6. Bölüm

Bölüm 5

Ceren Su Karadağ
karadagceren

Selamm! Nasılsınız?

Ben çok iyiyim, umarım hepiniz iyisinizdir.

Bölüme başlamadan önce oy verip, satır aralarına yorum yaparsanız çook mutlu olurum.

---

"Vatan için can veren bütün şehitlerimiz anısına, saygı ve minnetle anıyoruz..."

---

"Bu da ne demek şimdi?" Dediğimde bütün Kalkan Timi'nin gözleri birbiri ile kesişti. Hepsi ne diyeceklerini düşünüyordu.

Biri bize bir açıklama borçlu Asos.

Evet Bayan Çok Bilmiş. Hem de çok borçlular.

En sonunda Baran konuştu; "Siz tamamen iyileşip tekrardan göreve ve timin başına geçene kadar timin komutanı, Alpay Komutan'ım, Asel Komutan'ım." Koray, sert bir darbe ile Baran'ı dürttü.

Baran'ın söyledikleri timin üzerinde bir şok etkisi yaratmıştı. Gözler bir kez daha birbirine kilitlendi. Herkesin yüzünde farklı bir duygu vardı: şaşkınlık, öfke, endişe...

Koray, sesini alçaltarak ama öfkeyle Baran'a fısıldadı. "Sen ciddi misin? Bu kadarını söylemek zorunda mıydın?"

Baran omuz silkerek kısık bir sesle yanıt verdi. "Eninde sonunda öğreneceklerdi, değil mi?"

"Tamam," dedim sertçe, ikilinin konuşmasını bölerken.

Geçici bir durum Asos. Geçici bir durum. Yaygara çıkartmaya çok da gerek yok. Relax ol, hastanedeyiz. Relax ol...

Geçici bir durum. Geçici. Geçici...

Derin bir nefes alarak serum kabloların izin verdiği kadarıyla kollarımı göğsümde doladım. "Normal bir zamanda komutanlığım alınsaydı eğer kıyameti kopartırdım ama sanırım bu durumda elimden bir şey gelmiyor. İzin bitene kadar mecburen sabredeceğiz."

Bakışlarım Alpay ve Senem'e döndü. Gökhan, görevi bittiği için kendi timine geri dönmüştü ama Alpay ve Senem bundan böyle benim timimdeydi. "Sönmez Timi'ne hoş geldiniz,"

Alpay, hafif bir gülümsemeyle kafasını salladı. "Hoş bulduk, komutanım."

"Hoş bulduk, komutanım." Senem de aynı şekilde karşılık verdi.

"Yeni görev nedir?" Diyerek durum güncellemesi istedim onlardan.

"Kod adı Kor olan bir teröristi bulmak." Diyen Alpay ile gerildim. Kor... bu, beni kaçıran adamın ismiydi.

"Bu ismi daha önce duydunuz mu, komutanım?" Diyerek kaşlarını çattı Alpay. İyi bir asker olmasının yanında dikkatliydi de. Yüzümde oluşan en ufak bir mimik değişikliğini fark edebilecek kadar dikkatliydi.

"Araziye çıktığım gün etrafımı saran düşman adamlarından duymuştum. Kor dediğiniz teröristin adamlarıymış ve bu onun emriymiş."

"Hay, yüreğini sikip tarhana çorbasına baharat yerine koyduğumun namussuz piçleri!" Koray'ın yaratıcı küfrünü duymamla Alpay ile aynı anda sert bakışlarımızı ona çevirdik.

Koray çok küfreden biriydi. Bu huyunu ne kadar sevmesem de artık onda kişilik olarak kaldığı için bir türlü değiştirememiştim.

Küfürleri ise her zaman yaratıcı ve özel olurdu. Biz artık onun bu küfürlerine alışmıştık ama Senem ve Alpay alışık olmadığı için şaşkınlıkla ona bakıyordu.

Koray, Alpay ve benim bakışlarımı fark ettiğini başını hızlıca bize doğru çevirdi. "Kusura bakmayın, komutanım."

Başımı sorun yok anlamında sallayarak karşılık verdiğimde Alpay da aynı şekilde karşılık verdi. Ama Koray, sakinleşmiş gibi değildi. Yanımda otururken salladığı dizi ise bunun en büyük kanıtıydı.

"Koray, sakin ol." Diyerek onu uyardım. Bu öfkesinin ona yanlış şeyler yaptırmasından ve zarar görmesinden korkuyordum. Ama Koray'ın uyarımı pek ciddiye aldığı söylenemezdi. "Aklım almıyor, Asel!" Diyerek rütbeden çıktı. Bana sivil hayatımızda bile komutanım derlerdi normalde ama şuan rütbeyi boş vermişti.

"Seninle ne dertleri olabilir? Neden seni almalarını emretti, neden? Şu siktiğim aklım bunu almıyor, kafayı yiyeceğim!"

Kürşad abi, elini onun omzuna koyarak onu sakinleştirmeye çalıştı. "Sabırlı ol kardeşim. Bunu da Allah'ın izniyle halledeceğiz. Kolay mı lan bizim kızı esir almak? Elimiz armut toplamıyor bizim de çok şükür. Vakti geldiğinde Kor'u da, adamlarını da bunun hesabını bize verecek."

Alpay bir an duraksadı. Gözleri benimkilere dikildi, ifademi dikkatle inceledi. Sonra ciddi bir ses tonuyla konuştu:

"Anladım, komutanım. O zaman bu görev sizin için daha kişisel olabilir. Ancak bu durumda daha dikkatli olmalıyız. Duygusal bağlarımız kararlarımızı etkilememeli."

Kafamı sallayarak onayladım. "Merak etmeyin, Alpay Komutan. İntikam ya da öfke ile hareket edecek değilim. İşimizi yapacağız, hepsi bu."

Baran, ortamın gerginliğini dağıtmak istercesine hafif bir tebessümle lafa girdi. "Sizin duygusal kararlar verdiğiniz nerede görülmüş, komutanım? Timde herkes bunu bilir."

Kürşad abi, Baran'a ters bir bakış fırlattı ama belli ki Baran'ın bu küçük şakası gerilimi bir nebze azaltmıştı.

"Peki," dedim hafif bir gülümsemeyle, sonra ciddi bir ifadeye döndüm. "Elimizde Kor'la ilgili ne var? Nerede olduğu, bağlantıları, zayıf noktaları?"

Senem, elindeki küçük not defterini açarak konuştu. "Son aldığımız istihbarata göre Kor, sınır bölgesinde bir köyde saklanıyor. Bu köy stratejik bir geçiş noktası ve kendisi burada silah kaçakçılığı ve yeni adam devşirme faaliyetleri yürütüyor."

"Silah kaçakçılığı mı?" diyerek tekrar ettim. "O köyün halkı bu işin neresinde?"

Senem, biraz çekingen bir şekilde yanıt verdi. "Halkın büyük bir kısmı tehdit altında. Ancak bir kısmı gönüllü gibi görünüyor. Bize içeriden bilgi sağlayabilecek güvenilir bir kaynak bulamadık. Köydeki her hareketi izliyorlar."

"Bu demektir ki kimliklerimiz daha dikkatli gizlenmeli," diye ekledi Alpay. "Köye giriş çıkışlar sıkı denetleniyor. İçeri girmek kolay olmayacak."

Serumdan gelen hafif bir ses odanın sessizliğinde yankılandı. Derin bir nefes alarak planları kafamda şekillendirmeye başladım. "Peki, içeri nasıl sızmayı planlıyorsunuz?" diye sordum.

Alpay dosyasını açtı ve haritayı ortaya serdi. "B planımız var. Tim olarak sınır devriyesi kılığında yaklaşacağız. Halkın desteğini kazanmak adına bölgeye insani yardım getirdiğimizi söyleyeceğiz. Bu bize ilk temas için bir avantaj sağlar."

"Sonrası?"

Senem araya girdi. "Sonrası, köyde gözler üzerimizde olmadan bilgi toplamak. Kor'un güvenini kazanıp bizi köyün merkezine davet etmesi için bir yol bulmalıyız."

"Tehlikeli ama etkili bir plan," dedim. "Ancak şunu unutmayın: Kor gibi adamlar zayıflık kokusunu alır. Hatalara yer yok. Eğer üzerimizde en ufak bir şüphe oluşursa..."

"Plan çökebilir," diyerek sözümü tamamladı Alpay.

Herkes kısa bir sessizliğe büründü.

"Peki," dedim son bir kararlılıkla. "Plan detayları üzerinde çalışmaya devam edin. Köye giriş anından itibaren herkesin birbirine güvenmesi şart. Timim ne olursa olsun disiplinli çalışır ve bu görevi de başarıyla tamamlayacağız."

Gözlerimdeki kararlılığı fark eden Alpay ve Senem aynı anda başlarını salladı.

"Anlaşıldı, komutanım."

Koray, Uras, Kürşad abi ve Baran da sessizce birbirlerine baktılar, sonra sırayla onay verdiler.

"İzin biter bitmez sahaya dönüyorum," diye ekledim sert bir tonla. "Kimse bu görevi benim kadar istemiyor olabilir ama bu sadece bir başlangıç. Kor'a ulaşmak, bitirilecek ilk sayfa."

Herkes sustuğunda birbirimize baktık. Kürşad abi, Koray'ı yanımdan kaldırarak kendisi yanıma oturdu. "Bir daha bizi böyle korkutmayın, komutanım." Diyerek bana sarıldı.

Gülümseyerek onun omzuna doğru yaslandım. Kürşad abi beni hep Kübra'ya benzetirdi. Ölen kız kardeşi Kübra'ya. Bu yüzden bana ayrı bir düşkündü. Benim içinse o hep farklı anneden abim gibiydi.

"Bana bir şey olmaz abi. Koskoca Asel Sönmez'im ben. Benim ateşimi kim söndürebilir?"

Kürşad abi, sözlerimi duyunca derin bir nefes aldı ama yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Elini omzuma koyarak sımsıkı tuttu. "Siz böyle söylüyorsunuz ama biz de insanız, komutanım. Korkuyoruz işte. Hele ki sizin gibilerini kaybetme düşüncesi..." Sesi çatallandı ama kendini toparladı. "Neyse, önemli olan şu an burada olmanız."

Koray, bir köşeden sessizce izliyordu. Gözlerinde hafif bir suçluluk ve minnet karışımı vardı. Uras, ortamı yumuşatmak istercesine hafifçe öksürdü ve sıradan bir tonda konuştu. "Komutanım, açıkçası biz de sizi bir süper kahraman gibi görmeye alışmışız. Belki biraz fazla güveniyoruz ama her seferinde mucizeler yaratıyorsunuz."

Gülerek başımı salladım. "Süper kahraman falan değilim, Uras. Ben de insanım. Hatalar yapabilirim, zayıf düşebilirim. Ama sizin gibi bir timle çalıştığım sürece bu hataları telafi edebileceğimi biliyorum."

Herkes birbirine anlamlı bakışlar attı. Bu küçük konuşma, aramızdaki bağı daha da güçlendirmişti. Kürşad abi, hafifçe arkasına yaslanarak iç çekti. "Biz bir aileyiz. Tim sadece bir ekip değil, bir aile. Ve aileler birbirine sahip çıkar, değil mi?"

"Kesinlikle öyle," dedim kararlı bir tonla. "Birlikte olduğumuz sürece her şeyin üstesinden gelebiliriz."

Onların yanındayken kendimi güvende ve huzurlu hissediyordum.

"Birbirinize bu kadar çok mu bağlısınız?" Bu soru Alpay'dan gelmişti. Omzumu silkip normal bir şeymiş gibi başımı salladım. "Bizim mesleğimiz zaten güven ve dostluk bağı üzerine kurulu değil mi, yüzbaşım? Akademide bize boşuna mı komutan hocalarımız hayatta iki şey çok önemlidir; Vatan ve yanınızdaki adam. Bu ikisi ölür ve öldürürsünüz dediler hep?"

Alpay, söylediklerimi dikkatle dinledi ve hafif bir gülümsemeyle başını salladı. "Haklısınız, komutanım. Ancak böyle bir bağı timinize bu kadar güçlü bir şekilde aşılamış olmanız takdire şayan. Herkes bunu başaramaz."

Kürşad abi, Alpay'a dönerek araya girdi. "Bu timin komutanı Asel Sönmez olursa, olur, yüzbaşım. O bizim için sadece bir lider değil, aynı zamanda bir aile bireyi."

Alpay'ın yüzünde kısa bir süre bir düşünce belirdi, sonra gözlerini bana çevirdi. "Bu bağ, zor zamanlarda sizi güçlü tutar. Ama bir yandan da en büyük zayıflığınız olabilir."

Sözleri odada kısa bir sessizlik yarattı. Haklıydı. Timimdeki her bir asker benim ailem gibiydi ve bu, benim için hem bir güç kaynağı hem de en büyük risklerden biriydi. Onlardan birine zarar gelmesi fikri bile dayanılmazdı.

"Zayıflık olarak görmüyorum," dedim sonunda, sakin ama kararlı bir şekilde. "Evet, birbirimize bu kadar bağlı olmak bizi savunmasız hissettirebilir. Ama bu bağ, bizi ayakta tutan şey. Bizi güçlü kılan şey. Eğer bunun bir zayıflık olduğunu düşünen varsa, henüz gerçek bir tim ruhunun ne demek olduğunu anlamamış demektir."

Koray, köşede sessizce izlerken aniden konuştu. "Komutanım, sizinle bu konuda aynı fikirdeyim. Ama yine de bu bağı düşmanlarımızın kullanmasına izin vermemeliyiz. Zayıf noktalarımızı sadece biz bilmeli, düşman değil."

Başımı salladım. "Haklısın, Koray. Duygularımızı bir silah gibi kullanmalı, bizi savunmasız bırakmasına izin vermemeliyiz. Ama unutmayın, yalnızlık her zaman daha büyük bir risk. Biz tim olarak yan yana, omuz omuzayız. Düşmana vereceğimiz mesaj net olmalı: Sönmez Timi dağılmaz."

Bu sözler odadaki herkesin yüzünde aynı kararlı ifadeyi oluşturdu. Kürşad abi gülümseyerek kolumu hafifçe sıktı. "Duydunuz mu? Komutanımız konuştu. Sönmez Timi'nin gücü budur. Bunu kimse hafife almasın."

Alpay, yüzünde düşünceli bir ifadeyle oturduğu yerden kalktı ve bana selam vererek konuştu. "Dediğiniz gibi, komutanım. Timinizin adı gibi, sönmeyen bir ışık gibisiniz. Umarım bu ışık hep yanar."

Sözleri beni hem şaşırtmış hem de onurlandırmıştı. Hafifçe başımı salladım. "Hepimiz bu ışığın birer parçasıyız, Yüzbaşım. Bunu unutmayın."

Konuşmanın ardından odada rahat bir sessizlik oluştu. Herkesin yüzünde ortak bir amaç ve inanç vardı. Bir kez daha timimin gücüne ve birlikte neleri başarabileceğimize olan inancım perçinlenmişti.

"Biz çıkalım komutanım, sizde dinlenin." Uras, Baran ve Koray, Kürşad abiye itiraz edecekti ki Kürşad abi Koray ve Uras'ın ensesinden tuttu. Baran'ın ise kıçına tekmesini geçirerek Alpay ile birlikte odadan çıktılar.

Odada bir tek Senem kaldı. Ona doğru bakıp kaşlarımı çattım ve neden burada olduğunu anlamaya çalıştım.

"İshak Albay, siz hastaneden taburcu olana kadar sizin yanınızda benim refakatçı olarak kalmamı emretti, komutanım."

Başımı sallayarak onu onayladığımda sırtımdaki yastıkları biraz indirdim ve Senem'i incelemeye başladım.

Üzerindeki kamuflajının yeleğini çıkartarak masaya bıraktı. Ardından içine giydiği yeşil kazağını çıkartarak beyaz renkli kısa kollusu ile kaldı.

Kafasındaki kaskı da çıkartarak yerine koydu. Sarı saçlarını topladığı lastiği çıkartarak beline kadar gelen saçlarının serbest kalmasına izin verdi. Tişörtünün açık yakasından dolayı boynundaki yara izi gözüküyordu.

Çenesinin altından başlayarak köprücük kemiğine doğru giden bir yaraydı. Bıçak yarası gibiydi.

Senem'in boynundaki yara izine istemsizce gözüm takıldı. Yarayı gördüğümde içimde bir huzursuzluk hissettim. Belli ki bu iz, geçmişte yaşadığı zorlu bir olayın hatırasını taşıyordu. Bir süre sessizce oturdum, ama sonunda merakıma yenik düştüm.

"Boynundaki yara..." dedim, sesimi yumuşak tutmaya özen göstererek. "Kusura bakma ama... bir çatışmada mı oldu?"

Senem, başını kaldırarak bana baktı. Gözlerinde derin bir hüzün ifadesi vardı. Eli boynuna doğru gitti ve yara izine dokundu. Gözlerinde bir pişmanlık, bir hüzün bulutu yeniden geçer gibi oldu ama bu o kadar kısaydı ki bir an bana yanlış gördüğümü düşündürttü.

"İki yıl önce, bir görevdeyken oldu. Düşman cepheden bir adam timime karşı beni kullandı ve boynuma bıçağını yasladı. Ben adamı etkisiz hale getirmeye çalışırken tim arkadaşlarımdan birisi onu vurmaya hazırlanıyordu ama adam bıçağını kaydırarak bu izi bıraktı."

Ardından bakışlarını hemen benden kaçırdı. Daha fazla konuşmak istemediğini anlayarak konuyu daha fazla uzatmadan kapattım.

"Ben daha şimdiden çok sıkıldım, iki hafta ne bok yiyeceğim bu hastanede?"

Senem, ufak bir kahkaha attı. "Sizde daha en başından su koyuverdiniz, komutanım ama." Bende başımı iki yana doğru sallayarak güldüm. "Alışmışım dağ bayır koşmaya, tembellik yapmak zor geldi."

Senem'in çalan telefonu ile konuşmamız bölündü. Senem, hızlıca eline telefonunu aldı ve aramayı açtı.

"Efendim, Alpay." Senem'in söylediği isimle dikkat kesildim.

Gelecekteki kocamız, görümcemizi aramış Asos.

"Tamam gelirim," Ardından başını bir kere daha salladı. "Tamam onu da hallederim, tamam." Dediğinde hafifçe kıkırdadım.

Senem bir süre sonra telefonu kapattığında ona döndüm. "Ne diyor komutanımız."

Komutan kelimesine yaptığım vurguyu anlayarak hafifçe güldü. "Yarın sabah içtimasında alayda olacakmışım ve gitmeden sizin yanınıza koruma için polis ve asker bırakacakmışım, komutanım."

Gözlerimi devirdim sadece. "Bana sivildeyken komutanım demene gerek yok, Asel diyebilirsin."

Senem gülümseyerek beni onayladı. "Ben çok sıkıldım," Dediğimde elindeki telefonunu bıraktı.

"Tamam, ne yapalım? Bende sıkıldım çünkü."

Dudaklarımı büzerek düşünmeye başladım. Sıradan bir hayatı olan kadınlar neler yapardı ki?

Asos, bak vallahi dağların tepesinde elimizde silahla adam kovaladıkça bütün dişil enerjimizi kaybettik resmen!

Ne yapsaydım Bayan Çok Bilmiş? Görev bu, görev! Ay ben bu kamuflajı beğenmedim bana bunun pembesini getirin mi deseydim?

İyi fikirmiş aslında. Pembe kamuflajla ne de güzel dururuz!

"Güzel bir dizi izleyelim diyeceğim ama dizi yok ki," Senem sanki aklına harika bir fikir gelmiş gibi ayağa zıpladı. Mavi gözlerindeki ışıltı beni de meraklandırınca bende yattığım yerden doğruldum.

"Eh, madem yapacak hiçbir şeyimiz yok, neden kaliteli vakit etkinliği yapmıyoruz? Hazır tek biz varken." Bu kız niye şimdi bilmece gibi konuşmuştu?

"Yani, ne yapacağız?" Senem'in dudağının tek kenarı yukarı kıvrıldı. "Dedikodu!"

☪☪☪

İran'ın Kuzeyi...

"Ne demek komutanı aldılar?!" Kor, gerçek adıyla Rezan Şahmaran, bütün adamlarını dizmiş tahtaları düşmüş ve yıkılmış olan eski bir evin önünde yan yana sağ ve sol olacak şekilde sıraya dizmiş iki sıranın arasında yürüyordu.

Görevi başarısız olmuştu. Askerlerine, o kadını kaçırmamalarını emretmiş ama onlar bunu becerememişti. O canlı yayında o kadını öldürmeyecekti. O kadın, ona lazımdı.

Türklerin sonunu getirmeyi hedeflediği planında o kadını kullanacaktı. Ama karşısındaki adamlar planını suya düşürmüştü. "Kaç kişiydiler, tekrar söyleyin?!" Sesi boş kulübede yankılandı. "İki." Başlarındaki adam kısık bir sesle mırıldandı. Ardından devamını getirdi. "Birisi kadındı."

Kor, alayla dolu, büyük bir kahkaha attı. "O KADAR ADAM BİRİ KADIN OLAN İKİ TANE VASIFSIZ ASKERE KARŞI KOYAMIYOR, ÖYLE Mİ?! O ZAMAN NE DİYE SİZE O KADAR PARA VERİYORUM LAN BEN?!"

Belindeki kemerine yerleştirdiği el tabancasını çıkarttı ve namluyu çekti. Şarjördeki mermilerin hepsini yanında dizili adamların üzerine sıktı.

Adamlar, ne olduğunu anlayamadan vurularak öldüler. Bu kadardı işte. En fazla bir buçuk dakika. Kırka yakın adamı öldürmek bu kadardı.

Telsizini çıkardı Kor. Ona yandaşlık eden Rusların en güçlü adamlarından olan Richard'ı aradı.

"Bana yeni adamlar gönder, mümkünse korkak olmayanlardan." Richard, telsizin karşısında onu onayladığını belli eden şeyler söyleyerek telsizi kapattı.

☪☪☪

"Komutanım." Alpay, kafasını kaldırarak içeri giren askere baktı. "Gel." Bakışlarını tekrardan dosyalara gömdü. "Neler buldun?" Askere bakmadan sorusunu yöneltti. "İstediğiniz adamı araştırdık, komutanım." Elinde tuttuğu iki tane dosyayı masaya bıraktı.

Alpay, kafasını uzatarak çıkmasını emrettiğinde asker emri ikiletmeden odadan çıkıp yüzbaşını odada tek bıraktı.

Alpay, askerin getirdiği dosyayı eline aldı. Saat gecenin üçüne geliyordu. Alpay, üç gündür uyumadığı halde hâlâ araştırmalarına devam ediyordu.

Dosyanın kapağını açıp belgeleri inceledi. En baştaki belgenin sağ üst köşesine bir vesikalık resim ayraçla sabitlenmişti. Bu, Kor denen adamın resmiydi. "Şerefsiz herif."

Dosyanın içindekileri okumaya başladı.

Lakabı Kor. Gerçek adı bilinmiyor. Kırk sekiz yaşında. Anne baba ölmüş. Yaklaşık yirmi beş yıldır terör için çalışıyor. Birçok baskında adı geçti.

Alpay, dosyayı masaya bırakıp kahvesinden bir yudum daha aldı. Başını elleri arasına alıp şakaklarındaki ağrıyı geçirmek ister gibi şakaklarını ovaladı.

"Allah'ım, sen büyüksün. Sen bana yardımcı ol."

-Bölüm Sonu-

Evet aşklarım n'abersiniz?

- Bölüm nasıldı?

- Bölümde en sevdiğiniz sahne?

 

Bölüm : 30.09.2024 19:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...