10. Bölüm

10. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

 

 

Merhabalar

 

 

Yeni bölüme hoş geldiniz.

Sia - I'm Still Here

Keyifli okumalar.✨✨

 

💚🤎

 

 

Tekrar aynı ortam, aynı gerginlik ama bu sefer ne olursa olsun, tüm gerçekleri öğrenecektim. Bilmediğim ne varsa...

 

 

 

"Anlat," dedim karşımda duran, gergin bir şekilde elleriyle oynayan Ezgi'ye.

 

 

 

Kafasını ellerinden kaldırıp baktı yüzüme. "Işık, yanımıza gelmişti o akşam. İkinizin tartıştığı akşam." Hangi akşam olduğunu biliyordum. Işık'ı gördüğüm son geceydi. "Sevgilisinden haberin vardı zaten o gece de o yüzden kavga etmiştiniz. Biz o gecenin sabahı yetimhaneden çıkıp, okul yerine onun yanına gitmiştik. Işık, Arda'yla görüştü o gün. Tabii ondan öncesi de var. Neyse, biz o gün Arda'ın evine gittik. Ben aşağıda, salonda beklerken ikisi de odaya çıktı. Her ne konuşulduysa bağırış çağırış sesleri geldi. Merak edip yukarı çıktım. Işık bağırarak hamile olduğunu, tabii Arda da aldırmasını söylüyordu. Ben ise duyduklarımın şokuyla öylece kapının arkasında durmuştum. Beni gördü Arda, tehdit etti. Korktum. Işık'ı da tehtid etti..." Sözünü kestim.

 

 

 

"Daha 17 yaşındaydı." Dedim acıyla. Işık hep başına buyruk davranırdı. Onunla çok kavga ederdik, onunla olan kavgalarım da onun iyiliği içindi. İkimiz en çok anlaşan, aynı zamanda da çok kavga ederdik.

 

 

 

Ezgi devam etti. "O gün yetimhaneye geri döndük. Işık o gece gitti bizden, ondan sonrada ben gittim. Arda bizi tehdit etmişti. Işık bebeği için gitti, beni, hem sizinle hem de kendi canımla tehdit etti. Mecbur kaldım Masal. Işık iyi değildi."

 

 

 

"Pislik herif," dedim kısık bir sesle. "Bana neden söylemediniz. Neden?" Dedim son sözlerimi yüksek sesle söylemiştim. Bunları bilseydim, her şey daha farklı olurdu.

 

 

 

"Tepkinden korktu Işık. Senden bir yıllık ilişkisini gizledi, söylediği gece de kavga ettiniz zaten."

 

 

 

Acıyla güldüm. "haksız da sayılmazdım. Peki ya siz, siz bu olanlardan haberdar mıydınız?" Dedim Defne ve İzem'e bakarak. İkisi de gözlerini kaçırdı. Güldüm. "Biliyorsunuz. Başından beri her şeyi biliyorsunuz ve sustunuz!" Dedim bağırarak. "Anlat," dedim tekrar Ezgi'ye dönerek.

 

 

 

"Sonra... Sonra Işık, Arda'ın aldığı evde, şehirden uzakta geçirdi hamileliği. Ben hep yanındaydım. Doğum zamanı geldi, Işık doğumu kaldıramadı. Öldü. O gün, o evde yeni bir can dünyaya geldi ama benim kardeşim öldü," dedi gözünden akan yaşla. Arda'nın anlattıkları farklıydı. "Ama hep sizden bahsetti. İnci'nin sizi bilmesini istedi. İnci zaten gerçek annesini ben olmadığımı biliyor." Dedi hıçkırarak.

 

 

 

"Etrafımda bu kadar olay oluş ve ben hiçbir şey bilmiyordum. Bana hiçbir şey anlatmadiniz. Hadi Ezgi'yi geçtim, ya siz. Siz bunca yıl gözlerime nasıl baktınız, sakladığınız bu sırlarla nasıl konuştunuz benimle." Dedim gülerek ikisine baktım. İkisi de sesizdi, verecekleri cevapları yoktu. İkisi de susuyor, onların suskunluğu beni daha da çileden çıkarıyordu.

 

 

 

"Ben şok," dedi Acar kısık bir sesle. Sesi, sesiz salonda duyulan tek şey oldu.

 

 

 

"Bunları sana anlatsak ne değişecekti ki?" Dedi İzem sesizliğini bozarak.

 

 

 

Güldüm. "Çok şey, çok şey değiştirecekti." O gece bana her şeyi anlatsalardı, sabah Işık'ın o pisliğin yanına gitmesini ve hamile olduğunu ona söylemesini engelleye bilirdim. Belki o zaman azda olasa yaşama şansı olurdu. O pisliğin hamilelik süresi boyunca Işık'a neler yaptığını bilmiyorduk. Bilmemek beni delirtiyordu. Aynı zamanda da korkutuyordu.

 

 

 

Kafamı karıştıran çok fazla detay var. Arda'nın söylediği tek şey, Işık'ı öldürdüğü, hamilelikle ilgili hiçbir şey söylememişti. Işık'ın ölüm haberini aldığımda, teşhis için cesedi görmeye ben gitmiştim. O gün de hamilelikle ilgili bir şey söylememişlerdi. Peki, bunu bana söylerler miydi?

 

 

 

"Ben söylemek istedim ama engel oldular," dedi Defne ayağa kalkarak.

 

 

 

Güldü İzem. "Masum rolü yapma Defne. Gerçekleri saklamak hepimizin ortak kararlıydı," dedi İzem yüksek sesle.

 

 

 

"Ben gerçekten inanamıyorum size. Hayatıma olan her şeyi bilen sizlersiniz. Size kardeşim dedim, dostum dedim. Ya siz benim ailemdiniz be! Nasıl saklarsınız benden bunu? Siz resmen el birliğiyle öldürmüşsünüz Işık'ı." Dedim kırgın bir sesle. Bu duyduklarım beni çok üzmüştü. Yıllar önce Işık'ın soğuk ve kanlı bedeni belirdi yüzümde. Onun bedenini görmüştüm ve bu bende büyük bir etki yaratmıştır. Gözlerimi kapattım, arkaya doğru sendeledim.

 

 

 

"Masal," dedi İzem hemen kolumu tuttu.

 

 

 

Kolumu çektim elinden. " Bırak," dedim arkamı döndüm. Onlara sormam gereken çok şey var ama kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Daha fazla duyacağım şeylerden korkutuyordum. Kaçıyordum...

 

 

 

Kendimi nasıl evden dışarı attım, bilmiyordum. Her zaman gittiğim yere doğru yürüdüm. Deniz havasını içine çektim. Şuan zaten karışık bir olayın içindeydim, bir de bunları duymak beni daha çok yoruyordu. Ağlamak istemedim, gözümden akan tek damla yaşı sildim, fayda etmedi. En sonunda vaz geçtim. Silmedim göz yaşlarımı.

 

 

 

İçten içe düşündüm. Gerçek ailemi düşündüm. Böyle olmak zorunda mıydı her şey? Beni doğurup, bir köşeye atmak zorunda mıydı annem? Peki ya hiç bilmediğim babam, beni seviyor muydu? Acaba yaşıyorlar mı? Bugüne kadar onları hiç merak etmemiştim, umrumda bile olmamıştı.

 

 

 

Ne zaman zor durumda kalsam, hiç olmayacak yerde geliyordu aklıma. Oysa umrumda bile olmamalıydı onlar. Yanımda oluşan hareketlilikle gözlerimi açtım.

 

 

 

"Duydukların çok ağrır şeylerdi. Neler hissettiğini bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum." Dedi Acar düşünceli bir sesle.

 

 

 

"Onlar için kandimden vaz geçtim ben, karşılığı böyle olmamalıydı. Beni bir hiçmişim gibi görmeleri, benden böyle önemli şeyleri saklamaları..." Sustum. Zoruma gidiyordu. Belki Işık korktu, çekindi ve benden her şeyi saklamak istedi, ya peki diğerleri... Onların susması, Işık'ın ölümüne sebep olmuştu. Bana söyleseler, canım pahasına Işık'ı korurdum.

 

 

 

Acar beni kendisine çekti. Kafamı göğsüne gömdüm. "Anlıyorum. Sevdiğin insanlardan darbe almak zor," dedi kısık sesle.

 

 

 

"İyi ki varsın Acar. Yanımda olman benim için çok değerli," dedim gözlerimi sıkıca yumdum.

 

 

 

"Biliyorum," dedi gülerek. "Ayrıca sümüklerini kazağıma silme," dedi alayal.

 

 

 

Gülerek geri çekildim. "Sus ya!" Dedim burnumu çekerek. Gülerek baktı yüzüme.

 

 

 

"Hadi kalk. İşe gidelim," dedi ayağa kalktı. Elini bana uzattı, elinden tutup ayağa kalktım. "Çalışırsan kafan dağılır."

 

 

 

"Gidelim," dedim gözlerimi silerek. Acar'ın da dediği gibi, çalışmak kafamın dağıtacağım tek şey olacaktı.

 

 

 

Tekrar eve geldiğimde, kimseyle konuşmadan odama gittim. Üzerimi değiştirdim, yanağımda ki izi kapattım. Dudağımda ki yarayı da güzelce temizledim, küçük bir yara bandı yapıştırdım. Hazırlanıp evden çıktım. Acar beni bekliyordu. Yanına doğru adımladım, birlikte yürüdük. Restorana geldik. Üzerimi değiştirip işe başladım.

 

 

 

"Yeter bu kadar! gidip yemek yiyelim."

 

 

 

Kafamı sağa sola salladım. Restoran bugün daha yoğundu. "Aç değilim, sen git ye."

 

 

 

Bıkkın bir nefes verip, koluma girdi. "Aç kalamazsın. Bi yerde düşüp kalmak mı istiyorsun sen!" Haklıydı. Kafamı salladım.

 

 

 

Yemek yedikten sonra, tekrar işe döndüm. Acar, bana olumsuz bir şekilde baktı ve yanımdan ayrıldı. Aldığım siparişleri hazırlanmasını bekledim. Elimdeki yüzükle oynadım. Kafam dağılsın diye.

 

 

 

"Selam." Kafamı kaldırıp gelen sese baktım. Dinçer, gülerek suratıma bakıyordu. Yanında ise Asil vardı. Heyecanlanmıştım.

 

 

 

"Selam," dedim gülerek.

 

 

 

"Sanırım o geceden sonra bu mekan bizim yeni favorimiz oldu. Yemekleri güzel," dedi tatlı bir sesle. "Ben masaya geçiyorum dostum. Sen gelirsin," dedi alttan alttan imayla konuşması kaşlarımı çatmama neden oldu.

 

 

 

"Az çok anlamışsındır nasıl biri olduğunu," dedi Asil yeşil gözleri gözlerimden bir saniye bile kopmadı.

 

 

 

Kafamı salladım. "Anladım," dedim gülerek.

 

 

 

O da güldü. "İyisin değil mi?" Bilmiyorum, iyi miyim değil miyim bilmiyorum. Gözleri bütün yüzümü taradı, en sonunda dudağımda durdu.

 

 

 

Ama yinede, " İyiyim," dedim kendimi gülmeye zorlayarak.

 

 

 

"Sevindim. Dudağına ne oldu?" Dedi kaşlarını çatarak.

 

 

 

"Siparişler hazır," gelen sese döndüm.

 

 

 

"Ben işimin başına dönüyorum. Görüşürüz," dedim elime aldığım tepsiyle arkamı döndüm ona.

 

 

 

"Görüşürüz," dedi arkamdan kısık bir sesle.

 

 

 

Günün geri kalanı, Asil'in bana attığı, hatta doğrudan bana olan bakışlarıyla geçti. Onu umursamadan işime odaklanmaya çalıştım ama bu çok zordu. Gözlerinin etkisi, üzerimde oldukça fazlaydı.

 

 

 

Acar yanıma doğru geldi. "Ben gidiyorum," dedi ben yine bu gece de buralardayım. "Yarın görüşürüz," dedi iki elini de koluma attı.

 

 

 

"İyi geceler," dedim ben de ona gülerek.

 

 

 

"Seni böyle görmek beni üzüyor," dedi düşünceli bir sesle.

 

 

 

"Toparlanacağım. İyi olacağım hadi sen git." Gitmedi, gözlerime bakmaya devam etti. "İyiyim, hadi sen git." Dedim en sonunda kızarak.

 

 

 

"Peki, sen öyle diyorsan. Bir şey olursa ara hemen beni. O, orospu çocuğu tekrara gelirse kapıyı açma hemen beni ara."

 

 

 

Göz devirdim. "Gelmez o artık. Hadi sen git," dedim. Bana sarılı, saçıma küçük bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

 

 

"İyi geceler canım arkadaşım," dedi geri çekilip, gitti.

 

 

 

Restoranda üç masada beş kişi kalmıştı. Asil ve Dinçer hâlâ buradaydı. Kapanma saatine yarım saat kalmıştı. Benim yapacağım bir şey kalmamıştı. Odaya gidip üzerimi değiştirdim. Elime telefonu alıp, biraz oyalandım.

 

 

 

Odadan çıktım. "Ben gidiyorum," dedim koridorda gördüğüm yeni çalışmaya başlayan çocuğa. İsmini hatırlayamadım.

 

 

 

"Tamam. Bugün biz kapatacağız zaten, sen git."

 

 

 

"İyi geceler," dedim

 

 

 

"Sana da."

 

 

 

Arkamı dönüp, yürümeye başladım. Çıkış kapısını doğru ilerledim. Kulağıma kulaklığımı taktım. Bunu yapmayı seviyordum.

 

 

 

Derin bir nefes alıp, çıkmıştı dışarı. Yağmur yağıyordu, bu aralar ne çok yağmaya başlamıştı. "Ne düşünüyorsun." Yanımdan gelen sesle irkildim. Asil, elleri cebinde bakıyordu bana. Boyu uzun olduğu için, kafamı kaldırarak baktım yüzüne. "Sana seslendim, duymadın. Yanına geldim, fark etmedin bile."

 

 

 

"Yorgunum biraz, ondan seni fark edemedim." Dedim yalan söyleyerek.

 

 

 

Kafasını salladı. "Gel seni ben bırakayım. Evin buraya yakın zaten." Dedi arabasını işaret etti. O tarafa baktım, Dinçer elleri cebinde bizim olduğumuz tarafa gülerek bakıyordu. Bakışları hiç hoşuma gitmemişti.

 

 

 

"Teşekkür ederim ama ben yürümek istiyorum." Dedim tekrar yeşil gözlerine baktım. Rengi çok güzeldi. Onun gözlerine bakmak, sanki bir ormanda yürümek gibiydi. Yeşil rengi gözleri, bana sanki nefes aldırıyor gibiydi. Böyle hissetmem ne kadar doğru?

 

 

 

"Birlikte yürüyelim o zaman," dediğinde kaşlarım havalandı. "Seni yanlız bırakmak olmaz, saat epey geç oldu." Aslına bazı geceler, yanlız başına evime gidiyordum.

 

 

 

"Tamam," dedim kısık bir sesle.

 

 

 

"Bekle beni, hemen geliyorum." Dedi Dinçer'e doğru yürüdü. İkisi kısa bir konuşma yaptı. Dinçer'in yüzünü görebiliyordum ama Asil'in yüzünü göremiyordum. Dinçer gülerek, elini Asil'in koluna vurdu. Arabanın anahtarını alıp, arabaya binip gitti. Asil bana doğru büyük adımlarla yaklaştı. Birlikte yürümeye başladık.

 

 

 

"Sen nasıl eve gideceksin? Bu saate taksi bulman zor olur," dedim.

 

 

 

"Bulurum ben bir yolunu, kafana takma sen." Dedi elleri ceplerindeydi. Bu adam hiç mi üşümüyordu. Üzerinde siyah takım elbise dışında bir şey yoktu. "Dudağına ne oldu?" Dedi sakin bir sesle. Karşılaştığımızda beri, yüzüme çok dikkatli bakıyordu. Özellikle de dudağımda ki küçük pansuman.

 

 

 

"Önemsiz bir şey, konuşmak istemiyorum." Dedim kollarımı göğsümde birleştirip, gözlerimi de ondan kaçırdım.

 

 

 

Kafasını salladı. "Peki." Bir anda durdu ve önüme geçti. Onun ani tepkisi, gözlerimin kocaman açılmasına sebep oldu. Bedenine çarpmamak için adımlarımı hızla kestim. "Makyaj yapmışsın. Seni tanıdığım günden beri ilk defa makyajlı gördüm." Dedi sanki sesini sakin tutmaya çalışıyordu. Sinirli görünüyordu ama bunu bana yansıtmak istemiyor gibiydi. Bunun için de ekstra bir çaba gösteriyordu.

 

 

 

"Evet," dedim kekeleyerek. "Canım bugün makyaj yapmak istedi. Hem sen niye bu kadar taktın ki. Yani makyaj yapamaz mıyım ben?" Dedim yüksek bir sesle. Bana böyle davranması tuhaftı.

 

 

 

Güldü. Sakin bir gülüş değildi bu. Elini bir anda yanağıma attı. Korktum ve o da anladı korktuğumu. Arda'nın tokat attığı yere dokundu eli. Canımı yaktı dokunuşu. "Hiç iyi bir yalancı değilsin. Yüzünde oluşan morluğu kim yaptı?" Dedi soğuk bir sesle. Onun bana olan yakınlığı, bedenimi ürperti.

 

 

 

"Kimse yapmadı," dedim geri çekilmek istedim, izin vermedi. Kolunu bir anda belime attı, beni kendisine çekti. Yüzü yüzüme çok yakındı, nefesi yüzümü okşuyordu.

 

 

 

"Kaçma ve anlat Masla. Biri sana vurmuş ve sen de susmayı tercih ediyorsun. Bu beni delirtiyor. Söyle bana, bunu sana kim yaptı?" Dedi kendisini sakin tutmaya çalışıyordu.

 

 

 

Kolları arasında çırpındım. "Bırakır mısın beni?" Dedim ama umrunda bile olmadı.

 

 

 

"Bana bunu yapanı anlat, ben de seni bırakayım." Dedi yüzünü biraz daha yaklaştıdı. Onun bu yakınlığı nefesimi kesiyordu. Bakışları, her şeyi öğrenene kadar bırakmayacağını anlatıyordu zaten.

 

 

 

"Anlatmak zorunda değilim. Bu benim özel hayatım, seni ilgilendirmez yani."

 

 

 

Güldü. Diliyle alt dudağını yaladı. "Özel hayatın. Peki, ben kendim bulurum bunu yapanı. Bir saatimi bile almaz." Dedi belindeki kolunu daha da sıktı. Bu hareketi daha da yakın olmamıza neden oldu.

 

 

 

"Tamam," dedim en sonunda pes ederek. Anlatmasam durmayacak gibiydi. Yağmur yavaş yavaş yağmaya devam ediyordu. Bu ikimizin de umrumda değildi. Boş sokakta sadece ikimiz vardık. "Anlatacağım ama bir şey yapma. Sadece beni dinle." Dedim sakin kalmasını istiyordum. Her ne kadar Savcı bile olsa, Arda pisligiyle yüz göz olsun istemiyordum. Bütün olanları baştan sona anlattım, tabii detaylarına girmedim. Beni zorlayan şey, yakınlığı olması. Bedenlerimizi birbirine yapışmış, gözleri daha da yakınımdaydı. Etkisine girmeden anlatmaya çalıştım olanları, ne kadar zor da olsa. Söyleyeceklerim bittiğinde sustum.

 

 

 

"Neden bana haber vermedin, sana her ne olursa olsun bana haber vermeni söyledim . Bunu kaç defa söyledim sana," dedi sinirli bir sesle.

 

 

 

"Ne fark eder ki. Sana haber versem de bir işe yaramaz. Bak sen onun nasıl biri olduğunu bilmiyorsun, ben biliyorum. Anlayacağın sana söylesem bile bir işe yaramazdı." Dedim ben de öfkeli bir şekilde konuştum.

 

 

 

"Sana zarar vermiş ve sen bana, sana söylesem de bir işe yaramaz mı diyorsun. O her kimse, benim umrumda değil. Sana vurmuş... Şimdi baka neler yapabildiğimi." Dedi öfkeyle konuşuyordu. Nefesi yüzümü okşuyordu.

 

 

 

"Neden? Neden bu kadar büyük bir tepki veriyorsun ki. Ayrıca hiçbir şey yapmanı istemiyorum." Dedim kollarında çırpındım. Bırakmadı. "Bırak artık," dedim ellerimi göğsüne koydum.

 

 

 

"Canın yandı mı?" Evet, kısa bir süre dünyayla aramda büyük bir karanlık oluştu diyemedim.

 

 

 

"Ne önemi var," dedim yüzüne bakarak.

 

 

 

"Canın senin için önemsiz anladığım kadarıyla." Dedi kısık bir sesle. Bakışlarımı kaçırdım. Konu ben olunca, evet öyleydi.

 

 

 

"Bak, sen hiçbir şey bilmiyorsun. Böyle rahat konuşuyorsun ama ben..." O adamın nasıl biri olduğunu biliyorum. Onu yüzlerce kez de şikayet etsem, bir yolunu buluyordu. Tıpkı geçmişte olduğu gibi. Şimdi ise Asil'e bulaşmasını istemiyordum.

 

 

 

"Artık ben varım, başına ne gelirse gelsin ilk bana gel. Hep yanında olurum." Dedi bir elini ağrıyan yanağıma götürüp okşadı.

 

 

 

Alayla güldüm. "Bi katili yakalamak için yeni tanıştığın kıza fazla cesur sözler değil mi bunlar? Biz seninle, hatta sizinle bu olay dışında..." Sustum. Susmamı da sağlayan şey dudakları oldu. Gözlerim kocaman açıldı, bu adam ne yapıyordu böyle? Hiçbir tepki veremiyordum. İtmem gerekiyordu onu. Peki Neden yapmıyordum, neden beni öpmesine izin veriyordum? Geri çekildi, anlını anlıma yasladı.

 

 

 

"Neden bilmiyorum ama seni ilk gördüğüm andan beri aklımdan çıkmıyorsun. Sürekli karşıma çıkman... En berbat zamanlarda ansızın seni görmek... Kendimi sana çekilirken buluyorum. Şimdi sen söyle, seni aklımdan nasıl çıkarmalıyım. " son söylediği şeyleri alaylı bir tavırla söylemişti.

 

 

 

"Sen... Daha bir hafta bile olmadı seni tanıyalı. Nasıl bir haftada beni aklından çıkaramıyorsun ki?" Dedim kısık bir sesle. Konuşurken sesim titriyordu. Biz hangi ara bu konuma gelmiştik.

 

 

 

Dudağını yanağıma sürttü, kulağıma doğru gitti. "Bundan öncesi de var. Çok eskiden de tanıyordum seni, sen beni hiç fark etmedin." Dedi kulağımın hemen yanına küçük bir öpücük bıraktı.

 

 

 

"Nasıl yani," dedim meraklı çıkan sesimle. Beni daha önce de mi tanıyordu?

 

 

 

Güldüğünü duydum. Konumu içine çekti. "Sonra anlatırım, şimdi eve git. Hava soğuk, yağmurda yağıyor, hasta olma." Geri çekildi. Gözlerime baktı, ona nasıl bakıyorsam daha çok güldü. "Hadi, git. Yarın toplantı var, seni ben alırım." Dedi ıslak saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Yanağıma küçük bir öpücük bıraktı, geri çekti kafasını. Yutkundum. Yapabildiğim tek şey kafa sallamak oldu.

 

 

 

Beni eve bıraktığında arkamı dönüp apartmana doğru yürüdüm. Az önce neler olmuştu, ben hâlâ kendimde değildim. Kapıyı açıp içeri girdim, bedenimi kapıya yasladım. Elim dudağıma gitti. Güldüm. Bu çok güzeldi, onun sıcak dudaklarının dudağımda oluşu... Çok güzeldi. Odama gittim, bakışlarım aynada kendimde durdu. Üstüm, saçlarım hepsi ıslaktı. Yüzümdeki makyaj akmıştı, yanağımda ki morluk ortaya çıkmıştı. Berbat görünüyordum.

 

 

 

Yanaklarım az önceki yakınlığın etkisiyle kızarmıştı. Dudağımda da küçük bir gülüş vardı. "Kendine gel aptal," dedim. Temiz kıyafetleri alıp banyoya gittim.

 

 

 

Üzerimde olan ıslak kıyafetleri çıkardı, kendimi suyun altına attım. Asil'le daha önce hiç karşılaşmamıştık ama o beni daha önce tanıdığını söylemişti. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Onu daha önce görmediğime emindim. Bundan daha önemli bir şey vardı. Ben bu adamın yüzüne nasıl bakacaktım ki. Beni öpen oydu ama utançtan yüzüne bakamazdım.

 

 

 

Her şeye rağmen güldüm. Bugün çok kötü geçmişti, hatta berbat ama o tek bir dokunuşla beni başka bir düşünceye itti. Duştan çıktık, üzerimi giyinip odama gittim. Kendimi yatağa attım.

 

 

 

Yarın tekrar onu görme düşüncesi, karnımın kasılmasına neden oldu. Gecenin geri kalanını yatağımda kıvranarak geçirdim, aptal gibi onu düşününce utanıyordum.

****

 

Yüzümde hissettiğim dokunuşlarla uyandım. Kafamı geri çektim. Gözümü açtım. İnci elini yanağıma uzatmış, yanağıma dokunuyordu.

 

 

"Acıyor mu?" Dedi gözlerime baktı.

 

 

Güldüm. Yeni uyandığım için sesim kısık çıkmıştı. "Hayır, acımıyor. Günaydın." Dedim yatakta oturdum. O da hemen yanıma oturdu.

 

 

"Günaydın," dedi tatlı bir sesle. "Annem seni uyandırmamı söyledi." Dedi gülerek. Kartopu da aramıza girdi.

 

 

"Sen git, ben üzerimi değiştirip geliyorum."

 

 

Kartopunu da alıp çıktı odadan , İnci. Yataktan kalktım. Odadan çıkıp, banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp, odama geri döndüm. Üzerime geniş siyah bir pantolon, üzerine de koyu kırmızı kazak giydim. Saçlarımı tarayıp, açık bıraktım. Yüzümdeki morluğu da kapattım. Çantamı düzenleyip, çıktım odadan.

 

 

Mutfağa girdim. İnci dışında herkes burdaydi. İnci salonda olamalıydı. "Günaydın. Sen otur, ben sana çay doldurmayın." Dedi İzem ayağa kalktı.

 

 

Ona bakmadım. "Aç değilim," dedim bir bardak su içtim. Ağzım kurumuştu, iyi geldi su. Arkamı dönüp, mutfaktan çıkmak istedim. Bunu engeleyen şey de Defne'nin sesiydi.

 

 

"Masla," dedi yanıma doğru adımladı.

 

 

Ona döndüm. Yüzümde hiçbir mimik yoktu. "Şöyle," dedim soğuk bir sesle. Aile bildiğim insanların, benden herşeyi saklaması zoruma gidiyordu. Ve bu sakladıkları gerçekler, bir insanın ölümüne sebep olmuştu.

 

 

"Bana öyle bakma, lütfen. Senin bize böyle davranma zoruma gidiyor," dedi üzgün bir sesle.

 

 

Güldüm. "Peki ya ben, ben neler hissetim biliyor musun? Ben söyleyeyim, sizin gözünüzde değersiz biri, sadece sizinle kavga eden biri, kötü biri olarak görüyorum artık kendimi. Yoksa sadece bana mı öyle geliyor?" Dedim öfkeyle konuşarak.

 

 

"Biliyorum ama sana söyleseydik her şey daha kötü olacaktı," dedi Ezgi.

 

 

"Yanılıyorsun, her şey daha iyi olacaktı. Siz benden gerçekleri sakladınız, saklamasaydiniz ben Işık'a izin vermezdin, o pisliğin yanına gitmesine izin vermezdim." Dedim sesimi sabit tutmaya çalışıyordum. Bu çok zordu.

 

 

"Ya ne yapabilirdin ki sen! Işık seni dinler miydi! Hayır! Dinlemezdi! Anlıyor musun, Işık seni dinlemez yine giderdi o piç kurusunun yanına!" Dedi İzem bağırarak.

 

 

"Gitmezdi, engel olurdum. Ona gitmesi-" İzem bağırarak sözümü kesti.

 

 

"Kendini kandırma artı Masal. Işık seni severdi, sende Işık'ı ama ikiniz de birbirinizden farklıydınız. Onu en iyi tanıyan sensin. Sen de biliyorsun Işık'ın sesi dinlemeyeceğini."

 

 

"En azından engel olurdum, bile bile ölüme yolamazdım." Dedim. Israrla aynı şeyi söylemeye devam ediyordum.

 

 

Çantamdan gelen telefonumun sesiyle sustum. Sustuk. Telefonu çantamdan çıkarıp baktım. Asil aramıştı, hatta üç defa. Derin bir nefes alıp, tam arayacağım zaman gelen mesaj engel olmuştu. Mesajı açtım. Gördüğüm şeyle gözlerim korkuyla açıldı, telefonum elimden düşmüştü. Bunu bana atan kimdi, bu nasıl olabilirdi? Korku bütün bedenimi ele geçirmiştir. Donmuş bir şekilde yerdeki telefona baktım, ekranı hâlâ açık ve gelen mesaj gözlerimin önündeydi. Nefesimi tutmuştum

 

 

"Masal, neler oluyor," dedi İzem düşen telefonumu alıp baktı mesaja. Çığlık attı, telefon onunda elinden düşmüştü.

 

 

Kimsin sen, benden ne istiyorsun? Neden böyle bir caniliğin görüntülerini bana yolladı... Neden böyle şeyler sadece benim başıma geliyordu.

 

🤎💚

Bölüm sonu.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

{ Instagram: karaelmas70}

​​​​​​

 

​​​​​

Bölüm : 05.01.2025 21:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...