19. Bölüm

Bölüm 18

Ceren Su Karadağ
karadagceren

Selamlar hepinize! Nasılsınız?

Umarım hepiniz çok iyisinizdir.

---

"Vatan için can veren bütün kahramanlar için. Saygı ve minnetle anıyoruz."

---

☪☪☪

Alpay Yenilmez...

"Neler oluyor lan orada?" Diye silahımın dürbününden bakarken mırıldandım huzursuzca. Şuan hepimiz dağın arkasında saklanarak düşman içine sızan Asel'i gözetliyorduk. Çakır kod adlı terörist Asel ile konuşuyordu. Telsiz takmadığı için ne konuştuklarını duyamıyorduk.

Gözlerimi dürbünden ayırmadan Asel'in hareketlerini izliyordum. Çakır kod adlı terörist, dikkatle çevresine bakıyor, ardından Asel'e bir şeyler söylüyordu. Gerginliğim artıyordu. Telsiz kullanmaması işleri daha da zorlaştırıyordu. Ekibin geri kalanı da sessizdi; herkes pür dikkat bekliyordu.

"Komutan, ne yapalım?" diye fısıldadı Baran, yanıma sokularak. Gözlerimi dürbünden ayırmadan cevap verdim:

"Beklemede kalın. Yüzbaşı Asel'e güveneceğiz ama gözünüzü dört açın. En ufak bir hareketlilikte müdahale etmeye hazır olun."

O sırada Asel'in yüz ifadesi değişti. Çakır'ın söylediklerine kısa bir an duraksayarak karşılık verdi. Ellerini hafifçe kaldırdı, sanki sakinleştirici bir jest yapıyordu. Ancak omuzlarının gerginliği gözden kaçmıyordu.

"Bir şeyler ters gidiyor gibi," dedim kendi kendime. Gözüm dürbünden ayrılmadan telsize fısıldadım, "Uras, kuzey yönünü kontrol et. Kürşad, sağ kanattan durumu gözetle. Koruma pozisyonunda kalın, ama kimse ateş açmasın, yerimizi belli etmeyeceğiz."

Uras'ın kısa ve net bir yanıtı geldi: "Anlaşıldı, komutan."

O an, Çakır'ın arkasında bir hareketlenme oldu. İki silahlı adam daha, sessizce onların yanına yaklaşıyordu.

"Lan, ne yapıyorlar orada? Takviye mi geliyor?" diye mırıldandım sinirle.

Asel'in eli, ince bir hareketle cebine gitti. Muhtemelen gizli bir işaret cihazı ya da silahını kontrol ediyordu. Ancak, hareketi Çakır'ın dikkatini çekti. Adam, kaşlarını çattı ve bir adım geri çekildi.

"Komutan, bu iş patlayacak gibi," dedi Kürşad telsizden.

"Sabırlı olun," dedim. "Yüzbaşı Asel bunu kontrol edebilir. Ama hazırda bekleyin. Eğer işler sarpa sararsa, müdahaleye geçiyoruz."

Nefesimi tutmuş, Asel'in bir sonraki hamlesini bekliyordum. Sadece bir sinyal... Sadece bir işaret...

Dürbünden gözümü ayırmadan, elimdeki tüfeği daha sıkı kavradım. Çakır, elindeki küçük bir poşeti gösteriyor, alaycı bir ifadeyle Asel'e doğru sallıyordu. Asel ise ifadesizdi, ama omuzlarının gerginliği her şeyi ele veriyordu. Poşetin içinde ne olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.

"Siktir. O adamın ölüsü çıkacak buradan," diye homurdandım, içimdeki öfkeyi bastırmaya çalışarak.

"Komutanım, neler oluyor?" Kürşad'ın telsizden gelen sesi kararlı ama sabırsızdı.

Derin bir nefes aldım. Sesim soğuk ama netti:

"Çakır, yeni gelen uyuşturucu nakliyatını Yüzbaşı Asel'de deneyecek. O pisliği burada bırakmayacağız."

Kürşad'ın ilk defa küfrettiğini duydum. Baran'ın da yerinden kıpırdandığını hissettim. Herkes tetikteydi.

"Ha siktir." Diye mırıldandı Baran.

"Bir şeyden mi şüphelendi acaba komutanım?" Dedi ilk defa konuşan Senem. "Sanmıyorum, elli kişi içerisinde tek kadın Asel. Dikkatini çekmiştir. Neden orada olduğunu anlamak için test yapıyor olabilir." Dedim en yüksek ve gerçekçi tahmini sunarak.

☪☪☪

Asel Sönmez...

Çakır'ın bana uzattığı üç doz uyuşturucuya baktım. Birde Çakır'a baktım. En sonunda umursamazca görünerek elindeki üç doz uyuşturucuyu alıp yuttum. Yutmak zorundaydım çünkü yapmasaydım şüphelenebilirlerdi.

Çakır'ın gözleri üzerimdeydi, her hareketimi dikkatle inceliyordu. Yuttuğum hapların boğazımdan geçişi yanarken, içimde yükselen korkuyu bastırmaya çalıştım. Şimdi her şey, sergileyeceğim performansa bağlıydı.

Gözlerimi kırpıştırarak ona umursamaz bir bakış attım. "Bu muydu herkesin abarttığı şey?" dedim, alaycı bir tonla. Dudakları hafifçe kıvrıldı, sinsi bir gülümseme belirdi yüzünde. "Sabret," dedi Çakır, "asıl etkisi birazdan başlar."

O sırada, mekandaki herkesin dikkati üzerimizde gibi hissettim. Çakır'ın adamları etrafta dağılmış, konuşuyormuş gibi görünseler de her biri beni gözlemliyordu. Kanımda dolaşan soğuk ter damlalarını hissediyordum ama dışarıdan sakin görünmeliydim.

"Etkisini görene kadar beklemek mi? Pek de sabırlı biri değilim," diye ekledim, yavaşça arkamdaki sandalyeye yaslanarak.

Dakikalar geçiyordu. İçimde bir şeylerin değiştiğini hissediyordum; bir sıcaklık dalgası, bir bulanıklık. Ancak zihnim berrak kalmalıydı. Çakır'ın bana güvenmesi gerekiyordu.

"Fena değilmiş," dedim, gülerek. "Ama hâlâ fazla bir şey hissetmiyorum. Belki bir dahaki sefere iki katını denemeliyiz."

Çakır, masadaki bardağını kaldırıp kahkahalarla güldü. "Sen cesur bir kadınsın, anladım. Bakalım bu cesaretin ne kadar sürecek." dedi.

Bunu söylerken, odanın köşesinde oturan bir adamın bana doğru başını çevirdiğini fark ettim. Yüzünde sert bir ifade vardı. Çakır'ın işaretiyle mi, yoksa benim fark ettiğim bir açık yüzünden mi dikkatini çekmiştim, emin değildim. Ama biliyordum ki, burada her an bir oyun bozulabilir ve bu, benim sonum olabilirdi.

Etrafımdaki her bir detayı hafızama kazırken, zihnimde plan yapmaya devam ettim. Çıkış yollarını gözden geçiriyor, ihtimalleri değerlendiriyordum. Gözlerimin önündeki bulanıklık arttıkça, içimdeki tehlike hissi de büyüyordu. Ama o an, bu yerden sağ çıkmak için yapmam gereken tek şey, Çakır'ın güvenini kazanmaya devam etmekti.

"Başka eğlenceli şeyler de var mı, Çakır?" diye sordum, sesim neşeli çıkarken, içimdeki kasvet gittikçe derinleşiyordu.

"Patron, ölürse ne yapacağız?" Liderdi bu konuşan. "Gömün buraya bir yere." Diyerek ayrıldı Çakır.

Yaklaşık on dakika sonra başım dönmeye başlayınca kullandığım madde etkilerini gösteriyordu. Baş dönme derecem hafifti ama terliyordum. Sesimi çıkarmadan önümdeki çelik tabaktaki yemeğimi yemeye devam ettim.

"Sen iyisen?" Bahçede nöbetteki adamlardan biriydi. "İyiyim." Dedim. Uyuşturucuların bazıları etkisini yarım yada bir saat gösterirken bazıları uzun saatler gösterebiliyordu. Umarım bu onlardan değildir.

Çakır yanıma geldi. "Demek bizimki etkisini göstermeye başlamış ha?" Dedi neşeyle. Midem bulanmaya başlamıştı ama yüzümdeki ifade son derece tepkisizdi. "Şimdi de hele, adın ne?"

"Berfin."

"Ailen?"

"Öldüler."

"Ne zamandan beri bizimlesin?"

"Türkler ailemi öldürdüğünden beri."

Aldığım eğitimler bir kez daha işe yaramıştı. Vücudum bu tür maddelere alışkındı; yıllar süren sıkı eğitimlerde, zihnimi ve bedenimi her türlü duruma hazırlamıştım. Normalde, bu kadar doz uyuşturucu çoğu kişinin aklını başından alır, dilini çözerdi. Ama ben bu testleri defalarca geçmiştim. Zihnimi kontrol etme becerim sayesinde, ne hissettiğimi veya düşündüğümü kimse anlayamazdı. Gizlilik, benim için ikinci bir doğa haline gelmişti.

Uyuşturucunun etkisini hissettiğim an, eğitimde öğrendiğim teknikleri devreye soktum. Nefesimi düzenledim, kalp atışlarımı kontrol altına aldım. Göz bebeklerimdeki genişlemeyi fark etmelerinden korkuyordum, ama bakışlarımı dikkatlice yönlendirerek bunu ustalıkla gizledim. Çakır ve adamları üzerimdeydi; en ufak bir falso, şüpheye yol açabilirdi.

Eğitimlerimin beni buraya kadar getirdiğini biliyordum. Şimdi ise, sadece bir yanlış hamle her şeyi altüst edebilirdi.

"Güzel." Diyerek ayrıldı yanımdan. Boş bir odaya geçip ceketimi çıkardım ve ince body ile kaldım.

Aradan yaklaşık üç saat geçmişti. Uyuşturucunun etkisi azalmaya başlamıştı. Görüşüm artık daha netti ve vücudum titremiyordu.

Minderlerde otururken odadan içeriye Çakır girdi. "Ne istiyorsun?" arkamı dönmeden konuştum. Arkamda dikilmiş öylece duruyordu. "Daha önce senin gibi bir kadın görmemişimdir." Dedi sırıtarak.

Asos, bu adamın niyeti kötü.

Bayan Çok Bilmiş, sen niye sakin anlarda gelmiyorsun da sürekli bir olay anında çıkıyorsun acaba?

İç seslik görevi hayatım. Sen anlamazsın.

Bakışlarım pencereye doğru kaydı. Buradan atlasam hasar alma ihtimalim kaçtı? Beşinci kattaydım. Atlasam bir yerimi kırabilirdim ki bu en iyi ihtimaldi. Diğer bir ihtimalse atladığım an adamların hepsinin beni vurmasıydı. Pencere iptal.

Çakır, üzerime doğru yürümeye başladıkça geri adım atıyordum. Rahatsızlık bütün bedenime işlemişti. Tüylerim diken diken olmuştu.

Çakır, yüzündeki iğrenç sırıtmayla bana daha da yaklaştı. "Hadi güzelim, emin ol beklentilerini karşılayacağım." Dediğinde yutkundum.

Lanet olsun bu sapık adam bana kafayı takmıştı!

Bir adım daha geriye doğru gittiğimde sırtım duvara çarptı. Çakır üç büyük adım atarak dibime geldi hızla.

"Bu gece zevkli olacak." Diyerek beni tuttu. Kendine çekerken hızla bir yumruğumu yüzüne geçirdim. "Seni gebertirim! Uzak dur benden!" Diye bağırarak kapıya doğru koştum. Kapı kilitliydi.

Lanet! Lanet! Lanet!

Birden sertçe saçımdan çekilmemle küfrettim. "Orospu! O yumruğu sana yedireceğim!" Bakışlarım ona döndü. "Bokumu yersin anca!" Diye bağırdım.

Kolumu atıp elini kırdığımda elleri saçlarımı bırakmıştı. Arkadan bir kaç adam gelip içeri girince hepsi beni tutup kollarımı ve bacaklarımı bağladılar. Sikerdim!

Bağlı bir şekilde odada duruyordum ve karşımdaki Çakır'ın gözleri öfkeyle beni süzüyordu. "Güzel yüzüne dua et seni gebertmediğim için." Diyerek tekrardan bana doğru yürüdü.

Bu sefer kollarımdaki kelepçelerin uçları yatağa bağlı olduğu için kaçamadım. Sadece çırpındım. O bana yaklaştıkça tekme atmaya çalışsam da bağlı olan ayaklarım pek başarılı olmuyordu.

Eli kendi pantolonunun kemerine gitti. Kemerini çıkartıp pantolonunu da çıkarında gözlerim dolmaya başladı.

Hayır, hayır bunu istemiyorum Asel. İstemiyorum.

Üzerindeki gömleği de çıkarıp iyice bana yaklaştı. Elleri önce yanağımda sonra boynumda dolaştı. Kafamı çekerek ellerinden kurtulmaya çalışsam da daha sert tutarak elleri arasına aldı.

Elleri tişörtümü tutup parçaladığında kontrolüm dışında bir damla yaş yanağımdan süzüldü. Bir kadının başına gelebilecek en kötü şeyi bu piçin elinden yaşamak istemiyordum.

Elleri tişörtümden uzaklaşarak pantolonuma kaydı ve düğmesini açarak onu da çıkarttı. Kendimden nefret ediyordum. Bu duruma düştüğüm içinde kendimi asla affetmeyecektim.

☪☪☪

Kürşad Türkmen...

"Komutanım, Asel Komutanda Çakır'da ortalarda gözükmüyor." Yanımda duran Alpay sıkıntılı bir iç çekti. "Komutanım, bir terslik olabilir mi?" Diye soran Senem'e hak vermek istemedim.

Asel, ne olur iyi ol güzelim. Bir kardeşimi daha kaybedemem ben. Buna bir kez daha katlanamam. "Komutanım niye dalmıyoruz?" Diye sordum hırsla. Alpay'ın sert bakışları bana döndü. "Asel içeride olabilir onu tehlikeye atamayız." Sıkıntılı bir iç daha çektim.

"Ona bir şey olmayacak, merak etme." Diyen Senem'e gülümsemeye çalıştım. "Koray'dan sonra Asel Komutan'ı da kaybedemeyiz." Dedi arkadan Uras.

"Kimseyi kaybetmeyeceğiz benim o piçlere verecek bir silah arkadaşım daha yok!" Diye bağırdı Alpay. O da endişeliydi. Derken Çakır çıktı binadan. "Komutanım, Çakır iti çıktı!" Dedim hızla.

Herkes dürbününü alarak bahçeyi inceledi. "Camlara bakın, Asel o odaların birinde olabilir." Dediğinde bütün camları inceledim. "Camların içerisi gözükmüyor komutanım."

Sikerdim böyle işi!

Yerimden kalktığımda Alpay beni çekip tekrar oturttu. "Ne yaptığını sanıyorsun Türkmen?!"

"Gidip kardeşimi o it oğlu it sürüsünün yanından alacağım!" Dedim büyük bir sinirle. "Yerine geç Türkmen, bana emir tekrarı yaptırma sakın!" Öfkeyle yerime geçtim geri. Asel oradaydı ama biz burada bir bok yapamıyorduk! Delirmek üzereydim.

"Komutanım, izin verin gideyim. Asel orada tek ve kötü bir durum olmadığı sürece merak edeceğimizi bildiği için içeride bu kadar uzun kalmazdı."

Alpay tam cevap verecekti ki silah sesleri onu böldü. Hepimiz dürbünlerden baktığımızda teröristlerde çatışma vardı. Kapıda duran Asel'i gördüm. yanında yüzü sarılı biri duruyor ve onu korumaya çalışıyordu.

"Sönmez, atış serbest! Asel Yüzbaşı'nın yanına yaklaşan olursa indirin!" emrini verdiğinde herkes silahına dayanarak çatışmaya başladık.

☪☪☪

Hızını biraz daha arttırdı asker. O barakaya en hızlı şekilde gitmeliydi. Gizli görev falan dinleyebilecek durumda değildi şuan. Kardeşi orada canı derdindeyken o burada bekleyemezdi. Elindeki silahı daha hızlı tuttu.

Barakaya az kalmıştı. Yirmi dakika sonra orada olacaktı. Başını semaya kaldırdı. "Allah'ım, kardeşim sana emanet. Onu koru, ne olur." Dedi yalvarırcasına çıkan bir sesle.

Yüreği ağzında atıyordu. Kardeşine bir şey olacak diye aklı çıkıyordu. Baraka sonunda görüş alanına girdiğinde gizlice arkadan girmeye karar verdi. Önde çok adam vardı ama arkada sadece iki adam vardı. Silahına susturucusunu takıp iki el atış yaparak o iki adamı da öldürdü.

Hızla içeri girdi ve bütün odaları tek tek aradı. En sonunda beşinci katın bir odasında buldu onu. Yerdeki minderlere oturmuş, dizlerini bacaklarına çekerek sessizce ağlıyordu. Sesi çıkmıyordu ama yukarı kalkıp inen omuzlarından anlıyordu ağladığını.

Onun girdiğini duyunca hızla başını kaldırdı genç kadın. Bakışları puşi ile sarılı yüzünde dolandı. Sadece gözleri görünüyordu kendisinin.

"Kimsin?!" Dedi titrek çıkan sesi ile. Kardeşini böyle savunmasız görmeye alışık değildi o. Onun kardeşi güçlüydü. Onun kardeşi siniri ile herkese korku salan Yüzbaşı Asel Sönmez'di. O ağlamazdı, ağlatırdı.

Yavaşça elini kaldırıp yüzüne sardığı puşisini açtı genç adam. Yüzünü görünce karşısındaki kadının gözleri daha çok doldu. "Koray?" Dedi kısık bir sesle. Sonra tekrardan gözlerini kapatıp başını elleri arasına alarak kafasına vurmaya başladı.

"Hayal görüyorum, hayal görüyorum, hayal, hayal..." Diye mırıldandı. Yavaş adımlarla Asel'in yanına yaklaştı Koray. Elini uzatıp en son gördüğünde kızıl olan, ama artık siyah olan saçlarını bir abi edasıyla okşadı ve Asel'i korumak ister gibi göğsüne çekti. "Aso," Dedi oda kısık bir sesle. Arkasından diyecek bir şeyi yoktu. Kardeşini böyle görmek içini yakıyordu ama gene de yaşadığı için şükür duyuyordu.

"Gerçeksin, gerçeksin..." Diye mırıldandı bu kez Asel. Koray, alnından öptü Asel'i. "Söz veriyorum her şeyi anlatacağım sana. Sen iyi misin Aso?"

Başını iki yana salladı Asel. "Değilim, değilim Koray değilim." İç çekerek, saklanmak ister gibi daha çok sığındı Koray'ın göğsüne. "O... Çakır... Koray tecavüz etti bana, Koray. Rüya olsun bunlar lütfen, rüya olsun." Dediğinde Koray'ın yüreğinden bir şeyler koptu.

Onun için ablası Suna neyse, Asel'de oydu. "Söz veriyorum atlatacağız hepsini, bak söz veriyorum sana. Ama önce buradan çıkmalıyız tamam mı?" Belindeki silahlarından birini Asel'e verdi.

"Al bunu, kendini koru. Yapabilirsin Asel. Sen özel kuvvetler komutanlığından Yüzbaşı Asel Sönmez'sin. Şehit babanın kızısın, şehit annenin kızısın. Hadi güzelim," Dediğinde elinin tersi ile son yaşlarını sildi Asel.

Koray'ın elindeki silahı alıp başını salladı. Koray, tekrardan puşisini yüzüne sararak Asel'i arkasına aldı ve çıkıştan dışarı çıktı.

Bir iki el ateş edip birkaç adamı öldürdükten sonra dağların arkasından Tim olduklarını düşündüğü kişilerde ateş etmeye başladı.

Dakikalar sonra etraf temizlendiğinde tim arkadaşları dağın arkasından hızla çıkmaya başladı.

☪☪☪

Asel Sönmez...

Etraf temizlendiğinde Koray ile beraber bizimkilerin yanına gitmeye başladık. Kürşad abi hızla yanıma gelip beni kollarının arasına aldığında bir kez daha gözlerim doldu. "Asel'im." Dedi şefkat dolu bir sesle. "Abi." Dedim sadece ve göğsüne daha çok sokuldum.

Kürşad abinin o şefkat dolu sesi ve güven veren kolları, sanki içimdeki tüm korkuları, tüm yükleri bir anlığına alıp götürdü. Gözyaşlarımı tutmaya çalışsam da başarılı olamadım.

"Geçti güzelim, geçti. Sen artık güvendesin," diye fısıldadı saçlarımı okşayarak. Kürşad abi, savaş meydanında bile sanki o baba şefkatini aratmayan adamdı.

Sırasıyla Uras, Baran ve Senem'de bana sarıldı. En son Alpay kaldı. "Bir şey olmuş sana?" Dedi gözleri beni süzerken. Bir şey demek yerine yavaşça ona da sarıldım. Ellerini yavaşça belime atarken rahat bir nefes almış gibiydi.

Alpay'ın elleri belimde usulca dururken, onun da nefes alışının hafiflediğini hissettim. Sanki beni sararak bir şeylerin gerçekten bittiğini, benim güvende olduğumu kendine kanıtlamak ister gibi... Birkaç saniye sessiz kaldık. O an zaman durmuştu sanki. Ne bir ses vardı ne de bir hareket. Sadece ben ve Alpay.

"Bir şey olmadı Alpay," dedim fısıltıyla, aslında ikimizi de inandırmaya çalışarak. Ama gözlerindeki o derin bakış, durmaksızın akan yaşlarım ve titreyen sesim ona yalan söyleyemeyeceğimi hatırlattı.

"Yalan söyleme Asel," dedi kısık bir sesle. "Gözlerin her şeyi anlatıyor."

Bir şey diyemedim. Ona sarılırken tüm o yaşananların izleri, alnımdan başlayarak yavaşça omuzlarıma ve kalbime doğru ağır ağır çöküyordu. Ama Alpay'ın bu sakin ve korumacı hali, bir nebze olsun içimi ısıttı.

"Beni hiç biriniz özlemedi mi lan? Yazıklar olsun size." Dediğinde herkes Koray'a baktım. Saatler sonra dudaklarımda ilk defa gerçek bir gülümseme oluştu.

Koray, başındaki puşisini çözdüğünde herkesin şaşkınlık dolu bakışları ondaydı.

"Koray?"

-Bölüm Sonu-

-Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

-En sevdiğiniz sahne?

-Bir sonraki bölümde sizce neler olacak?

 

Bölüm : 12.12.2024 20:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...