26. Bölüm

Bölüm 25

Ceren Su Karadağ
karadagceren

Selamlar! Nasılsınız?

Umarım hepiniz çok iyisinizdir.

---

Asel Sönmez...

Alpay ile dosya işlerini hallettikten sonra kantine indik. İki çay aldıktan sonra bahçeye çıkarak dolaşmaya başladık. "Niye herkes bize bakıyor ya?" Diye homurdanan Alpay'a güldüm. "Sevgili olduğumuzu herkes biliyor çünkü." Diye gayet makul şekilde durumu açıkladım.

Güldük beraber. "Çayın çok sıcak mı? Hemen öyle ani sıcak şeylere geçmeseydin." Şu bir ayda hastanede ve karargâhta kaldığım süre boyunca Alpay benimle üç yaşında bir çocukmuşum gibi ilgilenmişti. "Alpay, kantinci çocuğa zorla çaya soğuk su koydurdun." Diye bıkkınlıkla söylendim. Çay sıcak içilirdi, soğuk su ekletmesi hoşuma gitmemişti. Kanıma aykırıydı bu bir kere.

Bir elini omzuma atarken "İyi yapmışım," dedi. Telaşla etrafa bakındım. "Salak herif ne yapıyorsun? Biri görecek." Diyerek kolunu uzaklaştırmaya çalıştım. Pislik herif daha da sarıldı. "Ne var kızım? Sevgilimize de mi sarılamayacağız?" Dediğinde göz devirdim.

"Ya komutanlardan biri falan görür, dur ya!" Dediğimde mecburen ayrıldı. "Ben sıkıldım bu kaçak köçek saklambaçtan ha." Elimden tutarak ilerledi. "Bari arkaya gidelim de rahatça öpeyim sevgilimi." Güldüm ama ona ayak sağlayarak arka tarafa yürüdüm.

"Gel şöyle, özledim." Diyerek arka tarafa geldiğimizde sırtımı duvara yasladı ve ellerini iki yanıma yaslayarak beni kendi etten kafesi içine aldı. "Daha az önce odada öptün beni." Dedim mırıldanarak.

Bana doğru yaklaştı. "Ben her salise seni özlerim." Dediğinde dudakları dudağımı buldu yeniden. Hızlı ve sert öpüyordu.

Bende aynı şekilde ona karşılık verdim. Hızlıca öptüm dudaklarından. En sonunda dudaklarımız ayrıldığında o durmadı. İlk önce dudağımın kenarını sonra yanağımı öperek oradan da boynuma doğru ilerledi. Boyun girintimde durarak öptü orayı.

Tam o sırada gözlerim gördüğü görselle yuvalarından çıkacak gibi oldu.

İleride, çimenlikte oturan Kürşad abi ve Senem... Senem, yavaşça Kürşad abiye yaklaşarak onu öpmüştü.

Alpay bunu görürse kıyamet kopardı. Kesinlikle kopardı. Bir şeyler yapmalıydım o yüzden. "Alpay... daha fazla vakit kaybetmeyelim burada. Şimdi komutan falan bizi çağırır." Diyerek onu götürmeye çalışsam da dinlemedi.

Tam o sırada "Nereye bakıyorsun sen?" Diyerek benim baktığım yere baktı.

Eyvah, sıçtık... feci sıçtık...

Anında elleri belimi bırakarak doğruldu. Hızlı adımlarla o tarafa doğru ilerlemeye başladı. "NE OLUYOR LAN ORADA?" Diye bağırdığı sırada Senem ve Kürşad abi bir birlerinden ayrıldılar.

İkisi de şaşkınlıkla buraya baktı. Ben ise alt dudağımı dişlemekle yetindim. Zira şuan üçüncü dünya savaşı çıkabilirdi...

"Abii?" Dedi Senem sevimli olmaya çalışan ama olmayan bir sesle. "Ne yapıyorsunuz lan siz burada?!" Alpay hiç sakinleşmeye niyetli değildi.

"Abi şey..." Dedi Senem. "Ney abiciğim?" Alpay'ın sesi sakin ama tehlikeli bir tondaydı.

"Senem'i sevdiğimi zaten biliyordun Alpay." Dedi Kürşad abi. Ortalık kızışıyordu.

"Gençler, işin rengi değişiyor. Mevzi alın..." Dedikoducu Sönmez Timi'nin diğer üyeleri ise anında yanımda bitmişti. Baran, Uras ve Koray'a baktım yandan.

"Sakince soruyorum, sevgili misiniz?" Dedi Alpay. Sakin olma kısmı tartışılırdı tabii.

"Evet." Dedi Kürşad abi.

"Hayır." Dedi Senem aynı anda. Alpay sabır dilenir gibi bir nefes aldı. Elini usulca şakağına koydu. "İlk pot kırıldı." Diye yanındaki Uras'a fısıldarken bağırdı Koray.

"Kırbaç, sus!" Diye tısladım bende. Alpay'ın koluna girdim hızlıca. "Alpay, hadi canım biz gidelim." Diyerek usulca çekmeye çalışsam da işe yaramadı.

"Tekrar soruyorum, sevgili misiniz değil misiniz lan?" Alpay'ın siniri tepesindeydi. Kafasından çıkan dumanları görebiliyordum. Ve bunu gördüğüme emindim.

"Hayır." Dedi bu sefer Kürşad abi.

"Evet." Dedi Senem.

Alpay iyice zıvanadan çıkmış gibiydi. Kürşad abinin yakasından tutarak kaldırdı onu. "ALPAY!" Diyerek onu tutmaya çalıştım. "LAN DOĞRU DÜZGÜN CEVAP VERİN!" Diye bağırdı Kürşad abiye doğru.

Kürşad abi ise hiç tınlamıyordu. Canım abim... çok yardımcı oluyordu bana. "Alpay tamam bırak Allah aşkına kaç yaşında adamlar kendileri halledebilir!" Diye çirkefleşsem de duymadı beni.

"Sevgili değiliz, nişanlıyız." Dedi yan taraftan Senem. Bu dediği ile Kürşad abi dahil hepimiz ona kocaman açılmış gözlerle baktık.

O nişanlıyız mı dedi Asos, yoksa benim bu mükemmel kulaklarım yanlış mı duydu?

Valla öyle dedi Bayan Çok Bilmiş.

"Nesiniz, ne?" Diye hiddetle sordu Alpay. Senem'in cevap vermesine izin vermeden Kürşad abiye döndü. "LAN SEN HANİ HAFIZDIN SİK HERİF?"

Kürşad abi ise hâlâ umursamazdı; "Hâlâ hafızım."

"Niye elin kızını öpüyorsun o zaman?" Diye sordu Alpay, bağırarak.

"Ben elin kızı değilim! Ben istediğim için az önce Kürşad ile imam nikahı kıydık! Yani dini olarak onun karısıyım şuan abi!" Diye çemkirdi Senem.

Sana da bravo Senem'cim. İyice kızıştır ortalığı. Böyle devam canısı.

Alpay, önce Senem'e, sonra Kürşad abiye, en son da bana bakarak birkaç saniye boyunca sessiz kaldı. Gözlerinde şaşkınlık, kızgınlık ve karmaşa vardı. Sanki duyduklarını sindiremiyordu.

"Buna... nasıl izin verirsiniz?" diye çıkıştı, sesindeki öfke net bir şekilde hissediliyordu. "Siz ikiniz de ne yaptınız?"

Senem ise başını dik tutarak, omuzlarını kaldırıp bir şekilde rahatlamıştı, bu durum onun için belli ki yeni bir özgürlük hissi yaratmıştı. "Beni bağlamaz abi. Kendi kararım. Hem ne yani, birinin gerçekten ne yaptığını sana mı soracağız?" diyerek karşılık verdi.

Kürşad abinin yüzü hâlâ sakindi. Herkesin şaşkın bakışları içinde, sanki hiçbir şey olmamış gibi bir yudum su içti, sonra da "Ben, Senem'i seviyorum. Kimseye hesap vermek zorunda değilim." dedi, sesinde hiç bir titreme yoktu.

Alpay, birkaç kez derin bir nefes alarak, kafasını sağa sola salladı. "Bunu düşünmeden, benimle hiç konuşmadan nasıl yapabilirsin Senem?" diye tekrar tekrar mırıldandı, sinirinden gözleri kıpkırmızı olmuştu.

Senem, içindeki siniri açığa çıkaran bir gülümseme ile, "Ne yapalım? Bazı şeyler bazen hemen olur." dedi, gözlerini alaycı şekilde açarak.

"Tek merak ettiğim şey, imam nikahında kimi şahit yaptınız?" Diye çok alakasız bir şekilde soru sordu Uras.

"Ağaçları," Diye cevap verdi Senem.

Uras, Senem'in cevabına gözlerini kısıp bir an sessiz kaldı, ardından yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. "Ağaçları mı? Gerçekten?" diye sordu, şüpheyle ama bir yandan da eğlenceli bir şekilde.

Senem kafasını sallayarak, "Evet, ağaçları. Hem neden olmasın? Zaten onlar da Allah'ın yarattığı canlılar, insan gibi yalan söylemezler." dedi, bu sözle herkesi biraz daha şaşırtarak.

Kürşad abi, Senem'in cevabına gülerek, "Aslında doğru, herkes kendi şahitliğini yapmalı, değil mi?" diye ekledi.

Alpay ise hala şaşkın bir şekilde, "Şimdi gerçekten ciddi misiniz?" diye bağırarak, bu kadar tuhaf bir olayın ortasında olmaktan hala çıkamıyordu.

Senem, alaycı bir şekilde başını sağa sola sallayarak, "Kürşad nikahımız olmadığı için sevgili olmamızın günah olduğunu söyledi, bende ona nikah kıymasını söyledim. Bunda ben bir yanlış göremiyorum?"

Kürşad abinin yakasını bıraktı Alpay. "Alpay hadi." Diyerek onu çekiştirdim bende yandan hemen. Her an yeni bir vukuat çıkabilirdi. Bok da çıkabilirdi güvenemiyordum.

Kürşad abinin kolundan tuttu Alpay. "Eğer Senem senin yüzünden tek bir damla gözyaşı dökerse mesleği siktir edip atar seni gebertirim. Duydun mu beni?" Dedi. Kürşad abi başını salladı. "Kendimden emin olmasaydım zaten Senem ile konuşmaz ve bu imam nikahını ben onaylamazdım, merak etme Alpay." Kürşad abiyi tanıyordum. Uzun zamandır tanıyordum hem de. Ve evet, eğer kendinden emin olmasaydı gerçekten Senem ile konuşmazdı.

Alpay tek kelime etmeden yanıma geldi. Tam gidecektik ki birden arkasını dönüp Kürşad abinin yüzüne yumruk attı.

Allah'ım sana geliyorum!

"ALPAY!" Diyerek onu çekiştirdim. Kürşad abi bu beklenmeyen yumrukla sarsıldı biraz. Kanayan burnunu tuttu.

Kırılmamıştır umarım Asos... Malum; beyimiz çelik yumruk gibi.

"ABİ NE YAPIYORSUN SEN YA?!" Senem de yandan yükseldi hemen. Sonra Kürşad'ı yanına ilerledi. Burnunu tutan ellerini çekip burnuna baktı.

"Akıllı dursun diyeydi bu yumruk. Eğer kardeşimi üzerse bundan daha beterini bulacak." Oflayarak Alpay'ı çekiştirdim ve onu karargâhtan içeri soktum.

"İnanamıyorum sana ya! İnanamıyorum! Resmen adamın burnunu kırdın ya!" Diye söylenmelerimi aldırmadı. "Hak etti." Dediğinde ise sinirle tekrardan soludum.

"Hak etti diyor birde delireceğim! Ya Kürşad abi biz sevgili olduğumuzu öğrendiğinde sana böyle mi yaptı?! Ha? Böyle mi yaptı?" Odama geldiğimizde durduk ikimizde. Kapıyı açarak içeri girdik. Kapıyı kapatarak ona döndüm.

"Yapamazdı zaten." Dedi umursamazca. "Onunda bordo bereli olduğunu unutuyorsun." Omuz silkerek ilerledi odada.

Sakinleşmemişti hâlâ. Eh, iş başa düştü. Yanına giderek ona sarıldım. Ellerim beline dolanırken kafamı göğsüne bastırdım. Anında kollarını belime atıp kendine çekti.

Yavaşça ilerleyerek masanın önüne geldik. Hiç beklemeden beni koltuk altlarımdan tutarak masaya oturdu ve bacaklarımı iki yana açarak oluşan boşluğa kendisi girdi.

Benim ellerim onun boynunda, onun elleri benim belimdeyken durduk öylece. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Nefesini hissedebiliyordum.

Usulca başımı kaldırıp onu beklemeden dudaklarından öptüm. Sonra geri çekildim. Ama sanırım ona yetmemiş olacak ki tekrardan dudaklarıma yapışarak benim öpüşümün aksine sert bir şekilde öpmeye başladı. Canıma minnetti. Ellerimi boynunda hareketlendirip saç köklerini okşadım onu öperken.

Dudakları boynuma doğru indiğinde başımı yana atarak ona yer açtım. Nefes alış verişim hızlanmıştı. "Morartma." Dedim sadece. Dinlemedi tabii. Sertçe boynumu öptü, yer yer emdi. Ben ise sadece hızlı hızlı nefes alıp vererek saçları ile oynadım.

Dudakları boynumdan gerdanıma doğru ilerledi. Üniformanın üzerinden kalbimin olduğu kısmı öptü. Tekrardan dudağıma çıktı. Öptü. Alt dudağımı iki dudağı arasına aldığında kısıkça inledim. Yutkunarak âdemelmasını belirginleştirdi.

Sonra geri çekildi. "Şuan durmazsak asla durmayacağım." Diyerek benden uzaklaştığında bende başımı salladım. Masanın üzerindeki sürahiden bir bardak su doldurdum kendime. Yarısını içtikten sonra bardağı Alpay'a uzattım.

Uzattığım bardağı anında alarak kalan suyu da o içti. Sonra kendisine bir bardak daha doldurdu. Böyle üst üste üç bardak su içti. "Aklımı alıyorsun, aklımı!" Diye söylendi kendi kendine. Güldüm.

"Sende benim kalbimi aldın ben sana laf yaptım mı?" Dedim masumca. Bana baktı. Gözlerindeki o parıltı kelimelerle anlatılamayacak türdendi. Birbirimize gülümsedik.

Tam o sırada kapı pat diye açıldı. İkimizde anında oraya baktık. "Komutanım!" Diyerek içeri hızla giriş yaptı Baran.

"Ne oldu Baran?" Dedim telaşla. "Komutanım, kusura bakmayın kapınızı çalmadan girdim ama İshak Albay hemen harekât odasında toplantı yapılmasını emrediyor." Anında ikimizde ciddileşip koşarak odadan çıktık.

Harekat odasına girdiğimizde Senem, Kürşad abi, Uras ve Koray'ın yanında üç asker daha vardı. Ciddi bir şekilde baş selamı vererek Alpay ile kendi yerimize, yanı albayın sağ ve sol tarafına oturduk.

"Çocuklar, arkadaşlarımız Sönmez Timi'ne yeni dahil oldular. Bundan sonra onlarda timde. Çocuklar kendinizi tanıtın."

"Astsubay Başçavuş Murat Ersöz."

"Astsubay Kıdemli Başçavuş Ozan Kalay."

"Astsubay Kıdemli Çavuş Poyraz Ak."

Hepimiz başımızı salladık. Komutan karşımızdaki büyük ekrana bir sürü görüntü yansıttı. Bir köy yerle bir olmuştu. Saldırı düzenlenmiş gibiydi. Bir sürü ceset vardı.

"Bu görüntü Şırnak, Silopi sınırları içerisinden gelen bir görüntü. Sınıra oldukça yakın bir köye sabahın erken saatlerinde füzeli ve bombalı saldırı düzenlenmiş." Komutan konuşmaya devam ediyordu.

"Sizden istediğim gidip bunu yapan o adamları bulup bana getirin." Hepimiz ayaklandık. "Emredersiniz komutanım!" Hepimiz odadan çıktık. "Herkes mühimmat odasına. Yarım saat içinde hazırlanıp helikoptere binmiş olacağız." Diyerek emri verdim.

Hepsi beni dinleyerek mühimmat odasına ilerledi. Ben önden girdim, ardımdan diğerleri. "Taramalı kullanabilen var mı içinizde?" Yeni gelen askerlereydi bu sorum. "Ben komutanım." diyerek Murat öne çıkmıştı.

Bir tane MG3 Silahı alıp ona uzattım. "Bu senin. Ben emir verdiğimde kullanacaksın. Yanına yeterli şarjör al." Murat onaylayarak silahı aldı elimden.

Bir tane de KNT-308 tüfeğini alıp Kürşad abiye verdim. Ekibin keskin nişancısı oydu. Ne yapması gerektiklerini bildiği için tek kelime edilmedi.

Geri kalan herkes kendi tüfeklerini aldı. Ben palaskama, kamuflajıma el tabancası yerleştirdim. Ayakkabımın içine de iki tane bıçak.

"Sönmez, hazır mıyız?" Hepsine baktım.

"Hazırız komutanım!" Sırıttım. Hangarın yan yana tek sıra halinde dizilerek albayı bekledik. Yanımıza geldiğinde herkes hazır ol konumuna geçti. "Zorlu bir göreve gidiyorsunuz Sönmez. Allah yardımcınız olsun."

"Sağ ol!" Albay başını salladı. Omzumun üzerinden arkamdaki time baktım. "SÖNMEZ, HELİKOPTER BİN!" Emrini verdiğimde herkes helikoptere biniş yaptı.

En son ben de bindiğimde görevli pilotlardan birisi helikopterin kapısını kapattı.

☪☪☪

Sahaya iniş yapmıştık. Peşi sıra ilerliyorduk şuan. "Ozan, GPS cihazına bak bakalım, durum ne." Ozan hemen cebinden GPS cihazını çıkartıp koordinatlara baktı.

"Toplantı mağarasına seksen üç kilometre var. En erken varış vaktimiz bir buçuk saat sonra. Yani hava aydınlandığında orada olacağız muhtemelen." Dar bir yola girdiğimizde herkes tekli sıra halinde ilerlemeye başladı. Önde ben, benim arkamda ise diğerleri geliyordu.

"Komutanım, öne ben mi geçsem?" Alpay'a en ters bakışımı attım. "Ağzını mermi yuvası yapmamı istemiyorsan sus Yenilmez." Yanıma yaklaştı. Kulağıma doğru eğildi.

"Bu Yenilmez'i bir tek sen yendin be güzelim. Ama başka konularda yenilmezliğimi de gösterebilirim." Derin bir nefes alarak yandan yandan ters ters baktım ona. "Alpay, seni vururum. Seni gerçekten vururum. Geç yerine!"

Fakat arsız arlanmaz diye boşuna dememişler. Dibimden ayrılmak yerine daha çok girdi. "Zaten vurmuşsun yetmez mi?"

Ciddi şekilde şuan burada Alpay'ı vursam ne olur? Ciddi soruyorum bunu.

Kız günah, günah. Vallahi bulmuşsun dipçik gibi herifi seveyim demek yerine vurayım diyorsun yemin ederim çarpılacağız senin yüzünden. Azıcık cilve ya...

Bayan Çok Bilmiş sen niye sürekli bu durumda geliyor, ihtiyacım olduğu anlarda kayboluyorsun?

Meslek bilgisi hayatım, gizlilik gereği söyleyemem.

"Baran, yüzbaşıyı yanına al. Bu bir emirdir." Dediğimde Baran 'Komutanım etmeyin' dercesine baksa da tınlamadım. Dibimde olduğunda dikkatimi dağıtıyordu şerefsiz. "Çay olsa ne güzel olurdu ha." Diyerek çok alakasız bir konu açtı Uras.

"He valla ya, sıcak sıcak ne güzel içerdik şimdi komutanım." Poyraz ilk defa konuşmuştu. Murat ise sessizliğini koruyarak ilerlemeye devam ediyordu.

"Allah'ım neden en manyak adamlardan oluşan tim bana verildi?" Arkamdaki Murat'a döndüm. "Aklı başında tek sen gözüküyorsun, bak bunlarla takılan bir bozuluyor bir daha toplanamıyor. Gözünü seveyim sen bozulma yoksa gerçekten kendimi kurşuna dizeceğim."

Murat ilk defa sırıttı. Onu henüz hiç tanımasam bile gözlerinde garip bir ifade vardı. Sanki... yakın bir zamanda bir olay yaşamıştı ve bir enkaza dönüşmüş, tüm enerjisini kaybetmiş gibiydi. "Estağfurullah komutanım." Diyerek ilerlemeye devam etti. Uzun bir yürüyüşün ardından hava aydınlanmaya başlamıştı.

"Ne kadar yolumuz kaldı?" Diye sormamla ozan GPS cihazına baktı. "Elli bir dakika diye gösteriyor komutanım."

Çantamı çıkartırken yanımdaki büyük bir kayaya oturdum. "On dakika mola." Dediğimde herkes benim gibi yapıp çantasını çıkardı ve bulduğu bir yere oturdu. Alpay tabii ki yanıma oturmuştu hemen.

Fazla yürümekten dolayı dikişlerim hafif sızlıyordu. "Poyraz, yardım kitinden kremi ver." Dediğimde Poyraz hemen çantasından yardım kitini çıkartıp bana uzattı.

"Dikişlerin mi?" Elindeki sudan bir yudum içerken konuştu Alpay. Başımı salladım sadece. "Çok fazla yürümekten hafif sızı girdi. Önemli bir şey değil." Zaten dayanılamayacak bir şey değildi. "Emin misin?" Başımı salladım.

Matarasını geri koyarken daha fazla zorlamadı. Çantamda kalan son konserve yemeğine baktım. Mantar. İstemsizce yüzümü buruşturdum. Mantar hiç sevmezdim ama mecburen yiyecektim.

Tam mantarın kapağını açacağım sırada avcumdaki kutu çekildi ve yerine nohut pilaki verildiğinde şaşkınlıkla kaldım öyle. Başımı kaldırıp tepemdeki Uras'a baktım. Elindeki yemeği bana vererek benim yemeğimi almıştı.

"Mantar yediğiniz an kusacaktınız komutanım. Tecrübe ile sabit." Diyerek açıklama yaptı ve elindeki benim mantarımı yemeye başladı. Bende şaşkınlığımı bir kenara atıp elimdeki nohut pilakisini yemeye başladım.

"Herkes hazır mı?" Hepsi onayladığında doğruldum ve çantamı yeniden omzuma geçirdim. Kalan yolları da yürümeye başladık.

On dakika sonra toplantı mağarası görüş açısına girmişti. "Uras, içerideler mi?" Dürbünden gözetleyen Uras başıyla onayladı. "Evet komutanım. İçerideler."

"Güzel. Sönmez, herkes mevzi alsın. Bekliyoruz." Herkes mevzi alarak yerinde bekledi. Yaklaşık yarım saat sonra bir hareketlilik fark edince doğrulduk. "Komutanım, çıkıyorlar."

"Sönmez, esas hedef çıkışa geldiğinde saldırıyoruz." Hepsi beni onayladı. "Uras, Baran ve Ozan. Üçünüz mağaraya girip oradaki her şeyi, en ufak çöp parçasını bile alıyorsunuz. Özel dosyaları o mağarada tutuyorlar."

"Emredersiniz komutanım." Ve beklediğimiz hedef dışarı çıktı. "SÖNMEZ, ATIŞ SERBEST!" Emrini verdiğim an ilk kurşunu ben sıktım. Benim ardımdan diğerleri. "Senin ağzını yiyeyim." Diyerek art arda kurşunları sıkmaya devam etti Alpay.

"Alpay, münasip yerlerine başka şeyler yemek istemiyorsan kes sesini!" Zorla gel beni vur diyor ben ne yapayım şimdi? Çatışmadayız ya!

"Ne gibi şeyler mesela?" Sinirle bir adamın kafasına daha sıktım.

"Mermi gibi şeyler Allah'ın sapığı!" Diye yükselmemi hiç umursamadan güldü. Hem de kahkaha atarak. "Komutanım, gerçekten çok seviyeli bir ilişkiniz var." Diyen Baran'a ağız dolusu küfür ettim. Hak etmişlerdi. Günah benden gitmişti.

"Uras, Baran ve Ozan. Şimdi!"

☪☪☪

Baran Yıldız...

Asel Komutanın emri ile Ben, Uras ve Ozan üçümüzde mağaraya girerek önemli dosyaları aldık. "Hadi hızlı olun!"

Son dosyayı da alıp çıkışa ilerledik. Dışarı çıktığımızda Uras'ın sesini duyduk. "Komutanım, ben elimdeki dosyayı sanırım koşarken düşürmüşüm. Siz ilerleyin ben dosyayı alıp geliyorum."

Başımı salladım. Ozan ile ilerlemeye devam ettik. Bu sırada bize doğru koşan Senem'i gördük. "Senem Komutanım, ne oluyor?" Senem'in bakışları bizdeydi. "Füze geliyor! Son kırk saniye kaldı! URAS NEREDE?"

Olduğum yerde kaldım. Füze mi? Has siktir.

"URAS!" Diye ileri atıldım ama çok geçti.

Füze... çoktan Uras'ın içinde olduğu mağaraya isabet etmişti.

-Bölüm Sonu-

-Bölüm nasıldı?

-En sevdiğiniz sahne?

 

Bölüm : 06.01.2025 20:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...