28. Bölüm

Bölüm 27

Ceren Su Karadağ
karadagceren

Selamlar hepinize! Nasılsınız?

Umarım hepiniz çok iyisinizdir.

---

"Vatan için can veren bütün şehitlerin anısına. Saygı ve minnetle anıyoruz..."

---

"Şöyle güzel bir dürümcüye mi gitsek?" Hepimiz helikopterde, Şırnak'a geri dönüyorduk şuan. Ve sohbet konumuz her zamanki gibi yemekti.

Başka konuştuğumuz konu mu var Asos?

"Hayır be, bir kebap gömelim." Poyraz'a mümkünmüş gibi daha da ters baktım.

"oyumu lokantaya veriyorum."

Sen yapma bari Senem.

"Bende oyumu akıl hastanesinden yana kullanıyorum. Bütün tim olarak delirdik, hayırlı olsun." Dediğimde hepsi güldü. Ben şaka yapmamıştım aslında...

"Şaka yapmamıştım." Daha çok güldüler. "Acilen tim değiştirmem lazım." Diye homurdandım kendi kendime.

Hepsi aynı anda bağırarak cevap vermekte gecikmedi. "Reddedildi."

Hepsine en ters bakışımı attım. "Tim komutanı benim, hatırlatırım." Hiçbiri tabii ki bunu umursamadı.

"Yıldırım, yaran iyileşene kadar izinlisin." Uras yüzünü buruşturdu. "Bunu bana neden yaptınız komutanım?" Bu sefer gülme sırası bendeydi. "Askerim bana lazım."

Helikopter iniş yaptığında hepimiz hangara girip üniformalarımızı çıkardık. "Buradan bana geçelim hepimiz, Baran ve Uras hariç. Yaren ve Yıldız sizi bekliyor." Herkes onayladığında Baran ve Uras'la vedalaştık. Yeni askerlerde gelmek istemediği için benim eve ben, Alpay, Senem, Kürşad abi ve Koray olarak gidiyorduk.

Koray çok çişim var diyerek önden koştuğu için eve bizden önce girmişti. Bizde içeri girdiğimizde hemen odalarımıza çıkıp üzerimize rahat kıyafetler giydik.

"Aso! Senle bir maç atalım." Koray'a karşılık iki kolumu yana doğru açtım. "Hay hay. Yenilen bulaşıkları yıkar." Koray onayladığında PS televizyona bağlayarak futbol oyununu açtım.

Oyun kumandalarından birini ben birini Koray aldığında Alpay, Senem ve Kürşad abi yan yana dizilmiş bizim maçı izliyordu.

"Kim alır?" Dedi Kürşad abi.

"Koray alır." Dedi Senem. Aşk olsun Senem.

"Asel net alır." Canım sevgilim tabii ki benim tarafımı tutmuştu. Tutmasa zaten olay çıkarırdım.

"Bende oyumu Asel'den yana kullanıyorum." Son noktayı Kürşad abi koymuştu. "Senem sen emin misin hâlâ Koray'ın alacağından?" Dediğimde Senem başını salladı. "Evet."

Yarımca sırttım. "Yarın antrenmana artı yüz tur. Artı karargâhın bahçesindeki çimleri biçmek." Dediğimde Senem anında toparlandı. "Kesinlikle siz alırsınız Asel komutanım." Dediğinde güldüm. "Aferin."

"Yalnız bu yaptığın şantaja girer komutanım!" Koray'a yandan bir bakış attım. "Bana ne oğlum. Sende yüzbaşı olsaydın sende şantaj yapsaydın. Beni alakadar eden bir durum yok." Hep beraber bir kez daha güldüğümüzde son golü atarak maçı bitirdim.

"Ve sekize altı ben kazanıyorum. Koray, bulaşıklar elinden öper koçum." Koray ağız dolusu küfür ederek kumandayı fırlattı. "Yavaş lan öküz! Pahalı bir şey o!"

Bana dönüp baktı. "Tek derdin parası mı yani şuan?!" Başımı evet anlamında salladım. "Kaç bin lira ödedim ben onlara! Senden daha pahalılar."

Koray kınayıcı bir bakışla dilini damağına vurup yaşlı teyzeler gibi cık cık ederek başını iki yana sallarken umursamadan mutfaktaki kutu içeceklerden birini alıp kafama diktim.

"Ben uyumaya çıkıyorum siz ne yaparsanız yapın. Evi yakmayın veya başımıza yıkmayın yeter." Diyerek üst kata çıktım. Masamın üzerindeki kremlerimi aldım. Dağda cildim çok hasar aldığı ve kuruduğu için nemlendirici bakım kremlerini kullanıyordum.

Kapı birden açılınca o tarafa doğru baktım. İçeri giren kişi Alpay'dı. "Yatağında bana da yer var mı yüzbaşım?" Güldüm. Bedenimi hafifçe ona doğru eğdim. "Bilmem, belki vardır." O da sırıtarak baktı bana.

Beni beklemeden yatağa geçip uzandı. Kremlerimi sürdüğümde bende hemen yatağa girerek yanına kıvrıldım. Alpay'ın kolları anında belimi kavrarken bende başımı göğsüne yasladım.

Boyu ağrı dağı ile yarışır olduğu için ayakları yatağın dışında kalmıştı. İstemsizce bu haline keyifli bir kahkaha attım. "Neye gülüyorsun sen öyle bakayım?" İşaret parmağımla boşlukta duran bacaklarını gösterdim.

"Yatağa sığmadın, ona gülüyorum." Diyerek daha çok güldüm. Benim gülmemle birlikte Alpay'da güldü. "Ne yapalım boyumuz uzun olunca böyle yatak dışı kalıyoruz."

Başımı daha çok yasladım göğsüne. "Fazla uzun ama senin de boyun. İki metre yedi santim ne ya?" Dediğimde bir eli saçlarıma gitti. "Senin de boyun bir metre seksen yedi santim, biz sana bir şey diyor muyuz?" Başımı kaldırıp dudağının kenarına öpücük kondurdum.

"Düşmana mı su veriyorsun Asel, bu ne?" Dediğinde şen bir kahkaha atarak bu sefer dudağından uzun uzun öptüm.

Beni birden yan çevirip gıdıklamaya başlayınca kahkahalarım bütün odada yankılanmaya başladı. Birden durdu. Gözleri uzun uzun gülüşümde takılı kaldı.

Gülüşüm yavaşça azaldı ama dudaklarımdaki derin tebessüm yerli yerinde kaldı. "Gözlerin yıldız, gülüşün turan." Diye fısıldadı dudaklarıma doğru.

Birden üzerime doğru çıktı. İki yanıma açtığı kollarının üzerinde hafifçe yükselerek beni inceledi. Yüzümün her zerresini aklına kazımak ister gibi baktı. Bir eli önüme düşen saçlarımı aldı, parmak ucunda çevirdi.

"Ben nasıl bir sevap işledim de sen benim karşıma çıktın. Güneş gibi aydınlattın hayatımı..." Büyülenmiş gibi baktım ona. Elimi aramızda kaldırarak yüzünü okşadım. "Asıl ben nasıl bir iyilik yaptım da sen beni buldun?"

Yanağıma derin bir öpücük bıraktı. "Aslanın eşi de aslandır diye boşuna dememişler." Bu dediği ile bir kere daha kocaman güldüm.

Bende aynı şekilde yanağından öptüm. Hem de derin bir oh çekerek öptüm.

"Aslanın eşi de aslandır ama biz Bozkurt'uz. Bizde Bozkurt'un eşine Asena denir." Kollarımda biraz alçaldı ve bu sefer alnımdan öptü.

"Benim sevgilim işte. Türk kadını dediğin böyle olur." Kendini yeniden yanıma bırakarak beni de yan döndürdü ve belimden tutarak kendine doğru çekti. Başını boynuma doğru gömdü ve orada soluklandı.

"Alpay huylanıyorum." Desem de aldırmadı. "Burada gerçekten nefes alabiliyorum." Sesi, yüzü saçlarımın arasında olduğu için boğuk çıkmıştı.

Huzurlu bir şekilde gülümseyerek bende belime sarılı olan ellerini tuttum. Öylece uyuyakaldık.

☪☪☪

Senem Yenilmez...

Dayanamayıp mutfağı toplaması için Koray'a yardım etmeye kalkmıştım. O makinayı boşaltırken bende bulaşıkları yıkıyordum.

Koray, mutfakta hızlıca hareket ederken ben bulaşıkları yıkamaya başlamıştım. Su sıcaklığı ellerimi yakıyor ama dikkat etmeden, bir yandan da aklımı dağıtmaya çalışıyordum. İşimizi bitirdiğimizde ellerimi kurulayarak mutfaktan çıktım.

"Teşekkür ederim sarışın." Gülerek omzuna elimi attım. "Ne demek kardeşim." Karşıda gülümseyerek buraya bakan Kürşad'ı gördüğümde yüzümde benden bağımsız bir gülümseme oluştu.

"Ben genç aşıkları tek bırakayım en iyisi. İyi geceler size." Tam merdivenlere doğru yönelmişti ki birden durdu. Arkasına döndü. "Odam ikinizin odasının tam ortasında, lütfen bende travma yaratacak sesler yapmayın." Cümlenin altında yatan imayı fark ettiğimde koltuk üzerindeki minderlerden birini alıp yüzüne attım.

"Pislik!" Gülerek merdivenden çıktı. O gittiğinde minderi yeniden yerine koydum. Kürşad'a döndü "Niye gelmedin mutfağa?" Gülümseyerek bana doğru ilerledi ve belimden tuttu.

"Buradan izlemek daha güzel." Yanağımdan öptü. "Ha yakından izlemek güzel değil demek ki." Adet dönemim yaklaşıyordu. Biraz huysuzdum.

"Öyle bir şey mi dedim şimdi güzelim?" Dediğinde kollarından ayrılıp kollarımı göğsümün altında bir birine doladım. "O anlama çıkıyor ama! Uzaktan izlemek daha güzel dedin. Demek ki yakından izlemek güzel değil." Bu halime bakıp bir süre ciddi olup olmadığımı inceledi. Ciddi olduğumu fark ettiğinde kocaman bir kahkaha atarak bana sarıldı.

"Senin her halini izlemek çok güzel. Bakıp bakıp doyamaz insan." Trip atmayı anında bırakıp bende ona sıkıca sarıldım. Başını yüzüme doğru eğdiğinde beni öpeceğini sanmıştım ama o beni şaşırtarak dudaklarını çenemin altından köprücük kemiğime inen yara izimin üzerine bastırdı.

Yaramın her bir yerini nazikçe öptü. "Olan ve olacak olan bütün yaralarını tek tek öpeceğim." Gözlerimin parladığını hissettim.

Alttan alttan ona bakarken sarhoş olmuş gibiydim. "Ya bir gün artık öpmezsen?" Diye sormadan edemedim. Bir eli yüzümde dolaşırken bu dediğimden sonra saniyelik duraksadı. "O zaman şehit düşmüşüm demektir."

Düşüncesi bile kalbimi acıtırken sesli bir şekilde duymak iyice acıttı. "Deme öyle. Bir şey olmasın sana." Diye mırıldandım sadece onun duyabileceği şekilde. Kollarımdan tutarak beni kendine çekti.

"Hani bir kadın ile bu kadar yakın durmak günahtı?" Dedim sırıtarak, ona bulaşırken.

Kürşad başını arkaya doğru atıp kahkaha attı. "O kadın sıradan bir kadın değil ama, benim nikahlı eşim artık. Bu günah değil, sevap olur."

☪☪☪

Asel Sönmez...

Sabah olmuştu. Uyandığımda Alpay hâlâ yanımda uyuyordu. Bu gün izin günümüzdü. Yavaşça onu uyandırmadan yan dönerek yüzünü izledim.

Göz kapakları kapalı olduğu için ela gözlerini göremiyordum. Uyurken bile kaşlarını çattığı için alnının ortası hafif kırışmıştı. Yanağında yastık izleri vardı hafif hafif.

Kollarımı destek olarak kullanıp hafifçe yatakta doğruldum. Bana dönük tarafta ola yanağına bir öpücük kondurdum. Ağzının içinde bir şeyler dese de uyumaya devam etti. Tekrardan yanağına art arda bir sürü öpücük kondurduğumda hafifçe gözlerini araladı.

Gözleri beni görünce gülümsedi. "Her sabah keşke böyle uyansam o lanet alarmın yerine." Diye mırıldanırken beni kendine çekip göğsüme başını yasladı.

"Kalk hadi hazırlan! Seni bir yere götüreceğim." Dediğimde kaşlarını çattı. "Nereye?" Gülümsedim. "Sürpriz." Yataktan kalkarak dolaba ilerledim ve giyeceklerimi alıp banyoya ilerledim. Üzerime siyah bir pantolon ve gri bir kazak giydim. Saçlarımı açık bıraktım. Şırnak'a artık kış gelmişti. Havalar çok soğuktu.

Banyodan çıktığımda Alpay dün giydiği siyah sweeatshirt ve gri eşofmanı giymişti. "Bizimkilere dün dedim ben. Onlar çoktan uyanmış kahvaltı yapmışlardır bile. Hadi geç kalacağız gidelim!"

Elinden tutarak onu çekiştirdim. Bu heyecanlı halim onu güldürdü. Beni takip ederek evden çıktığımızda hemen arabaya bindik. Yolu ben bildiğim için sürücü koltuğuna ben, yolcu koltuğuna o oturmuştu.

Varacağımız yere geldiğimizde arabayı durdurdum. Arabadan indiğimizde elinden tuttum ve ikimizdeki karşımızdaki yere baktık.

Şehitlik.

"Asel?" Sesi daha çok buraya neden geldiğimizi sorar gibiydi. Gülümsedim ve elim elindeyken yürümeye devam ettim. "Annem ve babamla tanıştırmak istiyorum seni." Dediğimde yutkundu.

"Asel... emin misin? Yani ben... bilmiyorum..." Neden böyle yaptığını biliyordum. Sevgili olduğumuzda, hastaneden çıktıktan sonra bana ailesi ve geçmişi hakkında her şeyi anlatmıştı. Kendisini şehitlerin yanına layık görmüyordu.

Parmak ucumda yükselip yanağından öptüm. "Eminim. Hem öyle düşünme. Seni tanısalardı çok severlerdi. Onlar ailenle değil, seninle ilgilenirdi. Ve sen çok iyi birisin Alpay. Ailem senin elini tuttuğum için benden bir an bile utanmazlardı."

Bir kez daha yutkundu ama bu sefer rahatlamış gibiydi. Onun elini tutarken ezberlediğim yolların arasından geçtik.

En sonunda yan yana kazılmış iki mezarın yanında durduk. Her geldiğimde yaptığım gibi ilk önce mezar taşlarına baktım.

ŞEHİT:

BÇVŞ DOĞAN SÖNMEZ.

MEMLEKETİ: RİZE

ANNE ADI: NURSEMA

BABA ADI: ZAFER

D. T: 1951 / Ş. T: 2003

Dudaklarımda buruk bir tebessüm yerini korurken hemen yanındaki mezara baktım.

ŞEHİT:

ÜSÇVŞ MİHRE SÖNMEZ

MEMLEKETİ: TÜRKMENİSTAN / AŞKABAT

ANNE ADI: YEYLİ

BABA ADI: BEDİRGEN

D. T : 1956 / Ş. T: 2003

Yavaşça mezarların yanındaki kayaya oturdum. Alpay ise sessizce bakıyordu sadece. "Anne, baba." Dedim ilk. Bir elim babamın soğuk mezar taşında dolandı. "Ben geldim gene."

Alpay'a baktım. Elimi uzattım tutması için. İlk başta tereddüt etse de tuttu yavaşça. "Bakın sizi kimle tanıştıracağım." Alpay da yanıma oturdu yavaşça. "Alpay bu, erkek arkadaşım. Asker o da, yüzbaşı." Dedim kısık bir sesle. Gözlerim dolmuştu.

"Baba, kızma hemen." Dedim sanki gerçekten cevap verebiliyorlarmış gibi. Bir süre sessizce izledik öylece.

Gözyaşlarım yanağımdan akmaya başladığında başımı Alpay'ın omzuna yasladım. Tam o sırada bir kedi geldi yanımıza. Her zaman onların mezarının yanında olan turuncu bir kediydi bu. "Seni sevdiler." Dedim Alpay'a.

Tam o sırada kedi Alpay'ın kolunu çizince güldü. "Babanın sevdiğini pek sanmıyorum." Dedi. Dargın bakışlarım babamın mezarına döndü. "Baba ya!" Diye sızlandım.

"Eje, kakama bir zat aýt (Anne, babama bir şey söyle.)" Dedim Türkmence konuşarak. Annem Türkçeyi çok iyi bilse bile memleketinden ona kalan tek şey dili olduğu için bana öğretmişti, onunla sık sık Türkmence konuşurduk.

"Eğer seni gerçekten tanıyabilseydi muhtemelen önce bir topuğuna sıkar geri yollardı." Dediğimde bana döndü. "Sonra gelirsem?" Diye sordu.

Bu sefer ben güldüm. "Diğer topuğuna sıkardı bu sefer. Ama üçüncüye gelirsen bu sefer tamam derdi."

Bir süre Alpay ile mezarın yanında oturduk.

Sönmez Ailesi, bu gün damat adayları ile resmi olarak tanışmışlardı.

☪☪☪

Senem Yenilmez...

"KARABİBERİM VUR KADAHLERE, HADİ İÇELİM. İÇELİM HER GECE. KARABİBERİM VUR KADAHLERE HADİ İÇELİM. İÇELİM HER GECE. ZEVKİ SEFA DOLDU GÖNLÜME. HADİ İÇELİM, ACILARIN YERİNE!" Bir yandan elimdeki tahta kaşık ile tencerenin içindeki domates çorbasını karıştırıyor, bir yandan telefondan çalan şarkıya eşlik ediyordum.

Asel ve Alpay sabah şehitliğe gitmişlerdi. Koray ise yeni kankisi Ozan ile dışarı çıkmıştı. Ben ve Kürşad evde kalmıştık.

Ben akşama yemek hazırlarken Kürşad içeride spor yapıyordu. Mutfak ve oturma odası bitişik olduğu için onu görebiliyordum. Yere bir yoga matı sermişti ve üzerinde mekik çekiyordu.

Üzerinde siyah şortu ve yeşil, asker desenli atleti vardı. "Gerçekten içinden böyle biri çıktığına inanamıyorum." Bir yandan sporunu yaparken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu.

"Ne o, beğenemedin mi bu çingene hallerimi?" Elimdeki tahta kaşıkla yalandan bir kızgınlıkla konuştum. "Her halin bana şiir." Diye romantik romantik cevap verdiğinde hemen eridim tabii.

"Sen nereden öğrendin bu romantik lafları?"

"Zamanında oldukça hareketli bir aşk hayatım vardı."

Kaşlarımı çattım. "Hareketli?"

Sırıttı şerefsiz. "Fazlasıyla." Hemen mutfaktan çıkarak yanına ilerledim. Yattığı yerden kalkmasını beklemeden hızla üzerine çıktım ve boğazına yapıştım. "SENİ BOĞARAK ÖLDÜRÜRÜM KÜRŞAD TÜRKMEN!" Diye bağırdığımda o hiç aldırmadan gülmeye başladı.

"GÜLÜYOR BAK!" Yüzüne bir yumruk attığımda mozaşist gibi güldü. "PİSLİK HERİF, HAFIZ OLACAK BİR DE!"

Bacak kısmına doğru daha sert oturdum ve yumruklarım yüzünü buldu. "Dur, Senem dur şakaydı." Kahkahalarının arasında yumruklarımı tuttu.

"Yapma şöyle şakalar. Sinir oluyorum." Hafifçe doğrulup boynuma bir öpücük kondurdu. "Kıskandın mı sen?" Hâlâ kucağındayken ellerim omzunu buldu. "Evet." Dedim hiç lafı dolandırmadan.

Ellerini belime atıp bel boşluğumu okşadı. "Bundan öncesinde hiç ilişkim olmadı Senem. Hiç aşık olmadım, birinin elini tutmadım. Her zaman nasibimi bekledim." Parlayan gözlerle beni süzdü. "Ve bana nasibim en güzel şekilde geldi, Allah'a çok şükür."

Gözlerindeki o parıltıyı görmek, her şeyin anlamını bir anda değiştirdi. Kürşad'ın söyledikleri, basit ama bir o kadar derin ve samimi sözlerdi. Onun hayatındaki geçmişi, aşkla yoğrulmamış ama beklentilerle dolu bir geçmişti. Ama şu an, benim yanımdaydı.

Biraz yumuşayarak bakışlarımı onun gözlerinden ayırmadım. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?" Diye sordum şımarık bir şekilde.

"Evet, gerçekten bana nasibin en güzel hali geldi," dedi. "Her zaman en hayırlısı için dua ettim. Dualarım sende kabul oldu, Senem."

Ellerim, yavaşça Kürşad'ın omzunda gezindi, her hareketim daha da derinleşen bir güvenin, tutkunun işareti gibiydi.

"O zaman," dedim, dudaklarını hafifçe büzerek, "Bugünden sonra bana başka şakalar yapma. Gerçekten sinir oluyorum."

Kürşad, gülerek başını salladı. "Söz, bir daha yapmam."

Onun üzerine eğildim ve dudaklarını hafifçe, ama anlamlı bir şekilde öptüm. "Bu şakaların yerine, her zaman böyle sözler söyle. Benim için en değerli şey bu," dedim.

Gülüşlerimiz birbirine karıştı, ama bu kez gülmelerinin içinde sadece mutluluk ve güven vardı. İlişkimizdeki en güzel şey, her şeyin ne kadar gerçek ve saf olduğuydu.

Başımı boyun girintisine gömdüm. Kokusunu içime çektim. Camlar açık olduğu için kokacak şekilde terlememişti.

Elleri bel boşluğumda dolanmaya devam ederken bende ellerimi atletinden içeri sokup kaslarına dokundum.

"Rahat dur." Diye uyarısını aldırmadım. Kısık bir nefes verdi. "Senem. Sabrımla oynama Senem." Cilveli bir şekilde gülüp dudağından öptüm. "Ya oynamak istiyorsam?" Bakışları kısıldı. Gözlerinde anlayamadığım bir duygu belli oldu.

"Senem, oturduğun yerde biraz daha hareketlenirsen kendimi tutamayacağım." Yeniden güldüm. "Tutma." Dedim.

Bu dediğim ondaki iplerin kopma noktası oldu.

☪☪☪

Kürşad, benim yavaşça göğsüne sokulmama hiçbir şey demedi, sadece derin bir nefes aldı. Benim vücudum ona yakınlaştıkça, her şeyin daha huzurlu ve sakin olduğunu hissediyordu. Gözlerimizi kapatıp bir süre sessiz kaldık. O an, birbirimize sarılmanın, her şeyin geride kaldığı bir anın içindeydik. Bedensel olarak hem ikimiz de yorgundu, ama bir o kadar da huzurluyduk.

"Rüya gibi," dedim, mırıldanarak. Kelimeler, o anın büyüsüne uyanmış gibiydi. "Bazen hissettiğim, düşündüğüm şeylerin... ötesinde bir şey var."

Kürşad, başını hafifçe yana yatırarak beni dinledi. "O zaman, bu da bizim gerçeğimiz," dedi yavaşça, "Yani birlikte olduğumuz her an, kendi rüyamız gibi. Ve bu rüyanın gerçek olması, sadece bizimle mümkün."

Göğsüne biraz daha yaslanarak, gözlerimi kapattım. Yorgunluk yavaşça her şeyin içine yayıldı, ama bu, rahatlatıcı bir yorgunluktu. Birbirimize sarılarak, dünyadan uzaklaştık. Geçmişin, geleceğin ne getireceğinin önemi yoktu. O an, sadece birbirimizin yanında olmak, bir arada olmak yeterliydi.

Kollarını omzuma doladığında göğsünde soluklandım. Saçlarımın tepesini öptü. "Her anı çok güzeldi," Kürşad'ın sesiyle yanaklarım kızardı. Başımı omzuna daha çok sakladım.

Kürşad, parmakları ile çenemden tuttu. "Utandın mı sen?" Diye sordu eğlenen bir ifadeyle. "Kes sesini!" Diye yükseldim. Utanç duygusu bedenime yeni uğruyordu.

"Pişt," Dedi gülümsediğini belli eden bir sesle. Bakmadım ona. "Az önce bu utangaçlığın yoktu ama, halinden memnundun."

Kolumla pazısına vurdum. "Seni öldürürüm!"

Kürşad, yanaklarımdan öptü. "Sen ne demiştin, artık ben senin nikahlı eşinim. Yani, benden utanmanı gerektirecek bir durum yok."

Bir süre o yatakta bir birimize sarılarak durduk. Ardından kendi odama geçtim ben. Neyse ki adet dönemim başlamamıştı henüz.

Adet düzeni için doğum kontrol hapı kullandığımdan dolayı çantamda her zaman bir paket taşırdım. İçerisinden bir tane alıp ağzıma attığımda kendimi sıcak suyun altına bıraktım.

☪☪☪

Asel Sönmez...

Alpay ile birlikte tatlı yemeye gelmiştik. Tatlılarımız alıp masalardan birine oturduk.

Telefonum yeniden çaldığında arayan kişiye baktım.

Bilinmeyen Numara...

Telefonun ekranına baktığımda, bilinmeyen numarayı görünce içimdeki belirsizlik ve merak daha da arttı. Alpay, tatlısından bir parça alırken, gözleriyle beni izliyordu.

Bu yedinci arayışıydı. "Kim o?" Diye soran Alpay'a bilmiyorum dercesine omuz silktim. "Bilinmeyen Numara yazıyor." Kaşlarını çattı.

Çatalını tatlısına batırıp bıraktı. "Aç bakalım bir, derdi neymiş anlayalım?"

Dediğini yaparak aramayı açtım ve kulağıma götürdüm. "Kimsiniz?"

Hattın diğer ucundan cevap gecikmedi. "Beni özledin mi Kızıl Komutan?"

Anlamsızca kaşlarımı çattım. "Kimsiniz?" Diyerek sorumu yeniledim.

"Aaa ayıp ama! Kadim dostunu tanımadın mı komutan? Benim, Kor..."

-Bölüm Sonu-

-Bölüm nasıldı?

-En sevdiğiniz sahne?

-Bir sonraki bölümde sizce neler olacak?

 

Bölüm : 13.01.2025 20:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...