
Merhabalar
Yeni bölüme hoş geldiniz
Emir Can İğrek - Beyaz Skandalım
Keyifli okumalar dilerim ✨
💚🤎
Üzerimde hissettiğim ağırlıkla, gözlerimi açtım. Açtığım gibi de kapatmam bir oldu. Ellerimle gözüme siper yaptım. Güneş ışığı direk gözlerime değiyordu. Bir kaç dakika nerede olduğumu alğılayamadım. Elimi indirdim ve kısık bakışlarla etrafa bakındım.
Dün gece kardan dolayı burada kalmak zorunda kalmıştık. Bakışlarım üzerimdeki ağırlığa kaydı.
Biz ne ara bu hâle gelmiştik?
Sırtımı koltuğa yaslı, üzerimde de Asil vardı. Kollarını belime sarmış, kafası da gögsümdeydi. İçime kesik bir soluk aldım. Elim dağınık saçlarına gitti. Sert görünen saçları yumuşacıktı. Gülümsedim. Bakışlarım yüzüne kaydı, dudakları hafif aralık kalmıştı. Bu neden bana, onu öpme isteği uyandırıyordu.
Elimi saçlarından çektim. Bir anda Asil elimi tuttu ve saçına götürdü. "devam et, lütfen" dedi.
Şaşkın bakışlarım yüzünde gezindi. "Ne zaman uyandın sen," dedim şaşkınlığım sesime de yansımıştı.
"Uyumadım," dedi yüzünü göğsüme sürttü. Bu sefer de ben nefesimi tuttum.
"Neden?"
"Yanımda olman, büyük bir neden sayılır," dediğinde güldüm. "Bütün gece sana bakmak, nefes alış verişini hissetmek benim için ne denli önemli biliyor musun?"
Ağzım açık kalmıştı. "Bu çok saçma," dedim. Yanında olduğum için uyumamak ne!
"Kime göre?" Yüzünü biraz geriye çekti ve gözlerime baktı. "Bu fırsatı kaçıramazdım. Bugün ilk kez yanında, kollarımda uyudun," dedi tekrar kafasını göğsüme yasladı.
"Uyu o zaman," dedim saçlarıyla oynayarak.
Cevap vermedi ve sıkıca sardı belimi. Üzeri hâlâ çıplaktı. Bunu düşünmemeye çalıştım, bakışlarımı dışarı çevirdim. Kar yağmıyordu. Dışarısı beyaza bürünmüştü. Ona rağmen güneş tepedeydi.
"Kar bir anda nasıl da yağdı," dedim tekrar Asil'e döndüm. Çoktan uyumuştu bile. Sadece gözlerinin kapalı olması hoşuma gitmiyordu, yeşil gözlerini her saniye görmek istiyordum.
Kaç saat geçti, bilmiyorum? Ama Asil'in hareket etmesiyle birlikte bakışlarım yüzünü buldu. Gözlerini çok hafif araladı. Benim gibi o da uyandığı gibi gözlerini kapattı. Uyuduğu zaman biraz daha üzerime doğru ağırlığını vermişti. Bu yüzden yüzün neredeyse boynumdaydı.
"Masal," dedi yüzünü boynuma sakladı. Gülerek baktım bu hallerine.
Şuan yanımda olan adam savcı değil de, küçük bir erkek çocuğu gibiydi...
"Efendim," dedim saçlarıyla oynayarak.
"Belin ağrıyor mu?" Dedi boynuma küçük bir öpücük bıraktı. Gözlerimi kapattım ve sesimin titrememesi için büyük bir çaba sarf ettim.
"Hayır," dedim hızla.
"Hm," dedi dudağı hâlâ boynuma değiyordu. Küçük öpücükler bırakmaya başladı. Bu öpücükler yavaşça artmaya başladı, daha hırslı öpücükleri dönüştü.
"Asil," dedim nefesimi dışarı bıraktım.
"Güzelim," dedi başını boynumdan çekti ve ellerini iki yanıma doğru yasladı. Şimdi göz gözeydik. Bakışları bütün yüzümü turladı, en sonunda da dudağında kaldı. "Artık gidebiliriz," dedi dudağıma bakmaya devam etti. Dudağımı yalama fikri, çık aklımdan.
"Evet," dedim yutkunarak.
"Evet," dedi yüzüme doğru yaklaştı. Dudağını yanağıma değdirdi. Yanağımdan, kulağıma doğru yol aldı dudakları. Kulak mememi dişlerini arasına aldığında, dudaklarımı birbirine bastırdım. "Gitmemiz gerek ama bunu istemiyorum," dedi. Bunu ben de istemiyordum.
"Asil," dedim.
Geri çekildi ve dudaklarını dudaklarıma sert bir şekilde bastırdı. Ani hareketi yüzünden inledim. Alt dudağıma yaptığı işkence bittiğinde aynısını üst dudağıma da yaptı. Elini bel boşluğuma attı ve kendisi koltuğa oturur hale geldi, beni de kucağına oturttu.
Alt dudağımı dudaklarının arasına aldı, küçük bir ısırık bıraktı ve tekrar emdi. Bunu bir kaç defa tekrarladı. Nefese ihtiyacım vardı, omzunda olan ellerim sıklaştı. Asil geri çekildi ve alnını alnıma yasladı. İkimizin de solukları birbirine karışıyordu.
Şuan bacaklarımı iki yana açıp, kucağında oturmam bile umrumda değildi. Bunun için sonra deli gibi utanacağımı da biliyordum. Ama anı bozmadım. Gözlerimi açtım ve yeşil gözlere baktım.
Koyu yeşil gözlere...
"Gerçekten gitmemiz gerek. İşe bu sefer de geç gidersem, kovulurum," dedim kısık bir sesle. Sesimin titrememesi için büyük bir çaba sarf etmiştim.
"Biliyorum. Yetişmen gereken işin var," dedi alt dudağını yaladı. Bu söyledikleri daha çok kendisineydi. "Gitmemiz gerek," dedi. Bu sefer dudağıma küçük bir öpücük bıraktı.
Kucağından kalktım, yukarı doğru toplanmış eteğimi aşağıya indirdim. O sırada Asil de gömleğini giymeye başlamıştı. Koltuğa tekrar oturdum ve çizmelerimi giydim.
"Saat kaç şuan?" Dedim telefonumu aramaya başladım.
"Sabahın yedisi," dedi Asil elinde kabanımı ve çantamı bana doğru uzattı.
"Geç kalmam umarım," dedim kendi kendime. Kabanımı giymeme yardım etti Asil.
"Kalmazsın, hatta kahvaltı bile yaparız," dediğinde hemen konuştum.
"Belki sonra. Şimdi eve gidip üstümü değiştireceğim ve işe gideceğim." Dedim uzun saçlarımı kabanın altından çıkardım.
"Peki, kahvaltı yapmayı unutma." Dedi geçiştirir gibi kafamı salladım. "Ben de adliyeye geçeceğim," dedi. Bana ne yapacağını açıklamasına mı yoksa çıkan masum sesine mi gülsem bilemedim.
"Tamam, gidelim."
"Gidelim." Dedi elimi tutu, kapıya doğru yürüdü. Çamurlu yolu zorda olsa atlatıp, arabaya binmiştik. Kar erimiş ve çamur oluşmuştu. Asil arabayı çalıştırdı. Sıcak arabanın içine dolan kısık sesli müzik dışında ses yoktu.
"Bir hafta sonra ailemle yemek yiyeceğiz. " Hızla kafamı döndüm ona. Bu kadar çabuk olması beni afallatmıştı.
"Yani," dedim ağzımda geveleyerek. Açıkçası içimde bir korku vardı. Yeni insanlar ve o insanların da Asil'in ailesi olması beni ister istemez korkutuyordu.
"Korkma, yanında ben olacağım ve inan bana seninle tanışmak için can atıyorlar," dedi elimi tutup küçük bir öpücük bıraktı.
"Tamam."
Önüme döndüm. Yolun geri kalanı sesiz geçmişti. Aklıma gelen şeyle, hemen arka koltuğa baktım. Papatya demetini elime aldım. Solmuştu.
"Üzülme, alırım ben sana."
Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. "Senden gelen ilk çiçek, benim için önemliydi." Önemli olsa aklında bulunurdu, dedim kendi kendime. Arabada solmasına izin vermezdin.
Gülerek baktı yüzüme. "Sonsuza kadar canlı kalamazdı zaten." İçimde küçük bir burukluk oluştu.
Doğru söylüyordu ama ondan aldığım ilk çiçekti ve ben fazla önemsiz davranmışım gibi oldu. İster istemez üzüldüm. "Doğru," dedim önüme döndüm. Eve gidince yinede vazoya koyacaktım.
Araba durduğunda, Asil'e veda edip eve gittim. Kısa ve hızlı bir duşun ardından hızla üzerimi giyindim. Kar yağmıyor ama hava soğuktu. Çantamı alıp, odadan çıktım. Elimle çantamı karıştırıyor, telefonumu bulmaya çalışıyordum. "Nereye koydum ya!" Bıkkın bir nefes çektim ve sesli dışarı bıraktım. Tekrar odama doğru yürüdüm.
Evi dolduran zil sesi umrumda bile değildi. İşe geç kalmamak için hızlı hareket ediyordum. Odama girdiğimde, her tarafı hızlı bir şekilde taradım ama telefonum yoktu. Sonunda boş verip çıktım odadan, çıkar çıkmaz da Cihan'la göz gözle geldik. O, bana yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bakıyordu ama ben göz devirdim.
"Günaydın," dedi İzem de hemen iki adım arkada bakıyordu bize.
"Yine mi sen Cihan," dedim çantamın sapını daha sıkı tuttum. Bunu söylemekten ben bıktım ama o hep duymaktan zerre kadar çıkmamıştı.
"Bana abi desen..." kendi kendine kısık sesle konuştu ama toparladı kendisini. "Geçerken uğradım," dedi önemsiz bir şeyden bahseder gibi.
"Sabahın köründe mi?"
"Onu bunu bırak. Dün neredeydin sen?" Sorguya çeken sesi, kaşlarımı çatlamama sebep oldu.
"Sana ne," dedim sorduğu sorunun saçmalığına...
"Nasıl sana ne!" Benim gibi kaşlarını çatmıştım. Göz devirdim ve İzem'i görmezden gelip kapıya doğru yürüdüm.
"İşim var benim, seninle uğraşamam," dedim ve ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açtığımda arkamdan konuşmaya devam etti.
"Soruma cevap vermedin," dediğinde hızla Cihan'a döndüm.
"Hangi hakla." Sustu. Dudaklarını birbirine bastırdı. Cevap vermeyeceğini anladım, arkamı döndüm ve merdivenlere yürüdüm.
Apartmandan çıktığım gibi koşar adım restorana doğru yürüdüm. Resmen koşuyordum. Nefes nefese bir şekilde restorana geldim, kapıyı açıp içeri girdim. Adem Bey ortalıklarda görünmüyordu. Ona görünmemek için, hızlı adımlarla giyinme odasına gittim. Üzerimi çıkardım ve tekrar içeri doğru yürüdüm.
"Böyle boktan hayat mı olur lan," dedi hemen yanından geçtiğim adam. Bakışlarım ona kaydı, onunda bir anda bana döndüğünde hızla gözlerimi kaçırdım.
İnsanlara bakmak bile, onların ölümüne sebep olmak gibi benim için. Acımasız katile, bile bile kurban sunmak gibiydi.
"Masal," gelen sese döndüm. Adem Bey kollarını göğsünde bağlamış, öylece bana bakıyordu.
"Buyrun Adem Bey," dedim yalandan bir gülüşle.
"Niye geldin sen," dediğinde kaşlarımı çattım. Soğuk ve sert konuşması da buna büyük bir etki yarattı
"Niye gelmeyeyim Adem Bey. İşe geldim işte. Şimdi de işimin başına geçeceğim..." Susturdu beni.
"Onu demiyorum ben. Gelme diye mesaj atmıştım zaten," dediğinde yüzüne boş boş baktım. Yüzümdeki ifadeyi gördüğünde kollarını çözüp bana doğru iki adım attı. "Niye öyle bakıyorsun kızım? İzin verdim sana, gelme dedim."
"Niye? Yani izin verme sebebiniz ne?"
Derin bir nefes aldı ve bakışlarını boş restoranda gezdirdi, tekrar bana döndü. Adem Beyi ilk defa bu kadar gergin görüyordum. "Başından geçen olaylar... Seni fazla yıpratmış olmalı, izin verme sebebim bu," dedi ağzının içinde geveleyerek. Bana, o olaylar için fazla fazla izin vermişti zaten.
"Anladım. Öğlene doğru çıkarım ben," dediğimde kafasını salladı.
"Şimdi çık. Senlik bir iş yok zaten," dedi kafamı salladım.
Adem Bey yanımdan geçip, mutfağın olduğu tarafa doğru yürüdü. Bakışlarım etrafta dolandı. Acar, ortalıkta görünmüyordu. İçime derin bir nefes çektim ve bıraktım. Tekrar odaya doğru yürüdüm. Üzerimi giyindim, çantamı elime aldım. Sanırım bugünü sadece ders çalışmaya ayıracaktım.
Odadan çıktım, çıkış kapısına doğru yürüdüm. Daha ne olduğunu bile anlamadan, bir anda arkadan saçımın çekilmesiyle çığlık attım. "Pislik, katiller..." Ve daha bir çok şey söyleyen kadın sesini duydum. Kendimi geri çekmek, saçımı kurtarmak istedim ama kadın o kadar sert tutuyordu ki...
"Hanımefendi, ne yapıyorsunuz?" Diye etrafta birçok kişinin sesini duydum.
"Katil o, sevgilimin ölümüne sebep olan katil," dedi ve kafamı bir anda duvara vurdu. İşte o an, gözüm karardı. Elimle duvara tutundum. Gözlerimi sıkıca yumdum. Yanımda, bana bir şeyler söyleyen insanlar vardı ama ben onların sesini çok uzaktan duyuyordum.
Başımdaki ağrı hafifledi, gözlerimi açtım ve hâlâ bana doğru bağıran kadına baktım. Göz göze geldik. Gözleri kıpkırmızıydı, ağlamış ve gözlerinde öfke, acı vardı. Bakışları ürperticiydi.
"Senin yüzünden öldü," dedi ağlayarak. "Sizin yüzünüzden..." Dedi kendisini yere doğru attı.
Yutkunmak da zorlandım.
"İyi misin sen? Başın kanıyor," dedi yanımda başak bir ses. Sıcak kanın çeneme doğru aktığını hissetim. Bakışlarım yerde ağlayan kadından ayrılmadı. Yüzüme dokunan elle kendime geldim.
"Peçete falan getirin," dedi bu sesi tanıdım. Adem Beyin sesiydi.
Kadın hâlâ bana bakarak bağırıyordu. "Umarım hiç mutlu olamazsınız, duyuyor musun beni? Benim gibi sizde..." dedi ve bana doğru bir adım attı. Etrafında olan insanlar izin vermedi. "Sen de, mutsuz olursun." Dedi ve yerdeki çantasını alıp hızla çıktı restorandan.
"Hastaneye gidelim."
"Kadın deli mi? Yaptığı şeye bak."
Ve daha birçok ses. Derin bir nefes aldım. Bakışlarım Adem Beye kaydı. Peçeteyi kanayan alnıma bastırmaya devam ediyordu. "İyiyim ben, Adem bey." Elindeki peçeteyi aldım.
"Yaran derin değil ama hastaneye gitmelisin," dedi düşünceli bir sesle.
"İyiyim, merak etmeyin. Ben gideyim artık."
"Masal," dedi.
"Gerçekten iyiyim Adem Bey," dedim kapıya doğru yürüdüm.
Kalbim deli gibi atıyordu ve ellerim titriyordu. Elimdeki peçeteyi geri çektim, tamamen kan olmuştu. Adımlarım durdu, başımı kapalı gökyüzüne çevirdim. Kimin ölümüne sebep olmuştum, kimin canını yakmıştım... Gözümden akan tek damla yaşla birlikte yere çöktüm. Titreyen dizlerimle daha fazla yürüyecek durumda değildim.
"Neden ben? Neden bütün kötü şeyler beni bulur?" Dedim dişlerimi sıktım. Gözlerimi kapattığımda, haftalar önceki İzem'le fal bakmaya gittiğimiz yer geldi aklıma. Saçma ve inanmadığım konuşmalar zihnimde canlandı.
Ayağa kalktım ve yürümeye başladım. Yüzümde, kurumuş kan umrumda değildi. Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm. En sonunda istediğim yere geldim. Bakışlarım eski binaya kaydı. Derin bir nefes aldım ve içeri girdim. Tekrar o tuhaf kapının onun geldim, kapıyı çaldım. Kapı bir anda açıldı ve yine o değişik adam vardı karşımda.
"Buyrun," dedi ağzındaki sakızı gıcık bir şekilde çiğneyip baktı yüzüme. "Kız n'oldu sana? Kim akıttı pekmezini?" Dedi yüzüme baktı.
"O adamla görüşmek istiyorum," dedim yüzümde hiçbir ifade yoktu.
"Gir içeri, zaten o da biri gelecek diye sabahtan beri kafamın etini yedi. Sanki buraya günde yüz insan gelmiyor gibi," dedi bıkkın bir sesle konuştu. İçeri girdim. "Hayret izom, bu aralar gelmiyor," dedi önden yürüdü. "Hadi gir içeri," dediğinde adımlarım kapıya yöneldi.
İçeri girdim. Tekrar aynı yerde olmak iyi gelmemişti. Sahi, neden buraya geldim ben? Ne işim var benim burada? Tekrar geri döndüm, kapıya doğru bir kaç adım attım ama gelen sesle adımlarım duraksadı.
"Kaçma, gel ve istediklerini öğren."
Hızla ona doğru yürüdüm ve karşısında oturdum. Mavi gözlerine baktım. "Saçma, kendimi neden burda buldum, bilmiyorum? Neden geldim, bilmiyorum?" Dedim adamın bakışları gözlerimden başka bir yere ayrılmıyordu. Bakışları beni rahatsız ediyordu.
"Sana geleceğini söyledim, sebebi ne olursa olsun geldin," dedi.
Alayla baktım yüzüne. "Ee. Geldim işte, bana ne söyleyeceksin."
"Sana ne söylemem gerek bilmiyorum ama..."
Kaşlarımı çattım. "Ama." Dedim sorar gibi.
"Önünde karanlık bir yol var," dediğinde alayla baktım yüzüne.
"Doğru. Karanlığım odaya da yansımıştı, öyle değil mi?" Ben gülüyordum ama onun yüzünde tek bir minik bile yoktu.
"Geleceğine üzülüyorum. Geçmişine... Mutlu olacağın zamanlar olacak ama üzüldüğün zamanlar daha çok," dedi gerçekten de sesine büyük bir keder bulanmıştı.
Tamam. Kafam dağılsın diye gelmiş olabilirm buraya, yoksa burda olmamın başka açıklaması yoktu. "En azından mutlu olacağım zamanlar var," dedim umursamaz bir sesle.
"Kan." Gözlerine baktı.
Elim anlıma gitti ve hissettiğim acıyla inledim. "Buraya gelmeden önce oldu," dedim önemsiz bir şeyden bahseder gibi ama hâlâ etkisindeydim. Ellerim hâlâ titriyordu.
"Geleceğin kanla dolu," dedi gözlerine baktı. Gözlerini gerçekten de hiç kırpmadan bakıyordu.
"Bana bir şey söyle. Tek bir şey, çünkü gideceğim," dedim istemesem de sesim üzgün çıkmıştı. Artık her şeyi içime atamıyordum. Bu yüzünden de insanları kırıyordum.
"İnsanlar yaşamı boyunca birçok şey görür; acı, öfke, mutluluk, kıskançlık, kaybetmek. Bu insanın doğasında var. Ne yaşarsan yaşa ama yaşamaya devam da eder... Nefes al ve yaşa," dediğinde ayalayla baktım yüzüne. Ayağa kalktım.
"Buraya bir daha gelmeyeceğim," dedim yüzüne baktım.
İşte yüzünde ilk defa bir şey yakaladım. Gülümsedi. "Gelmeyeceksin, gelsen bile beni bulamayacaksın."
Yüzüne birkaç saniye baktım, arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm. Arkamda bağıran değişik adama rağmen yürümeye devam ettim. Alnımdaki ağrı tekrar kendisini belli etmişti. Umrunda olmadı, eve doğru yürüdüm. Eve gitmek istemiyorum.
Kaç dakika yürüdüm, bilmiyorum ama duyduğum sesle durdum. Yanımda bir anda frene basan arabaya baktım. Asil hızla arabadan indi ve bana doğru yürüdü. Beni bir anda kollarına çekti. "Kaç saattir sana ulaşmaya çalışıyorum, haberin var mı? Beni nasıl endişelendirdin haberin var mı senin?" Dedi eli saçlarıma karışmıştı. Beni kendisine daha çok çekti.
"Telefonum yanımda değil," dedim kollarımı bedenine sardım. Kokusu, sıcaklığı bana iyi gelmişti. Ama bugün yaşanılan olayı da unutturamadı.
"Arabada." Geri çekildi, bakışları anlıma ve yüzümde kurumuş kana baktı. Yüzü acıyla kasıldı. Derin bir nefes aldı. Elimden tutu. Arabaya doğru yürüttü, kapıyı açtı. Araba koltuğuna yan şekilde oturmamı sağladı. Kendi kendine bir şeyler söyledi, gözlerimi kapattım.
Bir anda hissetigim acıyla inledim. "Özür dilerim. Acıttım mı?" Dedi. Sesinde endişeyi hissettim.
"Hayır, bir anda bastırdın ya, ondan..."
Gözlerimi açmadım ama yarama dokunuşunun nazikliği, ağlamama sebep olacak cinstendi. Dudağımı yaladım. "O kadın..." Dedim ve susutum.
"Ölen polis memurunun nişanlısı," dedi gözlerimi açtım ve yüzüne baktım. "Hata ben de tabii. İşe gitmemen gerekiyordu. Bunu bile bile senin yanından ayrıldım. " Dedi. Yeşil gözlerine baktım, bakışları yaramdaydı. Sanki canı yanan oymuş gibi, yüzünü buruşturdu tekrar. "Hastaneye gidelim. Böyle mikrop kapar," dediğinde elini çekmesini sağladım.
"İyiyim. Küçük bir yara zaten," dedim derin bir nefes aldım.
"Eve bırakmamı ister misin." Dedi yumuşak bir sesle.
"Hayır. Eve gitmek istemiyorum," dedim bakışlarımı kaçırdım. Eve gitmek istemiyorum, daha doğrusu herhangi bir yere gitmek istemiyorum. Sebepsiz bir şekilde yürümek istiyordum. Öylesine yürümek...
"Bana gidelim. Yanımdan ayrılmanı istemiyorum," dedi eliyle çenemi tutup nazik bir şekilde kendisine çeviri. "Masal, içine atma. Bana anlat. Yanında ben varım, bana anlat. İçinde oluşan fırtına hoşuma gitmiyor," dedi yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. Bakışları kısa bir süre yanağımda kurumuş kana kaydı.
"Neden ben? Yani, bilmiyorum ama neden böyle şeyler beni bulur. Hayatımın belli bir süresi aynen böyle olaylı geçmişti. Kardeşim dediğim arkadaşımı kaybettim. Sonra yine toparladım ama yine... Tekrar darma duman oldu ve bunula birlikte başka insanlara da..." Susutum, dudağımı birbirine bastırdım. Sesimin titremesi hoşuma gitmiyordu.
"Yanında ben varım artık. Belki önceden yoktum ama bundan sonra ben varım Masal. İhtiyacın olduğu zaman, olmadığı zaman. Ben hep olacağım, sen istediğin zaman da sana geleceğim." Dedi başımı göğsüne yasladı ve saçlarımla oynadı.
"Ya seni de kaybedersem," dedim. Kalbim acıyla kasıldı, bunu düşünmek bile beni bitirmeye yeterdi. O kadını şimdi çok iyi anlıyordum.
"Buna söz veremem. Neticede sonu ölüm olan canlılarız. Ama merak etme, benden kurtuluşun yok," dediğinde güldüm.
"Senden kurtulmak isteyen kim?" Dedim kokusunu içime çektim. Ömrümün sonuna kadar, onun kolları arasında kalabilirdim.
"istese de kurtulamazsız. Bunu söyleyince de, takıntılı eski sevgili gibi hissettim kendimi," dedi. Beni güldürmek için yapıyordu, bunu biliyordum.
"Asil," dedim.
"Efendim, güzelim." Eli yavaşça saçımda geziniyordu. Sabah koparmak ister gibi çekilen saçıma, şimdi işe incitmeye korkar gibi dokunan biri vardı.
Benim her şeyim olan adam...
"O kadın," dedim yine sustum. Kadının gözlerindeki acı, konuşmama engel oluyordu.
"Bütün sorumluluk Levet'in. Hiçbir şeye sen sebep olmadın Masal," dediğinde kafamı kaldırdım ve yüzüne baktım.
"Çevremde bulunan insanların öldürüyor," dedim.
Derin bir nefes aldı ve saçıma küçük bir öpücük bıraktı. "Bundan haftalar önce aynı şekilde bir cinayet işlendi. Bir aile. Seninle hiçbir bağı olmayan aile..." Kaşlarımı çatarak baktım yüzüne. Soğuk hava yüzüme vuruyordu ama umrumda değildi. "Masal, katil seninle bağlantısı olan insanlar dışında, başka insanları da öldürüyor. Bunu sana söylemek doğru değil ama bilmen gerek. Ölen insanların sorumlusu sen değilsin. Katilin amacı ne bilmiyorum ama seninde söylediğin gibi; okları sana döndürüp, cinayet işlemeye devam ediyor."
"Bu çok korkunç," dedim kendi kendime.
"Öyle. Bundan sonra davayı ben devralıyorum. Levent' den daha çok söz hakkım olacak," dedi yüzüme düşen saçı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Katili bulacağım. Daha fazla insanın canını yakmasına engel olacağım." Dedi kesin ve net bir sesle.
"Ben size yardım edecek miyim? Yani Levent Bey öyle istemişti ya," dedim yutkunarak.
Levet beye göre, katil etrafımda bana çok yakın olan kişilerdi. Sevdiğim insanlardı. Belki de son yaşanan olaylardan sonra fikri değişmiştir.
"Gerektiği zaman, evet. Merak etme, seni o gergin ortama çok sokmam," dedi alayla baktı yüzüme. "Gerçi, karşımda bana rakip olmaya çalışan, geleceğin savcısı var, öyle değil mi?" Dedi alayla.
Geri çekilmek istedim ama izin vermedi. "Dalga geçme benimle."
Geri çekilmek istedim ama izin vermedi. "Dalga geçme benimle."
Yüzündeki gülümseme arttı. Yüzümü avucunun içine aldı. "Dalga geçmek mi? Asla!" Dedi ama hâlâ dalga geçmeye devam ediyordu. "Hava soğuk," dedi baş parmağıyla yanağımı okşadı.
"Evet," dedim yutkunarak.
"Daha fazla soğukta durma. Evimize gidelim," dediğinde kaşlarım havalandı.
"Evimiz?"
"Sevgilimsin. Sevgilim olarak benim evim sensin de evin oluyor."
Göz devirdim. Bacaklarımı arabanın içine soktum. "Yine aynı şeyi yapıyorsun, dalga geçiyor benimle." Sesi hiç de dalga geçer gibi değildi.
Güldü. "Dalga geçmiyor, çok ciddiyim. Evim senin evin," dediğinde yan bir şekilde gözlerine baktım. Ciddiyi.
Derin bir nefes aldım. "Üşüdüm, gidelim mi artık?"
"Gidelim sevgilim. Evimize gidelim," dedi yüzüme doğru.
Evimiz... Bu çok farklı hissettiriyordu.
🤎💚
Bölüm sonu.
umarım keyifli alarak okuyorsunuzdur❤️
Yeni bölümde görüşmek üzere.
{ Instagram: karaelmas70}
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |