
Merhabalar
Yeni bölüme hoş geldiniz.
Mavi Gri - O Ben Olamam
Keyifli okumalar dilerim ✨
🤎💚
Islık sesi boş ve soğuk sokakta yankılanıyordu. Hava daha soğuktu, kar yağmaya başlamıştı.
"Küçük kurban," dedi adam fısıltıyla. "Aptal kurban," dedi tekrar ve iki adım atarak duvara sinmiş adamın karşısında durdu. "Niye konuşmuyorsun?"
Adam korkuyla kafasını yere eğdi. "Benden ne istiyorsun? Kimsin bilmiyorum," dedi titreyen sesi ve bedeni soğuktan değil korkudan dı.
"Anlat hadi bana, son zamanlarını nasıl geçirmek isterdin?" Dedi yere doğru çömelip adama daha yakından baktı. "İsteklerin benim için önemli," dedi gülerek.
Karşısındaki adama o gülümsemeyi göremedi, çünkü karşısında duran adamın yüzünde kar maskesi vardı. "Bırak artık beni," dedi tekrar. "Lütfen," diye fısıldadı.
Cık'ladı adam. "Senin için buradayım, senin yaptığına bak. Kalbimi kırıyorsun," dedi yalandan üzüntüyle.
"Yalvarıyorum bırak beni," dedi adam tekrar, öleceğini bile bile son çırpınışları gibiydi. Oysa ki o her zaman olduğu gibi evine gitmek istiyordu.
"Adliyede çalışan biriydin sen, öyle değil mi?" Dedi bildiği şeyi yine de sordu. Karşısında ona korkarak bakan adam kafasını salladı fakat bu maskeli adamın hoşuna gitmedi. "Konuş," dedi bir anda sert bir dille konuştu. "Sesini duymak istiyorum."
"Evet," diye yüksek sesle konuştu adam. "Evet, orada çalışıyorum."
"Sana gelen notu okudum mu?" Dedi gözlerini kıstı.
Adamın kaşları anlamsız bir şekilde çatıldı. "Ne notu?" Dedi sorarak. "Not falan bilmiyorum, yemin ederim bilmiyorum."
"Canın için köpeğim ol," dedi adam ve devam etti. "Fakat sen notu aldığın gibi okumadan çöpe attın. Sana yaşamak için verdiğim sürenin de sonuna geldin," dedi ayağa kalktı. Ellerini birbirine çarparak sokakta sesi yankılandı. Karşısında duvara sinmiş adam çıkan sesten irkildi, ağlamaya başladı.
"Beni neden çağırdın," maskeli adam arkasında gelen sesle gülümsedi. "Her istediğini yapıyorum," dedi ve yutkundu. "Beni bırakacağını söylemiştin," dedi ellerini siyah montunun ceplerine koyup yumruk yaptı.
"Öyle bir şey söylemedim ben," dedi adam, gözleri hâlâ yerde titreyen odamdaydı. "Seni bırakmak mı?" Dedi dalga geçer gibi güldü. "Komik."
"Yine ne istiyorsun benden," dedi ve gözleri ağlayan adama kaydı. "Kim o?" Dedi.
"Kim olduğu değil," dedi maskeli adam, ellerini ceplerine koydu ve adama döndü. "Ona ne olacağı konumuz olsun," dedi ve bir anda gülmeye başladı. "Hadi sen seç, ona ne yapayım." İki adım atarak karşısında duran kişiye doğru yürüdü ve kafasını eğerek yüzünü adamın yüzünün hizasına eşitledi. "Acılı bir ölüm mü yoksa acısız bir ölüm mü olsun?"
Adam yutkundu. "Hastasın sen," dedi titreyen sesine lanet okudu. "Tedavi olman gerekiyor," dediğinde maskeli adam göz devirdi.
"Hep aynı şeyler," dedi kafasını geriye çekip tekrar duvara sinmiş adama baktı. "Ben seçiyorum," dedi belimde duran silahını çıkardı, susturucuyu silaha yerleştirdi. "Acısız bir ölüm olsun fakat kan da olsun. Kan görmem gerek, kan önemli," dedi silahı adamın göğsüne doğru tuttu, adam bir anda bağırıp yalvarmaya başladı fakat bu katilinin umrunda değildi.
Gözleri ölümün olacağına kanıttı.
"Yardım et," dedi adam son umudu, karşısında ona korkuyla bakan adam oldu. "Yalvarıyorum yardım et bana," dedi fakat boş sokakta metalik bir ses yankılandı.
Susturucu takılı silahtan çıkan kısık ve metalik bir sesti.
"Çok konuşan kurbanlar hiç hoşuma gitmez," dedi silah tutan elini indirip silahı tekrar yerine, beline yerleştirdi. Elini cebine koyup siyah kurdaleyi çıkardı.
"Neden?" Dedi arkasında duran adam kekeleyerek konuştu. "Neden bunu yapıyorsun?" Diye bağırdı en sonunda dayanamayarak. "Lanet olsun! Neden ya neden!"
Adam çöktüğü yerden kalktı ve yüzüne büyük bir gülümseme kondurdu. Bakışlarını karşısında, ona korkarak bakan adama yönlendirdi. "Bir nedeni yok? Hiç olmadı. Keyif alıyorum sadece," dedi, eliyle yerde kanlar içinde duran adamı gösterdi. "Neler yapacağını sana söyleyeceğim," dedi arkasını döndü ve yürümeye başladı.
Boş sokak tekrar ıslık seyiyle yankılandı.
"Beni ne zaman rahat bırakacaksın. Söz vermiştin," dedi çaresiz çıkan sesini duydu maskeli adam. Adımları duraksadı.
Kısık sesle konuştu, sadece onun duyacağı kadar kısık sesle. "Seni rahat bırakmak demek, seni öldürmem demek," dedi kafasını karanlık gökyüzüne döndürdü. Kar taneleri maskeli yüzüne düşüyordu.
"Bir gün senin de zamanın gelecek," dedi ve tekrar önüne dönüp yürümeye başladı. "Özgür olacaksın."
*
Elimde tuttuğum çorba kasesini tepsiye koydum, tepsiyi sıkı sıkı tutup ayağa kalktım. "İlaçlarını da getiriyorum," dedim, mutfağa doğru yürüdüm. Tepsiyi tezgaha bırakıp, ilaç kutusunu aldım. Su doldurduğum bardağı da alıp tekrar salona gittim.
İlaçları Asil'e uzattım ve yanındaki boşluğa oturdum. "İyiyim," dedi bardağı elinden aldım.
"İyisin," dedim, gülerek baktım gözlerine. İyiydi ve yanımdaydı.
"Hatta çok iyi," diyen kişi de Dolunay'dı.
Asil'le uyuduğum kısa uykudan uyanıp mutfağa girmiştim. Asil ise ilaçların etkisiyle uyumuştu. Tabii o sırada da Dolunay gelmişti. Geldiği gibi de bizden uzakta duran masaya yerine kurulup, çizim yapmıştı. Asil ise onun gelişinden memnun değildi, yüzündeki memnuniyetisizlik de buna kanıttı.
"Sen aç değil misin Dolunay?" Dedim, Asil elimi tutup göğsüne doğru bastırdı.
"Ah! Beni düşünen biri," dedi Dolunay, saçına rastgele koyduğu kurşun kalemi alıp masaya bıraktı. "Değilim yengeciğim," dedi. "Teşekkür ederim sorduğun için," dedi bastırarak konuştu. Elbette bunu Asil'e söylemişti.
"Git o zaman," dedi Asil, gözleri kapalı olsa da bizi dinliyordu. Kaşlarım havalandı.
"Kovuyor musun beni abiciğim?" Dedi Dolunay dudağını büzdü. "Ne kadar ayıp, insan kardeşini kovar mı?"
"Hayır," desem de Asil, aksi şekilde konuştu.
"Evet," dedi derin bir nefes alıp gözlerini açtı ve Dolunay'a göz ucuyla baktı. "İşin yok mu senin? Bu saatlerde evde olmazsın sen, benim yanımda hiç olmazsın," dedi.
Dolunay omuz silkti. "İşim yok," dedi ve gülmeye başladı. "Ayrıca abi sen yaralısın," dedi göz ucuyla bana baktı, yüzündeki gülümseme daha da arttı. "Yaramazlık yapmak için, fazla yaralısın," dediğinde gözlerim kocaman açıldı.
"Dolunay," diye sesini yükselti Asil fakat bir anda yüzünü buruşturup acıyla inledi.
"İyi misin?" Diye panikle sorduğumda, kafasını sallamakla yetindi. "Ani hareketler yapma."
"Elimde değil,"diyerek sinirle Dolunay'a baktı. "Delirtiyor beni."
"Ne dedim ben şimdi," Dolunay lafına devam edemedi, evde yankılanan zil sesiyle susmak zorunda kaldı. "Kapıya bakarım ben," dedi oturduğu yerden hızlı bir şekilde kalktı ve kapıya doğru yürüdü.
"Baş belası," dedi Asil kısık çıkan sesiyle.
Derin bir nefes alıp yüzüne baktım. "İyi misin?" Tekrar sorduğumda kafasını salladı.
"İyiyim," dedi tekrar elimi tuttu.
"Geçmiş olsun," duyduğum sesle bakışlarımı sesin geldiği tarafa çevirdim. "İyisin iyisin, çok iyi gördüm seni," dedi Dinçer. Koltuğa oturdu, gülerek bakıyordu bize. "Sen nasılsın Masal."
Cevap vermek için dudaklarımı araladım fakat benden önce Asil konuşmuştu. "Niye geldin sen," dediğinde kaşlarım halandı. Bugün herkese fazla sinirli yaklaşıyordu.
"Asil," dedim, bana bakmadı. Gözleri Dinçer'in üzerindeydi.
"Aşk olsun, savcım. Bu nasıl soru," dedi ayaklarını ortada bulunan masaya doğru uzattı. "Neyse ki alıngan biri değilim."
"İşin yok mu senin Dinçer," dedi bu sefer de Asil.
"Yok," diyerek daha da yerine kuruldu Dinçer. "Burnuma güzel kokular geliyor," dedi bakışlarını üzerine sabitledi. "Ne yaptın yengeciğim," dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Dolunay'ın kıkırtısı doldu kulaklarıma.
"Dinçer," dedi Asil, uzandığı koltuktan doğruldu. "Sus Dinçer, git mutfağa ne bulduysan ye Dinçer." Dedi oturur pozisyona geldi.
Dinçer gülerek ayağa kalktı ve konuştu. "Onu yapmayı planlıyordum zaten," dedi mutfağa doğru yürüdü.
Zil sesi tekrar evi doldurdu. "Kabul günü bugün," dedi Asil, eli hâlâ elimi tutuyordu. Kaşları hâlâ çatıktı, dudaklarımı birbirine bastırıp bakışlarımı kaçırdım. Fazla sinirli.
Sinirli oluşu bile tatlı geliyordu bana.
"Oğlum," dedi Elif abla içeri girer girmez. "Nasılsın, ağrın falan var mı?"
Oturduğum yerden kalkıp elimi Asil'in elinden kurtardım ve sağda duran koltuğa oturdum. Benim yerime Elif abla oturdu. "Yok," dedi Asil huysuz çocuk gibi.
"Olamaz zaten anneciğim, gelinin çok iyi bakıyor oğluna," dedi Dolunay, yüzünde imalı gülüşü herkes gördü.
"Sen nasılsın Masal, yormadı mı seni," dedi Elif abla yandan Asil'e bakarak. Asil de kaşlarını mümkünmüş gibi daha fazla çattı.
"Hayır," dedim içeri giren insanlarla söyleyeceğim şeyleri yuttum.
Cihan, en önde arkasında da Engin amca ve Levent Bey vardı. Cihan yanımdaki boşluğa oturdu. "Siz neden geldiniz?" Dedi Asil tekrar, Dolunay sesli gülmeye başladı.
"Geçmiş olsun demeye geldik," dedi Cihan kaşlarını çattı. "Zaten iyi gördük seni," dedi.
"Geldiniz, gördünüz iyi olduğumu şimdi gidebilirsiniz," dedi ağzım açık kalmış bir biçimde bakıyordum Asil'e.
"Abim kazada fazla sarsıldı sanırım," Dolunay'ın sesiyle herkesin bakışları ona döndü. "Fazla sinirli biri olmuş," dedi yandan gözlerine baktı. "Tabii başka sebepleri de var."
"Dolunay, o ne biçim konuşma!" Diyerek konuştu Elif abla. Dolunay, omuz silkip önündeki kağıtlara dönmüştü.
Ayağa kalktım. "Ben kahve yapayım size," dedim kimsenin konuşmasına müsade etmeden Mutfağa doğru yürüdüm. İçeri girdiğim gibi de yemek masasında oturmuş, yemek yiyen Dinçer'i gördüm. "Afiyet olsun," dedim fincanları çıkardım.
"Gel yengeciğim," dedi yanındaki sandalyeyi gösterdi. "Sen de ye," dediğinde kafamı sağa sola salladım.
"Aç değilim," dedim kahveyi elime aldım. "İster misin?" Diye sordum.
"Yok, yemek yemeden asla içmem," dedi ağzı dolu dolu konuştu.
"Peki," dedim kahveyi yapmaya başladım. Hepsini sade yapmıştım.
"Dinçer, bizi yanlız bırakır mısın?" Bu Cihan'ın sesiydi. Ona dönüp bakmadım.
"Yemek yiyorum, bu yüzden gidemem," dedi Dinçer.
"Lan çık dışarı! Başlayacağım şimdi yemek yemene!" Dedi sinirli çıkan sesini duydum.
"Tamam be! Bakma öyle lan," dedi, mutfaktan çıktığı süre boyunca sürekli konuştu.
"Masal," dedi Cihan tam yanında durdu.
"Efendim," dedim kahveyi fincanlara boşaltarak.
"Her şeyi biliyorsun," dedi yutkunduğunu hissettim. "Neden, hesap sormuyorsun?" Dediğinde kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.
"Neyin hesabını soracağım? Annenin beni bırakmasını mı yoksa uzun zaman sonra bir ailem olduğunu mu?"
"Masal," dedi fakat konuşmasına izin vermedim.
"Cihan, dışardan bakınca ne görüyorsun bilmiyorum fakat ben seni suçlamıyorum. Kim olduğun da umrumda değil," dedim tepsiyi sıkı sıkı tuttum. "Yirmi üç yaşına gireceğim ve ben bir aile istemiyorum artık. Yeni insanlar ve hayatıma yeni sıfatlar dahil etmek istemiyorum." Baba, abi gibi...
Bakışlarında kırılmaları gördüm. "Abinim," dedi iki adımla yanıma geldi. "Seni öğrendiğim zamandan bu yana içimden senin abin olduğumu hissettim." Dedi, elini omzuma koyup konuşmaya başladı. "Masal, bizden çalınmış bir çocukluk var, senden alınmış bir çocukluk ve aile var. O kadın bizi dağıtan," konuşmasını tekrar böldüm.
"Cihan, seninle ve babanla konuşmayı düşünüyorum zaten." Derin bir nefes alıp verdim. "Ama bugün değil, şimdi sadece Asil'e ilgilenmek istiyorum."
Kafasını salladı, bakışlarını kaçırıp elini saçlarına daldırdı. "Peki," dedi iki adım geri çekildi. "Ne zaman? Ne zaman konuşalım?" Dedi tekrar gözlerime baktı.
"Cihan," dedi yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. Her şeye rağmen, içten içe onu üzmek istemiyordum. Çünkü o da en az benim kadar suçsuzdu. "Kahveleri götürmem gerekiyor, soğudu."
"Tamam," dedi yine gözlerini kaçırdı. "Götür sen kahveleri."
Yanından geçip kapıya doğru yürüdüm, içeri giren Dolunay'la gözlerimiz kesişti. "Kahveleri ben götürürüm Masal, sen abimle ilgilen," dedi bıkkın bir şekilde. "Tutturdu odaya çıkacağım diye," dedi tepsiyi elimden aldı, birlikte çıktık mutfaktan. Koridorda, Dinçer'in yardımıyla bize doğru yürüyen Asil'e baktım.
"Buna gerek yoktu," dedi Asil.
Dinçer sırıtarak baktı ona. "Emir büyük yerden savcım, Engin amcanın isteği öncelik," dediğinde gözleri bize döndü. "Hah! Masal, al sevgilini sen odasına çıkar, benim yarım kalmış yemeğim var," dedi, yanına doğru yürüdüm.
"Hani Engin amcanın isteği öncelikti senin için," dediğinde çoktan Asil'in kolunu tutmuştum fakat o yinede ağırlığını bana vermemişti.
"Yemek yemek daha fazla önceliğim," dedi mutfağa yürüdü.
"Ben kahveleri götüreyim, soğudu soğudu." Diyerek hızlı adımlarla salona gitti Dolunay.
"Yaslan bana," dedim belini tutum.
Asil, beni kendisine çekerek başımın göğsüne düşmesine sebep oldu. "Yürüyecek kadar iyiyim, fazla abartıyorlar," dediğinde merdivenlere gelmiştik bile.
"Abartmıyorlar. Dinlenmen gerekiyor," dedim son basamağa ayak bastım. Odasına doğru yürüdük.
"Boşver onları sen," dediğine çoktan odasına gelmiştik. Yatağa doğru yürüdük, Asil yatağa oturduğunda elimi tutup beni de bacaklarının üzerine oturmuştu.
"Ailen ve tabii ki senin için endişeleniyorlar," dediğimde elini yüzüme düşmüş saçlara götürüp geriye doğru çekti.
"İyi olduğumu bilmelerine rağmen sürekli iyi misin diye sormaları can sıkıcı," dedi baş parmağı yüzümü okşadı. "Neyse, onlara konuşmak istemiyorum," dedi yüzü yüzüme doğru yavaşça yaklaştı ve dudağını yanağıma bastırdı. "Seninle yalnızken onları konuşmak asla istemem."
"Dinlenmen gerekiyor," dedim yutkunarak fakat bu umrunda olmadı, dudakları boynuma doğru gitti.
"Dinlenmem gerekiyor," dedi ve boynuma küçük öpücükler kondurdu. "Dinleniyorum işte," dediğinde konuşmak için dudaklarımı araladım fakat kapını sesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kalkmak için hamle yaptığımda Asil'in belimdeki eli baskısını daha da arttırdı. "Asil," dedim.
Asil, gözlerini kapattı. "Delireceğim, en sonunda onu da yapacaklar," gözlerini açtı. "Her kimsen önemli bir şey söylemeyeceksen git," diye sesini yükseltti.
"Benim abi, telefonun süreli çalıp duruyordu, ben de dayanamayarak getirdim," dedi, ayağa kalkmak için yine bir hamle yaptım, başarılı da oldum. Kapıya doğru yürüdüm, kapıyı açıp Dolunay'a baktım. Hâlâ çalmaya devam eden telefonu bana doğru uzattı, telefonu aldım. "Ben gideyim," dedi imalı bir gülüş atarak, arkasını dönüp gitti. Sanırım artık bu imalara da alışmıştım.
Kapıyı kapatıp tekrar Asil'e doğru yürüdüm, elimi tutup kucağına oturmamı sağladı. Elimdeki telefonu ona uzattım. Aramayı yanıtladı. "Evet," dedi ciddiyetle. Karşı taraftan kısık fakat anlaşılmayan sesler geliyordu, Asil geçen her saniye kaşlarını daha çok çatmaya başlamıştı. "Anladım," dedi gözlerini camdan dışarıya çevirerek. "Bugün mü oldu?" Diye devam ettiğinde sesinin gerisinde gelen öfkeyi hissetim. "Geleceğim." Kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.
Nereye gidecekti?
Telefonu kapattı. "Ne oldu?" Kötü bir şey mi var?" Dediğimde iki elini bir anda belime yerleştirdi ve ben yatağa oturttu.
"Yok bir şey," dedi ayağa kalktı, giysi dolabına doğru yürüdü. "Benim şimdi çıkmam gerek," dediğinde ayağa kalktım ve yanına doğru yürüdüm.
"Ne demek çıkmam gerek? Asil, daha dün hastaneden çıktın sen?"
Beyaz gömleği eline aldı. "Sevgilim, bunu daha kaç defa dile getirmem gerekiyor bilmiyorum fakat ben iyiyim." Dedi gömleği yatağa attı ve üzerindeki tişörtü çıkardı. "Önemli olmasaydı gitmezdim," dedi.
"Nereye gideceksin peki," dedim, derin bir nefes alıp verdi. "Bunu bilmeye hakkın olduğunu düşünüyorum."
"Adliyeye gitmem gerekiyor," dediğinde gömleği eline almıştı. Hızlı bir şekilde ona doğru yürüdüm ve gömleği elinden çekip aldım.
"Sana mesleğin konusunda asla karışmam demiştim," gömleği tekrar dolaba koydum. "Ama iyi değilsin ve zaten izinlisin diye düşünüyorum."
"Masal," dedi ellerini beline koymuştu, kaşlarını da çatmıştı.
"Olmaz Asil, izin vermiyorum, gidemezsin. Hem sen dışında adliyede adam mı yok," dediğimde çatık kaşları bir anda havalandı. "Vardır. Yaralı olduğunu bildikleri halde seni çağırıyorlar ya!" Dedim ona doğru yürüdüm. "Yatağa gir!" Dediğimde hiçbir cevap vermeden yatağa uzandı.
"Çağırmadılar, sadece ne olduğunu söylediler," dedi, yorganı üzerine çektim.
"Sen de hemen gitmek istedin," diyerek geri çekildim. "Dinlen biraz, ben sana yiyecek bir şeyler hazırlayacağım, sonra ilaçlarını içmen gerekiyor," dediğimde cevap vermesini beklemeden çıktım odadan. Kapıya yaslandım. Derin bir nefes aldım ve güldüm. "Hak etti," yaslandığım kapıdan sırtımı çekerek merdivenlere doğru yürüdüm.
Salondan gelen sesleri duydum, oraya gitmekten vazgeçtim ve mutfağa doğru yürüdüm. Ki bunun yanlış bir seçim olduğunu da gördüğüm kişiyle geç olduğunu anladım.
"Kızım," dedi Levent Bey yutkunarak.
"Su," dedim. "Su içmek için gelmiştim," diyerek tezgaha doğru yürüdüm. Doldurduğum bardağı kafama diktirdiğimde Levent Beyin bakışlarının hâlâ üzerimde olduğunu biliyordum.
"Vaktin varsa konuşalım mı?" Dedi tereddütle konuştu. Tepkimden korkar gibiydi.
"Levent Bey," diyerek ona döndüm. Cihan gibi gözlerinde kırılmaları hissetim. "Sizinle zaten konuşmak istiyorum fakat bugün değil." Dediğimde kafasını sallamakla yetindi. Aramızda uzun bir sekizlik oluştu, oluşan sesizliği bozan oydu. Yanıma doğru yürüdü ve ellerimi omzuma koydu. Ne kadar çok Cihan gibi.
"İki gün sonra," dedi gözlerime bakmaya devam etti. "İki gün sonra Cihan, sen ve ben yemeğe gidelim. Sana her şeyi anlatacağım kızım." Dediğinde geriye doğru bir adım attım, attığım adımla elleri iki yanına düştü.
"Tamam," dedim düz tutmaya çalıştığım sesimle. Arkamı dönüp kapıya doğru yürüdüm fakat sesiyle durmak zorunda kaldım.
"Seni asla bırakmak istemem ben. Senin varlığını bile bilmiyorken, bırakmak mı?" Dedi dalga geçer gibi, sesinin gerisinde öfke vardı, sesini gerisinde kırgınlık vardı, sesinin gerisinde bir çok duygu vardı. Hepsi de karısınaydı.
Dönüp tekrar bakmadım ona, mutfaktan çıkıp salona doğru yürüdüm. Bakışlarımı kimsenin üzerinde gezdirmeden Dinçer'in yanına oturdum.
"Ben de onu diyorum ya Engin amca," dedi Dinçer bıkkın bir soluk bıraktı. Ben gelmeden önce ne konuşuyorlardı acaba? "Karakolu birbirine katıyordu adam, ne yapsaydım; devam edin ben sizi izliyorum mu deseydim?"
Engin amca kaşlarını çatarak baktı Dinçer. "Bu adama yumruk vurman gerektiği anlamına gelmiyor Dinçer."
"Yumruk atan ben değildim, Cihan dı." Dediğinde Cihan bakışlarını biz hariç her yeri gezdiriyordu. Engin amca da ona bakmaya devam ediyordu. Zil sesi tekrar evi doldurduğunda Cihan hızlı bir şekilde ayağa kalktı.
"Kapı, ben kapıya bakayım," dedi hızlı adımlarla çıktı salondan. O sırada Levent Bey de gelip, yerine oturmuştu.
"Asil uyudu mu kızım?" Diyen sese döndüm. Elif abla gülerek bakıyordu bana.
Güldüm. "Evet," dediğimde kafasını sallayarak arkaya doğru yaslandı.
"İyi günler," diyerek içeri girdi Ömer. Bakışları herkesin üzerinde gezindi. "Herkes burada sanırım," dedi, bakışlarım hemen arkasında duran kişiye kaydı.
Acar.
Kaşlarımı çatarak baktım ona. Kısa bir selam verip yanıma doğru yürüdü, biraz çekilip ona yer açtım. "Acar, sen nasıl geldin buraya?"
Kaşlarını çatarak baktı yüzüme. "Gelemez miyim? Burada da mı en iyi arkadaşını kovuyorsun?" Dediğinde göz devirdim.
"Saçmalama, adresi nasıl öğrendin de buraya geldin ona şaşırdım."
Arkasına yaslandı. "Kolay oldu," dediğinde kaşlarım havalandı. "Telefonlarına niye cevap vermiyorsun sen. Önemli bir konu vardı ve sen telefona cevap vermiyorsun." Diyerek kınar gibi konuştu.
"Yanımda değil ve inan bana nerede olduğunu bile bilmiyorum," dediğimde güldü.
"Sevgilinin yanında kafan uçuyor senin, sersem aşık seni," dedi koluma vurdu. Kaşlarımı çattığımda gülüşü soldu. "Tamam tamam, hemen kızma. Minik tatlı sersem aşık."
"Acar," dedim kısık fakat sert bir şekilde. "Önemli olan ne? Onu söyle?"
"Ha! Benim için çok önemli değil," dedi daha fazla yerinde kuruldu. Diğerlerinin konuşması kulağıma doluyordu fakat benim tek odak noktam Acar olmuştu. "Kovuldum," dedi önemsiz bir sesle.
"Ne!"
Yüzündeki sırıtış daha da büyüdü. "Sen de kovuldun canım. Bugün restoranda gittim ve Adem Bey iyice sikti kulağımı," dedi, yüzümü buruşturdum.
"Küfür etme ya! Sonra?"
"Sonra, seni aradı ulaşamadı," dedi derin bir nefes alıp verdi. "Sonrası yok kızım. Kovulduk işte," dedi.
"Bekliyordum aslında," dedim bakışlarımı ondan kaçırdım, bu sefer de Ömer'le göz göze geldik, yüzünde küçük bir gülümseme oluştu, başını aşağıya yukarıya doğru salladı. Aynı şeyi ben de ona yaptım.
"Sude nerede Ömer? Hiç görmüyoruz onu?" Dedi Engin amca. Bakışlarım zaten Ömer'deydi. Yüzündeki gülümseme solmamıştı.
"Evde, gelmesi için çok ısrar ettim fakat kendisini iyi hissetmediği için gelmedi."
Kafasını salladı Engin amca. "Sağlık daha önemli tabii, iyi yaptı gelmeyerek. Seni işler nasıl? Sorun yok değil mi?"
"Yok, her şey istediğim gibi gidiyor. Asil nerede?" Dedi konuyu değiştirerek. "Onun için geldim, görmeden gitmek istemem."
"Odasında, uyuyor," dediğinde Levent bey oturduğu yerden kalktı.
"Benim gitmem gerekiyor," dedi Engin amca da ayağa kalktı. Levent Beyin yüzünde oluşan paniği gördüm.
"Nereye?" Dedi kapıya doğru yürüdüler.
"Ne oldu da bir anda panikle gitti?" Dedi Dinçer.
"İşle ilgilidir," diyerek onu silkti Cihan.
Günün geri kalanı da aynı sakinlikle geçmişti. Hazırlanan akşam yemeği hep beraber yenilmiş, sohbetler edilmişti. Bundan memnun olmayan fakat yinede ses çıkarmayan Asil di. Nedeni ise çok belliydi.
Benimle yanlız kalamadığı için di.
"Biz de gidelim artık," diyerek ayağa kalktı Dinçer. Cihan, oturmaya devam ediyordu.
"Kalk sana Cihan," dedi Dinçer.
"Sen git," dedi omuz silkti. "Ben taksiyle eve giderim." Asil kaşlarını çatarak baktı ona.
"Sen bilirsin. İyi geceler sizi," diyerek arkasını dönüp kapıya doğru yürüdü. Oturduğum yerden kalkmak istedim, Asil buna engel oldu.
"Yolu biliyor, kendisi gider," dediğinde kafamı salladım. "Git sen de."
"Masal, seni eve ben bırakayım."
"Benimle kalacak," dedi Asil. "Git sen," dedi beni kendisine çektiğinde basım göğsüne düştü. Cihan, gözlerini kısarak baktı bize.
"Uygun olmaz savcım," dedi dişlerini sıkarak. "Ayrıca," dedi kısa bir süre gözlerime baktı fakat bu uzun sürmedi. "Kız kardeşim."
"Git Cihan," dedi. "Ben ne yaptığımı biliyorum," dediğinde bakışlarım onu buldu. "Boşuna yorma kendini."
"Peki," dedi Cihan, "İyi geceler," hızlı adımlarla çıktı salondan.
"Bugün neden huysuz küçük erkek çocuğu gibi davrandın," dediğimde yeşil gözleri beni buldu.
"Kim? Ben mi?"
Kafamı salladım. "Sen," dedim gülerek. "İnsanları resmen evinden kovdun," dediğimde derin bir nefes alıp verdi.
"Gitmek bilmediler," dedi elimi tuttu, oturduğumuz yerden kalktık. "Uzun ve yorucu bir gündü uyuyalım," dedi.
"Uyuyalım," dedim odasına gelmiştik bile. Yatağa uzandı ve beni de kendisine çekti. Kollarımı hemen bedenine sardım, basım göğsüne yaslıydı. "Ağrın falan var mı?"
"Yok," dedi eli usul usul saçlarımda gezindi. "Uyu hadi, en çok sen yoruldun bugün." Gözlerimi kapatmıştım bile.
"Güzel bir yorgunluk," dediğimde güldü.
Derin bir nefes aldığını duydum. "Sevgilim," dedi.
"Hmm."
"Evlenelim mi?" Dediğinde gözlerim bir anda açıldı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım,yüzünde büyük bir ciddiyet vardı.
"Ne!"
"Evlenelim," diyerek yineledi sözlerini.
Donmuş gibi yüzüne baktım. Evlilik. Bunu bir kaç defa farklı bir şekilde bile getirmişti fakat şimdi... İçten içe düşündüm, sen bunu istiyor musun Masal? Onunla evlenmeyi istiyor musun?
Cevabım hep olumluydu...
💚🤎
Bitti
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere ✨
{Instagram: karaelmas70}
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |