6. Bölüm

6. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

Merhabalar...

Yeni bölüme hoş geldiniz.

Hayd - Changes

Keyifli okumalar.✨✨

 

💚🤎

Yasemin, bizi yemeğe çağırmış. Gidelim mi? Mehtap abla da orada olacakmış. Tabii Acar da."

 

 

İzem'in sesiyle gözlerim ona döndü. Fal saçmalığıdan sonra eve gitmekten vazgeçip bir kafeye oturmuştuk. Yarım saate yakın olan sesizliği İzem bozmuştu.

 

 

"Gidelim yaa. Uzun zamandır hep birlikte olup konuşamamıştık. İyi gelir bize," dedi Defne. Onun da konuşmasıyla birlikte gözler bana döndü.

 

 

"Ne zaman mış yemek?" Dedim İzem'e bakarak.

 

 

"Yarın," dedi gözlerime bakarak.

 

 

"Gidelim," dedim sakin bir sesle.

 

 

Önümde duran kahveden bir yudum aldım. Aldığım yudumla birlikte yüzüm buruştu. Kahve buz gibi olmuştu. Küçük bardakta duran suyu tek dikişte bitirdim. Bardağı masaya bıraktım. Yanımda duran boş sandalyenin yüksek sesiyle birlikte irkildim. Bakışlarım o tarafa döndüğünde Acar'ın güler yüzüyle karşılaştım.

 

 

"Dışarı çıkıyorsunuz ve bana haber vermiyorsunuz. Kırıldım," dedi Acar. Önümde duran lokumu alıp ağzına attı.

 

 

"Senin ne işin var burda ya! Nasıl buldun bizi be!" Dedi İzem cırtlak bir sesle.

 

 

"Kırmızı elma, senin yüzünden herkes bize bakıyor. Sesini biraz alçalt. Ayrıca işim vardı buralarda, yolda geçiyordum sizin oturduğunuz kafeye gözüm kaydı ve sizi gördüm. Sonra da geldim." Dedi umursamaz bir sesle.

 

 

"İyi yaptın Acar. Sen bakma İzem'e. Yasemin'in yemek davetine gelecek misin?" Dedi Defne.

 

 

Acar, Defne'nin önündeki lokumu da alıp ağzına attı. İzem ona yüzünü buruşturup bakıyordu. "Geleceğim tabii, kaçırır mıyım." Ağzı lokumla doluyken konuştu.

 

 

"Düzgün ye şunu. Yemek istiyorsan da kendine sipariş ver." Dedi İzem yüksek sesle.

 

 

Acar, İzem'in sesiyle birlikte yüzünü buruşturudu. "Gideceğim zaten kırmızı elma. İşim var." Bedenini bana doğru döndürdü. "Biliyorum,izinlisin ama bu akşam ki davete gelecek misin?" Dedi Acar gözlerime beklentiyle baktı.

 

 

Kaşlarımı anlamsız bir şekilde çatarak baktım. "Ne daveti?" Dedim anlamadığını sesime bile yansıttım.

 

 

"Sana geçen anlatım ya. Özel bir davet var garson olarak bizde gidelim dedim. Hatırladım mı?" Dedi Acar.

 

 

"Hatırladım," dedim. Şimdi aklıma gelmişti.

 

 

"Eee! Akşam gelecek misin? Ben senin adını da yazdım, gelmem dersen başkasını da götürebilirim." Dedi.

 

 

"Buna gerek var mı Masal? Zaten izinlisin, o davete garson olarak gitmek zorunda da değilsin." Dedi İzem.

 

 

Bıkkın bir soluk verdim. "Sıkıldım, evde durmaktan sıkıldım. Akşam geleceğim Acar. Sen bana adresi ver ben geleceğim." Dedim Acar'a bakarak.

 

 

Güldü. "Akşam ben senin alırım, birlikte gideriz." Dediğinde kafa salladım.

 

 

Acar yanımızdan ayrıldıktan sonra kızlarla birlikte, biraz daha oturup sohbet ettik. Yaklaşık bir saat sonunda kalkmaya karar verip, hesabı ödeyip arabaya geçmiştik. Eve gidene kadar İzem bu geceki davete gitmemem için israr etmişti. Her ne söylerse söylesin artık kafama koymuştum. Gidecektim.

 

 

Eve geldiğimi gibi de duşa aldım. Acar'ın beni evden alacağı saate kadar uyumuştum. İyi gelmişti. Uyanıp üzerime aldığım ince kazağı giydim, altına da kot pantolon giyerek evden çıkmıştım. Havalar artık soğuyordu. Kasımın son haftasına girmiş bulunmaktaydık.

 

 

Evden koşar adım çıktım, Acar mesaj atmıştı. Görüş açıma giren kişiyle, adımlarım duraksadı. Acar, Arabaya yaslanmış, kollarını göğsünde birleştirmiş bir şeklide beni bekliyordu. Ona doğru yürüdüğümü gördüğünde, yaslandığı yerden doğrulup arabaya binmişti. Bende yolcu kapıyı açıp içeri girdim. Acar arabayı çalıştırdı.

 

 

"Bizden kaç kişi orada olacak," dedim sesizliği bozarak.

 

 

"On," dedi.

 

 

"Böyle mi gideceğiz yoksa orada başka kıyafet mi giyeceğiz?" Dedim.

 

 

"Orada kıyafet verecekler. Ayrıca sen sormadan söyleyeyim, onlardan ayrı gitmek benim fikrimi. Arabam vardı, bu yüzden biz onlarla gitmedik," dedi sakin bir sesle.

 

 

Alayla güldüm. "Araban?" Dedim.

 

 

Başını bana doğru çevirip baktı, tekrar önüne döndü. "Laf atmadan duramıyorsun kızım. Babamın arabası benim arabam olur, tamam mı! Ayrıca ileride bende araba alacağım o zaman görürsün sen laf atmak nasılmış," dedi hızlı hızlı konuşarak.

 

 

Kahkaha attım. "Tamam, bir şey demedim say." Dedim dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

 

"Deme zaten," dedi alıngan bir sesle.

 

 

Elimi koluna vurdum. "Tamam ya! Hemen küsme," dedim gülerek.

 

 

Yelkenleri hemen suya indirmişti. "Ben sana küser miyim kızım?" Dedi o da gülerek.

 

 

"Doğru tabii. Kankalara küsülmez."

 

 

Gideceğimiz yere kadar gülerek sohbet etmiştik. Bu bazen Acar'ın geçmişte yaşadığı komik anılar aynı zamanda benim de yaşadığım komik anlardan oluşuyordu. Acar arabayı durdurdu. Araçtan inip etrafa baktım. Büyük bir otele gelmiştik. Acar koluma girip bizi içeri soktu. Garson olarak geldiğimiz için de davetin yapılacağı kata gittik. Bizim restoranda çalışan ve bu gece burada görev alacak kişiler gelmişti bile. Acar giyinmem için beni bir odaya sokmuş, kendisi de giyinmek için gitmişti. Şuan elime aldığım kıyafetlere bakıyordum. Hızlıca üzerime giyinip, aynaya baktım. Diz kapağına gelen siyah kalem etek, üzerinde beyaz gömlek. Boynuma da verdikleri siyah fuları sardım. Tam bir hostes gibi olmuştum. Ayağıma geçirdiğim yüksek olmaya topuklu ayakkabıları da girdiğimde tam olmuştu.

 

 

Odadan dışarı çıktığımda, Acar'ı kapının önünde buldum. O da siyah pantolon ve beyaz gömlek giymişti. Saçlarını düzensiz bir şekilde dağıtmıştı. İyi görünüyordu.

 

 

Gülerek, beni baştan sona kadar inceledi ve ıslık çaldı. "Felaket bir şey olmuşsun be!" Dedi yüksek sesle.

 

 

Gülerek bende onun gibi baştan sona kadar inceledim. "Sende felaket bir şey olmuşsun be!" Dedim onun gibi.

 

 

Gülerek yanıma geldi, kolunu omzuna attı. Birlikte yürümeye başladık nereye gidiyorduk bilmiyordum. Acar'ın beni yönlendirmesiyle yürüyorduk.

 

 

"Adem Bey herkesi mutfağın olduğu tarafa çağırmış. Oraya gideceğiz," dedi açıklama yaparak.

 

 

"Gidelim bakalım. Davet kaç saat sürer," dedim ona bakarak. Ben altan ona bakarken o boyundan dolayı kafasını biraz eğerek baktı bana. "Dört, beş saat falan sürer. Merak etme sıkılırsak kaçarız," dediğinde göz devirdim.

 

 

Mutfağın kapısına geldiğimizde, Adem Beyin herkesi etrafına topladığını gördüm. Adem Bey, ben ve Acar'ın geldiğini de gördüğünde konuşmaya başlamıştı. Üstün basa basa bu gecenin iyi geçmesini ve hata yapmamamızın gerektiğini vurgulamıştı. Hepimiz anladığınızı belirtmiştik. Acar yanımda oflayıp

 

 

"Yeter! Elli defa aynı şeyi söylüyor. Bizi salak sanıyor bu adam," dedi bezgin bir sesle.

 

 

Güldüm. "Hadi gidelim, servis başladı zaten." Dedi içeri doğru geçerek.

 

 

Davetin yapılacağı yere doğru gittik. Geniş ve ferah bir yerdi. Yuvarlak masalar beli bir uzaklıkta ve belli bir düzende dizilmiştir. Mekanın en köşesinde bulunan alan canlı müzik için ayrılmıştı. Orada keman çalan iki kadın ve piano çalan bir adam vardı. Davetliler çoktan gelmişti bile. Hepside çok şıktı. Giydikleri elbiselere servet ödedikleri belliydi. Servis çoktan başlamıştı. Bende masalara doğru yürüyüp, şarap dolu tepsiyi masalar bırakıyordum. Yaklaşık bir saat geçmişti bile. Şimdilik bir sıkıntı yoktu.

 

 

Yeni bir tepsi alıp, arkamı dönüp ilerlemek istedim. Ama sadece istemişti. Gözlerim kesişen gözlerle duraksadı. Zihnimde canlanan bir çok güzel anıyla birlikte beni boğan, hatta öldüren anlarda canlandı. Karşımda duran kadın, bu gece görmeyi beklediğim kişi değildi. Hatta görmeyi ömrümün sonuna kadar istediğim kişi de değildi. Beni donuk bakışlarım ona cesaret vermiş olmalı ki adımlarını bana doğru attı. Etrafımızda olan insanları göremiyorum artık. Mekanda bulunan herkes gitmişte biz ikimiz kalmışız gibi. Tam karşımda durdu. Hangi yüzle bakıyordu bana. Nasıl?

 

 

"Masal," dedi kısık bir sesle. Uzun zamandır duymadığım sesti. Unutmak istediğim bir insandı, karşımdaki kadın. Bana beklentiyle baktı. Dışarıdan tepkisiz kalıyordum ama içimde bir fırtına vardı. Yanından geçip gitmek istedim. İki adım atmıştım ki kolumu tutup beni durdurdu. "Benimle konuşmayacak mısın?" Dedi sanki hakkı varmış gibi. Kolumu çektim elinden.

 

 

Bedenimi ona döndürdüm. Gözlerimi kısarak baktım ona. Çok değişmişti. "Sen hangi hakla konuşuyorsun benimle? Nasıl yüzüme bakabiliyorsun?" Dedim tepkisiz bir sesle.

 

 

Gözlerini yumdu, tekrar açıp bakışlarını salonda gezdirdi. Bana baktığında gözlerinde geçen acıyı gördüm. "Haklısın ama beni hiç dinlemedin. Lütfen beni bir kere dinle. Sana her şeyi anlatacağım. En gerçeğiyle." Dedi titrek bir sesle.

 

 

"Ben senin çok dinledim... Ayrıca oturup seninle geçmişi konuşmayacağım," dedim gitmek için adım atmıştım ki tekrar kolumu tuttu.

 

 

"Haklısın, çok haklısın. Ama bir kere de olsa binle beni lütfen," dedi kısık sesle.

 

 

Kafamı sağa sola sallayıp baktım ona. Çok değişmişti, dış görünüşü çok değişmişti. Kahve rengi gözleri acı doluydu sanki. Saçları hep uzun olurdu ama şimdi kısaydı. Saçları omuz hizasındaydı. Yüzü yaptığı makyaja rağmen solgun duruyordu. Onun son hatırladığım da böyle değildi.

 

 

Dudaklarımı araladım, cevap verecektim ama beni engelleyen başka bir ses oldu. "Anne," diye bağırıp Ezgi'nin bacaklarına tutundu küçük bir kız çocuğu. Pembe tül elbise giyen, saçları toplanmış, yanakları tombul bir kız çocuğu. Ezgi'nin kızı miydi? Bakışlarım kız çocuğundan, Ezgi'ye döndü. Ezgi eğilerek çocuğu kucağına aldı. Tahminimce çocuk 5-6 yaşındaydı, ya da daha küçük.

 

 

"Anneciğim neden geldin, sana orada bekle demiştik." Dedi Ezgi sesini yumuşatıp.

 

 

Küçük kız omuz silkti. "Sıkıldım..." Bakışlarını bana yönlendirdi. "Bu abla kim anne?" Dedi kısık bir sesle. Yaşına göre konuşması çok iyiydi. Kelimeleri düzgün bir şekilde dile getiriyordu.

 

 

Ezgi, bana bakarak, "O abla benim arkadaşım annem." Dedi duraksamadan söylediği şeyle birlikte kaşlarım havalandı. Arkadaş! Eskiden belki ama şimdi hiçbir şeyi değildim. "Masal ablan," dedi. Kızına bizi mi anlatmıştı!

 

 

Küçük kız bir anda başına bana doğru çevirip baktı. Gözlerini kocaman açmıştı. "Masal abla..." Dedi şaşkın bir sesle. Tekrar Ezgi'ye baktı. "Peki İzem abla ve Defne abla, onlar nerede?" Dedi.

 

 

Kaşlarımı çatarak baktım onlara. Konuşmaya dahil oluyordum.

 

 

"Onlar burada değil..." Bana bakarak, "Masal, İnci benim kızım." Dedi gülerek.

 

 

İnci, bana beklentiyle bakıyordu. Onunla konuşmamı istiyordu. Bunu annesinin kucağında heyecanla bekleyen kızın hareketinden görebiliyordum. "Merhaba İnci." Dedik kendimi gülmeye zorlayarak.

 

 

"Bir sorun mu var efendim?" Dedi yanımıza gelen Adem Bey. Bana ne oldu der gibi bakıyordu.

 

 

"Bir sorun yok Adem Bey. Hanımefendi bir şey soruyordu da... Şimdi işime bakıyorum." Dedim giderek. Arkama dönüp bakmadım. Kaçtım! Benim ne işim vardı ya burada. Onun burada olduğunu bilseydim buraya gelmezdim. Şimdi de bunu yapacağım ve gideceğim buradan.

 

 

Acar yanıma doğru gelip, benim gibi hızlı adımlarla yürüdü. "N'oldu. Konuştuğun kadında kim di?" Dedi.

 

 

"Tanımıyorum. Acar ben eve gidiyorum," dedim soyunma odasına doğru giderek. Kapını önünde durup Acar baktım.

 

 

"Neden?" Dedi kaşlarını çatarak.

 

 

Bıkkın bir nefes alıp verdim. "Başım ağrıyor, sen idare edersin beni?"

 

 

"Saçmalama istersen. Ben de geliyorum. Seni bu saate tek başına eve yollayamam," dedi.

 

 

İtiraz etmedim. Zaten başımda bir bela vardı... Acar'ın benimle gelmesi iyi olacaktı. Kafamı sallayarak onayladım onu. Odaya girip, kıyafetlerimi giydim. Saçlarımı da toplayarak, odadan çıktım. Çantamda duran telefonumu çıkarıp ekran baktım. Hiçbir arama yoktu. Telefonu yine aynı yerine koydum. Acar'ın geldiğini gördüm, ona doğru ilerleyip, beraber yürüdük. Otelin çıkışına geldiğimizde de gördüğüm kişiyle duraksadım.

 

 

Geçmişte yaşanan her şeyin sorumlusu olan o adam.

 

 

Arda Erbay.

 

 

O hayatımıza girdiği gibi başımızdan olay eksilmedi. Bizi birbirimize düşüren, uzaklaştıran adam. Nefret ettiğim insanlarda biriydi. Onunda bakışları benim olduğum tarafa döndü. Gözlerini kısarak baktı bana, baştan sona kadar süzdü beni. Ona nefretle bakıyordum. İğrenç biriydi. Benim olduğum tarafa doğru yürüdü. Yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle. Şiddeti seven biri değildim ama bu şerefsiz adamı gördüğüm an vurma isteğim geliyor. Tam karşımda, iki adım uzağında durdu.

 

 

"Masal. Seni görmek ne güzel. Uzun zaman oldu seni görmeyeli," dedi pis sesi kulağıma doldu.

 

 

"Benim için aynısı geçerli değil ama," dedim gözlerine daha keskin baktım. Acar yanımda sesiz durarak, konuşmalarımızı dinliyordu.

 

 

"Hadi ama onca yıldan sonra bizi görmek seni mutlu etmeliydi. Ezgi'yi ve kızımı gördün mü? Kızım nasıl tatlı, aynı babasına benziyor." Dedi yalanda hülyalı bir sesle konuştu.

 

 

Yüzümü buruşturup baktım suratına. "Oysa ki sana hiç benzetmedim. Umarım huy olarak da benzemez." Derin bir nefes aldım. "Neyse ki annesine benziyor." Dedim iğrenç yüzüne bakarak.

 

 

Yüzündeki gülümseme artık sahteydi. Yalandan bir gülüş ve ördüğü duvarla karşımda duruyordu. "Neyse. Nasıl da değişmişsin. Işık'a nasılsa benziyorsun." Dedi sesinde akan sahte bir acıyla konuştu.

 

 

Daha fazla bu iğrenç adamla konuşmak istemedim. Yanından geçip gittim. Arkamdan bağırarak yine görüşelim dedi ama dönüp bakmadım bile ona. Otelden çıkıp arabaya bindik. Acar daha fazla sesiz kalmayarak konuşmaya başladı.

 

 

"Kim bunla Masal?" Dedi arabayı çalıştırarak.

 

 

"Önemsiz bir kaç insan işte." Dedim kestirip attım.

 

 

Acar arabayı çalıştırdı. Gözlerimi yoldan ayırmadım. Düşünmek istemiyordum, hele ki onları hiç! Neden onca sene sonra gördüm ki onları. Acı dışında bana verecek hiç bir duygu yok onlarda. Oysa ki eskiden ne güzle anlaşırsak biz.

 

 

Ben, Defne, İzem, Ezgi ve Işık.

 

 

Yetimhanede büyüyen biz, kardeş gibi birbirimize bağlı olan biz. O zamanlar güzeldi. Ta ki Arda Erbay hayatımıza girene kadar. Arda, Işık'ın sevgilisi olarak girmişti hayatımıza. Sonra ise yaşanan bir çok olayla birlikte parçalanmıştır.

 

 

Beş kişi olan arkadaştan, üç kişi kalmıştık. Ben, İzem ve Defne.

 

 

Işık soğuk toprağın altında, Ezgi ise Işık'ın hayal ettiği hayatını yaşıyordu.

 

 

"Masal," diye bağırdı Acar.

 

 

İrkilip kendime geldim. Kafamı ona döndüm. "Neden bağırıyorsun Acar," dedim kızgın bir sesle.

 

 

"Kaç kere seslendim, cevap vermedim. Bende bağırmak zorunda kaldım."

 

 

Gözlerimi kapatıp açtım. "Dalmışım," dedim kısık bir sesle.

 

 

Acar gözlerini yoldan ayırmadım, kafasını salayıp tekrar konuştu. "Neyin var? O insanları gördükten sonra suskun ve düşüncelisin. Kim onlar masal?" Dedi sakin bir sesle.

 

 

"Eskiden dostum, şimdi ise hiçbir şeyim olmayan insanlar işte. Boş ver," dedi umursamaz bir sesle.

 

 

"Sana kötülüğü dokunan insanlar yani," dedi düşünceli sesiyle.

 

 

Derin bir nefes aldım. "Boşver," dedi konuyu kapatmak isteyerek.

 

 

Araba evimin önünde durduğunda, emniyet kemeri çıkarıp Acar'a döndüm. "Yarın akşam görüşürüz," dedim gülerek.

 

 

"Görüşürüz."

 

 

Arabadan inip, apartmana doğru yürüdüm. Çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Karşı dairenin kapısı açıldığında bakışlarım o tarafa yöneldi. Mehtap abla oldukça solgun duran yüzüyle evinden çıktı. Gecenin bu saatinde nereye gidecekti? O kadar dalgındı ki beni farketmedi bile.

 

 

"Mehtap abla," dedim ona seslenerek.

 

 

Bakışları bana döndü. Gözlerinin içi kıpkırmızıydı. Sahte bir gülüş dudaklarında belirdi. "Masal," dedi o da bana. Beni görmeyi beklemiyordu.

 

 

"Nereye gidiyorsun?" Dedim yanına yürüyerek. Karşısında durdum.

 

 

"Çöp atmaya çıkmıştım."

 

 

Çöp atmak için fazla süslüydü. Fazla kurcalamadım. "iyi misin sen? Yüzün bembeyaz."

 

 

Bu sefer yüzünde gerçek bir gülümseme vardı. "İyiyim, merak etme sen beni. Hadi gir eve, yeni işten gelmiş olmalısın. Yorgun görünüyorsun."

 

 

"Tamam. Birşey olursa ara beni, ya da eve gel. İyi geceler." Dedim ve eve girdim. Onu öyle bırakmak içine sinmese de, yanında olmak için bahanem de yoktu. Ki zaten Mehtap abla yanında olmama kendisi müsade etmezdi. İyiyim diye geçiştirdi, şimdi olduğu gibi.

 

 

Yorgun adımlarla salona yürüdüm. Kendimi koltuğa atıp, uzandım. Mehtap ablayı tanıdığımdan beri hiç böyle görmemiştim. Hep neşeli ve konuşkan bir insandı. Bizden önce insan içine pek karışmadığını bilsem de, bizden sonra bu değişmişti.

 

 

"Ne zaman geldin sen, hiç duymadım." Defne karşımda duran koltuğa oturdu. Kafamı yan yatırıp baktım Defne'ye.

 

 

"Yeni geldim," dedim bakışlarımı tekrar tavana çevirdim.

 

 

"Aç mısın? Yemekleri hemen ısıtırım şimdi." Sakin bir sesle konuşuyor. Ayağa kalkacaktır ki durdurum onu.

 

 

"Aç değilim. Yorgunu biraz, uyuyacağım."

 

 

"Tamam o zaman, sana iyi geceler. Ben uyumaya gidiyorum." Dedi ve ayağa kalktı.

 

 

"İyi geceler. Salonun ışığını kapatır mısın Defne."

 

 

"Tamam."

 

 

Karanlık salonda, pencereden sızan sokak lambası ışığı ve sessizlik. Bu sessizliğe ihtiyacım var. Gözlerimi tavandan ayırmadan bakıyordum. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum, öyle de yaptım. Boş bakışlarım tavanı turluyordu.

 

 ****

Kulağımı rahatsız eden sesle birlikte yüzüm buruştu, gözlerimi açtım. Bakışlarım etrafına gezindi. Salonda uyumuştum. Tutulan vücudumu gerdirerek koltuktan doğruldum. Telefonum tekrar çalmaya başladı. Elime alıp kimin aradığını baktım. Bilinmeyen bir numaraydı.

 

Telefonu açıp kulağıma yasladım. "Efendim," dedim uykudan yeni uyandığım beli olan bir sesle.

 

"Günaydın Masal." Karşı taraftan gelen erkek sesiyle birlikte kaşlarımı çattım. Bu da kimdi?

 

"Günaydın da siz kimsiniz?"

 

"Asil ben." Dediğinde kaşlarım havalandı. Telefonu kulağımdan çekip saate baktım. Sabahın altısı. Acaba yine bir şey mi oldu?

 

"Bi' şey mi oldu Asil Bey?" Dedi ayağa kalkarak.

 

"Aslında oldu. Karakola gelmen gerekiyor." Dedi. İçinde oluşan korkuyu yok sayarak konuşmaya başladım.

 

"Neden? Kötü bir şey mi var?"

 

"Buraya geldiğinde öğrenirsin. Seni almaya geleyim mi?" Dedi ılımlı bir sesle.

 

"Hayır, ben gelirim. Şimdi mi gelmem gerek..."

 

"Evet."

 

Önemli bir şey olmasaydı bu saate çağırmazlardı herhalde. "Tamam. Görüşürüz o zaman," dedim kısık bir sesle. Hâlâ bu adama karşı tuhaf hissediyordum. Konuşmak, onunla aynı ortamda olmak beni geriyordu.

 

"Görüşürüz," dedi. Telefonu kulağımdan çektim.

 

Derin bir nefes alıp, oda doğru yürüdüm. Hemen giyinmem gerekiyordu. Üzerimde dünden beri giydiğim kıyafetler vardı. Hızlı bir şekilde duş alıp üzerimi giyindim. Saçlarımı toplayıp, yatakta duran örgü hırkayı alıp giydim.

 

Evden çıkıp, taksiye bindim. Karakolun adresini verip, sırtımı arkaya yasladım. Bu iş çok tuhaf yerlere varmaya başlamıştı. Peşime beni korumak için gizli polisler taktılar. Onları hiç görmemiştim. İşlerini çok iyi yapıyordular. Bunca zaman bir sorun yoktu, neden şimdi beni çağırdılar anlamıyorum. Yol boyunca parmaklarımla oynadım.

 

"Geldik abla," taksicinin sesiyle düşüncelerim bölündü. Parayı çıkarıp adama verdim ve araçtan indim.

 

Tekrar aynı odaya alındım. Herkes masada oturmuş beni bekliyordu, boş olan sandalyeye oturdum. Bakışlarım hepsinde gezindi. Hepsi de bana bakıyordu zaten.

 

"Beni neden çağırdınız?" Dedim konuya direk girdim.

 

Karşımda duran adam ayağa kalktı. "Hemen konuya girmek istiyorsun, güzel. Öncelikle sana birini göstereceğim." Elinde kumandaya bastı. Arkasında olan büyük bir ekran açıldı. Ekranda ise bir adam vardı, bu adamı tanıyordum. Barda çalıştığım son gecede bana sarkan adamdı.

 

"Onun tanıyor musun?" Dedi masada oturan adam. Aras. Başkomiser Aras'tı o. Gözleri o kadar keskin bakıyordu ki bana, bu beni korkutmuştu. Korkumu dışarı belli etmedim. Gözlerine baktım.

 

"Tanımıyorum. Bir kere gördüm ve yüzünü hatırladım," dedim. Doğruydu, adamı tanımıyorum, arkadaşım da değildi.

 

"Öyle mi? Peki nerede gördün adamı," dedi İdil. Bu kadın kafayı fena takmıştı beni. Öyle ki gözlerinde beni zora sokmak için dolanan tilkileri görüyordum.

 

"Çalıştığım yerde görmüştüm. Neden bu adamı gösterdiniz." Dedim. Bakışlarım sadece Levent Bendeydi.

 

"Adam öldü," dedi masada bulunan bir başka adam. Dedektif Kerem. O da aynı İdil ve Aras gibi bakıyordu. Aras onlara göre daha farklı bakıyordu. Sanki olayı, gözlerime bakarak çözmek ister gibiydi. "Ölüm şekli yine aynı."

 

Bakışlarım bir anda duvarda bulunan ekrana kaydı. Nefes alamadım. Aynı şekilde öldü! Aynı şekil!

 

"Ben..." Dedim ve sustum. Konuşmak çok ağır geliyordu. Katilin bu adamla ne işi vardı ki? Kafam çok karışıktı.

 

Ayakta duran Levent Aydoğan bana sıcak bir bakış attı. "Seni buraya çağırma sebebimize gelelim. Üç yıldır bunu yapanı bulmaya çalışıyoruz. Çok yaklaştık da..." Sakin hareketlerle sandalyeye oturdu. "Bak Masal seninle açık konuşacağım. Bunları yapan kişi her kimse seni tanıyor, belki sen bile tanıyorsun." Dedi sakin bir sesle.

 

"Ya da sen de olabilirsin?" Dedi İdil. Ne demeye çalıştığını anlamadım. Kaşlarımı çatarak baktım ona.

 

Karşımda duran adam onu umursamadan konuştu. "İki yılda olan bütün cinayetleri ve cesetlerin nerede bulunduğunu daha detaylı baktık. Bir şey fark ettik. Ölen insanların hepsi seninle tartışan insanlar çıktı. Ölen herkesin seninle mutlaka bir teması var. Yani anlayacağın olay tamamen senin çevrende gerçekleşiyor. Bu yüzden katili bulmada, yardımın gerek."

 

"Büyük bir ihtimal daha var. Katilin sen olması gibi," dedi İdil. Anlaşılan bugün üzerime çok gelecekti. Bunu da aynı şeyleri dile getirerek yapacaktı.

 

"İdil, nasıl konuştuğuna dikkat et! Buraya birbirimizi suçlamaya değil, davayı konuşmak için toplandık. " Dedi Asil. Onun konuşmasıyla bakışlarım yeşil gözlerini buldu. İdile bakan gözleri çok soğuktu. Bakıştır bana yöneldi, yeşileri bana yöneldiğin de daha sıcak bakıyordu. Gözlerimi ondan kaçırdım.

 

İdil omuz silkti. "Sadece ihtimal dedim," dedi umursamaz bir sesle.

 

"Seninle son konuşmamızdan sonra şüpheli bir şey fark ettin mi?" Dedi Levent Bey.

 

Kafamı sağa sola salladım. "Hayır, olmadı."

 

"Yanında, senin çok yakınında duran bir katil var. Kim bilmiyoruz, aynı şekilde sen de bilmiyorsun. Bize yardım etmen lazım Masal. Katili bulmamıza en çok senin yardımın lazım." Dedi Levent Bey.

 

En yakınımda bir katil vardı. Olmaz! Etrafımda ki insanlar belli, hepsini çok iyi tanıyorum. Katil olamazlar. Bu düşünce bile komikti. Gülerek kafamı sağa sola salladım. Saçmalık!

 

"Neden gülüyorsun. İşin ciddiyetini farkında değil misin sen?" Dedi İdil yüksek bir sesle.

 

"Etrafımda ki insan sayısı belli. Ve siz onlardan birinin katil olduğunu düşünüyorsunuz. Saçmalık bu." Dedim İdil'e cevap vermeden, karşımda duran Levent Bey'e bakarak konuştum.

 

"Katilin kesin senin çevrende demiyorum Masla. Ayrıca Kimse kimseye güvenmez. Bazen en büyük ihanetler sevdikleriniz tarafından gelir... Ben sadece işimi yapıyorum. Herşey bu dediğimi gösteriyor Masal. Üzgün ama gerçekler bu." Dedi rahat bir tavırla.

 

"Ne yapmamı istiyorsunuz peki? Çevremde olan insanları size mi şikayet edeyim!" Öfkeli bir sesle konuştum.

 

"Sesinin tonuna dikkat et! Karşımda duran adam herhangi birisi değil?" Dedi İdil.

 

Gözlerimi kısarak baktım ona. "Bence sen dikkat et, benimle nasıl konuşacağını! Nede olsa etrafımda beni koruyan bir katil varmış," dedim saçma bir şeyi dile getirerek.

 

Yüzü kıpkırmızı oldu. Hiçbir şey söylemedi. Eğer öyle bir şey varsa, buda demek oluyor ki benimle kavga etmesi onu ölüme götürecekti. Bunu bildiği için susmuştu. Duyduğum kıkırtıyla, bakışlarım hemen sağımda oturan Dinçer'e kaydı. Kıs kıs gülüyordu.

 

"Sakin olun!" Levent Bey'in konuşmasıyla bakışları ona döndü. "Seni sıkmak istemiyorum Masal. Ama mecburuz, katilin ya da katiller seninle ne gibi bir bağlantısı olduğunu bilmiyoruz. Belki de senin dediğin gibi çevrende olan inanlar değildir? Belki de bilerek oklar senin üzerine çekiliyordur. Bunu şuan bilmiyoruz, bize yardım edersen öğreneceği her şeyi." Dedi.

 

Kabul etmem mi lazım? Ya dediği gibi etrafımda gözünü bile kırpmadan insanları öldüren biri varsa. Hayatımda olan insanlar belliydi zaten. İzem, Defne, Acar, Mehtap abla ve Yasemin, onun annesi ve babası. Ve tabii Yasemin'in nişanlısı vardı, o da yeni yeni tanıdığım biriydi. Başkada kimsem yoktu. Bu kişiler olmazdı, imkansız!

 

"Peki, size yardım edeceğim. Zaten başka çarem de yok gibi," dedim. Yoktu zaten.

 

Kabul ettiğim ya da kabul etmek zorunda olduğum bu şey beni nereye götürecek, bilmiyorum. Etrafımda ki insanlardan kimsenin katil olmadığını herkes görecek ve bilecektir ama ya sonrası...Bedenim titriyordu. Bunca yıl kim beni sorun yaşadığım her insanı öldürür ki? Bunu yapma çıkarı neydi. Ya da beni neden seçsin, beni neden bu olanlara kurban seçti.

 

Daha doğrusu katil etrafımda bile olsa, nasıl fark etmediğim di. Bu iş daha saçma yerlere gitmeye başlıyordu.

🤎💚

Bölüm sonu. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

{ Instagram: karaelmas70}

 

Bölüm : 19.12.2024 20:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...