3. Bölüm

3. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

Merhabalar...

NF - Lie

Keyifli okumalar.✨

💚🤎

"Ayy şuradaki mağazada ne güzel elbiseler var." İzem'in sesiyle hepimiz gösterdiği mağazaya baktık.

 

Bugün izinli olmama rağmen, sabah izem'in sesiyle uyanmak zorunda kalmıştım. Yasemin'in istemesi akşam olduğu için alış verişe çıkmıştık. Elbise almak için. Komik olan şuydu ki hepsinin elbisesi hazırdı ama onlar yine de alış verişe çıkmayı tercih etmişti. Beni de peşlerinde sürüklemişlerdi.

 

İzem'in gösterdiği mağazaya girdik. İzem, Defne ve Yasemin mağazaya girdileri gibi hepsi bir köşeye dağıldı. Onların elbise arayışı devam ederken, ben can sıkıntısıyla etrafına bakıyordum.

 

Benim şuan yatağımda olmam lazımdı.

 

Kafamı sağa sola salladım. Yanıma gelen mağaza çalışanına baktım. Elinde tuttuğu kırmızı elbiseyi bana doğru uzattı. Anlamaz bir şekilde suratına baktım.

 

"Hanımefendi, giyinmenizi istedi." Kafasıyla İzem'in olduğu tarafı gösterdi. Elindeki elbiseyi aldım, teşekkür edip İzem'e doğru yürüdüm. Zaten o da benim, onun yanına gelmemi bekliyordu. Tam önünde durduğumda ben ağzımı açmadan konuşmaya başladı.

 

"Sadece dene... Lütfen," dediğinde göz devirdim.

 

"Gerek var mı? Zaten elbisem var benim."

 

"Biliyorum..." Yanıma doğru yaklaştı." Güzle bir elbise, sana yakışacak. Dene, belki başka bir yerde giyersin." Dedi ısrar ederek.

 

Bıkın bir nefes verip, "Tamam." Dedim. Yüzündeki gülümseme büyüdüm.

 

İzem'in yanından ayrılıp, kabine doğru yöneldim. İçeri girip kapıyı kapattım. Üzerimde ki kıyafetleri çıkarıp, kırmızı elbiseyi elime aldım. Koyu kırmızı bir rengi vardı. Elbiseyi giymeye başladım. Kabini içinde bulunan aynadan kendime baktım. Çok güzel durmuştu. Elbisesini askılıkları omzundan düşmüştü. Bedenimi tam saran elbise, boyu tam dizilerinden bir tık aşağıda bitiyordu. Elbisenin şekliyle birlikte omzum tamamen açıktaydı. Beyaz olan tenimi daha çok atmıştı. Yada üzerimdeki ışıktan dolayıda böyle hissediyor olabilirdim. Derin bir nefes aldım ve kabini kapısını açtım. Dışarı çıktığımda, İzem, Defne ve Yasemin kapıda bekliyordu. Hepsini elinde tuttuğu birkaç kıyafet vardı. Benim çıkmakla birlikte hepsinin bakışları bana döndü. Yüzlerinde herhangi bir tepki yoktu. İlk tepkiyi de Yasemin verdi.

 

"Çok güzel olmuşsun..." Yanıma geldi, baştan sona tekrar baktı bana. "Bu elbiseyi akşam giyme, unut giymeyi. Benden daha güzle olmanızı istemiyorum." Bakışlarını İzem ve Defne'ye döndürdü. "Bu ikiniz için de geçerli." Dedi ve başka bir kabine girdi. İsteme için fazla göze batan bir elbiseydi.

 

Defne, hemen yanıma geldi. "Oha, kızım. Çok güzel olmuşsun." Dedi heyecanla konuşarak.

 

İzem de onun gibi yanıma geldi. "Ben demiştim güzel olacak diye ama bu kadarını tahmin etmiyordum işte." Dedi.

 

Göz devirdim. "Abartmayın. Ben çıkarıyorum elbiseyi."

 

"Bu elbiseyi kesinlikle alıyoruz," dedi İzem.

 

"Evet," dedi Defne.

 

İkisine de baktım. Elbiseyi alsam bile dolapta boş boş duracaktı. Böyle bir elbiseyi giyebileceğim bir yer yoktu. "Hayır, almayacağım." Dedim.

 

İzem sesini hafif bir şekilde yükselterek," Saçmalama istersen. Tabii ki de alacağız. Hatta ben sana alacağım canım."

 

"İzem, bu elbiseyi alsam da giyeceğim bir yer yok. Dolapta boş boş duracak." Dedim bıkın bir sesle.

 

İzem dudaklarında imalı bir gülüşle baktı bana. "O beli olmaz canım. Hadi git çıkar da alalım bu harika parçayı." Dedi.

 

Ne kadar uzatsam da İzem yine bildiğini yapacaktı, bu yüzden elbiseyi çıkarmak için kabine girdim.

 

Yaptığımız uzun alışverişin sonunda eve gelmiştik. İzem'in ısrarıyla denediğim altı elbiseyi de almak zorunda kalmıştım. Ne kadar gerek olmadığını, elbiselerin dolapta kalacağını ve hiç giremeyeceği mi söylesem de dinletememiştim. Günün sonunda İzem'in istediği olmuştu. Eve geldiğimiz gibi Yasemin, eve gitmişti, biz de eve gelip kahve içmiştik. Şimdi ise hepimiz kendimizi akşam için hazırlamaya başlamıştık, hata geç bile kalmıştık. Bir saatimiz vardı. Benim için hazırlanmak uzun sürmezdi ama İzem ve Defne için aynı şey geçerli değildi.

 

Akşam istemeden sonra da bara gitmem gerekiyordu. Bu yüzden üzerime çok da abartılı bir şey giymemiştim. Giydiğim siyah,kolu ve kısa bir elbiseydi. Saçlarımı da arkada güzel bir tokayala tutmuştum. Kahve bir ruj dışında yüzüme makyaj yapmamıştım. Ben salonda, elimde telefonla oynarken İzem ve Defne'de telaşla hazırlanıyordu. Kapı sesiyle birlikte oturduğum koltuktan kalktım. Kapıya gidip açtığımda Mehtap abla ve Acar gelmişti. İkisini de eve girdiğinde, salona geçmiştik. Acar, bakışlarını bana döndürüp ıslık çaldı.

 

"Bu ne güzellik be," dedi abartılı bir sesle.

 

Göz devirip yanına oturdum. " Abartma istersen," dedim.

 

"Yok bu kız güzelliğinin farkında değil," dedi arkasına yaslanarak. Dikkatimi çeken şey Acar'ın eli olmuştu. Yanık izi gibi duran elini sarmamıştı. Yanık eli açık duruyordu. Eli dün böyle değildi, bugün olmuş olmalı.

 

"Eline n'oldu senin?" Dedim elini tutarak.

 

Bakışlarını önce gözlerime, sonra da eline indirdi. "Yanlışlıkla yaktım ya, önemli değil..." Bakışlarında geçen farklı bir duygu yakaladım. "Tek sen farkettin zaten." Dedi kısık bir sesle.

 

Söylediklerine cevap vermeden ayağa kalktım. "Yanık kremi alıp geliyorum ben," dedim mutfağa giderken. Arkamdan gerek yok diye bağırdı Acar ama cevap vermedim. Kremi alıp tekrar yanına oturdum. Elini tutup kremi güzelce eline sürdüm.

 

"Sarmam gerekiyor mu? Yoksa açık mı kalsın?" Dedim gözlerine bakarak.

 

Acar, umursamaz bir sesle, "Açık kalsın, sarınca acıyor elim." Dedi.

 

Kafamı sallayarak söylediklerini onayladım. Mehtap ablaya baktığımda durgun olduğunu farkettim. Yerdeki halıya dikmişti gözlerini. "Sen gelmiyor musun Mehtap abla?" Dediğimde irkilerek bana baktı.

 

Acar, "Oho Mehtap ablanın kafası burda değil." Dedi.

 

Mehtap abla, Acar'ın söylediklerine kaşlarını çatı. Sonra umursamadan baktı bana. "Ne dedin canım," dedi.

 

"Yasemin'in istemesine gelecek misin?" Dedi sorumu tekrarlayarak.

 

Derin bir nefes aldı, nefesini sesli bir şekilde dışarı bıraktı. "Keyfim hiç yok, siz gidin." Dedi durgun bir sesle.

 

Gözlerimi kısarak baktım ona. "iyi misin sen, bir sorun yok değil mi?" Dediğimde güldü. Mehtap ablayı bildim bileli yanlız yaşıyordu. Hiç kimsesi yoktu. Bizim gibi ama ben, İzem ve Defne hep birlikteydik. Onların varlığı benim için her şeydi. Peki karşımdaki kadının? O kadını kimsesi yoktu. Apartmanda duyduğum birkaç konuşmaya şahit olmuştum. Bizim buraya gelişimizle birlikte evden çıkmaya başlamıştı. Bizden önce ise evden ihtiyaçları dışında çıkmaz hatta kimseyle konuşmazmış.

 

Güldü, ama bu içten bir gülüş değildi. "Hangimizin hayatında sorun yok ki?" Kafasını sağa sola salladı. "İyiyim, merak etme." Dedi ayağa kalktı. Ben de ayağa kalkacaktım ki eliyle durdurdu. "Kalkma sen, kapının yolunu biliyorum. Size iyi eğlenceler ve iyi geceler." Dedi ve gitti.

 

Salonda oluşan sessizliği Acar'ın sesi bozmuştu. "Bence kesinlikte Mehtap abla da bir şey var." Dedi düşünür gibi.

 

Kafamı salladım. "Bence de," dedim.

 

Acar, sesini yükselterek. "Kızlar, hazırlanmadınız mi? Damat tarafı geldi." Dediği gibi İzem de Defne de salona doğru koşar gibi geldi. Onların bu haline güldüm.

 

"Hadi çıkalım, yoksa gerçekten damat tarafı gelecek." Dedim ikisine bakarak.

 

İzem, siyah kare yaka bir elbise giymişti. Elbise vücudunu sarmıştı, yaptığı makyaj ve saç onu daha da güzle gösteriyordu. Defne ise üzerine giydiği uçuş uçuş nar çiçeği renginde elbise ve uzun kahve saçlarını arkaya doğru toplamıştı. Yaptığı makyaj İzem'in ki gibi ağır değildi. İkisi de harika görünüyorlardı.

 

Acar, "Çıkalım artık," dediğinde hep birlikte evden çıkmıştık. Merdivenler yönelip, gideceğimiz evin kapısına doğru yürüdük. Defne, zile bastığında kapı hemen açılmıştı. Yasemin abla üzerinde, dizlerine kadar gelen beyaz elbiseyle bize kapıyı açmıştı. Giydiği elbise sade ama onu çok güzel göstermişti.

 

Acar, "Kapıda nöbet mi tutuyorsun Yasemin? Bu ne hız," dediğinde hepimiz güldük, bir kişi dışında. O da Yasemin ablaydı.

 

"Ayy! Çok heyecanlıyım..." Dedi farkında olmadan yüksek sesle konuşuyordu.

 

"Çekil de içeri girsinler kızım," dedi arkadan Gül abla. Yasemin'in annesiydi.

 

Yasemin, annesinin sesiyle kapının yanında çekildi hepimiz içeri geçtik. Ahmet amca'ya selma verip oturmuştuk. Ahmet amca, bize tek tek baktı. Sonra ise güldü.

 

"Ne güzel olmuşsunuz," dedi gülerek. Ahmet amca'yı severdim. Bir baba evladına nasıl davranır bilmiyordum ama Ahmet amca bize evladı gibi davranırdı. Yasemin'den ayırmazdı bizi. Küçük bir sorun bile olsa, hemen yardıma koşardı. Ve tabii onunla tavla oynamayı da çok severdik. Her hafta birimiz onunla oynardık. Bu hafta da Acar'ın sırasıydı.

 

İzem, hemen lafa atlayıp, "Teşekkür ederiz Ahmet amaç. Sen de çok yakışıklı olmuşsun. Sen de öyle Gül sultan, çok güzel olmuşunuz." Dediğinde Gül abla kafasını sağa sola salladı.

 

"Ne yakışıklılığı kızım, yaşlandık artık." Dedi Ahmet amca.

 

Defne, "Bence sen yaş aldıkça daha da bir yakışıklı oluyorsun Ahmet amcacığım," dedi gülerek.

 

Acar, tırtıkladığı kurabiyeyi zorla yutarak konuştu, ya da konuşmaya çalıştı. "Valla öyle, yaş aldıkça daha da bir yakışıklı olmuşsun." Dediğinde güldüm.

 

"Ne zaman gelirle acaba?" Konuyla tamamen alakasız bir soruyla birlikte herkesin gözleri Yasemin'e döndü. Heyecandan elleri titriyordu, yerinde duramıyordu.

 

"Gelirler birazdan kızım, sen biraz sakin mi olsan ha," dedi Gül abla kızının tatlı telaşına gülerek bakıyordu.

 

Yasemin, ayağa kalkıp etrafında tur atmaya başladı. "Ay anne nasıl sakin olayım, bugün sevdiğim adamla evliliğe ilk adımı atıyorum. Bu düşünce bile beni daha da çok heyecanlandırıyor..." Bir anda durdu ve yüksek sesle konuştu. "Acar, kekleri bırak artık, hepsini bitirdin zaten." Dedi yine yürümeye başladı.

 

Acar göz devirip, "Heyecanını başka birinden çıkar. Ayrıca ben kek falan yemiyorum Yasemin'ciğim," dedi. Gerçekten de yetmiyordu. Acar'ın haklı isyanıyla birlikte hepimiz kahkaha attık.

 

Çalan kapı sesiyle birlikte hepimiz ayağa kalktık, Yasemin, bir anda telaşla konuşmaya başladı. "Geldiler, vallahi geldiler. Ne yapacağım ben şimdi?" Dedi.

 

Defne gülerek, "Kapıyı açacaksın tabii ki de," dedi.

 

"Evet... Doğru, kapıyı açmam lazım. Ben en iyisi kapıyı açayım, "dedi heyecanla kapıya doğru gitti. Onunla birlikte biz de gittik.

 

Yasemin, derin bir nefes alıp kapıyı açtı, az önceki haline göre daha sakin bir sesle konuştu. "Hoşgeldin," dedi utangaç bir tavırla.

 

Açılan kapıyla birlikte, önden kısa boylu tesettürlü bir kadın, hemen arkasında da ondan birkaç santim uzun olan bir adam girmişti. Bunlar damadın annesi ve babası olmalıydı. Onların hemen arkasında da uzun, hafif kilolu bir kız girmişti. En son arkada elinde çiçek ve çikolata olan yasemin'in sevdiği adam girmişti. Mavi gözlü ve kısa saçları vardı, ve uzun boyluydu. Giydiği lacivert takım elbise gözlerini daha da ön plana çıkarmıştı. Yasemin,onu görünce gözlerinde kalp çıkmıştı resmen. Çok aşıktı, gözlerinde belliydi. Aynı şekilde adam da öyleydi. Çiçek ve çikolatayı Yasemin'e verdiğinde de gözleri sadece onun üzerindeydi.

 

Herkes içeri girip oturduğunda, biz yemek masasının yanında oturmuştuk. Yanımda Yasemin, İzem, Defne, Acar vardı. Yasemin'den damadın adını sonunda öğrenmiştik. Aykut eniştemiz dışında gelen hiç kimse gülmüyordu. Ortamda gergin bir sessizlik hakimdi. Hal hatır sorulduktan sonra oluşan sesizliği bozan şey Acar'ın sesi oldu.

 

"Bu kekin içinde olan jöle çilekli mi?" Herkesin bakışları bir anda Acar'a döndü. Acar ise üzerindeki bakışların farkında bile değildi, keklerin tadına bakıyordu. Kafamı sağa sola salladım. Acar yine her zaman ki Acar'dı.

 

"Kızım sen kahveleri yap," dedi Gül abla. Yasemin bir anda ayağa kalktı.

 

"Tamam," dedi bize bakarak. Onun bu haline güldüm. Kızlarla birlikte Acar da ayağa kalktı. Mutfağa geçtiğimizde Yasemin'in titreyen elini görünce kahveleri ben yapmak istediğimi söyledi. Kahveleri yaparken konuşmalarında binliyordum.

 

"Yasemin, damat kahvesine tuz, karabiber, kimyon, keki, zerdeçal yani kısacası evde bulunan bütün baharatları koyalım." Diyen Acar'a baktım.

 

Yasemin, ters bir bakışla Acar'a baktı. "Evlenmeden adamı öldürmemi mi istiyorsun sen... Ben bal koyacağım aşkıma," dedi gülerek. Acar yüzünü buruşturdu.

 

Defne, "Damat kahvesi tuzlu olur, en azından tuz koyalım da geleneği yerine getiririz." Dedi.

 

Yasemin, omuz silkip, "Gelenek umrumda değil, kahveyi ballı yapacağım. " Dedi.

 

Yaptığım kahveleri fincanlar boşaltım. Damat kahvesi için yeniden kahve yapacaktım. Yasemin'in önüme bıraktığı süslü fincanlar birlikte konuşmuştu.

 

"Damat kahvesini acaba ben mi yapsam," dedi. Cezveyi alıp kendisi yapmaya çalıştı ama başaramadı. Titreyen elleri buna engel olmuştu. Elinden cezveyi alıp kahveyi yaptım. Herkesin ısrarına rağmen kahveye bal katmıştı. Kahveleri de alıp içeri geçtik, Yasemin, sakin kalmaya çalışarak kahveleri dağıttı. Aykut'a kahveyi verirken utangaç bir tavırla bakıyordu ama Aykut gözlerini bile ayırmadan Yasemin'e bakıyordu. Yasemin, tekrar yerine oturduğunda, gergin bir sessizlik tekrar oluştu.

 

"Eee, daha daha nasılsınız..." Dedi Gül abla. Sonra bir şey hatırlamış gibi hızlıca konuştu. "Oğlunuz ne iş yapar?" Dediğinde hepimiz gülmüştük.

 

Bu soruyu Aykut'un annesi cevap vermişti. Göğsünü gere gere, "İç mimar." Dedi.

 

"Güzle..." Ahmet amca yerinden doğrulup dik oturdu. Karşınızdaki adam da dik oturup ciddi bir sesle konuştu.

 

"Gelelim sebebi ziyaretimize... Çocuklar birbirini sevmiş, bize de onlara yuva yapmak düşüyor. Allah'ın emri peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza istiyorum." Dedi.

 

Ahmet amcanın gözleri dolmuştu. Bakışlarını yanımda oturan Yasemin'e çevirdi. Kızının gözlerine baktı, son kararı Yasemin'e bırakmıştı. Yasemin, kafasını olumlu yönde salladığında, Ahmet amca tekrar karşısında oturan adama baktı.

 

"Gençler birbirini sevmiş, evlilik gibi güzel bir yola girmişler. Bize de kararlarına saygı duymak düşer..." Derin bir nefes aldı, bu konuşmayı yapmakta zorlanıyor gibiydi. "Kızımı oğluna emanet ediyorum," dedi kısık bir sesle.

 

Yasemin, eliyle gözünden akan bir damla yaşı sildi. Hepimiz ayağa kalktık, yüzüklerin olduğu tepsiyi İzem tutmuştu. Tabii Acar rahat durmayıp makas kesmiyor diyip paraları cebine atmıştı.

 

Karşımda duran güzel tabloya baktım. Aile güzel şeydi, bunu biz hiç bilemeyecektik. Bir babanın varlığı, bir annenin varlığını hiç bilmiyorumdum. Ama Ahmet amca ve Gül teyze bize hep anne babaları olarak görmemizi istemiş ve bunu hissetmemizi sağlamışlardı. Bu eve her geldiğimizde huzurlu hissediyordum. Gül teyzenin çayın yanına yaptığı börekler, tatlılar... Ahmet amcanın ise tavla oynarken ki tatlı ciddiyeti çok güzel hissettiriyordu.

 

Güzel bir duyguydu.

 

Gülerek kafamı sağa sola salladım. Acar, yanıma doğru geldi, elinde tuttuğu bardağı bana uzattı. Meyve suyuydu. Bardağı aldım ve içtim. Yüzükler takılmıştı, düğün tarihini bile kararlaştırmışlardı. Bir ay sonraydı. Damat tarafı gittiğinde biz de kendi evimize geçmiştik. İzem, iki saat sonra hastaneye gitmesi gerektiğini söyleyip uyumak için odasına gitmişti. Defne ise yarın okula gideceği için uyumaya gitmişti. Ben de üzerimi değiştirip daha rahat şeyler giydim. Siyah bol bir pantolon ve siyah ince bir kazak giydim. Akşam olduğu için üzerime de siyah bir hırka almıştım. Uyumayı isterdim ama bara gitmem gerekiyordu. Şuan gece 11 olmuştu, 12 de barda olmalıydı. Bar evime uzak olduğu için hızlı hareket ediyordum. Bugün işten çıkmak için patronla da konuşmam gerekiyordu. Tekrar salona geldiğimde Acar koltuğa uzanmış tavana bakıyordu. Benim geldiğimi gördüğü gibi doğruldu.

 

"Şuan sıcacık yatağımızda uyuyor olabilirdik," dedi isyan eder gibi konuştu. Ayağa kalktı, birlikte evden çıktık. Arabaya bindik. Gözlerimi kapattım. Yol boyunca biraz da olsa gözlerimi dinlendirebilirdim.

 

******

 

Birisini beni sarsmasıyla birlikte gözlerimi açtım. Acar yüzünü dibime sokmuş bağırıyordu.

 

"Sonunda kızım. Bütün yolu uyudun, ben de sıkıntıdan patladım." Dedi geri çekilerek.

 

Vücudumu gerdirerek konuştum. "Yarım saatlik yol, ne kadar sıkılmış olabilirsin ki?" Dedim saçma saçma konuşarak. Yarım saatlik uyku da olsa iyi gelmişti.

 

İkimiz de arabadan inip, mekana doğru yürüdük. İçeri girdiğimizde etrafta gezen bir kaç çalışan dışında kimse yoktu. Önce içeri girip üzerimi değiştirdim, tekrar içeri girdim. Bar tarafına gidip, bardakları çıkarıp önümde buran geniş tezgaha dizdim. Müzik sesi yavaştan duyulmaya başlamıştı. İnsanlar birazdan geliri. Yukarıdaki ki locanın olduğu tarafa baktım. Oraya özel, daha doğrusu parası çok olanlar için hazırlanırdı. Bardakları dizmeyi bitirdim. Acar da yanıma gelmişti. Eline aldığı kırmızı elmadan büyük bir ısırık aldı.

 

"Bugün burası insan kaynar," dedi bıkın bir sesle.

 

"Neden?" Dedim elime aldığım içki şişesini bardakların yanına bıraktım.

 

"Şimdiden baksana nasıl dolmaya başladı," dediğinde mekana baktım. Gerçekten öyleydi mekan daha bir saat önce açılmasına rağmen insanlar şimdiden buraya dolmuştu bile.

 

"Patronu gördün mü sen?" Dedim yüksek sesle konuşarak. Mekanda ki müzik sesi artmıştı.

 

"Hayır, geldiğimden beri göremedim." Dedi aynı benim gibi sesinin tonunu yükseltmişti.

 

Kafamı anladım der gibi salladım. Tekrar işime döndüm ama hep etrafa baktım gözüm patronu yakalar diye. Bu gece son kez çalışacaktı. Bu gece işten ayrılmam gerek. Gecenin ilerleyen saatinde mekan daha da kalabalık olmuştu. Müzik sesi bütün mekanı sarmıştı. İnsanlar çılgınlar gibi dans ediyordu.

 

Elime verilen içki dolu tepsiyi sıkıca tutum. "Masa sekizin siparişi."

 

Elimdeki tepsiyle insanların içinden zorda olsa geçerek masa sekize geldim. İki kız üç erkeğin bulunduğu masaya gelip içkileri masaya bıraktım. Tam gidecekken kolumun tutulmasıyla durdum. Arkama dönüp, kolumu tutan kişiye baktım. Burada çalıştığımdan beri böyle durumlarla yüzlerce kez yüzyüze gelmiştim.

 

Kolumu çekip, adamın ellerinden kurtardım. O da konuşmaya başlamıştı. "Bizimle oturmak ister misin güzellik?" Dedi alaylı bir sesle. Bakışları baştan sona üzerimde dolandı. Masada oturan herkes gülmüştü. Tahminimce yirmilerinin sonunda olmalıydı. Cevap vermedim, görmezden gelerek gidecektim ki yine kolumu tutu.

 

"Bana cevap vermeden nereye gidiyorsun güzellik," dedi nefesi alkol kokuyordu. Sarhoş olmuştu.

 

Kolumu çekerek, "İşim var, bırak kolumu." Dedim ama daha sıkı tutmaya başladı.

 

Gülerek yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Ha tek sorun bu mu, hallederim ben. Gel yanıma otur." Dedi. Küstah bir tavırla konuşması sinirlerimi bozmuştu.

 

Birinin beni arkadan çekmesiyle birlikte sendeledim. Düşmemek için önüme geçen adamın tişörtünü tutum. Bu kişi Acar'dı. "Ben seni şimdi bir halledeceğim ki aklın şaşar." Dedi ürkütücü bir sesle. Bu ses tonunu ilk defa Acar'dan duymuştum. Ürperdim.

 

Adam, Acar'ın gelmesiyle ellerini havaya kaldırdı ve geri çekildi. "Sahibi olduğunu bilmiyordum, pardon." Dedi. Dalga mı geçiyor diye adam baktım ama gayet ciddiydi. Benden bir mal gibi bahsetmesi sinirlerimi bozmuştu.

 

Acar, adama yaklaşıp ellerini serçe adamın omzuna koyup hızlı bir hareketle tekrar yerine oturttu. "Bir daha hiçbir kadına böyle davranma... Ha davrandın diyelim..." Kulağına eğilip bir şey söyledi. Masadaki herkes korkuyla Acar'a bakıyordu. Acar, her ne söylediyse adam korkuyla yerine sindi.

 

Acar doğrulup yanıma geldi, ikimiz birlikte masadan uzaklaştık. Ben ise yandan tuhaf bir yüz ifadesiyle Acar baktım. Acar, en sonunda durup bedenini bana döndürdü. "Ne söyleyeceksen şöyle, şöyle bakma bana." Dedi şimdi yine tanıdığım kişiye dönüşmüştü.

 

Gözlerimi kısarak baktım ona. "Az önceki şey de neydi," dedim.

 

Acar, gözlerinde geçen değişik duygularla baktı bana. "Korktum mu? Seni korumak istedim," dedi endişeli bir sesle.

 

Tepkisine anlam veremedim ama konuştum. "Hayır tabii ki korkmadım... Ben hallede bilirdim. Yine de teşekkür ederim." Dedim gülerek.

 

Rahat bir nefes verip, kolunu omzuna attı. Birlikte yürümeye başladık. "Kankiler ne için var, tabii ki de zor zamanlarda... Benim için aynı şeyi yapmaz mıydın?" Dedi.

 

Elimi beline koydum. "Yaparım," dedi.

 

Acar, birden yüksek bir sesle, "Patron orda," dedi girişi göstererek. O tarafa baktığımda, patronun tek başına girişte durduğunu gördüm. Endişeliydi, uzaktan bile belliydi. Acar kolunu omzunda çekip göğsünde birleştirdi. Ben de aynı şeyi yaptım.

 

Acar'a bakarak, "Gidip konuşalım," dedim.

 

Acar, önce bana baktı. Gözlerini kısıp baktı, bakışlarını tekrar giriş kapısına yönlendirdi. "Biraz bekle, patron belli ki birini bekliyor." Dediğinde ben de kapıya baktım. Daha ne kadar beklemeliydik, bilmiyorum.

 

Kapının önünde oluşan hareketlilikle birlikte, mekanda ki müzik sesi de kapanmıştı. İçeriye önden giren adamla birlikte arkada ondan fazla takım elbiseli adam içeri girdi. Adamlar mekanın farklı yerlerine dağıldı. Önden içeri giren adam, patrona bakmadan merdivenlere yöneldi. Üst kata çıktı. Adamın üst kata gitmesiyle birlikte, müzik tekrar çalmaya başladı.

 

"Bu da neydi şimdi?" Dedim kendi kendime konuşarak. Genelde buraya böyle tipler gelirdi ama insanlar eğlencelerine de devam ederdi. Bu adamın gelişiyle birlikte mekandaki herkes durmuştu. Kısa süreliğine zaman durmuş gibi olmuştu.

 

"İnan bana bende anlamadım," dedi Acar.

 

Acar'la birlikte içkilerin bulunduğu yere gittik. Ben siparişleri masaya götürürken Acar da verdiğim siparişleri hazırlıyordu. Elime aldığım içki dolu tepsiyle birlikte yürüdüm. Bu sefer ağırdı. Hedefimdeki masaya doğru gidiyordum ki mekanda yankılanan sesle birlikte durdum. Silah sesiydi. İnsanların çığlık atarak koşturması ve bana çarpmasıyla tepsi elimden düştü. Hemen sağımda duran duvara doğru koşup, kendimi oraya gizledim. Silah sesleri devam ediyordu. Kulağımı kapattım, bana doğru gelen Acar'a baktım. Manyak mıydı bu! Kurşunların arasından bana doğru koştu. Yanımda geldiğinde nefes nefeseydi. Sırtını duvara yaslayıp, nefesini düzene soktu.

 

Silah sesleri arasında konuştum. "Manyak mısın sen Acar. Nasıl kurşunların arasına atarsın kendini," dedi ona kızarak.

 

Omuz silkti. "Bana bir şey olmaz," dedi dalga geçer gibi konuşması beni çileden çıkardı. Koluna sert bir şekilde vurduğumda acıyla inleyip kolunu tuttu. "Silahtan çıkan kurşun beni öldürmeyecek ama vurduğun bu yumruk yüzünden kolumu kaybedeceğim." Dedi. Hâlâ olayın ciddiyetinde değildi. Ve bu beni çileden çıkarıyordu.

 

Kesilen silah sesiyle birlikte mekanda derin bir sessizlik oluştu. Saklandığım duvardan kafamı çıkarıp içeri baktım. Kimse yoktu. Acar'la birlikte duvardan çıkıp içeriye doğru yürüdük. Yerde bir çok cam kırıkları vardı. Mekan savaş alanı gibiydi. İçeri doğru yürüdük. Karşıma çıkan adamla birlikte duraksadım, telefonla konuşuyordu. Öfkeli sesini duyuyordum. Karşımdaki adama bakmamı kesen şey ise hemen giriş kapısında ona silah doğrultma başak bir adam olmasıydı.

 

Telefonla konuşan adam yakınımdaydı. Hızlı bir şekilde koşarak adamı yere ittim, onunla birlikte ben de yere düştüm. Mekanda yankılanan yine bir silah sesiydi. Yerde camların üzerine düşmüştüm, gözlerimi sıkıca kapattım. Nasıl lanet bir geceydi bu.

 

Uzaktan duyduğum ses ise Acar'a aitti. "Masal!" Dediğini duydum. Yanımda, yere düşürdüğüm adam bağırarak bir şeyler söylüyordu. Acar'ın sesi de daha yakındı artık. Neden ses duymama rağmen bir tepki veremiyordum. Beni sarsan kişiye rağmen, gözlerimi açamadım.

🤎💚

Bölüm sonu.

{ Instagram: karaelmas70 }

Bölüm : 13.12.2024 20:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...