11. Bölüm

11. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

 

Merhabalar

 

Yeni bölüme hoş geldiniz.

 

Sezen Asku - Aşktan Ne Haber

 

Keyifli okumalar.✨✨

 

💚🤎

 

Artık ne düşüneceğimi, ne yapacağımı bilemiyorumdum. Bu olanlar fazla gelmeye başlamıştı. Yoğun stres miğdeme de vurmuştu. Dakikalardır banyoda, kusmaktaydım. Sifonu çekip ayağa kalktım. Yüzümü yıkadım, banyodan çıktım. Kapıda bekleyen İzem benim çıktığımı gördüğü gibi yanıma geldi.

 

 

"İyi misin?" Dedi o da iyi değildi.

 

 

Kafamı sağa sola salladım olumsuz bir şekilde. "Bilmiyorum," dedim gerçeği dile getirerek. Ezgi, bizden daha rahattı. O pisliğin ölmesi onun umrunda değildi, gerçi benim de umrumda değildi. Ama onun nasıl öldürüldüğü benim umrumdaydı. Daha önceki insanlarla aynı şekilde öldürülmüştü. Kalbine kurşun ve ayak bileklerine siyah kurdalye. Bunu yapan da oydu.

 

 

Katil...

 

 

Çalan kapının sesi yine duyuldu, kaç dakika geçmişti bunları öğreneli, bilmiyorum ama kapı dakikalardır çalıyordu. Hiçbirimiz bakmamıştık. İzem artık dayanamayarak kapıya doğru gitti ve açtı. Sırtımı duvara yasladım, ayakta duracak gücü kendimde bulamıyordum artık. Gözlerimi kapattım.

 

 

Birkaç dakika sonra, birinin beni kendisine çekmesiyle irkildim, gözlerimi açtım. Bu kokuyu tanıyordum, Asil di bu. "Öğrenmişsin," dedi elleri saçıma doğru gitti. Saçımı okşadı.

 

 

Kafamı salladım. "Öğrendim. O da aynı şekilde öldürülmüştü. Telefonuma bilinmeyen bir numaradan mesaj geldi, Arda'ın fotoğraflarını bana yollamış," dedim korku dolu bir sesle. Arda'nın kanlı bedeni yine gözlerimin önünde canlandı.

 

 

Geri çekildi. "Telefonun nerede?" Dedi gözlerime bakarak.

 

 

"Mutfakta, en son yerdeydi." Dedim kafa sallayıp yanımdan ayrıldı. Bakışlarım İzem'le kesişti. Bize tuhaf bir ifadeyle bakıyordu. Asil'in kim olduğunu bilmiyordu. Onu umursamadan ben de Asil'in peşinden gittim.

 

 

Elinde, telefonuma bakan Asil'e kaydı bakışlarım. Yanına doğru gittim. Şimdi mutfakta ben, Asil, İzem ve Ezgi vardık. Defne, İnci'nin yanındaydı. Asil telefonunu alıp, birini arayarak kulağına yasladı. "Sana bir numara atacağım, araştır. Tamam. Birazdan orda olacağım. Evet. Telefonu getiririm. Numaralar farklı, tamam." Dedi telefonu kapattı.

 

 

"Neler oluyor," dedi İzem korku dolu bir sesle. "Sen kimsin," dedi Asil'e baktı.

 

 

Asil deri bir nefes aldı. Bakışlarını İzem'e çevirdi. "Asil ben." Bakışları tekrar telefona kaydı.

 

 

"Onu anladım da, burada ne işin var. Masal'ın arkadaşı olsan bilirdim." Dedi İzem kollarını göğsünde birleştirdi. Bıkkın bir nefes verdim, konumuz şuan bu olmamalıydı.

 

 

"Arkadaşı değilim zaten. Sevgilisiyim." Dedi gözlerim kocaman açıldı. Ne zaman sevgili olduk biz. Dün sadece öpüşmüştük. İzem ve Ezgi şok olmuş bir şekilde baktı bana, ben de karşımdaki adama baktım. Onun ise bu bakışlar umrunda bile olmadı, elindeki telefonumla uğraşmaya devam etti.

 

 

"Nasıl yani," dedi İzem çıktığı şokun etkisiyle.

 

 

"Şimdilik bu konuyu askıya alalım. Benimle gelmen gerekiyor, Masal." Dedi telefonu bana doğru uzatarak.

 

 

"Tamam," dedim elinden aldım telefonu.

 

 

"Ama," dedi İzem panikle. Her şeyi öğrenmesse içinde kalırdı. İyi tanıyordum onu ama zamanı değildi.

 

 

"Gidelim o zaman." Bakışlarını İzem ve Ezgi'ye çevirdi. "Daha sonra kızlar," dedi elimi tutarak mutfaktan çıktık.

 

 

Evden çıkıp, arabaya bindik. Ben hâlâ onun söylediklerini etkisindeydim. "Neden öyle söyledin onlara," dedim içimde artık tutamayarak.

 

 

Güldü. Bakışlarım gülüşüne kaydı. Hemen kendimi toparlayıp gözlerine baktım. "Yalan söylemek pek benlik değil," dedi keyifli bir sesle. Direksiyon sağa kırdı.

 

 

"Biz sevgili değiliz ki. Böyle söyleyerek yalan söylemiş oldun," dedim kızgın sesimle. Gerçekten sevgili değildik.

 

 

Kaşlarını çattı, kısa bir süre bana bakıp tekrar yola döndü bakışları. "Sevgili değil miyiz? Dün öptüm seni. Tabii ki sevgiliyiz" dediğinde kaşlarım havalandı.

 

 

"Her öpüşen sevgili mi oluyor ya!" Dedim kendimi tutamayarak yüksek sesle konuştum. Beni öpmesi sevgili olduğumuz anlamına gelmezdi. Olayın şokuyla karşılık bile vermemiştim.

 

 

"Hayır tabii ki. Öyle bir şey olmuyor. Önüne gelen kişiyle öpüşmez insan, bu yüzden sevgilimsin diyorum ya." Tamam kalbim, sakin!

 

 

Arabayı durdurdu. Etrafa baktım. Ne ara gelmiştik biz. "Neyse, gidip olayı öğrenelim. Akşam daha detaylı konuşalım. Her şeyi anlatacağım." Dedi arabadan indi. Ben de indim, yanına doğru gittim. Birlikte içeri gittik, toplantı yapılan odaya doğru yürüdük. Asil kapıyı açıp içeri girmem için elini uzattı. İçeri girdim, ardından o da girdi. Levent Bey dışında herkes buradaydı. Yerime oturdum. Gergin bir şekilde beklemeye başladık. Loş ışıklı oda daha çok geriyordu beni. Buraya gelir gelmez de telefonumu polis memuru almıştı.

 

 

"Bu çok tuhaf. Ölen adam oldukça ünlü iş adamı. Sizinle nasil bir bağlantısı olabilir," dedi Kerem. Nasıl dedektif bu! Hiçbir şey bilmiyor. Sanırım tek görevi bu masada oturmaktı.

 

 

Tam cevap verecekken, Asil'in sesiyle susmak zorunda kaldım. "Bunları sormaya hakkın yok, biliyorsun değil mi?" Dedi sert bir sesle. Hakkı yok muydu gerçekten?

 

 

"Olayı çözmek için bir şeyler bilmem gerekiyor Savcım," dedi Kerem de sert bir sesle. Tamam, ikili birbirinden haz etmiyor anlaşılan.

 

 

"Bence biz önce bir sakin olalım, birbirimizi yemekle bir yere varamayız. Ve Asil doğru söylüyor Kerem. Bunları sormaya senin hakkın yok." Dedi İdil. Bu kız bir tek Bana mı yapmacık geliyordu.

 

 

Odanın kapısı açıldı, içeri Levent Bey girdi. Her zamanki gibi yüzü yine ciddiydi. Bu adam bana çok tuhaf geliyordu, sanki hep tanıdığım biri gibiydi. Belki o kadar ağır konularda bile, bana olan yumuşak konuşması da ona olan yaklaşımını etkiliyordu. Bilemiyorum.

 

 

"Konuyu hiç uzatmaya gerek yok, hepiniz ne olduğun biliyorsunuz." Dedi ellerini masanın üzerinde birleştirip hepimize baktı. "Cinayetin bütün fotoğrafları hepinize geldi." Kaşlarım havalandı. Fotoğraflar masada bulunan herkes gitmişti.

 

 

"Nerede buldunuz onu," dedim o pisliğin cansız bedenini kast ederek.

 

 

Bakışları bana döndü. "Evinin yakınlarında ki ormanda. Gelen mesajdan sonra, olay yerine gidildi." Kafamı salladım.

 

 

"Telefondan bir şey çıktı mı?" Dedi Aras benim telefonumu kast ederek. Telefonumu onlara vermiştim, bana mesaj atan numarayı araştıracaklardı.

 

 

"Daha bir şey çıkmadı, bakıyorlar." Dedi İdil elindeki telefonu masaya bıraktı.

 

 

"Katil, böyle bir şey ilk defa yaptı. Kendisini ilk defa bu kadar net belli etti. Neden şimdi mesajla kendini açık ediyor, kendisini ilk defa riskle attı," dedi Dinçer düşünceli ve karma karışık bir sesle konuştu.

 

 

"Arda beyle ne gibi bir ilişkiniz var?" Dedi Levent Bey.

 

 

Bıkkın bir nefes verdim. "Arkadaşımın kocası," dedim bunları konuşmak istemiyordum. O pisliğin ölmesi bile umrumda değildi, beni ilgilendiren şey nasıl öldüğüydü. Bu yüzden tek istediğim bana bu kadar yakın olan katilin kim olduğuydu. Hemen bulunmasıydı.

 

 

"Bu kadar mı? Başka bir şey yok mu?" Dedi İdil.

 

 

Gözlerimi gözlerine diktim. "Evet bu. Başka ne olması gerekiyor ki!" Dedim sinirli bir sesle.

 

 

"Sakin ol, sadece soru soruyorum. Ayrıca Arda Beyin ölümü seni hiç üzmedi." Dedi İdil bir şeyler ima eden sesle.

 

 

Yüzümde hiçbir ifade yoktu. Düz bir şekilde baktım suratına. "Onun ölmesi ya da yaşaması benim umrumda değil. Çok öğrenmek istiyorsan da nasıl öldürüldüğü umrumda," dedim umursamaz bir sesle.

 

 

Kaşları havalandı. Sanırım bunları duymayı beklemiyordu. Ne bekliyordu ki, salya sümük ağlamayı mı? Hiç sanmıyorum. Gerçekleri söyledim, ölmesi hoşuma gitmişti. Arkadaşımı öldüren bir pislikti. Sonunda o da acı çekerek öldü. Yaptığı şeylerin aynısı onunda başına gelmişti.

 

 

"Neye dayanarak böyle konuşuyorsun. Geçmişten gelen nefret olmalı. Söylediğin şeyler buna çıkıyor." Dedi Kerem.

 

 

Güldüm. "O benim arkadaşımı öldürdü, bunu kendi ağzıyla itiraf etti. Elimde deliller de vardı, onu şikayet ettim. Sonuç hiçbir şey. Ve evet geçmişten gelen nefret benim ki," dedim Kerem'e bakarak.

 

 

Benim konuşmamla daha da şaşırıyorlardı. Bunları dile getirmek benim için zor ama böyle bir ortamda bunları söylemek biraz olsa beni rahatlatıyordu.

 

 

"Deliler var ve sen de şikayet etmene rağmen bir şey olmadı mı diyorsun? Böyle bir şey olması imkansız," dedi Aras alayla konuştu.

 

 

"Para her kapıyı açtığı gibi kapatır da. O pisliğin parası ve arkasında da ordu gibi avukatları vardı. Benim elimde de iki, üç delil. Şimdi sen söyle, şimdi aynı düşüncede misin?." Artık sinirleniyorum. Bu konuşma beni öfkelendiriyordu.

 

 

"Acı gerçekler," diye kısık sesle konuştu Dinçer.

 

 

"Hem konu bu olmamalı. Katil ilk defa bizimle bu kadar yakından temas kurdu, konu bence bu olmalı. Ve ben artık o adam hakkında bir şey duymak istemiyorum." Dedim hepsine bakarak.

 

 

Levent Bey derin bir nefes aldı. "Peki. Seni daha fazla zorlamak istemiyorum. " Dedi anlayışlı bir sesle.

 

 

Ona minnet baktım. "Teşekkür ederim," dedim.

 

 

Kapı çaldı. İçeri giren adamla herkes ona dönmüştü. Elinde benim telefonum vardı, telefonu Levent Bey'in önüne bıraktı. "Bir şey çıkmadı efendim. Numaradan hiçbir sinyal alamadık. En son cinayetin işlendiği yerde son sinyaller. Aynı zamanda, size mesaj gelen numaralar da dahil." Dedi adam saygıyla konuşuyordu.

 

 

"Bu kötü oldu," dedi Asil uzun zaman sonra sesini duymak kalp atışlarımı artırdı.

 

 

"Tamam. Sen çıkabilirsin." Dedi Levent Bey. Adam aldığı komutla birlikte çıktı odadan. Şimdi ise derin bir sessizlik vardı. Çalan telefonum sessizliği bozdu. Bakışlarım oraya kaydı. Tabii benimle birlikte herkesin bakışlari o tarafa kaydı. Levent Bey telefonu kaldırıp ekranı bize doğru çevirdi. Yabancı bir numaraydı.

 

 

"Telefonu açacağım, Masal." Dedi ciddi bir sesle.

 

 

"Tamam," dedim kafamı sallayarak. Arama yanıtlandı.

 

 

"Neredesin sen kızım! Kaç saattir sana ulaşmaya çalışıyordum, telefonumun şarjı bitti. Bu yüzden başka birinden ödünç aldık ve seni aradım. Evine geldim kimse yok, Mehtap ablaya sordum bilmiyordu. Ayrıca niye cevap vermiyorsun. Masal..." Acar'ın durmaksızın konuşması herkesi şaşırtmıştı. Asil ise kaşlarını çatmış, dinliyordu Acar'ı. Hızla Acar'ın konuşmasını böldüm.

 

 

"İyiyim ben, merak etme. Şimdi kapatmam gerek, sahilde görüşürüz." Dediğimde Levent Bey aramayı sonlandırdı.

 

 

"Kim o," dedi Aras meraklı bir sesle.

 

 

"Daha önce de söylemiştim. Arkadaşım, Acar." Dedim daha önce, yanımda bulunan herkesle ilgili araştırma yapmışlardı. Bunu bilmelerine rağmen, tekrar sormaları tuhafıma gitmişti.

 

 

"Tuhaf bir tip miş?" Dedi Dinçer. Kendisi de çok normal sayılmaz. Acar'la aynı tuhaflığa sahipti.

 

 

"Neyse, konuya dönelim. Davet için her şey hazır. Bir hafta sonra olacak. Neler olacağını davetten bir gün önce üstünden geçerek anlatırım." Dedi Levent Bey ayağa kalktı. Elinde telefonun bana doğru yürümeye başladı. Telefonu önüme bıraktı. "Sonra görüşürüz Masla," dedi sevecen bir sesle.

 

 

Kafamı salladım, gülümsedim. "Görüşürüz." Dediğimde arkasını dönüp odadan çıktı. Onun çıkmasıyla birlikte Aras ve Kerem de çıktı. Odada ben, İdil, Dinçer ve Asil vardık.

 

 

İdil gülerek Asil'e yaklaştı. Ben de o sırada ayağa kalktım. "Akşam yemeği?" Dedi sorar gibi. Akşama daha saatler vardı demek geldi içimden.

 

 

"İşim var," dedi Asil onu umursamadığını sesinden bile yansıtmıştır.

 

 

"Hadi ama kırma beni, uzun zaman oldu ikimiz beraber yemek yemeyeli," dedi cilveli bir sesle. Yüzümü buruşturup telefonumu açtım. Son mesajlara baktım, silinmişti. Bu iyi olmuştu, silmek için bile olsa o görüntüleri görmek istemiyordum.

 

 

"Siz ne zamandan beri yemeğe çıkıyorsunuz ki İdil? Beni hatırladığım kadarıyla ikiniz hiç yanlız yemeğe çıkmadınız," dedi Dinçer soğuk bir sesle.

 

 

İdil bozulmuştu ama belli etmedi. Güldü. "Her şeyin bir ilki var derler. Bizim de ilk yemeğimiz bu gece olsun, ne dersin Asil," dedi sesini daha da inceltti.

 

 

"Israr etme İdil. İşim var, dedim." Asil'in duygu barındırmayan sesi İdil'i daha çok bozmuştu.

 

 

"Peki," dedi kısık bir sesle.

 

 

Onların konuşmasına daha fazla kulak misafiri olmak istemiyordum. "Size iyi günler," dedim arkamı dönüp gidecektim ki Asil'in sesi beni durdurdu.

 

 

"Masal," dedi arkamdan seslenerek. Ona döndüm.

 

 

"Efendim."

 

 

"Arkadaşın burda, sorgu için gelmek zorundaydı." Acar, onların evde olmadığını söylemişti zaten. Kafamı salladım. İdil sinirle yanımdan geçip gitmişti, onu umursamadım. Neden onu sevmeyen bir adam için bu kadar kendisini yıpratıyordu ki.

 

 

"Tamam. Ben onlara bakayım. Görüşürüz," dediğim de Dinçer gülerek ikimize bakıyordu. Bu benim dikkatimi çekmişti aynı şekilde Asil'in de dikkatini çekmiş olacak ki ona bakarak konuştu.

 

 

"Ne sırıtıp duruyorsun Dinçer," dedi dişlerini arasında konuştu.

 

 

Dinçer hemen gülüşünü sildi. "Hiç, siz konuşun. Ben hemen çıkıyorum." Yanımdan geçip gitmeden önce, tekrar konuştu. "Sonra tekrar görüşürüz yengeciğim," dediğinde gözlerim kocaman açıldı.

 

 

"Dinçer," diye bağırdı Asil. Yanıma doğru geldiğinde, Dinçer gülerek odadan çıktı.

 

 

"Ben gideyim artık," dedim kısık bir sesle. Onunla odada yanlız olmak beni daha çok heyecanlandırıyor.

 

 

"Sanan söylediğim şeyi unuttun mu?" Dedi ellerini pantolonunun cepleri koydu. Gülerek bakıyordu yüzüme.

 

 

"Neyi," dedim anlamadığımı dile getirerek.

 

 

Yeşil gözlerini kıstı. "Akşam konuşuruz dedim, unutmuş olamazsın öyle değil mi?"

 

 

"Akşam işin vardı senin," dedim saf gibi hemen konuşarak. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Onları dinlediğini biliyordu ama yinede bunu bildiğimi açık etmek beni utandırdı.

 

 

Güldü. "Var ya. Benim işim de sensin. Akşam seni evinde alırım." Dedi keyifli bir sesle.

 

 

Kafamı salladım. Akşam nasıl bir yere gidecektik ki? Nasıl giyinmem gerekiyor? Kafamı sağa sola sallayıp, düşüncelerinden sıyırıldım. "Peki," dedim en sonunda. Arkamı dönüp odadan çıktım, o da hemen arkamdan geliyordu.

 

 

Koridora çıktığımızda, birlikte yürümeye başladık. Sola döndüğümüzde duyduğum sesle ikimizin de adımlar duraksadı. "Masal abla." İnci, koşarak yanıma geldi. Kollarını bacağıma sardı. Ellerini çözüldüğünde, yanına diz çöktüm.

 

 

"Annen onlar nerede İnci," dedim önüne gelen saçları arkaya doğru attım.

 

 

"Odaya götürdüler," dedi. Tepemizde dikilen kadına kaydı bakışlarım.

 

 

"Ben ilgilenirim," dediğimde kafasını sallayıp gitti yanımızda. İnci'ye döndüm. "Çıkarlar şimdi." Dedim gülerek. Gülümsedi.

 

 

"Bu güzel kız da kim?" Dedi Asil yanımda, benim gibi diz çöküp baktı İnci'ye.

 

 

İnci utangaç bakışlar attı Asil'e, bu hali daha çok gülmeme neden oldu. "İnci ben," dedi küçük elini Asil'e uzatarak.

 

 

Asil, İnci'nin elini tuttu. "Öyle mi, memnun oldum. Ben de Asil," dedi gülerek. İnci'nin küçük eli Asil'in kocaman elinde kaybolmuştu. Bu görüntü hoşuma gitmişti.

 

 

İnci, daha çok bana sokuldu. "Ben de," dedi utangaç bir sesle.

 

 

"Savcım," uzaktan gelen sesle ikimiz de o tarafa dönmüştük. Asil ayağa kalktı, ben de onula birlikte kalktım. İnci'nin elini tuttum.

 

"Benim gitmem gerek. Akşam görüşürüz. Hoşçakal güzel kız," dedi Asil gülerek. Elini belime attı, saçımı öpüp geri çekildi. Onu gidişiyle, panikle etrafına baktım, neyse ki kimse bizi görmemişti. Onun bana olan yaklaşımına hâlâ alışmış değilim, zaten bu kadar kısa bir sürede alışmam anormal olurdu.

 

 

"Sevgilin mi?" Hızla İnci'ye döndüm.

 

 

"Hayır," dedim aceleyle konuşarak.

 

 

Güldü. "Sevindim," dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Küçük cadıya bak sen.

 

 

"Nedenmiş," dedim kaşlarımı çatarak. "Neyse, gel biz şurada oturalım." Dedim. İkimiz de oturup konuşmaya başladık. Genel konumuz da Asil di. İnci, kızaran yanaklarıyla sürekli ondan bahsediyordu. Bu hali fazla güzeldi.

 

 

Kapı açıldığında içerden Ezgi, İzem ve Defne çıkmıştı. Hepsinin yüzü ifadesizdi. Ben de ayağa kalktım. Ezgi bize doğru gelip İnci'yi kucağına aldı. "Kızım," dedi onu öpmeye başladı. İzem ve Defne de yanıma geldi. İzem kollarını birbirine doladı. Gözleri direk benim üzerindeydi.

 

 

"Ne," dedim en sonunda dayanamayıp konuştum.

 

 

"Ne zamandan beri sevgilin var senin. Ayrıca sevgili savcı," dedi abartılı bir sesle.

 

 

"Olmaz mı? Benim sevgilim olamaz mı?" Dedim ben de ona bakarak. Defne sessiz bir sesklide bizim konuşmalarımızı dinliyordu.

 

 

"Olabilir de, bize neden söylemedin? Her şeyi söyleyen sen, bunu neden sakladın ki?" Dedi kırgın bir sesle. Son olanlardan sonra benim onlara kırgın olmama gerekiyordu, onların değil.

 

 

"Bilmem. Sizin gibi ben de saklamak istedim sizden. Neden bu kadar büyük bir tepki veriyorsun ki İzem. Sizde böyle yapmadınız mı, ben sizden bir şey sakladım çok mu?" Sustu. Haklı olduğumu biliyordu. "Neyse, ben gidiyorum. Siz eve mi geçeceksiniz." Dedim Ezgi'ye bakarak.

 

 

"Evet," dedi Ezgi dalgın bir sesle. Kafamı salladım, arkamı dönüp yürümeye başladım.

 

 

Sahile geldiğimde Acar elinde pet bardakla banka oturmuştu. Yanına doğru yürüdüm. Oturdum. İkimizde sessiz, dalgaları seyrettik. "Bugün, daha ne kadar boktan geçecek böyle," dedi Acar ayağa kalktı. Yanımdan ayrıldı, birkaç dakika sonra geri geldi. Elindeki bardağı bana uzattı. "Çay, için ısınır." Dedi. Bardağı elinden alıp, içtim. Soğuk havaya sıcak bir şey içmek iyi gelmişti.

 

 

"Seni de mi çağırdılar?" Dedim bir yudum daha aldım. Onu hiç görmemiştim.

 

 

"Aynen. İkinci kez çağırdılar beni. Fazla gergin ortam, hiç benlik değil." Dediğinde güldüm. O da katıldı bana. Ağlanacak halimize gülüyoruz.

 

 

"Açıkçası, o adamın ölmesi beni hiç etkilemedi. Sence bu beni kötü yapar mı?" Ölmesi umrumda değildi, sadece ölüm şekli beni korkutuyordu. Etrafımda katil vardı. Ne kadar sakin olsam da, içten içe korkuyordum.

 

 

"Saçmalama, sen niye kötü oluyorsun ki? O adam pisliğin önünde gideni." Kolunu omzuma attı. "Takma kafaya, genciz çıtırız. Bak ne diyeceğim, bu gece kafa dağıtmak için bir yerlere gidelim mi?" Dedi geri çekildi.

 

 

Derin bir nefes aldım. "Olmaz. Gelemem."

 

 

Kaşlarını çattı. "Neden?"

 

 

Ona yemekten bahsetmem gerekiyor mu? "Bir işim var işte," dedim gözlerimi kaçırdım ondan.

 

 

"Sevgilinle yemeğe mi gideceksin?" Dediğinde hızla kafamı ona çevirdim. Çatık kaşları hâlâ aynıydı.

 

 

"Sen nerd-" konuşmama izin vermedi.

 

 

"İzem gurup kurmuş. Sen dışında herkes var, konuda sadece sevgilin," dedi çayından bir yudum aldı.

 

 

"Daha çok yeni. Ben bile alışamadım, size nasıl söyleyeyim ki," dedim sakin bir sesle. Daha sevgili olduğumuza ben bile inanamıyorken, onlara nasıl söyleyeyim ki. İzem'in rahat durmayacağımı biliyordum. Onun yüzünden artık herkes öğrendi bunu.

 

 

"Her neyse," dedi alıngan bir sesle kafasını önüne çevirdi.

 

 

"Acar, bak daha bugün sevgili olmuşuz. Bugün olan olayları da biliyorsun, hangi ara gelip sana söyleyecektim." Dedim koluna dokundum.

 

 

"İlk bana söylerdin değil mi?" Dediğinde güldüm.

 

 

"Tabii ki sana söylerdim," ama belki dedim içimden. Çünkü Asil herkese söylemeseydi, biraz saklamak daha iyiydi.

 

 

Acar'la iki saat boyunca konuşmuştuk. Acar, bana kendi hayatında yapacağı yenilikten behsederken, ben de ona fikirler sunuyordum. Yeni bir eve taşınacağını söylemişti. Bunu anlatırken de benden fikirler alıyordum. İki saatin sonunda, hazırlanmak için eve gelmiştim.

 

 

Odama gidip, dolabımı açtım. Ben şimdi ne giyecektim ki? Ne kadar belli etmesem de içimde büyük bir heyecan vardı. Elim, elbiselerin üzerinde gezindi. Siyah, kollu, kare yapa bir elbise gözüme kestirdim. Elbiseyi alıp üzerine giyindim. Üst kısmı güzeldi ama etek boyu çok kısaydı. Derin bir nefes aldım. Dolapta ki elbiseler hepsine baktım ve en uygunu şuan üzerimde olan siyah elbiseydi. Ve giymeye karak verdigim de oydu.

 

 

Uzun saçlarıma şekil verdim. Arkadan küçük taşlı tokayla tutturdum. Saçlarımı önden çıkan tutamlarına dokunmadım. Yüzüme sade bir makyaj yaptım. Alçak topuklu ayakkabımı da giydim, aynadan kendime baktım. Çok özenmesem de harika görünüyordu.

 

 

Odadan çıktım, mutfağa gittim. Herkes salondaydı. Dolaptan bardak çıkarıp, su doldurdum. Suyu içtim.

 

 

"Oha! Çok güzel olmuşsun." Gelen sesle arkamı döndüm. Defne gözleri kocaman olmuş bir şekilde bakıyordu bana.

 

 

"Güzel, sade ve şık." Dedi İzem mutfağa girdi. Ezgi de mutfağa girdiğinde, baştan sona inceledi beni.

 

 

"Asli'le mi buluşacaksın?" Dedi Ezgi gülerek.

 

 

Kafamı salladım. Onlara olan kırgınlığım devam ediyordu. "Evet." Dedim bardağı makinaya koydum.

 

 

"Eksik var gibi," dedi İzem hâlâ beni incelerke. Mutfaktan çıktı, birkaç dakika sonra geri geldi. Elindeki kutudan ince, zarif, ucunda küçük taşlar olan kolyeyi çıkardı. "Bunu takarsan eksik tamamlanmış olacak," dedi gözlerime izin ister gibi bakıyordu. Kafamı salladım. Saçlarımı toplayıp yukarı doğru kaldırdım. İzem kolyeyi takip geri çekildi. "Şimdi oldu." Dedi gülerek.

 

 

Telefonumun sesiyle, odama gittim. Asil, aşağıda beni beklediğini söyleyen bir mesaj yollamıştı. İçimde oluşan heyecanla, çantamı aldım. Odamın kapısını açtım. İzem, Ezgi ve Defne hemen odanın önünde beni bekliyordu.

 

 

"Ben çıkıyorum, belki geç gelirim. İyi geceler," dedim hepsine bakarak.

 

 

Defne yanıma doğru adımladı. Kollarını bedenime doladı. "İyi eğlenceler," dedi gülerek geri çekildi. Bu sefe hepsi bana sarıldı.

 

 

"Size hâlâ çok kızgınım," dedim üzgün bir sesle. Geri çekildiler. "Neyse ben gidiyorum." Dedim arkamı onlara döndüm.

 

 

Apartmanda çıktım. Gözlerim Asil'e kaydı. Giydiği siyah takımla nefes kesici görünüyordu. Sanki her güne inat bugün daha özenli duruyordu. Onu tanıdığımdan beri takım elbiseyle görüyordum ama bugün daha farklı duruyordu. Kafasını telefonundan kaldırdı, gözleri gözlerime değdi. Donup kalmıştı. Gözleri baştan ayağa beni süzmeye başladı. Ona doğru yürüdüm. Yutkundugunu gördüm. Telefonunu cebine koyup, o da bana doğru yürüdü. Dudağında küçük bir gülüş belirdi.

 

 

Yanıma geldiğinde elini belime attı. "Nefes kesici görünüyorsun." Dedi gözleri yüzümüde geziniyordu.

 

 

Güldüm. Ben de onun için aynı şeyleri düşünüyorudum. "Teşekürler ederim, sen de aynı şekilde harika görünüyorsun." Dedim onun kadar rahat değildim. O bana korkmadan dokunuyordu, bu dokunuşlar beni rahatsız etmiyordu. Ama ben ona dokunmaya korkuyordum ya da çekiniyorum. Bu olanlar çok yeniydi ve alışmam zaman alacaktı.

 

 

"Hava soğuk gibi, üzerine neden bir şey almadı güzelim," dedi eli yanağımı okşuyordu. "Neyse, gel arabaya bin. Soğukta kalma." Beni arabaya doğru yürüttü. Kapıyı açıp, içeri girmemi sağladı. Gülerek, arabaya bindim.

 

 

O da kendi tarafındaki kapıyı açıp, bindi arabaya. Arabayı çalıştırdı. Yol sessiz devam ediyordu. İkimiz de konuşmuyorduk. "Nereye gidiyoruz," uzun sesizliği bozdum. Asil benim aksine daha rahat görünüyordu. Ve sürekli yüzünde gülümsemle duruyordu.

 

 

"Hoşuna gidecek güzle bir yere," dedi keyifli bir sesle. Gülüşü hoşuma gidiyordu. Bu adam her şekilde hoşuma gitmeye başlıyordu. Kafamı sallayıp tekrar önüme döndüm.

 

 

Kısa bir süre sonra, şehirden uzak bir yere gelmiştik. Gözlerim etrafa gezindi. Karanlık olduğu için çok görmesem de burası harikaydı. Büyük bir göl vardı, gölün hemen yanında duran mekana baktım. Asli yanıma gelip, elini belime attı.

 

 

"Neden kimse yok?" Dedim düşüncelerimi dile getirdim. Birlikte mekana doğru yürüdük.

 

 

Güldü, soruma. "Bugün burda sadece ikimiz varız güzelim." Dedi beni biraz daha kendine çekti.

 

 

Camlı kapıyı açan adama kaydı bakışlarım. "Hoş geldiniz efendim." Bakışlarım mekanda gezindi. Gölü giren taraf camla kaplıydı. İçerde gördüğüm masa, beni heyecanlandırmıştı. Masaya doğru yürüdük, Asil sandalyeyi çektik oturmamı sağladı. Ben oturunca kendisi de karşımda oturdu.

 

 

"Çok güzelmiş burası," dedim gözlerim hâlâ etrafı geziniyordu.

 

 

"Güzeldir, özelikle de yazın. Belki önümüzdeki yaz buraya geliriz. Belki bile değil, önümüzdeki yaz kesin buradayız," dedi gülerek.

 

 

İçeri giren adamla, bakışlarım oraya kaydı. Garson yemekleri servis etmeye başlamıştı. Bazen sessiz, bazen de konuştuğumuz yemeğin sonunda şaraplar servis edilmişti. Ben çok sevmesem de birkaç yudum alıyordum. "Artık anlatacak mısın? Her şeye tepkisiz kaldım ama bu davranışının sebebini artık öğrenmem gerek." Dedim yüzüne bakarak.

 

 

Yanıma doğru geldi, elimi tutup ayağa kaldırdı beni. Birlikte gölün olduğu taraf yürüdük. Gölle aramızda cam vardı. İçerisi sıcaktı, şarapta iyi gelmişti bu ortama. Asil hemen yanımda elinde tuttu kadehle göle bakıyordu, ben de hemen yanındaydım.

 

 

"Bundan tam beş yıl önceydi seni ilk gördüğümde. Hayatımın en berbat geçtiği yılında, seni görerek güzelleşmişti." Sağ dudağı yukarı doğru kıvrıldı. "Tabii sen benden habersizdin. Neyse, o gün yaşadıkların da var gerçi. O berbat gününde yanındaydım, farkında değildin sen." Işık'ın olduğu zamanı söylüyordu. Doğruydu, ben o zamanlar hiç kendimde değildim. Çevremde neler olup bittiğini bile bilmiyorumdum. Güldü Asil, şarabından bir yudum aldı. "Sonra... Sonra hep karşıma çıktın, yola yürürken, kafede ve daha birçok yerde. Seni gördüğüm zaman, aklıma öyle bir kazındınki Masal... Unutmak istedim seni, sonuçta kim ilk gördüğü bir kızı her gün düşünür ki. Her şeyi denedim seni unutmak için olmadı. Yapamadım. Bırak unutmayı, daha çok aklım da kalbim de sen oldun. Sonra ansızın karşıma çıkmasın. Seni araştırmak istedim, bulabilirdim de ama yapmadım. Yapamadım daha doğrusu." Dedi acı bir gülüşle.

 

 

Gözlerimi kısarak baktım yüzüne. "Neden? Neden yapamadın?"

 

 

"Boşver, o günleri artık sildim kafamdan. Sen dışında. Yıllar geçti, şansa bak ki yine yollarımız kesişti, bu sefer daha farklı bir şekilde." Bana döndü elimdeki bardağı aldı, kendi bardağıyla yere bıraktı. Ellerini belime attı. "Masal, o zaman korkağın tekiydim. Her şey değişti, benim hayatımda her şey kökten değişti. Sen beş senenin sonunda tekrar karşıma çıktın. Bu sefer senden uzak durmak istemiyorum. Seni istiyorum, tek seni." Dediğinde kalbimin atışı daha çok arttı. Heyecandan bedenim titriyordu. Gözlerim yeşil gözlere sabit kalmış, dilim ise sanki lâl olmuştu. Bana o kadar güzel bakıyordu ki, bakışlarıyla ürperdim.

 

 

Onu ilk gördüğüm zaman aklıma geldi. Restorana geldikleri gece, o gece onunla gözlerim kesiştiğinde de tuhaf hissetmiştim. Farklıydı. Belki de bu yüzden di. Geçmişten gelen bir dokunuş olabilirdi, o geceki tepkilerim. Sesini tanımam da bu yüzden olabilirdi.

 

 

"Seni zorlamak istemiyorum. Zorla beni sev de demiyorum ama beni sevmeni istiyorum. Sadece sen ol hayatımda, sadece sen. Zor, senin için zor olur. Biliyorum. Kim yeni tanıdığı birini hemen sever ki." Derin bir nefes aldı. Yüzü yüzüme çok yakındı. Nefesi yüzümü okşuyordu. "Ama seni seviyorum. Bunu daha fazla içimde tutamam. Tek başıma taşımak acı veriyor, seni sev-" sustu.

 

 

Onun sunmasına sebep olan şey de benim dudaklarımdı. Nasıl böyle bir şey yaptım, bilmiyorum ama doğru olanı yapıyordum. Bunu hissediyordum. Şuan, şöyle bir ortamda, bana sevgisini açan adamı öpmek çok doğru geliyordu. Asil önce şaşırdı, ardından da belimdeki elini enseme attı ve beni daha çok kendisine çekti. Dudaklarımı araladım, bunu yapmam onu daha çok delirtti. Öpüşü sertleşti. Belindeki eli daha çok sıktı. Vücudum daha çok ona temas etti. Asil beni geriye yürüterek, sırtımı cama yasladı. Öpüşmeye devam ettik. Elindeki kadeh çoktan yeri boylamıştı.

 

 

Artık nefese ihtiyacımız vardı, Asil geri çekilip dudağını boynuma bastırdı. Yavaşça yukarı, çenem doğru yöneldi. Yanaklarımın kızardığına artık emindim.

 

 

Yüzünü kaldırıp, yüzüme yaklaştı. "Seni seviyorum. Seni tahmin bile edemeyeceği kadar çok seviyorum." Biliyorum. Ama ben onu seviyor muyum, bilmiyorudum. Ona karşı farklı duygular hissediyordum. Bu aşk mı bilmiyorum.

 

 

Bunu zaman gösterecekti. Zaman aramızda ki her şeye netlik kazandıracaktı.

 

🤎💚

 

Bölüm sonu. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...

 

{ Instagram: karaelmas70}

Bölüm : 08.01.2025 20:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...