
Selaaaammmm! Nasılsınız?
Umarım hepiniz çoookk iyisinizdirr.
Bölüme başlamadan önce oy verip, satır aralarına yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
---
"Bu vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına. Saygı ve minnetle anıyoruz..."
---
Sinir bütün hücrelerime yayılırken bakışlarım sertleşti. Elimdeki çatalı sertçe masaya bıraktığımda Alpay'ın bakışları da bendeydi. Beni inceliyordu.
"Ne istiyorsun lan it?" Diye dişlerimin arasından konuştuğunda kahkaha attı. "Bu sefer ben değil, bir başkası senden bir şey istiyor Kızıl Komutan." Cevap vermeme fırsat vermeden başka birinin sesi duyuldu telefonda. Bir kız çocuğu sesi.
"Asi abla..." Bu Ordu'da yaşayan halamın kızı Nihal'di. "Nihal?" Dedim şaşkınlıkla. Ağlayan sesi ulaştı kulaklarıma. "Asi abla okuldan dönerken aldılar beni, bağladılar. Korkuyorum. Ne olur bir şey yap."
Sinirlerim, vücudumda adeta bir elektrik akımı gibi yayıldı. Gözlerim, masaya düşen çatala odaklanmıştı, fakat içimdeki öfke, her geçen saniye büyüyordu.
"Nihal?" diye tekrar sordum, sesim zorla sakin kalmaya çalışıyordu. Ama içimdeki korku, paniği hissettim. Küçük kızın sesindeki korku, bana kendi geçmişimi hatırlatıyordu. Ne olduğunu anlamadan bir şeyler yapmam gerekiyordu.
Alpay, gülüşünü kesip telefonun diğer ucundaki sesi duymuş gibi sertçe baktı. "Beni dinle, Kızıl Komutan. İstediğini yapabilirsin, ama önce bir oyun oynaman gerekecek. Oyun bittiğinde, belki o küçük kızın hayatı da biter."
Dudaklarım sertçe kapandı. "Beni tehdit ediyorsun, değil mi?" dedim. Sesim titrememek için zorlanıyordu, ama gözlerim ne kadar kararlıysa, sesimdeki öfke de o kadar keskin ve netti.
Nihal'in ağlayan sesi daha da yükseldi. "Abla, ne olur yardım et. Onlar kötü, Asi abla, çok kötü..."
Arkamdaki sandalyenin düşmesini umursamadan hızla masadan kalkıp dışarı çıktım. Alpay ne olduğunu anlamadan benim arkamdan kalktığında o hızla hesabı ödedi. Benim ise hiç bir şey umurumda değildi şuan.
"Telefonu yanındaki şeref yoksunu ite ve ablacım." Nihal'in ağlayan sesi uzaklaştı. Yerine onun sesi geldi kulaklarıma. "Sürprizimi beğendin mi komutan?"
"Senin şerefini sikerim! Senin yedi ceddini, sülaleni, soyunu, sopunu, gelmişini, geçmişini, geleceğini evire çevire sike sike sikerim! Soysuz it! O kız daha on altı yaşında! bırak o kızı hemen! Derdin benimle, masumların kanı ile oynama! Seni gebertirim!"
Hırsla solumamı aldırmadı. Aksine bu onu eğlendirmiş olacak ki kahkahalarla güldü. Saatime baktım.
00.23
"Bekle, bu sefer ecelin olmaya geliyorum, bekle!" Telefonu kapattığımda hızlıca rehberden İshak Albay'ın numarasını aradım.
"Komutanım, bu saatte aramak huyum değil ama acil. Kor ile ilgili." İshak Albay'ın sesi duyuldu. "Ne oldu Sönmez?" Dediğinde derin bir soluk çektim.
"Komutanım Kor olacak o şerefsiz piç, bana karşı kullanmak için on altı yaşındaki bir kızı kaçırıp esir olarak yanında tutuyor. Az önce benimle kişisel telefonumdan iletişime geçti."
İshak Albay'ın cevabı çok gecikmedi. "Timin ile hazırlanıp hemen alaya gelin." Dediğinde o görmese de başımı salladım. "Emredersiniz komutanım."
Telaşlı bir şekilde benim yanımda duran Alpay'a başımla arabayı işaret ettim. Bu sinirle araba kullanmam uygun olmayacağı için sürücü koltuğuna o geçti.
"Neler oluyor?" Diye sorduğunda bir süre cevap vermedim. Ellerimi saçlarıma geçirip sakinleşmeyi bekledim. "Kor aradı." Dedim tek nefeste. Anında duruşu dikleşti. "Ne diyor?"
"Ordu'da yaşayan halamın kızı Nihal var, onu kaçırmış it! Bana karşı kullanıyor!" Alpay avcu ile direksiyonun kenarına sertçe vurdu. "Hay koyduğumun piçi!"
Telefonumu alıp timin geri kalanını, yani Ozan, Poyraz ve Murat'ı aradım. "Hemen hazırlanıp alaya gelin." Dediğimde cevap vermelerini beklemeden kapattım.
Bizim eve geldiğimizde ışıkların kapalı olmasını umursamadan anahtarla kilidi açıp içeri daldım. Ben içeri girdiğim gibi aşıklar açıldı ve bütün tim, yeniler de dahil bir şekilde ellerinde balonlarla yerinde doğruldu.
"İyi ki doğdun Asel. İyi ki doğdun Asel." Diye tezahürat yaparak ayaklandı. O an saniyelik olarak şaşırdım.
Bu gün 7 Mart'tı. Benim doğum günüm.
Ama o an bunu bile düşünemedim. Sinirin etkisi ile her zaman olduğu gibi en yakınlarıma çattım. "ÇOCUK MUSUNUZ SİZ?" Diye bağırdığımda hepsi anında susarak bana baktı.
Alpay koluma hafifçe dokunduğunda kolumu silkerek uzaklaştım. "ÇOLUK ÇOCUK GİBİ BURDA PARTİ Mİ YAPACAĞIZ? OLDU OLACAK PALYAÇOYA YÜZÜMÜZÜ DE BOYATALIM!"
Yakıcıydım. Kırıcıydım. Can acıtıcıydım.
Ben buydum. Ne kadar sevdiklerim için her şeyi yapacak olsam da sinirlendiğimde de kırıp döktüğüm tek kişi sevdiklerim olurdu. Neşemi de sinirimi de onlardan çıkarırdım. Asel Sönmez buydu.
"HERKES ON BEŞ DAKİKA İÇİNDE HAZIRLANIP BU KAPININ ÖNÜNDE OLACAK. HAZIRLANAMAYAN BENİM GÖZÜME BİR DAHA GÖZÜKMESİN." Ben hızla merdivenlerden çıkarken arkamdan Kürşad abinin seslerini duyuyordum.
☪☪☪
Alpay Yenilmez...
"Neydi bu şimdi?" Diyen Senem'e baktım. Elindeki pastayı sinirle masaya koyup sandalyelere oturdu. "Bir şeye canı sıkılmıştır. Asel hep öyle, sinirini hep en yakınlarından, yani bizden çıkarır ama sonra pişman olur." Başımı sallayarak Kürşad'ı onayladım.
"Aslında bizi aradı... demek ki önemli bir şeydi." Hepsi bana baktı. "Komutanım siz biliyor musunuz?"
Başımı salladım. "Kor, iletişime geçti." Dediğimde herkes kırgınlığını unuttu. Anında bakışları değişerek hepsinin bakışı meraka büründü.
"Şuan bildiğim sadece elinde bir esir var. Asel'in yakını olan bir kız çocuğu. Şimdi çıkıp hazırlanın on beş dakika sonra burada olun." Bende merdivenlerden çıktım yukarı. Kalıplarımızın en çok uyduğu kişi Kürşad'dı. Bu yüzden ondan bir üst birde alt aldım ve giyindim.
Yavaşça Asel'in kapısına ilerledim. Kapıyı iki kere tıklatıp içeri girdim. "Güzelim." yatakta oturan Asel'in yanına çöktüm. Başını eki eli arasına almış dolu gözlerle öylece duruyordu. Kendime çekerek onu göğsüme bastırdım.
"Alpay o daha çocuk... bizim işlerimize bulaştırılmamalı o. Halam aradı az önce, açamadım. Ben ne derim şimdi o kadına?" Dediğinde içim yandı.
Saçlarından öptüm. "Sana söz veriyorum, alacağız onu. Hem de hiç zarar görmeden." Başını sallayarak ayaklandı. Dolu gözlerini elinin tersi ile silip kapıya yöneldi.
"Çocuklara da gereksiz yere çok kızdım değil mi?" Başımı sallamakla yetindim. Oflayarak odadan çıktı.
Aşağı indiğimizde hepsi hazır bir şekilde kapıda bekliyordu. Hepimiz arabalara dağılıp Karargâha ilerledik.
"Bu en riskli görevlerinizden birisi çocuklar." Diyen İshak Albay'ı dikkatlice dinledik. "Önceki operasyonlarda sadece teröristlerle savaşıyordunuz. Fakat bu sefer ellerinde bir esirimiz var. On altı yaşında bir kız çocuğu. Ne olursa olsun o kız çocuğunu sağ salim burada istiyorum." Hepimiz başımızı salladık. "Emredersiniz komutanım."
Çantalarımızı alıp helikoptere bindik. Helikopterde herkes sessizdi. Asel en son boğazını temizleyerek konuştu. "Eve geldiğimde size öyle bağırıp kızdığım için özür dilerim. Yersiz bir sinirle size patladım."
Hepsi gülümsedi. Koray, yanında oturan Asel'i kendine çekip sarıldı. "Sorunu yok komutanım. Sizi hepimiz biliyoruz zaten." Asel'de huzurla gülümseyerek başını Koray'ın omzuna yasladı.
Bu time ilk geldiğim gün bile hepsi arasındaki bağı fark etmiştim. Hepsi Asel'i bulana kadar durmamış, bir sonuç olduğunda ilk onlar atlamıştı.
En sonunda helikopter iniş yaptığında hepimiz indik. Aldığımız güzergaha göre ilerliyorduk.
Bir kaç saatin ardından durduk. "İnleri burası. Sönmez, herkes dikkatli olsun. Teslim ol ve silahını yere at, çağrısı yok. İçeride kaç adam var bilmiyoruz. Fakat içeride sivil var. Sivile yaklaşanı indirin. Kor'u canlı istiyorum."
Susturuculu silahlarla dışarıdaki adamları indirdikten sonra hepimiz mağaraya daldık. Kürşad, Murat ve Koray direkt olarak sandalyeye bağladıkları sivil genç kızın güvenliğini aldı.
Kalanlarımız ise karşımıza çıkan bütün adamları indirmekle uğraşıyordu. En sonunda mağara temizlendiğinde Baran, bir eli ile kıyafetinden kavrayıp sürüklediği Kor ile bize yaklaştı.
"Komutanım." Diyerek Kor'u Asel'in önüne fırlatma sureti ile attı. Şerefsiz it kolundan kurşun yemişti.
"Beni esir aldığın zaman köpeklerine eceliniz olacağım, bir gün elbet hepiniz elime geçeceksiniz demiştim. Ben dediğimi yaparım. İlk önce oradaki adamlarını, sonra sıra sıra her şeyini yok ettim. En sonunda da elime sen düştün. Beni çok uğraştırdın ve ben uğraşmayı hiç sevmem, Kor."
Ensesine dayadığımız silah ile yerde diz çökmek zorunda kalan Kor'a bir tekme attı. "Bütün hainler, bütün düşmanlar bir gün benim elime düşer ve ben onlara Yüzbaşı Sönmez'in sönmeyen ateşinde yakarım."
Baran'a ve Ozan'a ayağı kaldırmasını işaret ettiğinde Ozan ve Baran, Kor'u kaldırdı. Asel, kamuflajının cebinden çıkardığı kelepçeleri Kor'un bileklerine taktı.
"Dua et bize canlı lazımsın. Yoksa buradan leşin çıkmıştı." Kor'u bana teslim ederek hemen kuzeninin yanına koştu.
"Nihal'im, ablam." Diyerek hızlıca genç kızın yanına çöktü.
Nihal; siyah saçlı, kahverengi gözlü, orta boylarda bir kızdı. Asel ona doğru geldiğinde koşarak geldi ve ona sarıldı. "Asi abla," Dedi sadece.
Asel, Nihal'in saçlarını okşadı. "Korkma artık, geçti her şey. Şimdi gidiyoruz buradan, korkma." Nihal'in elini tutarak mağaradan çıkardı onu.
Helikoptere bindiğimizde Asel, çantasındaki konserve yemeklerden ve sularından çıkartıp Nihal'e verdi.
"İnince anneni ararım ben, sen şimdi bunları ye, haydi." Nihal ikiletmeden konserve yemeğini ve suyu aldı. Helikopterden indiğimizde Nihal'in ailesi arandı ve Nihal, yanında dört askerle birlikte Rize'ye, evine geri dönmek için yola çıktı.
Bizde hepimiz Asel'in evine geçtik. Dün Asel'in doğum gününü kutlayamadığımız için kalan pastayı şimdi kesecektik.
Senem, elinde çikolatalı pasta ile geldi ve pastayı Asel'in önüne bıraktı. Bıçağı da önüne bıraktığında Asel mumları üfleyerek herkese pastayı dilimledi. Bir süre hepimiz birlikte vakit geçirdik. En son herkes odasına dağıldı.
Asel ile odaya çıktığımızda ona sarıldım. "Benim günümün en güzel vakti, şafağım." Diyerek yanaklarından içli içli öptüm. Anında kollarını boynuma doladı. "Aşağıda yeterince iyi kutlayamadım doğum gününü bence." Dediğimde ikimiz de sırıttık.
"Hiç iyi bir kutlama değildi." Diyerek beni onayladı mırıltıyla. Dudaklarımı dudağına yaklaştırdım. İkimizde bir birimizin nefesini duyabiliyorduk.
Dudaklarım onun dudaklarını bulduğunda karşılık vermesi gecikmedi. Nefeslenmek için ayrıldığımızda yatağa oturdum.
Asel ise beni şaşırtarak iki bacağını açıp kucağıma kuruldu. Benim ellerim onun belini bulurken o kollarını boynuma doladı.
Dudaklarından bir kez daha öptüm. "İyi ki doğdun, iyi ki benim şafağım oldun. Birden geldin hayatıma, adın gibi benim cennetimin bal ırmağı oldun."
Bir eli saç köklerimi okşadı. Gözlerindeki aşk parıltılarını görebiliyordum. "Bu romantik laflar da çok güzel ama ben hediyemi başka yollarla istiyorum." Dediğinde kaşlarımı çattım. Bel boşluğunu okşadım.
"Nasıl yollarmış onlar?" Dediğimde kadınsı bir cilveyle güldü.
"Hemen gösteriyorum." Kucağımda hafifçe hareketlenerek elleri gömleğime doğru gitti. Üst düğmelerden başlayarak yavaşça açtı düğmelerimi.
(Bu sahneden sonra +18 vardır! Okumak istemeyen, rahatsız olan kişiler direkt geçebilir. Sahne bitimine uyarı koyacağım. Oradan okumaya devam edebilirsiniz.)
Bütün düğmelerimi açtığında gömleğimi yavaşça üzerimden çıkardı. Elleri yavaş ama ne yaptığını biliyordu. Hareketleri kendinden emindi.
Bu yavaşlığına dayanamadım ve onu kucağıma iyice yerleştirerek ona yaklaştım ve dudaklarını kendi dudaklarımın arasına aldım.
Dudaklarım yavaşça alt dudağını emdi. Ardından dudak çizgilerinde dilimi gezdirdim. Sonrasında ise belindeki elim daha da sıkılaştı ve çevik bir hareketle ters dönerek onu arkamızdaki yatağa yatırdım ve üzerine çıktım.
Gözlerimle onu izledim. At kuyruğu yaptığı saçları artık siyahtı ama bana her hali kusursuz geliyordu. Gözlerim önce dağılmış saçlarına kaydı. Sonrasında kızaran dudaklarına ve üzerinden henüz çıkarmadığı üniformasına.
Kollarımı iki yana açarak onu kendi etten kafesimin içine aldım. Dudaklarım, bir öncekinin aksine daha sert ve hoyrat bir şekilde dudaklarına kapandı. Onun bir eli belimdeki kemerimde geziniyordu. Bir elim yavaşça yasladığım yerden çekerek boynunu buldu. Parmaklarımın tersini boyun çevresinde gezdirdim.
Dudaklarımızı ayırdığımda, dudaklarım çenesinden gerdanına kadar bir yol çizdi. Her yerini öptüm. Dudaklarım boynunda her hareket ettiğinde kesik kesik nefesler alıyordu. Eli kemerimde daha hızlı dolaştı.
Belindeki elim, pantolonundan dışarı çıkan tişörtünün içine girdi ve çıplak teninde dolandı. Tek elimle tişörtünü çıkardığımda içine giydiği atleti bir şeyleri gizleyemiyordu.
"Sen," Diye mırıldandım, gözlerim göğüs kısımlarındayken. "Sen sütyen giymedin mi?" Derin nefesler alırken başını hayır anlamında iki yana salladı. Derin bir nefes aldım. Gözlerim atletinden bile belli olan göğüs uçlarındaydı. "Aklımı kaçırmamı istiyorsun galiba sen?" Dedim derinden gelen bir sesle.
Yavaşça atletini de çıkardığım üst kısmı tüm açıklığı ile gözlerimin önündeydi. Elleri kemerimin kancasına kaydı ve tek hareketi ile kemerimi belimden çıkardı.
Yavaşça boyun girintisine doğru eğildim. Derin derin kokladım.
Vanilya ve nane gibi kokuyordu. Yumuşak ve ferahlatıcı.
"Kokun, bu zamana kadar aldığım en güzel koku. Bir çiçekten bile daha güzel." Onun elleri pantolonumun fermuarına giderken benim elim onun üniformasının altına gitti.
Beni beklemeden hızlı bir şekilde pantolonumu bacaklarımdan sıyırdı ve rastgele bir yere savurdu.
Benim parmaklarım ise ilk önce pantolonunun içinden iç bacağına doğru kaydı. Yavaşça elimi sürdüm oraya. Sonrasında hiç acele etmeden, Asel'i altımda daha çok kıvrandıracak şekilde pantolonunu bacaklarından sıyırdım.
İçine giydiği iç çamaşırını da tek elimle çıkartıp tüm çıplaklığı ile altımda kalmasını sağladım. Gözlerim onu izlerken bacak arama uyarıcı sinyaller gidiyor, erkekliğim erekte olarak şişiyordu.
Onun da gözleri aynı şekilde beni inceledi. Bakışları bacaklarımın arasında durduğunda hafifçe yutkunur gibi oldu. İki bacağını yukarıya doğru kıvırdı.
Üzerine ağırlığımın az bir kısmını vererek eğildim ve dudaklarım göğüslerini buldu. Bir elimin parmakları bacağında dolaşırken göğüslerine ardı sıra öpücükler bırakıyordum.
Dil darbelerim iki göğsünün arasında devam ederken Asel'in dudaklarından kısık bir inleme kaçtı. Bu inleme, içimdeki volkanı daha da ısıtırken nefeslerim sıklaştı. Bir elimi aramızda kaydırarak kadınlığına doğru bastırdım. Bunu yapmamla eş zamanlı olarak beli yay gibi kıvrıldı ve dudaklarından bir öncekine göre daha yüksek bir inleme çıktı.
"Alpay," Dedi inlemesinin arasından.
"Asel," Diye fısıldayarak iki bacağının arasındaki parmaklarımı kadınlığının üzerinde yavaşça hareket ettirdim. Kesik kesik inliyor, elleri kollarıma tutunuyordu.
Bu yaşıma kadar birini delicesine sevmenin nasıl bir duygu olduğunu merak etmiştim. Sevgi görmeyen bir çocuktum ve sevgi görmeden büyüyen çocuklar çevrelerine sevgi gösteremedi. Bunun korkusu ile herkesten kaçtım.
Bir tek ondan kaçamadım.
Kahve gözleri ile bana baktığı ilk andan beri içimde bir yerlerde taşıdım onu. Kimsenin, benim bile ulaşamayacağım bir yere kilitledim.
Ve şimdi, Asel altımda zevkle kıvranırken ben ilk defa gerçek sevgiyi hissediyordum.
Dudaklarım bir kez daha göğsünü buldu. Sağ göğsünün uç kısmını dişlediğimde bir kez daha yay gibi kıvrılarak "Alpay," Diye inledi. Ellerimle tekrardan yatağa iteklediğimde bana karşı koymadan geri uzandı.
Bu sefer dudaklarımı karın kısmına bastırdım. Oradan ıslak bir yol çizerek kadınlığına doğru geldim. Elim bir kez daha kadınlığına bastırdım. "Bu ıslaklık sadece benim için." Diye mırıldandım. Ardından iki parmağı kadınlığının üzerinde hareketlerini sürdürürken dudaklarım bacaklarının iç kısımlarında bir yol çizdi.
Parmak uçlarım hareketlerini arttırdığında inlemesi yükseldi. İçeridekilerin duymaması için dudaklarımı dudaklarına bastırdım. "Her şeyim sen, her şeyin ben." Diye fısıldayarak bu sefer parmaklarımla kadınlığının üstünden yukarı aşağı doğru hareketler yaptım.
Bu, mümkünmüş gibi onu daha da zevke getirirken bir elini kaldırıp parmakları iki bacağımın arasını buldu. Erkekliğim, onun parmakları arasındayken sanki daha da büyüdü.
"Sikeyim." Diye inleyerek hızlı bir hareketle dudaklarına bir kez daha kapandım. Dudaklarından ayrıldığımda boşta kalan elimi göğsüne çıkardım. Diğer elimle erkekliğimi tutan elini uzaklaştırdım. Bir elim göğüslerinde, bir elim bel kısmındayken dudaklarımı iki bacağının arasına, kadınlığının tepesine bastırdım.
Islak dudaklarım, kadınlığı ile buluştuğunda yüksek sesle inledi. Artık inlemelerini durdurmaya çalışmıyordum. Çünkü bende kesik kesik, belli belirsiz inliyordum. Baş parmağım ve işaret parmağım göğüs ucunu sıkıştırdığında altımda daha da kıvrandı.
Dudaklarım kadınlığının üzerinde daha çok hareket etti. Bir elini saçlarıma atıp inledi Asel. "Alpay, seni istiyorum!" Dedi inlemelerinin arasından.
Bu bende iplerin kopma anı oldu. Dudaklarımı kadınlığından ayırıp hafifçe yükseldim. Erkekliğim, kadınlığının üzerine denk geldiğinde mümkünmüş gibi daha çok inledi. İlk defa ikimizde bu kadar kontrolsüzdük.
"Alpay, lütfen!" Diye bir kere daha inledi nefes nefese.
Üzerindeki hareketlerimi keserek sırıttım ve ona baktım. "Lütfen ne sevgilim? Bana açık ol, zihnini okuyamam."
Asel, başını yastıklara gömdü ve elleri ile yorganı hafifçe sıktı. Altımda kıvranıyordu, hareket etmemi istiyordu. "Alpay... lütfen. İçime gir. İstiyorum, çok istiyorum!"
Bir elimi yanağına doğru çıkardım ve yanağını okşadım. Parmaklarım tenini okşarken yavaşça içine doğru girdim. Asel, bu hareketimle birlikte derince inledi.
Dudaklarını ısırarak kendini dizginlemeye başladığında hareketlerimi yavaşlattım. "Sıkma kendini." Dedim kesin bir şekilde. Sesini duymak istiyordum.
"Alpay... diğerleri-"
"Hiçbiri sikimde değil, inlemelerini duymak istiyorum. Seni nasıl zevke getirdiğimi duymak istiyorum Asel."
(+18 Sahne bitimi. İsteyenler buradan devam edebilir.)
Geçen saatlerin ardından bir birimize sarılarak uyuduk. Sabah uyandığımda saat on bire doğru geliyordu. Bir önceki görevde azılı bir terörist olan Kor'u yakaladığımız için bu gün bize nişan ve madalya verilecekti.
Gözlerimi araladım, vücudum hâlâ yorgundu ama içimde bir huzur vardı. Asel'in varlığı, yanı başımda sessizce uyuyan hali, bana bir anlık güven duygusu vermişti. Dışarıdaki ışık, odamın pencere camından içeri süzülürken, saat on bir civarını gösteriyordu. Bir yandan dün geceyi hatırlıyor, diğer yandan bu sabah başlayacak yeni dönemin yükünü hissediyordum.
Asel'in derin uykusunu bozmamak için sessizce kalktım, kendi düşüncelerimle baş başa kaldım. Bugün, bizim için özel bir gündü. Kor'u yakalayarak büyük bir başarı elde etmiştik; görev tamamlanmış, o hain kişi güvenli ellere teslim edilmişti.
Nişan ve madalya töreni saat birde, karargâhta olacaktı. Bu yüzden Asel'i kaldırmam gerekiyordu. Yatakta yan döndüğümde Asel, bana doğru dönmüş, saçları yüzüne dökülmüş bir şekilde uyuyordu.
Asel'in sakin uyku hali, yüzündeki huzurlu ifadeyle beni bir an duraksattı. Gözlerim onun üzerine kayarken, saçlarının yüzüne dökülmüş olduğunu fark ettim. İnce, uzun dalgaları, uykusunda ne kadar zarif bir şekilde dağılmıştı. İçimde bir yumuşama oldu.
Yavaşça saçlarını yüzünden çektim. Yanaklarına yumuşak öpücükler kondurarak uyanmasını bekledim. "Asel'im, uyanman gerekiyor."
Asel'in gözleri aralandığında, karşında kocaman gülümseyen bir yüz gördü. Bir an, gözlerinde uykunun hala etkisi vardı, ama o gülümseme, bir şekilde sabahın erken saatindeki o huzuru yansıttı. Saçlarını nazikçe ellerimle çekip, onun uyanışına yardımcı olurken, dudaklarımın hafifçe gülümsediğini fark ettim.
"Uyanamam, uykum var," dedi, sesi hala uykulu ve tatlıydı. Oysa bu anın tadını çıkarabilmek istiyordum. Ama zaman kısıtlıydı.
"Asel'im, uyanman gerekiyor," dedim, yavaşça ona daha yakınlaşarak. Saçlarını yeniden okşadım, ama bu sefer biraz daha kararlıydım. "Bize madalya ve nişan verilecek."
O an Asel, gözlerini tam anlamıyla açarak bana bakmaya başladı. Yavaşça gözleriyle beni tararken, hafifçe başını salladı ve yavaşça gülümsedi. Hafifçe doğruldu ve yanağıma bir öpücük kondurdu.
"Saat kaç?" Diye sordu gerinirken. "On bir." Dedim sadece.
"Hazırlanmalıyız." Başımı salladım. Elini kasıklarına doğru attığında sırıttım. Sırıtan ifademi gördüğünde göz devirdi. "Senin yüzünden kasıklarım ağrıyor şuan." Dedi en huysuz ifadesiyle.
"Dün akşam hiç şikayetçi değildin ama." Dedim imayla. Yanındaki yastığı kafama geçirdi.
Yataktan kalkıp üzerimizi giyindik. Karargâhta tören üniformalarımızı giyecektik. Odadan ilk Asel çıktı. Ben ise lavaboya girdim.
☪☪☪
Asel Sönmez...
Odadan çıktığımda benimle eş zamanlı Senem'de çıktı yan odamdan. Beni gördüğünde yüzünde oluşan manalı sırıtma utançtan yerin dibine sokabilirdi beni. Dün gece biraz fazla yüksek ses çıkarmış olabilirdim. "Günaydın." Dedim sanki hiçbir şey olmamış gibi.
Sırıtması büyürken karşılık verdi. "Günaydın Komutanım." Yanıma gelerek koluma girdi. Kulağıma eğildi. "Gece yorucu geçmiş gibi." Sonra kahkaha atarak güldü. Senem'i sevmesem ve kardeşim gibi görmesem dalga geçtiği için onu vurabilirdim.
"Senem, sus." Demekle yetinirken o daha çok güldü. "Üzerindeki yorgunluk sabah yorgunluğu mu, abimin yorgunluğu mu?" İntikam alıyordu sarı sıçan.
Kürşad abi ile ilişkiye girdiklerinden bahsettiğinde bende ona aynı şeyleri demiştim. Dilimi eşek arısı sokaydı da demeyeydim.
Gülme komşuna gelir başına Asos.
Hah, bende Bayan Çok Bilmiş nerede kaldı diyordum.
Ayy buradayım hayatım! Ya, onu bunu boş ver Asel; dün gece ne alev alevdiniz öyle!
Senem hâlâ gülerken en ters bakışımı attım ona. Ve tabii ki her zaman yaptığım gibi rütbemi kullandım. "Senem, ödül töreninden sonra tırnak makası ile sana bütün nizamiyedeki otları kestirmemi istemiyorsan susarsın." Dediğimde bana söverek sustu.
Alaya vardığımızda herkes siyah tören üniformalarını giydi. Hepimiz hazır bir şekilde bahçede tek sıra halinde beklerken İshak Albay çıktı dışarı.
"Sönmez timi, dört subay, altı astsubay ile emir ve görüşlerinize hazırdır, emret komutanım!" Diyerek tekmili ben verdim. İshak Albay başı ile selam verdiğinde selamına karşılık verdim. "Yerine geçebilirsin yüzbaşım."
"Sağ ol!" Diyerek yerime, Alpay'ın yanına geçtim. İshak Albay, gözlerindeki gururu saklamadan bize bakıyordu.
Ardından arkasında, kalabalık bir grup olan yan yana ve arka arkaya dizilmiş mavi ve bordo bereli askerlere baktı.
"Sönmez, eski adıyla Kalkan Timi uzun yıllardır bir arada görev yapmaktadır. Bu yıllar boyunca birbirlerine bir timden daha çok bir aile oldular. Aralarındaki kardeşlik bağı öylesine kutludur ki kimsenin bu bağı bozmaya gücü yetmedi. İçlerinden esir alınanlar oldu. İşkence görenler oldu. Şehit düşen askerleri oldu. Bunlar onları daha da güçlü ve yenilmez yaptı. Bütün ülkeye isimlerini kazıdılar. Öyle ki ülkenin her bir yerinde Sönmez Timi'ni sorsan hepsi hayranlıkla anlatır size. Onlar yiğit derler, onlar savaşçı derler, onlar korkusuz derler, onlar ölümle cirit atar derler."
Sonrasında başını bize çevirdi. "Ve şimdi bu tim, bir zorlu görev daha vukuatsız bir şekilde tamamladı. Hepinizin adını duyduğu, kod adı Kor olan azılı bir teröristi canlı ele geçirerek bize teslim ettiler. Şuan burada onların bu başarısını ödüllendirmek için toplandık. Sizleri daha fazla bekletmeden başlayalım."
İshak Albay bana doğru yürürken yanındaki askerler diğerlerine doğru yürüdü. Önünde asker selamı verdiğimde boynuma Cesaret Madalyası diye adlandırılan bir madalya taktı. Ardından elindeki iki nişanı sırayla üniformamın ceketine iğneledi.
Kahraman Nişanı ve Liderlik Nişanı...
Liderlik Nişanı sadece bana takıldı. Diğerlerine madalya ve Kahraman Nişanı takılmıştı. Bana gülümseyerek bakan İshak Albay'a bakarak gülümsedim.
Bir elini babacan bir tavırla omzuma koyup sıktı. "Annenle baban şuan yanında olsalardı seninle sonsuz gurur duyardı. Sen ne gözlerini arkada, ne kanlarını yerde bıraktın Yüzbaşı Asel Sönmez. Kadını hor gören her insan evladına bir kadının istediğinde neler yapabileceğini gösterdin."
Gülümseyerek başımı salladım. Bu sessiz bir teşekkürdü. Bütün tim ile bir birimize baktık. İshak Albay son kez konuştu. "Akşama karargâhta kutlama var." Diyerek içeri girdi. O içeri girdiği gibi bütün tim olarak bir birimize sarılmıştık.
☪☪☪
Saat akşam vaktiydi. Hep birlikte normal üniformalarımızı giymiş bütün askerler olarak eğleniyor, yemekler yiyorduk. "Ben hemen geliyorum." Diye ayaklandım. Ardından müzikle görevli askerlerin yanına ilerledim.
"Ben size işaret verdiğimde bu şarkıyı açacaksınız." Diyerek kağıda yazdığım şarkıyı onlara uzattım. Ardından kapıdan içeri girerek çantamda getirdiğim kıyafetleri giyindim.
Karadeniz'in yöresel kıyafetlerini...
Ne zaman bir kutlama olsa mutlaka horon açtırırdım. Bu sefer bir farklılık yapmıştım. Altıma kırmızı, bol kesim bir keten şalvarı giydim. Üzerine Bordo, beyaz ve sarı çizgileri olan eteği giydim. Üstüme ise bordo bluzu geçirdim.
Başımdaki bordo beremi çıkartıp bordo renkli Keşan desenli saç bandımı saçlarıma bağlayarak aynada kendime baktım. Kendi halime kendi kendime güldüm.
Ardından kapıyı hafifçe aralayıp müzikle ilgilenen askerlere işaret verdim. Anında şarkı değişti.
"Horon ederim, horon bir ileri, bir geri. Aramaklan bulamam ben böyle güzelleri oy." Diyerek şarkı başladığında koşar adım sahneye ilerledim. Beni gören herkes kahkaha attığında Sönmez Timi hem gülüyor hem de şaşkın bakışlarla bana bakıyordu.
Horonu oynamaya başlarken şarkı devam etti.
"Nereye gideyusun gız sallana sallana."
"Rize'nun güzelusun, öyle dedular bağa."
"Nereye gideyusun gız sallana sallana."
"Trabzon güzelusun, öyle dedular bağa."
Şarkıya bağırarak eşlik ettim bende.
"Sevdaluk ede ede oldum sakallı dede."
"Vuruldum bir güzela, indi gözüma perde ooyy."
Ayaklarım hızını arttırdı. Etrafımdaki askerlerde alkış tutarak ortama neşe katıyordu.
"Nereye gideyusun, gız sallana sallana."
"Ordu'nun güzelisun, öyle dediler bağa."
"Nereye gideyisun, gız sallana sallana."
"Samsun güzelisun, öyle dediler bağa."
Şarkı ilerleyerek sonuna geldiğinde bende durup soluklandım. Bu kadar hızlı oynamamam lazımdı ama konu horon olunca sınırım olmuyordu. Bizim timin masasına ilerleyerek bir bardak su içtim.
Masaya geldiğim gibi konuşan ilk kişi Kürşad abi oldu "Sen manyaksın. Bunu söylemekten bıkmayacağım." Gülerek sandalyelerden birine oturdum.
Alpay sırıtarak bana bakıyordu. "Eh, madem herkes kendi yöresinden çalıyor." Müzikle ilgilenen askerlere döndü. "Koçum, oradan bir zeybek aç bakalım."
Diyerek ortaya ilerlediğinde askerler zeybek açtılar.
Alpay, karşımda kusursuz bir şekilde tüm heybeti ile zeybek oynarken gözümü ondan alamıyordum. Senem'de kalkıp karşısına ilerledi. İki kardeş karşılıklı zeybek oynadı.
Alpay ve Senem'in arasında yoğun bir enerji vardı. Her adımları senkronize, her hareketleri birbirine uyumlu, adeta bir dansın içindeydiler. Zeybek, duygusal bir yoğunlukla, adeta kalplerindeki her duyguyu sahneye yansıtıyordu. Alpay'ın güçlü vücut hatları, Senem'in zarif ama bir o kadar da cesur adımlarıyla birleşiyordu.
Bütün masadaki askerler ve diğer izleyiciler hayranlıkla bakıyorlardı. Zeybek, köklerinden gelen bir tutkuyu ve özgürlüğü simgeliyordu. Senem'in her hareketi, Alpay'la uyum içinde bir hikaye anlatıyordu. Birinin adımları hafifken, diğerinin adımları sert ve güçlüydü; sanki biri ruhunu, diğeri ise bedenini dansa bırakmıştı.
Kürşad abi, bir süre önceki komik çıkışından sonra ciddi bir ifadeyle izliyordu. Gözleri, senfoni gibi bir şeylere odaklanmıştı. Alpay ve Senem birbirlerine baktılar, gözlerinden geçen anlayışla danslarını bir adım daha ileriye taşıdılar.
Ben de sandalyemde, bu inanılmaz gösteriyi izlerken bir yandan içimdeki kıskanılacak kadar güzel bir duyguyu hissediyordum.
Müzik sona yaklaşırken, Senem ve Alpay'ın birbirlerine son bir bakış atmalarının ardından her ikisi de bir adım geri çekildiler ve zeybeği sona erdirdiler. Masadakiler alkışlarla tepki gösterdi. O an, her şeyin daha da büyüsüne kapıldım.
Onlar masaya geri dönerken ben hızlıca gidip üzerimi değiştim ve üniformalarımla tekrardan yerime oturdum.
Tam oyunlarının sonuna yaklaşmışlardı ki müzik durdu. Ne olduğunu anlamak için bakındığımda tümgeneralin içeri girdiğini gördük. Hepimiz ayaklandığımızda tümgeneral direkt olarak Alpay ve Senem'e doğru yürüdü.
Kürşad abiye başımla işaret verdiğimde Senem ve Alpay'ın yanına gittik bizde.
Komutan birden ileri uzanıp Alpay'ın iki omzundaki üç yıldız olan şeritleri kopardığı gibi yere attı. Aynı şeyi yanındaki askerde Senem için yapmıştı. Hepimiz bir birimize şaşkınlıkla baktık.
Komutanın hedefi bu sefer Alpay'ın göğsündeki Türk Bayrağı oldu. İlk önce Alpay'ın, sonra Senem'in yakasındaki Türk Bayrağı armasını çekip çıkardı.
Sonrasında dediği şey ortama bomba misali düştü.
"Alpay Yenilmez ve Senem Yenilmez, açığa alındınız. Üzerinizdeki üniformaları teslim edin."
-Bölüm Sonu-
SELAMLAR, SELAMLAR!
Bombalı bir bölüm finali ile geldim. Hoş geldim.
İlerleyen bölümlerde işler daha da kızışacak, uyarmadı demeyin.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.69k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |