4. Bölüm

4. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

Merhabalar...

​​​​​​Yeni bölüme hoşgeldiniz.

Dolu Kadehi Ters Tut - Madem

Keyifli okumalar.✨✨

🤎💚

Uzaktan gelen sesleri duyuyordum. Soğuk zemine uzanmış bir şekilde duruyordum. Gözlerim kapalıdı. Kulaklarım uzaktan gelen sesleri işitiyordu. Birinin bedenimi kaldırdığını hissettim, bu kişinin açar olduğunu anlamıştım. Çünkü bedenimi kolları arasına aldığı gibi yüksek sesle bağırıyordu.

 

"Masal... Öldün mü lan! Masal," kulağımın dibinde bağırmasıyla yüzümü buruşturdum. Bedenimi o kadar çok sıkıyordu ki nefes alamıyordum.

 

Sesimi yüksek tutmaya çalışarak konuşmaya başladım. "Biraz daha sıkarsan öleceğim galiba," dediğimde kollarını gevşetti. Gözlerimi açtım. Az önce itip düşürdüğüm adamın endişeli bakışlarını gördüm. Sırtımda ki ağrıyla inledim. Yerdeki camların üzerine düşmüştüm.

 

Acar, endişeli bir sesle konuşmaya başladı. "Ne oldu? Bir yerine bir şey oldu mu?" Dedi. Kafamı bir şey olmadı der gibi salladım. Acar beni ayağa kaldırdı. Kolunu belime sardığı da, ağzımdan acı dolu bir inleme çıktı. Sırtındaki ağrı gerçekten de kötüydü.

 

Bana endişeyle bakan adam konuşmaya başladı. "Hastahane gidelim," dedi.

 

Acar'a baktığımda endişeyle yüzüme bakıyordu. Gülerek, "İyiyim merak etme," dedim. Kafasını olumlu anlamda sallasa da endişeliydi.

 

Yanımızda duran adam mekanda bulunan adamlara doğru yürüdü. Biz de mekandan çıkmıştık. Ama mekandan gelen yüksek sesleri çıkana kadar duymuştuk. Adam tekrar bizim yanımıza geldi. "Sizi ben hastahane götüreceğim." Dediğinde acar'ın sesli itirazını işittim.

 

"Gerek yok, biz gideriz." Dedi sakin bir sesle.

 

Siyah bir araba yanımızda durdu, adam kapıyı açıp bana baktı. "Bin," dedi sakin bir sesle. Sesinin gerisinden gelen endişeyi hissetmiştim.

 

Adamın kahve gözlerine baktım. Yakışıklı bir suratı vardı, gözünün hemen altında bulunan küçük beni adamda ilk dikkat çekten şeydi. "Biz gideriz," dedim kısık bir sesle.

 

Adam, dudaklarında oluşan küçük bir gülümsemeyle baktı yüzüme. "Az önce içerde hayatımı kurtardın. Sana can borcun var..." Derin bir nefes aldı, nefesini sesli bir şekilde bıraktı. "Hadi binin, en azından bunu yapmama müsade et," diyerek arabayı gösterdi.

 

Bakışlarım Acar'a kaydı. O da bana bakıyordu, başımı salladım. Benden aldığı onayla birlikte arabaya bindik. Bizim binmemizle adam da arabaya bindi. Acar'la ben arkada oturmuştuk. Sırtımdaki ağrı yüzünden dik durmak zorunda kalmıştım. Acar'ın sesiyle bakışlarım camdan ona döndü.

 

"Salak mısın kızım sen? Tanımadığın adam için ne diye kurşunların önüne atlıyorsun!" Dedi kısık bir sesle.

 

"Kurşunların önüne atlamadım. Adam bana yakındı zaten, ona silah doğrultan adamı görünce refleksle ittim onu." Dedim onun gibi kısık sesle konuşarak.

 

Göz devirdi. "Sırtında küçük cam parçaları kalmış olabilir," dedi elini sırtıma koyup, dokundu. Elini yine çekip, bana gösterdi. Eline kan bulaşmıştı. Onun bu hareketiyle birlikte, sırtımdaki acıy yine kendini belli etti. Acar'a cevap verecektim ki adamın konuşmasıyla dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Bu arada ben Cihan Aydoğan," dedi.

 

Gülümsemeye çalışarak, "Masal ben de. Arkadaşım da Acar." Dedim. Cihan kafasını salladı. Bakışları aynada kısa bir süre gözlerime kayda da hemen önüne döndü.

 

Nihayet hastaneye gelmiştik. Şanslıydım ki İzem'in çalıştığı hastaneye gelmiştik. Acar, İzem'i arayıp hastanede olduğumuzu söylemişti. İçeri girdiğimiz gibi de İzem'in korkuyla bana doğru gelip sarılmıştı. Sırtımdaki ağrıyla inlemiştim. İzem, bizi boş bir hastane odasına götürdü. Acar ve adını yeni öğrendiğim Cihan da dışarda bekliyordu. Üzerimdeki bulunan kıyafeti çıkardım. İzem sırtımda olan yaralarla ilgileniyordu, aynı zamanda da söyleniyordu.

 

"Dua et bu küçük yaralarla kurtuldun. Ya o silahtan çıkan kurşun seni yaralasaydı," dedi geldiğimde beri olan kızgın sesi yerine, üzgün bir sesle konuşmuştu.

 

Ilımlı bir sesle konuştum. "İyiyim ben, endişe edilecek bir şey yok." Dedim. Acar, olanları İzem'e ne zaman anlatmıştı. Bu ne hız dı.

 

İzem kızgın bir sesle, "Tanımadığın bir adamın hayatı sana mı kaldı Masal! Ya sana bir şey olsaydı." Dedi sesi titremişti.

 

İşi bitmişti, elindeki eldiveni çıkarıp çöpe attı. Derin bir nefes alıp, üzerimi giyindim. Bedenimi İzem'e döndürdüm. İzme sakin adımlarla bana doğru geldi, aynı şekilde ben de ona doğru yürüdüm. Kollarımı açarak sıkıca sarıldım kardeşime. Hayatımda yeri olan sayılı insanlardan biriydi. Arkadaşım, dostum kardeşim di...

 

"İyiyim, gerçekten." Dedim. O da bana sıkıca sarıldı.

 

Kafasını omzuma daha çok gömdü. "Bir daha böyle bir şey yapma." Dedi çocuk gibi mızmızlanarak. "Dışardaki adam kim?" Dedi konuyu değiştirerek. Demek ki Acar her şeyi anlatmıştı ama Cihanı unutmuştu. Ya da anlatmak istememişti. Kafamı sağa sola salladım, İzem'den ayrıldım.

 

Kısık bir sesle konuştum. "İşte... Kurtardığım adam o," dedim yeşil gözlerine bakarak.

 

Ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki dudaklarını tekrar birbirine bastırdı. Yeşil gözlerini kısıp gözlerimde baktı. "Demek o adam ha..." Dedi kısık bir sesle.

 

"Evet," dedim ben de aynı onun gibi gözlerimi kısarak konuştum.

 

Bir anda yanımdan ayrılıp kapıya doğru yürüdü, hızlı bir şekilde kolunu tuttum. "Bırak Masal... Bu adam hangi yüzle seni birde hastahaneye getiriyor. Hesap soracağım ona." Dedi.

 

Göz devirip, daha sıkı tuttum kolunu. "Adamı itip, kurşunun ona gelmesini engelleyen bendim İzem..." Dedim yüksek bir sesle. "Ne hesabı soracaksın adama. Adam iyilik yaptı ve beni buraya bile getirdi." Dedim.

 

Gözlerini kapatıp açtı. "Doğru ya, sen kurşunun önüne atlayıp canını hiçe saydı." Dedi kızgın bir sesle.

 

Yanımda duran sedyeye oturdum. "Yorucu bir gündü. Bunları konuşmasak mi?" Dedim yorgunluğum sesime de yansımıştı.

 

"Saat gecenin üçü..." Bir şey hatırlar gibi konuştu. "Sen hani bu işten ayrılacaktın." Dedi yanıma oturarak.

 

Bıkkın bir nefes verip konuştum. "Benimde planım o yöndeydi ama işte olmadı." Dedim. İzem kafasını omzuma yasladı.

 

"Benim nöbetim var, hadi sen eve git dinlen." Dedi ayağa kalktı, odada bulunan dolaba doğru yürüdü. Dolabın kapağını açıp içinden bir şey çıkarıp, bana doğru yürüdüm. Elinde bulunan merhemi uzattı. Aldım.

 

"Ağrın olursa bu merhemi yaralarına sür," dedi. Elindeki merhem kutusunu alıp ayağa kalktım. Kalktığım gibi de İzem tekrar kollarını bedenime doladı. "Kendine dikkat et. Tanımadığın adamları önüne de atlam." Dediğinde güldüm.

 

Kollarını benden ayırdı. İkimizde gülüyorduk. "Sende kendine dikkat et," dedim.

 

Gülerek göz kırptı. "Buralar benim mekanım güzelim, asıl sen kendine dikkat et." Dediğinde göz devirdim. İzem, tekrar konuşacaktı ki odanın kapısı açıldı, hemşire gelip hasta olduğunu söyleyip izem'in gelmesi gerektiğini söylemişti. İzem'le vedalaşıp hastaneden ayrıldık.

 

Cihan denilen adam gitmemişti. Israrla bizi eve bırakmak istemişti. Onun bu ısrarına karşı Acar'la sesiz kalıp onaylamıştık. Ki adam pekte tekin bir tip değildi ya da bana öyle geliyordu. Akıp giden yola baktım, kafamda ki düşünceler beni yoruyordu. Aklıma gelen şeyle birlikte Cihan'a döndüm.

 

"Siz de camların üzerine düştünüz, yaranız vardır şimdi..." Dedim direk konuya girerek.

 

Cihan dikiz aynasından bana baktı, dudağında oluşan küçük bir gülümsemeyle, "Bir kaç küçük sıyırıktı," dediğinde kafamı salladım. Bu adamla fazla konuşmamak benim yarayımaydı.

 

Araba durduğunda eve geldiğimi anlamıştım. Acar'la birlikte arabadan inmiştik. Bizimle beraber Cihan da inmişti. Ona iyi geceler diyip gidiecektik ama konuşmasıyla birlikte ona baktık.

 

"Kendine dikkat et ve o mekana bir daha gitme," dedi ciddi bir sesle.

 

Kaşlarım çattım, ona neydi ki! "Bu sizi ilgilendirmiyor... Bıraktığınız için tekrar teşekkür ederim." Dedim onun gibi konuşarak.

 

Kısık sesle bir şeyler söyledi, duymamıştım. Kafasını gökyüzüne kaldırdı, derin bir nefes alıp tekrar bana baktı. "Tabii ki beni ilgilendirmez... Ama hayatımı kurtaran kişinin öyle tehlikeli yerlerde çalışmasına göz yumama." Dedi.

 

Bıkkın bir nefes verip, "Can borcunuz falan yok. Ayrıca o işten ayrılmayı düşünüyordum bu gece. Tabii siz gelip mekanı taramasaydınız." Dedim imalı bir sesle.

 

"Ben taramadım. adamla konuştum. İşten çıkardı seni. Görüşmek üzere," dedi ve cevap vermemi bile beklemeden arabaya yöneldi. Kaşlarımı çattım. Bu da neydi şimdi?

 

Acar'ın sesiyle birlikte gözlerin ona döndü. "Bunun derdi ne," dedi bana bakarak.

 

"Boşver şimdi onu, işime geldi bir yandan. Artık orada çalışmıyorum... Hadi gel eve gidelim." Dedim yürümeye başlayarak.

 

Acar arkamdan yürüyerek konuşmaya başladı. "Bende eve gideyim, yorucu bir gündü." Dediğinde göz devirdim.

 

"Yarım saat sonra gün aymaya başlar, burada kal." Dedim.

 

Acar ses çıkarmadan benimle birlikte yürüdü. Eve girdiğimizde Acar'a salonda, kanepeyi hazırlayıp odama gittim. Üzerimi bile değiştirmeden yatağa girdim. Yüz üstü yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. sırtımda ağrı vardı. Gözlerimi sımsıkı kapattım. yorucu bir gün olmuştu.

 

****

 

Kulaklarıma dolan sesle birlikte gözlerimi açtım. Gözümü açtığım gibi tekrar kapattım. Odaya dolan gün ışık gözlerimi acıtmıştı. Gözlerimi kısarak yataktan doğruldum. Odadan çıkıp banyoya yöneldim, elimi yüzümü yıkayıp sesin geldiği mutfağa doğru yöneldim. Acar ve Defne kahvaltı hazırlıyordu. Bunu da kavga ederek yapıyordu ikisi de. Göz devirip tekrar odama yöneldim. Giyeceğim kıyafetleri çıkarıp banyoya yöneldim. Güzel bir duş alıp, kıyafetlerini giyip banyodan çıktım. Tekrar mutfağa yöneldim.

 

İçeri girdiğimde ikisi de masayı hazırlamıştı. "Günaydın," dedim sandalyeye oturarak. İkisi de günaydın dedi aynı anda.

 

Acar, "Sırtın nasıl? Ağrın var mı?" Dediğinde çayımdan bir yudum alıp cevapladım onu.

 

"Ağrım yok," dedim.

 

Defne endişeli bir sesle, "Ne oldu ki? Sırtına ne oldu?" Dedi bana bakarak.

 

Gülerek yüzüne baktım. "Önemli bir şey değil. Endişelenme," dedim elimi elinin üzerine koyarak.

 

Acar alayla, "Hmm yok, hiçbiri şeyi yok. Sırtında ki yaraları saymazsak." Dedi.

 

Defne yüksek bir selle, "Sırtında yara mı var?" Dedi.

 

Sesinin yüksekliğinden dolayı yüzümü buruşturdum. "Bir kaç küçük yar sadece..." Bakışlarımı Acar çevirip, kısık bir sesle konuştum. "Acar, konuşursan seni bir daha eve almam." Dediğimde gözleri kocaman açıldı. Elini ağzına götürüp fermuar çeker gibi hareket yaptı.

 

Dış kapıdan gelen sesle birlikte hepimiz sustuk. İzem gelmişti. İzem mutfak kapısından bitki bir şekilde içeri girip, kendisini rastgele sandalyeye atıp oturdu.

 

"Yorgunluktan ölüyorum galiba," dedi bitkin bir sesle.

 

"Git uyu," dedi Acar umursamaz bir sesle.

 

İzem gözlerini kısarak Acar'a baktı. "Ne kadar da zeki. Harcanıyorsun buralarda," dedi.

 

"Öyleyim tabii," dedi Acar, İzem'in ona laf atmasını umursamadan konuşmuştu.

 

İzem, bıkkın bir nefes verip bana baktı. "Sırtında ağrı varı?" Dedi meraklı bir sesle. Bu soruyu bir kere daha duymak istemiyorumdum.

 

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak, "Yok," dedim.

 

Evi dolduran zil sesi tekrar geldiğinde, Defne ayağa kalktı. Kapıyı açıp konuşmaya başlamıştı. Sesi kısık da olsa mutfağa geliyordu.

 

İzem, "Kim ki bu saate?" Dedi merakla.

 

"Mehtap abladır kesin," dedi Acar kahvaltıya devam ederek.

 

Defne mutfaktan içeri tekrar girdiğinde , susup ona baktık. Elinde büyük bir koli vardı. Defne, İzem'e bakıp elindeki koliyi gösterdi. "Senin adına gelen kargoymuş. Ne aldın bu kadar ağır." Dedi merakla.

 

İzem yorgunluğunu unutup bir anda ayağa kalktı. Koliyi eline alıp, masada bulunan boş kısma bıraktı. "Ben de bunu bekliyordum..." Bana baktı. "Senin için bu kargo bebeğim," dedi ve göz kırptı. Merak etmiştim. İzem koliyi yavaşça açmaya başladı. Koliyi açıp içinde olan kitapları çıkardı. Kaşlarımı çatarak elime verdiği kitaplara baktım. Ne olduğun anladığımda da kaşlarım havalandı. Test kitaplarıydı.

 

Acar, İzem'in elinde bir tane kitap alıp baktı. "Ne bunlar," dedi merakla.

 

"Üniversite sınavı için aldım. Seni bu sene sınava ben hazırlayacağım," dedi hevesle. Şimdi ise herkes bana bakıyordu.

 

"İzem, sınava girmek için fazla geç kaldım. 22 yaşındayım. Sınava girsem ne olacak," dedim umursamaz bir sesle konuştum. Verdiğim tepkiye göz devirdi.

 

İzem, yanıma doğru geldi. Arkadan bana sarıldı. "Geç kalmadın... Masal, sen bizim için okumadın. Biz okuyalım diye liseyi bile açıktan okudun. Hep çalıştın. Şimdi sıra bize geldi, sen okuyacaksın biz çalışacağız bu sefer. Bu sefer kendin için bir şeyler yap." Dedi yumuşacık bir sesle.

 

Okula gitmeyi severdim, ortaokulu bitirip okulu bırakmıştım. Mecburdum, bunu yapmaya mecburdum. Yaşadığımız yetimhane çok kötü bir yerdi. 18 yaşına geldiğimde oradan ayrılmaya yemin etmiştim. Yanıma kardeşlerimi de alıp, oradan ayrılmayı kafama koymuştum. Bunu da çalışıp para kazanıp bir ev tutarak yapmam lazımdı. Ben de okulu bırakıp küçük yaşta çalışmaya başlamıştım. Önüme gelen her işi yapıyordu, yapmak zorundaydım. Çünkü biraz daha o yetimhanede yaşasaydım delirirdim.

 

Defne de yanıma gelip kollarını İzem gibi bana sardı. Yanağıma küçük bir öpücük bırakıp geri çekildi. "Sayende biz okuduk. Sıra sende kardeşim." Dedi titrek bir sesle.

 

Acar da dayanamayıp ayağa kalktı, kollarını bize doğru sarmaya çalıştı. Ne kadar başardıysa artık. "Çok duygusal bir ortam ya," dedi tekrar geri çekildi.

 

"Başarabilir miyim ki? Ya yapmasam! Hiç bir bilgim yok, şuan ki eğitim sistemin bile bilmiyorum," dedim.

 

"Başarırsın tabii ki... Ayrıca ben herşeyi araştıracağım sen merak etme." Dedi İzem.

 

İzem ve Defne benden ayrılıp yerlerine oturdular. İkisinde de baktım. "Tamam, çalışacağım. Yani elimden geleni yapacağım. Ama çalışmaya devam edeceğim. Boş duramam." Dedim. İtiraz etmek için dudaklarını açtılar, ama hemen konuştum. "Bütün gün oturmam. Tamam ders çalışacağım ama bütün gün evde oturamam." Dedim kesin bir dille konuşarak.

 

Son konuşmamda sonra masada sessizlik oldu. İzem yorgun olduğunu söyleyip, odasına gitti. Hafta sonu olduğu için Defne okula gitmemişti. Dışarda işi olduğunu söyleyip evden çıkmıştı. Acar ve ben de iş saatine kadar bir kahve içmiştik. Bugün işe öğlen gidecektik. Acar telefona dalmış bir şekilde koltuğa uzanmıştı. Ben de İzem'in almış olduğu test kitaplarına bakıyordum. Heyecanlıydım. Tekrar okula başlamak hem de bu yaşımda; ürkütücü gelse de, heyecan vericiydi de.

 

****

 

"Masa 2'nin siparişleri."

 

Elime aldığım tepsiyle beraber hızlı adımlarla masa 2'ye yürüdüm. Tepside bulunan yemekleri masaya bırakıp, masadan uzaklaştım. Tekrar mutfağın olduğu tarafa geldim. Hazırlanan siparişleri alıp masalara götürüyordum.

 

Yeni bir siparişin hazırlanmasını beklerken bana doğru gelen Acar'a baktım. Yanıma gelip, duvara yaslanıp bana baktı.

 

"Bugün çok yoğun," dedi yorgun bir sesle. Öyleydi, diğer günlere nazaran daha yoğundu bugün.

 

"Öyle," dedim onun gibi duvara yaslanarak.

 

Kafasını sağa sola doğru salayıp, nefesini sesli bir şekilde bıraktı. "Eve gitmek ve uyumak istiyorum," dedi yüksek bir sesle.

 

"Bağırma, patron duymasın seni." Dedim.

 

Omuz silkti. "Duysa ne yazar, iki dakika konuşur sonra susar." Dedi. Bir anda yaslandığı duvardan doğruldu. "Ne diyeceğim, iki gün sonra çok önemli bir davet varmış. Garsona ihtiyaç varmış, biz gidelim mi?" Dedi vereceğim cevabı heyecanla beklerken.

 

Derin bir nefes aldım. "Bilmem ki? Burda bile yorulduğunu söylüyorsun, ekstra bir işte çalışmak seni zorlaması," dedim sonunda dalga geçer gibi.

 

Göz devirip baktı bana. "Bir yıldır seninle birlikte iki işte çalıştım ben kanki. Bu iş bize koymaz yani... Eğlenceli olacak bana göre, gidip zengin ortamı görelim kızım," dedi hevesle konuştu.

 

"Bakarız," dedim umursamaz bir sesle.

 

"Bak. Ama hızlı bak ve cevap ver. Bizden önce işi kimseye veremem." Dedi.

 

Gülerek, "Tamam hızlı bakacağım," dedim alaylı bir sesle.

 

Acar tekrar işinin başına döndüğünde, ben de kendi işime dönmüştüm. Elime aldığım tepsiyle birlikte, hedefimde olan masaya yürüdüm. Masanın yanına gelip, tepsideki kahveleri bıraktım. Tekrar içeri doğru yürüdüm.

 

"Masal," dedi yanıma gelen Akif. Çalışma arkadaşımdı. Bedenimi ona doğru çevirdim.

 

"Efendim," dedim onun gibi yüksek bir sesle.

 

"Aşağıda, depodan malzeme alman lazım," dedi hızlıca.

 

"Ben mi?" Genelde o işle ben ilgilenmezdim.

 

"Evet. Herkesin işi var. Adem Bey senin almanı istedi." Elime küçük bir kağıt sıkıştırdı. "Alınacak malzemeler yazıldı. Sen alırsın. Hadi kolay gelsin."

 

"Ama..." Yanımdan hızla uzaklaştı. Elimde kağıt arkasından baktım. Ona verilen işi üzerine yıkmıştı ve tepki bile vermemi beklemeden gitmişti. Kendime gelebilmek için kafamı sağa sola salayıp, aşağıda bulunan soğuk hava deposuna yürüdüm. Aşağıya, depoya inen kapıyı açıp merdivenlerden indim. Soğuk deponun olduğu kapıya yürüdüm. Kapıda bulunan büyük kolu kendime doğru çekip açmaya çalıştım. Ağırdı. Kapı açılınca, ışıklar da otomatik olarak açılmıştı. Elime büyük bir sepet alıp içeri girdim.

 

Girdiğim gibi de çığlık atmam bir olmuştu. Elimdeki sepet yeri boylamıştı. Geri geri giderek depodan çıktım. Miğdem bulanıyordu, gözlerim kararıyordu. Sırtım soğuk duvara değdiğinde yere doğru çöktüm. Ellerim titremeye başladı.

 

"Masal," dedi uzaktan bir ses. Sesin kime ait olduğunu bile algılayamıyordum. Başımdaki ağrı da daha çok artmaya başlamıştı. Birinin beni sartığının bile fark edemiyordum. Dış dünyaya algılarım tamamen kapanmıştı. Gözlerim karardı.

 

Son hatırladığım ise birilerinin yüksek sesiydi.

🤎💚

Bölüm sonu.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

{ Instagram: karaelmas70 }

Bölüm : 15.12.2024 16:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...