
Merhabalar!
Nasılsınız bakalım???
Umarım hepiniz iyisinizdir. İyi değilseniz de bu bölüm size az da olsa iyi gelir umarım.
Bölüme başlamadan önce oy verip satır aralarına yorum yaparsanız çok mutlu olurum.
-----
"Vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına"
----
Son olarak elindeki rimeli de kirpiklerine nazikçe sürerek mavi gözlerinin üzerindeki kirpikleri gürleştirdi. Sürdüğü rimeli ile hazırlığı tamamen bitmişti ve odasından çıktı Senem. Abisinin, komutanının, ona verdiği bu görevi ne olursa olsun yerine getirecekti.
Diğer askerler gibi Teğmen Senem Yenilmez'de hiçbir görevden kaçmazdı. Adar Çakta bir şüpheliydi ve eğer onu ele alma görevi Senem'e verildiyse Senem ne yapar, ne eder onu avcunun içine alırdı.
Gerekirse kendi güzelliğini kullarak onun güvenini kazanırdı.
Senem, odasından çıkarken soğukkanlılığını korumaya çalıştı. Koridorda yankılanan bot sesleri arasında, her adımında kendine verdiği sözü hatırlıyordu: Bu görevde hiçbir zayıflık göstermeyeceksin, Senem.
Üzerine beyaz, etekleri pileli askılı kol bir elbise giymişti. Elbisenin eteği dizlerinin bir karış üzerinde bitiyordu. Sarı saçlarını ısı ile şekillendirerek su dalgası şeklinde yapmıştı ve mavi gözlerini öne çıkartacak bir makyaj yapmıştı.
Güzel bir kızdı Senem. Girdiği her ortamda sarı saçları ve mavi gözleri ile çoğu kişinin dikkatini çekecek bir güzelliği vardı Senem'in.
İsminin anlamını veren biriydi; güzel kadındı.
Çantasını eline aldı ve son kez alayın içerisindeki dolabına yöneldi. Her duruma karşılık yanına aldığı tabancasını çantanın içerisine koyarken ne yaptığını biliyordu.
Çok önceden olan ama hâlâ vücudunda izi kalan yara izini de fondöten ile kapattı. Çene altından başlayarak köprücük kemiğine uzanan kesik izi şuan görünmüyordu.
Son kez aynaya bakarken derin bir nefes aldı Senem. Gözlerinde, dışarıya gösterdiği o soğukkanlılık perdesinin ardında kararlılıkla karışmış bir hüzün vardı. Yara izini kapatan fondötene bakarak hafifçe başını salladı. Bedenindeki yaralar ne kadar gizlenirse gizlensin, zihnindekiler hep orada olacak, diye düşündü. Ama bu, onu yolundan alıkoyamazdı.
Tabancasını çantasına yerleştirdikten sonra dolabı dikkatlice kilitledi ve anahtarı cebine koydu. Sivil kıyafetleri içinde her zamanki askeri duruşundan uzak görünüyordu. Ancak bu onun bir maskeydi; görev gereği taktığı bir yüz.
Alayın içerisinden çıkarken birkaç asker ona baksa da, kimse cesaret edip bir şey sormadı. Herkes onun komutanlarından aldığı özel görevlerde ne kadar profesyonel olduğunu bilirdi. Üniforması yerine elbise giymesi bile kimsenin gözünde görevine olan bağlılığını sorgulatmıyordu.
Dışarı adım attığında, akşamüstü güneşinin altın rengi ışıkları saçlarında parıldadı.
Alayın önünde duran abisinin arabasına bindi ve merkezde Adar Çakta'nın çalıştığı kafeye doğru yavaşça ilerledi. Eli direksiyonda, gözleri yoldayken içindeki huzursuzluğu yok etmek için arabanın radyosunu açtı. Kısık sesli müzik, arabayı doldurdu.
Yol akıp giderken radyoda çalan Türkçü şarkıya Senem kısık sesi ile eşlik ediyordu. Kırk dakikanın sonunda verilen adresin, kafenin önündeydi Senem. Arabadan inmeden önce son kez kendisine baktı.
"Haydi Senem, bu görevi başarmak zorundasın. O çocuk, senden etkilenmek zorunda. Bunu yapabilirsin." Diyerek kendisine telkin verdi Senem.
Saçlarını son kez düzelterek hafifçe dudaklarının ucunu kıvırdı ve arabadan indi. Her adım attığında topukluların sesi yankılanıyordu kulağında.
Senem, sırada bir genç kadınmış gibi kafeden içeriye girdi.
Kafeye girdiği anda gözleri mekanın içerisinde Adar Çakta isimli şüpheliyi aradı. En sonunda uzun taburelerin bulunduğu tezgâhın arkasında bir sima gördü. Evet, bu oydu.
Adar Çakta, karşısındaydı.
Adımları seri bir şekilde tezgâha doğru ilerledi ve taburelerden birisine oturdu. Çantasını masaya bıraktı sakince. Boyu bir yetmiş dokuz, belki bir seksen olmuştur, olduğu için diğer kadınların oturmakta zorluk çektiği taburelere kolaylıkla oturuyordu.
Tezgâhın arkasındaki Adar Çakta'nın gözleri Senem'e kaydı. Senem ise sanki onunla ilgilenmiyormuş gibi bir izlenim vermek için telefonunu açıp rastgele uygulamalarda gezinmeye başladı. Çoğu asker gibi onun da alayda ve alay dışında kullandığı telefonu farklıydı.
"Bakar mısınız?" Aradan geçen yaklaşık beş dakikanın ardından Adar'a seslenmişti. Adar Çakta'nın bakışları anında Senem'e döndü.
"Ne istersiniz?" Diyerek işveli bir şekilde konuştu Adar. Bakışları Senem'in yüzünde ve elbisesinde dolanıyordu. "Bir Ice Latte alabilir miyim?"
Görevde değil de kahve içmeye gelen sıradan bir kadın gibi davranıyordu.
Senem, siparişini verdikten sonra yüzünde hafif bir gülümsemeyle telefonu yeniden eline aldı. Parmakları ekran üzerinde dolaşırken, göz ucuyla Adar Çakta'nın hareketlerini izliyordu. Adar, siparişi hazırlarken bile bakışlarını Senem'den çekmiyor, yüzündeki alaycı gülümsemeyi koruyordu. Onun hakkında dosyada yazan her şey doğruydu; kendine güvenen, insanları çözmede usta ve fazlasıyla dikkatli biriydi.
Adar, bardağı Senem'in önüne koyarken, "İlk defa mı buraya geliyorsunuz?" diye sordu. Sesi sakin ama meraklıydı.
Senem, telefonu masaya bırakarak ona baktı. Gözlerinde hafif bir şaşkınlık ve merak ifadesi vardı. "Evet, burayı yeni keşfettim. Tavsiye eder misiniz?" dedi, sanki gerçekten kahve konusunda fikir arayan biriymiş gibi.
Adar, kollarını tezgâha dayayıp hafifçe öne eğildi. "Bu bölgenin en iyi kahvesini yapıyoruz," dedi kendinden emin bir sesle. "Ama bunu anlamanız için birkaç kez daha gelmeniz gerekebilir."
Senem, ona karşılık verirken hafifçe güldü. "Bakalım haklı mısınız?" dedi ve bardağından bir yudum aldı. İlgisini çekmeye çalışan her kadın gibi görünmek istemiyordu, bu yüzden konuşmalarını dengede tutmaya özen gösteriyordu.
Adar, sohbeti devam ettirmek istiyormuş gibi görünüyordu. "İsminizi öğrenebilir miyim?" Dediğinde Senem, tek kaşını kaldırarak ona baktı.
"Yanlış anlaşılmak istemem," Diyerek kendisini gereksizce açıklamaya girdi. "Sadece ilk defa karşılaştığımız bu güzek bayanı tanımak isterim."
Senem, hafifçe kıkırdadı. "Bayan yerine kadın derseniz neden olmasın?"
Adar, başını hafifçe eğdi. "İsminizi öğrenebilir miyim? Amacım sadece tanışmak."
"Işık," Yalandı. Görev gereği gerçek ismini söyleyemezdi, bu Senem'i fazlasıyla tehlikeye atardı. "İsminiz gibi ışık saçıyorsunuz," Senem hafifçe kıkırdadı. "Sizin isminiz?" Elini çenesinin altına koyarak ilgileniyormuş gibi davrandı.
"Adar," Senem, zaten bildiği bir gerçeği duyunca hedeften iyice emin oldu.
"Mesleğiniz nedir Işık Hanım?" Senem, görev öncesi Adar'ın sorabileceği bütün soruları düşünmüş ve hazırlanmıştı.
"Oyuncuyum," Bu yalanda ufak olsa bile bir gerçeklik payı vardı. Senem, lise yıllarında uzun bir süre oyunculuk eğitimi almıştı.
"Daha önce sizi ekranda görmediğime eminim, böylesine güzel bir kadını görsem asla unutmazdım." Senem, hafifçe gülümsedi ve sarı saçlarını geriye savurdu. Kahvesinden bir yudum içerken gözlerini karşısındaki Adar'a çevirdi.
"Dizi oyuncusu değilim, tiyatro oyuncusuyum. Kameralar pek bana göre değil."
Adar, Senem'in yanıtını dikkatle dinledi ve gözlerini kısa bir an başka yöne kaydırarak düşündü. "Tiyatro, ha? İlginç bir tercih," dedi hafif bir gülümsemeyle. "Tiyatroda oynamak, sahnenin ortasında çıplak bir ruh gibi hissettirmiyor mu? Her şey gerçek, hiçbir şey saklanamıyor."
Senem, bu sorunun altında yatan merakı sezdi. Adar'ın her kelimesi, Senem'i anlamaya çalışan bir tuzak gibi görünüyordu. Ama o da bu oyun için hazırdı. Hafifçe omuz silkerek, "Gerçek, bazen kaçmanın en kolay yolu olabilir," dedi. "Sahne üzerindeyken, insan kendini başka bir dünyada bulur. Hayatın yüklerinden uzak bir yerde."
Adar, bu yanıtla daha fazla ilgilenmiş gibi kaşlarını kaldırdı. "Görünüşe göre sizi çözmek o kadar kolay olmayacak," dedi. "Bu da sizi daha ilginç kılıyor."
Senem, Adar'ın ilgisinin giderek yoğunlaştığını hissediyordu. Bu, onun için hem bir avantaj hem de bir risk demekti. Görev gereği yakınlaşması gerekiyordu, ancak Adar'ın keskin zekasıyla sürekli bir kedi-fare oyununun içindeydi.
Adar, tezgâhtaki işini bitirip Senem'e döndü. "Tiyatronuz nerede? Belki bir gün sizi sahnede izlemek isterim."
Senem, bu soruya önceden hazırlıklıydı. Sahte bir tiyatro ismi ve detaylar verilmişti. "Renkler Tiyatrosu," dedi. "Ancak bu ara turneye çıkmayı düşünüyoruz, o yüzden şehir dışında olabilirim."
Adar, başını sallayarak bu bilgiyi not eder gibi bir hâl aldı. "Görünüşe göre fırsatları kaçırmadan değerlendirmem gerek." Ardından, bir an duraksadı. "Peki, neden buradasınız, Işık Hanım? Burası pek tiyatro sanatçılarına hitap edecek bir yer gibi görünmüyor."
Senem, bir yudum daha kahvesini aldı ve sanki bir sırrını paylaşıyormuş gibi konuştu. "Bazen ilham aramak gerekir," dedi. "Yeni insanlar, yeni hikayeler... Belki burada yazılacak bir hikaye bulurum."
Adar'ın yüzünde beliren hafif bir gülümseme, onun da bu oyundan keyif aldığını gösteriyordu. "Belki bu hikayenin bir parçası ben olurum," dedi.
Senem içten bir gülümseme takınarak yanıt verdi. "Kim bilir, belki de..."
Oyun artık başlamıştı ve Adar, farkında olmadan Senem'in kurduğu plana doğru adım adım yaklaşıyordu.
"Eğer vaktiniz varsa sizinle çıkışta bir şeyler içmek isterim," Gözleri ile kalabalık kafeyi gösterdi. "Daha sakin bir yerde," Sonrasında ise hafifçe sırıttı. "Belki sonra evime gelmek istersiniz,"
Adar'ın söyledikleri Senem'in midesini bulandırmıştı ve yumruğunu suratına geçirmemek için kendisini zor tutuyordu. Adar'ın zihninde daha şimdiden onunla yatak görüntüleri döndüğüne adının Senem olduğu kadar emindi. Ama ne olursa olsun rolünden çıkamaz, görevi tehlikeye atamazdı.
"Dışarıda biraz dolaşmak kâfi," Adar, Senem'i onayladı.
Aradan geçen bir saatte kafede oyalandılar ve en sonunda Adar'ın çıkış saati gelmişti. Senem, Adar'ı kendi istediği köşelere yönlendirmeye çalışıyordu ve Adar'da farkında olmadan Senem'in isteklerini yerine getiriyordu.
"Bildiğim çok güzel bir mekan var, oraya gitmek ister misiniz?" Adar, bu teklifi hiç kaçırmadan kabul etti.
Boş, kimsenin olmadığı sokaklarda yürürken Senem, Adar'a belli etmeden hızlı bir şekilde alaydan çıkmadan önce çantasına koyduğu silahını eline aldı ve kısa bir an etrafa göz gezdirdi. Bir sivilin olup olmadığını kontrol etti.
Arka sokaklarda ilerleyen Adar etrafına bakındı. Gördüğü tek şey terk edilmiş, eski binalar ve yerdeki çöplerdi. "Burada bir mekan olduğunu sanmıyor-" Ani bir şekilde Senem'in onu kolundan tutarak kendisine doğru çevirmesi ve silahı çenesinin altına dayaması ile sözü yarıda kaldı.
Adar'ın gözleri şaşkınlıkla büyüdü, dudakları kısık bir nefesle aralandı. Karşısındaki kadının bir tiyatro oyuncusundan çok daha fazlası olduğunu anlamıştı. "Işık, bu ne anlama geliyor?" dedi, sesi hem sinirli hem de kontrol altında kalmaya çalışan bir tondaydı.
Senem, silahı sabit bir şekilde tutarak sert ve kararlı bir sesle konuştu. "Adar Çakta, artık bu oyun sona erdi." Ardından sesli bir şekilde tüm alaycılığı ile güldü. "Ah siz erkekler, fazla aptalsınız. Güzel bir kadının iki lafına kanıyorsunuz hemen."
Adar, yeniden konuşmak için ağzını açtı ama Senem gülüşünü keserek silahın baskısını daha da arttırdı. Mavi gözleri tiksinti ile Adar'a bakıyordu.
"Sesini kes ve yürü, aksi takdirde elimden ceset olarak bile kurtulamazsın. Seni yaşatmayı bırak, küllerinin bile bulunmayacağı hale getiririm."
Adar, gözlerinde parlayan korku ile sesini kesti ve Senem'in onu ilerletmesine izin verdi. Senem, plastik kelepçe ile Adar'ın ellerini bağladıktan sonra arabaya bindirdi ve komutanına bağlandı.
"Adar Çakta elimde, komutanım."
Komutan ile kısa bir görüşme yaptıktan sonra Adar'ı alaydaki görevli askerlere teslim etti ve üzerini değiştirerek yeniden üniformasını giydi.
Hızlı bir şekilde Sönmez Timi'nin yanına, arama işlerine yardıma indiğinde bilgisayar başındaki abisinin yanına ilerledi.
"Durum nedir, teğmenim?" Diyerek gözlerini incelediği haritadan ayırmadan konuştu Alpay. Senem, düz bir sesle yanıtladı abisini. "Adar Çakta elimizde. Askerlere teslim edildi. Sorgu için haber bekliyoruz, komutanım."
☪☪☪
Asel Sönmez...
Onların bana getirdikleri yemeklerden tek lokma bile yememiştim. Yemeyecektim de. Kokuları bile midemi bulandırıyordu.
"Bir şeyler yemelisin Kızıl Komutan, sen bize canlı lazımsın. Açlıktan ölmeni istemeyiz." Konuşan bu adam sürekli benim başımda nöbet tutan kişiydi. Diğer adamlar bir sürede bir değişiyorlardı nöbetlerini ama bu adam sürekli başımda bekliyordu. Tecrübeli veya önemli biriydi, belli. Bu yüzden adamın yüzünü hafızama iyice kazımaya çalışıyordum.
"Sizin haram lokmalarınızı yemektense ölmeyi yeğlerim," Diyerek nefretle konuştum. Masumların kanıyla kaplı bu haram lokmaları yemeyecektim. Açlığa dayanıklı bir kadındım. Eğitimlerde zorlu açlık testlerinden geçmiştim ve görevlerde aç susuz uzun süreler dayandığımız zamanlarımız olmuştu.
Adam, benim sözlerime alaycı bir kahkaha attı. "Kızıl Komutan, cesaretine hayran kalmamak elde değil," dedi. "Ama bu cesaretin seni nereye kadar götüreceğini göreceğiz."
Bana yaklaşarak yüzüme doğru eğildi. Gözleri tehditkâr bir şekilde bakıyordu. "Senin gibi inatçıları çok gördüm. Ama hepsi sonunda pes etti."
Ona sert bir bakış attım. "Ben onlar gibi değilim. Bu kirli oyununuzda size asla boyun eğmeyeceğim."
Adam bir an sustu, sonra yavaşça doğrularak kafasını iki yana salladı. "Herkesin bir sınırı vardır, Kızıl Komutan," dedi. "Seninki nerede, görmek için sabırsızlanıyorum."
O sırada odanın kapısı açıldı ve içeri başka bir adam girdi. Daha otoriter bir havası vardı. Üzerindeki üniforma, onun bu grubun liderlerinden biri olduğunu gösteriyordu. Beni inceleyen bir bakış attıktan sonra, nöbetçiye dönerek soğuk bir sesle konuştu.
"Onunla konuşmayı kes. Yemek yemiyorsa bırak aç kalsın. Direncini kırmak için biraz daha zamana ihtiyacımız var."
Nöbetçi adam, sessizce geri çekildi. Liderin bakışları tekrar bana döndü. "Kızıl Komutan," dedi alaycı bir tonla. "Senin hikayelerini çok duyduk. Ama gerçekler ve efsaneler her zaman farklıdır. Ne kadar dayanabileceğini birlikte göreceğiz."
Ben ise dimdik oturuyordum. Onların tehditleri ve psikolojik oyunları beni korkutamazdı. Ellerim bağlı, özgürlüğüm elimden alınmış olabilirdi, ama zihnim hâlâ özgürdü. Beni ne kadar zorlasalar da, onlara asla teslim olmayacaktım.
Sessizlik içinde adam dışarı çıkarken, geriye sadece nöbetçi kaldı. Odada sessizlik hüküm sürerken, zihnim planlar yapıyordu. Buradan kurtulmak zorundaydım ve bunu yapabileceğim anı bekliyordum. Her hareketi, her bakışı analiz ediyordum. Çünkü özgürlük, sabırla kazandığım bir zafer olacaktı.
Beni tuttukları bu odada pencere yoktu. Tavandaki havalandırma ile içerisi havalandırılıyordu ve kapı kilitli değildi. Muhtemelen beni bağladıkları için kilitlemeye gerek görmemişlerdi.
Üzerimden aldıkları silahım ve telefonum masanın üzerindeydi.
Dua edelim de şarjın bitmemiştir Asos. Yada bu dağın başında telefonun çekiyor olsun.
Bayan Çok Bilmiş, sürekli kötü şeyler demek zorunda mısın? Azıcık iyi şeyler desen öleceksin sanki!
Üzerimdeki kıyafetlerim aynıydı. Vurulduğum zaman oluşan yaram kendi kendisine kapanmıştı ama enfeksiyon kapmış olmalıydı ki acıyordu. Beyaz kapüşonlum kan içindeydi ve kanın kokusu buram buram geliyordu. Yüzümde kapanmamış yara izleri ve morluklar vardı, emindim buna.
Kısacası rezalet haldeydim. Umarım beni çabuk bulurlardı.
Gözlerimi kapattım ve bir plan oluşturmaya başladım. Beni çabuk bulmalarını umuyordum, evet, ama kimsenin gelmediği her dakika, bu işi kendi başıma çözmek zorunda olduğumu daha net gösteriyordu.
Ve ben asla kolay pes eden bir kadın değildim.
☪☪☪
"Hâlâ bir gelişme yok mu?" İshak Albay'ın gür sesi alayın içerisinde yankılanırken sert adımları ile odaya girdi. Onun girdiğini gören bütün askerler ayağa kalktı. "Her yolu deniyoruz komutanım,"
"İki gün oldu Yüzbaşı Yenilmez! Benim askerim iki gündür o köpek sürüsünün elinde! Ben o kadını itin, köpeğin elinde esir olsun diye mi yetiştirip en iyi askerlerimden biri yaptım?" Alpay, saygıyla başını eğdi.
"Komutanım, öncesinde elimize geçen bütün mekanlara baskınlar yaptık ama maalesef bir sonuca ulaşamadık. Mekanlar boş. Telefon sinyaline ulaşmaya çalışıyoruz fakat Yüzbaşı Asel Sönmez'in sinyaline erişemiyoruz. Sinyal hata veriyor. Bütün askerler olarak elimizden gelenin fazlasını yapıyoruz."
İshak Albay, sinirle dişlerini sıkarak başını yavaşça sallar. Odada bir gerilim anı vardı, herkes nefesini tutmuş, komutanın vereceği tepkiyi bekliyordu. Alpay'ın söylediklerini anlamıştı, fakat sabrı tükenmişti.
"Yüzbaşı Sönmez bir tek ben değil, bu ülke için değerli bir asker! O kadın sağ salim dönmeden burada hiçbir şey bitmeyecek!" Albay'ın sesi, kesin ve tehditkâr bir tonla odanın duvarlarına çarpıyordu.
Bir anda odada derin bir sessizlik oldu. Alpay, gözlerini yere indirip başını bir kez daha eğdi. "Emredersiniz komutanım. Ekibi daha fazla yönlendireceğiz. Çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz."
İshak Albay, derin bir nefes alarak odada ileri geri yürümeye başladı. "Onu bulmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Eğer o kadın sağ salim bulunmazsa, hepinizin canını fitil fitil burnundan getiririm!" Sözleri her bir askerin yüreğini titretmişti.
"Komutanım, bir şey daha eklemek isterim," dedi Yüzbaşı Alpay, sessizliği bozan tek ses. "Eğer Sönmez'in sinyali gerçekten bu kadar karışıksa, o zaman belki de bir şeyler gizleniyor. Durum daha ciddi olabilir. Farklı bir yol denemeliyiz."
İshak Albay aniden dönerek ona baktı. "Ne öneriyorsun, Alpay?"
Alpay, tereddüt etmeden, "Bunu çok düşünmedik, ama belki de o kadının tutulduğu yer... İçerideki muhafızlar ve yerel işbirlikçiler hakkında bilgi toplamamız gerekebilir. Bir istihbarat operasyonu başlatabiliriz."
İshak Albay, gözlerini kısıp düşündü. "Tamam. Bir istihbarat ekibi gönderiyoruz. Fakat hata yapmamızın bedeli çok ağır olur. Bunu unutmuyorsunuz!"
Alpay başını salladı, "Emredersiniz komutanım."
İshak Albay, son bir kere Yüzbaşı Alpay'ın yüzüne baktıktan sonra odadan ayrıldı. Alpay, derin bir nefes vererek sakinleşmek istercesine şakaklarını sıvazladı.
Bakışları, masaya serili haritayı inceleyen Uras'a kaydı. Teğmen'in göz altları kızarmış ve yorgunluğu belli edercesine şişmişti. "Yıldırım," Dediği anda Uras'ın bakışları hızla Alpay'a döndü.
"Emredin komutanım!" Alpay, bir kere daha askeri inceledi. "Ne zamandır uyumuyorsun?"
"Asel Komutan'ımız gittiğinden beri, komutanım," Diyerek cevap verdi Teğmen Uras Yıldırım.
Alpay, başını salladı. "Odana çık ve biraz dinlen."
Uras, başını sallayarak Alpay'ı reddetti. "Kusura bakmayın komutanım ama Asel Komutan'ımız bulunmadan bize dinlenmek haram. O bulunmadığı sürece biz ne dinlenebiliriz, ne uyuyabiliriz."
Alpay, bu cevapa karşılık veremedi. Bu timin askerleri arasındaki bağ, düşündüğünden de fazlaydı.
"Bulacağız kardeşim, hiç merak etme. Allah büyüktür, Allah'ın izniyle bulacağız komutanımızı." Diyerek inancını belli etti Kürşad. Bakışları ise önündeki dosyalardaydı.
Alpay, Kürşad'ın sözlerine kısa bir süre sessizce baktı, gözleri hafifçe yumuşadı. Evet, timin içindeki bağ çok güçlüydü ve bu sözler, Alpay'ın içinde de bir umut kıvılcımı yakmıştı. Yine de, mantıklı düşünmek zorundaydı; duygularla hareket ederse, tüm planları riske atabilirdi. Fakat bir şey vardı, bu askerlerin inancı, kararlılığı... Bunu göz ardı edemezdi.
"Allah'ın izniyle," dedi Alpay, kısa bir gülümsemeyle ama içinde fazlasıyla derin bir kararlılık taşıyan bir ses tonuyla. "Hep birlikte, en kısa sürede onu bulacağız."
Alpay, aniden çalan telefonu ile duraksadı. Telefonunu eline alarak aramayı açtı ve hiç konuşmadan karşı tarafı dinledi.
"Siktir," Dudaklarında hızlı bir şekilde küfür döküldü ve hızla aramayı kapattı. "Senem, beni takip et! Hızlı ol!"
Senem, konuyu anlamasa bile emre uyarak abisini takip etti ve iki kardeş birlikte odadan çıktılar.
Onların ani bir şekilde odadan çıkmasını anlam veremeyen tim üyeleri bir süre birbirlerine baktılar.
Aradan saatler geçmiş, gece yerini gündüze bırakmıştı. Alpay ve Senem saatlerdir ortalıkta yoktu. Bu sırada bir asker içeriye girdi.
"Er Mehmet Erdağ!" Asker selamı vererek saygıyla karşılarında dikildi asker. "İshak Albay, Sönmez Timi'ni acilen harekât merkezine çağırıyor, komutanım!"
Bunu duyan bütün askerler işlerini ve güçlerini bırakarak ayaklandılar ve hepsi birlikte odadan çıkarak İshak Albay'ın yanına gittiler.
☪☪☪
Sadece birkaç dakika içinde bütün Sönmez Timi albayın yanındaydı.
İki eksikle; Yenilmez Kardeşler.
Yüzbaşı Alpay Yenilmez ve Yüzbaşı Senem Yenilmez bundan önceki uzun saatler boyunca olduğu gibi şuanda da burada değillerdi.
İshak Albay ise onları beklemeden Terör Örgütü'nün yeni yayınladıkları videoyu büyük ekrana yansıttı.
Videoda Asel bir önceki videoda olduğu gibi bir sandalyeye zincirlerle bağlıydı ve ilk videodan daha kötü bir haldeydi.
Videoyu gören bütün Sönmez Timi'nin yüreği burkuldu. Yüzü neredeyse tanınmayacak derecede yara içindeydi ve kıyafetleri kandan görünmüyordu. Boğazında ise ip izleri ve yanık izleri vardı.
Çok fazla işkence görmüştü.
İshak Albay, yüzünde sert bir ifade, gözlerinde ise biriken öfke ile videoyu izlerken, oda bir an için sessizliğe büründü. Asel'in zor durumda olduğu bu görüntüler, Sönmez Timi'ni derinden sarsmıştı. Hepsi, Asel Komutan'larının acı içinde olduğunu görmekle kalmamış, aynı zamanda onun başına gelenleri izlemek zorunda kalmışlardı.
Yüzbaşı Alpay'ın ve Senem Yenilmez'in eksikliği, bu anı daha da zor hale getiriyordu. Ancak her şeyin daha karmaşık olduğunu biliyorlardı. Asel'in son halini görmek, onları daha da kararlı hale getirmişti. Timi bir arada tutan şey, sadece Asel'in komutanlık yaptığı ekip ruhu değil, aynı zamanda ona duydukları derin sadakatti.
"Türk Askerleri, size verdiğimiz süre doldu. İşgal altına aldığınız yerlerimiz ise bize hâlâ teslim edilmedi." Asel'in arkasındaki maskeli adam silahın ucunu Asel'in başına daha çok yasladı.
"Anlaşmayı kabul etmediğiniz için bunun cezasını komutanınız çekecek." Ardından Asel'e döndü. "Son sözlerini et,"
Asel, gözlerinde bir an bile korku olmadan konuştu. "Kalkan Timi, birbirinize sahip çıkın. Ben olmasam bile bir arada kalın. Benim arkamdan üzülmeyin. Sizi önce Allah'a, sonra birbirinize, sonra Türk Milleti'ne emanet ediyorum. Hakkınızı helal edin."
Sönmez Timi, mahvolmuş bir haldeydi. Ellerinden bir şey gelmediği için hepsi lanetler okudu.
"Allah'ım," Diye fısıldadı Kürşad. Birkaç saniye sonra olacakları hepsi biliyordu. Ama ellerinden gelen bir şey yoktu.
Saniyeler, asırlara bedel şekilde ilerledi o an. Ve sonra videoda bir ses yankılandı. Bir silah sesi. İki el bir silah sesi...
-Bölüm Sonu-
-----
Ay helüüüüümmm!
Havalar nasıl???
Bölüm hakkındaki düşüncelerinizz?
Senem'i nasıl buldunuz?
Ya Alpay'ı (kendisi kocam)?
Kalpli öpücüklerle. <33
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.68k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |