
Kürşad Türkmen...
Son bir aydır neredeyse deli gibiydim. Sinirli, huysuz ve son derece çekilmez biri olmuştu.
Asıl sorun bunları hak etmiş olmamdı.
Senem, karşımda bir askerle gülerek sohbet ederken ben burada kuduruyordum. O gülüşünü benden başkası görmemeliydi, görürlerse ona aşık olurlardı çünkü vicdansızın gülüşü çok güzeldi.
Senem'in kahkahası, içimdeki öfkeyi ateşleyen bir kıvılcım gibiydi. Kendimi bildim bileli öfkeyi dizginlemeyi başarmıştım ama onun yanında... Yanında bir avuç dolusu baruta dönüşüyordum sanki.
Gözlerim, onun o parlak gülüşünü izlerken içimdeki kıskançlık canavarını zapt etmeye çalışıyordum. Neden böyle oluyordum bilmiyorum. Belki de onu böylesine sevmek, böylesine sahiplenmek bir delilikti. Ama benim çok akıllı olduğum söylenemezdi. Çoktan o deliliğe düşmüştüm.
Elimdeki plastik çatalı fazla sıktığımı fark ettiğimde gevşettim parmaklarımı. Bakışlarımı Senem'in yanındaki adamdan alıp uzak bir noktaya dikmeye çalıştım ama beceremedim. Yine ona döndü gözlerim.
Senem ise sanki delirmem için her dakika kahkahasını arttırıyor, arada göz ucuyla bana bakıyordu. Gene bana baktı ama bu sefer daha uzun baktı. Yüzünde halimden keyif almış gibi bir gülümseme oluştu.
Ama o gülümsemeyle birlikte başını çevirdi ve tekrar konuşmasına devam etti. Sanki ben burada kıvranmıyormuşum gibi, sanki bu durum beni parçalara ayırmıyormuş gibi. Tekrar o adamın gözlerinin içine bakarak konuşmasını sürdürdü. İçimdeki öfke dalga dalga büyürken bir adım geri attım. Sinirlerim o kadar gergindi ki, az sonra kontrolümü kaybedip bu durumu daha da beter hale getirmekten korkuyordum.
Beni böyle yapması haksızlıktı. O gülüş, o bakışlar sadece bana ait olmalıydı. Şu an yanındaki adamın, Senem'in gülüşünü böyle yakından görmesine dayanamıyordum.
Senem benim için bir yol arkadaşıydı, bir dosttu, bir sevgiliydi... Ama o, bunu bilmiyordu. Bilmiyordu çünkü ben de ona söyleyemiyordum. İçimde taşıdığım bu karmaşık duygular, onun yanında her şeyin önüne geçiyordu.
Derin bir nefes aldım. Öylece durmak, onu izlemek daha da canımı yakıyordu. Ama gözlerimi de alamıyordum. Elleri, o narin parmakları adamın koluna dokunduğunda, içimdeki volkan patladı. Bunu fark etmedi bile. Belki de bilerek yapıyordu, belki de beni çıldırtmak istiyordu. Ama ben bunu kabul edemezdim. İçimdeki bu yangın, bu delilik beni esir almıştı ve onun karşısında daha fazla zayıf görünmek istemiyordum.
Bir adım daha geriye attım, gözlerimi onun üzerinden zorla koparıp arkamı döndüm. Sanki o bakışları üzerimden çektiğimde kendime gelmiş gibi hissettim. Birkaç adım atıp derin derin nefes aldım. Bu hislere teslim olmak istemiyordum. Ama Senem beni çaresiz bir adama çevirmişti.
Biraz daha uzaklaştıktan sonra arkamı dönüp onu tekrar izledim. Gülüşü, gözlerindeki ışık... İçim burkuldu.
Gözlerin yıldız, gülüşün turan, Gün Işığı...
Belki de kendimi kandırıyordum. Belki de o sadece mutluydu ve benim burada kendi kendime yaptığım işkencenin hiçbir anlamı yoktu onun için.
Ama bir yandan da aklımda tek bir şey vardı: O gülüşü herkes göremezdi. O ışığı herkes fark edemezdi. Senem, benimdi. Ve ben, bu gerçeği ona da gösterecektim. Ne pahasına olursa olsun.
Alayın bahçesine çıktığımda hızlı adımlarla arka bahçeye doğru ilerledim. Hava almam lazımdı yoksa gerçekten delirecektim.
Bahçedeki banklardan birine oturduğumda başımı ellerimin arasına aldım ve sinirle saçlarımı karıştırdım. Bu kıskançlık denen illet çok boktan bir hismiş.
Bahçedeki sessizlik, düşüncelerimin karmaşasına eşlik ediyordu. Gözlerim, uzaklarda, yeşil ağaçların arasında kaybolmuştu; içimdeki kıskançlık dalgası, her geçen saniye daha da büyüyordu. Yüzümdeki sert ifadeyi yumuşatmaya çalışsam da, bu duygunun beni ele geçirmesine engel olamıyordum.
Oturduğum banktan hızla kalkarak çıktığım yemekhaneye geri girdim. Senem, hâlâ aynı çocukla konuşup kahkaha atıyordu. Boğazıma bir yumru oluşurken adımlarımın hedefi onların masasıydı.
Onlara doğru yürüdükçe kalbim hızlı bir tempoda atıyordu. İçimdeki kıskançlık, başıma bir çuval gibi çökmüş, nefes almakta zorlanıyordum. Senem'in gözlerindeki mutluluk, bir yudum su gibi rahatlatıcı ama aynı zamanda yakıcıydı. O çocuk, onunla paylaştığı anların sıcaklığını ben de hissediyordum, ama bu his, kıskançlığın acı verici dişleriyle birleşince dayanılmaz hale geliyordu.
Masalarına yaklaştıkça, içimdeki öfkenin sesi daha da yükselmeye başladı. "Neden bu kadar neşeli?" diye fısıldadı bir ses içimde. Senem'in kahkahası, beni daha da sinirlendiriyordu. "O çocuk kim? Neden benimle değil, onunla bu kadar eğleniyor?"
Masaya vardığımda, kendimi toparlamak için derin bir nefes aldım. Gözlerimi Senem'in üzerine odakladım, ama o, yanındaki çocukla sohbetine devam ediyordu. Bir an, yanlarındaki boş sandalyeye oturmayı düşündüm, ama kendimi durdurup öne doğru eğildim. "Senem!" dedim, sesimdeki gerginliği bastırmaya çalışarak. "Konuşmalıyız."
Senem, bana döndüğünde yüzündeki gülümseme kayboldu.
Yüzündeki gülümseme kayboldu.
"Ne oldu?" diye sordu, sesindeki merak belirgin bir şekilde yükselmişti. Yanındaki çocuk, araya girmeden önce gözlerinin içindeki şaşkınlığı gizlemeye çalıştı.
"Konuşmalıyız, yalnız!" Dediğimde son kelimeyi söylerken bizzat masanın diğer ucundaki askere bakıyordum.
Asker, sinirli halimden korkmuş olacak ki hızla kalkıp bizi Senem ile tek bıraktı.
Senem, çatık kaşları ile bana baktı. "Ne yapıyorsun sen Kürşad? Ne bu tavırlar?" Diye sordu sinirle.
Mavi gözleri sinirle ve hiddetle parlarken aklımdaki tek düşünce onu ne kadar özlediğimdi. Ona sarılmayı, öpmeyi özlemiştim. Yaptığım hatayı telafi edebilmiş değildim ama onu yanındaki her erkekten kıskanırken kendime engel olamıyordum.
"Sana diyorum!" Diye bu kez sesini azda olsa yükselttiğinde yemekhanedeki bir kaç askerin bakışları bize dönmüştü.
"Kimdi o asker?" Diye sorduğumda alayla kaşlarını kaldırdı. "Seni niye ilgilendirsin?" Dediğinde kalbimin kırılma sesini duymuş gibiydim.
"Senem, kimdi o?!"
"Seni ilgilendirmez! Belki sevgilim?"
Kalbim, Senem'in son sözleriyle derin bir sarsıntı geçirdi. "Sevgilin mi?" dedim, sesi duygularımda yankı bulurken. İçimdeki kıskançlık yeniden alevlenmişti, bu kez daha da yakıcıydı. Bunu söylemesi beni şok etmişti ve bir an için kelimeleri yutkunmakta zorlandım.
"Mesele bu değil!" dedi sinirle bir kaz daha. "Mesele tam olarak bu! Sensin! Mesele sensin Senem! Bana yaptıkların, bana hissettirdiklerin!" Dedim bende aynı sinirle. Yemekhanedeki bakışlar artınca bu tartışmanın burada devam etmeyeceğini anladım ve Senem'in elinden tutup alaydaki kendi odama getirdim. Kapıyı bir kere kilitlediğimde arkamdaki Senem'in öfkeli mavi gözleri ile karşılaştım.
Ötüken kızlarının gözleri gönül yarar...
Senem'in öfkeli bakışları, odanın içindeki gergin havayı daha da yoğunlaştırıyordu. "Beni niye buraya getirdin?" diye sordu, sesi hala sinir doluydu. "Küçük bir tartışma için odana hapsedemezsin beni, Kürşad!"
"Bunu yapmaya mecburdum," dedim, ellerimi omzuna koyarak gözlerinin içine bakmaya çalıştım. "Burası daha güvenli. Başkalarının bizi dinlemesini istemiyorum."
Senem, derin bir nefes alırken sakinleşmeye çalışıyordu. "Kürşad, çık şu önümden yoksa suratına yumruğu yiyeceksin!"
"Yumruğunu suratıma değil kalbime atıyorsun, kalbime!"
Senem'in yüz ifadesi bir anlık şaşkınlıkla değişti. "Kalbine mi? Ne demek istiyorsun?" dedi, sesindeki öfke yerini merak ve belirsizliğe bırakarak.
"Beni hâlâ affetmedin, bunu biliyorum, ama seni başka biriyle paylaşmak istemiyorum," dedim, cesaretimi toplayarak. "Kendimi kıskanırken buluyorum ve bu duygu beni deli ediyor. Ama seni kaybetmekten korkuyorum."
O, Duraksarken ben devam ettim. "Benimle olmamana dayanabilirim ama gözümün içine bakarak bir başkasına gülmene dayanamam Senem. Çünkü..." Dedim ama devamını getiremedim.
Senem, kısık bir sesle sordu. "Çünkü ne?"
"Çünkü gülüşün o kadar güzel ki gören herkes sana aşık olabilir! Gülüşünde bir büyü var ve büyüyü herkese bulaştırıyor. Sen güldüğünde benim için kış bitip yaz gelirken bir başkasına öyle gülmene dayanamıyorum Senem. Çok bencilce ama gülümsemendeki büyü benden başka kimseye bulaşsın istemiyorum."
Senem, sözlerimi duyduğunda gözlerindeki öfke tamamen kaybolmuştu; şimdi içinde bir karmaşa ve biraz da kırılganlık vardı. "Kürşad..." diye başladı ama kelimeleri bulmakta zorlandı.
"Beni affetme, istersen beni hiç affetme ama başkasına bana güldüğün gibi gülme Senem. Bana baktığın gibi bakma. Benim maviye olan sevgim Selanik'te açılan bir çift gözle başlarken senin mavilerinde son buldu. Bir atamın, bir senin mavi gözlerin var bende. Senem, o gözlerle bana baktığın gibi bakma kimseye, yalvarırım."
Senem, derin bir nefes aldı. Tekrardan konuşmak için dudaklarını araladığında kendime hakim olamayıp onu kendime çektim ve dudaklarımızı kavuşturdum.
Senem'in dudakları, aniden benim dudaklarımla buluştuğunda içimdeki kıvılcım alev aldı. İkimizin de kalpleri hızlıca çarparken, o anın büyüsü etrafımızdaki her şeyi unutturdu. İlk başta şaşırdı ama hemen ardından bir yumuşaklıkla karşılık verdi.
Dudaklarımızın arasındaki mesafe, bütün belirsizlikleri ve korkuları silip süpüren bir bağ oluşturdu. İçimdeki tüm kıskançlık ve korkular, yerini onun sıcaklığına bırakmıştı. O an, sadece ikimizin var olduğu bir dünya yaratmıştık; hiçbir şeyin bu anı mahvetmesine izin vermeyecektik.
Ellerim, kamuflajının üzerinden belini sardığında, Senem de kollarını boynuma dolayarak kendini bana daha da yaklaştırdı. O an, tüm dünya dışındaki her şey kayboldu; sadece onun sıcaklığı, derin bakışları ve gülüşü vardı. İçimdeki kararsızlık yerini net bir kararlılığa bıraktı.
Senem'in kalbi, benimle aynı ritimde çarpıyordu; bu, her şeyden daha güçlüydü. "Kürşad," dedi, devamını getirmedi ama sesi fısıldar gibi hafif, ama içindeki derin hisleri taşıyacak kadar güçlüydü.
"Senin yerin benim yanım Senem Yenilmez. Unutma, kalbi Asena olanın yeri Kürşad olur." Dediğimde bu sefer gülümseyen taraf oydu.
Senem'in gözlerinde bir parıltı belirdi, gülümsemesi içindeki tüm duyguları serbest bırakmış gibiydi.
Gözlerinin içine bakarken, bu sözlerin sadece bir vaat değil, bir gerçek olduğunu hissedebiliyordum. O an, her şeyin ötesinde, sadece birbirimize ait olduğumuzu biliyorduk. Kıskançlık ve belirsizlik geçmişte kalmıştı; şimdi sadece geleceğe dair umut ve sevgi vardı.
"İkimiz," dedi Senem, sesinde bir sıcaklıkla. "İkimiz çok hata yaptık ama soluğu gene bir birimizin dibinde aldık. Sana son bir şans daha veriyorum. Son bir kez kalbimi sana emanet ediyorum, Kürşad. Bir kez daha onu kırma, olur mu?" Diye sordu en masum haliyle.
O an, kalbimdeki tüm yükler hafifledi. Gözlerimdeki ateş, ona olan sevgimle daha da alevlendi.
"Asla," Dedim kendimden emin bir şekilde. "Bir daha ölsem de senin kalbini kırmam Senem." Dediğimde dudaklarımdan öpen kişi o oldu.
Ellerim yeniden beline sarıldığında, ufak ufak adımlar atarak onu odanın duvarına yasladım. Dudaklarımızı ayırmadan, ellerimi duvarda iki yana sabitledim ve onu etten bir kafesin içine hapsettim. O an, dünya dışındaki her şey kayboldu; sadece ikimizin var olduğu bir alan yaratmıştık.
Senem'in nefesinin sıcaklığı, tenimdeki her noktayı ateş gibi yakıyordu. Gözlerimdeki tutkuyla, onun gözlerindeki parıltıyı izledim. "Seni böyle tutmak, seni bu kadar yakın hissetmek harika," dedim, fısıldayarak.
O, gülümseyerek başını hafifçe yana eğdi. "Beni bırakmayacağına söz ver," dedi. "Bu sefer gerçekten yanımda ol, Kürşad."
"Bu sefer her şey farklı olacak," dedim kararlılıkla. "Seninle birlikte her anı paylaşmaya, seni asla kaybetmemeye söz veriyorum."
İkimizin arasında oluşan elektrik, odanın içinde dans ediyordu. Senem'in mavi gözleri, içimdeki tüm kararsızlıkları silip süpürürken, ona daha da yakınlaşmak istedim. "Seni seviyorum," dedim, dudaklarıma dokunan bir heyecanla.
"O zaman bunu her gün hatırlat," dedi, nazikçe gülümseyerek. "Her anın tadını çıkaralım, geçmişi geride bırakalım."
"Geçmişi geride bırakmaya hazırım," dedim, gözlerime bakarken. O an, tüm belirsizliklerin yerini yeniliklerle dolu bir gelecek alıyordu. Dudaklarımız tekrar buluştuğunda, içimdeki tüm korkular ve kaygılar yok oldu; sadece sevgi, güven ve umudun sıcaklığı kalmıştı.
Senem'in elleri boynuma dolandığında dudaklarımı dudaklarından ayırdım. Dudaklarım, yanaklarından çenesine doğru kaydığında Senem'in nefes alışverişleri hızlanmaya başladı. Ellerini uzatıp üzerimdeki kamuflajın yeşil tişörtünü pantolonumdan çıkardı ve ellerini tişörtümün içine soktu.
Dudaklarım boynuna ulaştığında Senem, derin derin nefesler alıyordu. "Çok özledim seni," Dedim fısıltıyla.
Senem'in elleri tenimde dolaşırken, kaslarımın gerildiğini hissettim. Parmaklarının yavaşça sırtımda gezindiği anlarda, geçen günlerin, haftaların yorgunluğunun yerini anlık bir huzur aldı. Sıcak nefesini boynumda hissettiğimde, derin bir nefes alarak kendimi ona daha da yaklaştırdım.
"Ben de," dedi, sesi kısık ve titrek. "Seni, her şeyden çok özledim."
Bu kelimeler, içimde uzun zamandır tutmaya çalıştığım tüm duyguları serbest bıraktı. Parmaklarım saçlarının arasından geçti, onu kendime daha sıkı çekerken, başını eğip alnımı alnına yasladım. Gözlerimizi kapatıp birbirimizin nefesini hissederken, kalplerimiz aynı ritimde atıyor gibiydi.
Ellerim yavaşça beline kaydı, onu daha sıkı sararken bedeninin sıcaklığı içimi ısıttı. Senem'in dudakları, boynumdan yukarıya doğru bir yolculuğa çıktı, kulağımın hemen arkasına küçük bir öpücük kondurduğunda tüylerim diken diken oldu. Elleri hala tişörtümün altındaydı, parmakları sırtımda geziniyor, beni tamamen kendisine çekiyordu.
Elleri sırtımda gezinirken nefesi boynumda hafifçe titriyordu. Parmakları her dokunuşunda derime işliyor, içimde bir ürperti bırakıyordu. Kendimi tamamen ona bırakmıştım; zaman durmuş, dünya susmuştu. Sadece Senem'in kokusu, sıcaklığı ve yumuşak dokunuşları vardı. O an sanki onun kollarında tüm kaygılarım, tüm korkularım eriyip gidiyordu.
Dudakları yavaşça kulağımın arkasından boynumun köprücük kemiğine doğru inmeye başladı. Ellerim belinden yukarıya, sırtına doğru kaydı, parmak uçlarım onun vücudunu tanıyormuş gibi, hafızama kazıyormuş gibi geziniyordu. Sırtındaki her kas hareketini, her nefes alış verişini hissedebiliyordum. Dudaklarını boynumdan çekip gözlerimin içine baktı; gözlerinde bir davet, bir güven vardı.
Bir an duraksadım, onun yüzündeki ifadeyi zihnime kazıdım. O an sanki her şeyden uzaktaydık. Senem, ellerini sırtımdan çekip yüzüme koydu, parmakları yanaklarımda hafifçe gezindi. Nefesi dudaklarıma yakın, gözleri gözlerimdeydi. "Beni bırakma," dedi, sesi bir fısıltı kadar yumuşak ama bir o kadar da derindi.
"Hiçbir yere gitmiyorum," diye cevapladım, ellerimi saçlarının arasına daldırarak onu kendime çektim. Dudaklarımız birbirine değdiğinde içimdeki tüm karmaşa, tüm karanlık kayboldu. Öpücüğümüz, daha önce hiç yaşamadığım bir rahatlama ve aynı zamanda bir tutkuyla doluydu. Her şey bir an için silindi; sadece onunla, bu anın içinde, var oluyordum.
"Senem..." dedim, sesi titreyen bir fısıltıyla. "Keşke şuan zamanı durdurabilsem, şuanda sadece sen ve ben kalsak..."
Gözlerini açıp bana baktığında, içindeki derinliği, yaşanmışlıkları ve tüm yaraları gördüm. O an, tüm geçmiş acılar, belirsizlikler ve pişmanlıklar aramızda eridi, yok oldu. Sadece o ve ben, bu anın içindeydik.
"Bir daha acılarımın içinde kaybolmama izin verme," dedi, sesi güçsüzdü ama kararlılığı hissediliyordu. Dudaklarını tekrar dudaklarıma yaklaştırdı, bu sefer daha yavaş, daha duygu dolu bir öpücük verdi.
"İzin vermem," dedim, parmaklarım saçlarının arasına karışırken. "Asla."
Senem'in elleri, tişörtümün altından çıktı, yüzüme dokundu. Ellerinin sıcaklığı, yüzümde küçük bir yolculuğa çıktı. Avuç içleri yanaklarıma yaslandığında gözlerimi kapattım ve o anın tadını çıkardım. Dudaklarım, Senem'in ellerinin her dokunuşunu hissettiğimde içimde bir şeyler yeniden canlanıyor, tüm karanlıklar bir bir dağılıyordu.
"Bizim hikayemiz yeniden başlıyor, değil mi?" diye sordu Senem, sesi kırılgan ama umut doluydu.
Gözlerimi açtım, onun gözlerinin içine baktım. "Evet," dedim. "Yeniden başlıyoruz. Ve bu sefer, sonuna kadar birlikte olacağız. Bu sefer hatalar yok."
Bu sözlerin ardından, Senem'in gülümsemesi odayı aydınlattı. Başını göğsüme yasladı, kalbimi dinliyormuş gibi sessizce durdu. Ellerimi saçlarında gezdirirken, onun huzur bulduğunu hissettim. Geleceğe dair her şeyi birlikte inşa edebilirdik. Artık tüm yaralar iyileşmeye, tüm kırgınlıklar geride kalmaya hazırdı.
Senem, başını göğsüme yaslamış halde derin bir nefes aldı. Her nefes alışında, sanki içindeki tüm ağırlıkları bırakıyordu. Parmaklarım saçlarının arasında usulca dolaşırken, zamanın bu anda durmuş olduğunu düşündüm. Onun varlığı, tenimin üzerinde hissettiğim ağırlığı, kalbimin her atışını o kadar gerçek kılıyordu ki, geleceğin belirsizliği bile bu anın yanında önemsiz kalmıştı.
Ellerim saçlarının arasından boynuna doğru kayarken fısıldadım, "Hep böyle kalalım, olur mu? Sadece sen ve ben, her şeyden uzak..."
Başını biraz kaldırıp yüzüme baktı, gözlerinde hem sevgi hem de umut vardı. "Öyle güzel olurdu ki," dedi hafif bir gülümsemeyle. Parmaklarıyla göğsümde küçük daireler çizerken sesi daha da yumuşadı, "Sanki her şey bu an için bir araya gelmiş gibi. Sanki tüm acılar, tüm bekleyişler sadece birbirimize kavuşmamız içindi."
O an içimde ona dair ne varsa dökmek istedim. Geçmişin yaralarını, geleceğe dair hayallerimi... Ama sadece onun gözlerinin içine bakarak başımı salladım ve dudaklarına yumuşak bir öpücük kondurdum. "Evet," dedim sessizce, "Biz her şeyi birlikte yapabiliriz. Tüm yaralarımızı sarar, birbirimize yeniden hayat oluruz."
Senem'in gözleri doldu, ama bu sefer yaşlar acıdan değil, mutluluktandı. "Beni bırakmayacağını biliyorum," dedi, sesi titriyordu. "Ne olursa olsun, artık yanımda olacağını biliyorum."
"Hiçbir yere gitmiyorum," dedim kararlı bir sesle. Onu kendime daha sıkı sararken, içimdeki tüm korkular birer birer eriyip gidiyordu. "Artık sadece sen varsın. Ve ben, seninle her şeyi yapmaya hazırım."
Başını tekrar göğsüme yasladı, bu sefer daha rahatlamış bir halde. Gözlerini kapattı, nefesi yavaş yavaş düzenli bir ritme büründü. Onun huzurlu hali beni de rahatlatmıştı. O an, geçmişin tüm ağırlıkları üzerimizden kalkmış gibiydi. Artık sadece biz vardık, birlikte kuracağımız bir gelecek ve birbirimize verdiğimiz sözler.
Gözlerimi kapatıp, onun nefesinin ritmiyle kendi kalp atışlarımı birleştirirken, sessizce fısıldadım: "Her şey çok güzel olacak, Senem. Biz birlikteyken, her şey güzel olacak..."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.69k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |