20. Bölüm

20. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

 

Merhabalar

 

Yeni bölüm hoş geldiniz

 

Kahraman Deniz - Kafeste

 

Keyifli okumalar ✨

 

💚🤎

 

Dalgın bir şekilde yola bakıyordum. Asil ise arada bir benimle konuşuyor, soru soruyordu. Kafam dağılsın diye yaptığını biliyordum. Yine de kısa cevaplar vererek tekrar önüme dönmüştüm. Başımın ağrısı devam ediyordu. Yaraya küçük bir pansuman yapmıştı, Asil. Yüzümde kurumuş kanları da elinden geldiğince silmiştim ama ben sanki yüzümde hâlâ kan varmış gibi hissediyordum.

 

 

"Geldik," Asil'in sesiyle irkilip baktım ona. Araba çoktan durmuştu. Ben elimi kemere atmıştım, Asil ise arabadan inmişti ve benim olduğum tarafa doğru yürüyordu. Kemeri açtım, Asil de kapımı açmıştı.

 

 

"Buna gerek yoktu," dedim kapımı açmasını kastederek.

 

 

"Biliyorum. Sevgilime hizmet etmek benim görevim," dedi gülerek.

 

 

"Görevin falan değil," dedim. Elimi tuttu ve iki katlı güzel bir eve doğru yürüdük.

 

 

Asil bahçe kapısını açtı, adımlarımızı siyah olan evin kapısına doğru attık. Kapıyı açmasını beklerken, ben etrafa bakınıyordum. Sade güzel bir evdi. Bakışlarım bahçeyi taradı, küçük bir oturma köşesi vardı ve üstü de kapalıydı. Güzel bir alandı.

 

 

"Evet güzelim. Bir diğer evine hoş geldin." Dedi Asil kapıyı sonuna kadar açtı. Gülerek eve girdim.

 

 

"Hoş buldum," dedim bizi karşılayan büyük hole baktım. Asil kendi paltosunu çıkardı, ben de çıkardım ve ona doğru uzattım. Asil'i beklemeden içeri doğru yürüdüm. Ama ondan önce aklıma gelen şeyle duraksadım. Ayağımda çamurlu olan ayakkabıyı çıkardım. İçeri doğru adımlamaya devam ettim.

 

 

Büyük ve sade dizayn edilmiş salona gelmiştim. Boydan boya camla kaplı bir duvar, küçük bir şömine köşesi, yanında duran ikili küçük koltuk ve tabii koyu gri koltuk takımları. Güzel bir salondu.

 

 

"Evin dizaynı tamamı Dolunay'a ait," hemen sağımda duran Asil'e bakışlarımız kesişti. Kız kardeşinin ismini duyunca, aklıma gelen şeyle güldüm. "N'oldu?" Dedi Asil de benimle birlikte gülerek.

 

 

"Evini rengarenk yapmadığına şaşırdım. Onda öyle bir şey var," dedim gülmeye devam ettim. Asil elimi tuttu ve beni şöminenin önünde duran koltuğa doğru yürüttü.

 

 

"Benden uyarı aldı da ondan," dedi eğlenir bir sesle. Pek inandırıcı gelmemişti ama yine de inanır gibi kafamı salladım. Konu Dolunay olunca, istediği her şeyi yapabilecek biri geliyordu aklıma. Bunu da ilk izlenimde fark etmiştim. "Biraz ısın, sonra güzel bir duş al. O arada ben de ısınman için güzel bir çorba yaparım."

 

 

Üzerime baktım, kazağımın yaka kısmı kan olmuş ve o kan da kurumuştu. "Olabilir ama giyecek bir şeyim yok," dediğimde yüzünde yine o serseri gülüş belirdi. Bu gülümsemeyi seviyordum.

 

 

Elimi tekrar tutup, peşinden sürükledi. Merdivenlere yöneldi. Üst kata çıktık, odası olduğunu tahmin ettiğim kapının önüne geldik. Asil kapıyı açtı ve benimle birlikte içeri girdi. Odasıydı.

 

 

Odası da fazla sadeydi. Gereksiz hiçbir şey yoktu. Büyük bir yatak, yatağın hemen sağında büyük bir dolap, solunda ise yine camdan duvar vardı. Bunun dışında, yatağın yanında komodin dışında hiçbir şey yoktu.

 

 

"Önce sana giymen için bir şeyler ayarlayalım," dedi elimi bıraktı ve gri, siyah karışımı dolaba doğru yürüdü. Kapağı açtı. Haki yeşili kazak ve siyah eşofmanı çıkardı. Bedenini bana döndürdü. "Banyo kapısı arkanda, seni mutfakta bekliyorum güzelim," dedi yanıma doğru yürüdü ve şakağıma küçük bir öpücük bıraktı. Gülerek kafamı salladım.

 

 

Banyoya yöneldim, kapıyı açıp içeri girdim. Fazla büyük değildi ama küçük bir banyo da sayılmazdı. Sade ve güzeldi banyo. Derin bir nefes aldım ve üzerimdeki kıyafetleri çıkardım. Bakışlarım aynadaki halime kaydı. Alnımdaki pansumanı çıkardım. Küçük bir şişlik vardı.

 

 

Kendimi suyun altına attım. Gözlerimi kapattım. Suyun öylece üzerimden akmasına izin verdim. Kısa bir duşun ardından, vücuduma sardığım havluyla çıktım banyoda. Yatağın üzerinde bulunan ve yeni iç çamaşırlarını gördüm. Utanmayı bir kenar bırakıp hızla giydim.

 

 

Asil'in verdiği kıyafetleri giydim. Tekrar banyoya gidip, Asil'in tarağıyla saçlarımı taradım. Saçımdaki ıslaklığı havluyla son kez aldım.

 

 

"Masal," diye Asil'in sesini duydum kapının önünden.

 

 

"Girebilirsin."

 

 

Kapıyı açıp içeri girdi. Bakışları baştan sona bendenimde gezindi ve saçlarımda durdu. "Saçlarını kurutman gerek." Dedi yanıma doğru gelip, elini saçlarıma attı.

 

 

"İstemiyorum. Başım ağrıyor," dedim bir de o yüksek sesi duymak istemiyorum.

 

 

Asil kaşlarını çattı, küçük dolaplardan birini açtı ve içinden pansuman malzemeleri çıkardı. "Hastaneye gitmemekte hâlâ ısrarlı mısın?"

 

 

"O kadar kötü değil," dedim. Gözleri sadece küçük yaramdaydı, eline aldığı merhemi pamukla birlikte anlıma doğru götürdü.

 

 

"Sıcak çorba var, çorbayı içtiğinde sana ilaç vereceğim. Sonra uyu, kendini iyi hissedersin." Dediğinde cevap vermeden kafamı salladım. Uyumak iyi gelirdi ama ben uyumak da istemiyordum.

 

 

"Asil," dedim gözlerimi kapatarak.

 

 

"Sevgilim."

 

 

"Bu olanlar fazla korkunç. Fazla karışık. Katil bulunamıyor, insanlar ölüyor ve sanki..." Dediğimde beni susturdu.

 

 

"Bunları şimdi konuşmayalım. Bunları konuşmak için, iyi değilsin." Dediğinde alayla güldüm.

 

 

"Ne zaman peki? Ne zaman konuşulmalı? Sürekli aynı şeyler oluyor," dedim kendimi geri çektim. Asil'in eli öylece havada kaldı. "Masum insanlar ölüyor," dedim derin bir nefes alıp, elimi saçlarıma daldırdım.

 

 

Sakin geçen günüm yoktu. Bu beni yoruyordu ve şimdi olduğu gibi de insanları kırıyordum. İçime atamadığı şeyler öfke olarak yansıyordu, dışarı. Oysaki eskiden hissettiğim şeyleri çok iyi gizleyebiliyordum.

 

 

"Biliyorum." Tekrar bana doğru yürüdü, elini belime attı. "Biraz daha ayakta durursan bayılacaksın," dedi bizi banyodan çıkardı. Yatağa oturttu. Önümde diz çöktü ve ellerimi tuttu. "Önce sen Masal. Önce senin iyi olman lazım."

 

 

"Neyi değiştirir benim iyi olmam ya da olmamam. Başka insanlar ve o insanların da yakınları kötü olduktan sonra, benim iyi olamam neye yarar," dedim yutkunarak. Ağlamak istiyordum, deli gibi ağlamak istiyordum ama bunu onun yanında yapmak istemiyordum.

 

 

"Benim için, senin iyi olman önemli. Sana önceden de söylediğim gibi, bundan sonra dava benden. Katili ben bulacağım, başka canları yakmadan önce tabii."

 

 

Güldüm. "Levent Beyin gözü öyle kör olmuş ki... Katili bulacağım diye, başka birini kurban etti. Sana izin verir mi?"

 

 

"Ondan izin istemedim zaten." Ayağa kalktı, elini uzattı. "Hadi gel, biraz daha aç kalırsan bu sefer gerçekten bayılacaksın," elini tutup ayağa kalktım. Kendimi aç hissetmiyordum ama Asil'in ısrarla yedireceğine de emindim. Bu yüzden de sessiz bir şekilde uydum ona.

 

 

Mutfağa girdim. Asil, mutfağın köşesinde duran masaya doğru yürüttü beni ve sandalyemi çekip oturmamı bekledi. Sandalyeye oturduğumda, geri çekildi.

 

 

Burnuma dolan çorba kokusuyla birlikte aç olduğumu hissettim. Çok güzel kokuyordu ve bu da açılmama sebep olmuştu. Asil, çorbayı önüme bıraktı. Kendi tabağını da önüne koydu ve sandalyeye oturdu. "Bu işlerde pek iyi değilim ama zorla öğrendiğim çorbayı sana yapmak istedim," dedi önümdeki tarhana çorbasına baktım. Güldüm.

 

 

"Neden zorla?" Dedim meraklı bir sesle.

 

 

"Annemin zoru işte. Üniversiteye başladığım zaman zorla öğretmişti. Sanki aç kalacağım da," dedi son söylediğini alayla söylemişti.

 

 

Çorbadan bir kaşık aldım. Ağzım yayılan tatla birlikte gözlerimi hızla Asil'e döndü. "Çok güzel olmuş," dedim gerçekten de çok güzel olduğu. Yediğim hiçbir tarhana çorbası benzemiyordu.

 

 

"Afiyet olsun güzelim. Hepsini bitir," dedi önümdeki koca kaseyi gösterdi.

 

 

"Annen, başka yemek öğretmedi mi sana?" Dedim meraklı bir şekilde.

 

 

"Öğreti," dedi o da bir kaşık aldı çorbadan. "Ama benim yapabildiğim tek şey bu," dedi gülerek.

 

 

"Güzel olmuş," dedim önüme döndüm.

 

 

Kendimi daha iyi hissediyordum, en azından sabaha göre. Yanımda Asil'in olması ve yaptığı çorba... Bana çok iyi gelmişti. Aklımda hâlâ bir çok soru vardı ama şimdi düşünmek ve moralimi bozmak istemiyordum.

 

 

"İç hadi," Asil'in sesiyle irkilip kendime geldim. Elinde su ve bana uzattığı ilaca baktım. Ne zaman kalktı masadan? Hiç farkında değildim.

 

 

Elindeki ilacı ve suyu aldım. "Teşekkür ederim," dediğimde saçlarıma küçük bir öpücük bıraktı. Tekrar yerine oturdu.

 

 

"Önemli değildi. Başın ağrıyorsa, uyu sen." Dedi. İlacı içtim, elimdeki bardağı masaya bıraktım.

 

 

"Uykum yok," dediğimde güldü.

 

 

"O zaman güzel bir film seçiyoruz ve izliyoruz," dediğinde derin bir nefes aldım.

 

 

"Bunu yapmana gerek yok," dedim gözlerine bakarak. Kafamı dağıtmak için elinden geleni yapıyordu ama farkında değildi. Yanımda olması bana iyi geliyordu.

 

 

"Neyi?"

 

 

"İyiyim ben. Gerçekten iyiyim."

 

 

Asil ayağa kalktı. "İyi ol. Daha iyi ol. Şimdi söyle bana, ne içmek istersin," dedi elini saçlarıma attı.

 

 

"Çay," dediğimde yüzündeki gülümseme genişledi.

 

 

"Kahve değil çay," dedi bildiği şeyi tekrar dile getirdi ve sonra meraklı bir sesle konuştu. "Alkollü içecekler?"

 

 

"Sevmiyorum."

 

 

"Çay seviyorsun," dedi geri çekildi. "Sen salona geç güzelim, filmi seç." Dediğinde kafamı salladım.

 

 

Pek film ya da dizi izleyen biri değildim. Bu yüzden film seçimini ona bırakacaktım. Ama emindim, Asil de o konuda pek iyi değildi.

 

 

Salona girdiğimde, kendimi koltuğa attım ve boş boş televizyona baktım. Başındaki ağrı azalmıştı. Asil'in verdiği ilaç işe yaramıştı.

 

 

"Bunu üzerine ört," gelen sesle tekrar irkildim. "Masal," dedi elindeki bardakları sehpaya bıraktı. Hemen yanıma oturdu ve battaniyeyi üzerime attı. "Boş boş dalıp gitmen hoşuma gitmiyor," dedi beni kendisine çekti. Başım göğsüne düştü. Kollarımı bedenine doladım.

 

 

"İyiyim, sadece biraz yorgunum. Film seçmedim, sen karar ver." Film seçmeye başlamıştı ve birkaç dakika sonra tekrar sesini duydum.

 

 

"Öyle olsun bakalım," dedi beni biraz daha kendisine çekti. "Rastgele seçtim, umarım beğenirsin," dedi eli saçımı buldu. Diğer eli ise belimdeydi.

 

 

"Beğenirim," dedim gözlerimi kapattım. Kokusu uykumu getirmişti. "Saat kaç?" Dedim. Evdekiler bu gece eve gelmeyeceğimi söylemem gerekiyordu.

 

 

"Gece yarısı olmasına az kaldı," dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı.

 

 

"O kadar oldu mu?" Dedim. Zaman ne hızlı geçmişti. "Evdekilere haber vermem lazım," dedim geri çekilmek istedim ama Asil izin vermedi ve beni kendisine daha çok çekti.

 

 

"Haber verdim ben. Hadi film izleyelim," dediğinde sustum. Gözlerimi tekrar kapattım. Film izleyecek kadar enerjik değildim. Asil'e sarıldığım zaman, ne kadar yorgun ve ona ne kadar ihtiyacım olduğunu anladım.

 

 

Onun kolları arasında uyuma fırsatını kaçıramazdım. Kokusunu içime çektim ve gözlerimi daha sıkı yumdum.

 

 

Asil ise saçlarımla oynamaya ve arada bir öpücük bırakmaya devam ediyordu.

 

****

 

 

"Oha!"

 

 

Duyduğum yüksek sesle, yüzümü buruşturdum. Gözlerimi açamadım, kafamı sağa döndürdüm ve uyumaya devam ettim.

 

 

"İnanamıyorum," diye aynı sesi yine duydum. Sesin sahibi tanıdık geliyordu.

 

 

"Ne oluyor?" Diyen başka bir ses duydum. Bu ses Asil'in sesiydi. Doğru ya, ben onun evinde kalmıştım.

 

 

"Ne mi oluyor? Evine gelip de böyle bir manzarayla karşılaşacağımı bilmiyordum." Dedi aynı ses heyecanla.

 

 

"Dolunay, sus canım kardeşim."

 

 

"Tamam. Sevgilin uyusun. Ayrıca abi, kızı ilk defa mı evine getirdin, bilmiyorum ama tarhana çorbası ne ya! Hiç romantik değilsin."

 

 

Onlara uyandığımı söylese miydim acaba?

 

 

"Dolunay," dedi Asil uyarır bir sesle. "Sen nasıl içeri girdin?"

 

 

Gülme sesi duydum. "Yedek anahtarını çaldım, yani aldım. Tabii kısa bir süre aldım, hemen verecektim zaten..."

 

 

"Tamam. Uyandırma sevgilimi, git kahvaltı hazırla," dedi Asil. Bir eli belimde, diğer eli ise saçlarımdaydı. Ben de onun üzerinde uzanmış bir şekilde uyuyordum. Bulunduğumuz durumdan dolayı sonradan utanacağımı biliyorum. Kardeşinin bizi böyle görmesinden dolayı da sonradan utanacağımı biliyorum.

 

 

"Uyandır zaten, ben yengeciğimle konuşmak istiyorum. Tamam, bakma öyle gidiyorum." Oluşan hareketlilikle birlikte Dolunay'ın gittiğini anladım.

 

 

Gözlerimi açtım, geri çekilmek istedim ama Asil izin vermedi. "Günaydın."

 

 

"Günaydın," dedim kendimi hâlâ kollarından kurtarmak istiyorum ama mümkün değildi. Sımsıkı tutuyordu. "Asil, bırak beni."

 

 

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gülerek bakıyordu bana. "Kahvaltı hazır olana kadar, kollarımda kal," dedi yüzüme düşen saçları geriye çekti.

 

 

"Kardeşin içerde," gözlerimi kaçırdım. Bu kadar utangaç olmamam gerek.

 

 

"Evet," dedi umursamaz bir sesle. Ellerimi göğsüne yasladım, üzerinden biraz doğruldum.

 

 

"Böyle durmamız doğru değil, bırak beni," dedim.

 

 

Adamın umrunda bile değildi. Ama ben utançtan kafamı göğsüne gömüp, bir daha da kaldıramayacak gibi hissediyordum. Neyse ki Asil'in telefonu çaldı. Oturur pozisyona geçtik. Asil, telefonu alıp camla kaplı duvara doğru yürüdü. Telefonu açıp kulağına yasladı. Üzerinin çıplak olduğunu şimdi fark etmiştim ve gözlerim aynı zamanda kocaman açılmıştı.

 

 

"Evet," dedi telefonu açar açmaz. "Birazdan orda olurum. Tamam, geliyorum." Dedi ve telefonu kapatıp yanıma doğru adımladı.

 

 

"Ne oldu?"

 

 

Derin bir nefes aldı. "Adliyeye geçmem gerek."yanıma oturdu. "Bugün işin yok zaten. Burda kal, işimi bitirip hemen geleceğim." Dediğinde kafamı salladım.

 

 

"Ne zaman gelirsin peki?"

 

 

"Belli olmaz ama erken bitirip geleceğim. Burada, beni bekle," dediğinde kafamı salladım. Başka işim yok zaten.

 

 

"Kahvaltı hazır." Dolunay'a baktım. Kot pantolon ve üzerine de beyaz kazak giymişti. Saçlarında ki renk yoktu. "Günaydın yengeciğim," dedi gülerek bize doğru adımladı.

 

 

"Dolunay," diye uyardı Asil.

 

 

"Ne? Yengem değil mi? Ha bu arada abi, benim de bugün işim yok, sen gelene kadar yengemle ilgilenirim. Evde sıkılmaz da," dedi heyecanla konuştu.

 

 

"Olmaz," dedi Asil net bir sesle.

 

 

"Neden?"

 

 

"Neden ki?"

 

 

Dolunay'la aynı anda konuştuk. Kısa bir süre birbirimize baktı ve sonra tekrar Asil'e döndük.

 

 

"Nedeni çok da, sana şimdi uzun uzun anlatamam güzelim. Bunun için fazla bir zaman gerekli," dedi Dolunay'a yandan bir şekilde baktı.

 

 

Dolunay ise sadece göz devirdi. "Abartmayı sever abim, sen takılma yengeciğim."

 

 

Asil, cevap vermedi. Yanıma gelip saçıma küçük bir öpücük bıraktı, Dolunay'a doğru yürüdü ve onun da saçlarına küçük bir öpücük bıraktı. "Evden çıkmak yok, ben gelene kadar birlikte vakit geçirin. Dolunay," dedi Asil geri çekildi ve kardeşinin gözlerine baktı.

 

 

"Efendim," dedi Dolunay sevimli bir gülümsemeyle.

 

 

"Anladın mı?" Neden bu kadara büyük bir tepki veriyor ki?

 

 

"Anladım abiciğim. Ve biraz daha bizimle kalırsan geç kalacaksın," dedi Dolunay yanıma doğru adımladı ve oturdu.

 

 

Asil son kez ikimize baktı ve ağzında bir şeyler geveledi. Derin bir nefes aldı, arkasını dönüp merdivenlere yöneldi.

 

 

"N'aber?" Dedi Dolunay gülerek yüzüme bakıyordu.

 

 

"İyi," dedim gözlerimi kısarak baktım yüzüne.

 

 

"Seni burada gördüğüme sevindim." Bakışları üstümde gezindi. "Seviştiniz sanırım?" Dediğinde gözlerim kocama açıldı.

 

"Ne!"

 

 

Yüzünde büyük bir gülümseme oluştu. "Tamam, utanma. Ben hazırım, yeğenlerimin olmasına."

 

 

Panikle konuştum. "Yok öyle bir şey." Bakışları üzerimdeki Asil'e ait olan kıyafetler kaydı. "Gerçekten yok... Konuyu kapatabilir miyiz?" Dedim utançla.

 

 

"Tabii, beni ilgilendirmez ne yaptığınız," dedi. Ben ağzım açık bir şekilde onu dinliyordum. Bu kadar rahat konuşması beni şaşırtıyordu. "Hadi gel, açım ben." Dedi ayağa kalktım.

 

 

O sırada Asil tekrar salona girdi. Sabah ki dağınık hâli gitmişti ve daha çekici bir şekilde yanımıza doğru geliyordu. Tamam, bu kesinlikle doğruydu. Takım elbise demek, Asil demekti.

 

 

Tam karşımda durdu ve elini belime attı. "Hemen gelmeye çalışacağım," dedi kafamı sallamakla yetindim. "Ayrıca güzelim, Dolunay'a fazla takılma," dediğinde kardeşinin sesi ikimizin arasında duyuldu.

 

 

"Aşk olsun abi. Senin yüzünden yengeciğim yanlış tanıyacak beni," dediğinde Asil güldü ve göz devirdi. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

 

 

"Dediğimi yap," dedi gülerek. Ben de güldüm. Dudağıma küçük bir öpücük bıraktı ve geri çekildi. Hızla mutfağın kapısına baktım. Neyse ki Dolunay mutfaktaydı.

 

 

"Asil," dedim uyarır bir sesle.

 

 

"Sevgilim." Dedi yeşil gözleri parlıyordu.

 

 

"Gitmen gerek," dedim yutkunarak.

 

 

"Güzelmiş," dediğinde kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.

 

"Ne?"

 

 

Dudağı kenara kıvrıldı. "Sevgilim demek. Güzelmiş. Bu kelimenin hoşuma gideceğini bilmezdim." Sustum. Buna benzer bir cümle kurmuş muydu? Yine de susutum ve gözlerine baktım. Konuşmak onun yanında bazen zor oluyordu. Tekrar eğildi ve dudağıma küçük bir öpücük bırakt. "Şimdi gidiyorum, görüşürüz." Cevap vermedim bile beklemeden çıktı evden. Arkasında boş boş kalmakla yetindim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

 

 

Daha önce sevgilim olmuştu desem yalan olurdu. Çıktığım ama kısa sürdüğü çok kişi oldu. Hiçbiri böyle hissettirmedi. Asil'e kısa sürede hissetigim şeyler beni bile afallatmıştı.

 

 

"Masal," gelen sesle irkilip kendime geldim. Mutfağa yöneldim. Sade mutfak, yanlız yaşayan bi erkeğe göre fazla temizdi. Adımlarımı masaya doğru attım ve dolunayın karşısına geçip oturdum. "Alnına ne oldu?" Dediği şeyle ellerim alnıma gitti ve hissetigim ağrıyla yüzümü buruşturdum.

 

 

"Ufak bir kaza geçirdim. Önemsiz yani," dedim önümde duran sıcak çaydan bir yudum aldım.

 

 

"Kötü görünüyor," dediğinde gülümsedim. Yeni tanıdığım biriydi ve beni düşünmesi tuhafı hissettirmişti.

 

 

"Dediğim gibi, önemsiz."

 

 

Kafasını salladı. "Peki. Eee ne yapıyoruz?" Dediğinde kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.

 

 

"Neyden bahsediyorsun."

 

 

Göz devirdi. "Abim eve geç gelir, bundan eminim. Bütün gün evde oturacak mıyız?"

 

 

"Bu pekte iyi bir fikir değil gibi," dedim. Yüzünde büyük bir gülümseme oluştu ve bu da gözlerimi kısarak ona bakmamı sağladı. Yüzündeki gülümseme hiç hoşuma gitmemişti.

 

 

"Ya, neden! Birlikte vakit geçiririz, hem birbirimizi daha iyi tanımış oluruz," dedi yüzüme baktı. Ona evet dememi bekliyordu.

 

 

"Asil..." Cümlemi tamamlamama izin vermedi.

 

 

"Abim ses çıkarmaz. Ayrıca, dışarı çıkacağız. Buna da kızmaz ya!"

 

 

Derin bir nefes aldım. En fazla ne olabilir ki? Dışarı çıkıp tekrar eve gelecektik. "Tamam ama abine haber verelim."

 

 

"Oh be! Abimi merak etme, ben haber veririm." Dediğinde ayağa kalktım.

 

 

"Ben yüzümü yıkayıp geliyorum." Dedim mutfaktan çıkıp, banyoya doğru yürüdüm. Yüzümü yıkadım, alnındaki yara kötü durmuyordu. Saçlarımı açtığımda tamamen kapatıyordu.

 

 

"Masal," kapının dışından seslenen Dolunay'a bıkkın bir nefes verdim. Kapıyı açıp çıktım banyodan.

 

 

"Efendim," dedim. Elinde tuttuğu kıyafetleri kaldırdı.

 

 

"Dışarı, abimin sana üç beden büyük gelen kıyafetleriyle çıkmayacaksın değil mi?" Üzerimde bulunan Asil'in kıyafetlerine baktım. Gerçekten de büyük duruyordu üzerimde.

 

 

"Tabii ki de hayır," dediğimde kollarıma girdi. Birlikte Asil'in odasına doğru yürüdük.

 

 

Elindeki kıyafetleri gösterdi. "Giyin sen, ben aşağıda bekliyorum."

 

 

"Nereye gideceğiz?"

 

 

"Bildiğim, harika bir kafe var. Önce oraya gideriz, kahve içeriz. Sonra... Sonrasına da sonra bakarız işte." Güldüm.

 

 

Cevap vermeden odaya girdim. Elimde duran kıyafetleri yatağa attım ve üzerimde bulunan Asil'in kıyafetlerini çıkardım. Üzerimi giyinip, aynaya baktım.

 

 

Kısa siyah etek ve siyah bol gelen kazak vardı üzerimde. Güzel durmuştu. Odadan çıktım ve tekrar salona girdim.

 

 

"Sana tam olacağından emindim," dedi bana doğru geldi. "Bedenlerimiz aynı," dedi bakışlarım üzerine kaydı. Kısa mini lila elbise vardı üzerinde. Dışarı çıkmak için fazla göz alıcı bir elbiseydi.

 

 

"Asil'e haber verdin mi?"

 

 

Göz devirdi. " Verdim. Hadi gidelim, taksi bizi bekliyor." Dedi beni çekiştirip zorla çıkardı evden. Taksiye bindik, yol boyunca Dolunay hiç durmadan konuşmuştu.

 

 

Bir insan nasıl durmaksızın konuşa biliyordu ki?

 

 

"Geldik," dedi Dolunay. Taksi parasını verip, kafeye doğru yürüdük. "Ay, çok güzel bir gün olacak. Kız kıza vakit geçireceğiz," dedi.

 

 

Kafeye girdiğimizde kaşlarım çatıldı. Oldukça kasvetli ve boğuk bir yerdi. İçerde bir sürü tuhaf tipler vardı. Ya da bana tuhaf gelen tipler. "Selam bebek," diyerek Dolunay'ın yanından geçip giden adama baktım.

 

 

"Ay, şapşal." Dolunay'a yandan ters bir bakış attım. "Gel, şuraya oturalım."

 

 

Gösterdiği yere doğru ilerledik. Oturduğum gibi tekrar kafeye baktım. "Kaç yaşındasın Masal?" Dedi Dolunay hemen sohbet moduna girdi.

 

 

"Yirmi iki ama yakında yirmi üç." Dedim. Yanımıza gelen garsonla susmak zorunda kalmıştık. Siparişi alıp gittiğinde, Dolunay tekrar konuştu.

 

 

"Abim yirmi sekiz yaşında. Abime göre fazla küçüksün." Dediğinde güldüm. Pek takıldığım bir konu değildi.

 

 

"Sen kaç yaşındasın?"

 

 

"Yirmi," dediğinde kafamı salladım. "Ben bi lavaboya gidip geliyorum," dedim oturduğum yerde kalktım. Dolunay, kafasını salladı.

 

 

Adımlarımı lavaboya doğru attım, hiçbir yere bakmadım. Tuhaf kafeydi ve burada bulunan insanlar da farklıydı. Kapıyı açıp içeri girdim ve aynanın karşısına geçtim. Suyu açıp avuç içlerime doldurdum, ellerimi suyun altından çektim. Yüzümü yıkamak istiyordum ama alnımdaki küçük sargıyı ıslatmak istemedim, ellerimi yıkadım.

 

 

Duyduğum bağırma sesleriyle kaşlarımı çattım, ses git gide daha fazla yükseliyordu.

 

 

Kapıya doğru yürüdüm ve kapıyı açıp çıktım lavabodan. İçeriye doğru adım attım ama gördüğüm şeyle birlikte adımlarım duraksadı. Gözlerim kocaman açıldı.

 

 

Dolunay, üstüne çıktığı masadan zıplayıp başka bi adamın sırtına bindi ve adamın iki kulağını çekmeye başladı. Hırsını alamamış gibi adamın kafasını ısırmaya başladı.

 

 

"Bırak lan!" Dedi adam bağırarak ama Dolunay'ın umrunda bile değildi, o da bağırdı.

 

 

"Gücün ancak kadına mı yetiyor lan! Şimdi bana da vur da görelim," dedi bağırarak ve yaptığı şeyden keyif alır gibiydi.

 

 

"Sırtımdan in, o zaman görürsün," dedi adam acıyla bağırarak. Kafe tamamen karışmıştı ve her taraftan başka bir ses vardı. İnsanlar Dolunay'ı adamın sırtından almak istiyordu ama Dolunay daha sıkı tutmuştu adamı.

 

 

"Az önce sırtında değildim oruspu çocuğu," dedi adamın kulaklarını bıraktı ve saçlarına asıldı.

 

 

"Bırak sevgilimi, yardım etsenize," diye bağırdı başka biri.

 

 

"Az önce seni dövüyordu be! Ne sevgilimi kızım," dedi Dolunay.

 

 

Adımlarımı onların olduğu tarafa doğru attım. "Dolunay," dedim hemen konuşarak. Konuşmamla birlikte polislerin içeri girmesi de bir olmuştu zaten. Dolunay adamın sırtından indi ve benim olduğum tarafa doğru yürüdü. Gözlerimi ona çevirdim, masum bakışlarına rağmen kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.

 

 

Sanırım şimdi Asil'i anlamıştım. Belayı üzerine çeken kardeşi konusunda beni uyarmıştı ve ben buna rağmen onu ciddiye almamıştım.

 

🤎💚

 

Bölüm sonu...

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Umarım keyif alarak okuduğunuz bir bölüm olmuştur...

 

{ Instagram: karaelmas70}

Bölüm : 12.02.2025 21:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...