45. Bölüm

Bölüm 43

Ceren Su Karadağ
karadagceren

Selamlar! Nasılsınız?

Umarım hepiniz çok iyisinizdir.

---

"Sence hangisi?" Diyerek elimdeki tabak takımını Alpay'a doğru kaldırdım. Alpay, birkaç saniye elimdeki tabaklara baktı. "Güzelmiş," Diyerek elinde sürdüğü arabaya koydu tabak setini.

Şuan çok önemli bir görevdeydik.

Çeyiz düzme!

Ben hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu ve bir kaç saat önce Alpay ile birlikte düğün tarihi almıştık. Şuan ise çeyiz için alışveriş yapıyorduk.

Alpay tabakları yerleştirirken göz ucuyla bana baktı, hafif bir gülümseme dudaklarının kenarında belirdi. "Sen ne dersin? Hangisini beğendin?" diye sordu, sanki bu karar sadece benim verebileceğim bir şeymiş gibi.

Elimdeki iki farklı tabak setine tekrar göz gezdirdim. Birisi zarif çiçek desenleriyle süslenmişti, diğeri ise daha sade ama klasik bir görünüme sahipti. "Şu çiçek desenli olan çok güzel ama... Sanki diğerini de beğeniyorum." dedim kararsız bir şekilde.

Kesinlikle bize karar hakkı sunulmamalıydı Asos. Bizim net olduğumuz tek konu görevken, bu tür durumlarda annem mi babam mı sorusu gibi arada kalıyoruz.

Alpay, "İkisini de alalım o zaman," diye bir öneride bulundu ve ikisini de arabanın içine koydu. "Hem... evimiz için daha çok alışveriş yapacağız. Her şeyin en güzelini seçmek zorundayız."

Evimiz...

Söylediği iki kelime içimi ısıttı. Henüz bir hafta önce hastaneden çıkmıştım ve düğün hazırlıklarıyla boğuşuyorduk. Ama Alpay her şeyin üstesinden gelmemi sağlayan bir güç gibiydi, yanımda olması bana her şeyi daha kolay hissettiriyordu.

Bir an duraksayıp bana doğru eğildi. "Başka ne var listede?" diye sordu alaycı bir tavırla. "Belki bir kamuflaj falanda alırız."

Gözlerimi devirdim ama yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. "Asker çeyizi mi hazırlıyoruz Alpay? Yoksa evlilik hazırlığı mı yapıyoruz, anlamadım!"

Alpay hafifçe güldü, sonra ciddi bir ifadeyle elini çenesine götürdü, sanki gerçekten önemli bir karar veriyormuş gibi. "Ben asker, sen asker olunca ortaya çıkacak en fazla çeyiz silah setleri, bıçak takımları, el bombaları falan oluyor hayatım."

Onun bu haline daha fazla dayanamadım ve kahkahamı serbest bıraktım. "Tamam, kabul. Listede neler var bir bakalım," dedim. Çantamdan küçük not defterimi çıkardım ve sayfaları çevirmeye başladım. "Çarşaf takımı, mutfak eşyaları, havlular, kahve takımı..." diye sıralarken Alpay'ı göz ucuyla izledim. Dikkatle dinliyordu, bazen kaşlarını çatıp, bazen de başını sallayarak onaylıyordu.

"Tamam, bu listedeki her şeyi hallederiz." dedi kendinden oldukça emin bir şekilde. "Ama en önemlisi var mı listede?"

Merakla ona baktım. "Ne varmış?"

Alpay bana doğru eğildi ve gözlerinde şakacı bir parıltıyla, "Bir ömür boyu seni mutlu edecek bir koca var mı listede?"

Şaşkınlıkla ona baktım, kalbim bir anlığına durdu. Sonra, "O senin görevin değil mi?" diye karşılık verdim.

Alpay, "Haklısın," diye fısıldadı, gözlerini gözlerimden ayırmadan. "Bu görevi sonuna kadar başarıyla yerine getireceğim, söz veriyorum."

Beline sarılarak yanağından öptüm ve gülümsemeden duramadım. "O zaman en önemli eksiğimizi de tamamladık demektir."

Alpay gülümseyerek elini belime doladı, "Evet, tam anlamıyla hazırız. Şimdi biraz daha alışveriş yapalım, sonra da kahve molası verelim, ne dersin?"

Başımı sallayarak onayladım. "Harika fikir."

Ona biraz daha sokulup, birlikte mağazanın diğer köşesine yürüdük. Alpay'la bu anları yaşamak, onun yanında olmak her şeyden daha güzeldi. Evet, görevimiz zordu ama birlikte olduğumuz sürece her şeyin üstesinden gelebileceğimize inanıyordum.

"Şuna baksana bir," Diyerek elindeki bardak setini bana uzattı bu sefer. Bardakların üzerlerindeki desenleri görünce içten bir şekilde güldüm.

Bardakların üzerinde küçük asker motifleri vardı!

"Asker olduğumuzu her yerde belli etmezsek olmaz," Diyerek alaya aldım ama bardak setini alıp arabanın içine koydum.

Alpay, hafifçe gülümsedi ve yanına yaklaşarak, "Asker olmanın şanını her yerde taşımak gerek." diye şaka yaptı, sonra gözlerini kısarak beni izledi. "Ama kabul et, güzel bir detay. Hem kim evinde böyle bardaklar bulundurur ki? Bize özel bir set olacak."

Başımı iki yana sallayıp güldüm. "Bu bardaklarla çay içmeye davet ettiğimizde misafirlerimizin yüz ifadesini hayal ediyorum da... 'İki tarafında asker olduğu bir evlilik yapmanın yan etkileri bunlar galiba,' diyeceklerdir."

Alpay kahkahasını bastırmaya çalışarak, "Bence harika bir konuşma konusu olur," dedi. "Bir daha ki sefere tabakların üzerine de üniforma desenleri yaptırırız."

Gözlerimi ona dikerek, "Hayır, lütfen," dedim abartılı bir ciddiyetle. "O zaman da çorba kaselerimizde madalya figürleri olur, salata tabaklarımızda kamuflaj deseni. Misafirlerimiz kaçıp gider!"

Alpay, bu sefer kahkahasını tutamadan güldü. "Tamam, tamam! Söz, bu bardaklar ilk ve son olacak. Ama kabul et, sıradan bir çeyiz yerine böyle küçük şakalarla renklendiriyoruz. Her şey çok ciddi olmak zorunda değil."

Gülümsememi tutamadan başımı salladım. "Haklısın," dedim. "Hem de askerliğin sadece disiplin olmadığını, eğlenceli yanlarının da olduğunu gösterecekler."

Alpay, bardak setini dikkatle yerleştirdikten sonra, "İşte bunu duymak güzel," diye mırıldandı. "Seni her gün güldürebilmek için uğraşacağım, söz veriyorum."

Yüreğimde sıcak bir his yayıldı. Alpay'ın yanındayken tüm dünyanın sorunları bir süreliğine kayboluyor gibiydi. Onun bu kadar düşünceli ve esprili olması beni hep mutlu ediyordu.

"Peki, başka ne var sırada?" diye sordum, listeme bakmak için çantama uzanırken. "Ne de olsa bu alışverişe çıktık bir kere, tam yapalım değil mi?"

Alpay gözlerini devirip başını salladı. "Tamam, komutanım. Emrin olur. Ama bak bu son durağımız, sonra kahve molası veriyoruz. Hem düğün tarihini de kutlamamız gerek."

Gülümseyerek elimi kaldırıp parmaklarımı oynattım, "Söz veriyorum, kahve molasını kaçırmayacağız. Sadece birkaç parça bir şey kaldı..."

Alpay iç çekti ve beni gülümseten sahte bir çaresizlikle başını salladı. "Tamam, ama unutma, bu sefer kahve bendensiniz. Hatta belki yanına tatlı da söyleriz."

Gözlerimi ona dikerek hafifçe kaşlarımı kaldırdım. "O kadar alışverişten sonra tatlı mı? Beni formumdan düşürüp bütün alaya rezil etmeye mi karar verdin yoksa?"

Alpay, "Sen yanımdayken, tatlıdan vazgeçsem bile olur," diye cevap verdi göz kırparak. "Ama tatlıya hayır demek zor, o yüzden ikimize de bir ödül verelim, ne dersin?"

Onun bu esprili ve içten hali beni daha da mutlu etti. "Tamam, o zaman. Tatlı işini sana bırakıyorum," dedim, elimdeki alışveriş listesini kapatırken. "Ama sadece bir dilim, fazla abartmayalım."

Alpay başını sallayıp bana yaklaştı, omzuma hafifçe dokunarak, "Bir dilim olsun. Ama kahve sohbeti sınırsız, anlaştık mı?" dedi.

Gülümseyerek başımı salladım. "Anlaştık. O zaman sıradaki hedefimize doğru ilerleyelim, asker!"

Beraberce mağazanın diğer tarafına doğru yürürken, Alpay yanımda bir duvar gibi duruyor, bana güven ve huzur veriyordu. Düğün hazırlıkları, çeyiz alışverişi, her şey normal bir çift gibi görünse de, onun yanımda olması her şeyi daha anlamlı kılıyordu. Bu alışverişi sıradan bir günde, sıradan bir çift gibi yapmamız bile büyük bir lükstü ve bunun tadını çıkarmaya kararlıydım.

"Diğerleri nerede acaba?" Diye söylendim kendi kendime. Bu gün izin günümüzdü.

"Diğerlerini bilmiyorum ama Kürşad, Senem neredeyse oradadır." Dediğinde güldüm. "Senem de ne inatçı çıktı. Kaç haftadır affetmiyor Kürşad abiyi."

Alpay başını iki yana sallayarak hafifçe gülümsedi. "Kürşad da az değil, o da inatçı. İkisi de aynı kafa. Ama birbirlerini ne kadar sevdiklerini hepimiz biliyoruz. Ne zaman barışacaklar diye merak ediyorum."

Elimdeki mutfak havlularını sepete yerleştirirken iç çektim. "Senem'in kırıldığı yerden toparlanması zor oluyor. Kürşad abi de bu sefer onu gerçekten incitti."

Alpay, "Doğru söylüyorsun. Kürşad hepimize karşı böyle değil mi zaten? İçinde fırtınalar kopsa da, duygularını gizlemekte ustadır." dedi, gözleri uzaktaki raflara kayarken. "Ama Senem de haklı. Kolay affetmemeli."

Kafamı onaylarcasına salladım. "İkisi de haklı aslında, bu yüzden birbirlerine kırıldılar ya zaten." Bir an için düşündüm, Kürşad ve Senem'i bir arada hatırladım. Normalde takımın en iyi uyum sağlayan ikilisiydiler ama şimdi aralarındaki mesafe, diğer herkesi de etkilemişti.

Alpay derin bir nefes alarak bir adım daha yaklaştı. "Bizim görevimizde duygularımızı dengelemek zor ama işte, bazen olmuyor. Senem'in yarası çok derin, o yüzden zaman tanımak gerekiyor. Kürşad'ın da sabırlı olması lazım. Sonunda bir araya gelirler."

Onun bu kadar sakin ve anlayışlı bir şekilde konuşması içimi rahatlattı. "İnşallah," dedim. "Ama bazen korkuyorum, ya bu mesafe yüzünden birbirlerini tamamen kaybederlerse? O zaman ne yaparız?"

Alpay'ın gözleri ciddileşti. "Buna izin vermeyiz. Onlar bizim için de önemli. Takımın huzuru onların bir arada olmasına bağlı. Eğer konuşmaları gerekiyorsa, biz araya gireriz, konuşmalarını sağlarız."

Gözlerimi ona çevirdim, bakışlarımda bir şüphe vardı. "Araya girmek doğru olur mu sence? Belki biraz daha zamana ihtiyaçları vardır."

Alpay, "Belki," diye mırıldandı. "Ama bazen sevdiklerimizin hatalarını fark etmelerine yardımcı olmak gerekir. Kürşad ve Senem'in arasındaki bu mesele uzarsa, ikisine de zarar verebilir. Biz onların arkadaşlarıyız, kardeşleriyiz. Ne gerekiyorsa yaparız."

Gülümsedim. "Ne kadar korumacısın, farkında mısın? Herkes için çözüm üretmek istiyorsun."

"Bu tim bana aile oldu, Kürşad'a da bu yüzden kızamıyorum ya zaten. Ailemden o da. Ve kimsenin kimseyle küs kalmasını istemiyorum."

Dudağına küçük bir buse kondurdum. "Tamam, onlarla konuşuruz." Dedim. "Önce şu çeyiz işini bitirelim, sonra da operasyon başlasın."

Alpay kahkahayla güldü. "Çeyiz operasyonu tamamlandığında, Kürşad ve Senem operasyonuna geçeriz." dedi, sonra gözleriyle sepeti işaret etti. "Bu arada, o havlular gerçekten güzel. Ben beğendim."

Ben de ona bakarak hafifçe başımı salladım. "Öyle mi? O zaman bunları da alıyoruz."

Birlikte market arabasını doldururken, aklımızda şimdiden Kürşad ve Senem için yapacağımız plan vardı. Umarım düşündüğümüz gibi her şey yoluna girerdi. Çünkü biz birlikte güçlüydük ve hiçbir şey bu bağı koparamazdı.

"İki hafta sonra evleneceğimize inanamıyorum hâlâ." Dedim Alpay'a. Yüzünde aşık olduğum gülümsemesi belirdi. "Bende, seni gelinlik içinde hayal etmek bile kalbimi durduracak kadar hızlı attırıyor."

Ben bile kendimi hiç gelinlik içinde düşünemezken Alpay'ın böyle demesi çok doğaldı.

Alpay'ın gözlerinde hayranlıkla parlayan ışığı gördüğümde, kalbimde bir sıcaklık hissettim. "Beni gelinlik içinde mi hayal ediyorsun gerçekten?" dedim, biraz şaşkınlıkla.

Alpay, başını eğerek hafifçe gülümsedi. "Hem de her gün," dedi içtenlikle. "Seninle o gün karşı karşıya durduğumda, bütün dünya dursun istiyorum. Sadece sen ve ben, başka kimse olmasın."

Gözlerimi devirdim, ama dudaklarımdaki gülümsemeyi de gizleyemedim. "O kadar romantiksin ki bazen inanamıyorum," dedim şakayla. "Ama sanırım bu yüzden seni bu kadar seviyorum."

Alpay elini yanağıma koyup baş parmağıyla hafifçe dokundu. "Bunu sakın unutma," dedi. "Çünkü ben her zaman, her şeyin ötesinde, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim."

Sözleri kalbime işledi. Onunla geçirdiğim her an, sevginin ve bağlılığın ne demek olduğunu daha derinden anlıyordum. "Sen de sakın unutma," dedim hafif bir sesle. "Beni ne kadar sevdiğini ve bu sevginin bana neler hissettirdiğini."

Alpay, parmaklarıyla saçlarımı düzelterek bir adım geri çekildi. "Unutmam mümkün mü?" dedi, gülümseyerek. "Sen hayatımın en güzel sürprizisin. Bunu nasıl unutabilirim ki?"

Başımı sallayıp ona inanmaya çalıştım. "Peki," dedim. "Ama ben yine de düğün günü o gelinlik içinde düşmekten korkuyorum. Emin misin beni taşırken sıkılmayacaksın?"

Alpay kahkahayla güldü. "Sana her zaman söylediğim gibi," dedi, gözleri parlayarak. "Seni kucaklamak benim için bir onur ve asla sıkılmam. O gelinliği ne zaman giysen, ben orada olacağım ve seni hep taşıyacağım."

Onun bu sözleri beni hem güldürdü hem de gözlerimi doldurdu. "İyi ki varsın, Alpay," dedim içtenlikle. "İyi ki bana hep böyle sevgi dolu bakıyorsun."

Alpay, başını hafifçe eğip dudaklarına küçücük bir gülümseme yerleştirerek, "Seninle geçirdiğim her an için ben de şanslıyım," dedi. "Ve seninle bir ömür boyu birlikte olacağımız için, kendimi dünyanın en şanslı adamı gibi hissediyorum."

Onun bu sözleri, benim için dünyalara bedeldi. İçim sevgi ve mutlulukla dolarken, aramızdaki bu bağın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha hissettim. Alpay, bana her zaman güvende ve sevildiğimi hissettiren, hayatımın en özel insanıydı.

O an ne kadar minnettar olduğumu, ona ne kadar hayran olduğumu anlatmak istedim ama kelimeler yetmezdi. Onun yerine elini tuttum, sıkıca ve sevgiyle. "İki hafta sonra evleneceğiz," dedim yine, bu sefer daha umut dolu bir sesle. "Ve o gün, hayatımızın en güzel günü olacak."

Alpay başını salladı. "Evet," dedi. "O gün her şeyden daha güzel olacak. Çünkü sen, benim karım olacaksın."

O an ikimiz de sessizce birbirimize baktık. Gözlerimizde umut, sevgi ve geleceğe dair binlerce hayal vardı. O hayalleri birlikte gerçekleştireceğimizin bilinciyle, birbirimize bir kez daha sımsıkı sarıldık.

Alpay, saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırırken yüzüme eğildi ve dudaklarıma doğru fısıldadı. "Bir kalbe anca bu kadar sevda sığar; Önce ırkım, sonra milletim, sonra da sen."

Kalbim teklerken ellerimi yanaklarına doğru çıkardım. "Bir kalbe anca bu kadar sevda sığar; Önce vatan, sonra turan, sonra da sen."

Alpay, gözlerimin içine bakarken dudaklarında minik bir gülümseme belirdi. Ellerini saçlarımdan çekip yüzümü ellerinin arasına aldı. "Seni sevdiğim kadar bu vatanı sevmesem, bu sevdaya layık olamam," dedi alçak bir sesle, sözleri adeta kalbimde yankılandı. "Seninle bir gelecek hayal edebilmemin tek nedeni, bu ülkenin özgürlüğü ve huzuru. Ama ikimizde bir vatan uğruna bir birimizi yakarız. O yüzden, önce vatan, sonra biz."

Sözleri derin bir anlam taşıyordu. Onun bu bağlılığı, hem bana hem de vatana olan aşkı bir kez daha hissettirdi. Bu aşka layık olmak için elimi onun ellerinin üzerine koydum, sıcaklığını hissederek. "Senin bu sevgine layık olabilmek için her şeyi yaparım, Alpay. Biz birlikte güçlüyüz ve bu ülkenin geleceği için her şeyi yapmaya hazırız. Ama seninle bir hayat kurabilmek... İşte bu, benim için en büyük hayal."

Alpay, dudaklarına hafif bir gülümseme yerleştirip alnımı nazikçe öptü. "Bu hayatı sana borçluyum," dedi. "Sen beni tamamlayan, bana güç veren tek kişisin. Seni hayatımın her anında yanımda görmek istiyorum. Ne olursa olsun, bu sevdayı birlikte yaşatacağız."

Onun bu kadar içten ve samimi olması, içimde bir güven dalgası yarattı. Alpay, sadece bir eş değil, aynı zamanda en büyük destekçim, en yakın dostum ve hayatımın aşkıydı. "Seninle olmak, her zaman bir savaşçı gibi hissettiriyor," dedim gülümseyerek. "Yanında durmak, birlikte savaşmak... Ama en önemlisi, her zorluktan sonra sana sarılabilmek."

Alpay, gözlerinde bir parıltıyla bana baktı. "Ve ben de her seferinde sana sarılabilmek için sabırsızlanıyorum," dedi. "Ama bil ki, bu kollar sadece seni korumak için var. Sen benim en değerli hazinemsin. Seninle bir hayat kurmak, bu ülkeye borcumuzu ödemek kadar önemli."

O an Alpay'ın yüzündeki kararlılığı ve sevgiyi gördüm.

O, hem bir asker hem de bir âşıktı. Ben, hem bir asker hem bir âşıktım. ikimizin bu iki kimliği de kalbimizde derin bir yer edinmişti. "Bizim sevdamız, bu ülke gibi güçlü," dedim, elimi yüzünden çekmeden. "Her şeye rağmen ayakta duracağız, birlikte. Ve bu sevdayı yaşatmak için ne gerekiyorsa yapacağız."

Alpay, parmaklarını saçlarımda gezdirirken yüzüme hayranlıkla baktı. "Evet," dedi, fısıldar gibi. "Bizim sevdamız, bu ülkenin dağları kadar güçlü. Ve seninle bir ömür boyu, bu sevgiyi yaşatmak için savaşacağım."

O an, onun gözlerinde gördüğüm sevgi ve adanmışlık, bana her şeyin üstesinden gelebileceğimizi hatırlattı. "Ben de," dedim. "Seninle, bu sevdayı yaşatmak için sonuna kadar savaşacağım. Çünkü seninle bir hayat kurmak, bu dünyadaki en büyük zafer."

Ve o an, Alpay'la birbirimize sarılırken, tüm dünya durdu sanki. Bizim için önemli olan tek şey, yan yana olmak, birlikte bir gelecek hayal etmek ve bu sevdayı yaşatmak için birlikte savaşmaktı. Ve biliyorduk ki, her ne olursa olsun, bu sevgiyi hiçbir şey yıkamayacaktı.

"Çok fazla romantik konuştuk, biraz da düğün sonrası yapacaklarımızı konuşalım." Gözlerinde haylaz bir parıltıyla sorduğu bu soru kanımı kaynatmaya yetmişti.

Ama kendimden ödün vermeyerek omzuna vurdum. "Sapık herif,"

Alpay kahkahayla gülerken omzumu sarsarak bana doğru eğildi. "Ne? Gerçekten soruyorum. Bir haftamız var ve sonra ikimiz de izne çıkıyoruz. Düşünsene, sonunda birlikte vakit geçirebileceğiz," dedi, gözlerinde hala o muzır ışıltıyla.

Gözlerimi devirdim ama içten içe de heyecanlandım. Gerçekten de uzun zamandır böyle bir fırsatımız olmamıştı. "Doğru, birlikte rahat rahat dinlenebileceğiz. Ama sen yine de düğün sonrası planlarını fazla abartma," dedim, şaka yollu uyararak. "Yoksa seni tatilde bile koştururum."

Alpay, bu kez kaşlarını kaldırarak ciddi bir ifadeyle bana baktı. "Koşmaktan bahsetmişken," dedi alaycı bir ses tonuyla, "o zaman seni balayında dağ yürüyüşüne götüreyim. Hatta kampa da gidebiliriz. Böylece kondisyonumuzu kaybetmeyiz."

Onun bu sözlerine gülmekten kendimi alamadım. "Dağ yürüyüşü mü?" dedim kahkaha atarak. "Alpay, balayında seninle çadırda kamp kuracak değilim. Yani bu kadar da disiplinli olmayalım artık. Görevlerde yeterince dağ bayır görüyoruz zaten."

Alpay omuz silkerek sırıttı. "Bence eğlenceli olurdu ama. Yani, bir düşün; doğayla baş başa, yıldızların altında, sadece ikimiz. Hem belki geceleri ayı filan gelir, koruma içgüdümüzü pekiştiririz." Şakayla karışık konuşsa da, gözlerinde beni güldürmek isteyen bir ifade vardı.

Gözlerimi devirdim ama kalbimde onunla her anın ne kadar kıymetli olduğunu bilmenin verdiği bir mutluluk vardı. "Tamam, kabul ediyorum," dedim eğlenceli bir sesle. "Ama ayı filan gelirse seni feda ederim, bilesin."

Alpay güldü, ellerini havaya kaldırarak teslim oldu. "Tamam, tamam! Anladım," dedi. "Peki, öyleyse klasik bir balayı planı yapalım. Güzel bir sahil kasabasında, denizin ve güneşin tadını çıkaralım. Sadece sen ve ben. Nasıl?"

Bu fikir hoşuma gitmişti. "Evet, bu daha makul," dedim. "Deniz kenarında, güneşin altında tembellik yapmak hiç fena olmaz. Ama..." dediğimde, Alpay kaşlarını kaldırarak bana baktı.

"Ama?" diye sordu merakla.

"Unutma, ben deniz kenarında bile çok fazla oturamam. Biraz aksiyon şart," dedim gülümseyerek. "Belki deniz sporları yaparız ya da adaları keşfederiz. Hatta bisikletle sahil turu yapabiliriz. Ne dersin?"

Alpay, başını sallayarak onayladı. "Tamam, anlaştık," dedi. "Böylece ikimiz de mutlu oluruz. Hem seninle nerede olursak olalım, eğlenceli bir şeyler buluruz. Yeter ki birlikte olalım."

Bu sözleri beni daha da mutlu etti. Alpay'la birlikte olduğum sürece her anımız özel ve güzeldi. "O zaman," dedim, ona doğru eğilerek. "Hazır bu kadar romantik olmuşken, belki düğün sonrasına değil ama bugüne dair bir plan yapabiliriz."

Alpay gözlerinde merakla bana baktı. "Nasıl bir plan mesela?" dedi.

"Ne dersin, akşam yemeğini sahilde yiyelim mi?" diye sordum, heyecanla. "Belki ardından küçük bir yürüyüş yaparız. Hem biraz kafa dinleriz, hem de gelecek günleri düşünürüz."

Alpay, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle başını salladı. "Harika bir fikir," dedi. "Ama unutma, ben seni her şeyden çok seviyorum. O yüzden, nerede olursak olalım, yeter ki sen yanımda ol."

Bu sözler kalbimi ısıttı ve o an Alpay'a bir kez daha âşık oldum. "Ben de seni seviyorum," dedim, onun ellerini tutarak. "Ve seninle her anı yaşamayı sabırsızlıkla bekliyorum."

"Sence kaç çocuğumuz olur? Ben en az üç diye düşünüyorum. Bir ordu yaparız onlarla." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Yuh! Üç çocuk mu? Sen doğurmayacaksın o kadar çocuğu yüzbaşım, ben nereme doğurayım o kadar çocuğu?" Dediğimde güldü.

"Benim karımsın sen, yaparsın." Dedi.

"Ben çocuk istemiyorum." Dediğimde gülümsemesi yüzünde donuklaştı. "O ne demek?" Diye sordu.

Onun yüzündeki değişimi görünce içimde bir suçluluk duygusu kabardı. Alpay her zaman bu konuyu hafife alarak konuşurdu, ama onun için ne kadar önemli olduğunu biliyordum. Yine de, bu konuyu onunla konuşmamız gerekiyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi kaçırmadan ona baktım.

"Yani... Çocukları sevmediğimden değil," diye başladım, kelimeleri dikkatle seçmeye çalışarak. "Ama... Biz askeriz Alpay. Sürekli göreve gidiyoruz, dağda bayırda duruyoruz. Çocuğumuz evde tek. Evet, hamile kalırsam bana izin verirler ama ya sonra? Sonra ne olacak? Görevlere geri döneceğim. Arkamda, beşikte bir bebek bırakarak hem de." Derin bir nefes alıp devam ettim.

"Bizim bir elimizde silah, bir elimizde şehadet var Alpay. Ya biz geldiğimizde çocuğumuz bizi tanımazsa? Ya üzülürse? Hepsini geç, ya şehit olursak Alpay? Her göreve gittiğimizde geri dönmeme ihtimalimiz üzerine çıkıyoruz o dağlara. Her yiğit gibi gidiyoruz ama dönüşümüz al bayraklı bir tabutta olabilir. Ben bunu istemiyorum Alpay, ben kendi çektiğim acıları çocuğumun yaşamasını istemiyorum. Düşünsene, okula gitti, herkes anne babası ile anılarını anlatıyor ama bizim çocuğumuz köşede oturuyor. 'Ben annem ve babamla hiç vakit geçiremedim çünkü onlar hep görevdeydi, şimdi ise şehit oldular.' Diyor, bir çocuk aile yokluğu ile sınanmamalı Alpay."

Alpay, söylediklerimi sessizce dinlerken gözlerindeki ışığın biraz daha söndüğünü gördüm. O güçlü, daima cesur yüz ifadesinin ardında, derin bir hüzün gizleniyordu. Sanki söylediklerim onun hayallerini, belki de hayata dair en büyük umutlarından birini paramparça etmişti. Ama bu konuyu konuşmamız gerekiyordu. Bu benim için önemliydi.

Bir süre sessiz kaldı. Gözlerini benden kaçırmadan, ifadesiz bir şekilde bana baktı. Derin bir nefes alıp ellerini saçlarının arasına geçirdi. Gözlerini kapatıp alnını sıkıca ovdu, ardından ellerini dizlerine dayayıp başını eğdi. "Bunu daha önce hiç düşünmemiştim," diye fısıldadı. Sesi kırılgan ve kırılmıştı.

Kalbim ağırlaşmıştı. Ona bunu yaşattığım için suçluluk duyuyordum, ama aynı zamanda bu benim de korkumdu. Bir çocuğun böyle bir hayatı hak etmediğine inanıyordum.

Onu yanımda büyütemeyeceksem, neden dünyaya getirmeliydim ki? Onlar ailelerini seçemezdi, ben gerekli sebeplerden de olsa bile ona gerekli sevgiyi hissettiremeyeceksem neden ona acı çektireyim? Bu doğru değildi.

Çocuklarımız, bizim sorumluluklarımızı taşımak zorunda değillerdi.

"Ben sadece... Hep bir aile kurmayı hayal ettim," dedi, sesi neredeyse bir fısıltı kadar alçaktı. "Kendi ailemin bana vermediği sevgiyi hep bir gün kendi çocuklarıma vereceğimi, onu koşulsuz seveceğimi ve kucağıma alacağımı, onları sevgiyle büyüteceğimi düşündüm. Onlara bu dünyayı daha güzel bir yer yapmaya çalışacağımı..." Sesi titredi ve durakladı. "Ama dediğin şeyler doğru. Sen, ben, ikimiz de bu hayatı seçtik. Bu, bizi gururlandıran bir hayat. Ama belki de... belki de çocuklar için değil."

Gözlerim doldu. Alpay'ın bu kadar kırılgan olduğunu görmek, içimde bir bıçak gibi keskin bir acı yarattı. Ona zarar vermek istememiştim. Kendi korkularım ve endişelerim yüzünden onun hayallerini yıkmak istememiştim. Ellerimi onun ellerinin üzerine koydum, parmaklarım titrerken onun sıcaklığını hissettim.

"Seninle bir aile kurmak istiyorum, Alpay. Ama çocuk sahibi olmadan da bir aile olabiliriz. Birbirimize sahibiz, birbirimizin yanında olacağız. Her zaman." Gözlerine bakarak konuştum, kelimelerim boğazımda düğümleniyordu. "Eğer ileride fikrim değişirse... Belki o zaman bunu tekrar konuşuruz. Ama şu an için, çocuğumuzun bizim yaşadıklarımızı yaşamasını istemiyorum."

Alpay, gözlerini açıp bana baktığında gözlerinin dolduğunu fark ettim. Hemen ardından yüzüne kararlı bir ifade yerleşti, sanki tüm acısını içine hapsederken bana umut vermeye çalışıyordu. "Sen ne istersen o olsun," dedi kısık bir sesle. "Senin hissettiklerin benim için önemli. Seni bu dünyada hiçbir şeye zorlamam. Çünkü seni seviyorum. Ve seni kaybetmektense, hayallerimi kaybetmeyi tercih ederim."

Bu sefer ben de kendimi tutamayıp ona sarıldım, kollarımı sıkıca onun boynuna doladım. Gözlerimden süzülen yaşlar onun omzuna düşerken, Alpay da bana sarıldı. Birbirimize öylece sarılmış, acılarımızı ve korkularımızı paylaşıyorduk. Onun güçlü kolları arasında kendimi güvende ve huzurlu hissettim.

"Ben de seni seviyorum," dedim, sesim boğuk ve hüzünlüydü. "Seni asla hayal kırıklığına uğratmak istemem. Ama lütfen anla, bu sadece korkum... Belki de bir gün geçer. Ama şu an için, seninle birlikte olmak, sadece ikimiz olmak istiyorum."

Alpay başını hafifçe eğip alnını benim alnıma dayadı. "Bu yeterli," dedi, sesi şimdi biraz daha güçlüydü. "Seninle olduğum sürece, başka hiçbir şeyin önemi yok. Zamanla her şey yoluna girecek. Ve biz, her ne olursa olsun, her zaman birlikte olacağız."

O an, onunla ne kadar güçlü olduğumuzu hissettim. Belki hayallerimiz aynı değildi, belki geleceğe dair korkularımız vardı, ama birbirimize duyduğumuz sevgi her şeyin üzerindeydi. O dağları aşar, engelleri yener ve sonunda, ne olursa olsun, birbirimizin yanında olurduk. Çünkü biz, birbirimize olan sevgimizle her şeyin üstesinden gelirdik.

 

Bölüm : 20.03.2025 19:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...