25. Bölüm

25. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

Merhabalar

Yeni bölüme hoş geldiniz✨

Adamlar - Sarılırım Birine

Keyifli okumalar dilerim ✨💫

💚🤎

Karanlık ve kasvetli hava ruha işler gibiydi. Soğuk kendisini belli etmek ister gibiydi. Yeryüzünde tek canlı bile yokmuş gibiydi.

 

Adam, karşısında ona korkarak bakan kadına baktı. Korkması hoşuna gitmişti, dudağı hafif bir şekilde kıvrıldı.

 

"Savcı ölmedi mi?" Dedi soğuk kanlılıkla konuştu.

 

Kadın yutkundu, derin bir nefes aldı. İki adım uzağında olan adama bakmak istemiyordu. "Sen yaptın," dedi korkusuna rağmen öfkeyle konuştu.

 

"Ben yaptım fakat amacım onu öldürmek değildi, sadece küçük bir ders vermekti," dedi ellerini arkada birleştirip üstten baktı kadına.

 

"Öldürmek değil mi? Canıyla uğraşıyor şuan. Ölebilir di," dedi farkında olmadan sesini yükselti kadın.

 

"Ölebilir di fakat ölmedi. Ölse güzel olurdu fakat o yaşamayı seçti."

 

Kadın alayla güldü. "Seçmek mi? Yaşamayı o mu seçti? Ne saçmalıyorsun sen!"

 

Adam iki adımlık mesafeyi kapattı, kadın geriye doğru adım atacaktı ki gördüğü gözlerle donup kaldı.

 

O gözlerde ölüm vardı...

 

"Aptal insanlar. Tanrı beni aptal insanlarla uğraştırma için yarattı. Baksana bir tanesi tam karşımda," dedi alayla. "Neden bu kadar körsün, sen ve diğerleri."

 

"Ne demek istiyorsun?"

 

"İstesem onu bu şekilde öldürmezdim," dedi ürkütücü bir sesle ve devam etti. "Bu kadar basit bir ölüm hoşuma gitmez, acı çektiğini görmek lazım. Acı çekmeli ve benim bunu görmem lazım." Dedi ve kadının kulağına doğru eğildi. "Kan görmem lazım," dedi arzuyla.

 

Kadın yutkundu, titreyen sesine lanet okudu. "Sen, sen tam bir pisliksin," dedi ellerini iki yandan yumruk yaptı.

 

Adam, geri çekildi ve kahkaha atmaya başladı. "Pislik mi? Çok hafif kalır. Daha ağır bir hakaret beklerdim senden," dedi kafasını sağa sola salladı.

 

"Masal," dedi kadın devam etti. "Onu neden koruyorsun? Neden ona bu kadar yakınsın?"

 

Kadını aklını karıştıran tek şey buydu.

 

"Aptal! Gerçekten tam bir aptalsın!" Derin bir nefes aldı. "Masal, umrumda bile değildi. Benim için sadece piyondu ve istediğim şeyi elde etmemi sağladı. Şimdi sıra onda," dedi gözlerini tekrar karanlık gökyüzüne çevirdi. "O, sadece kısa süreliğine dokunmaz. Ve dokunulmaz olana, dokunulmaz."

 

"Ne saçmalıyorsun sen," dedi kadın iki adım geriye attı. Elleri daha fazla titremeye başladı. Hayır! Bedeni titremeye başlamıştı. "Ne yapacaksın?" Dedi korkuyla konuştu.

 

Adam, gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Gözlerini açmadı fakat gelen ayak seslerini duydu. Tepki vermedi.

 

"Savcı yaşıyor. Durum da iyi, normal odaya almışlar." Adam gözlerini açtı ve karşısında ona nefretle bakan gözlere baktı.

 

"Güzel," dedi ellerini giydiği siyah pantolonun ceplerine soktu. "Sevdim sizi," dedi ve alayla gülüp devam etti. "Siz, yeni piyonlar sınız. Şimdi gidin ve burada konuşulan her şeyi unutun," dedi, bakışları kadına kaydı, sonra da yeni gelen adama kaydı. "Unutmak istemiyorsanız da, neler olacağınız çok iyi biliyorsunuz."

 

"Neden savcıya zarara verdin?" Dedi yeni gelen adam. Merak ettiği tek şey buydu. "Seni bulamaz fakat sen ona yaklaştın."

 

"Beni bulamaz fakat ben istediğim için kendimi ona belli etmeyi tercih ettim." Göz devirdi ve bıkkın bir soluk bıraktı. "Ayrıca, savcı fazla can sıkmaya başladı. Masayı dağıtarak yaptı bunu," dedi onu bulmak için toplanan insanları bahsederek.

 

"Sen gerçekten hastasın. Tedavi olman gerekiyor," dedi kadın ürkek çıkan sesine rağmen konuşmuştu.

 

Cık'ladı adam. "Bu iki oldu güzel kız. Üçüncüde affetmem bak," dedi, kadınla alay ettiği çok belliydi.

 

Adam, karşısında duran insanlarla eğleniyor ve bu onun yaptığı en sevdiği şeydi.

 

"İnsanlara, sebepsiz yere zarar veriyor. Ah! Pardon öldürüyorsun ve bundan zevk alıyorsun," dedi kadın. Yeni gelen adam uyarı niteliğinde kadını elini tuttu fakat kadının umrunda bile olmadı. Korkmasına rağmen konuşmaya devam ediyordu. "Neden? Neden masum insanları öldürmekten zevk alıyorsun.? Neden? Sebebi ne?"

 

Adam, geldiğinden beri ilk defa sinirlendi. Dişlerini sıktı ve konuşmaya başladı. "Kes sesini!" Dedi öfkeli bir sesle.

 

"Sus," dedi yanında elini tutan adam. Kadını susturdu.

 

"Şimdi, uslu uslu işinize dönün ve canımı daha fazla sıkmayın," dedi ve bir anda gülmeye başladı. "Keyifli bir gece oldu benim için," dedi ve arkasını dönüp hastaneye doğru yürümeye başladı.

 

Adımları yavaş ve sağlamdı. Yüzünde küçük bir gülümseme vardı. Zihninde ise zehirli düşünceler vardı.

*

Derin bir nefes aldım ve hâlâ elimde çalan telefona baktım. Telefon saatlerce elimdeydi ve her kim arıyorsa fazla ısrarcıydı.

 

Lavabodan çıktığım gibi hastanenin koridorunda ki bekleme koltuklarından birine oturmuştum. Kimsenin olmadığı bir yerdeyim ve bu birazda olsa iyi gelmişti.

 

"Merhaba."

 

Gelen sesle irkildim. Bakışlarım yanıma yeni oturan adama kaydı. Gözlerimi kısarak baktım yüzüne, tanıyor gibiydi. "Merhaba," dedim içime kaçan bir sesle.

 

"Tanır mısın bilmiyorum, Ömer ben. Asil ve Dinçer'in arkadaşı," dedi gülerek.

 

"Hatırladım," dedim ve sustum.

 

"Yine tanışalım," dedi elini uzatarak. "Ömer."

 

Tereddüt ederek tuttum elini. "Masal," dediğimde yüzündeki gülümseme arttı.

 

"Biliyorum," elimi geri çektim, o da elini çekti. "Neden buradasın? Asil'i normal odaya aldılar ve uyanmıştır şimdi," dediğinde yutkundum.

 

Neden buradayım diye düşündüm. Asil'in yanında olmam lazım fakat ben gidemiyordum. Hiçbir engel olmamasına rağmen, duyduklarım yüzünden gidemiyordum. Telefonun sesi tekrar duyuldu, bakışlarım tekrar telefona döndü ve benimle birlikte Ömer'in de bakışları telefona kaydı. Bıkkın bir soluk aldım, telefonu sahibine götürmem gerekiyor.

 

"Ömer," dedi Dinçer koridorun ucunda, bize doğru hızlı adımlarla geldi. Ömer, oturduğu yerden kalktı. "Ne zaman geldin sen?" Dedi Dinçer gülerek sarıldı Ömer'e.

 

"Olanları duyduğum gibi geldim," dedi ve geri çekildi.

 

"Yengem nerede?" Dedi Dinçer gülerek.

 

"Rahatsız biraz, gelmesini istemedim ben," dedi Ömer.

 

"İyi yaptın," dedi Dinçer ve bakışları beni buldu. "Masal, sen de yukarda duran delinin yanına çık. Uyandığında beri seni sorup duruyor," dedi Dinçer ve yanıma oturdu.

 

"Ben, Asil'in yanına gidiyorum," dedi Ömer, cevap beklemeden yürümeye başladı.

 

"Geleceğim," dedim elimdeki telefonu havaya kaldırdım. "Önce sahibine telefonunu vermem lazım," dedim fakat işler benim için farklıydı. Kaçıyordum, Asil'den kaçıyordum.

 

"Kimi telefonu," dedi Dinçer kaşlarını çattı.

 

"Engin amcanın," dediğimde yüzünü buruşturdu.

 

"Amca ne kızım!" Dedi ve göz devirdi. "Neyse, telefonu bana ver sen, zaten herkes yukarda."

 

Bakışlarım koridorun ucunda, hızlı adımlarla bize doğru gelen Dolunay'a kaydı. Tam karşımızda durdu. "Abim delirdi. Masal'cığım, yengem sen niye bu adamın yanına gitmiyorsun ya!" Bakışları telefona kaydı. "Niye telefonu vermedin ki babama," dedi. "Ver bana sen, çabuk gelin." Telefonu alıp geldiği gibi de gitti.

 

"Deli dediğin zaman bağırıyor," dedi Dinçer kısık bir sesle. Ayağa kalktı. "Kalk hadi, biz de gidelim savcının yanına da daha fazla delirmesin."

 

Pes edip ayağa kalktım. Daha fazla kaçamazdım zaten. "Tamam, gidelim." Dedim.

 

"Masal."

 

Duyduğum sesle birlikte derince yutkundum. Cihan, karşımda durdu. Gözlerini üstüme dikmişti.

 

"Ben gidiyorum, siz de gelin," dedi Dinçer, koşar adım uzaklaştı bizden.

 

"Konuşmayacak mısın?" Derin bir nefes aldı, sesli bir şekilde verdi. "Bak, anlıyorum seni. Duydukların fazla yıkıcı fakat her şeyi bilmen gerekiyor Masal. Bilmen gereken çok şey var," dedi ve sonda fısıltıyla konuştu. "Kardeşim."

 

"Şimdi değil," dediğimde kafasını salladı. Her şey üst üste gelmişti ve bu benim için fazla zordu.

 

"Peki. Gidelim mi?"

 

Kafamı salladım, asansöre doğru yürüdük. Konuşmadık, asansöre bindiğimizde, kata geldiğimizde ve Asil'in kaldığı odaya doğru yürüdüğümüz de bile konuşmadık. Ben sustum, o sustu.

 

Gözlerim kapının önünde duran insanlara kaydı.

 

İdil, Öner, Aras ve Ömer bir köşede durmuş konuşuyorlardı. İdil'in gözleri bizim olduğumuz tarafa kaydı, gözleri gözlerimle kesişti fakat bir anda kafasını çevirdi. Bu sefer de Aras'la kesişti gözlerimiz. Bakışları düzdü, ürperdim.

 

Ne zaman ona baksam, vücudumda ürperti oluşuyordu.

 

Bakışlarımı kaçırdım. Elif abla, Dolunay'la bir köşede oturmuştu. Dinçer de telefonla konuşturdu. Ve yanında Engin amca ve Levent Bey vardı.

 

Ona hâlâ böyle söylüyordum içimden.

 

"Hadi," dedi Cihan elini omzuma koyduğunda irkilip geri çekildim. Eli havada kaldı, yutkundu ve elini yumruk yapıp indirdi. "Savcıyı bekletme."

 

Cevap veremedim, kafamı salladım ve kapıya doğru yürüdüm. Elif abla oturduğu yerden kalktı ve bana doğru iki adım attı. "Kimseyi içeri almadı, içeri giren herkesi de seni getirmesi için dışarı çıkardı."

 

"Ben," dedim derin bir nefes aldım. "İçeri gireyim," dediğimde kafasını salladı ve geri çekildi.

 

"Gir hadi," dedi yumuşacık bir sesle.

 

Kapıya doğru adım attım, kapıyı açıp içeri girdim ve gözlerim Asil'e kaydı. Uyuyordu. Kapıyı kapattım.

 

Ona doğru iki adım attım, kafasında hâlâ sargı vardı. Yanına doğru biraz daha yaklaştım. Uyandırmak istemedim onu, sessizce biraz daha yaklaştım. Bir adımlık mesafe vardı artık uyuduğu yatakla benim aramda. Yüzünde, şimdi farkettiğim çizikler vardı. Yüzümü acıyla buruşturdum.

 

"Neden gelmedin?" Sesiyle irkildim. Gözlerini yavaşça açıp baktı gözlerime.

 

Yeşil gözlerini özlemiştim.

 

"Ben," dedim yutkunarak. Söylemek istediğim çok şey vardı ve söylemek için de kendime zaman tanıdım.

 

"Gözlerimi açtığımda seni görmek isterdim," dedi ve yattığı yerden doğrulmaya çalıştı fakat başarılı olamadı. Hızlı bir şekilde yanına ulaştım ve engel oldum.

 

"Yapma," dedim, sırtını tekrar yatakla buluşturdum. "Canını yakıyorsun," dedim fakat umrunda olmadı. Elimi tuttu ve diğer elini de çeneme doğru götürüp ona bakmamı sağladı.

 

"Ne oluyor Masal? Soru ne? Dışarda duran insanlar mı bir şey söyledi sana?" Dedi gözlerini kısarak baktı yüzüme.

 

Uyandığı gibi yanında olmak isterdim, gördüğü ilk kişi de olmak isterdim fakat duyduğum şeyler beni, ona gelmemi engeldi.

 

"Masal," dedi baş parmağı çenemi okşadı. "Konuş güzelim," dedi, yaralı olan oydu fakat o beni düşünüyordu.

 

"Asil," dedim elini tuttum ve yüzüme dokunmasına engel oldum.

 

"Söyle, konuş benimle. Ne oluyor, canını ne sıktı."

 

Gözlerimi kapatıp açtım. Belki canını yakacaktım, belki üzecektim ama iyi olması benim için önemliydi.

 

"Sözümü kesme lütfen," dediğimde kaşlarını çattı. "Beni sonuna kadar dinle."

 

Kafasını salladı fakat canı yandığı için de yüzünü buruşturdu. "Peki, yeter ki konuş güzelim."

 

"Hayatta en büyük korkum yanlız kalmaktır," dediğimde elimi daha sıkı tuttu. Bu konuşmanın nereye gideceğini düşünüyor gibiydi. Devam ettim. "Bu yüzden de insanlara gereğinden de fazla bağlanır ve gitmesinler diye de her şeyi yapardım."

 

"Masal," dedi, susturdum onu, devam ettim.

 

"Ama gittiklerinde de fazla üzülmez devam ederdim hayatıma. Mecbur kalırdım çünkü, yanımda kalan insanlar da gitmesin diye yapardım."

 

"Masal," dedi tekrar, elimi daha sıkı tuttu.

 

"Bu yüzden de kendimden çok şey kaybettim." Güldüm, yüzüne bakmamaya devam ettim. "Fakat bir gün sen geldin ve her şeyim oldun Asil," dedim gözlerine baktım ve alayla güldüm. "Farklı hissettirdin. Bir anda hayatıma girdin ve farklı hissettirdin. Canım yandığında sesini duyduğumda canımın acısı geçiyordu." Bakışlarım cama kaydı. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. "Bir ailem yok, aile nasıl olur bilmiyorum fakat sen bunu bile bana hissettirdin," dedim.

 

"Masal," dedi tekrar. "Neden böyle konuşuyorsun?"

 

"Bana böyle hissettirdikten sonra, gidemezsin. Bunu yapamazsın," dedim ve gözlerine baktım. Yeşil gözleri pusluydu.

 

"Gitmedim, buradayım."

 

"Her şeyi biliyor. Bundan sonra görev ben de dedin fakat canını da bu görev için ortaya koyduğunu söylemedin."

 

"Sen," dedi yutkundu. Gözlerini kapatıp açtı. "Nasıl?"

 

"Asil, mesleğinle ilgili hiçbir şey söylemeye hakkım yok fakat sen katili bulmak için canını ortaya koymuşun." Ayağa kalktım. Elimi daha sıkı tuttu.

 

"Böyle değil, ne duydun bilmiyorum fakat böyle değil."

 

"İnsanların gidişi umrumda olmaz fakat bugün ilk defa birinin gidecek olmak korkusu beni yıktı. Seni kaybetmek en büyük korkularımın arasına girdi. Yanlız kalmak değil, sensiz kalmak en büyük korkum oldu." Elimi zor da olsa kurtardım elinden.

 

"Hayır," dedi, neye hayır değindiği bile bilmiyordu.

 

"Uyandın, iyisin. Ailen de burada." Dedim ve iki adım geriye doğru gittim. "Benim eve gitmem gerekiyor, İnci yanlız kalmamalı. Biliyorsun zaten, Ezgi gitti ve İnci bunu öğrendiğinde yıkılır, yanında olmam gerekiyor." Dediğimde yutkunduğunu fark ettim.

 

"Beni yanlız mı bırakıyorsun? Gidiyor musun Masal?" Dedim yine kalkmaya çalıştı, bu sefer engel olmadım, kalkamadı ve yatağa tekrar sırt üstü düştü. "Böyle, bu haldeyken gidecek misin?"

 

"Yanında insanlar var ve benim eve gitmem gerekiyor," dedim, içimde büyük bir yangın oluşmuştu.

 

"Peki ben, beni evsiz bırakmak mı niyetin. Masal, beni evsiz mi bırakmak istiyorsun?"

 

"Savcım, gayet iyisiniz," dediğimde kaşlarını çattı. Ona böyle seslenmemi sevmiyordu. Nedenini bilmiyorum fakat bunu da öğrenecektim.

 

"Gerçekten gidecek misin?"

 

Kafamı ağır ağır salladım. "Gerçekten gideceğim," dedim geriye doğru iki adım daha attım. "Yanına uğrarım bir ara," dediğimde yüzünde yaşadığı şoku görebiliyordum. Kapıya doğru yöneldim.

 

"Masal," dedi arkamdan bağırarak.

 

Kapıyı açtım ve odadan çıktım. Çıktığım gibi de meraklı gözleri üzerime yöneldi. Asil'in seni hâlâ gelmeye devam ediyordu.

 

Böyle davranmak zorundaydım, canını oyun haline getirmemeyi bu şekilde ona öğretmek istedim. Katilin özelikle etrafımda olan insanlara bulaştığını biliyordum. Bu korkunç bir şeydi. Belki de Asil benim yüzümden o yataktaydı. Neden olmasın, işin aslını bilmiyordum.

 

"Abim neden bağırıyor yengeciğim," dedi Dolunay gülerek.

 

"Bir şeyi yok, çok iyi. Nedenini de sen ona sor," dediğimde yüzünde imalı bir gülüş belirdi.

 

"Ayıp ayıp, ben niye sorayım." Dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Bu kız neresinden dinliyordu beni.

 

Kafamı sağa sola salladım, kendime geldim. "Benim eve gitmem gerekiyor, yine gelirim." Dediğimde bu sefer de onun gözleri kocaman açıldı.

 

"Gidecek misin? Abim bizi, seninle yanlız kalmak için kovmuştu Masal," dedi.

 

"Git sen kızım," dedi Elif abla gülerek. "Biz buralardayız zaten, yanlız kalmaz."

 

"Bir şey mi dedi sana savcı," diyen tabii ki de Cihan dı.

 

"Bir şey yapmadı, sadece benim eve gitmem gerekiyor," dedim kafasını salladı fakat hâlâ sorgulayıcı bakışları gözlerimdeydi.

 

"Biz gidiyoruz zaten, seni eve bırakmamı ister misin?" Dedi Aras. Cevap vermedim çünkü Cihan tekrar benim adıma konuşmuştu.

 

"Ne münasebet," dedi kaşlarını çatmıştı ve devam etti. "Ben buradayım Aras," dedi sert bir sesle. Bıkkın bir soluk bıraktım.

 

"Hadi, siz de gidin. Ben oğlumun yanında dururum," dedi Engin amca. Yanında duran ve odadan çıktığımda beri bana bakan Levent beye dönmedi gözlerim. Olanları hâlâ idrak edemiyordum.

 

Gözlerim bizden uzakta duvara yaslanmış Acar'a kaydı. Onu tamamen unutmuştum. Acar da ona baktığımı gördü ve bize doğru yürüdü. Yanıma geldi. "Biz gidelim artık," dediğinde gülerek baktım yüzüne.

 

"Siz?" Dedi Cihan. Kimse ona bakmadı.

 

"Gidelim," dedim Acar'a bakarak konuştum.

 

"Görüşürüz o zaman," dedi Elif abla. Gülerek baktım ona, cevap vermedim. Kafamı salladım ve kimseyle göz teması kurmadan yürümeye başladım.

 

Hastaneden çıktık, Acar'ın buraya gelirken kullandığı arabaya doğru yürüdük.

 

"Neden sevgilinin yanında kalmadın?" Dedi Acar meraklı bir sesle.

 

Arabanın kapısını açtım. "Canım burada kalmak istemedi," dedim kapıyı kapattım ve emniyet kemerimi taktım. Acar da arabaya bindi.

 

Gözlerini kısarak baktı yüzüme. "Aranızda bir sorun mu var?"

 

Omuz silktim. "Yok," dediğinde daha çok şaşırdı.

 

"Ne o zaman kızım? Neden kalmadın burada. Ayrıca, gördüğüm kadarıyla Asil sen yanında kal diye gerçekten de kovdu herkesi," dediğinde tekrar omuz silktim ve kollarımı göğsümde bağladım. "Ne değişik ikili oldunuz siz," dedi arabayı çalıştırdı. "Hastaneye geldiğinizde ağlamaktan geberdin fakat sonra ne oldu bilmiyorum," konuşmasına izin vermedim.

 

"Acar, sus lütfen," dedim elimi başıma doğru götürdüm. "Sonra konuşuruz," dediğimde göz devirdi.

 

"Ne zaman bunu söylesen başka bir şey oluyor," dedi ciddiyetle, gülen ben oldum.

 

Yolun geri kalanı sessiz geçmişti. Acar, açtığı müziğe kısık sesle eşlik ederken, ben başımı cama yaslamış yola bakıyordum.

 

"Geldik," dedi Acar.

 

Derin bir nefes aldım ve kemeri açtım. "Eve gelecek misin?" Dedim kafasını olumsuz anlamda salladı.

 

"Bir kaç işim var, onları halletmem gerekiyor."

 

"Peki, sonra görüşürüz," dedim ve cevap vermesini beklemeden eve doğru yürüdüm. Dalgın adımlar sonunda, kapını önüne gelmiştim. Kapıyı açıp içeri girdim, adımlarımı odama doğru attım.

 

"Masal," diye seslenen İzem'in sesliyle durdum. Kafamı çevirip ona baktığımda yüzünde gördüğüm ifadeye kaşlarımı çattım. "İnci," dedi eliyle salonun kapısını gösterdi. "Ezgi'nin gittiğini öğrendi," dediğinde gözlerimi kapattım.

 

Her şey üst üste gelmek zorunda mıydı?

 

"Nasıl öğrendi?" Diye sordum İzem'e.

 

"Ezgi'nin nerede olduğunu sordu, cevap vermedim fakat fazla ısrar ettiği için söylemek zorunda kaldım," dediğinde kafamı salladım. İnci, bunları öğrenecekti zaten.

 

"Tamam," dedim salona doğru yürüdüm, kapıyı açıp içeri girdim. Gözlerim, duvarın ucunda oturan İnci'ye kaydı. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım ve sert bir şekilde ısırdım. Küçük adımlarla ona doğru yürüdüm ve ben de onun gibi oturtup sırtımı duvara yasladım. "İnci," dedim fakat ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.

 

Konuşmadı, küçük kollarını bedenime sardıdığında, kollarını kaldırıp başını göğsüme yasladım. Sessiz salonda hıçkırıkları ve iç çekimleri duyuldu. Ellerimi saçına götürdüm.

 

"Her zaman yanında olacağım İnci, belki," dedim ve sustum. "Onu gibi olamam fakat ben hep yanında olacağım," dedim.

 

"Neden gitti ki? Ben yaramazlık yapmadım?" Dedi.

 

"Yapmadın, gitmek onu kendi tercihiydi." Dedim. "Gittikleri içinde üzülmek yok artık İnci." Kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "Biz ikimiz varız artık. Senin yanında hep ben olacağım, sana söz veriyorum İnci. Ben seni asla bırakmayacağım," dedim güldü.

 

"Asil abi, o olacak mı peki. O da gitmez değil mi?"

 

"O da olacak," dedim ve içimden devam ettim. O hep olacak. "Yanımızda olmak isteyen insanlar hep olacak," dedim tekrar göğsüme yasladı başını. "Uykun yok mu senin?" Dedim konuyu değiştirdim. Daha fazla ağlamasını istemiyordum.

 

"Var," dedi.

 

"Hadi, kalk birlikte uyuyalım benim de çok uykum var," dedim ayağa kalktık ve salondan çıktık.

 

İzem, bizim çıktığımız gördüğünde yaslandığı duvardan doğruldu ve bize doğru yürüdü. Ona sorun yok bakışlarımı attım, rahat bir nefes alıp verdi. "Biz uyumaya gidiyoruz," dedim gülerek. Kafasını sallamakla yetindi.

 

Odama geldiğimde, İnci yatağa uzandı, ben de hızlı bir şekilde üzerimi değiştirip yanına uzandım. Başını tekrar göğsüme yasladı. İnci'yi rahatsız etmeden komodinin üzerinde duran telefonumu aldım, Dolunay'a mesaj atmam lazımdı.

 

Ben: Abin nasıl? İyi mi, ağrısı falan var mı?

 

Dolunay: Çok iyi, yengeciğim. Öyle iyi ki kan kusturuyor bize.

 

Dolunay: Neden gittin ki? Sen gittikten sonra huysuz yaşlı dedelere benzedi.

 

Dolunay: Şimdi de eve gitmek istediğini söyledi.

 

Ben: Hastaneden çıkmasına izi vermeyin, ben geleceğim yanına bir kaç saat sonra.

 

İnci, uyuduğun da gidecektim.

 

Dolunay: Çok geç yengeciğim, çünkü abim öğleden sonra hastaneden taburcu olacak. Evine gidersin sen de.

 

Bıkkın bir soluk bıraktım. Telefonu tekrar yerine bıraktım ve İnci'ye döndü gözlerim. Uyumuştu. Sanırım gitmek yerine biraz da benim uyumam gerekiyordu. Asil'in iyi olduğunu artık biliyordum. Bunu bildiğim için de içim rahat bir şekilde uyuyacaktım. Gözlerimi kapattım.

 

Kulağıma dolan sesler, uykudan uyanmama neden olmuştu. Gözlerimi açıp odaya baktım, İnci'nin yatakta olmadığını gördüm. Yataktan çıktım ve kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığım gibi de Cihan'ın sesini duydum.

 

"İyi mi peki?" Dedi endişeli çıkan sesiyle konuşmuştu.

 

"Aynı şeyi yüzlerce kez mi söylemem gerekiyor. İyi dedim ya," diye sesini yükselterek konuştu İzem.

 

Onlara görünmeden banyoya doğru yürüdüm, kapıyı açıp içeri girdim. Yüzümü soğuk suyla yıkadım. Tekrar odama döndüm. Üzerime siyah kazağımı ve siyah pantolonu giydim. Çantamı, komadinde duran telefonumu da alıp çıktım odadan.

 

Mutfağa gittim. Bardağa suyu doldurup dolaptan ilacı aldım. Başımın ağrısına iyi gelir diye ümit ediyordum.

 

"İyi misin Masal," Cihan'ın sesiyle irkilip baktım ona. Yüzünde oluşan endişeyle bakıyordu bana.

 

"İyiyim," dedim, gözlerim onu arkasında duran İzem'e kaydı. "İnci nerede?" Diye sordum.

 

"Defne'nin yanında," dedi kafamı salladım.

 

"Ben çıkıyorum," dediğimde Cihan'ın sesini tekrar duydum.

 

"Savcının yanına mı?"

 

"Evet," dedim cevap vermesine fırsat vermeden çıktım mutfaktan.

 

Hızlı bir şekilde aldığım montu ve giydiğim ayakkabılarla birlikte çıkmıştım evden. Çağırdığım taksi de tam zamanında gelmişti. Taksiye binip gideceğim yeri de söyledikten sonra arkama yaslanmıştım. Yaklaşık yarım saat sonra da taksi durmuştu, ücreti ödedikten sonra Asil'in evine doğru sakin adımlarla yürümüştüm.

 

Kapının önünde durduğumda, derin bir nefes alıp zile basmıştım. Kapı bir kaç dakika sonra açıldığında kaşlarım kapıyı açan kişiyle birlikte çattım. "Kapıyı neden sen açtın?" Dedim hemen yanına doğru yürüdüm.

 

"Kimse yoktu, kapıyı da ben açmak zorunda kaldım," dedi, Asil'in bedenini tuttum ve salona doğru yürüttüm. Koltuğa uzanmasını sağladım.

 

"Ne demek kimse yok?" Dedim şaşkın çıkan sesimle devam ettim.

 

Omuz silkti. "Yok işte," dedi geriye doğru biraz daha yaslandı. Hastaneden yeni çıkmasına rağmen ayağa kalkıyordu.

 

Gözlerimi kısarak baktım yüzüne. "Neden yanında durmalarını izin vermedin," dedim. Karşımda küçük bir çocuğun inadı var gibiydi.

 

"Yanımda durmasını istediğim tek insan, yanımda olmadığı için kovmuş olabilirim," dedi ve bir anda elini elime doğru uzatıp tutarak yanına oturmamı sağladı.

 

Böyle ani hareketler korkutuyordu beni.

 

"Geleceğimi söylemiştim zaten. Ben gelene kadar yanında durabilirlerdi."

 

"Boşver şimdi bunları," diyerek elini açık bıraktığım saçlarıma doğru uzattı. "Sen nasılsın?" Diye sordu.

 

"Ben iyiyim, asıl sen nasılsın? Ağrın falan var mı? Aç mısın? Gerçi, ilaçlarını alman gerekiyor ve bu yüzden yemek yemek zorundasın. Ben şimdi sana bir şeyler hazırlarım."

 

"Masal, tek başına her şeyle ilgilenmek zorunda değilsin." Eli bu sefer de yüzüme doğru gitti. "Yine aynı şeyi yapıyorsun. İyi olmadığın halde herkesi iyileştirmeye çalışıyorsun," dedi ve devam etti. "Yapma. Bunu kendine yapma."

 

"Asil," dedim, bedenimi biraz daha kendisine doğru çekti ve kafamı göğsüne koydu. Elini tekrar saçlarıma doğru götürdü.

 

"Ben iyiyim, İnci de iyi olacak, herkes iyi olacak fakat sen bunları yaparak kendine kötülük yapacaksın. Şimdi kimseyi düşünme ve sadece biraz dinlen," dedi saçlarımı okşamaya devam etti.

 

"Ben çok iyiyim," dedim fısıltıyla çıktı sesim. Üzerimde duran mont rahatsız etmişti fakat bunu umursamadım ve Asil'in canını yakmayacak şekilde sarıldım.

 

"İyisin, daha iyi olacaksın. Yanında hep ben olacağım ve," tamamlamasına izin vermedim.

 

"Yanımda hep olacağın konusunda inancım azaldı savcım," dediğimde derin bir nefes aldığını duydum, göğsü de inip kalkmıştı.

 

"Bunu hep yüzüme vuracaksın, değil mi?" Dediğinde güldüm.

 

"Evet," dedim net bir dille.

 

Bile bile ölüme gitmesi asla effede edeceğim şey değildi. Bu yüzden de hastanede yanında olmadım ya, kalsaydım her şey daha kötü olurdu.

 

"Neden çıktın hastaneden?" Diye sordum.

 

"İyiydim, ayrıca sen de yanımda değildin. Yanımda olsaydın belki kalırdım," dedi çenemi göğsüne yasladım ve gözlerine baktım.

 

"Sebebi sadece son söylediğini şey gibi geldi bana savcım," dediğimde kaşlarını çatarak baktı yüzüme ve parmağıyla burnuma vurdu.

 

"Bana sürekli şöyle seslenip durma güzelim," dediğinde daha çok güldüm.

 

"Söylemem," dedim, yüzümdeki gülümseme soldu. "Tekrar aynı şey olsun istemiyorum Asil." Neyden bahsettiğimi anladı ve gözlerini kaçırdı. Bu hoşuma gitmedi. "Dolunay aradığında ve bana bunun haberini verdiğinde neler hissettiğimi bilmiyorsun? Çok korktum," dedim kafamı tekrar göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım. Yanımdaydı, iyiydi. "Seni kaybetme korkusu," dedim ve sustum, devam etmek istemedim.

 

"Sana söz veremem," dedi, gözlerimi daha sıkı kapattım. "Fakat, artık kendimi bile bile tehlikeye atmayacağımın sözünü verebilirim," dedi ve gülmeye başladı. "Uslu bir savcı olma zamanı," dediğinde ben de güldüm.

 

"Güzel," dedim memnun şekilde. "Sürekli birimiz, söz verip duruyoruz. İnci'ye ben de hep yanında kalacağım sözünü verdim ve umarım ben de tutarım bu sözü," dedim.

 

"Uyu hadi," dedi konuyu değiştirerek.

 

"Uykum yok, yeni uyandım ve senin yanına geldim." Dedim fakat gözlerimi de açamıyordum.

 

"Benim var ve yanımda olmana ihtiyacım var," dedi, devam etti. "Kollarımdan çıkıp gitme," dedi kısık çıkan sesini duydum.

 

"Gitmem," dedim ben de aynı şekilde. "Uyumadan önce alman gereken ilaçların var mı?" Boğazından gelen sesle yanıt vermişti. "Aç mısın peki?" Yine aynı şekilde cevap vermişti. "Uyu o zaman," dedim benim de gözlerim kapandı.

 

Üzerine bir şey gitmemişti, çıplak göğsüne biraz daha sindim. "Üşüyor musun?" Dediğimde cevap vermemişti. Gözlerimi açıp, kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Uyumuştu. Elimi kaldırıp yüzüne dokundum, teni sıcaktı. Elimi indirip tekrar sardım bedenine, gözlerimi de kapatıp uyumaya çalıştım.

 

Bir hafta boyunca olan bütün her şeyi unuttum ve sadece Asil'in kalp atışlarını dinledim. Her şey sustu ve sadece onun kalp atışları ve aldığı nefes sesi vardı. Bu bana iyi gelmişti. Ve ben de onun kokusuyla uyumaya çalıştım, zorda olamadı, hemen uykuya çekilmiştim.

🤎💚

Bitti...

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın 💞 ✨

{ Instagram: karaelmas70}

Bölüm : 16.03.2025 20:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...