
"Siktiğimin çocukları! Hepsi bu yaptıklarının bedelini ödeyecek! Onların soyunu kurutacağım!" Kalkan Timi, fazlası ile öfkeliydi. Komutanları şuan düşmanın elindeydi ve akıbeti belli değildi.
"Videoyu bir daha oynatın." İshak Albay'ın emriyle büyük ekrandaki video bir kere daha oynatıldı.
"Türk Askeri, komutanlarınızdan biri olan Asel Sönmez elimizde. Esir aldığınız arkadaşlarımızı geri verirseniz kadını sağ bir şekilde teslim ederiz. Esirlerimizi bırakmanız için iki gününüz var."
Videoda gözüken dert adam vardı. Birisi Asel'in solunda, birisi sağında, diğer ikisi de Asel'in arkasında duruyor ve başına dört bir yandan silah dayıyorlardı.
"Soylarını siktiğim piçler! Türk Askeri asla sizin gibi hainlerle anlaşma yapmaz! Ben burada can veririm gerekirse ama sizinle anlaşma yapılmayacak!" Asel'in kararlı ve nefret dolu sesi duyuldu yeniden. Kahverengi gözleri saf bir öfke ve nefret ile parlıyordu.
Asel'in yüzünde birçok yara vardı. Ağzının içi kan olmuştu ve bir gözünde kızarıklık izleri vardı. Üzerindeki kapüşonlunun kan olmayan bir yeri dahi yoktu ama ona rağmen cesaretini koruyordu. Başı dik, omuzları genişi. Kalkan Timi, ona bakarken göğüsleri gururla doldu.
İshak Albay derin bir nefes aldı, ekrandaki görüntüyü izlerken yüzünde bir karışıklık ve öfke ifadesi belirdi. Asel'in kararlılığı, onun içindeki gururla karışık endişeyi daha da artırıyordu. Masanın çevresindeki diğer subaylar sessizdi; odadaki tek ses Asel'in sözlerinin yankısıydı.
O sırada, sessizce duran kıdemli bir yüzbaşı, cesaretini toplayarak konuştu. "Albayım, operasyon için en iyi ekibimiz hazır. Sadece onayınızı bekliyoruz."
İshak Albay, Kalkan Timi'ne döndü. "Asel'in dediği gibi, düşmanla anlaşma yapamayız."
İshak Albay'ın dedikleri ile hepsi derin bir düşünceye daldı. "Ne yapacağız peki komutanım?" Soruyu soran kişi Uras'tı.
"Özel bir Tim ile görevler düzenlenecek. İşlerinde en iyi olan askerlerin bulunduğu bir tim. Komutanlar ile iletişime geçtim."
"Bizde time katılmak istiyoruz, komutanım." Masadaki bütün Kalkan Timi Kürşad'ı onayladı. Hepsi kararlılıkla başlarını salladılar.
"Katılmayacağınızı söyleyen mi oldu, üsteğmen?" Albay'ın dedikleri ile Kalkan Timi'nin içi az da olsa rahatladı.
İshak Albay, Kalkan Timi'nin birbirine olan ve koparılamayan bu bağını biliyordu. Eğer onları time almasaydı onlar ne yapar ne eder o time bir şekilde katılırlardı. Gerekirse emirlere karşı gelir, görev izni olmadan Asel'i bulmak için gecelerini gündüzlerine katarlardı.
"Timde başka kimler olacak?" Diyerek hemen sordu Koray.
Albay, masadaki dosyalardan birini onlara uzattı. "Yüzbaşı Alpay Yenilmez." Gözleri Kalkan Timi'nin üzerinde gezindi. "Adını duyduğunuza eminim. Çok başarılı bir askerdir ve belirlediği bir hedefi asla ıskalamaz."
Kalkan Timi'nin üyeleri, Albay'ın verdiği ismi duyunca birbirlerine anlamlı bakışlar attılar. Yüzbaşı Alpay Yenilmez'in ünü, görevlerdeki başarısı ve keskin nişancılık yetenekleriyle çoktan kulaktan kulağa yayılmıştı. Kürşad, dosyayı hızlıca eline alıp açtı ve göz gezdirdi.
"Alpay Yenilmez... Adam bir efsane," dedi Koray, alçak bir sesle.
Albay, bir dosya daha uzattı. "Teğmen Senem Yenilmez. Alpay Yenilmez'in öz kardeşi ve bomba imha konusunda ondan iyisi yok. En zorlu mekanizmaları bir dakika içerisinde çözebilir. Ayrıca görüş yeteneği normalin üzerinde. Gizli olan ve sizin fark edemediğiniz birçok tuzağı ve pusuyu fark edebilir"
Kalkan Timi, sessizliğini korurken Albay devam etti. "Ve son olarak Kıdemli Üsteğmen Gökhan Sert. İstihbarat uzmanı, bölgeyi ondan iyi bilen yoktur."
Kalkan Timi, Albay'ın yeni isimleri açıkladığı sırada sessiz bir ciddiyetle birbirlerine baktılar. Herkes, bu kadar yetenekli bir ekiple çalışacak olmanın hem heyecanını hem de sorumluluğunu omuzlarında hissediyordu. Koray, Albay'ın bahsettiği isimleri kafasında tartarken alçak bir sesle mırıldandı:
"Yenilmez kardeşler... Bu ekip gerçekten efsane olacak gibi görünüyor."
Kürşad, Koray'a dönerek onu susturdu. "Tamam, Koray. Bu kadar etkilenme. Sonuçta biz de buradayız, unutma."
Koray gülümseyerek araya girdi. "Ama hakkını verelim, bomba imha ve pusu tespiti konularında Teğmen Senem Yenilmez'in adını çok duyduk. Yanlış bir adım atmanın affedilmeyeceği bir görevde onun gibi biriyle çalışmak büyük bir avantaj."
"Hayırdır Koray, nikahına mı alacaksın Teğmen'i?"
"Estağfurullah komutanım, Özlem'im var benim. Ama siz-" Kürşad, Koray'ın ensesine tokadını yapıştırarak onun sözünü kesti. "Göreve odaklan, Koray."
İshak Albay, elini masaya sertçe vurarak hepsinin dikkatini çekti.
"Kalkan Timi, takımızın adı bundan sonra Kalkan değil, Sönmez olacak." İshak Albay'ın dedikleri ile hepsi meraklı bir ifade ile onlara baktı. "Asel Komutan'ın soyadı?" Diyerek emin olmak ister gibi konuştu Uras.
Albay başını salladı. "Evet, Asel'in soyadı."
Harekât Merkezi'nin kapısı açıldı ve içeriye üniformalı üç asker girdi.
Askerlerin üçü de İshak Albay'ın karşısında durduğunda selam verdiler. "Hoş geldiniz," Diyerek onları karşıladı İshak Albay.
"Sağ ol komutanım!" Üç askerinde sesi aynı anda yükseldi ve odada yankılandı.
"Sönmez Timi, kaynaşma işini sonra yapın. Bu saatten sonra sizin tek göreviniz; Yüzbaşı Asel'i canlı bir şekilde bulmak." Bakışları hepsinin üzerinde gezindi. "Yüzbaşı bulunana kadar izinler yok, durmak yok. Gerekirse uyumayacaksınız bile."
"Emredersiniz komutanım!" Bütün askerlerin sesi güçlü bir şekilde yankılandı. "Tim komutanı, Yüzbaşı Alpay Yenilmez. Çıkabilirsiniz."
Sönmez Timi ayaklanarak Harekât Merkezi'nden çıktılar. "Asel Komutan iyi midir acaba?" Diyerek içindeki sıkıntısını belli etti Baran.
"Bizim komutandan bahsediyoruz oğlum. Şehit oğlu şehit kızı bizimki, onu düşürmek her yiğidin harcı değildir." Kürşad, Asel'in iyi olduğundan emindi.
Öyle ya, tek başına bir çukur patlatmış, yüz yirmi kişilik bir grubu tek görevde bitirmiş, düşmanın kanıyla dağdaki kuru otları sulamış ve esir alındığını zannettikleri anlarda bile adamların hepsini yere sermişti.
Asel Sönmez, Şeytan'a diz çöktürecek bir kadındı. Merhametlidir ama hainlerin soyunu kuruturdu. Adı duyulduğu an dağlar titrer, düşman mum olurdu. Asel Sönmez her şeyiyle bir Türk Kadını'ydı.
"Şehit oğlu şehit kızı derken?" Bunu soran kişi, time yeni gelen Yüzbaşı Alpay Yenilmez'di.
"Asel Komutan'ımızın anne babası ve dedesi de şehitlerimizden biri." Uras'ın açıklaması ile hepsi sıkıntılı bir iç çekti.
Hepsi birbirlerinden farklıydılar.
İsimleri farklıydı.
Kişilikleri farklıydı.
Yaşadıkları şeyler farklıydı.
Ama onları ortak bir noktada buluşturan tek bir şey vardı; VATAN
☪☪☪
Asel Sönmez...
"Hâlâ bize bilgi vermemek konusunda ısrarcı mısın, Kızıl Komutan?" Yüzüme doğru yaklaşan adamın bakmaya tiksindiğim suratına tükürdüm; "ASLA!"
Karşılığı ise yüzüme gelen bir tokat. Saatlerdir devam eden ve artık alışmaya başladığım bir döngüydü bu. Onlar benden bilgi almak istiyordu ama ben tek kelime bile konuşmuyordum. Kendi akıllarınca inadımı şiddet ile kıracaklardı.
YA BİZ KARADENİZ KIZIYIZ, LAZ KIZIYIZ! BİZİM İNADIMIZ KIRILIR MI? UMUDUMUZ BİTİNCE İNADIMIZ BAŞLAR BİZİM GOT KAFALILAR!
Tenime değen zincirleri bir kere daha zorladım. Normal bir şekilde bağlasalardı çoktan sökmüştüm ipleri ama kilitli ve kalın zincirler ile bağlanmıştım. Çözmeyi bırak hareket edemiyordum.
Ah be Asos, ellerimiz bağlı olmayacaktı da bakalım o eller yerlerinde olabilecek miydi? Burunlarından sokup götlerinden çıkarırdık evvelallah.
Evet, Bayan Çok Bilmiş ama sana kötü bir haberim var; ellerimiz zincirle bağlı. Başka bir önerin varsa zevkle dinlerim ama?
Ay yok ayol, ne olacak? İç sesim ben, benim işim boş boş konuşmak. Düşünüp çözüm bulmak için beynin kapısını çalabilirsin.
Zincirleri zorladığım sırada kapının dışından sert bir ses duyuldu. Ayak sesleri yaklaşıyordu. İçeri giren adamın ayak bileklerime değen ağır postallarını hissedebiliyordum.
"Kızıl Komutan," dedi soğuk bir sesle, "Demek hâlâ konuşmuyorsun."
Başımı kaldırıp ona baktım. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. Onun da diğerleri gibi olacağını düşündüm; aynı tehditler, aynı yöntemler... Ama bir şeyler farklıydı. Elinde tuttuğu metal çubuğu havada çevirdi, gözümün önünde bir testere gibi parlayan ucu gördüm. Kan kokusu henüz yoktu ama olacak gibiydi.
"Senin inadını kırmanın ne kadar süreceğini çok merak ediyorum," dedi adam.
"Çıkmaz ayın son çarşambasına kadar bekle, belki o zaman inadımı kırabilirsin," dedim. Sesi titremeyen biri varsa o da bendim. Hâlâ Karadeniz'in dalgaları gibi hırçın ve diriydim.
Adam çubuğu masaya vurdu, kulakları tırmalayan bir metalik yankı odayı doldurdu. "Son bir kez daha soruyorum, seninle kim çalışıyor?"
Biz mi? Konuşmak mı? UMUDUMUZUN KÜL OLMASINDAN BİLE İNATÇIYIZ!
"Cehennemde öğrenirsin!" diye bağırdım.
"Ama sen böyle yaptıkça senin canın çok acıyacak," Dedi alayla. Güldüm. Baya baya güldüm, kahkaha attım hatta. "Benim canımı sen mi yakacaksın?" Derken alaycı bir şekilde ona baktım. Yüzüm kandan görünmüyordu muhtemelen ama ben alaycılığımdan vazgeçmiyordum.
Yanağımda bir kere daha sert bir sızı hissedince başım tokadın etkisi ile yana doğru düştü. "Orospu evladı!"
Kürşad abimiz bunu duysaydı muhtemelen bizi medreseye sokardı. Ve "Niye anaları karıştırıyorsunuz komutanım? Analar kutsaldır, Cennet annelerin ayakları altındadır." Derdi.
Kusura bakma Kürşad abi ama bunlar gibi itlerin anasının altında Cennet falan olamaz.
"Bu kadar cahil cesareti canın tehlikedeyken fazla be, Kızıl Komutan." Ağzıma dolan kanı bir kere daha yere tükürdüm. Kanın metalik tadı damağımdaydı.
"Tarihe adını cesareti ile kazımış şanlı Türk Milleti'nin askeriyim ben! Yaşarsak vatan, ölürsek Cennet bizim diyen bir milletin askeriyim! Ne vatanıma ihanet ederim, nede sizin gibi orospu çocuklarını vatanımın topraklarına sokarım!"
Tam bu sırada aklıma Kalkan Timi'nin gelmesi ile duraksama yaşadım. Kim bilir ne haldeydiler şuan...
Alayı albayın başına yıktıklarına eminim Asos...
Bende. Bende eminim. Yaparlardı onlar. Konu bizsek hiçbirimiz sınır tanımazdık. İçimizden birine dokunulduğunda yedi cihanı ateşe verirdik.
☪☪☪
Alpay Yenilmez...
"Koordinatlardan bir sonuç çıktı mı?" Sönmez Timi olarak, Yüzbaşı Asel'in en son bulunduğu yer olan araziye yeniden gitmiş, detaylı bir inceleme yapıyorduk. Bir taraftan da telsizleri ile alaya bağlıydık.
"Hayır, Alpay Komutan'ım." Uras'a karşılık sıkıntılı bir iç çektim. Hâlâ bir iz bulamamıştık ve her geçen dakika bizim aleyhimize işliyordu. Bir kadın asker, o kansızların elindeydi şuanda.
Ve Asel... Ne hâlde olduğunu düşünmeye cesaret bile edemiyordum. Ama bilmem gereken bir şey vardı: Onu sağ salim bulacaktık.
"Kürşad Komutan'ım ve Baran, olduğunuz yerde kalın! Sakın hareket etmeyin!" Senem'in sesini duymamla birlikte vücudum anında onun olduğu tarafa doğru döndü. Gözleri Baran ve Kürşad'ın üzerindeydi.
Hızla koşarak Baran ve Kürşad'ın bulunduğu yere geçti ve yere eğilerek bir şeyler yaptı. "Ne oluyor, sorun ne?" Diye sordu Kürşad.
Senem, gözlerini yerden ayırmadan cevapladı onu; "Az daha basacağınız yerde bomba düzeneği vardı komutanım, tuzaklamışlar." Diyerek ekipmanlarını çıkartarak bombayı imha etmeye devam etti.
"Bomba imhada ve görme konusunda dedikleri kadar varmışsınız, Teğmenim." Dedi Kürşad memnun bir sesle.
Senem, Kürşad'ın sözlerini duymazdan geldi. Tüm dikkatini bombanın üzerinde toplamıştı. Avuç içleri terliyor, alnında ince bir ter tabakası birikiyordu, ama elleri titremiyordu. Bu kadar ince bir işte soğukkanlılık her şeydi, ve o bunu ezbere biliyordu.
"Biraz sessizlik lütfen komutanım," dedi sakin ama kararlı bir tonla. Ellerindeki ekipmanla düzenekteki kabloları dikkatlice inceliyor, hangi kablonun nereye bağlı olduğunu çözmeye çalışıyordu.
Baran sessizce Kürşad'a döndü. "Bu kadar profesyonel olduğunu bilmiyordum," dedi alçak sesle, gözleri hâlâ Senem'in ellerindeydi.
"İşte böyle şeyleri sahada öğreniyorsun," diye yanıtladı Kürşad, sesinde gururlu bir ton vardı. "Ama böylesine uzman birisini ilk defa görüyorum, Allah var."
Bu sırada Senem derin bir nefes aldı. "Tamam, kabloyu kesiyorum," dedi. Sanki zaman durmuştu. Herkes nefesini tutmuştu; gözler, Senem'in makasının ince bir kırmızı kabloyu kesmek için hareket eden ellerine kilitlenmişti.
"Tamamdır," dedi sonunda. Hafif bir tıklama sesi duyuldu. Gerginlik yerini bir anda rahatlamaya bıraktı. Senem sırtını doğrultup ellerindeki ekipmanı toplarken, hafif bir tebessümle ekledi: "Tuzak etkisiz. İlerleyebiliriz."
Kürşad hafifçe gülümseyerek, "Teşekkürler Senem."
Senem, Kürşad'a kısa bir anlığına baktı. "Bu işte teşekkür olmaz, komutanım. Ben görevimi yaptım." Ardından arkasını dönerek arazideki araştırma işlemine devam etti.
"Yüzbaşı Alpay Yenilmez," Telsizden gelen İshak Albay'ın sesi ile telsizimi hızla elime aldım. "Yüzbaşı Alpay Yenilmez, emredin komutanım!"
Telsizin diğer ucundan İshak Albay'ın sesinin yanında bilgisayar tuşlarının sesleride kulağıma çalıyordu. "Adar Çakta isimli şahıs. Yüzbaşı Asel ile aynı saatlerde onun bulunduğu arazide görüntülenmiş, şüphelilerden biri. Merkezdeki bir kafade çalışıyor. Timinden bir askerini görevlendir, Adar takibinizde olacak."
Albay'ın sözlerini birkaç saniye kafamda tarttım, plan düşündüm. "Emredersiniz, komutanım."
Telsiz bağlantısı kesilirken Senem'e döndüm. "Teğmen Senem," Dediğim anda arazinin ortasında yanan arabanın külleri arasında inceleme yapan Senem bana doğru döndü ve hızla yanıma geldi. "Emredin, komutanım!"
Görev esnasında ikimizde rütbelerimizi kuşanır; abi ve kardeş değil komutan ve asker olurduk. Kan bağımızı görevlerde görev dışında tutardık.
"Alaya dön ve üzerini değiştir. Senin görevin değişti; Adar Çakta isimli birini takibine alacaksın ve onu bize getirmek için bütün kozlarını kullanacaksın. O adam elimizde olacak, teğmen."
Senem'in mavi harelerinde hiçbir kuşku yada korku yoktu. Onaylar şekilde başını salladı; "Emredersiniz, komutanım."
Senem, hızlı bir şekilde üzerindeki tozları silkeledi ve silahını kontrol ederek hazır olduğunu belli etti. Görev disiplinini her zaman en üst seviyede tutardı. "Hemen harekete geçiyorum, komutanım," dedi ve arkasına bile bakmadan araziden uzaklaşmaya başladı.
Onun kararlılığını izlerken içimde karmaşık bir duygu vardı. Bir yandan Senem'in bu göreve olan sadakatiyle gurur duyuyordum, diğer yandan da onu böyle tehlikeli bir işe gönderiyor olmanın ağırlığını hissediyordum. Ama biliyordum, bu işte duygulara yer yoktu.
"Komutanım," dedi Uras, yanımdan yaklaşarak. "Bu Adar Çakta kimdir, tehlikeli biri mi?"
Ona dönüp sert bir bakış attım. "Tehlikeli mi, değil mi yakında göreceğiz. Ama bu adamın Yüzbaşı Asel'in kaybolmasıyla bağlantısı varsa, onu yerin altına girse bulacağız," dedim. Uras'ın başıyla onayladığını gördüm. Sözlerimdeki kararlılığın ekibin moralini sağlam tutması gerekiyordu.
Senem'in bir an bile tereddüt etmeden bu göreve atılması aklımdan çıkmıyordu. Şimdi, Adar'ı nasıl ve nerede bulacağını ve onu bize getirmek için hangi yöntemleri kullanacağını planlıyordu. Onun zekâsına güveniyordum, ama karşısındaki adamın kim olduğu konusunda elimizde çok az bilgi vardı.
Tim sessizce yeniden arama hattına dönerken, aklım hâlâ Senem'deydi. Adar'ın izini sürerken nelerle karşılaşacağını kim bilebilirdi? Ama Senem Yenilmez'di. O bir görevi üstlendiyse, o görev tamamlanırdı. Ve Adar Çakta'yı bulduğunda, gerçekler ortaya çıkacaktı.
-Bölüm Sonu-
-----
Selamlaaarrrr!
Şuraya hemen bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alalım???
Karakterler hakkındaki düşünceleriniz??
En sevdiğiniz karakter??
Bu bölümde en sevdiğiniz sahne??
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere! Sevgiyle kalın!!
Kalpli öpücüklerr!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.67k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |