmişti. Diğerleri, birbirlerine bakarak anlamaya çalıştılar ne olduğunu. Ben de merakla Uras'ın yanına doğru yaklaştım.

"Yani... hemen hastaneye mi gitmemiz gerekiyor? Durum nasıl?" Uras'ın sesi titriyordu, heyecanı her halinden belli oluyordu.

Baran, gözleri parlayarak, "Ne oldu, Uras?" diye sordu. Ben de beklemeye başladım, kalbim hızla atıyordu.

"Yıldız doğuruyor," dedi Uras, gözlerindeki şaşkınlık hala geçmemişti. "Bebek yolda!"

Hepimiz bir an donakaldık. Sonra, birden herkes gülmeye başladı. "Oğlum ne bekliyoruz burada?!" diye bağırdı Asel. "Hadi, hemen hastaneye gidelim!"

Uras, telefonunu kapatıp heyecanla, "Hadi, gidelim! Bu anı kaçırmamalıyız!" diyerek yola koyulmak için adımlarını hızlandırdı. Arkadaşlarımın gözlerinde mutluluk vardı; bu anın Ceylan'ın anısını yaşatmak için önemli bir dönüm noktası olacağını biliyordum.

"Bir bebek, yeni bir yaşam," dedim içimden. Ceylan'ın ruhunun da bu mutluluğa katıldığını hissedebiliyordum.

Bütün Sönmez Timi bir arada, hızla hastaneye doğru yola çıktık. İçimdeki acı, bu yeni başlangıçla birlikte hafifliyordu; Ceylan'ı hep yanımda hissediyordum.

Uras'ın kızı, Ceylan ile aynı gün doğuyordu.

☪☪☪

"Neden bitmedi bu doğum!" Hepimiz hastane koridorunda ordu gibi dizilmiş, Yıldız yengenin doğumdan çıkmasını bekliyorduk. Uras'ın kaygılı yüz ifadesi, tüm arkadaşlarımın içindeki gerilimi daha da artırıyordu. Her geçen dakika, içimdeki endişeyi büyütüyordu.

Baran, elini Uras'ın sırtına koyarak "Sakin ol, kadın ilk defa doğum yapıyor." dedi.

"Asel, sen yüzbaşısın! Bir şeyler bilmiyor musun?" diye sordu Uras, gergin bir şekilde. Asel, derin bir nefes aldı ve "Lan ben yüzbaşıyım ama bana dövüş öğretiyorlar, silah öğretiyorlar! Ben ne bileyim bebek doğurmasını, doğurtmasını!" Diye sinirle bağırdığında Alpay güldü. "Bir haftaya görürüz, ben çok iyi öğretirim sana." Dediğinde Asel, kafasına sert bir şamarı geçirdi.

Uras, gergin bir şekilde etrafta dolaşmaya başladı. "Neden daha fazla bilgi vermiyorlar?" diye homurdandı.

Koray, Uras'a yaklaşarak "Daha fazla kaygılanmanın anlamı yok. Her şey yolunda gidecek, emin ol," dedi. Kendi sakin tavrıyla, Uras'ın endişesini azaltmaya çalışıyordu.

Doğumhaneden hemşire çıktı. "Doğum gayet başarılı geçti, anne de bebekte çok iyi," Dediğinde rahatlamış gibi hissettim. Uras, hızla hemşirenin yanına koştu "Gerçekten mi? İyi mi? Her şey yolunda değil mi?" Diye sordu dolu gözleri ile

"Elbette," dedi hemşire gülümseyerek. "Şimdi içeri girebilirsiniz. Yıldız ve bebek iyi durumda."

Hepimiz Uras'ın etrafında toplandık. "Hadi, gidelim!" dedim ve hep birlikte Yıldız'ın yanına doğru hareket ettik. İçimdeki mutluluğun yanında bir parça üzüntü de vardı.

Uras'ın yaşadığı bu duyguyu bende yaşamak için tüm ömrümü feda edebilirdim.

Hastane odasına girdiğimizde, Yıldız yeni doğmuş bebeği kollarında tutuyordu. Bebeğin küçük, masum yüzü, hepimizin yüzünde bir gülümseme oluşturdu. Uras, gülümseyerek Yıldız'ın yanına oturdu. "Güzelim, her şey yolunda mı?" diye sordu.

Yıldız, gülümseyerek "Evet, her şey harika," dedi. O anda herkesin kalbinde bir sevgi dalgası yayıldı.

Derin bir iç çekerek kapının kenarından ikisine baktım. Uras, Yıldız'ın kucağındaki pembe kundağa sarılı bebeği kucağına aldığında elleri heyecandan titriyordu ve gözleri dolmuştu.

Bir anı düştü gözlerimin önüne, Ceylan ile olan bir anımızdı.

Görevden yeni dönmüştüm. Ceylan, bir önceki görevde bacağından vurulduğu için izinliydi. Anahtarı yuvasına takarak kilitli kapıyı açtım ve içeri girdim. Kaldığımız lojman küçük bir lojmandı ama bize yetiyordu.

Evin küçüklüğü yada büyüklüğü önemli değildi benim için. İçinde Ceylan'ın olduğu her yer bana yuvaydı. Seslerimi duyan Ceylan, mutfaktan çıkarak yanıma geldi. Bacağı daha iyi olmuştu ama hâlâ yavaş yavaş topallıyordu. Onu gördüğümde bütün yorgunluğum dinmişti.

Kahverengi saçları salıktı ve üzerinde beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon vardı. Beni görünce kocaman gülümseyerek bana sarıldı ve başını göğsüme yasladı.

"Murat'ım," Dedi ince sesiyle. İçeriye doğru bir adım atarak ona daha sıkı sarıldım. Saçlarının tepesine öpücük kondurdum. "Ceylan'ım, bacağın nasıl? Ağrıyor mu?"

Ceylan, başını iki yana sallayarak ağrımadığını belli etti. Birlikte oturma odasına geçtiğimizde yumuşak koltuklara oturduk.

"Murat, sana bir şey demem lazım." Dedi heyecanla. Yüzündeki heyecan bana da bulaşmış gibi yattığım yerden doğruldum. "Ne oldu sevgilim?" Diye sordum meraklı bir sesle.

Ceylan, koltuktan kalkarak odadan çıktı ve geri geldiğinde elinde bir şey tutuyordu. Ne olduğunu uzaktan seçemiyordum.

Yanıma yeniden oturdu ve elinde tuttuğu şeyi bana uzattı.

Bu bir hamilelik testiydi.

Ve testte iki çizgi vardı.

"Ceylan..." Dedim şaşkınlıkla ona dönerek. Ceylan, dolu gözleriyle baktı ve başını salladı. "Hamileyim Murat'ım," dediğinde bildiğim her şeyi unutmuş gibiydim.

Kalbim hızla çarpmaya başladı, içimde bir sevinç patlaması hissettim. "Gerçekten mi? " dedim inanamayarak. Ceylan, hevesle başını salladı. "Kaç gündür midem bulanıyor, her şey kokuyor. Test yaptım bende ama emin olmak için doktora da gittim, ve hamileyim Murat. Bizim bir bebeğimiz olacak."

Dolu gözlerimle Ceylan'ı kendime çekip sarıldım.

Benim bir bebeğim oluyordu, ben baba oluyordum.

Bu anı hatırlamak, kalbime bir ağrı daha sapladı. Benim bebeğim olamamıştı; ben baba olamamıştım. Ceylan'la yaşadığım o güzel anılar, şimdi içimdeki boşluğu daha da derinleştiriyordu. Onun gülümsemesi, gözlerindeki mutluluk; hepsi hayal olmuştu.

Bir eş ve bir çocuk sahibi olmak, benim kanayan yaramdı. Ceylan'la birlikte kurduğumuz hayaller, bir daha asla gerçekleşmeyecekmiş gibi görünüyordu. Şimdi, onun anısını taşırken, bir taraftan da yaşamak istediğim her şeyin kaybını hissediyordum.

İçimdeki acı, her geçen gün biraz daha ağırlaşıyordu. Bebeğimizin hayalini kurarken hissettiğim mutluluk, şimdi yok olmuştu. Ceylan, kalbimdeki en derin yaraydı. Onu düşündüğümde, gözlerimin önünde beliren görüntüler bir gölge gibi peşimi bırakmıyordu.

Bir baba olma duygusunu hiç tatmadım; belki de bu yüzden içimdeki boşluğu dolduracak bir şey bulamıyordum. Ceylan'a duyduğum özlem, her geçen gün daha da büyüyordu. Yıllar geçse de, onun anısı kalbimde kanayan bir yara olarak kalacaktı.

Şu an, sadece kaybettiğim her şeyin ağırlığı altında eziliyordum. Ceylan'la birlikte hayal ettiğim hayat, sadece bir hayal olarak kalmıştı.

Herkes sırayla bebeği kucağına alarak seviyordu. Asel, bebeği kucağına aldığında gülümsedi. "Merhaba, ufaklık." Alpay, onun resmini çekti.

"Yakıştı sana," Diyerek onla dalga geçti Alpay. Asel ise kucağındaki bebek yüzünden ona vuramıyordu ama ters bakışlarını Alpay'a yönlendirdi.

Asel, bebeği tekrardan Uras'a verdiğinde Uras'ın bakışları kapının kenarında odadakileri izleyen bana döndü.

"Murat, sende kucağına almak ister misin?" Diye sorduğunda yutkundum.

Uras'ın sorusu havada asılı kalmış gibi hissettim. İçimdeki karmaşık duygularla birlikte, bu anı nasıl karşılayacağımı bilemiyordum. Bebeği görmek, bir yandan içimi ısıtan bir his yaratırken, diğer yandan Ceylan'ın anısını canlandırıyor, kalbimdeki yarayı daha da derinleştiriyordu.

Yavaşça başımı hayır anlamında salladım, ama içimdeki kaygı yüzümdeki ifadeye yansıdı. "Uras... Ben... Ben almayayım kucağıma hiç, zarar falan gelir..." diye başladım ama kelimeler boğazımda düğümlenmişti. O an, bu küçük varlığı kucaklamak istememe rağmen, kaybettiğim her şeyin acısıyla yüzleşmekten korkuyordum.

Uras, yanıma gelerek bebeğini nazikçe bana uzattı. "Al hadi," Bebek huzursuzca ağlıyordu dakikalardır.

Ellerim titrerken Uras'ın kızını kucağıma aldım. Kucağıma aldığım anda bebeğin ağlayışları durdu. Gözlerim dolarken gülümsedim.

"İsmi ne olacak?" Diye sordu Senem. Benim ise tim dikkatim kucağımdaki minik kızdaydı. Uras, gidip Yıldız'ın kulağına bir şeyler dediğinde Yıldız gülümsedi.

"Aslında ismini Irmak olarak düşünmüştük ama şuan fikir değiştirdik," Dediğinde bakışları bana döndü. "Ceylan, olacak ismi." Dedi bana bakarak.

O an, içimde bir şeyler yerinden oynadı. Uras'ın kızı kucağımda dururken, isminin Ceylan olması, beni derin bir duygusal sarmala soktu. Yıllardır kaybettiğim eşimin adı, şimdi yeni bir hayata verilmişti. Gözlerim yine doldu, ama bu sefer içimdeki acının yanında bir sıcaklık da vardı.

"Ceylan..." diye fısıldadım, küçük bebeğin tatlı yüzüne bakarken. Adı, benim için sadece bir isim değil, aynı zamanda sevgi, kayıp ve hatıraların birleşimiydi.

Senem'in gülümsemesi, yanımdaki herkesin sıcak bakışlarıyla birleşince, kendimi daha güçlü hissettim. "Ceylan," dedim, "Hoş geldin." Gözlerim, kucağımda uyuklayan minik kızı incitmemek için dikkatle hareket ederken, onun yaşamına tanıklık etmenin verdiği duygularla dolup taştım.

Kendimi Ceylan'ın hatıralarıyla yeniden bağlı hissettim; onun sevgisi, kucağımda bulduğum bu minik yaşamda hayat buluyordu.

Hayat, acıyla doluydu, ama yeni bir başlangıç da vardı.

 

Bölüm : 08.04.2025 16:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...