7. Bölüm

7. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

Merhabalar...

Yeni bölüme hoş geldiniz.

Karambol - İyi Adamlar Kaybeder

Keyifli okumalar. ✨

 

🤎💚

Soğuk havayı daha çok içime çektim. Gözlerimi kapatıp, kafamı gökyüzüne çevirdim. Dalga sesleri kulağımı dolduruyordu. Hava soğuktu ama beni pek etkilemiyordu. Soğuk havaları hep sevmişimdir. Ya da yetimhane soğuk olduğu için vücudum alışmıştı. Geçmişten gelen bir alışkanlık. Omzumda hissettiğim ağırlıkla gözlerimi açtım. Hemen yanında duran bedene kaydı gözlerim. Siyah gömlek, siyah pantolonu ve dağınık saçlarıyla duran Asil Ataman. Omzuma kendi paltosunu bırakmıştı. Kendisi ise bu soğukta havaya inat, ince gömlekle duruyordu.

 

Şaşkın bakışlarım yüzüne değdi. O, bana bakmıyordu. "Asil Bey..." Dedim cümlemi devamı getiremedim. Ne işi vardı burada.

 

Elini cebine atıp sigarasını çıkardı. Bana bakarak, "Rahatsız olmaz mısın?" Dediğinde kafamı sağa sola salladım. Sigarayı yakıp dudaklarına götürdü. Yan profilini görüyordum. Şuan karşımda duran adam Savcı değil de bir serseri gibi duruyordu. Yakışıklı bir serseri. Yakınımda durduğu için kokusu burnuma gelmişti. Gözlerim yüzünü taradı. Dikkatimi çeken şey, kulağını arkasında duran dövmesi oldu. Dövmesi küçük olduğu için ne olduğunu göremiyorum.

 

"Sizin burda ne işiniz var Asil Bey," dedim uzun süren sessizliğini sonunda.

 

Kemikli elinde tuttuğu sigarayı dudaklarına yaklaştırdı. İçine çektiği sigarayla birlikte yanakları hafif bir şekilde içe çöktü. Ona hayran hayran baktığımı fark ettiğimde bakışlarımı hızla önüme çevirdim.

 

"Yoldan geçerken gördüm, bende geldim işte," dedi önemsiz bir şeymiş gibi konuştu.

 

Karakoldan çıkalı neredeyse bir saat olmuştu. Kafamı dağıtmak için sahile geldimiştim. Anlaşılan yanılmışım, oradaki sorgu bitti, şimdi de burada sorgu başlayacak. "Bana olayla ilgili sorular mı soracaksınız siz de?" Dedim kısık bir sesle. Paltoya biraz daha sarıldım. Kokusu burnuma dolmuştu.

 

Dudaklarına küçük bir gülümseme yerleştirdi. "Hayır." Kesin bir sesle konuştu. Bakışlarını gözlerime sabitledi. Kahve gözlerim yeşil gözlere tutuldu. "Ayrıca siz'li biz'li konuşmasak." Dedi gözlerime o kadar keskin bakıyordu ki, konuşmayı unutacak kadar güzel gözleri vardı. Kafamı sallamakla yetindim. Ona bu kadar dikkatli bakmamı yanlış anlaya bilir, bu yüzden yüzümü çevirdim ondan.

 

Derin bir nefes aldım. " Peki," dedim başka bir şey konuşmadım. Ben, bu adamla ne konuşa bilirdim ki. Kendisini daha yeni tanıyordum. Olay dışında, konuşabilecek konumuz bile yoktu. Aklıma gelen şeyle birlikte bakışlarım tekrar ona döndü. O zaten bana bakıyordu. "Üşümüyor musunuz?" Dedim.

 

"Hayır, üşümüyor."

 

Bakışlarım sigara tutan eline kaydı. Sadece bir nefes çektiği sigara öylece elinde duruyordu. Tekrar yeşilerine baktım. Yine bakıyordu. Neden bu kadar dikkatli bakıyorsun bana? Bunu söylemek isterdim. Tuhaf ve tanıdık bir his vardı gözlerinde.

 

"Asil Bey... Sizde mi katilin etrafımda olan insanlardan biri olduğunu düşünüyorsunuz?" Dedim kısık bir sesle.

 

"Bilmiyorum. Sabece bir ihtimal olabilir ama bu kesin değil. Başka biri de olabilir... Ayrıca Bey yok, sadece adımla seslen, lütfen." İçten bir sesle konuşmuştu. Konuşması birazda olsa beni rahatlattı.

 

Güldüm. "Bu işin sonu nereye varacak bilmiyorum ama..." Sevdiğim insanları kaybetmekten korkuyorum. Bunu düşünmek bile böyle kötü hissettiriyorsa... Kafamı saklayarak, düşüncelerimi deffetim.

 

"Bu işin sonu nereye varacak bilmiyoruz ama senin zarar görmemen için her şeyi yapacağım. Bunun için, Elimden gelen her şeyi yapacağım." Kesin ve kararlı bir sesle konuşması, ona bakmamı sağlamıştı. Tanımadığı birine karşı söylenmemesi gereken şeyle söylüyordu.

 

Güldüm. Cevap vermedim. O da elinde olan sigarayı söndürdü. Ellerini cebine koyup, karşıma geçti. Kafamı kaldırıp baktım ona. "Hadi kalk, bir yerlere gidip yemek yiyelim." Dedi elini bana uzatarak. Elini tutup ayağa kalktım, omzumda hâlâ onun paltosunu vardı.

 

"Saat kaç ki?" Dedim kolundaki saate baktı. Kaç saattir burdayım ben, bilmiyorum ama bir saati bile geçtiğine emindim.

 

"Daha yeni 12 oldu. Hadi yemek yemeye gidelim."

 

Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Ben eve gitsem daha iyi olur," dedim. Eve gidip uzanmak ve boş boş tavana bakmak istiyordum. Bugünü boş geçirmek istiyorum.

 

Kafasını salladı. "Peki, gel seni evine bırakayım." Israr etmemesine sevinmiştim. Yeşil gözlerine baktım. Gözleri çok güzeldi, insanı hemen etkisine alacak bir güce sahipti. Gözlerimi kaçırdım. O önden ben de arkadan onu takip ettim. Arabasının yanına geldik, kapıyı açıp içeri girdim. Paltoyu arka koltuğa bıraktım. O da arabaya bindi. Gözleri üzerindeydi. "Kemer," dedi sakin bir sesle.

 

"Ah, doğru." Hızla kemeri taktım. O da gülerek önüne döndü ve aracı çalıştırdı. Evimin adresini verip, arkama yaslandım. Kısa bir sessizliğin ardından, konuşa o oldu.

 

"Bir kaç gün sonra yine toplanacağız. Daha detaylı ve planlı bir toplantı olacak."

 

Kafamı ona çevirdim. "Nasıl bir toplantı olacak, yani..." Sözümü kesti.

 

"Korkma, sadece o günü bekle Masal," dedi. Adımı onun ağzından duymak tuhaf hissettirmişti. Kafamı salladım. Beklemek dışında başka ne yapabilirim ki?

 

Araba evimin olduğu sokakta durdu. Kemeri çıkarıp, baktım Asil'e. "Teşekkür ederim." Dedim gülerek.

 

Gözleri önce gülen dudağıma kaydı, sonra tekrar gözlerime baktı. "Önemli değil. Kendine dikkat et, ters bir durum sezersen beni ara. Hemen gelirim. Saat kaç olursa olsun, ara beni." Dedi sakin bir sesle. Gülerek kafa salladım. Arabadan inip apartmana yürüdüm. Arkamı dönüp baktığımda hâlâ aynı yerinde duruyordu. Farklı biriydi, bu farklılık hoşuma gidiyordu. Ona karşı içimde oluşan güven hissi de buna kanıttır.

 

"Ne diyorsun sen Masal," dedim kendi kendime kızarak. Evin kapısına geldim, anahtarı çantamdan çıkarıp, kapıyı açtım. İçeri girdiğimde Acar ve Defne'nin sesini duydum. Sesler oturma odasından geliyordu. Adımlarımı oraya attım.

 

Beni gören Acar hemen ayağa kalktı. "Sonunda kızım, öldüm meraktan. Telefonlarıma niye cevap vermiyorsun sen," Acar'ın nefes almadan konuşmasıyla kendimi koltuğa attım. O da yine yerine oturdu.

 

"Sesizdeydi. Ayrıca senin işte olman gerekmiyor muydu?" Dedim gözlerimi kısarak baktım ona.

 

Bezgin bir nefes bıraktı. "İşteydim. Karakoladan çağırdılar."

 

Sırtım dikleşti. "Neden? Seni neden çağırdılar?"

 

Göz devirdi. "Barda... Hatırlıyor musun biri sana sataşmıştı? Ha o işte. O, adam ölmüş. Bu yüzden çağırdılar beni. Seni de çağırmışlar ama seni göremedim ben, bu yüzden eve geleyim dedim." Acar'ın önemsiz bir olaymış gibi anlattığı şey, benim için çok kötüydü. Gözlerimi kapattım ve sırtımı koltuğa yasladım.

 

"Yanlız ben korkmaya başladım, Masal. Bu konu hakkında anlattıklarınız hiç hoşuma gitmiyor," dedi Defne korkuyla konuşarak.

 

Derin bir nefes aldım. Yutkunup Defne'ye baktım. "İnan Defne bende korkuyorum. İnsanlar ölüyor ve bu ölümler benim etrafımda olan, bana yabancı olan insanların ölümü oluyor," dedim kısık bir sesle. Onların da şüpheli durumda olduklarını söylemedim. Bunu bilmelerine gerek yoktu, şimdilik.

 

Bende korkuyordum, hatta çok korkuyordum. Birini kaybetmekten korkuyordum. Nasıl bir şeyin içine çekildiğimi de bilmiyorum.

 

"Kafanızı böyle şeylerle meşgul etmeyin..." Acar, ayağa kalktı. "Ben şimdi işe gidiyorum, akşam görüşürüz." Dediğinde kafa salladı.

 

Acar gidince, Defne'yle biraz daha sohbet ettik. Yemek yapıp yedik. Sonra ise kendi odama gidip, izem'in bana ders çalışmak için yaptığı programa baktım. Yaklaşık üç saat ders çalıştıktan sonra, başımı ağrısıyla masadan kalktım. Mutfağa geçip baş ağrım için ilaç alıp içtim. İzem ve Defne mutfağın kapısında belirdi. İkisi de baştan sona inceledi beni. Gözlerimi kısarak baktım ikiliye.

 

"Hadi gidelim artık, Yasemin mesaj attı. Bizi bekliyor." Dedi İzem. Her zaman ki gibi yine süslenip püslenmişti.

 

Üçümüz birlikte evden çıktık. Acar bizi kapının önünde bekliyordu, tam zamanında gelmişti. Karşı dairenin kapısı açıldı. Mehtap abla da çıktı evden. Hepimiz birlikte üst kata çıkmak için merdivenlere yöneldik. Koluma giren Defne'yle birlikte yürüdük. Dairenin önünde durduk. Acar zile bastı. Kapı hemen açıldı.

 

"Ah, sonunda geldiniz." Yasemin'in çıkan sitemli sesi hepimizi güldürdü. Kapının önünden çekildi.

 

İçeri girip, salona yöneldik. "Annenle baban nerede Yasemin." Dedi Mehtap abla.

 

Güldü Yasemin. "Onlar bugün yok, biz bize takılacağı yani." Heyecanlı sesi beni gülümsetmişti.

 

"Açım ben yaa, hadi yemek yiyelim." Acar'ın sesiyle gülerek ayağa kalktık. Masaya oturduk. "Yasemin doğru söyle, bu kadar şeyi sen tek mi hazırladın?" Dedi Acar eline aldığı yaprak sarmayı ağzına atarak.

 

Güldü Yasemin. "Tabii ben yaptım. Başka kim yapacak," dedi gülerek.

 

"Annen," dedi Acar inatla Yasemin'in üzerine giderek.

 

Yasemin, kaşlarını çattı. "Kaşınma Acar. Ben yaptım dediysem ben yapmışımdır."

 

Kahkaha attı Acar. "Tamam ya bir şey demedik. Güzle olmuş bu arada."

 

"Afiyet olsun, hadi başlayın." Dedi Yasemin, gülerek konuştu. Sakin yaptığı şeyleri beğenmek zorunda ve bunu dile getirmek zorundayız gibi davranıyordu. Acar da bunu bildiği için üzerine gidiyordu.

 

Güzle ve keyifli geçen yemeğin ardından, güzel bir çay içmiştik. Tabii Acar'ın zorla türk kahvesi yapıp falına baktırmak istemesi bir tek İzem'i bıktırmıştı. Onların kavgasını keyifle izleyen biz olmuştuk. Saat epey bir ilerlediğinde de, evlere gitmek için ayağa kalkmıştık. Acar kendi evine gitti, Mehtap abla da kendi evine gitti. Bizde kendi evimize geldik. Yorgun bir şekilde odama geçip, üstümde ki kıyafetleri çıkarıp, rahat pijamalarımı giydim. Kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapatıp uykuya dalacağım vakit, kapı sesiyle gözlerim aralandı. Kafamı yastıktan kaldırdım, kapıya baktım.

 

Defne, kafasını kapından uzatıp, "Gelebilir miyim?" Dedi kısık bir sesle.

 

Yataktan doğruldum. "Tabii, gel." Dediğinde hemen içeri girip, yatağa doğru adımladı.

 

Altan altan masum bir şekilde baktı yüzüme. "Yanında uyuya bilir miyim?" Dediğinde güldüm. Kaç yaşına gelirse gelsin bu huyu hiç değişmiyordu.

 

"Yağmur mu yağıyor?" Dedim sakin bir sesle. Kafa salladı. "Gel hadi," dedim yorganı biraz kaldırdım. Hemen açtığım yere sokuldu. Bende tekrar yattım. Kollarını bedenime doladı. Ellerimi saçına götürüp, yavaşça okşamaya başladım. Tıpkı yetimhanede olduğu gibi. Küçükken de yağmur yağsa bana koşardı.

 

"Bunu seviyorum," dedi mayışmış bir sesle konuşarak.

 

Güldüm. "Yağmura alışman gerekiyor biliyorsun değil mi? Her zaman yanında olmaya bilirim."

 

Huysuz bir sesle, "Her zaman yanımda olacaksın. Bu yüzden alışmam gerek yok."

 

Gülerek gözlerimi kapattım. Bu konu hakkında çok konuşmuştuk ama bir işe yaramıştı. "İyi geceler," dedim kollarımda uyuyan kardeşime.

 

"İyi geceler," dedi.

 

Yağan yağmur, sesiz odayı dolduran tek şeydi. Gözlerimi bu sese kapatıp, uyudum.

 

****

Sabah uyandığımda Defne'nin yatağımda uyuduğunu gördüm. Onu rahatsız etmeden çıktım yataktan. Güzle bir duş alıp, kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim. Bugün işe gitmem gerekiyordu. Kahvaltıyı hazırlarken bir yandan da Defne ve İzem'i uyandırmaya çalışıyordum. İkisinin de işe gitmesi gerek ama ikisininde umrunda değildi. Üzerime kahve kazağı giydim, havalar iyice bozmaya başlamıştı. Dışarda hâlâ yağmur yağıyordu.

 

"Günaydın," diye mutfaktan içeri girdi İzem. Her zaman ki gibi kendini süsleyip püslenmişti.

 

"Günaydın. Defne, daha uyanmadı mı?"

 

Bıkın bir nefes verip, sandalyeye oturdu. "Bilmiyorum, en son senin yatağında uyuyordu."

 

"Günaydın." Gelen sesle bakışlarım mutfak kapısına yöneldi. Defne kıvırcık saçlarını arkaya atarak masaya doğru yürüdü.

 

"Günaydın." Ayağa kalktım. Çoktan kahvaltı yapmayı bitirmiştim. "Ben işe gidiyorum. Akşam görüşürüz." Dedim. İkisi de görüşürüz dedi. Odama gidip çantamı aldım.

 

Apartmanda çıkıp, restorana doğru yürüdüm. Yağmur hafiflemişti. Hoşuma gidiyordu ıslanmak, bu yüzden yağmurda yürümeyi seçtim. Restoranda gelip içeri girdim. Üzerimi değiştirdim. Acar henüz gelmemişti. Masaların üzerini sildim, işim bittiğinde kendime çay doldurup içmek için mekanın arka tarafına geçtim. Yarım saat sonra açılacaktı. Elime telefonum alıp biraz oyalandım.

 

"Günaydın," gelen sesle kafamı telefondan kaldırdım ve sesin geldiği tarafa baktım.

 

"Günaydın, geç kaldın." Dedim. Acar yanıma oturdu.

 

"Uyuya kalmışım yaa. Hava bozuk ya, uyku çok tatlı geldi." Dediğinde güldüm. " Ee, senden naber. Dünden sonra iyi gördüm seni."

 

"Boşver dünü, hatırlamak istemiyorum." Dedim. Gerçekten de öyleydi. Olayları unutmak için çabalarken, tekrara hatırlamak için de hiçbir şey yapmıyordum. Aklıma takmamak en iyisiydi.

 

Acar'la biraz daha sohbet edip içeri girdik. Öğlene kadar yorucu bir tempoyla çalıştık. Öğle yemeği sorunsuz geçmişti. Öğleden sonra daha da yoğun olmuştu restoran. Akşama doğru benim işim bitmişti, Acar mesaiye kalacaktı. Ona veda edip çıktım restorandan. Yağmur yağmıyordu ama hava çok soğuktu. Giydiğim hırkayı daha çok bedenime dolayıp, yürümeye başladım. Evimin olduğu sokağa girdiğimde duyduğum sesle duraksadım.

 

Çöp konteynerden gelen sesle, o tarafa doğru yürüdüm. Çöp konteynerin yanında duran siyah poşetten ses geliyordu. Derin bir nefes alıp, diz çöktüm. Poşeti açtığımda gördüğüm şeyle gözlerim büyüdü. Minicik bir kedi. Küçük kedi miyavlayarak bakıyordu bana. Küçük bir şeydi. Kirli olmasını umursamadan, elime alıp havaya kaldırdım. Beyaz rengi tüyleri kirlenmiş.

 

"Seni kim bıraktı buraya." Kocaman mavi gözlerle baktı yüzüme, miyavladı. "Nasıl yaparlar bunu sana. Minicik bir şeysin." Dedim kirli olduğunu umursamadan göğsüme yasladım.

 

İlk işim onu bir veterinere götürmek oldu. Durumunun gayet iyiydi. Aç ve susuz olduğu için halsizdi. Karnını doyurduğumda kendisine gelmişti. Minik kediyi de alıp eve gitmiştim. Minik kedi artık benimle olacaktı.

 

İzem ve Defne'nin tepkisini merak ediyordum. Eve gittiğimde, önce minik kediyi yıkadım. Veteriner de temizlemişlerdi ama tüyleri hâlâ kirli duruyordu. Yıkayıp kuruttum tüylerini.

 

O kadar küçük ve sevimli duruyordu ki, saatlerce onunla ilgilenmek istedim. "Sana bir isim bulmamız gerekiyor, tatlı şey." Dedim anlamış gibi mırıldandı. Kaba doldurduğum mamayı önüne bıraktım, yemeğini yerken bakışlarım üzerindeydi.

 

Kapı sesiyle bakışlarım o taraf döndü. Defne yorgun bir şekilde gelip kendini koltuğa attı. "Sonunda. Bir daha o kadınla bir şey içmeye çıkmayacağım, kadın o kadar çok konuşuyor ki... O da ne!" Dedi Defne minik kediyi görünce. Gözleri parıldadı. Kedinin yemek yediğini umursamadan eline aldı. "Bunu nereden buldun sen. Ay çok tatlış bir şey bu," dedi kediyi severek.

 

"Çöp kenarında buldum. Poşete koyup atmışlar."

 

"Her kim yaptıysa Allah belanı versin. Bu tatlı şeye yapılır mı ya!" Daha çok sevmeye başladı, kedi bundan rahatsız olmuş olacak ki miyavlayarak kaçmaya çalıştı.

 

Güldüm. " Bırak da yemeğini yesin." Dediğimde yere bıraktı minik kediyi. Kedi tekrar yemeğe döndü. Tekrar gelen kapı sesiyle birlikte ikimizin de bakışları o tarafa döndü. İzem içeri girdiğinde, tıpkı Defne gibi kendini koltuğa attı.

 

"Neden yerde oturuyorsunuz?" Dedi ikimize bakarak.

 

Defne biraz geri çekildi, kedi İzem'in görüş açısına girdi. "Bak, evimizin yeni üyesi." Dedi gülerek.

 

İzem kediyi görünce şaşırdı, sonra gülerek bizim yanımıza geldi. Yere oturdu. "Bu çok tatlı. Nereden buldunuz." Dedi elini kedinin sırtına koyarak okşadı.

 

Defne öfkeyle konuştu. "Çöp kenarında, poşette masal bulmuş."

 

İzem öfkelendi ama bir şey demedi. Kediyi sevmeye devam etti. Gelen zil sesiyle üçümüz birbirimize baktık.

 

"Bu saate kim acaba?" Dedi Defne ayağa kalktı. Kapıya bakmaya gitti. Geldiğinde elinde büyük bir tepsiyle içeri girdi. Kaşlarım çatıldı. "Sana gelmiş Masal." Dedi tepsiyi masaya bıraktı.

 

"Bu da ne?" Dedi İzem kaşlarını çatarak.

 

Masaya doğru gittim. Tepsinin üzerindeki nota baktım. Kağıdı elime aldım. Açtım.

 

Hayatımı kurtardın. Bu tatlı,

küçük bir teşekür. Umarım

Tatlı seviyorsun.

 

Cihan AYDOĞAN.

 

Bıkkın bir nefes alıp verdim. Paketli olan tepsiyi açtım. Bana bir tepsi baklava yollamıştı. Sinirle güldüm. Bu bar akşamı refleksle kurtardığıma adamdı. İzem notu elimden alıp kendi okudu. "Bu adam..." Lafını tamamlamasına izin vermedim.

 

"Evet, o adam."

 

"Neler oluyor. Kimden bahsediyoruz?" Dedi Defne meraklı bir sesle.

 

İzem, Defne'ye baktı. "Canını hiçe sayarak hayatını kurtardığı adam yollamış bunu. Şimdi anladın mı kimden bashetigimizi. Gerçi sen adamı görmedin, ben gördüm. İki çıkamadım suratına içimde kaldı." Dediğinde gözlerim büyüdü.

 

"Sakin mi olsan sen önce?" Dedim tatlı bir sesle.

 

Kafa salladı. Güldü. "Ee ne yapacağız bu baklavayı. Ha! Adama bak, bir de baklava yollamış, delireceğim." Dedi tepsiyi alıp, mutfağa doğru gitti. Ben ve Defne şaşkın bir şekilde gidişini izledik.

 

"Niye birden bu kadar yükseldi," dedi Defne şaşkın bir sesle.

 

"Adama vurmadı ya, içinde kalmış sanırım. Neyse," dedim küçük kendime baktım. Onunda bana baktığını gördüğümde gülümsedim. Kucağıma aldım. "Ya sen ne güzle bir şeysin böyle."

 

"Adını ne koyalım," dedi Defne hevesle konuştu.

 

"Bilmem," dedim kediyi kaldırıp kafasını öptüm.

 

"Kartopu."

 

Kafamı kaldırıp Defne'ye baktım. Kartopu. Güzel isim. Kediye baktım, bembeyazdı. Adı tam da ona uydu. "Güzel isim. Kartopu, bundan sonra senin adın bu." Dedim tekrar kucağıma aldım. Elinde tepsiyle İzem içeri girdi. Baklavayı tabaklara koyup, çay demlemişti. Tepsiyi masaya bıraktı, yine yere, yanımıza oturdu.

 

"Neyse. Diyeti bozacağım gece gece ama baklavaya değer." Dediğinde üçümüz de güldük.

 

İşte benim için huzur buydu. Üçümüz ne olursa olsun günün sonunda böyle oluyorduk. Tıpkı soğuk yetimhanede olduğu gibi. Gün içinde ne olursa olsun günün sonunda birbirimize aile olurduk.

 

Gülerek yaptığımız sohbette. Gün içinde neler yaptığımız, tatlı eşliğinde birbirimize anlattık. İzem artık yorgunluktan gözlerini açık tutamadığı için bize iyi geceler diyip odasına çekildi. Defne'de yorgun olduğunu söyleyip odasına çekildi. En sonunda ben ve kucağımda buran kartopu kalmıştık.

 

"Sanırım bizim de uyumamız gerek." Kucağımda kartopuyla birlikte ayağa kalktım. Masanın üzerinde duran telefonumu da alıp odaya gittim. Dolabı açıp içinden battaniye çıkardım. Kar topunu yanımda uyutmak isterdim ama ezmekten korkuyordum. Daha çok küçüktü. Battaniye katlayıp yere bıraktım, kar topunu üzerine koydu. Elimle sırtını okşadım. "İyi geceler Kartopu." Dedim ve yatağıma doğru gittim.

 

Telefonumu baş ucumda şarja taktım. Yatağa uzanıp, tavana baktım. Arada kulağıma gelen Kartopunun sesiyle gülümsedim. Telefonumdan gelen sesle birlikte, elime aldım. Yabancı bir numaradan gelen mesajdı. Kaşlarım çatıldı, mesajı açıp baktım.

 

Toplantı yarın olacak, ben seni almaya gelirim.

 

İyi geceler.

 

Bu arda ben Asil.

 

Kaşlarım havalandı, numarasını telefonuma kaydetmemiştim. Gelen mesaj sesiyle birlikte bakışlarım tekrar telefonuma döndü.

 

Hava yarın daha soğuk olacak gibi, kalın giyin.

💚🤎

 

Bölüm sonu. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

{ Instagram: karaelmas70 }

Bölüm : 22.12.2024 01:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...