
Selamlar! Nasılsınız?
Umarım hepiniz çok iyisinizdir.
----
Senem Yenilmez...
Ateşim giderek yükseliyordu. Artık yüksek ateşten dolayı halüsinasyon görmeye başlamıştım yavaş yavaş. Buna rağmen annem saat başı gelip işkence etmekten bir an bile sıkılmıyordu. Vücudumda çoğu kemiğim kırılmış gibi acıyordu, ki muhtemelen kırılmıştı.
Timdekilerin beni ne zaman bulacağını bilmiyordum ama umarım bir an önce bulurlardı çünkü burada, onların elinde ölmek istemiyordum.
Kaçtığım gerçeğin elinde can vermek istemiyordum.
Ateşim beynime vurmuştu. Etrafım bulanıklaşıyor, gerçek ile hayal arasındaki çizgi giderek silikleşiyordu. Zihnimde çınlayan sesler ve gölgeler, beni geçmişe geri çekiyordu. Annemin soğuk bakışları her seferinde daha yakıcı bir şekilde üzerime çöküyordu. Sanki sadece kemiklerimi değil, ruhumu da kırmak istiyordu.
Ağzımdan dökülen kelimeler titrek ve anlamsızdı, ama her biri acımın bir yankısıydı. "Bitti... Yeter artık..." diye fısıldadım, ama sesim odaya dağılmadan boğuldu. Annem duymazdı. Asla duymazdı. Duysa bile umursamazdı, acımdan zevk alırdı.
İçimden geçen tek düşünce, timin beni bulup kurtarmasıydı. Ama ne zaman geleceklerdi? Saatler, belki de günler geçti. Bilmiyordum. Kaçtığım karanlığın pençesindeydim, ve zaman algım tamamen yitmişti. Burada, onların ellerinde yavaş yavaş tükenmektense savaşarak ölmek isterdim. Ama ne kadar daha dayanabileceğimi bilmiyordum.
Arada bir, bir şeyler fısıldıyordu bana zihnim. Bir ses. Kürşad'ın sesi. Onun sert, ama bir o kadar da beni kendime getiren sesi yankılanıyordu zihnimde. "Buna izin verme. Pes etme." Ama o ses bile bana uzaktan, hayalden gelen bir yankı gibi hissediliyordu artık.
Gözlerimi kapadım, son bir güçle nefes aldım. Eğer bu sefer kurtulursam... Eğer tekrar o karanlıktan çıkabilirsem, bir daha asla geri dönmeyecektim. Tekrar düşmeyecektim.
Ama ya timim gelmezse? Ya burada, bu soğuk duvarların arasında, geçmişin ellerinde kaybolursam?
Hiçbir şeyden korkmadığım kadar bundan korkuyordum.
O an, kalbimde tarifsiz bir öfke doğdu. Kürşad'a karşı hissettiğim her şeyin üzerini kaplayan küçük bir nefret parçası, sıcak bir alev gibi yükseldi.
O bana inansaydı... diye düşündüm. Sadece bir kere yanımda olsaydı, bu hale gelmeyecektim.
Kürşad'ın soğuk bakışları, bana güvenmeyen tavırları zihnimde tekrar tekrar yankılandı. O beni bir kez savunsaydı, beni suçlamak yerine bir an durup anlamaya çalışsaydı, belki her şey farklı olacaktı. Teröristlerle işbirliği içinde olmadığımı bilirdi. Gerçeği görürdü.
Ama hayır, Kürşad bana sırtını döndü. Ve bu ihaneti, beni Ordu'ya gitmeye zorladı. Eğer yanımda olsaydı, kendimi kaybetmez, Ordu'ya gitmezdim.
Ama o, beni dinlemedi. Onun bana inanmayışı, bana en büyük darbeyi vurdu. Şimdi burada, bu işkencenin ortasında, her darbe onun uzaklaşan adımlarının yankısı gibiydi.
İçimdeki kırgınlık ve öfke derinleşti. Kürşad, bir zamanlar sevdiğim ve kalbimi açtığım tek adamdı. Ona güvenmiştim, her şeyi onunla paylaşmıştım. Şimdi ise, o güvensizliğinin bedelini ben ödüyordum. Ellerimle kazdığım bu karanlık mezara her geçen saniye biraz daha gömülüyordum.
Belki de bir gün, Kürşad bu anı hatırlayacak ve pişman olacaktı. Ama o gün geldiğinde, belki de çok geç olacaktı.
☪☪☪
Kürşad Türkmen...
"KOMUTANIM, acil bakmanız lazım!" Diyerek elindeki bilgisayar ile benim masama gelen Murat'a baktım hemen. "Ne oldu Murat?"
"Senem Komutan'ımın yerini buldum galiba." Dediğinde kalbim aniden hızlandı. Hemen bana doğru çevirdiği bilgisayara doğru eğildim.
Ekrana doğru eğildiğimde, haritada bir koordinat belirdi. Murat'ın yüzündeki heyecanı görmezden gelerek, ekrandaki bilgilere odaklandım. "Nerede burası?" dedim, kalbim göğsümde patlarcasına atıyordu.
"Şu an sistemde gözüküyor, komutanım," dedi Murat, sesi titriyordu. "GPS sinyali, Güney Irak'ın en ücra bir köşesinden geliyor. Orada olmalılar. Kuzey Irak'taki izleri bizi oyalamak için kullanmışlar yüksek ihtimalle."
Dişlerimi sıkarak derin bir nefes aldım. Senem'in bu kadar zamandır kayıp olması, içimde büyüyen korkunun üzerine bir umut ışığı ekmişti. Ama aynı zamanda bunun bir tuzak olabileceği düşüncesi zihnimin bir köşesinde yankılanıyordu. "Hemen Asel Yüzbaşı ve Alpay Yüzbaşı'ya haber ver Poyraz. Murat, sende bu bölgeyi iyice incele. Uçan kuştan haberim olacak." dedim, sesimin sertliğine bile şaşırarak.
"Emredersiniz komutanım." Poyraz, hızla odadan çıkarak Asel ve Alpay'a haber vermek için gitti. Ben ve geri kalanlar bir plan oluşturuyorduk.
Dakikalar sonra harekat merkezi odasının kapısı gürültüyle açıldı ve içeriye hızla Alpay ve Asel girdi.
"Nerede?!" Diyen Alpay, hızlıca yanıma vararak incelediğim bilgisayara eğildi. "Güney Irak'ta komutanım.
Alpay'ın yüzündeki karışık duygulara baktım; öfke, endişe ve çaresizlik. O da benim gibi Senem'i bulmanın heyecanını yaşıyordu, ama aynı zamanda bu işin ardında bir tehlike olabileceğini biliyordu. Asel Yüzbaşı, Alpay'ın yanına yaklaşarak ekrana baktı, ifadesi ciddileşti.
"Kim yapmış, belli mi?" Diye soran Asel' başımı olumsuz anlamda salladım. "İzlerin kime yada kimlere ait olduğu henüz tespit edilemedi, komutanım." Dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak.
"Ben Albay'a haber veriyorum, siz devam edin." Diyerek odadan çıktı Asel.
Asel odadan çıkarken, içerideki hava daha da ağırlaştı. Alpay, gözlerini ekrandan bir an bile ayırmıyordu. Ellerini masanın kenarına sıkıca bastırmış, dişlerini sıkarak nefes alıp veriyordu. Onun bu halini görmek içimdeki kaygıyı daha da büyütüyordu. Senem'in nerede ve nasıl olduğuna dair hiçbir kesin bilgi yoktu, ama tehlikede olduğundan emindik.
"Murat, bölgedeki grupların hareketliliğini takip edebiliyor musun?" diye sordum, dikkatimi haritaya vererek.
"Komutanım, birkaç silahlı grup var, ama hangisinin bu işin arkasında olduğunu kestirmek zor," dedi Murat. "Son zamanlarda bu bölgede çok fazla belirsizlik var. Kimin işi olduğunu bulmamız zor görünüyor."
Alpay aniden bilgisayarın başından doğruldu. "Oraya gitmemiz gerekiyor," dedi kararlılıkla, gözleri karanlık ve öfkeliydi. "Bekleyemeyiz."
"Komutanım, kontrolsüz hareket edemeyiz," dedi Baran kısık bir şekilde. "Bölgeyi iyi incelemeden, neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmeden hareket etmek, Senem Komutan'a da bize de zarar verir."
Alpay bana döndü, yüzündeki öfke ve çaresizlik daha da belirgindi. "O benim kardeşim," dedi, sesi çatallaşmıştı. "Onu kaybedemem, Baran. Eğer ona bir şey olursa..."
Alpay'ın içindeki korkuyu hissedebiliyordum. Ama bu durumda soğukkanlı olmaktan başka çaremiz yoktu. "Onu bulacağız komutanım," dedim, gözlerim onun gözlerinde kilitlenmişti. "Ama bunu doğru şekilde yapmalıyız. Yoksa Senem Teğmen'i kurtarmak yerine hepimizi tehlikeye atarız."
Alpay, derin bir nefes aldı ve başını salladı. Tam o sırada Asel geri döndü, yanındaki subaylarla. "Albay durumu öğrendi," dedi ciddiyetle. "Bölgeye operasyon için onay alındı. Sessizce ilerleyip, durumu yerinde tespit edeceğiz."
Plan hazırdı. Artık tek yapmamız gereken harekete geçmekti.
Hızlıca soyunma odalarına giderek görev üniformalarımızı giyindik. Eldivenlerimi elime geçirdikten sonra hızlıca çantalarımızın son kontrollerini yaparak helikoptere doğru yürüdük.
Helikoptere doğru adımlarımız hızlandıkça içimdeki gerginlik artıyordu. Herkes sessizdi, sadece ayak seslerimiz ve çantalarımızın hafif metalik tıkırtıları duyuluyordu. Alpay yanımda yürüyordu, yüzü sertleşmiş, gözleri kararlıydı. Senem'i bulana kadar durmayacağını biliyordum. Hepimiz aynı kararlılıkla ilerliyorduk.
Helikoptere ulaştığımızda motorun sesi kulaklarımızda yankılanmaya başladı. Hızla yerlerimize geçtik, gözlerim uzaklara dalmıştı. Zihnim sürekli planı tekrar ediyordu. Bu, sessizlik ve dikkat gerektiren bir operasyondu. Senem'in izine ulaştığımızda tehlikenin boyutunu daha net görecektik, ama şimdilik bildiğimiz tek şey, riskin büyük olduğuydu.
Asel ve Alpay, diğer subaylarla birlikte ekipmanlarını kontrol ederken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Elim içgüdüsel olarak silahıma gitti.
"Unutma," dedi Asel yanımdan, sesini sadece ben duyacak şekilde alçaltarak, "Dikkatli olacağız. Her şeyin bir sırası var. Panik yok."
Başımı salladım. "Hazırız," dedim kararlı bir şekilde. Alpay gözleriyle onayladı, sonra başını öne eğdi.
Helikopter havalandığında, sessizce ilerlerken hepimizin aklında aynı soru vardı: Senem'e ulaşabilecek miyiz?
Karşımda oturan Asel, Alpay'ın elini tutarak ona destek olmak istiyormuş gibiydi. Alpay'ın bakışları ona döndüğünde cansız bir şekilde gülümsedi ve Asel'in elinin tepesini yavaşça okşadı.
"Ortam çok gergin," Diye yanındaki Uras'a mırıldanan Baran'a yandan bir bakışla baktım. Baran bunu görmedi. "Alpay ve Kürşad Komutan'ım daha çok gergin, paçalardan savmama az kaldı."
"Baran, M4'ü mabet yerlerinde patlatmamı istemiyorsan eğer o sesini kes." Diye sert bir şekilde konuştuğumda Baran, yutkunarak yerine sindi.
"İndiğimizde ne yapacağız komutanım?" Diye sordum.
"Çevrede silahlı gruplar olduğu bilgimiz dahilinde fakat ne kadar büyükler ve kimin adamları olduklarını bilmiyoruz. Önceliğimi Senem Teğmen'i canlı bir şekilde almak. Senem Teğmen'i aldığımızda Alpay Yüzbaşı onu güvenli bölgeye götürecek, sağlık helikopterini o bölgeye yönlendirdim."
Asel'in planını dinlerken gözlerim öndeki karanlık bölgeye kilitlenmişti. Her şey hızla netleşiyordu. Çevredeki silahlı grupların sayısı ya da kim oldukları belli değildi, bu da durumu daha da riskli hale getiriyordu. Ama asıl önceliğimiz Senem'di; her şey onun sağ salim çıkarılmasına bağlıydı.
"Anlaşıldı komutanım," diye onayladım. Alpay yanımızda duruyordu, yüzü taş kesilmişti. Senem'e olan bağlılığı, onun bu durumda ne kadar zorlandığını açıkça gösteriyordu ama profesyonelliğini koruyordu.
Helikopterin inişe geçtiğini hissettik. Rüzgarın etkisiyle etrafımızdaki toz ve kum savrulurken ekip hazırlandı. Baran sessizce elini silahına götürdü, gözleri etrafı tararken gerilim yüzünden okunuyordu. Alpay'ın gözleri ise tek bir noktaya sabitlenmişti, adeta fırtına öncesi bir sessizlik içindeydi.
"İndiğimizde, öncelikle çevreyi güvence altına alacağız," diye devam etti Asel, sesi sert ve otoriterdi. "Baran ve Uras, binanın çevresini tarayacaksınız. Herhangi bir hareketlilik olursa hemen bildirin. Kürşad, Ozan, Koray ve ben içeriye gireceğiz. Alpay, Senem'i bulduğumuzda sen güvenli bölgeye götürüp sağlık ekibine teslim edeceksin. Poyraz ve Murat, biz içerideyken dışarıyı siz kollayacaksınız."
Alpay sessizce başını salladı, gözleri sabit bir noktada. "Onu bulacağız," diye mırıldandı kendine.
Helikopter nihayet yere değdiğinde hepimiz hızla hareket ettik. Karanlıkta adeta bir gölge gibi ilerliyorduk. Asel işaret verdi, herkes belirlenen pozisyonlara dağıldı.
Hiçbirimiz sesimizi çıkarmadan hareket ediyorduk. Dağlık alanda çevremizi kontrol ederek ilerliyorduk.
Asel, elini havaya kaldırınca hepimiz olduğumuz yerde durduk. Asel, postallarından hiç ses çıkarmadan bir adım daha attı ve saklandığı çalılığın arkasını izledi.
"İyice tara etrafi Bedri, asker olabilir." Sesini duyduk hepimiz. Terör grupları etraftaydı. Asel, hepimize işaret verdiğinde hepimiz silahlarımızın ucuna susturucularımızı taktık.
Adamlar önümüze doğru geldiğinde ilk atış Asel'den geldi. Onun ardından gelen adamı vuran Alpay'dı. Arkasındakini ise ben vurmuştum. Böyle sıra halinde gelen bütün adamları indirdiğimizde ayaklandık.
"Başka gruplar da olabilir, dikkatli olun."
Dikkatli ve kontrollü bir şekilde ilerlemeye devam ettik. Tan vakti girmek üzereydi.
"Komutanım," Diye fısıldayan Koray'a döndü Asel.
"İleride bir bina var, ön tarafında sekiz adam, arka tarafında yedi adam var. Bunlardan daha fazlasının içeride olduğu belli."
GPS cihazının gösterdiği konum burasıydı. Hepimiz dürbünlerimizle ilerideki binaya baktık. "Teğmenimizi gören var mı?" Diye sordu Asel.
"Olumsuz komutanım," Dedim sadece.
"Olumsuz," Dedi Alpay.
"Görünürde yok," Dedi Uras.
"Ben görüyorum komutanım, ikinci kat sekizinci oda. Karşısında bir kadın var. Hura kod adlı terörist." Diyen Koray, ortama fitili vermişti.
Hura kod adlı terörist, Senem'in annesiydi.
"Ne yapıyoruz komutanım?!" Diyen sert sesini duydum Alpay'ın. Asel ona döndü.
"Kimse benim askerime elini süremez. Benim askerime elini sürenin elini götünden çıkartırım ben. İndirin hepsini. Senem'i canlı çıkartıyoruz, unutmayın."
☪☪☪
Senem Yenilmez...
Karşımda gene o kadın vardı. Gitmiyordu. Ben onu unutmak isterken o kendisini hatırlatmak için sürekli geliyordu yanıma.
"Hâlâ abini mi bekliyorsun? Yoksa o sevgilin olan askeri mi?" Diye sordu alayla. Ellerimdeki ipler yerli yerinde duruyordu.
Cevap vermemem onu daha çok sinirlendirmiş gibiydi. Kan içinde kalan yüzüme aldırmadan sertçe çenemden tutup kendisine çevirdi.
Kadının eli çeneme sertçe yapıştığında başımı ona çevirmek zorunda kaldım. Gözlerinde alaycı bir bakış vardı, ama altında bastırılmış bir öfke ve tahammülsüzlük seziliyordu. Dudaklarımdan tek bir kelime çıkmadı. Canım yanıyordu, vücudumun her yeri ağrıyordu, ama acıyı bastırmayı öğrenmiştim. Yine de, bu sessizlik onu daha da öfkelendirmiş gibiydi.
"Konuşmayacak mısın?" dedi, sesinde bir tehdit tınısı. "Seni çok güçlü bir kadın olarak yetiştirirdim. En azından karşımda bu kadar acizce durmazdın, ağlayıp zırlamazdın. Zayıf mısın yoksa sadece inatçı mı?"
Elleri, çenemi biraz daha sert sıkarken bir an nefesim kesildi. Ama gözlerimi ondan ayırmadım. İçimdeki her şey kopma noktasındaydı, ama ona zaafımı göstermemem gerektiğini biliyordum.
"Kimse seni kurtarmaya gelmeyecek," diye fısıldadı alaycı bir tonda, gözleri gözlerimden ayrılmadan. "Arjin, abin de sevgilin de ve timin de seni unuttu."
Ama içimde bir şey hâlâ direniyordu. onların beni unuttuğunu kabul edemezdim. Sevdiklerimin beni bulacağına dair küçücük bir umut bile olsa, ona teslim olamazdım. Gözlerimdeki kararlılığı görünce bir an duraksadı, sonra hışımla elini çekti çenemden.
"Bu kadar güçlü olduğunu sanıyorsan, bekle bakalım" dedi alayla. Elindeki bıçağı bana doğru uzattı. Tam yüzümün hizasında kaldırdı. "Belki, abin ve timin seni bulur, tabii yaşarsan."
Tam o sırada kuvvetli bir ses bütün çevrede yankılandı. Bu sesleri tanıyordum. M4 sesiydi bunlar, bizimkilerdi.
M4'ün ses yankılarını duymamla tükendiğimi hissettiğim anda yeniden doğmuştum. İçimdeki umut, sonuna kadar büyümüştü.
Kendimde hissettiği güçlü önce karşımdaki kadının yüzünün ortasına sağlam dizimle tekme attım. Tekmem kadının burnuna geldiğinde kadın acıyla inledi.
Bunu en başında yapabilirdim aslında ama içimdeki aile yarası bütün gücümü sömürüyor, bana bir güç bırakmıyordu.
Kadının toparlanmasına izin vermeden bir tekmemi daha suratının ortasına geçirdim. Yerimden doğruldum ve yaralı bacağımı zorlamadan bıçağı aldım.
Annem, yerde baygın bir şekilde yatıyordu. İçimden bildiğim bütün küfürleri kendime ettim. Daha önce bu güveni ve gücü bulsaydım kendimde buradan çoktan kurtulmuş olurdum.
Önce bileğimdeki iplerden kurtulduğumda iki kere bileğimi çevirerek uyuşan bileğimi eski haline getirdim. Sol kolumun kırık olma ihtimali çok yüksekti. Bıçağı sağ elime almam iki saniyemi almıştı.
Bayılan annem uyandığında yumruğunu bana geçirmek istese bile bıçağı koluna sapladığımda inleyerek kolunu tuttu.
"Bu gün, bana ve abime yaşattığın her şeyin intikamını alacağım senden." Bıçağın ucu, karşımdaki kadının göğüs kafesini bulduğunda kadının vücudu kanla yıkanmış gibiydi.
İkinci kez bıçağı kalbini olduğu yere sapladığımda titreyen ellerimle doğruldum. Dışarıdaki silah sesleri susmuştu. Kapının önünden sesler geliyordu. Yaralı bacağım yeniden kanamaya başlamıştı ama umursamadan topallayarak kapının arkasına geçtim.
Kapının arkasına yaslandığımda nefes nefese kaldım. Bacağımda kan kaybı hızla artıyordu, ama şu an bunu düşünemeyecek kadar odaklanmıştım. Annemin vücudu hala kanlar içinde yerde yatıyordu, ölmüştü. Onun hayatım boyunca bana ve abime yaşattıklarını düşününce içimdeki öfke soğuk bir şekilde yerini sessiz bir huzura bırakıyordu. Ama bu huzur, gelen ayak sesleriyle hızla yerini gerilime bıraktı.
Kapının önünde birkaç kişi vardı. Dışarıdan gelen silah sesleri durmuştu ama bu, tehlikenin geçtiği anlamına gelmiyordu. Derin bir nefes aldım, bıçağı elimde sıkarak beklemeye başladım. Sesler yaklaştıkça, kalp atışlarım hızlanıyordu. Beni buradan çıkarmak için mi geliyorlardı, yoksa başka bir düşman mıydı? Emin değildim, ama hazırlıklı olmalıydım.
Kapı yavaşça aralandığında, içeri giren silueti hissetmemle nefesimi tuttum. Gelenin kim olduğunu görememiştim. Kim olduğunu anlamayı beklemeden bıçağımın ucunu kaldırıp karşımdaki bedenin kalbinin olduğu yere doğru kaldırdım.
Dönen başımı kaldırdığımda karşımda gördüğüm kişiyle yutkundum.
Elimde tuttuğum bıçağımın hedefindeki kişi Kürşad'dı ve ben onun göğüs kafesinin olduğu kısma bir bıçak yaslamıştım.
-Bölüm Sonu-
-Bölüm nasıldı?
-En sevdiğiniz sahne?
-Bir sonraki bölümde sizce neler olacak?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.69k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |