
Selamlar! Nasılsınız?
Umarım hepiniz çok iyisinizdir.
☪☪☪
Alpay Yenilmez...
Korku... Korku öyle bir duyguydu ki, sizi tamam doğruya da götürebilir ya da tamamen yanlışa da götürebilirdi.
Korku, en nefret ettiğim duyguydu. Korku, yıllar öncesinde o gün, Senem'in o olanları yaşamasının sebebiydi.
Korku... Düşündükçe içimde bir yangın gibi büyüyen o duygu. En derinlere gömdüğümü sandığım ama her seferinde başka bir yüzle karşıma çıkan, beni zorlayan o his. Korkunun bende bıraktığı izler, asla silinmeyecek kadar derindi.
Korku... Düşündükçe içimde bir yangın gibi büyüyen o duygu. En derinlere gömdüğümü sandığım ama her seferinde başka bir yüzle karşıma çıkan, beni zorlayan o his. Korkunun bende bıraktığı izler, asla silinmeyecek kadar derindi.
O gün Senem'in yaşadıkları... Eğer korkmasaydım, belki de o an farklı bir şekilde sonuçlanırdı. Eğer daha güçlü olabilseydim, eğer gözümde o karanlık gölgeler belirmeseydi... O zaman Senem'in o çaresizliği yaşamayacağını düşünmek bile, içimi daha fazla yakıyordu.
Korku zayıflıktı. Korku, insanın kontrolünü kaybetmesine neden olan bir zehirdi. İnsan ne kadar güçlü olduğunu sansa da, korku içeri sızıp her şeyi yerle bir edebilecek kadar sinsiydi. Korku, beni o gün donup kalmaya itmişti. O donup kalış yüzünden Senem gözümün önünde o insanlık dışı şeylere maruz kalmıştı. Gözyaşları, sessiz çığlıkları... Ne yaparsam yapayım, o sahne zihnime kazınmıştı.
Korkudan nefret ediyordum. Çünkü o, bana hayatım boyunca taşıyacağım bir pişmanlık bırakmıştı.
Korku benim geçmişimdi.
Korku benim ailemdi.
Korkunun bir zayıflık olduğuna inanırdım. Bir asker, hele ki benim gibi bir Özel Kuvvetler askeri için korku en büyük düşmandı.
Ama bazen... bazen korkunun kaçınılmaz olduğunu kabul ediyordum. Ne kadar kaçarsanız kaçın, bir şekilde karşınıza çıkardı.
Senem Teğmen saldırıya uğramış.
Senem Teğmen saldırıya uğramış.
Senem Teğmen saldırıya uğramış.
Askerin söylediği bu cümle, bu dört kelime içimde sonsuz kere tekrar etti. Kürşad'ın telaşlı ve korku dolu bakışlarını gördüm.
"Ne?" Kekeledim. Lanet olsun ki şuan Senem'e bir şey oldu diye korkudan ölüyordum. "Ne saldırısı?"
Kürşad koridorda hızla koşarak Senem'in odasına doğru gittiğinde ben olduğum yerde kaskatı kesildim. Hareket edemiyordum sanki.
Asel, koridordun başında gözüktüğünde koşarak yanıma geldi. "Alpay, Alpay iyi misin? Alpay cevap ver!"
Transta gibiydim. Kulaklarım çok yoğun bir şekilde çınlıyordu ve korkuyordum. "Asel..." Diyebildim sadece zorlukla.
Asel sanki korkumu anlamış gibi bana sarıldı. "Alpay sakin ol, sakin ol. Senem'in sana ihtiyacı var, sen sakin ol."
"Saldırı dedi, Senem dedi... Saldırı... Lanet olsun, lanet olsun! Allah kahretsin!" Asel hızlıca önüme geçerek duvara vurduğum elimi tuttu. "Alpay, sakin olmazsan Senem'e daha çok zararımız olacak. Lütfen."
Başımı salladığımda dakikalar önce Kürşad'ın koşarak gittiği koridorda hızlı adımlarla ilerledik. Koridorun sonunda Senem ve etrafında alayın görevli sağlıkçıları vardı.
Senem'i gördüğüm anda, içimdeki her şey karmakarışık oldu. Orada, koridorun sonunda, yere çökmüş bir haldeydi. Üniforması kan içindeydi; yüzü bembeyazdı, ama gözleri hâlâ açıktı. Sağlık görevlileri etrafında telaşla hareket ediyorlardı. Bir an duraksadım. Ayaklarım ilerlemek istiyordu ama bedenim ağırlaşmış gibiydi.
"Asel, çekil!" diye mırıldandım, sesim titrerken. O anda Asel'in eli omzumdaydı. "Alpay, kontrolü kaybetme," diye fısıldadı. Ama onun söylediklerini duyacak halde değildim.
Hızla Senem'in yanına koştum. "Senem!" dedim, sesim çatlamıştı. Etrafımdaki insanlar bir an için durdu, sonra görevlerine devam ettiler. Senem'in elleri titriyordu, mavi gözleri bana odaklanmaya çalışıyordu.
"Abi..." diye fısıldadı, sesi neredeyse duyulmayacak kadar zayıftı. Bu kelimeyle içim parçalandı. Senem, sadece gerçekten korktuğunda, çaresiz hissettiğinde bana "abi" derdi. Normalde bana hep "Alpay" derdi, büyüdüğümüzden beri bu şekilde hitap ederdi. Ama şimdi... Şimdi o kelime dudaklarından dökülürken, gözlerinin derinlerinde gördüğüm o korku, beni tamamen savunmasız bıraktı.
Hızlı bir şekilde kollarımı ona sardım ve ona sıkıca sarıldım. Sarı saçlarını onu sakinleştirmek için okşadım, saçlarını öptüm.
Senem, başını göğsüme yaslamıştı. Sıkıca elimi tutuyordu. Bunu küçükken de yapardı; ne zaman korksa ben ona sarılırken o elimi tutar, o şekilde uyuya kalırdı.
Senem'in titreyen bedenini hissederken içimdeki öfke ve çaresizlik birbiri ile savaşıyordu. Senem'e bu saldırıyı kimin yaptığını biliyordum. Çünkü Senem bir tek konu o olunca bu kadar savunmasız oluyordu.
Senem'i bu halde görmek... Önüme beş yaşında bir çocuk koysalar bile onunla savaşamayacak kadar güçsüz hissettiriyordu.
"Senem, buradayım," Dedim sakin bir sesle. "Buradayım abim, yanındayım."
Senem ise bir çocuk gibi elimi sımsıkı tutmaya devam ediyordu. "Abi... ben bir şey yapamadım, yapamadım..." Dedi titrek bir şekilde.
"Abi oydu... oydu abi..." Parmaklarım ile yanaklarına akan yaşlarını sildim. "Kimdi boncuğum?" Diye sordum zaten bildiğim bir şeyi.
"Kerim..." Dediğinde bu gerçekle buz kestim.
Adını duyduğum an, içimde bir volkan patladı. Kerim. O lanet herif. Senem'in yıllardır yaralarını taşıdığı kâbusun sadece bir adıydı. Daha önce o adamın ne olduğunu herkese anlatmaya çalıştığımda hiçbir şey yapılmamıştı. Şimdi bu pisliği koruyan herkesin hatalarını yüzlerine haykırmak istiyordum.
Senem'in gözlerindeki korkuyu, içimde taşıdığım öfkenin ateşiyle bastırmaya çalıştım. Titreyen bedenini kollarıma daha sıkı çektim, başını göğsüme yasladı. "Tamam, boncuğum. Tamam. Ben buradayım. Sana bir daha kimse zarar veremeyecek."
Sesim sakin çıkıyordu ama içimden yükselen öfke fırtınasını zor zapt ediyordum. Bu bir sözden fazlasıydı. Senem'e söz veriyordum. Onu koruyacaktım. Her ne pahasına olursa olsun.
Senem, gözlerini kaldırmadan konuşmaya devam etti. "Abi... yapamadım... savunamadım kendimi... o beni gördü... yine güldü..."
Elleri hâlâ titriyordu. Avuçlarını sıkıca tuttum ve yüzümü ona çevirdim. "Bu, senin suçun değil, Senem. Asla, ama asla senin suçun değil. Anladın mı?" Gözlerinin içine baktım. Gözlerinde beliren yaşlar, kelimelerimi doğrulamak istercesine yanaklarına süzüldü.
"Abi, yine gelir... yine yapar..."
Saçlarından öptüm sakince. "O herifin sana bir daha yaklaşmasına asla izin vermeyeceğim, söz veriyorum boncuğum."
Senem, gözlerini kapatıp başını yeniden göğsüme yasladı. Vücudu hâlâ titriyordu. Onu bu şekilde görmek içimi param parça ediyordu ama onu sakinleştirmeliydim. Bu titremelerini durduracak olan bendim.
"Asel," Dedim gözlerimi bir an bile Senem'den ayırmadan. "Senem'in yanında kalır mısın ben gelene kadar? Tek kalmasını istemiyorum."
Asel, kararlı bir şekilde başını salladı. Durumun ciddiyetini anlamış gibiydi. Başını kısa bir şekilde yeniden salladı. "Onun yanından ayrılmam."
Senem'in alnından bir kez daha öptüm ve sakin bir sesle konuştum. "Dinlen, tamam mı abicim? Asel burada, seninle. Diğerleri de burada. Ben birazdan geleceğim."
Senem başını kaldırarak bana baktı. Gözleri korku ve endişe doluydu. "Abi... gitme."
Senem'in o zayıf, titreyen sesi içimde bir yerleri paramparça etti. Gözlerine baktığımda, yıllardır uğraştığı korkuların ve yaraların yeniden yüzeye çıktığını gördüm. Ama gitmeliydim. Bu böyle devam edemezdi.
Elini sıkıca tuttum, yüzüme sevgiyle ama kararlı bir gülümseme yerleştirdim. "Boncuğum, ben bir yere gitmiyorum. Hep buradayım, tamam mı? Ama şimdi gidip birkaç şey halletmem gerekiyor. Asel burada, seni yalnız bırakmayacak. Bana güven."
Gözlerindeki korkuyu kırmaya çalışıyordum ama nafileydi. Dudaklarını titreterek konuştu. "Abi, ya bir şey olursa? Ya o geri gelirse?"
Ellerini avuçlarımın içine alarak sıkıca tuttum. "Kimse sana dokunamayacak. Kimse. Söz veriyorum." Sesim fısıltıya dönmüştü ama kelimelerim duvarda yankılanacak kadar ağırdı.
Asel, bir adım yaklaştı ve Senem'in omzuna hafifçe dokundu. "Senem, Alpay haklı. Burada güvendesin. Seni kimseye bırakmayız."
Senem, Asel'in söylediklerini duyunca başını yavaşça eğdi. Bir süre sessiz kaldı, sonra neredeyse duyulmaz bir şekilde fısıldadı: "Tamam abi... git ama çabuk gel, olur mu?"
Onu bıraktığım için içim yanıyordu ama yapacaklarım vardı. Başımı salladım ve alnına bir kez daha uzun bir öpücük kondurdum. "Hemen döneceğim. Söz."
Asel'e dönerek kararlı bir bakış attım. O da anlayışla karşılık verdi. "Ona göz kulak olacağım," dedi, sesindeki kararlılık güven verdi.
Son kez Senem'e baktım ve ardından sert adımlarla odayı terk ettim. İçimdeki öfke, şimdi bir fırtına gibi kabarıyordu.
Kerim... O herif yeniden karşıma çıkmıştı. Ve bu sefer onu hayatımızdan tamamen silecektim.
☪☪☪
2 Saat önce
Senem Yenilmez...
Poligonda uzun saatler boyunca atış yaptıktan sonra üstümü değiştirmek için odama geçtim. Odam havalansın diye atış poligonuna inmeden odamın açık bıraktığım camımı kapattım. Ardından belimdeki silahı çıkarıp masamın üzerine koydum. Üzerimi değiştirmek için dolabımın kapağını açtım ve günlük kıyafetlerimi çıkardım. Tişörtümü üzerime geçirdiğimde boynumda bir nefes hissettim.
"Beni özledin mi, canım ikizim?" Duyduğum sesle boğazım düğümlendi. Sakin kalmaya çalışıyordum ama vücudum titremeye başlamıştı.
Ses... o ses.
Ellerim titredi. O an vücudumun kontrolünü kaybetmek üzereydim. Kendi kendime sakin kalmam gerektiğini fısıldıyordum, ama olmuyordu. O ses, yılların acısını, öfkesini ve korkusunu yeniden canlandırmıştı. Burada, arkamdaydı. Nasıl girmişti? Ne istiyordu?
Nefesimi kontrol altına almaya çalıştım, ama titreyen ellerim ve sıklaşan nefes alışlarım beni ele veriyordu. Yavaşça başımı çevirip bakmaya cesaret edemediğim bir anda, onun kokusu burnuma doldu. Tüylerim diken diken olmuştu.
"Ne oldu, Senem?" dedi alaycı bir ses tonuyla. "İkizini görmek seni bu kadar mı korkuttu? Yoksa beni özlemedin mi?"
Sesindeki her kelime, içimde daha önce hiç hissetmediğim bir tür öfkeyi alevlendirdi.
Sakin ol, Senem. Düşün, plan yap. Panik yaparsan kaybedersin.
"Ne istiyorsun, Kerim?" Alayla güldü. "Sadece lanet olası ikizimi ve kahrolası abime ufak bir ziyarete geldim."
Benimkine benzeyen mavi gözlerine diktim gözlerimi. "Git buradan." Sesim titriyordu, kahretsin. Bir eli boynumdaki yarayı okşamaya başlayınca dolan gözlerimle hızla geri çekildim.
Cebinden bıçak çıkardı. "Kaç yaşına geldin, o çok övülen bordo berelilerden oldun ama hâlâ benden korkuyorsun, ikizim?" Elindeki bıçak boynumdan koluma indi. Oradan karnıma.
"Sana... git dedim." Karnımda bıçağını bastırdığında kısıkça inledim. Hazırlıksız yakalanmıştım. Karnımı bıçakla kesmişti.
"Yıllar önce yarım kalan hesabımızı bitirmeye geldim." Elindeki bıçak karnımda daha da çok baskı yaptı. Giydiğim kamuflaj tişört kan lekesi olmuştu. Titrememe rağmen kolunu tutup kıvırdım ve eline tekme attığımda elindeki bıçak yere düştü.
Ardından benden uzaklaştı. Ben hemen masanın üzerine bıraktığım silahımı aldım ve buğulu gözlerimle hedef alıp bacağına iki el ateş ettim.
Kerim'in acı dolu çığlığı, odada yankılandı. Bir anlık zafer duygusu bile kalbimde yankı yapmadı, çünkü gözlerim hâlâ Kanımın üzerine sıçrayan lekeleri görmekte zorlanıyordu. Bıçağın girdiği yerin acısı, bedenimin her köşesinde yankı yaparken, elindeki silahı yere düşürdüğümü fark ettim.
Dakikalar sonra kapımın önünde hareketlilik oldu. Dışarıdan komutanım iyi misiniz, sesleri geliyordu. İçlerinden biri cesaret edip kapımı açtı ve içeri girdi. Kerim çoktan camdan atlayarak kaçmıştı.
Titreyen ellerimi uzatıp masaya tutundum ve sandalyeye oturdum. Yanıma gelen asker sanırım üsteğmendi. "Sağlık görevlilerine haber verin çabuk!"
Sağlık görevlileri geldiğinde yarama baktılar. Neyse ki hayati bir mesele yoktu. Aniden koridordan Kürşad çıkıp koşarak yanıma geldi.
"Senem, Senem, Senem! İyi misin? Yaran, bir şeyin var mı? Baktılar mı?" Elimi kaldırıp onu susturdum. "İyiyim, ufak bir çizik sadece." Gözlerim dolarken onun gözleri karnımı tutan elime kaydı.
Tişörtümün önü tamamen kan olmuştu. "Ufak bir çizik dediğin bu mu? Kim yaptı, iyi misin sen? Hastaneye gitmemiz lazım." Sakinleşmesi için ona sarıldım, belki de ihtiyacım olduğu için.
Bir saniyelik beklemeden sonra Kürşad'da bana hafifçe sarıldı.
☪☪☪
Şimdi...
Alpay Yenilmez...
"Buyurun komutanım?" İshak Albay beni çağırdığı için albayın odasına gelmiştim.
İshak Albay, önündeki dosyanın kapağını kapattı. "Gel, Alpay." Dediğinde sakince içeri girdim. "Kardeşin nasıl?" Sorusu ile kalbim yeniden sıkışırken başımı salladım.
"Yarasına baktılar, komutanım."
Albay başını salladı. "Yapan kişiyi tanıyor musun?" Başımı hayır anlamında salladım. Yalan söylüyordum oysa.
İnsan kardeş olduğu piçi nasıl tanımaz Alpay? diyordu iç sesim.
"Bu, Senem Teğmen için artık kişisel bir meseleye dönüştü Alpay. Senem Teğmen tehlikede. Odasına kadar sızacak kadar tehlikeye batmış durumda." Yutkunarak bir kez daha başımı salladım. "Farkındayım komutanım. Bunun bir daha olmaması için elimden gelenin fazlasını yapacağım."
Albay inançla başını sallayarak kapıyı işaret ettiğinde hızla selam verip kapıdan çıktım. Hızlı adımlarla Senem'in odasına geçtim.
Odanın kapısını açıp içeri girdiğimde herkes buradaydı. Asel, Senem'in yatağında, karşısına oturmuş sırtını duvara yaslamıştı. Kürşad, Senem'in yanındaki sandalyeye oturmuş Kur'an okuyordu. Uras sırtını duvara dayayarak kollarını önünde birleştirmişti. Baran ise yere çöküp tek dizini karnına doğru çekmişti.
Adımlarım Senem'in yanında durdu ve yatakta onun yanına oturdum. Senem başını omzuma yaslayarak öylece durdu.
Senem'i güldürmek için her zaman kullandığım taktiği kullandım. "Gerçekten sinirlerimi bozuyorsun sarı kafa." Senem anında çatık kaşlarıyla bana döndü. "Uslu uslu oturuyordum burada ya! ne yapmışım gene?" Diye çemkirince alaylı bir gülümseme belirdi dudağımda.
"Saldırı haberini aldığımda iki cümleyi bir araya getiremeyecek bir aptal yaptığın için sinirlerimi çok bozuyorsun." Senem hemen dinginleşerek tatlı tatlı gülümsedi.
"Boşuna Yenilmez değiliz." Diye havasını yaparak sarı saçlarını savurdu. Kafasına ufak bir sille geçirince hemen dudaklarını büzüp tatlılık mooduna geçti.
"Görevler üç gün gene ertelenmiş. Yarın saat yedide burada olun. Talim yapacağız bu üç gün boyunca." Asel'i incelediğimde bordo beresini çıkarmış, üniformasının omuzluk kısmına sıkıştırmıştı.
"Emredersiniz komutanım." Mırıldanmalarımızı sadece başıyla onayladı. "Sen katılmıyorsun Yenilmez." Dediğinde bunu Senem'e dediğini çok iyi biliyordum.
Senem ise şirin olduğunu sandığı bir ifade ile bana döndü. "Sana dedi Alpay'cığım." Alayla başımı salladım. "Tabi, tabi kesin bana demiştir Senem."
Asel'in bakışları Senem'de sabitlendi. "Sana dedim Senem, sana." Senem oflayarak ellerini yatağa vurdu. "Haksızlık bu!" Asel kaşlarını çattı. "Senem, salak mısın sen kızım? Karnında bıçak izi var!" Senem tam itiraz etmek için dudaklarını açmıştı ki Asel'in havada ona doğru kalkan parmağı bunu engelledi. "Sakın tek kelime etme, bu sefer ben vururum seni!"
Senem melül melül bakışları ile bize baktı. Baktığı herkes kafasını başka yere çevirince hepimize dil çıkardı. "Ben üç gün ne yapacağım ya!"
"Ben üç hafta ne yaptıysam onu; boş boş oturup aşk ve ihanet dolu televizyon dizilerini izleyeceksin." Asel masumca, bir o kadar da korkutucu, bir gülümseme ile başını omzuna yatırıp Senem'e baktı.
Hemen yanımdaki sandalyede oturan Kürşad'a yandan bir bakış attım. Okuduğu Kur'an'ı masaya bırakmış dikkatli bakışları Senem'in üzerindeydi. Ona baktığımı fark etmesiyle önüne döndü hemen. Bu sefer bakışlarım direkt Asel'i buldu.
Başını cama yaslamış kahverengi renkli gözleri kapalı bir şekilde duruyordu ama uyumadığına emindim. Yüzünde esir tutulduğu zamandan kalma yara izleri geçmişti ve yüzü sağlığına kavuşmuş gibiydi. Göz altlarındaki morluklar ve şişlikler gitmişte ve beyaz teni daha sağlıklı, daha ışıl ışıl duruyordu.
Onu, esir bir şekilde ilk bulduğumuz gün çamur ve kirle dolu olan ve karmakarışık olmuş kızıl saçları ise parlak ve yumuşacık gözüküyordu. Düz saçlıydı ama saçları çok hafif dalga şeklinde omuzlarından aşağıya dökülüyordu. İlk defa bir saça dokunmanın nasıl bir his olduğunu merak ettim.
Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Son zamanlarda Asel'i haddimden fazla incelediğimin farkındaydım ama içimdeki dürtüye engel olamıyor, onu durduramıyordum. Bazen aklıma gelip gidiyordu.
Onu sinir etmek, onun da benimle uğraşması tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyordu. Odasında yaptığımız konuşmada bana kendi hayatını açması ile onu iyice tanıdığımı düşünüyordum.
Sert ya da acımasız biri değildi, anlatılanın aksine. Herkes onun talimlerdeki zalimliğinden ve asla gülmeyen yüzünden bahsediyorlardı. Ama onu gördüğümden beri kaç kere gülerken gördüğümü saymayı bile unutmuştum.
Asel, çevresindeki insanlara yakın dışarıdakilere uzak biriydi.
"Alpay, benimle gel." Birden Asel'in bana seslenmesiyle derin düşüncelerimden ayrıldım. Başımı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım ve onun ardından odadan çıktım.
-Bölüm Sonu-
-Bölüm nasıldı?
-En sevdiğiniz sahne neresiydi?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.69k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |