
Aşklarım, finale çok yaklaştık...
Son on bölümümüz kaldı final için...
Ne olursa olsun, Yürek Sevda benim için çok farklı bir kurgu, farklı bir deneyim olacak. Onlar benim ilk karakterlerim, ilk çiftlerim ve ilk kurgum... Onların yeri hep benim için özel olacak...
---
Alpay Yenilmez...
İnsan sevdikçe, sevildikçe iyileşirmiş. Ben bunu otuz beş yaşımdayken anladım. Doğduğumdan beri yara bere içinde büyümüştüm. Bunlar fiziksel değil, ruhsal yaralardı.
Yaraların içinde en acı olanı ruhlarımızdaki yaralardı. Dizimiz kanadığında iki güne iyileşir, kolumuz kırıldığında bir aya eski haline gelir, yani bir şekilde düzelir fiziksel yaralar.
Ama ruhumuzdaki yaralar iyileşmezdi. Bir krem onlara iyi gelmezdi, yara bantları onları kapatmazdı, dikiş tutmazlardı. Onlar, kanadıkça kanayan yaralardı.
İçimdeki yaralarla yüzleşmek, beni derin bir karanlığa sürüklüyordu. Kimi zaman en beklenmedik anlarda, bir ses, bir anı, bir koku, geçmişin izlerini canlandırıyor, acıyı tazeliyordu. Yalnızlık, ruhumun en derin köşelerinde birikirken, içimdeki boşluk büyüyordu.
Ama sevgi, o tuhaf bir merhem gibi, yaraların üstüne dokunduğunda, her şey değişiyordu. O sıcak bakışlar, samimi gülümsemeler, bir omzun varlığı... Bunlar, zamanla yüzeydeki kanamaları durdurmaya yardımcı oluyordu. Kimi zaman sadece birisinin "Buradayım" demesi bile, karanlığın içinde bir ışık gibi parlıyordu.
İnsanların birbirlerine sunduğu bu sevgi, ruhumuzdaki yaralara şifa oluyordu. Her küçük jest, her sıcak söz, sanki ruhumda bir dikiş atıyordu. Ben de sevgiyle doldukça, içimdeki o derin yaralar biraz daha kapanıyordu. İşte o zaman anladım; yaralarımın iyileşmesi, benim onlara verdiğim anlamla doğrudan ilgiliydi.
Bir gün, eski bir arkadaşım bana şöyle demişti: "Kendini sevdikçe, başkalarını sevmen de kolaylaşır." O an, yüzümde beliren gülümsemeyle bu gerçeği içselleştirdim. Sevgi, paylaşmakla büyüyen bir ağaç gibiydi; kökleri derinlere iniyor, her yeni dallarıyla gökyüzüne doğru uzanıyordu.
"Abi, neden herkes Asel Komutan'ı hedef alıyor?" Diye sinirle mırıldandı Koray.
"Çünkü Asel Komutan, çok başarılı. Özel Kuvvetlerin en gözde askeri. Adını ülkedeki dağlarda duymayan kalmadı. Bir çok teröristi durdurdu, nice başarılar kazandı. Üstleri bile ona hayranlıkla bakıyor." Kürşad haklıydı. Asel, çok başarılı bir askerdi, çok güçlü bir kadındı.
Ama gene de... onun için deli gibi korkuyordum.
Ameliyat az önce bitmişti. Doktorlar durumun iyi olduğunu söylemişlerdi. Şuan ise verdikleri uyuşturucu ilacının etkisinin geçmesini bekliyorduk.
"Alpay, sen iyi misin?" Senem'e başımı salladım.
"Senin için dayanıyor," Dediğinde ne demek istediğini anlamamıştım.
"Ne?"
Senem'in bakışları bana döndü. "Asel, seni yalnız bırakmamak için dayanıyor diyorum." Bu gerçeği zaten biliyordum.
Asel ve ben, kimsesizliğimin içinde birbirimize kimse olmuştuk.
"Biliyorum... ama düğün günümüzde böyle olması... sabah o gelinliği giyerken beyazlar içindeydi Senem. O gelinliği umutla, hayallerle giydi. Ama akşamında... o gelinlik kanlar içindeydi..."
Senem'in yüzündeki ifadeyi görünce, duygularım daha da yoğunlaştı. "O gelinlik," dedim, sesim titreyerek, "bize hayatın ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatıyor. Her şey aniden değişebilir."
Asel'in çabaları o kadar anlamlıydı ki... Ama bu acı, düğün gününde yaşananların üstüne çökmüştü. "Senem, nasıl bu kadar şanssız olabiliyoruz? Herkes mutluyken neden biz hiç mutlu olamıyoruz?"
Senem'in gözleri doldu. "Hayat bu kadar sert, Alpay. Ama Asel ve sen, birbirinize destek olduğunuz sürece, bu acıyı aşabilirsiniz. O, seni korumak için savaşırken, sen de onun yanında durmalısın."
"Onun için bir şeyler yapmak istiyorum," dedim, içimde bir cesaret bulmaya çalışarak. "Ama nasıl? Kendi yaralarımı nasıl kapatabilirim ki? Her an, bu kanlı gelinliği düşünmekten kurtulamıyorum."
Senem, derin bir nefes aldı. "Asel iyi, bak ameliyat başarılı geçmiş. Sadece ilaçların etkisinin geçmesini bekliyoruz. Uyandığında sen onun yanında ol, ona destek ol, o yeter Asel'e."
Murat, elindeki tepsi ile geldiğinde herkese sırayla tepsideki tostlardan dağıtmaya başladı. Bana da kendi tostumu uzattığında başımı hayır anlamında salladım. "Komutanım, lütfen." Diyerek ısrar etti Murat ama yemek yemek içimden gelmiyordu.
Murat'ın ısrarını duymama rağmen başımı tekrar salladım. Yemek yemek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Midemde bir düğüm, içimde büyük bir huzursuzluk vardı. Herkesin sessizce yemek yediği o anlarda, zihnim tamamen başka bir yerdeydi.
Tek bir şey istiyordum; Asel'i görmek, sesini duymak.
Gözlerimi Murat'tan kaçırarak derin bir nefes aldım. "Sağ ol, Murat," dedim sakin bir sesle. "Ama şimdi olmaz."
Murat, hâlâ bana tost uzatıyordu. Gözlerinde bir endişe vardı, bunu sezebiliyordum, ama tekrar geri çekildi. "Tamam komutanım," diyerek yanımdan ayrıldı. Masada herkes kendi yemeklerine dönmüşken, ben hâlâ o bekleyişin içinde kaybolmuştum. Asel'in ne durumda olduğunu bilmemek her saniye içimdeki stresi biraz daha büyütüyordu.
Doktor İdil, odadan çıktığında bakışlarım hemen ona döndü. Oturduğum yerden bir hızla ayaklanarak kalktım ve İdil'in karşısına geçtim. "Nasıl? İyi mi?"
İdil, yüzündeki gülümsemeyle bana baktı. "Merak etme, her şey yolunda," dedi, sesi yumuşak ve rahatlatıcıydı. "Asel'in durumu stabil. İyileşmesi için biraz zamana ihtiyacı var ama şu an en kritik aşamayı atlattık."
Kalbim rahatladı ama hâlâ endişelerim vardı. "Yani, iyi olacak mı?" diye sordum, gözlerimdeki umudu gizlemeye çalışarak.
İdil, başını sallayarak, "Evet, iyi olacak," dedi. "Ama senin de ona destek olman çok önemli. Yanında olman, onu daha da güçlendirecek."
Bu sözler içimde bir umut ışığı yaktı. "Yanında olacağım," dedim kararlılıkla. "Ona her şeyin yoluna gireceğini söylemek istiyorum. Hemen yanına gitmem gerek."
İdil, gülümsemeye devam etti ama gözlerinde bir dikkat vardı. "Biraz dinlenmen gerekiyor. Kendini çok yorma. Asel seni çok seviyor ve bu süreçte güçlü olmalısın."
Bunu duyduğumda içimde bir sıcaklık hissettim. "Tamam, ama Asel'i görmek istiyorum," dedim ısrarla.
İdil, derin bir nefes alarak, "Birazdan yanına geçebilirsin. Ama çok uzun süre kalma, ona ihtiyaç duyduğu dinlenmeyi sağlamalısın," diye ekledi.
Teşekkür ederek odadan çıkarken, Asel'in yanına koşma isteği içimde bir ateş gibi yanıyordu. Onu görmek, sesini duymak her şeyden daha önemliydi.
Asel'in odasına geldiğimizde kapıyı açtım ve içeride yatan Asel'i gördüm. Verdikleri ilaçların etkisi hâlâ devam ettiği için uyanmamıştı henüz. Sırtındaki bıçak yarasını bandajlarla ve sargılarla kapatmışlardı ve yan şekilde yatırıyorlardı. Boyattığı siyah saçları yastığa dağılmıştı ve yüzünde çatışmadan kalan ufak yara izleri vardı.
Ama bu haliyle bile çok güzeldi.
Asel'in odasında ışık hafifçe süzülüyordu. Gözlerim onun üzerinde sabitlenmişti; her bir detay, kalbimdeki endişeyi biraz olsun hafifletiyordu. Sırtındaki bandajlar, yaşadığı acının izlerini gösterse de, onun ruhunu ve gücünü temsil ediyordu. Yastığa dağılmış siyah saçları, yüzündeki ufak yara izleriyle birleşerek ona bir savaşı kazanan bir savaşçı gibi görünmesini sağlıyordu.
İçeri girdiğimde, kalbim hızla çarpmaya başladı. Yavaşça yanına yaklaştım, ona zarar vermemek için dikkatlice hareket ettim. Yüzündeki ifadenin huzurlu olduğunu görmek beni rahatlattı. Onu izlerken, yaşadığı her acıyı unutturmak için yanında olma isteğiyle dolup taştım.
"Uyanmanı bekliyorum, karıcım," dedim fısıldayarak, onun duyup duymadığını bilmeden. Yanında oturdum ve elimi onun ellerinin üzerine koydum. Elimdeki sıcaklık, ona ulaşacak bir köprü gibiydi. "Senin için buradayım. İhtiyacın olan her şey için buradayım."
Bir süre onun yüzüne bakarak derin derin nefes aldım. Her şeyin yolunda gideceğini hissetmek için kendime söz verdim. Asel'in uyanmasını ve tekrar gülümsemesini beklemek, bu karanlıkta tuttuğum en büyük umut olacaktı.
Diğerleri de odadaydı ama kimse konuşmuyor, herkes Asel'in ilaçların etkisinden kurtulmasını bekliyordu.
Birkaç dakika orada durup sadece Asel'in saçlarının her bir tutamını okşarken onu izledim.
"Al...Alpay..." Diyen Asel'in mırıldanmasını duyduğumda yüzümde gerçek bir gülümseme belirdi. İlaçların etkisi geçiyordu, uyanıyordu.
Asel'in mırıldanışı içimde bir sevinç dalgası yarattı. "Buradayım, Asel," dedim, sesimin ona ulaşmasını umarak. Gözlerimin içine baktığı an, onun uyandığını ve beni hissettiğini hissettim. Diğerlerinin de odadaki sessizliğini koruyarak, Asel'in uyanışını izlemek için beklediğini fark ettim.
Gözleri hafifçe aralandığında, yavaşça başını çevirdi ve beni gördü. "Alpay," dedi, sesi zayıf ama içten bir tonlamayla. O an, onun sesinde duyduğum sıcaklık, tüm korkularımı alıp götürdü.
"Buradayım," diye tekrarladım, elimi onun eline daha sıkı sararak. "Her şey yoluna girecek, merak etme."
Yavaşça gülümsedi, ama hemen ardından yüzünde bir ifade belirdi. "Neden buradasın? Nasıl olduğumu biliyor musun?"
"İdil her şeyi anlattı," dedim, onu rahatlatmaya çalışarak. "İyi olacaksın, bunu biliyorum. Ben de buradayım, seni desteklemek için."
Asel'in gözleri yine kapandı ama bu sefer biraz daha huzurluydu. Yanındaki diğer arkadaşlarım da, aramızda bu özel anı paylaşmak için sessizce bekliyordu. Kısa bir süre sonra, Asel'in başını yastığa yaslayıp derin bir nefes aldığını görmek, içimdeki tüm kaygıları hafifletti.
"Yanımda kal, lütfen," dedi fısıldayarak.
"Her zaman," dedim kararlılıkla. "Seni asla bırakmayacağım." Bu sözler, belki de ona ihtiyacı olan cesareti verecek, belki de onu daha da güçlendirecekti.
☪☪☪
Koray Kırbaç...
Asel'in uyandığı andan sonra herkesin içindeki gerginlik bir nebze olsun dağılmıştı. Şu anda odada sadece Alpay ve Asel uyuyorlardı; Alpay, onu korurcasına yanına yerleşmişti. Gözlerim üzerlerinde dolaşırken, birbirlerine duydukları güvenin sıcaklığını hissettim. Diğerleri hastaneden ayrılmıştı, ama ben burada kalmaya karar vermiştim.
İdil'in burada olması, bana hissettiklerimi sorgulama fırsatı vermişti. O kadın, hayatımın pek çok alanında değişim yaratmıştı. Onunla geçirdiğim her an, geçmişteki duygularımı sorgulamama neden oluyordu. Nefret ettiğim hastanelere yaptığım bu düzenli ziyaretler, onunla daha fazla zaman geçirme isteğimin bir parçasıydı.
Hastanede geçirdiğim zaman, sadece yaralarımın tedavi edilmesi değil, aynı zamanda İdil'in bana sunduğu sıcaklık ve ilgiyle doluydu. Artık, hastane kokusu bile içimde bir huzur hissettiriyordu. İdil'in gözlerindeki samimiyet, hissettiğim rahatsızlıkları unutturuyordu.
Bir süre sonra, hastane koridorunda yürürken, İdil'in ne zaman çıkacağını düşünürken heyecanlandım. Onunla konuşmak, gözlerinin içine bakmak, her şeyden daha çok hoşuma gidiyordu.
Tam o sırada, koridorun ucunda onu gördüm. Elinde dosyalarla geliyordu. Göz göze geldiğimizde, yüzünde beliren gülümseme, içimde bir sıcaklık yarattı.
"Gitmemişsin?" Dedi bana doğru gülümseyerek. "Sizinkilerin hepsi gitti, senin de gittiğini düşünmüştüm."
"Yok, gitmedim. Seni bekledim."
Gözlerinde beliren şaşkınlık, içimdeki sıcaklığı daha da artırdı. "Beni mi bekledin?" diye sordu, sesi hafif bir merakla doluydu.
"Evet," dedim, cesaretimi toplayarak. "Neden beklediğimi bende bilmiyorum, ama bekliyorum. Seni tanıdıktan sonra hastane bile daha çekilebilir hale geldi."
İdil, hafifçe gülümseyerek başını eğdi. "Bu, seni burada görmek için bir bahane olabilir," dedi. "Ama senin burada olmanın bir anlamı var, bunu biliyorum."
Aramızda geçen bu sıcak konuşma, içimdeki boşluğu doldurmuştu. İdil'in yanında olmak, bana hayatın karmaşasında bir denge sağlıyordu. "Birlikte bir kahve içelim mi?" diye önerdim, ani bir cesaretle. "Hastane kahvesi de olsa, seninle paylaşmak güzel olurdu."
Gözleri parladı. "Neden olmasın? Hem biraz hava alırız."
Yan yana yürürken, hastane koridorlarının soğuk havası yerine sıcak bir sohbetle ısınmaya başladım. İdil'in yanımda olması, her şeyin daha anlamlı hale gelmesine yardımcı oluyordu. Onunla birlikte geçirdiğim anların kıymetini biliyor, bu anları uzatmak için elimden geleni yapıyordum.
Birlikte kantinden iki bardak kahve aldıktan sonra terasa çıktık. Hava kararmak üzereydi ve terasta kimse yoktu.
"Çok yoğun mu işlerin?" Diye sordum, konu açmak ister gibi. İdil başını salladı. "Doktorların klasik yoğunluğu işte, seninkiler?"
"Yaralanmıyorum," Aslında yaralanmayı istiyordum. Ne zaman yaralansam İdil, hastanede yarama baksa bile evde de sürekli bakıyordu. Onu daha çok görebiliyordum.
Bir bağımlılık gibiydi, görmediğimde huzursuz oluyordum. Oysa daha önce hiç böyle hissetmemiştim.
İdil, yüzünde hafif bir gülümseme ile başını yana eğdi. "Yaralanmamak güzel bir şey, ama insan bazen acıdan kaçmak için bazı şeylere ihtiyaç duyabiliyor," dedi. Sesi yumuşaktı, anlam dolu bir tını taşımaktaydı.
"Belki de öyledir," dedim, ona olan hislerimi sorgularken. "Ama bazen yaralanmak, hayatın içinde bir yere sahip olmak gibi geliyor. Her şeyin döngüsü var, biliyorsun."
İdil, düşünceli bir şekilde başını salladı. "İnsanlar genellikle acıyı değil, onu dindirecek olanı arar. Belki de senin benim yanımda olman bu yüzden bu kadar önemli. Bir yarayı dindirmek bazen en iyi ilaçtır."
Gözlerinin içine baktım. Onun yanında olmak, her şeyi unutturuyordu. "Seninle her zaman burada olmayı tercih ederim," dedim, duygularımı saklamaya çalışarak. "Hastaneler bile seninle daha anlamlı hale geliyor."
İdil'in yanımda durması, içimdeki huzursuzluğu dindirmişti. "Biliyor musun," diye devam ettim, cesaretimi toplayarak, "seninle daha çok vakit geçirmek istiyorum. Yalnızca hastanede değil, dışarıda da."
Bu itirafı, bir an için boğazımı düğümlemişti. "O doktor, adı neydi? Hah Taner. Hâlâ rahatsız ediyor mu seni?" Diye sordum.
İdil, başını hayır anlamında salladı. "En son adama ne dediysen o günden beri yüzüme bile bakmıyor," Dediğinde sesinde kınamaktan çok eğlenen bir ifade vardı.
Bir süre manzarayı izlerken ikimizde sessiz kaldık. Bu sessizlik, can sıkıcı bir durum haline geldiğinde en sonunda konuştum.
"İdil?" İdil, elindeki kahveden bir yudum daha alarak bana döndü. "Efendim?"
Aniden gelen bir cesaretle elimdeki bardağı kenarı bıraktım ve İdil'in boştaki elini tuttum.
İdil, hareketim karşısında şaşırmış gibi gözlerini açtı, ama hemen ardından yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. "Koray, ne yapıyorsun?" dedi, sesinde hafif bir şaşkınlık vardı ama aynı zamanda utangaçlık.
"İdil, ben son zamanlarda bana ne oluyor bilmiyorum, senin yanında kendimi mutlu hissediyorum, sürekli seni görmek istiyorum. Duyguları fazla bilmem ben, mantığımla hareket ederim ama sen, benim tüm duygularımsın. Belki sana çok saçma gelecek bu dediklerim, belki de hayatında başka biri var, kalbin başkasına ait bilmiyorum... Ama bildiğim tek şey kendi hislerim."
İdil, şaşkın gözlerle beni izliyordu. "Ben aile sıcaklığı tatmadan büyüdüm İdil. Bir ablam var o kadar. Beş yaşından beri böyle bu. Annemle babamın yüzünü bile hatırlamam. Senin de baban şehit... İdil, biz birbirimize aile olabilir miyiz? Bana aile ne demek öğretir misin?"
İdil'in gözleri, söylediklerim karşısında büyülenmiş gibi açıldı. Sesim titrek bir şekilde çıkmasına rağmen, içimdeki duyguları ifade etmenin verdiği cesaretle devam ettim.
"Seninle konuşurken kendimi çok daha iyi hissediyorum. Belki de senin yanındaki o sıcaklık, benim için bir aile olmanın ne demek olduğunu gösteriyor. Benim için çok değerli bir şey bu," dedim, elimi tutmaya devam ederken.
İdil, başını hafifçe eğdi. "Koray, seninle ilgili her şey çok özel. Ben de senin yanımda kendimi güvende hissediyorum. Aile demek, sevgi ve destek demek. Birbirimize sahip çıkmak, zorlukların üstesinden birlikte gelmek demek. Ben de, kaybettiklerimi düşündükçe, belki de seninle yeniden bir şeyler inşa edebilirim."
Gözlerim, onun gözlerine sabitlenmişti. "Bunu gerçekten mi düşünüyorsun? Yani ben de senin ailen olabilirim?" dedim, içimde bir umut belirmeye başlamıştı.
İdil, gülümseyerek başını salladı. "Evet, Koray. Bunu istiyorum. Herkesin bir aileye ihtiyacı var ve biz bu ihtiyacı birbirimizle giderebiliriz. Birbirimize güvenmek ve dayanışmak için buradayız. Sadece senin değil, benim de ihtiyacım var buna."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.68k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |