
SELAAMMMMM!
Nasılsınız?? Ben çok iyiyim, umarım sizde iyisinizdir.
Bölüme başlamadan önce bir duyurum olacak. @yureksevdaofficial kurgumuzun resmi ve tek hesabıdır. Takip ederseniz çok sevinirim.
----
"Vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına, saygı ve rahmetle anıyoruz..."
----
Alpay Yenilmez...
Dosya ve evrak işleri için Asel Komutan'ın odasına gelmiştim. Asel, benim hakkımda evrakları doldurduktan sonra çay söyleyerek kısa bir şekilde sohbet ettik. Bana ailesini anlatmıştı.
Ailesini anlatırken o kadar masumdu ki, sanki karşımda otuz iki yaşında olan o güçlü kadın değil de on iki yaşındaki bir kız çocuğu vardı.
Asel, çayını yudumlarken yüzünde içten bir gülümseme belirmişti. Anlattığı her bir detay, onun iç dünyasına küçük pencereler açıyordu.
Onu dinlerken, bu kadar güçlü bir kadının özünde ne kadar hassas ve duygusal olabileceğine şaşırıyordum.
O belki farkında bile değildi ama ailesinden bahsederken bakışları değişiyordu. Sert ve keskin bakışları daha yumuşak ve özlemle bakıyordu. Sanki bana ailesini anlatıyordu ama o, o anda anlattığı anıları yeniden yaşıyordu.
Asel ailesini anlatırken içimde, derinlerde bir yerde onun ailesini ve ailesi ile olan ilişkisini kıskandığımı hissettim. Hayır, bu... bu öyle bir kıskançlık değildi.
Sadece... benim de onun gibi bir ailemin olmasını isterdim.
Asel'in yüzünde beliren o yumuşak ifade, beni tuhaf bir şekilde etkiliyordu. Ailesini anlatırken gözlerindeki o ışık, kelimelerinden dökülen sevgi... Bu kadar güçlü bir insanın, böyle naif bir tarafını görmek garip bir şekilde hem huzur veriyor hem de içimde derin bir boşluk hissettiriyordu.
Kelimeleri, zihnimde yankılanıyordu: babasının sabırsızca bisikletini tamir edişi, annesinin sevgi dolu ses tonu... Asel, bunları anlatırken ne kadar güçlü olduğunu değil, aslında ne kadar sevildiğini gösteriyordu.
Ve o anda anladım: Hayatım boyunca böyle bir sevgiye tanık olmamıştım. O kadar çok şeyle mücadele ederek büyümüştüm ki, sevginin bu kadar basit ve doğal bir şekilde hayatın içinde olabileceği fikri bana hem hayranlık hem de bir parça acı veriyordu.
Bu duygularımı bastırmaya çalışsam da, içimdeki o kıskançlık dalgasını durduramıyordum. Ama bu kıskançlık, zehirli bir his değildi. Asel'in sahip olduğu şeyin eksikliğini hissediyordum.
Bir an için gözlerimi ellerime diktim. "Keşke benim de böyle bir ailem olsaydı," diye düşünmekten kendimi alamadım.
Bunu kendim için istemiyorum, kız kardeşim Senem için istiyordum.
Eğer bizim de ailemiz Asel'in ailesi gibi olsaydı Senem okul hayatında ve günlük hayatında bu kadar zorluk yaşamazdı, bu kadar yara almazdı.
Onun okul yıllarını düşündüm. Zorbalıklara karşı savunmasız kalışını, kendisini kanıtlama çabasını... Her bir başarısında sevineceğine, "Acaba daha fazlasını yapabilir miydim?" diye kendini hırpalayışını... Ve sonrasında hep aynı soru yankılanıyordu kafamda: Eğer daha sıcak bir yuvamız olsaydı, bu kadar yara alır mıydı?
O günleri düşündükçe, boğazıma bir düğüm oturdu. Onu koruyamadığım için duyduğum suçluluk, içimde bir yerlerde hâlâ sapasağlam duruyordu.
"Abi, abi!" Bütün yetimhanenin odaları küçük kardeşimin sesiyle yankılandı. Elimdeki çöpten bulduğum ve bir tekeri kırık olan oyuncak arabayı yastığımın yanına koyarak ranzanın üst katından aşağıya indim.
Yetimhanede herkes ikili ranzalarda yatardı ve ben hep üstte yatardım. Senem uyurken çok dağınık uyuduğu için üst kattan düşer diye ona ranzanın alt katında yatmasını söylemiştim.
Senem'in sesi telaşlıydı, bu yüzden hızlıca aşağı indim. Senem koşarak yanıma geldi. "Ne oldu boncuğum?"
Ben ortaokula gidiyordum, Senem ise ilkokula.
Senem yanıma gelerek elimi tuttu ve büyülttüğü gözleri ile yüzüme baktı. "Senden bir şey isteyebilir miyim abi?"
Küçük parmakları benim elimi kavrarken ona sevgi dolu bir şekilde gülümsedim ve yanağını sıktım. "Senin için her şeyi yaparım, boncuğum. Ne isteyeceksin bakalım?"
Senem, bir ayağını öne doğru hafifçe çıkartarak yere hayali daireler çizdi. Ne zaman bir şeyden çekinse yada utansa böyle davranırdı.
"Bizim okulda Ayşe diye bir kız var. Annesi saçlarını hep çok güzel örüyor, kurdeleler takıyor. Sadece o değil, sınıftaki bütün kızların saçları örgülü ama ben hep açık saçla gidiyorum. Bugün öğretmenim kızdı bana, bir daha saçın açık gelme dedi. Yarın sabah sende benim saçımı Ayşe'nin annesi gibi örer misin? Çok istiyorum abicim, ne olur!"
Bu masum isteğini o kadar hevesli bir şekilde söylemişti ki ona saç örmeyi bilmiyorum diyemedim. Kıramadım onun bu hevesini.
O an boğazımda bir düğüm oluştu. Senem'in gözlerindeki o parıltıyı söndürmek, ona saç örmeyi bilmediğimi söylemek dünyanın en ağır yüklerinden biri gibi hissettirdi. Küçük kardeşimin tek isteği, diğer çocuklar gibi olmak, onlar gibi görünmekti. Ve benim yapmam gereken şey, bunu gerçekleştirmekti.
Onu kollarının altından tutarak zorlukla kaldırdım ve yatağına yatırdım. "Tabii ki örerim, boncuğum," dedim. Gözleri birden sevinçle büyüdü, küçük elleri mutlulukla çırpındı. "Ama şimdi senin biraz uyuman lazım. Haydi, yat bakalım. Sen uyanana kadar bende ödevlerimi bitiririm, sen uyandığında da senin ödevlerini yaparız birlikte."
Senem, büyük bir sevinçle doğruldu ve küçük elleri ile boynuma sıkıca sarıldı ve yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. Bu haline gülerek onu uyuttum ve üzerine örtüsünü sıkıca örttüm.
Kaldığımız yatakhaneden çıkarak yetimhanenin üst katına doğru çıkan merdivenleri adımladım. Yetimhane beş katlıydı ve en üstteki iki katta yetimhanenin en büyükleri kalırdı. Bize abilik veya ablalık yapan yaşları daha büyük çocuklardı bunlar.
"Eda abla?" Eda abla, on dokuz yaşında olan ve yurttaki en büyük kişiydi. Hepimizi çok severdi ve bizim için elinden gelen her şeyi yapardı.
Eda abla, kapının kenarında beni görünce kocaman gülümsedi. "Alpay, gelsene canım?"
Odanın kapısını tamamen açarak içeriye girdim ve kapıyı kapatarak Eda ablaya doğru yaklaştım.
Eda abla, bana yediği bisküvi paketinden iki tane bisküvi uzattı. Senem'e vermeden bir şey yemediğimi bildiği için iki tane uzatmıştı.
"Bir şey mi oldu bakalım, küçük asker? İleride asker olmak istediğimi ve ileride Senem gibi bir sürü kızı koruyacağımı söylediğim için yurttaki çoğu kişi bana Küçük Asker derdi.
"Eda abla, sen saç örmeyi biliyor musun?" Diye sordum Eda abla, elindeki bisküvi paketini yatağının yanına bırakırken kaşlarını hafifçe kaldırdı ve gülümseyerek bana baktı. "Tabii ki biliyorum, Alpay. Ne oldu, Senem mi bir şey istedi?"
Başımı salladım ve hafifçe gülümsedim. "Evet, abla. Senem'in okulunda Ayşe diye bir kız varmış, annesi hep saçını örüyormuş. Öğretmeni de Senem'e arkadaşlarının hepsi toplu saçla geliyor sen hep açık geliyorsun diye. Benden örmemi istedi ama ben örgü örmeyi bilmiyorum ki, sen bana öğretsen olur mu?"
Eda abla, söylediklerimi dinlerken yüzünde sevgi dolu bir ifade belirdi. Sonra yerinden kalkarak dolabından bir tarak ve birkaç saç lastiği çıkardı. "Tabii ki öğretirim, Küçük Asker."
Eda abla, sandalyesine oturdu ve beni yanına çağırdı. "Şimdi dikkatlice izle," dedi, saçlarından bir tutam alıp örmeye başlarken. "Saçları önce üç eşit parçaya ayırıyorsun. Sonra sağdakini ortaya alıyorsun, sonra soldakini. Hep sırayla bu şekilde devam ediyorsun. Çok basit aslında."
Onun yaptığı her hareketi dikkatle izledim. "Peki ya karışırsa?" diye sordum.
Eda abla, gülerek başını iki yana salladı. "İlk seferde biraz zorlanırsın, ama elin alışır. Önemli olan sabırlı olmak. Senem, elinden geleni yaptığını görünce zaten çok mutlu olur, merak etme."
Birkaç deneme daha Eda ablanın saçında yaptığımda örgüler düzgün bir şekil almaya başlamıştı, öğrenmiştim.
Gülerek yataktan indim ve Eda ablaya sıkıca sarıldım. "Çok teşekkür ederim Eda abla, Senem çok sevinecek!"
Ardından hızlıca odasından çıktım ve kendi odama geldim. Senem hâlâ uyuyordu.
Ertesi sabah okula gitmeden önce Senem'in yatağına oturmuştum ve aynı Eda ablanın dün gösterdiği gibi saçlarını örmüş ve yetimhane müdürümüzden rica ettiğim iki kurdele ile uçlarını bağlamıştım.
Senem, aynada saçına baktığı zaman neşeyle cıvıldadı ve ellerini birbirine çarparak alkış tutarak olduğu yerde zıpladı. "Aynı Ayşe'ninkiler gibi oldu, çok teşekkür ederim abicim!"
Aklıma gelen bu anı ile içimde bir hüzün oluştu. Ailemizin evinde gördüğümüz işkencelere dayanamayarak Senem'i de yanıma alarak yetimhaneye kaçtığımız zamanlardan kalma bir anıydı.
Asel, bu hissettiklerimden habersiz bir şekilde dolan gözlerini sildiğinde bende ayaklandım. "Ben gideyim artık. Sizin de evrak işleriniz var zaten komutanım."
Asel, eliyle gözyaşlarını silerken kendini toparlamaya çalıştı. Onun güçlü duruşunun arkasındaki kırılganlığı görmek, bir an için kendimi ona daha yakın hissetmeme neden oldu. Ama içimdeki hüznü ona göstermemeye kararlıydım.
Sandalyesinden doğrulup hafif bir tebessümle, "Tamam, Alpay," dedi. Ses tonu sakinleşmiş ama hâlâ içinde bir şeylerin kırıldığını hissettiren bir yumuşaklık taşıyordu. "Evraklar için geldiğini unuttuk bile. Seninle konuşmak iyi geldi."
Asel'in odasından çıkarak kendimi alayın bahçesine attım. Biraz hava almalı ve kendime gelmeliydim.
"Komutanım?"
Duyduğum ses ile arkamı döndüm yavaşça. Gelen kişi Kürşad'dı. Çok fazla sohbet etmesek bile grubun en büyüğü olduğunu ve dinini dört dörtlük yaşadığını biliyordum. Duyduğum kadarıyla hafızmış.
"İyi misiniz? Bir sorun yoktur inşallah?" Elimi omzuna atarak iki kere dostça vurdum. "Yok kardeşim, yok. Sen niye yemekte değilsin?"
Kürşad, hafifçe yüzünü buruşturdu. "Lahana var. Allah affetsin, nimet ama pek sevmem."
Kürşad'ın bu sözlerine hafifçe güldüm. "Allah affetsin diyerek yemekten kaçmak mı? Bu işte bir terslik yok mu kardeşim?" dedim, göz kırparak.
Kürşad, gülümseyerek başını kaşıdı. "Abi, nimet olduğunun farkındayım ama şu lahana kokusu var ya... Baş edemiyorum."
Elimi omzundan çekerek ciddi bir tavır takındım. "Bak Kürşad, hem Allah'tan korkan hem de nimet seçen bir insan tanıdım, o da sensin," dedim şakayla.
O da hafifçe güldü, ama sonra bakışları biraz ciddileşti. "Moralin bozuk gibi, hayırdır?" Diye sordum merakla. Kürşad hafifçe omuz silkti.
"Sabah, Asel Komutan'ım ile bir liseye mesleki tanıtım için gittik." Başımı sallayarak devam etmesini bekledim. "Konferans falan gayet güzel gidiyordu, birçok gencin aklındaki soruları cevaplamıştık ama en son bir tane zekasını si-" Küfretmemek için kendini sıktı. "Tövbe estağfurullah, bir tane zekasını sevdiğim çocuk bu işi para için yaptığımızı söyledi. Üstüne yetmedi, gitti Asel Komutan'ı kadın olduğu ve asker olduğu için resmen aşağıladı! Asel Komutan kafaya takmasa bile ben fazla kafaya taktım, aklım hâlâ orada."
Bu maalesef ki her zaman yaşanan bir durumdu. Bir kadın, çoğunluk olarak erkeklerin yaptığı bir mesleği yaptığı zaman ya aranıyor ya da övgü bekliyor olarak tanımlanırdı.
Oysa ulu önder Mustafa Kemal Atatürk bile Ey kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürülmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın demişken onun okulunda, onun derslerini alan bir öğrenci nasıl böyle diyebilirdi ki?
Kürşad'ın omzuna vurdum. "İnan bana kardeşim, kadınlar bize bin basar. Sen onların damarına bir bas, sonra otur dünyayı nasıl ateşe veriyorlar seyret." Dediğimde Kürşad hafifçe güldü.
"Doğru diyorsunuz komutanım. Hazreti Âdem bile Hazreti Havva anamızı dinleyerek o elmayı yemiş. Biz nasıl söz geçirelim onlara?"
Kürşad'ın bu sözleri üzerine gülümseyerek başımı salladım. "Aynen öyle kardeşim, kadınlar her yönüyle güçlü. Onları anlamadan, yerini bilmeden yapılan her yanlış, sonunda insanı yakar."
Kürşad biraz daha derinleşmişti, gözleri hafifçe parlıyordu. "Benim asıl sinir olduğum, o çocuğun Asel Komutan'ı küçümsemesi. Kadın diye küçümsemek... Hem askerlik gibi kutsal bir meslek, hem de o kadar güçlü ve cesur bir insanı küçümsemek..."
"Senin söylediklerinde çok haklısın," dedim, sesim ciddi bir tonda. "Ama ne yazık ki bazı insanlar, kadının gücünü, cesaretini veya yerini anlamıyor. Bu tür düşünceler de çoğu zaman onların bilinçaltına yerleşmiş. Toplumun eski kalıplarından hala çıkamamış bir şekilde yaşıyorlar."
Kürşad derin bir nefes aldı, gözleri uzaklara dalmıştı. "Asel Komutan o durumu takmadı, ama ben hala kafamı toparlayamıyorum. İnsanlar düşünmeden konuşuyor. Hele hele bir kadının gücünü ve azmini görmeden sadece cinsiyetine odaklanan biri... Gerçekten üzülüyorum."
Sessizce başımı sallayarak onu onayladım. "Bu gece de Asel Komutan'a mı geçeceksiniz?" Diye sordum konuyu değişmek ister gibi.
Kürşad başını salladı. "Diğerleri geçecek ama ben kendi evime geçeceğim, evde beni bekleyen küçük bir kıyamet var da." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Küçük bir kıyamet derken?"
Kürşad, gülerek omuz silkti. "Küçük kızım, Kübra." Dediğinde şaşırmıştım. Kürşad'ın evli olduğunu bilmiyorum. Bilmemekten çok düşünmüyordum da çünkü yüzüğü yoktu.
"Evli misin?" Diye sordum şaşırarak. Başını hayır anlamında salladığında kaşlarımı kaldırdım. "Kürşad... şimdi bir şey diyeceğim ama senin gibi imanlı birine olmayacak." Dediğimde ne dediğimi anlayarak gözlerini büyülttü.
"Hayır komutanım, tövbe tövbe. Zina değil. Kızım Kübra, beş yıl önce çıktığım bir görevde gittiğim Türkmen Köyü'nden bir kız. Anne babası ölmüş, kendisi daha bir yaşında bile değildi. Orada bırakmaya dayanamadım, yanımda getirdim. Vatandaşlığını aldırarak velayetini üstüme aldırdım. Bakıcılarla ve Koray'ın ablası Suna ablanın yardımları ile büyüttüm."
Kürşad'ın anlattıkları beni derinden etkiledi. Herkesin sadece bildiği, gördüğü kısmını tanıdığı bir insanı bu kadar derin, anlamlı ve vicdanlı bir şekilde tanımak beni şaşırtmıştı. Gözlerinde, bir baba olmanın verdiği sorumluluğu ve sevgiyi net bir şekilde görebiliyordum.
"Vay be, Kürşad..." dedim, bir süre ne diyeceğimi bilemeden. "Yani, Kübra'nın gerçekten senin kızın gibi büyüdü. O kadar özel bir şey yapmışsın ki, insan kolayca anlamıyor. Ama senin gibi bir insanın, bu kadar büyük bir sorumluluğu alıp, bir çocuğu kendi evladına sahip çıkması... Gerçekten büyük bir şey."
Kürşad, hafifçe gülümsedi ama gözlerinde hala bir duygusal yoğunluk vardı. "Aslında, Kübra benim evlatlık kızım. Ama onunla ilk tanıştığımda, o masum bakışları, bana olan güveni... O gün, o çocuğun hayatını değiştireceğime dair verdiğim söz hala içimde."
"Bunu yapmak çok zor olmalı," dedim, gözlerim ona takılı. "Bir çocuk alıp onu kendi hayatına katmak, her gün onun geleceği için mücadele etmek... Bu kadar büyük bir sorumluluk taşımak kolay değil."
Kürşad, başını sallayarak derin bir nefes aldı. "Evet, kolay değil. Ama o minik yüreğin sevgisi, her şeyi unutturuyor. Kübra, bana her şeyin ne kadar değerli olduğunu gösterdi. Onunla geçirdiğim her gün, bana başka bir anlam katıyor."
Bir süre sessizce durduk yan yana. "İsmi neden Kübra peki?" Diye sordum merakla.
Kürşad, derin bir nefes aldı. "Benim bir kız kardeşim vardı, adı Kübra'ydı. Ben astsubayken düşman adamlar tarafından benim gözümün önünde öldürdüler onu. Kübra'nın kaybı bende derin bir yara bıraktı. Ondan birkaç ay sonrasında ise bu bebeği bulduk zaten. Fazlasıyla benziyordu Kübra'ya. Onu öyle görünce..." Devamını getirmeden sustu.
Kürşad'ın sessizleşmesi, kelimelerin ve anıların bir araya geldiği, derin bir boşluğu içinde taşıdığı bir anı işaret ediyordu. Gözleri, geçmişin acı dolu hatıralarına dalmıştı. Kübra'nın kaybı, onun kalbinde izler bırakmış ve o izleri yeni bir hayatla, bir anlamla doldurma çabası, hiç kolay olmamıştı.
Bir süre sessiz kaldım, Kürşad'ın hissettiklerini daha iyi anlayabilmek için. Kendisinin de bir insan, bir evlat ve bir kardeş olduğunu unutmamak gerekirdi. Herkesin içindeki kayıplar, bazen onları daha güçlü ya da daha sessiz yapıyordu. Ama bazıları, bu kayıpları sevgiyle ve şefkatle karşılıyordu, tıpkı Kürşad'ın yaptığı gibi.
Biz bahçede konuşurken alayın içerisinde bir hareketlenme oldu. Kürşad ile kısa bir an bir birimize baktık, ardından hızlıca alaya doğru koştuk.
Önümüzden rastgele geçen bir askeri durdurdum. "Neler oluyor?"
Asker, beni görünce ne diyecekse tereddüde düştü ve bakışlarını kaçırdı.
"Delirtme beni asker! Neler oluyor dedim sana!"
Asker önce derin bir nefes aldı. "Komutanım, kardeşiniz Senem Teğmen," Senem'in ismini duymamla vücudumdaki bütün kaslar gerildi. Kalp atışlarım hızlandı. Tüylerim diken diken oldu.
Kalbim acıyla kavrulurken askerin yakasından tuttum. "Ne oldu? Senem'e ne oldu?" Asker, gene birkaç saniye duraksadı. Bu sefer daha sert tuttum. "Sana bir şey sordum! Cevap ver lan! Kafayı mı yiyeyim burada asker?"
Asker, yeniden bir nefes aldı. "Komutanım, Senem Teğmen saldırıya uğramış. Kendisi
-Bölüm Sonu-
-Bölüm nasıldı?
-En sevdiğiniz sahne hangi sahne oldu?
-Sizce Senem'e ne oldu?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.7k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |