27. Bölüm

27. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

Merhabalar

Yeni bölüme hoş geldiniz ✨ 💫

Kaldı 8 - Sarılınca geçmiyor

Keyifli okumalar 🥰

💚🤎

Şaşkın bakışlarım hâlâ üzerindeydi. O ise yüzünde oluşan küçük bir gülümsemeyle bakıyordu gözlerime. Gözlerinde gördüğüm bir çok duyguyla yutkunmak zorunda kaldım.

 

Sustum. Konuşamadım.

 

"Evlenelim mi?" Dedi tekrar sorarak. "Biliyorum, böyle çok saçma oldu," yataktan doğruldu. "Böyle evlilik teklifi alman doğru değil, güzel bir yerde, güzel bir," konuşmasına izin vermedim.

 

"Asli," dediğimde bakışlarını kaçırdı.

 

"Evlen benimle," diyerek elimi tuttu. "Eminim ki çok soru var kafanda."

 

Kafamı salladım. "Var," dedim. "Ama bunları şimdi konuşmasak mı? Sen hâlâ hasta bir adamsın ve ben senin daha iyi olmanı istiyorum," diyerek konuyu değiştirdim.

 

Onunla evlenmeyi isterdim. Kocam olmasını da isterdim fakat bunlar için daha çok erkendi.

 

"Yani evet diyorsun," dedi tekrar sırt üstü uzandı ve beni kendisine çekti. "Bu konuşmandan bunu mu anlamalıyım," dedi kefiyli çıkan sesiyle.

 

"Hayır savcım," dedim. "Her lafımı istediğin gibi anlıyorsun," dediğimde gülüşü doldu kulaklarıma.

 

"Ama bana söylediği onca şey bir evet gibi geldi kulağıma."

 

"Uyuyalım," dedim gözlerimi kapattım ve bedenine biraz daha sokuldum.

 

"Uyuyalım bakalım," dediğinde aklıma gelen şeyle gözlerimi açtım ve kısık sesle konuştum.

 

"Menemen seviyor musun?" Dedim kısık çıkan sesimle.

 

"Evet," dedi saçlarımla oynuyordu. "Niye sordun?"

 

"Laf arası annen söyledi sevdiğini," dedim çenemi göğsüne yasladım. "Yarın yapmamı ister misin?" Dediğimde gülümsedi.

 

"İsterim," dediğinde başımı tekrar göğsüne yasladı.

 

"İki gün sonra," dedim fısıltıyla. "Levent Bey'le konuşacağım, tabii Cihan da olacak."

 

"Masal," dedi fakat tekrar konuşmamla susmak zorunda kaldı.

 

"Nerede konuşacağız tam bilmiyorum," dedim.

 

"İki gün sonra hiçbir yere gitmeyeceksin Masal," dediğinde kaşlarımı çatarak tekrar gözlerine baktım.

 

"Neden?"

 

"Önümüzdeki hafta birlikte gideceğiz Levent Beyin istediği yere. Seni yanlız bırakmam. İki gün sonra gidersen seninle gelmek zorundayım," dedi.

 

"Evden çıkamazsın," dedim, gülümsedi.

 

"Evet, sen izin vermezsin. Bu yüzden de haftaya birlikte gideceğiz," dedi. "Şimdi uyuyalım," dedi, gözlerimi kapattım.

 

"İyi, öyle yapalım o zaman," dedim gülerek.

 

Derin bir nefes alıp kokusunu içime çektim. Beni uykuya çeken kokusu. Kalp atışlarını duyuyordum, bu bile nefes almama yetiyordu. "Seni seviyorum," diye istemsiz bir şekilde çıktı ağzımda cümleler. Basit iki kelime fakat benim için anlamı fazla derindi. Sesini duydum, ne söylediğini anlamadım. Uykunun derinliklerine çekildim.

*

Arabanın kapısı açıldığında Cihan'ın bakışları o tarafa kaydı. Yüzünde küçük bir gülümseme oluştu.

 

"Çok bekletin beni," diye homurdandı İzem.

 

"Bekletmek? Yarım saattir burada seni bekliyorum ben," dedi Cihan kaşlarını çattı. "Burada mağdur olan benim yanlız," dedigind İzem, Cihan'ın yüzüne ters ters baktı.

 

"Sür artık şunu, eve gitmek istiyorum," dedi önüne döndü.

 

"Eve gitmeden önce akşam yemeği yiyelim," dedi.

 

"Evde yerim ben. Şimdi beni evime götür," dediğinde Cihan kaşlarını çattı.

 

"Olamaz."

 

İzem bıkkın bir soluk bıraktı ve bakışlarını Cihan'a çevirdi. "Bak, yorgunum ve eve gitmek istiyorum. Ayrıca seninle tartışmak da istemiyorum," dediğinde Cihan güldü.

 

"Benimle yemek yemeden bırakmam seni."

 

"İyi," diyerek önüne döndü İzem. "Yakın bir yere git." Kollarını göğsünde bağladı ve bakışlarını cama çevirdi.

 

"Yakın zaten gideceğimiz yer," dedi Cihan keyifle.

 

Kabul etmişti artık. Hemen yayında duran kadının geleceği olduğuna. Kabullenip onu da bilmesini istedi.

 

Kısa süre sonra araba durduğunda İzem, inmişti. Cihan da hemen arabadan inip izem'in yayına gitmiş ve elini tutmuştu. İzem'in tepkisinden korksa da elini tutmuştu.

 

"Balık sever misin?" Dedi İzem'e konuşma fırsatı vermeden konuşup mekana doğru yürüdüler. "Burası çok güzel bir yer," dedi.

 

İzem şaşkın bakışlarını elini tutan adama sabitlemişti. Konuşmak için dudaklarını açmıştı fakat çoktan sıcacık mekanın içine girmişlerdi. Dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Cihan, cam kenarında ve mekanın en köşesinde duran masaya doğru yürüdü, peşinden de İzem'i sürükledi. İzem'in elini bıraktı ve sandalyeyi çekti, İzem yutkundu ve yerine oturdu. Hemen karşısına da Cihan oturdu.

 

Gülerek. "Güzel mi," dedi mekânı kastederek.

 

İzem, derin bir nefes alıp bakışlarını mekanda gezdirdi. Sıcak ve samimi bir yerdi. Ahşap ağırlıklı mekanın masaları belli bir düzende kurulmuştu. Mekanın bir tarafı da kahve köşesi vardı. Sanki o taraf başka bir yermiş gibiydi. Sevmişti. "Güzel, hoş bir yer."

 

Yanlarına gelen garsonla susmak zorunda kaldılar. Siparişleri alan garson hızlı adımlarla ayrılmıştı.

 

"Neden ısrarla beni almaya geldin sen," dedi İzem sinirle. Gün boyunca Cihan'ın aramalarıyla uğraşmıştı.

 

Cihan elini saçlarına atıp karıştırdı. Bakışlarını da kaçırdı. "Sorma," dedi ne diyeceğini bilemedi ve ilk cümlesi bu oldu.

 

"Sorma mı?" Dedi İzem sırtını arkaya yasladı ve kızgın bakışlarını karşısında ki adama sabitledi. Aralarında sessizlik oluştu ve gelen siparişler de onların susmasın büyük neden oldu.

 

İzem derin bir nefes aldı. Aklına gelen şeyle, elindeki çatalı bıraktı ve Cihan'a döndü. "Masal," dedi. Cihan gözlerini kısarak baktı İzem'e. "Öğrenmiş."

 

"Evet," dedi Cihan.

 

"Ne yaptı peki," dedi yutkundu. "Tepkisi ne oldu? Eve gelmediği için pek göremiyorum onu, merak da ediyorum." Zihninde Masal'a söylediği sözler geldi ve bakışlarını kaçırdı İzem. İçinde oluşan pişmanlığı ve daha bir çok duyguyu hissetti.

 

"Konuşmadık. Ve tepkisi fazla sessizdi," dedi. "Bağırmasını, neden onu bıraktığımız sorgular, hesap sorar sanıyordum fakat fazla sessiz."

 

"Öyledir."

 

Cihan derin bir nefes aldı ve İzem'e baktı. "Bize alışır mı? Yani bizi kabullenir mi?" Dedi ve devam etti. "Yıllardır onunla birlikte siniz, bana vereceğin bir cevap olmalı diye düşünüyorum."

 

"Masal, bizim gibi değildi. Küçük çocuk olmasına rağmen fazla olgundu." Kollarını masaya doğru götürdü ve Cihan'a doğru biraz yaklaştı. "Bak, biz hep birlikte büyüdük. Beş kişiydik." Dedi sesinin titrememesi için her şeyi yaptı. "Masal, bizim aramızda en sessiz ve en mantıklı düşünen kişiydi. Yani, annemiz babamız yoktu fakat bizim için Masal vardı." Dedi derin bir nefes aldı.

 

"Kardeşim olduğunu bilmiyordum. Merak edip bir şeylere baktığımda öğrendim onu. Bunu ona da söyleyeceğim." Gözlerini camdan dışarıya çevirdi. "Yine de kabul eder mi bizi?" Masal'la olan son konuşması geldi aklına ve yutkundu.

 

Kafasını salladı İzem. "Kabul eder fakat bu biraz zaman alacak gibi." Dediğinde Cihan gülerek baktı İzem'e.

 

"Kabul eder mi abisi olduğumu?" Diye umutla sordu.

 

"Eder," dedi İzem yüzünde küçük bir gülümseme olduğu.

 

Cihan'ın yüzündeki gülümseme yavaş yavaş soldu, kaşlarını çattı. "Eve hiç gelmiyor mu? Hep savcının yanında mı?" Dediğinde İzem göz devirdi.

 

"Yine başladın," dedi, Cihan'la ne zaman yan yana gelseler ve konu ne zaman Masal'a gelse hep bu oluyordu. Cihan'ın kardeşini Asil'den kıskanması. "Adam hasta ve tabii ki de sevgilisi yanında olacak."

 

"Öyle bir şey yok! Sevgilisi niye yanında olacakmış? Ayrıca o adam iyileşti bile," dedi. "Benim bu işe el atmam lazım," diye kendi kendine konuştu.

 

"Bunu onların yanında yapma," dedi İzem kaşlarını çatarak. "Özelikle de Masal'ın yanında."

 

"Abisiyim ben," diyerek işte çıkmaya çalıştı fakat izem'in söylediği şeyle susmak zorunda kaldı.

 

"Masal'ın seni abisi olarak kabul etmesini istiyorsan sus Cihan!"

 

Sessiz kaldı Cihan. Yemeğin geri kalanı da sessiz geçmişti. Cihan yemekten sonra İzem'i evine bırakmıştı ve tekrar her şeye rağmen Asil'in evine sürmüştü. Tüm uyarılara rağmen kardeşini yanında olmak istiyordu.

*

İnci," diye bağırdım. "Hadi gel," diyerek önümdeki tabağa baktım.

 

Evime gelmiştim. Bir hafta beş gün olmuştu Asil'in kaza yapmasının üzerinden. Şimdi çok iyiydi ve ben de evime gelmişti. Evime gitmek istediğimi söylediğim zaman homurdanarak bahaneler bulmuştu. Hasta olduğunu söyleyip yanında kalmamı söylemişti. Sadece gülmüştüm.

 

Huysuz küçük bir çocuk gibiydi.

 

"Geldim," dedi İnci. Sandalyeye oturmasına yardım ettim. "Defne ablayla tekrar okula gideceğim," dediğinde güldü.

 

"Sevdin mi okulu?" Dediğimde gülerek kafasını salladı.

 

"Evet," dediğinde mutfakta başka bir ses daha duyuldu.

 

"Okul sevilir mi ya!" Diyerek karşımdaki sandalyeye oturdu Acar.

 

"Acar," diyerek uyardım onu.

 

"Çok güzel kokuyor mutfak." Defne hemen Acar'ın yanındaki sandalyeye oturdu ve böreklere baktı. "Sen mi yaptın?" Direk sordu bana.

 

"Evet, ben yaptım."

 

"Sevgilisi için yapmış ve geri kalanı da bize vermiş gibi," diyerek homurdandı Acar. Kaşlarımı çatarak baktım yüzüne, bakışlarımı gördüğünde de yutkundu. "Şaka yaptım, hemen kızma."

 

"Yapma Acar," dedim ve devam ettim. "Canım yapmak istedi ve tabii ki de sevgilime de götüreceğim."

 

"Bir şey demedim zaten kızım," dedi tabağına hızlı hızlı börekleri doldurdu. "Neli bunlar?"

 

Güldüm. "İki çeşit yaptım. Patatesli ve peynirli. Asil peynirli sevdiği için," Acar'ın sırıtığını görünce sustum ve tekrar kaşlarımı çattım.

 

"Hiç öyle bakma. Ağzımı bile açmadım." Dedi ellerini havaya kaldırarak.

 

"Sen niye sürekli buradasın? Evin yok mu senin?" Mutfağa yeni gelen İzem sormuştu bunu. Kazadan sonra onunla hiç konuşmamıştık. Gerçi kimseyle çok konuşmamıştım.

 

"Evim var fakat işim yok," dedi Acar keyifle arkasına yaslandı ve böreğini yemeye devam etti.

 

"İşin yok diye de sürekli buradasın," dedi İzem masaya doğru yürüdü. "Kim yaptı bunları?" Diyerek börekten bir dilim aldı.

 

"Ben," dediğimde kafasını kaldırıp gözlerime baktı.

 

"Güzel olmuş." Cevap vermedim, sadece başımı salladım.

 

"Şundan alabilir miyim?" İnci'nin sesiyle bakışlarım onu buldu.

 

"Hangisini?" Diye sordum İnci'ye. Gösterdiği tabağı önüne bıraktım.

 

Evi dolduran zil sesiyle İzem kapıya bakmaya gitmişti. Oturduğum yerden kalktım ve hazırlayıp tezgaha bıraktığım saklama kabını aldım. Bez çantamın içine koydum kabı.

 

"Günaydın," diyen Cihan'ın sesini duydum.

 

"Günaydın," diye cevap veren tek kişi de Acar dı.

 

Çantayı daha sıkı kavradım ve onlara döndüm. "Ben gidiyorum," diyerek kapıya doğru yürüdüm fakat Cihan'ın sorusuyla durmak zorunda kalmıştım.

 

"Nereye?" Bakışlarım onu buldu, kaşlarını çatarak bakıyordu bana.

 

"Asil'in yanında," dedim, yine de cevap vermiştim.

 

"Neden?" Dedi ve devam etti. "Savcım işinde. İşi. Var yani, gitsen bile göreceğini hiç sanmıyorum.'

 

"Haberi var zaten geleceğimden," dedim.

 

"Akşama," dedi gözlerini kaçırarak. "Geliyorsun değil mi?" Dediğinde kafamı salladım.

 

"Evet. Asil'le birlikte geleceğiz."

 

"Hay ben," devam edemedi. Sustu ve kısık sesle bir şeyler söyledi fakat İzem karnına dirseğini geçirdiğinde de sustu. "Seni ben bırakırım."

 

"Gerek yok, ben kendim giderim." Diyerek sırtımı döndüm ona ve kapıya doğru yürüdüm.

 

Apartmanda çıktığım, yavaş adımlarla yürümeye başladım. Kar yağmaya başlamıştı, bakışlarımı havaya kaldırdım. Derin bir nefes aldığımda da gelen korna sesiyle irlikdim ve bakışlarım sesin geldiği yere kaydı.

 

Ömer...

 

Camı açtı. "Masal," dedi gülerek. "Asil'in yanına mı gideceksin?"

 

Güldüm. "Evet," dedim.

 

"Gel ben seni bırakayım. Benim de o tarafta işim var zaten," dedi.

 

Kafamı salladım, kapıyı açıp içeri girdim. "Teşekkür ederim," emniyet kemerini takıp çantamı da kucağıma aldım.

 

"Ne demek," dedi arabayı çalıştırmıştı. "Hava çok soğuk bugün."

 

"Öyle," dedim. "Bir şey sorabilir miyim?" Dedim aklımı kurcalayan soruyu sormak için.

 

"Tabii. Sorabilirsin," dedi arada bir bakışlarını yoldan çekip gözlerime bakıyordu fakat bu çok uzun sürmüyordu.

 

"Siz, Asil'le ne zamandan beri arkadaşınız. Yanlış almayın beni lütfen, adınızı çok duymadım, o yüzden sordum."

 

"Yanlış anlamam." Dedi, kırmızı ışıkta durdu, bakışları gözlerimi buldu. "Lise ve üniversite arkadaşlığı diyelim biz ona. Aslında pek yakın değildik. Bizim arkadaşlığımız sonradan çok kuvvetli oldu, son üç yıl falan."

 

"Anladım," dediğimde arabayı tekrar sürmeye başladı. "Asil, Dinçer ve Cihan'ın yakınlığını biliyordum. Cihan'a çok şaşırmıştım geri," dedim gülerek.

 

"Abin sanırım," dediğinde kaşlarımı çatarak baktım yüzüne. "Yani, kendi aralarında konuşunca öğrendim ben de," dedi.

 

"Öyle."

 

Arabayı durdurdu, kemeri açtım. "Tekrar görüşmek üzere Masal. Asil'e selam söylersin."

 

"Tabii, görüşürüz."

 

Arabadan indim, kar daha fazla yağmaya başlamıştı. Adımlarımı hızlandırdım ve binaya doğru yürüdüm. Bakışlarım kapıya kaydığında Asil'in ellerini ceplerine bir şekilde beni izlediğini gördüm. Yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. Son adımı da atıp ona doğru yürüdüm.

 

"Sevgilim," dedi ellerini cebinden çıkarıp kollarını açtı. Bedenime sokuldum.

 

"Sevgilim," dedim ben de aynı onun gibi çıkan sesimle.

 

"İçeri girelim hadi. Hava fazla soğuk ve hasta olmanı istemem," dediğinde geri çekildim. Elini tuttum.

 

"Sıkı giyindim, hasta olmam yani."

 

"Olsun," dedi içeri girdik. Fazla sakin bir yerdi. Adliye demek benim için kaos demekti fakat şimdi gördüğüm sakinlik, aslında düşündüğüm gibi olmadığını kanıtlıyordu.

 

Odasına doğru el ele yürüdük. Kapının önüne geldiğimizde Asil kapıyı açmıştı. Kapının hemen yanında duran gold ve Asil'in adının yazdığı tarafa baktım.

 

Cumhuriyet Savcısı Asil Ataman

 

Odaya girdiğimde deri koltuklara doğru yürüdük. "Seni getiren kimdi?" Diye soru. Elimdeki çantayı masaya bıraktım.

 

Koltuğa oturdu ve benim de yan bir şekilde bacaklarına oturmamı sağladı. "Arkadaşın, Ömer. Denk geldik ve beni bırakmak istedi."

 

Kafasını salladı. Eli yüzüme düşmüş saçlara gitti. Saçlarımı tutup kulağımın arkasına doğru götürdü. "Anladım," dedi yüzünü boynuma gömdü. "Seni buraya getiren şey ne?" Diye sordu, sesi boğuk bir şekilde geliyordu.

 

"Gelemez miyim?" Diye sordum kaşlarımı çatarak.

 

Güldüğünü hissetim, boynuma bıraktığı öpücük yüzünden huylandım. "Gelebilirsin tabii, istediğin her saat gelebilirsin." Derin bir nefes çekti içine. Elleri saçlarını buldu. "Yorgunum."

 

"Yorgunsun," diye onu tekrar ettim.

 

"Tabii, çok yorgunum ve bence evimize gitmemiz gerekiyor." Dediğinde bıkkın bir soluk verdim.

 

"Asil ya," dedim kucağından kalkmak istedim fakat izin vermedi. Belimdeki elinin baskısı daha da arttı. "Bütün konuşmaları nasıl istediğin tarafa çekiyorsun ya sen!" Dedim hayretle.

 

"Yaptığım mesleği biliyorsun sevgilim," dedi kafasını geriye doğru çekti ve yüzüme baktı. "Bugün de mi evimize gelmeyeceksin?"

 

"Sadece bir gün oldu."

 

"Hadi ya! Bana yıllar gibi geldi de," dediğinde güldüm.

 

"Sana börek getirdim. Umarım açsın," diyerek kalktım kucağından.

 

"Hmm," dedi geriye doğru yaslandı. "Çok açım."

 

Çantadan saklama kabını çıkardım ve ona doğru uzattım. "Peynirli," dedim.

 

Kabı elimde aldı ve açarak içinden bir dilim aldı. "Sevgilimin ellerinden börek," dedi bir ısırık aldı. "Geçen gün yaptığın menemeni tekrar istiyorum," dedi dilimi hepsini bitirdi. "Harika."

 

"Beğenmene sevindim ve yaparım."

 

"Çay söyleyeceğim, birlikte yiyelim." Dediğinde itiraz etmedim aç değildim.

 

Masasına doğru yürüdü, o sırada ben de telefonumu elime aldım. Hiçbir arama ya da mesaj yoktu, telefonu masanın üzerine bıraktım.

 

"Saat daha çok erken," diyerek yanıma oturdu Asil. "Bir kaç işim daha var, onları halledip birlikte gidelim," dedi elini yanağıma doğru götürdü, baş parmağıyla okşadı yanağımı.

 

"Tamam," dedim gülerek.

 

Derin bir nefes aldı ve bir anda ciddileşerek konuştu. "Gitmek zorunda değilsin," dedi.

 

"Biliyorum," diyerek yanıtladım onu.

 

"Gitmek istiyor musun peki?"

 

"İstiyorum Asil. Her şeyi öğrenmek istiyorum. Hem kaçsam ne olur?"

 

"Haklısın."

 

"Onları suçlamıyorum, daha doğrusu Cihan'ı. Beni bıraktı annesi. Levent Bey benden haberi olduğunu da hiç sanmıyorum." Dedim son söylediğimi alayla söylemiştim.

 

"Levent Beyi tanıyorum. Seni bilmediğini ben de hissediyorum," dedi, beni göğsüne doğru çekti.

 

"Aynı şeyi hissetmemiz çok güzel," dediğimde güldü.

 

Aramızda kısa bir sessizlik oluştu. Sessizliği bozan taraf da o oldu. "Ailenle büyümüş olsan," dedi, yutkundu. "Seni çok önceden tanımış olurdum." Kafamı göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. "Gerçi, Cihan fazla kıskanç abi olurdu," diyerek yüzünü buruşturdu. "O zaman da çekerdim sanırım çenesini."

 

"Neden öyle söyledin?" Dedim.

 

"Günde kaç defa aradığını, ayrıca mesaj attığını bilmiyorsun sen güzelim. Yanımda olduğun her an. Adamın işi gücü yok ki," diyerek isyankar bir şekilde konuşmuştu.

 

"Cihan işte," dedim sanki çok uzun zamandır tanıyorum gibi konuştum.

 

"Hadi onu geçtim," dedi. "Bundan sonra da bunu öne sürecekler."

 

"Neyi?" Diye sordum.

 

Kapıdan gelen ses cevap vermesine engel oldu. Kedimi geri çektim. Asil de yerinden doğruldu. "Gel," dedi yüksek bir sesle.

 

Kapı açıldı. "Savcım, sizi bekliyorlar." İçeri yeni giren adama baktım. Elinde tuttuğu bordo kapaklı dosyayı Asil'e uzattı. "İstediğiniz gibi," dedi saygıyla konuşarak.

 

Asil, dosyayı adamın elinden aldı ve oturduğu yerden kalktı. "Çıkabilirsin sen," dedi masaya doğru yürüdü. Adam odadan çıktığında Asil elindeki dosyayı masanın üzerine bıraktı.

 

Derin bir nefes aldım, saklama kabının kapağını kapatım. Kabı önümde duran masanın üzerine bıraktım. Bakışlarımı tekrar Asil'e sabitlediğimde duraksadım. Kaşlarım havalandı, onu ilk defa cübbeli bir şekilde görüyordum. Fazla tuhaf hissettirmişti.

 

"Güzelim," dedi tekrar dosyayı eline aldı ve bana doğru yürümeye başladı. "İşim fazla uzun sürmez," dedi elini belime doladı. "Sıkılmaz mısın?"

 

Kafamı sağa sol salladım. "Sıkılmam," dedim yutkunarak. "İşine bak sen," dediğimde yüzüne yüzüme doğru eğdi ve dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Küçük bir öpücük bırakıp geri çekildi.

 

"Hemen geleceğim," dedi gözlerime bakarak. Geri çekildi ve kapıya doğru yürüdü.

 

Asil, odadan çıktığında tekrar koltuğa doğru yürüdüm. Telefonu elime aldım, vakit geçsin diye telefonla oyalandım biraz. Derin bir nefes alıp telefonu masaya bıraktım ve ayağa kalktım. Pencereye doğru yürüdüm, kollarımı göğsümde bağlayarak dışarı baktım.

 

Kar yağmıyordu fakat rüzgar vardı ve bu rüzgar pencereye çarparak ses çıkarıyordu. Dışarda kasvetli bir hava vardı, öğlen olmadan hava yavaş yavaş kararıyor gibiydi. Kapını açıldığını duyduğumda gülerek kapıya döndü bedenim.

 

Asil'i beklerken karşımda duran ve benim gibi o da beni burada beklemiyordu. Bunu yüzünden anlamıştım.

 

"Savcım yok mu?" Diye sordu kapıyı kapattı fakat içeriye bir adım bile atmadan kapının yanında durdu.

 

"Yok," dediğimde kafasını salladı.

 

"Seni burada beklemiyordum," dediğinde gözlerimi kısarak baktım yüzüne.

 

"Ben de sizi Aras bey," dedim. "Asil birazdan gelir, istersiniz bekleyebilir siniz?"

 

Kararsız bakışlarını yüzümde gezdirdi. En sonunda pes ederek koltuğa doğru yürüdü ve oturdu, hemen karşısında oturdum. "Nasılsın?"

 

"İyiyim, siz nasılsınız?" Diye sordum.

 

"İyiyim. En son seni kötü görmüştüm, hastaneden," dedi. Bakışlarıdaki soğukluğu tekrar hissettim.

 

"Geçti gitti, o günleri konuşmak istemiyorum."

 

Yüzünde küçük bir gülümseme oluştu, samimi değildi. "Kötü günler unutulmaz," dediğinde kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.

 

"Ne demek istiyorsunuz?"

 

"Boş ver," dedi ayağa kalktı. "Sonra uğrarım ben savcının yanına. İyi günler," dedi cevap vermemi bile izin vermeden çıkmıştı odadan.

 

Bakışlarım duvara kaydı ve boş boş bakmaya başladım. Gerçekten tuhaf biriydi. Altan altan yaptığı imalar fazla can sıkıcıydı. Kapı tekrar açıldı, bakışlarım o yöne tekrar kaydı. İçeri bu sefer beklediğim kişi girdiğinde gülerek oturduğum yerden kalktım.

 

"Umarım sıkılmadın," dedi, elindeki şeffaf poşeti masaya bıraktı.

 

"Sıkılmadım," dediğimde bakışları beni buldu.

 

"O ne?" Diyerek yanına doğru yürüdüm. Bakışlarım küçük kilitli poşetin içindeki kolyeye kaydı.

 

Kaplı ve yarım bir kolyeydi. Gümüş renginde, tam ucunda küçük elmaslar vardı.

 

"Önemli bir delil diyelim," bakışlarım onu buldu.

 

"Tahmin ettiğim şey mi?" Diye sordum. Katille ilgili bir şeydi bu.

 

Kafasını hafif bir şekilde olumlu yönde salladı. "Tahmin ettiğin şey," diyerek onayladı beni.

 

"Kolyenin diğer yarısı nerede?"

 

"Kolyenin diğer yarısının katil de olduğunu düşünüyorum, tabii bunu düşünem tek kişi ben değilim." Derin bir nefes aldı, bedenini bana doğru döndürdü. "Kolyenin yarısını bulursak bütün sır çözülecek gibi."

 

"İyi de, bu kolye herkeste olabilen bir kolye değil mi?"

 

Dudağı sağa doğru küçük bir şekilde kıvrıldı. "Özel bir kolye bu güzelim. Neyse, daha fazla bu konu hakkında konuşmayalım."

 

İki dakika sonra kapı tekrar açılmıştı ve içeri giren adam kolyeyi alıp çıkmıştı odadan.

 

"Aras senin için gelmişti."

 

O sandalyeye oturmuş dosyalarla ilgileniyordu, ben de hemen karşısında durmuştum. Kaşlarını çattı. "Neden gelmiş," dediğinde omuz silktim.

 

"Bilmiyorum," dedim.

 

"Börekleri getir güzelim," dedi, bakışı hafif bir şekilde kaldırdı ve gözlerime baktı. "Hiç birinin kalmasını istemiyorum."

 

Gülerek kafamı salladım ve masada duran kabı alıp ona doğru yürüdüm. Kabı önüne bıraktığımda Asil bir anda bileğimi tuttu ve tekrar yan bir şekilde kucağına oturmamı sağladı. Konuşmadı, tekrar dosyalarla odaklandı ve arada bir börekleri de yemeye devam ediyordu. Tabii bana da zorla yediriyordu. En sonunda ben başımı göğsüne yaslamıştım.

 

"İşim bitti," bakışları bileğindeki saate doğru kaydı. "Vaktimiz çok var. Evimize gidelim, oradan da Levent Beyin evine geçeriz," dediğinde kafamı salladım.

 

"Peki," dedim.

 

Fakat duyduğum yüksek sesle irkildim. Bakışlarım Asil'in gözlerini bulduğunda onun da bana baktığını gördüm. Elini belime attı ve oturduğu yerden kalkıp beni oturttu. "Sakın odadan dışarı çıkma güzelim."

 

"Asil," dedim fakat dudağıma bıraktığı küçük öpücük yüzünden susmak zorunda kaldım.

 

"Hemen geleceğim," dedi ve geri çekildi. Odadan çıktı.

 

Sesler yavaş yavaş azalmaya başladı, tedirgin bir şekilde ayağımı salladım. Sabah sakin dediğim yerin bu kadar gürültülü olması peki...

 

Ayağa kalktım ve tekrar pencerenin önüne doğru yürüdüm. Bakışlarım gökyüzünü buldu, derin bir nefes aldım. Kapıdan gelen sesle bakışlarım o tarafa kaydı fakat gördüğüm şeyle korkuyla nefesimi tuttum.

 

Kar maskeli ve baştan sona siyah giyinen bir adam ve elinde tuttuğu bıçakla bana bakıyordu. Hızlı adımlarla üzerime doğru yürüdüğünde geriye doğru adım attım. Bir anda yanımda buldum onu, bağırmak için dudaklarımı araladım fakat eli dudaklarımı buldu ve sırtımı sert bir şekilde duvara doğru vurduğunda acıyla inledim.

 

"Ölme vakti geldi," dedi karşımda soğuk bir sesle konuştu adam. Gözlerim korkuyla açıldı, bakışlarım hemen karşımda bana yakın kahve gözlerden ayrılmıyordu. "Seni öldürmem istendi küçük kız," dedi derin bir nefes aldı ve devam etti. "Üzgünüm," dedi fakat hemen sesli bir şekilde güldü. "Ya da değilim?"

 

Gözlerimi kapattım. Çırpınışlarım bir işe yaramayacağını anlamıştım çünkü karşımda duran adamın tutuşu fazla sı

kıydı. Ama yine de her şeye rağmen kurtulmak istedim, elimi ona vurmak için kaldırdım fakat elimi tuttu ve duvara sert bir şekilde vurdu.

 

"Ölme vakti küçük kız," diye ölüm sesini duydum. İçimden söylediğini tekrar ettim, yüzlerce kez hatta.

 

Ölme vakti küçük kız... Ölme vakti.

💚🤎

Bitti 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere ✨

{Instagram: karaelmas70}

Bölüm : 04.04.2025 11:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...