2. Bölüm

2. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

Merhabalar canlar...

Yeni bölüme hoşgeldiniz.

Mor ve ötesi - 'Forsa'

Keyifli okumalar.✨✨

🤎💚

Elime aldığım çantayla birlikte odamdan hızlıca çıktım. Kapıya doğru yürüdüm, ayakkabılarımı giydim. Kapıyı açıp evden çıkacaktım ki karşıma çıkan İzem'le birlikte duraksadım. Ona çarpmamak için son anda kendimi durdurmuştum.

 

İzem, elinde tuttuğu anahtarla bana bakıyordu. Kendini toparlayıp elini indirdi. Nöbetten geldiği için yorgun görünüyordu." Çıkıyor musun?" Dedi.

 

"Evet," dedim yanından geçip merdivenlere doğru yürüdüm.

 

Beş katlı apartmanda en üstte katında oturuyordum. Asansörü hep bozulan bi' apartman. Bu yüzden sabahları koşarak merdivenlerden iniyorudum. İkinci kata geldiğim. Karşıma çıkan Ayberk'e baktım.

 

"Günaydın Masal abla," dedi Ayberk.

 

Ayberk, liseye yeni başlayan ve hep konuştuğumuz bir çocuktu. Genelde kızlardan en çok benimle konuşur, anlaşıldı. Ayberk, Defne'nin öğretmen olmasından dolayı ona karşı çekingen davranırdı. İzem ise Ayberk'i hep çocuk olarak görür ve çok konuşmazdı.

 

"Günaydın, okula mı?" Birlikte merdivenlerden hızlı adımlarla inliyorduk.

 

"Hayır, ekmek almaya gidiyorum. Okula da öğlen gideceğim, sabah dersim yok." Üzerinde okul forması görmediğim için sormuştu.

 

"Güzle. İyi çalış ve güzle notlar al." Dedim gülerek.

 

Elini önemsiz bir şeymiş gibi salladı."Ne gerek var güzle nota abla. Sınıfı geçsem yeter," dediğinde göz devirdim.

 

"Anne böyle konuştuğunu duymasın," dedim.

 

"Okul daha yeni açıldı ve sınavlara daha var yani rahat takıla bilirim," dedi.

 

"Yani sınava son gün kala çalışacaksın," dedim gözlerimi kısarak.

 

Yüzüdeki gülümseme daha çok yayıldı." Tabii, kendimi övmek gibi olmasın ama zeki biriyim," dediğinde kahkaha attım.

 

Elimi saçlarına getirip, karıştırdım. Bunu yapmamı sevmediği için kafasını geri çekti." Umarım dediğin gibi olur. Sonra konuşuruz," dedim apartmandan çıkıp yola doğru yürüdüm. Arkamdan Ayberk'i sesini duydum.

 

"Görüşürüz Masal abla," dedi.

 

Çalıştığım restoran evin hemen iki sokak aşağısındaydı, her sabah yürüyerek gidiyordum. Bar ise evden uzak olduğu için durak değiştirerek gidiyordum. Bu gece de son kez bara gidip işten çıkacağım söyleyecektim. İki işte çalışmak yorucu oluyordu. Restoranda üç yıldır çalışıyordum, barda ise bir yıldır çalışıyordum. Ondan önce de bir giyimde çalışıyordum.

 

Arkamdan gelen korna sesiyle birlikte irkildim. Düşüncelerden hızla sıyrılıp, yanımda duran arabaya baktım.

 

Acar, kafasını arabanın camından çıkarmış gülerek bana bakıyordu."Günaydın, hadi atla." Dedi.

 

Arabanın önünden geçerek, kapıyı açıp öne oturdum. Acar, benim arabaya binmemele birlikte arabayı çalıştırdı." Baban nasıl sana arabayı verdi?" Dedim ona bakarak.

 

Gülerek yandan bana baktı, tekrar önüne döndü." Ben isteyeyim babam vermez mi? Veri tabii ki," kendi sorusuna kendi cevap vermesiyle göz devirip önüme döndüm.

 

"En son olanları hatırladım da... Arabasını sana vermemesi için çok sebep var gibi," dedim. Bundan bir ay önce arabayı aldığında hem ceza almış hem de kaza yapmıştı o gün. Tabii bunu üzeri babası haklı olarak arabasını ona vermemişti.

 

"Bu sefer annem devreye girdi. Zaten söz verdim onlara, arabayı daha dikkatli kullanacağım diye." Dedi. Restoranda geldiğimizde, arabayı durdurdu. Birlikte inip içeri doğru yürüdüm. Restorantı büyük siyah camdan kapısını açarak içeri girdiğimizde, sabahın köründe etrafta oluşan koşturmaya baktık.

 

Adem Bey, emirler yağdırıyordu. Bizi görünce yanımıza doğru yürüdü. Biz de ona doğru yürüdük." Sonunda geldiniz," dedi alayla oluşan bir kızgınlıkla konuştu.

 

Acar kısık bir sesle,"Aslında tam saatinde geldik ama..." Dediğinde Adem Bey bir anda ona dönüp, susturmuştu.

 

"Bugün işimiz çok! Önemli kişiler gelecek. Restoran bugün kapalı, akşam için hazırlık yapılacak. Siz de durmayın yeri yeniden silin, temiz görünsün." Yanımızdan ayrılan adama baktım, o kadar hızlı konuşmuştu ki... Kafamı sağa sola salayıp kendime geldim. Sabah sabah ne enerji vardı bu adamda.

 

Acar,"Akşama kadar yüzlerce şey yapabiliriz. Gerçekten ne bu acele anlamıyorum," dediğinde ona katıldığını belirten sesler çıkardım.

 

"Neyse, gel biz de bir şeyler yapalım." Dedim. Önce içeride çalışanlar için olan soyunma odasına gittim. Benim için olan dolaba gittim, şifreyi girip kapısını açtım. Çantamı içine koydum. Restoran da giydiğim kıyafeti çıkarıp giydim. Siyah bir tişörtü, önünde küçük restorantı simgeleyen bir amblem vardı. Daha çok rozet gibi duruyordu. Saçlarımı da toplayıp, odadan çıktım.

 

İçeri doğru yürüdüm. Masalar ve sandalyeler bir kenara konulmuştu. Paspası elime aldım, yeri silmeye başladım. Benimle birlikte iki kişi daha yeri temizliyordu. Acar ve üç kişi de temizlediğimiz yerlere masa ve sandalyeleri koyuyordu. İşim bittiğinde, paspasları alıp temizlik odasına koydum.

 

Tekrar restoranın içine doğru yürüdüm, Adem Bey yine ortalığa terör saçıyordu. Akşama daha saatler vardı ama biz şimdiden restorantı bitirmiştik. Adem Beyin söylediğine göre akşam önemli bir kutlama vardı. Kutlamaya dair bir bilgi vermemişti. Bunun için ise bugün restoran kapalıydı. Mutfakta ise onların söylediği yemekler pişirilecekti. Söyledikleri hiçbir yemekler menümüzde yoktu.

 

Öylece ayakta durmak yerine, küçük barın olduğu yere gidip oturdum. Bana verilen işi bitirmiştim. Etrafa göz gezdirdim. Oldukça lüks bi' restoranta çalışıyordum. Bu yüzden aldığım maaş da çoktu. Yanımdaki bar taburesine oturan Acar'a baktım. Yüzünde bezgin bir ifade vardı.

 

"Bu adamın aceleci tavrı canımı sıkıyor," dedi.

 

Onun bu haline güldüm."Adamı tanımıyormuş gibi konuşma..." Bakışları bir anda bana döndü."Ne! Yıllardır adamın huyu bu." Dedim gülerek.

 

Göz devirip etrafa baktı."Adamın kafa yapısı farklı, bir türlü alışamıyorum huyuna."

 

Güldüm. Aklıma gelen şeyle birlikte konuştum. "Bar işinden ayrılıyorum," dedim.

 

Gülerek bana döndü. "Sonunda! O tehlikeli yerde daha ne kadar çalışacaktın diye merak ediyordum."

 

Tepkisine karşı kaşlarım havalandı. "Abartma, hiç de tehlikeli değildi." Dedim aslında tehlikeliydi. Oraya değişik tipli insanlar çok geliyordu. Onlarla iletişim kurmak bazen gerçekten zor oluyordu. Hatta çoğu zaman öyleydi de.

 

"Asıl sen abartma! Orada neler neler olduğunu biliyoruz." Dedi kızgın bir sesle. Doğru söylüyordu, olaysız bir günü olmazdı orada.

 

Gülerek," Neyse ki sen yanımdasın." Dedim.

 

Oturduğu yerde dikleşerek, "Aynen öyle. Benim varlığım seni korur," dediğinde göz devirdim.

 

"Sen... Sen ayrılmayı düşünüyorum musun?"

 

"Sen orda yoksan, ben niye çalışmaya devam edeyim orda." Dedi elini omzuna koydu.

 

Gülerek kafamı sağa sola salladım. Acar arkadaşım olabilir ama yinede tuhaf biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor du. Ona cevap verecektim ki, cebimdeki telefondan gelen sesle duraksadım. Telefonu pantolonumun cebinden çıkardım. Gelen mesaja baktım.

 

İzem: Yasemin'in istemesi varmış, gidelim mi?

 

Ben: Ne zaman?

 

İzem: Yarın, gece olacakmış.

 

Ben: Defne'nin haberi var mı? Ona da söyledin mi?

 

İzem: Evet, haberi var. Senin evet demeni bekliyoruz.

 

Ben: Gelmezsem olmaz mı?

 

İzem: olmaz!

 

Ben: Tamam.

 

Telefonu kapatıp tekrar cebime koydum. Yasemin, oturduğumuz apartmanda konuştuğumuz biriydi. İyi bir kadındı. Bize yardımı çok dokunmuştu. Acar'ın sesiyle ona döndüm.

 

"Kim?" Dedi.

 

"İzem," dedim ona bakarak.

 

Acar, yüzünü buruşturup bana baktı. "Ne dedi yine kırmızı elma."

 

"Yarın akşam Yasemin'in istemesi varmış. Onu söyledi." Dedim.

 

"Öyle mi! Ben de gelebilir miyim?"

 

Bana olumlu cevap vermem için bakıyordu. Bildiğim kadarıyla aile arası olacaktı. Yasemin, biz onu yanlız bırakmayalım diye bizi çağırıyordu. "Yasemin ablanın numarası sende, ara ona şöyle. Gel derse de gelirsin." Dedim.

 

Acar, telefonu hemen eline alıp mesaj yazmaya başladı." Doğru... Ayrıca bunu yasemin'e söyleyeceğim. Beni çok kırdı. Niye beni çağırmadı ki?" Hızlı hızlı mesaj yazmaya devam ediyordu.

 

"Akşama kadar böyle boş boş mu oturacağız?" Dedim bıkın bir sesle. Geldiğimizden beri hepimiz çalışıyorduk. Saat şuan öğlen di.

 

Acar, telefonu cebine koyup bakışlarını bana döndürdü. "Öğle oldu, gel biz yemek yiyelim." Dediğinde kafamı salladım.

 

İkimiz de oturduğumuz yerden kalkıp çalışanların yemek yiyebileceği odaya geldik. İçeri girdiğimizde masalara oturan birkaç kişi dışında kimse yoktu. Acar'la birlikte yemekleri alıp, cama yakın yere gidip oturduk. Canım çok istemese de önümdeki yemeği yedim. Muhtemelen akşama kadar ayakta olacaktık, bu yüzden yemek zorundaydım.

 

"Bizim için yapılan yemeklere bak. Sırf çalışanız diye yaptıkları yemek bu mu olmalı?"

 

Acar'ın sesiyle bakışlarım ona döndü. "Bence gayet güzel. Sen niye beğenmedim?" Dedim. Pilav, çorba, et yemeği, salata ve şekerpare vardı. Tabii bir çok çeşit yapılmıştı ama benim tercihim bu yemekler olmuştu.

 

Yüzünü buruşturup bana baktı. "Her zaman aynı tatlı yapılıyor..." Tatlıyı bana göstererek konuştu. Şerbetli bir tatlıydı ve gerçekten hep bu yapılıyordu. Bir insan bıkmadan usanmadan hep aynı şeyi yapabilirim miydi? "Yüzlerce tatlı çeşidi var. Niye hep bu!"

 

Güldüm. "Bu konuda haklısın. Ama yemekleri güzel yapıyorlar, buna bir şey diyemezsin." Dedim.

 

"Benim için tatlı önceliktir. Tatlı güzelse yemek güzeldir."

 

Göz devirip, arkama yaslandım. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Abart," dediğimde bana ters ters bakmaya başladım. Evet, onu tanıdığımdan beri tatlı sevgisini öğrenmiştim. Sanırım bu yüzden burada çalışmak onun en büyük şanssızlığıydı.

 

Yemek yedikten sonra Adem Beyin söylediklerini tekrar yaptık. Ben yerleri tekrar temizlerken, benimle birlikte restoranda çalışan arkadaşlar da masaları sildi. Masaları birleştirip iki karşılıklı bir şekilde yerleştirdik. Neden şimdi bunu yaptık bilmiyorum ama çok sorgulamadan işimi bitirdim. Mutfakta şefler yemekleri yapmaya başlamıştılardı. Bazen onlara malzeme getirmek için yardım ediyordum, bazen de Adem Beyin söylediklerini yapıyordum. Gece başlamadan şimdiden yorulduğu mu hissediyordum. En son pes ederek kendimi sandalyeye attım. Yarım saat sonra gelecekleri. Gözlerimi etrafa gezdirdim. Birleştirilmiş masalara baktım, oldukça güzle hazırlanmıştı.

 

Sade ve güzel...

 

Adem Beyin bizi çağırmasıyla birlikte, hepimiz bir yere toplandık. Bize kimin neler yapacağını söyledi. Acar ve birkaç kişi servis yapacaktı. Ben ise bar kısmında kalıp, yemekten sonra alkol servisi yapacaktım.

 

Yarım saatin ardından, insanlar gelmeye başlamıştı bile. Yavaş yavaş yemek servisleri yapılıyordu. Onlara fazla uzak değildim. Konuşmalarını duyabiliyordum.

 

"Büyük başarı savcım."

 

"Öyle, sana gelen her dosya çözüme ulaşıyor," oldukça cilveli gelen kadının sesiyle birlikte kaşlarım havalandı. O tarafa bakmadım, önümde buran bardaklarla ilgileniyordum.

 

"Aynen öyle. Sayende bu akşam ki yemek derdinden de kurtuldum," alaylı bir konuşmaya birlikte bir çok gülme sesi kulağıma doldu.

 

Birine vurulma sesini duydum. "Sen ne kadar cimri bir adamsın," dedi başka bir erkek sesi.

 

"Fazla abartıyorsunuz, ben sadece işimi yapıyorum." Duyduğum tok sesle birlikte ürperdim. Vücudumun bu sese karşı oluşturduğu tepkiyle birlikte kaşlarım çatıldı. Sesi sanki tanıyor gibiydim.

 

Bu neydi şimdi!

 

Başımı kaldırıp sesin geldiği yöne bakacaktım ki, buna engel olan şey telefonumu titremesi oldu. Telefonu elime alıp baktım. İzem, sayısını bile bilmediğim yeni bir gurup kurmuştu.

 

İzem: Yasemin, yarın istemen de giyeceğim elbiseye yorum yapmadın.

 

Defne: sen de gurup kurarak mı bunu dile getiriyorsun?

 

İzem: Evet canım. Beğenmedin mi?

 

Defne: Beğenemedim. Özel olarak Yasemin'e yazsaydın ya!

 

İzem: Hemen yan odadasın, bence konuşma.

 

Yasemin: Elbisen güzeldi canım.

 

İzem: Ay sağol Yasemin'ciğim. Bir tek sen beni ve modayı anlıyorsun.

 

Yasemin: Tabii ki... Masal, Acar niye mesaj yazmıyor.

 

Yasemin'in söyledikleriyle güldüm.

 

Ben: İşi var, yazamaz.

 

Yasemin: Haa! Ben de diyorum bu çocuk niye mesajlarıyla bizi boğmadı.

 

Ben: Aslında benim de işim var.

 

Yasemin: İşine bak sen canım. Ben de size gidiyorum.

 

İzem: Ayy gel ben bize kahve yapıyorum hemen. Bekliyorum çabuk gel.

 

Yasemin: Geliyorum.

 

Birinin bana baktığını hissettiğim de kafamı kaldırdım. Kafamı kaldırır kaldırmaz da gözlerim yeşil gözlere sabitlendi. Ürperdim. Yeşil gözlere sahip olan adam, gözlerini bile kırpmadan bakıyordu bana. Aynı şekilde ben de ona. Fazla uzakta değildi ama sanki tam dibimdeymiş gibi hissediyorudum. Kalp atışlarım da hızlanmıştı. O, kitlenmiş bir şekilde bana bakıyordu, ben ise kendimi toparlayama çalışıyordum. Bunun için de ona bakmamam gerekiyordu. Kaşlarımı çatarak, tekrar önümde duran bardaklara baktım. Ellerim de titriyordu.

 

Az önce ne olmuştu?

 

Yemek servisi bittiğinde, alkol servisi başlamıştı. Geniş bir tepsiye bardakları koydum. Bardaklara da içkiyi boşaltım. Şarap içenler için de yanımda duran ve benim gibi servis yapan çalışanlar olacaktı. Derin bir nefes alıp, tepsiyi elime aldım. Masaya yaklaştım. Tepside olan içkileri dağıtmaya başladım. Kimisi içmek isterken, kimisi de içmek istememişti. Masanın diğer tarafına gittim. Biraz önce göz göze geldiğim adama tepsiyi uzattığımda, tepside olan bardağı aldı. Ama öyle ağır hareket etmişti ki... Ona bakmadım. Az önce olan şeyin saçmalığı yüzünden vücudum zaten affalamıştı, tekrar bakarsam kendine gelemezdim sanırım.

 

Bardağı alıp bir yudum içti. "Teşekkür ederim," dedi.

 

Kafamı salladım. "Görevim," dedim gerçekleri dile dökerek. Ama bir gerçek daha vardı o da sesini yakından çok güzel olduğu. Dinlendirici bir sese sahipti. Aynı zamanda da tanıdık.

 

İlk görüşte aşk dedikleri şey bu muydu? Saçmalık!

 

Ona bakmadan hızlı bir şekilde servis yapmaya başladım. Onun ise bir saniye bile bakışları benden ayrılmadı. Tekrar küçük barın olduğu yere gittim, tepsiye içki bardaklarını koydum. Tekrar masaların olduğu yere doğru yürüdüm. Bana bakan adamın yanında oturan kadın bana doğru seslendiğinde, ona doğru yürüdüm. Elimde olan tepsiyi kadına doğru hafif eğdim. Kadın, tepsiden aldığı bardağı dudaklarına götürüp küçük bir yudum içti. Yüzünü buruşturup bana baktı.

 

"Bu ne böyle," dediğine ona anlamsız bir ifadeyle baktım. Bardağı sert bir şekilde masaya bıraktı. "Bana yeni bir tane getir." Dedi.

 

Tepkisine karşı sesiz kaldım. Bar kısmına gidip yeni bir bardak alıp içkiyi doldurdum, bardağı alıp kadına doğru yürüdüm. Elimdeki bardağı önüne bıraktım. Kadın tekrar bardağı eline aldı ve küçük bir yudum aldı.

 

"Bunu tadı berbat, bana viski getir."

 

Tekrar sesiz kaldım ve yeni bir bardakla masaya geldim. Masada büyük bir sessizlik vardı, herkes bize bakıyordu. Bardağı kadının önüne bıraktım. Kadın yine küçük bir yudum aldığında, söylenmeye başlayacağını anlamıştım.

 

Bardağı kırmak ister gibi masaya bıraktı. "Tadı berbat. Viskime buz at."

 

Bakışlarımızın kesiştiği yeşil gözlü adam," İdil, saçmalama daha fazla istersen." Dedi sert ama sesiniz nazik tutmaya çalışarak. İkisi bir arada nasıl oluyordu anlamış değilim.

 

İdil denilen kadın gülerek, adama baktı. "Onun işi bu. Beni memnun etmek ve o da bunu yapıyor." Dediğinde dudağım hafif bir şekilde kırıldı.

 

"Haklısınız, benim işim bu." Dedim.

 

Kadına yeni bardağını getirdim. Tam önüne bırakıcakken bilerek elimden düşürdüm. Kadının üzerine dökülen buzlu viskiyle birlikte çığlık attı.

 

"Ne yaptığını sanıyorsun sen," dedi çığlık atarak. Masadaki kimse ses çıkarmadı. Hatta keyif bile aldıkları belliydi. Onları umursamadan rahat bir tavırla karşımda çığlık atan kadına yaklaştım.

 

"Pardon, yanlışlıkla oldu. Tabii insanlık hali. Size hizmet edebilmek için hep gidip geldiğim için başım dönmüş olmalı," dedim sahte bir üzüntüyle. Masada olan peçeteyle üzerini silmek isterken.

 

Kadın birden kendini geri çekti. "Bırak! Yaklaşma bana," dedi lavaboya doğru yürürken.

 

Masada olan insanlara baktım. Tabii o sırada masaya doğru gelen Adem Beyi de gördüm. "Kusura bakmasın," dedim.

 

Adem bey kızgın bakışlarını bana yönlendirip, oturan insanlara baktı. "Çalışanım adına özür diliyorum sizden. Kendisi biraz saklardır da... Masal, sen mutfağa geç kızım ben geliyorum." Dediğinde kafamı salayıp kimseye bakmadan mutfağa gittim.

 

Mutfağa girer girmez Acar üzerime atladı. Bana sarılarak, "Aferin sana kız. Ne güzel döktün kadının üzerine buzlu viskiyi." Dediğinde göz devirdim.

 

Ondan ayrılarak, kalçamı tezgaha yasladım. Kollarımı da göğsümde birleştirdim. "Ne demezsin... Şimdi gel de Adem Beyin konuşmasını dinle." Dedim. Moralim bozulmuştu. Bu kadını derdi neydi? Neden beni eğlenmek için kurban seçmişti anlamamıştım.

 

Acar da karşıma geçerek aynı benim gibi kalçasını tezgaha yaslayıp kollarını da göğsünde birleştirdi. "Bence hiçbir şey yapamaz. Konuşur ama seni kovmaz bence merak etme," dedi moralimi yükseltmek için enerjik konuşmuştu.

 

Kafamı salladım. "Kafam kaldıramaz onun konuşmasını," dedim ellerimle anlımı ovarken.

 

Acar, yerinden doğrulup bir anda hızlı bir şekilde konuştu. "Ahh! Bu arada akşam bara gitmeyeceğiz. Patron mesaj atmış, sen servis yaparken." Dedi.

 

Nefesimi dışarı verip konuştum. "Neden işten çıkacağım zamanı seçmiş... " Dedim kısık bir sesle.

 

Mutfak kapısı sert bir şekilde açılınca bakışlarım oraya yöneldi. Adem bey sakin adımlarla bize doğru geldi ve tam karşımızda durdu. Gözlerini kısmış bir şekilde bana bakıyordu. Aynı ifadeyle ben de ona baktım. Acar'ın sesiyle birlikte irkildim.

 

"Patron, bir şey demeyecek misin?"

 

Adem bey, önce Acar'a sonra yine bana baktı. "Yarın ise gelme," dediğinde kaşlarım çatıldı. Kovuldum mu yani?

 

"Ne! İşten mi kovuyor sunuz?" Dedim farkında olmadan sesimi yükselterek.

 

Adem bey bıkkın bir sesle, "İzinlisin, bugün çok çalıştın ve ben de sana izin verdim. Yarın gelme," dedi.

 

Kaşlarım havalandı. İçerde olanlardan sonra bu tepkiyi beklemiyordum. Bağırır çağırır diyordum ama kesinlikle yoruldum diye izin vermesini beklemezdim.

 

Acar, "Peki ben, ben de çok yoruldum patron. Bana da mı izin vereceksin?" Dedi masum bir sesle.

 

Adem bey, bakışlarını Acar'a yönlendirip kaşlarını çattı. "Sen niye her şeye kendini katiyorsun," dedi.

 

"Ama şimdi patron'cum Masal benim kankam, o burada olmasa ben nasıl işime odaklana bilirim ki?" Kaşlarını çattı. "Yok, düşününce bile odaklanamıyorum." Dedi.

 

Gülerek kafamı salladım.

 

Adem bey, bir anda bağırarak, "Tamam lan. Sen de yarın izinlisin." Dedi ve yanımızdan ayrıldı.

 

Dudak düzerek, "Bu tepkiyi beklemiyordum." Dedim düşüncelerimi dile getirerek.

 

Acar, omuz silkerek, "Ben de... Aman boş ver, yarın izinliyiz. Yarın tüm günümü uyuyarak geçirebilirim."

 

"Neyse. Ben içeri gidiyordum," dedim. Acar'ı arkamda bırakarak mutfaktan çıktım. İçeri girdiğimde, masada konuşan bir kaç kişi dışında sessizdi. Adının İdil olduğunu öğrendiğim kadın ise gözlerini masaya dikmişti. Benim içeri girmemele birlikte bir kaç kişinin bakışları bana yöneldi. Umursamadan barın olduğu yere gittim. Yapacağım birşey yoktu, bu yüzden telefonumu elime alıp oyalandım. Bu gecenin hemen bitmesini istiyordum. Eve gidip direk uyuyacağım, yorgunluğum uyumakla geçerdi anca.

 

"Selam."

 

Duyduğum sesle birlikte kafamı telefondan kaldırdım. Koyu kahve gözlü, koyu kahve saçlı ve keskin yüz hatları olan adama baktım. Gülerek bana bakıyordu. Yüzümde hiçbir tepki olmadan baktım.

 

"Selam... Bir şey mi isterdiniz?" Dedim görevim gereği sorarak.

 

"Viski," dedi gülerek.

 

"Tabii."

 

Bardağı önüme bırakıp, doldurmaya başladım. Kafamı kaldırıp adama baktım. "Buz," dedim.

 

Kafasını sağa sola salladı olumsuz bir şekilde. "Hayır, demin ki buz faciasını dan sonra asla. Bana da yapmasın aynısını umarım." Dedi dalga geçer gibi.

 

Gülerek," Hayır," dedim bardağı önüne bıraktım.

 

"Teşekkür ederim..." Bir yudum aldı. "Bu arada, Dinçer ben. Dinçer Özer." Elini bana doğru uzattı.

 

Önce eline, sonra tekrar yüzüne baktım. Elimi kaldırıp tutum elini. "Masal bende." Dedim elimi geri çekerek.

 

"Güzle isimmiş," dediğinde teşekkür ettim.

 

Üzerimde ki bakışın ağırlığıyla birlikte, kafam refleksi olarak tekrar yeşil gözlerle kesişti. Neden bana böyle bakıyor anlamıyorum. Anlamadığım başka bir şey ise vücudumun bu adama her baktığımda verdiği tepkiydi.

 

Lanet olası gece çabuk bitse olmaz mıydı?

 

Kafamı çevirip, karşımdaki adama baktım. O da masada oturan kişilere bakıyordu. Hayır o adama bakıyordu. Tekrar bana baktı.

 

"Onlar da benim arkadaşlarım. Açıkçası böyle ortamları sevmem, sıkıcıydı da. Ama seni bardağı İdil'in üzerine döktükten sonra eğlenmeye başladım." Dedi daha çok gülerek. Dışardan sert görünüşünü aksine, şimdi karşımda duran adam çocuksu ruha sahipti. Böyle hissediyordum.

 

Tekrar masaya baktı. "Şu yeşil gözlü olan var ya... Asil Ataman." Demek adı buydu." Yanında oturan... Hemen sağında ki adam Ömer Uysal." Dedi bakışlarını tekrar bana döndürerek.

 

Gözlerimi kısarak baktım ona. "Neden bana bunları söylüyorsun... Arkadaşların ve sen umrumda değilsiniz beyefendi." Güldü.

 

"Şimdilik," dedi rahat bir tavırla. Gülerek ayağa kalktı, bardağı kafasına dikiti. Bardağı tezgaha bırakıp, masaya doğru yürüdü. Ne tuhaf tipler var.

 

Gecenin geri kalanı hızlı geçmişti. İşimiz bittiğinde Acar beni eve bırakıp gitmişti. Eve geldiğim gibi de Yasemin, İzem ve Defne'nin hâlâ oturup konuştuğunu görmüştüm. Onlara bir şey demeden odama gidip duş aldım. Giyindikten sonra mutfağa gittim. Üçü de oturmuş kahve içiyordu ve saat bir di. Defne'nin yanına oturdum.

 

"Naber yıkık," dedi İzem gülerek.

 

Güldüm. "Sabah sen böyleydin," dedim.

 

"Evet, doğru."

 

Yasemin'e baktım." Hoş geldin," dedim.

 

"Hoşbuldum ama ben artık gideyim, geç oldu. Yarın görüşürüz kızlar." Ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü. İzem de onunla birlikte kalkıp kapıya doğru yürüdü. Defne'yle birlikte görüşürüz dedik.

 

İzem tekrar içeri geldi. Masaya oturup bugün ne yaptığını anlatı ikisi de. Onları dinlesem de yorgun olduğum için çok cevap veremiyordum. En son dayanamayarak ayağa kalktım ikisine de iyi geceler diyip, odama gittim. Kendimi yatağa atıp hiçbir şey düşünmeden uyudum.

💚🤎

Bölüm sonu. Yeni bölümde görüşmek üzere.

{ Instagram; karaelmas70 }

Bölüm : 11.12.2024 21:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...