
Sellaaammm! Nasılsınız?
Umarım hepiniz iyisinizdir.
---
"Vatan için can veren bütün şehitlerin anısına, saygı ve minnetle anıyoruz..."
---
Asel Sönmez...
Önümüzde kalan bu yaklaşık iki saat boyunca Senem ile birlikte oturup uzun uzun sohbet ettik. Tarihten, modadan, ünlülerden ve görevlerden... hepsinden konuştuk uzun uzadıya. Daha yeni tanışmamıza ve time daha yeni gelmesine rağmen oldukça cana yakın ve sıcakkanlı biriydi. Sevmiştim.
Senem, beklediğimden çok daha açık bir şekilde konuşuyordu. İlk bakışta soğuk ve mesafeli bir izlenim bıraksa da, aslında konuşkan ve samimi biri olduğunu anlamam uzun sürmedi. Özellikle modadan ve tarih konusundaki bilgisi beni etkilemişti. Görevlerden bahsederken ise gözlerindeki kararlılık ve tutku dikkatimi çekmişti.
Sonrasında konular hızla değişti. Modadan konuşurken, birden tarihteki kadın askerlerin hikayelerine geçtik. Ünlüler dünyasındaki skandallardan bahsederken, bir anda en zorlu görevlerin nasıl üstesinden geldiğimiz konusuna atladık. Senem'in anlattıkları hem eğlenceli hem de düşündürücüydü.
İki saatin nasıl geçtiğini anlamadım bile. Sohbetimiz, ikimiz arasında bir bağ oluşmasını sağlamıştı. Artık Senem'i sadece bir astım olarak değil, timimin değerli bir üyesi ve yeri geldiğinde paylaşabileceğim bir dost olarak görüyordum.
En sonunda saat gecenin oldukça geç bir saatini gösterdiğinde ona yarın görevi olduğunu ve yatması gerektiğini söyledim.
Senem'in gözleri ağırlaşmaya başladığında ona nazikçe, "Senem, yarın görevdesin. Dinlenmen gerekiyor," dedim. Bir an için itiraz edecek gibi baktı, ama sonra hak verdiğini belli eden bir şekilde başını salladı.
"Tamam, komutanım," dedi hafifçe esneyerek.
Ona gösterdiğim yan yatakta üstünü örtüp yerleşti. Kendi kamuflaj yeleğini yastık gibi kullanarak uyuma pozisyonu aldı. Yatmadan önce, "Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa hemen beni uyandırın," dedi ve gözlerini kapattı.
Senem'in derin ve düzenli nefes alışlarını duyduğumda, sonunda uyuduğunu anladım. Onun böyle rahat uyuyabildiğini görmek beni mutlu etti. Timdeki herkesin yeterince uyku ve dinlenme almasının, yalnızca fiziksel olarak değil, zihinsel olarak da dayanıklılıklarını artırdığını biliyordum.
Ben ise bir süre daha gözlerimi kapatmadan tavana baktım. Senem uyurken onu rahatsız etmemek ve uyandırmamak için oldukça kısık bir sesle hastane odasında televizyondan kanalları dolaştım.
Elimdeki kumanda ile kanalları gezerken ilgimi çeken hiçbir programın olmaması canımı sıkmıştı. En sonunda gün yavaştan ağarmaya başlayınca televizyonu kapatarak bende kendimi uykuya teslim ettim.
☪☪☪
Senem Yenilmez...
Asel Yüzbaşı'nın yanında, hastanede, onun refakatçısı olarak kaldığım gece saat geç olduğu için onun uyarısı ile uyumuştum. Asel Komutan ise biraz daha uyanık kalacağını söyleyerek uyumayı reddetmişti.
Uykumun derinlerindeyken aniden çalan telefonum ile gözlerimi araladım ve yanımdaki prize şarja taktığım telefonumu alarak kulağıma yanaştırdım.
"Teğmen Senem Yenilmez, dinlemede." Saniyeler önce uyandığım için sesim boğuk ve uyku mahmuru çıkıyordu. Karşı hattan gelen ses gecikmedi.
"Senem, kalk ve hemen alaya gel! Yarım saatin var." Hattın diğer ucundan abim, aynı zamanda kısa süreli olan tim komutanım olan Alpay'ın sesi oldukça kesin ve sert geliyordu.
Önemli bir olay olduğunu anlamamla birlikte vücudumda uykuya dair olan her şey uçup gitti. "Emredersiniz, komutanım."
Telefonu kapattıktan sonra hızla yatağımdan kalktım. Bir an için Asel Komutan'ın yatakta olup olmadığını kontrol ettim. Yatağında uyuyordu.
Hızlı hareketlerle hastane odasının diğer ucuna doğru ilerledim ve üzerimdeki beyaz tişörtümü çıkartarak sırt çantamdan çıkardığım kamuflajımın içliğini giyindim. Onun üstüne yeşil askeri kamuflaj kazağımı ve üniformamın ceketini giydim.
Sarı saçlarımı hızlı bir şekilde sıkıca bir at kuyruğu yaparak toparladım ve askeri kaskımı kafama geçirip kilidini taktım. Silahlarımı ise kılıflarına yerleştirerek belimdeki palaskama yerleştirdim.
Yedek şarjörlerimi ve el bıçaklarımı da kamuflajımın ceplerine yerleştirerek postallarımı giydiğim gibi hastane odasından çıktım.
Hastanenin çıkışında nöbet tutan askerlerin yanlarına büyük adımlar atarak ilerledim. "Üçüncü kat yirmi sekiz numaralı odada Yüzbaşı Asel Sönmez kalıyor. Kapısının önüne gidin ve nöbette bekleyin."
Nöbet tutan askerler, söylediğim emri duyunca hemen selam verdiler. "Emredersiniz, teğmenim!" diyerek harekete geçtiler. Ben ise vakit kaybetmeden otoparkta bekleyen aracıma doğru ilerledim. Gece serinliğinde nefesim buhar olup havaya karışırken zihnim tamamen netleşmişti.
Arabaya bindiğim gibi motoru çalıştırdım ve navigasyon cihazını alaya gidecek şekilde ayarladım. Ellerim direksiyonda, gözlerim yolda ilerlerken Alpay'ın aceleci ve kesin tonu zihnimde yankılanıyordu. Bu saatlerde acil bir çağrının ne anlama geldiğini az çok tahmin edebiliyordum; ya kritik bir operasyon ya da beklenmedik bir gelişme vardı.
Yolda ilerlerken içgüdülerim Asel Komutan'ın güvenliğini sağlamak için verdiğim emrin yerinde olduğunu söylüyordu. Onun timi ve görevi için ne kadar değerli olduğunu hepimiz biliyorduk. Şimdi benim görevim, alaya ulaşarak durumun ne olduğunu öğrenmekti.
Hastaneden uzaklaştıkça sokaklar daha da sessizleşti. Şehir uykudaydı, ama benim zihnim çoktan tetikteydi. Bir yandan Alpay'ın neden beni çağırdığına dair çeşitli senaryolar kafamda dolanırken, bir yandan da görevimin gerektirdiği disiplinle tamamen odaklanmıştım.
Yaklaşık yirmi dakikalık bir sürüşün ardından alayın ana girişine ulaştım. Nöbetçi askerler beni fark eder etmez selam verdiler. "Teğmen Senem Yenilmez, acil çağrı üzerine geldim," diyerek kimliğimi gösterdim.
Nöbetçi asker bana selam vererek kapıyı açtı. "Buyurun, komutanım!"
Alayın bahçesine girdiğimde sadece benim değil, bütün Sönmez Timi'nin burada olduğunu gördüm. Hepsi toplanmıştı. Hızlı bir şekilde sırada yerimi aldım.
İshak Albay, alayın merdivenlerinde belirdiğin Yüzbaşı Alpay'ın, abimin, verdiği dikkat tekmili ile hepimiz hazır ol konumuna geçtik.
İshak Albay, tam karşımızda durduğunda abim asker selamı verdi. "Sönmez Timi; bir yüzbaşı, bir üsteğmen, iki teğmen, bir asteğmen ve iki astsubay ile emir ve görüşlerinize hazırdır, komutanım!"
İshak Albay'ın keskin bakışları hepimizi bir an için tarttı. Her birimizi sırayla süzüyordu; gözlerinde kararlılık ve ciddi bir görev bilinci vardı. Sönmez Timi'nin tamamı, gece yarısının bu saatinde bile disiplinli ve hazır bir şekilde karşısında duruyordu.
"Rahat," dedi sert ama sakin bir ses tonuyla. Hepimiz aynı anda hareket ettik, ama hala dikkat kesilmiştik. Albay, birkaç adım atarak timin önünde durdu.
"Bu gece burada toplanmamızın sebebi basit değil," dedi. Sesi alayın sessiz bahçesinde yankılanıyordu. "Yeni bir görev aldık. Kod adı Kor olan bir teröristin yerini tespit ettik. Hedef, bulunduğu yerde etkisiz hale getirilmek üzere sizin timinize emanet edildi."
Bu sözler bahçeye bir elektrik dalgası gibi yayıldı. İshak Albay, konuşmasına devam etmeden önce yüzlerimizi bir kez daha taradı. "Bu görev, yüksek öncelikli bir operasyon. Hedefimiz, yalnızca bir teröristi etkisiz hale getirmek değil, aynı zamanda onunla bağlantılı olan grubun lojistik ağını da çökertmek."
Yüzbaşı Alpay, bir adım öne çıkarak, "Komutanım, operasyon detaylarını ne zaman alacağız?" diye sordu.
İshak Albay başını sallayarak yanıtladı. "Operasyon planı ve ayrıntılar içeride sizlere sunulacak. Ancak bilmeniz gereken önemli bir şey var." Bir an durdu ve herkesin dikkatini tamamen çekti. "Kor'un yerini tespit eden istihbarat, sadece bir kez doğrulandı. Hedefin yer değiştirme olasılığı yüksek, bu yüzden operasyon hızla icra edilmeli."
Timdeki herkes, söylenenlerin ağırlığını hissediyordu. Ben de dahil olmak üzere hepimiz gözlerimizi bir an bile Albay'dan ayırmadık.
"Yüzbaşı Alpay, timinizi hazır edin. Toplantı odasına geçiyoruz," dedi İshak Albay ve sert bir şekilde arkasını dönerek binaya doğru ilerlemeye başladı.
Alpay Komutan, bize dönerek kısa ama kararlı bir ses tonuyla konuştu. "Hepiniz duyduğunuz üzere bu operasyon kritik. Hazırlıklarımız tam olmalı. Beş dakika içinde toplantı odasında olun!"
"Emredersiniz, komutanım!" diye hep bir ağızdan yanıt verdik. Hızlı ve disiplinli bir şekilde harekete geçerek gereken hazırlıklar için dağıldık. Görev saati yaklaşıyordu ve hepimiz en iyimizi ortaya koymak zorundaydık.
Toplantı odasına geldiğimizde hepimiz sandalyelerimize oturduk ve masanın üzerindeki haritayı incelemeye başladık.
İshak Albay, eli ile haritada bir bölgeyi gösterdi. "Sınır ile bitişik olan Batı Toroslar Dağı'nda Kor ve adamlarının göründüğüne dair bilgiler ve istihbarat raporları aldık."
Haritadaki Batı Toroslar Dağı'nı daha da belirginleştirdi. "En son görüldükleri noktanın koordinat sistemleri burayı gösteriyor. Yaklaşık bir buçuk saat önce görünmüşler."
Alpay, kaşlarını çattı. "Amaçları ne peki, bir bilgimiz var mı komutanım?"
İshak Albay, kafasını olumsuz anlamda salladı. "Maalesef yüzbaşım,"
"Maalesef, ellerimizdeki bilgiler sınırlı," dedi İshak Albay, elini harita üzerinde gezdirerek. "Ancak bölgedeki sivil yerleşim birimlerine yakınlıkları göz önüne alındığında, bu durumun bir saldırı ya da lojistik hazırlık olabileceğini tahmin ediyoruz. Hedefte ne olduğunu bilmiyoruz, ama bölgeyi hızla kontrol altına almazsak, istenmeyen bir durumla karşılaşabiliriz."
Odadaki gerilim artmıştı. Hepimiz haritadaki noktaları ve çevresini dikkatle incelerken, İshak Albay konuşmasına devam etti.
"Planımız şu: Sönmez Timi, iki gruba ayrılacak. İlk grup, belirlenen koordinatlara yaklaşarak keşif ve gözetleme yapacak. İkinci grup ise giriş ve çevre güvenliğini sağlayacak. Operasyon, dikkatli bir şekilde icra edilmek zorunda. Kor'un olası kaçış rotalarını kapatmamız gerekiyor."
Yüzbaşı Alpay, masanın kenarına eğilerek haritayı daha yakından inceledi. "İlk grubun sorumluluğunu ben alacağım. Keşif esnasında sessizlik ve dikkat şart. İkinci grubu kim yönetecek?" diye sordu.
İshak Albay, Alpay'ın sorusuna hızlı bir yanıt verdi. "Teğmen Yenilmez, ikinci grubun liderliğini üstlenecek. Arazi deneyiminizi ve disiplininizi bu görev için uygun gördüm."
Bu sözler beni biraz şaşırtsa da hızla toparlanıp selam verdim. "Emredersiniz, komutanım."
"Zamanımız sınırlı," diye devam etti İshak Albay. "Hepiniz ekipmanlarınızı gözden geçirin. Sessiz bir operasyon olacak. Gerektiği takdirde silah kullanacaksınız, ama bu bir keşif operasyonu olarak başlıyor. Her şey açık ve net mi?"
"Emredersiniz!" diye bir ağızdan yanıt verdik.
"Güzel. Hazırlanmanız için yirmi dakikanız var. Ardından harekete geçiyoruz."
Hepimiz hızla masadan kalkarak hazırlıklarımızı tamamlamak üzere görev yerlerimize yöneldik. Görev netti, ama belirsizlik içinde tehlike her zamanki gibi gölgelerden fırlamaya hazırdı.
Hazırlık odasına geçtiğimizde operasyon çantamı son bir kez kontrol ettim. Gaz maskesi, su şişeleri, matara, harita, dürbün, telsiz, düdük ve konserve yemekler... her şey hazırdı.
Her duruma karşılık kamuflajımın ceplerine el bombaları, bıçaklar ve yedek silahlar koydum.
"Sönmez Timi, helikopter kalkış pistine!" Alpay'ın emri ile hepimiz hareketlenerek helikopter kalkış pistine ilerledik.
Helikopter pistine vardığımızda, rüzgarın serinliği yüzümüze çarpıyordu. Gökyüzü yıldızlarla doluydu, ancak gece, görevimizin ciddiyetini hatırlatan bir karanlık içindeydi. Helikopterin pervaneleri çoktan dönmeye başlamıştı, metalik sesleri havayı dolduruyordu.
Sönmez Timi olarak sıraya dizildik. Alpay, hızlı bir şekilde hepimizi gözden geçirdi. "Herkes hazır mı?" diye sordu, sesi rüzgarın uğultusuna karışıyordu.
"Hazırız, komutanım!" diye hep bir ağızdan yanıt verdik.
Alpay başını onaylar şekilde salladı. "İçeri geçin ve yerlerinizi alın. Operasyonun başlangıcına kadar tamamen sessiz kalıyoruz. Bu, sadece bizim değil, masum insanların da hayatını etkileyebilecek bir görev. O yüzden dikkatli olun!"
Hepimiz disiplinli bir şekilde sırayla helikoptere bindik. İçeriye girdiğimizde, metal koltuklara oturup emniyet kemerlerimizi taktık. Helikopterin içindeki ışık loştu; herkesin yüzünde kararlılık ve konsantrasyon okunuyordu.
Helikopter havalanmaya başladığında, hafif bir sarsıntı oldu. Motorun sesi ve rüzgarın uğultusu, giderek artan bir ritimle kulaklarımızı dolduruyordu. Alpay, telsizden kısa bir hatırlatma yaptı: "İnişe kadar herkes sessiz kalıyor. Araziye vardığımızda planı adım adım uygulayacağız."
Pencereden dışarı baktığımda, karanlık dağlar ve araziler hızla altımızdan akıp geçiyordu. Adrenalin damarlarımda dolaşıyor, ama sakin kalmaya çalışıyordum. Görev, herkes için önemliydi, ama benim için kişisel bir anlam da taşıyordu. Kor adı, içimde başka bir savaşı tetikliyordu.
Yanımdaki Uras, hafifçe koluma dokunarak fısıldadı, "Senem Komutan'ım, hazır mısınız?"
Gözlerimle ona dönerek gülümsedim. "Her zaman."
Helikopter, bir süre daha süzülerek ilerledi. İniş sinyali geldiğinde herkes harekete geçti. Ellerimiz tetikte, gözlerimiz önümüzdeki karanlığa odaklanmıştı. Görev başlamıştı.
"Hepiniz beni dinleyin," Alpay'ın sesiyle hepimiz onu dikkatle dinlemeye başladık. "Orada nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Çok sayıda sivil bulunabilir. Her ne olursa olsun, ben emir vermeden kimse hiçbir şey yapmıyor. Şuan yedi kişi olarak bu yola çıktık ve bu yedi kişi eksiksiz bir şekilde geri dönecek, anlaşıldı mı?"
Hep bir ağızdan konuştuk; "Anlaşıldı komutanım!"
Abimin bakışları bana döndü. "Ön safta, benim yanımda sen yürüyeceksin ve gördüğün, hissettiğin her şeyi bildireceksin. Bomba imha için her daim hazır olacaksın."
Uras'a döndü. "GPS cihazı sende olacak, yolu ve kalan mesafeleri sen kontrol edeceksin."
Kürşad'a döndü. "Keskin nişancı varsa sana emir verdiğim anda uygun bir alana konuşlanacak ve keskin nişancıyı etkisiz hale getireceksin."
Koray ve Baran'a döndü. "Çevrede siviller ile karşılaşırsak onları güvenli alana siz götüreceksiniz."
Abim, her birimize net talimatlar vererek sorumluluklarımızı belirlemişti. Her bir kelimesi, durumun ciddiyetini ve odaklanmamız gereken hassasiyeti vurguluyordu.
"Komutanım, anlaşıldı!" Hepimiz emirleri bir ağızdan teyit ettik.
"Sönmez Timi! Bu operasyondan başarıyla dönene kadar, hepimiz birbirimizin gözleri ve kalkanıyız. Hep birlikte gidiyoruz, hep birlikte döneceğiz. Şimdi hareket!"
Hepimiz hareket komutuyla hızla ilerledik. Gece, üzerimize karanlık bir battaniye gibi çökmüşken tek rehberimiz ekipmanlarımız ve birbirimize olan güvenimizdi. Sessizce, ama kararlı adımlarla ilerliyorduk.
Bir süre sessizlik oluştuğunda helikopterin içinde Baran'ın sesi duyuldu. "Ne destanlar yazılır, hey canım rina nay rina rina nay. Memleket sevdasından hey canım rina nay rina rina rina nay."
Yüzümde bir gülümseme oluşurken Uras ona katıldı; "Bir emanet canımız, hey canım rina nay rina rina nay. Vatam uğruna feda, hey canım rina nay rina rina nay."
Elimdeki silahımı yanıma koyarak onlara katıldım; "Kahramanlık şanımız, hey canım rina nay rina rina nay. Tarihi biz yazarız hey canım hey."
Kürşad, başını geriye yaslayarak katıldı; "Vakit gelir gideriz hey canım, rina nay rina rina nay. Dualarda yaşarız, hey canım hey."
Ve son olarak abim ve Koray eşlik etti; "Hem hilal hem kanımız, hey canım rina nay rina rina nay. Al bayraktır adımız, hey canım rina nay."
Türkünün son sözlerini hep birlikte söyledik; "Benimde bu cihandan gidişim, hey canım rina nay rina rina nay. Memleket sevdasından, hey canım hey."
☪☪☪
Helikopter, dağlık alanın uygun bir yerine iniş yaptığında hepimiz operasyon çantalarımızı sırtlarımıza takarak araziye indik.
Helikopterin pervanelerinden yükselen rüzgar tozları ve küçük taşları havalandırırken, ayaklarımızla sert zemine bastık. Sessizlik içinde birbirimize işaretlerle durumu teyit ederek çantalarımızı sırtımıza taktık ve hızla helikopterin görüş alanından çıktık.
Alpay, işaret parmağını dudaklarına götürerek sessizliği korumamız gerektiğini hatırlattı. Herkesin yüzünde ciddiyet vardı. Gece görüş dürbünlerimizi taktık ve çevreyi kontrol etmeye başladık. Dağlık alanın soğuk havası ve rüzgarın uğultusu, operasyonun gerilimli havasını tamamlıyordu.
Alpay, ileriye doğru hafifçe eğilerek elindeki haritayı ve GPS cihazını kontrol etti. Ardından sessiz bir el hareketiyle ilerlememizi işaret etti. Ekip, tek sıra halinde yürümeye başladı. Adımlarımız, taşlı zeminde sessizce yankılanıyordu.
Ön safta abimin yanında yürüyordum. Gözlerim sürekli etrafı tarıyor, kulaklarım en ufak bir sesi yakalamak için dikkat kesilmişti. Uras'ın elindeki GPS cihazından gelen düşük tondaki bip sesleri ve Kürşad'ın arka sıralardan dürbünle çevreyi taradığı anlar dışında tamamen sessizdik.
Yaklaşık on beş dakika yürüdükten sonra Alpay, ani bir el işaretiyle durmamızı söyledi. Abim bana döndü. "Etrafı incele, en ufak bir şeyde bize haber ver."
Dürbünümü elime alarak etrafı incelemeye başladım. Gözlerim bir noktada takılı kaldığında dürbünün ayarını yükselttim.
Bakışlarım abime dönerken dürbünü gözümün hizasından indirdim. "Komutanım, ileride bir araç var, içi boş gözüküyor ama hâlâ yanan bir ateş var. Ya orada birileri var, yada bizi oraya yönlendirmek ve pusuya düşürmek için bir oyun hazırladılar."
Alpay, yüzündeki ciddi ifadeyle başını salladı. "İkisi de ihtimal dahilinde. Herkes tetikte olsun," dedi ve telsizle diğerlerine kısa bir şekilde durumu bildirdi.
"Uras, GPS'i kontrol et. Araç bizim hedef noktamıza yakın mı?" diye sordu. Uras, cihazını hızlıca inceleyerek yanıt verdi. "Evet, komutanım. Hedef koordinatlarıyla neredeyse birebir örtüşüyor."
"Senem, etrafındaki her detayı gözlemle. Yerdeki izlerden çevredeki ağaç dallarına kadar. Burası bir pusu noktası olabilir."
Başımı sallayarak onayladım. Gözlerim sürekli etrafı tarıyor, dürbünle uzak noktaları kontrol ediyordum.
"Herkes dikkatli olsun, tuzak olabilir." Dürbünümün görüşüne giren şey ile durum güncellemesi yapmak için yeniden dürbünümü indirdim.
"Komutanım, ileride üç tane sivil var. Koyun otlatıyorlar."
"Sivillere görünmemiz riskli olabilir, komutanım." Koray haklıydı. Bu, Kor denilen şeref yoksunu herifin oyunu bile olabilirdi.
"Fakat adamların en son görüldüğü nokta buradan elli yedi kilometre ötesiydi ve bu saatler önceydi. Yolu uzatırsak onları bulmamız zorlaşır."
Abim, başını sallayarak Kürşad'a hak verdi. "Sönmez Timi, silahlarınız hazır bir şekilde ilerleyin."
Abim Alpay'ın emriyle hepimiz daha da dikkat kesildik. Silahlarımızı kontrol ederek ellerimizin altında hazır pozisyonda tuttuk ve sivillerin olduğu yöne doğru yavaşça ilerledik. Adımlarımız sessiz, ama etrafa olan dikkatimiz bir o kadar yoğundu.
"Silahları var, komutanım." Dediğimde abim elimden dürbünümü aldı ve sivilleri incelemeye başladı.
"Onlar ilk hamleyi yapmadan bir hamle yapmayın. Eğer ateş ederlerse de karşılık vermekten çekinmeyin." Hepimiz sözlerini anladığımızı belirttiğimizde sivillere doğru yeniden yaklaştık.
Sivillerin üçü de kırklı yaşlarında duruyordu. Bizi gördüklerinde üçü de silahlarını çekerek bize doğru uzattılar; "Durun orada! Kimsiniz siz?"
İçimden anneniz kardeşim. Size sıcak yemek getirdik, zıkkım var; yer misin? Demek istesem de bunu sesli bir şekilde dile getirememiştim.
Abim, sakin bir adım attı. "Bakın, sizinle bir işimiz yok. Silahlarınızı indirin, bizde yolumuza gidelim."
En önlerinde duran adam birkaç adım öne çıkarak silahının namlusunu abimin göğsüne yasladığında kalbim tekledi.
Hızlı bir hareketle elimdeki M4'ü doğrultarak abime silahını yaslayan adamı hedef aldım. Aynı hareketi diğerleri de yaptığında sivillerin etrafı bizim tarafımızdan sarılmıştı.
"O silahını indir, sıkmayayım kafana!" Sert ve öfkeli çıkan sesimle konuştuğumda adamların bakışları bana döndü.
Benim kadın olduğumu fark ettiklerinde birbirlerine baktılar. En önde duran adamın yüzünde iğrenç bir gülümseme oluştu. "Bu kızı bize bırakın, siz giderseniz gidin."
Adamın o sözleri ağzından çıktığı anda her şey bir anlığına durdu, sonra içimdeki öfke bir volkan gibi patladı. Gözüm bir an bile kırpmadan tetiği çeker pozisyona geçtim.
"Söylediğinizi bir daha tekrarlayın ve bizde ölmeden önce ne kadar aptal olduğunuzu anlayalım," dedim, sesim buz gibi soğuktu.
İçimdeki öfke yanardağı gibi büyürken abimin çenesi kasıldı ve sırtı dikleşti. Bu sırada Kürşad, olduğu yerden hareketlenerek bir adım önüme geçti ve adam ile benim aramda etten bir duvar gibi durdu.
"Senin o dilini keser, götüne sokarım!" Abimin sözleri adamın dudaklarından alay dolu bir kahkaha dökülmesine sebep oldu.
"Anlaşıldı beyler, bu kız sahipli." Ardından başını yanına doğru hafifçe yatırdı ve kıstığı gözleri ile abime baktı. "Merak etme, yemeyiz sevgilini. Sadece azıcık eğleneceğiz..."
Bu sefer bakışları bana döndü. "Buralarda güzel kızlar az bulunur."
Bu, benim için bardağı taşıran son damla olmuştu. Büyük bir adımla Kürşad'ın arkasından çıkarak adamın karşısına dikildim ve sert yumruğumu adamın yüzüne geçirdim.
Yumruğum adamın yüzüne isabet ettiğinde duyulan sert tok ses, hem timin hem de adamların sessizliğe bürünmesine neden oldu. Adam yüzünü tutarak birkaç adım geriledi, ardından öfkeyle bana baktı. Gözlerinden yaşaran öfke kadar acı da barizdi.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?!" diye bağırdı, sesi hem sinir hem de şaşkınlıkla titriyordu.
Abim, soğukkanlı bir şekilde bana döndü ve dudaklarının kenarına küçük bir tebessüm yerleştirdi.
Fakat ben sakinliğimi kaybetmiştim. Öfke içimde fırtına gibi esiyordu. Adamın gözlerine dik dik baktım, onun kendini üstün görmesine asla izin veremezdim. "Eğer bir kelime daha edersen, seni yere yapıştırmakla kalmam, bir daha kalkamayacak hale getiririm. Anladın mı?"
Benim sert çıkışımla birlikte olay iyice kızıştı. Kürşad, çevik bir hareketle abimin göğsüne silah dayayan adamın kafasına silahının kabzasıyla vurdu ve etkisiz hale getirdi.
Koray ve Uras ise çoktan diğer adamı aralarında oyuncak etmişti. Bir Koray adama tokat atıyor, adam Uras'a doğru sürünüyor; Bir Uras tokat atıyor, adam bu sefer Koray'a doğru sürünüyordu.
Sert bir şekilde ayağımın dibindeki adamın yakasını kavradım. Mavi gözlerimin öfkeden alev gibi kızardığına emindim. Kimse, bir kadın için bu derece iğrenç imalarda bulunamazdı.
"Biz kadınlar, hiçbir erkeğin zevk eşyası değiliz! Siz erkeklerde bizim efendimiz ya da sahibimiz değilsiniz! Kadın, sadece kendine ait bir bireydir! Sizin iki bacağınızın arasındaki organınız birkaç dakika memnun olsun diye kullanabileceğiniz ve istediğiniz gibi imalarda bulunabileceğiniz bir obje değiliz! Bunu o fındık kadar olmayan küçük beynine iyice sok!"
Benim sert ve kararlı sözlerim, sessizliği bir kez daha bıçak gibi kesti. Yakalarını kavradığım adam, gözlerimin içine bakarken irkilmiş ve neye uğradığını şaşırmış gibiydi. Tim arkadaşlarım ise duraksamış, söylediklerimi içten bir hayranlıkla dinliyordu.
Koray, adamın ensesine bir tokat daha yapıştırdı. "Komutanım haklı, lan! Kimse bizim komutanımıza saygısızlık yapamaz! Hele kadınlara böyle iğrenç imalarda bulunmak neymiş, gösteririz biz size!"
Uras da geri kalmadı. "Kadın dediğin savaşır, emreder, korur; ama sizin gibi zavallılar kadın denince sadece kendi sapıkça düşüncelerinizi görürsünüz!"
Artık gitmemiz gerekiyordu ama içimdeki öfke bir köşede hâlâ kor gibi yanmaya devam ediyordu.
Kendime engel olamayarak yere savurduğum silahımı kavradım ve bir an bile duraksamadan, düşünmeden adamın bel kısmına, kasığına çok yakın bir yere ateş ettim.
"Bugünden sonra herhangi bir kadına sizi tatmin etmesi göreviymiş gibi imalarda yap yapabilirsen. Tabii, bunu yapabilecek kadar yaşarsan."
Silahın sesi, dağların sessizliğini bıçak gibi yardı. Adam, acıyla yere yuvarlanırken çevredeki herkes şaşkınlık ve gerginlikle bana döndü.
Bu dünyada bir kadın olarak durduğum yerin önemini bir kez daha hatırlamıştım. Hiç kimseye boyun eğmeyecek, hak ettiğim saygıyı her zaman alacaktım.
Adam acı içinde yerde kıvranırken ben oldukça düz bir ifadeyle silahımı yeniden omzuma taktım ve abimin yanına ilerledim.
Yaklaşık iki saat hiç kimse konuşmadan yola devam etmiştik. Arada sırada timdekilerin bakışları bana kayıyordu ama hiçbiri bir kelime konuşmuyordu.
En sonunda abim yanıma geldi ve elini omzuma koydu. "İyi misin?"
Bakışlarımı yoldan ayırmadan, oldukça düz bir sesle konuştum; "İyiyim, komutanım."
Abim, kaşlarını çatarak bana baktı. "Bunu komutanın olarak laf olsun diye sormuyorum Senem. Kardeşim olduğun ve sana herkesten daha çok değer verdiğim için soruyorum, iyi misin?"
Derin bir nefes aldım. "O ve onun gibi pezevenklerin kadınlar sadece cinsel bir işçiymiş ve onları tatmin etmeleri bizlerin göreviymiş gibi konuşmaları kanıma dokunuyor sadece." Diye geçiştirerek ilerlemeye devam ettim.
Dağlık alanda yankılanan tek ses postallarımızın sesiyken arkamızdan tüylerimizi diken diken eden bir cümle duyuldu; "Silahlarınızı indirin, yoksa adam ölür!"
-Bölüm Sonu-
-Bölüm nasıldı?
-En sevdiğiniz sahne?
-Gelecek bölüm hakkında tahminleriniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 30.68k Okunma |
2.02k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |