8. Bölüm

8. BÖLÜM

Yeşim K.
karaelmas_

 

Merhabalar.

 

Yeni bölüme hoş geldiniz.

 

Not: Başlamadan önce bir şey söylemek istiyorum. Kitapta anlam karışıklığı ve yazım hataları var. Kitap final verdiğinde düzenleyeceğimiz.

 

 

Adele - Love In The Dark

 

Keyifli okumalar.✨✨

 

🤎💚

 

Yağmur damlalarının cama vurma sesi, sesiz arabaya dolan tek şeydi. Sabahın erken saatinde telefonumun sesiyle uyanmıştım. Arayan da Asil'di. Toplantının sabahın bir köründe olacağını söylemişti. Yataktan hızlı bir şekilde kalkıp, giyinmiştim. Dediği gibi de kalın giyinmiştim. Hava gerçekten sabahları çok soğuktu. Beni arabada beklediği için çok hızlı hazırlanıp, çıkmıştım evden.

 

 

Şimdi ise onun arabasındaydık. Konuşmadım, o da yol boyunca konuşmadı. Sesiz geçen araba yolculuğu canımı sıkıyordu. Onun varlığı zaten beni geriyor, bir de bu sessizlik hiç iyi gelmemişti. Ve biraz sonra gireceğim ortam da bu gerginliğin daha da artmasına sebep oluyordu.

 

 

"Neden bu saate toplanıyoruz?" Dedim sesizliği bozarak. Bir önceki toplanmamız da sabahın köründeydi.

 

 

Bakışları kısa bir süre üzerimde durdu. "Böyle daha iyi. Bugün sana her şeyi anlatacağız."

 

 

Kaşlarımı çatarak önüme döndüm. Neler oluyor bilmiyorum ama benden sakladıkları şeyler olduğunu biliyordum. Sanırım bugün her şey önüme dökülecekti. Gergindim. Korkuyorum da. Kendimi içinde bulduğun bilinmezlikte kaybetmekten korkuyordum.

 

 

İnsanların ölmesi önemsiz bir şey değil. Bu insanların ölümü benim çevremde, hiç tanımadığım insanlar dahil olsa bile. Sırf tartıştık diye ölmeyi hak etmiyorlar. Kimse hak etmez böyle ölümü. Bedenimde oluşan anlık ürpertiyle, derin bir nefes aldım. Kucağımda olan ellerimi birbirine kenetledim.

 

 

"Korkmanı istemiyorum. Yanında olduğumu bil Masal. Seni her türlü şeyden korurum. Sadece bana güven." Dedi Asil, sanki ne hissettiğini anlamış gibi konuştu. Bakışlarım Asil'e döndü.

 

 

Neden tanımadığı bir insana bu kadar içten davranıyordu ki? Ben, onun hiçbir şeyi değildim, o da benim. O zaman neden bu kadar beni önemsiyor. Neden bana bunu hissettiriyordu. Cevap vermedim, başımı cama yasladım. Arabanın durmasıyla, etrafa bakındım.

 

 

"Neden durdun? Daha gelmedik," dedim ona bakarak.

 

 

Kemerini çözdü. "Bekle beni, hemen geliyorum." Dedi ve araçtan indi. Kısa bir süre sonra elinde tuttuğu pet bardak ve küçük bir poşetle geri geldi. Elinde tuttuğu pet bardağı bana doğru uzattı, elinden aldım. İçinde sıcak çay vardı. Poşeti de kucağıma bıraktı. "Bunları ye, aç kalma. Toplantı uzun sürer." Kaşlarım havalandı.

 

 

"Teşekürler ederim ama sen de ye. Aç kalma." Dedim poşetten çıkardığını poğaçayı ona uzatarak.

 

 

Güldü. Poğaçayı elimden aldı. "Hadi gidelim bakalım," dedi aracı çalıştırarak.

 

 

Yolun geri kalanı yine sesizdi. Karakola geldiğimizde araçtan inmiştik. Beraber içeri girdik. Yanından geçtiğimiz herkes Asil'e selam veriyordu. Onun yanında ve ona gösterdikleri saygıya görünce içim bir tuhaf oldu. Asil durduğunda ben de durdum. Yanına gelen kadına baktım.

 

 

"Günaydın Savcım. Dün ki dosya," dedi elindeki dosyayı Asil'e uzatarak. Asil, dosyayı okudu, kadının elinde aldığı kalemle imzaladı.

 

 

"İşleme koy dosyayı," dedi sakin bir sesle.

 

 

Kadın kafasını sallayıp gitti yanımızda. Tekrar yürümeye başladık. "Zor bir meslek değil mi?" Dedim.

 

 

Kafa salladı. Gülerek yüzüme baktı. "Zor ama sevince pek de zor gelmiyor." Mesleğine olan aşkı gözlerinden okunuyordu zaten.

 

 

"Anladım," dedim.

 

 

Odanın kapısını önüne geldik. Asil kapıyı açıp ilk benim girmemi sağladı. Arkamdan o da odaya girdi. Herkes aynı yerine oturmuş, ciddi bir şekilde konuşuyordu. Bizim içeri girişimizle herkesin bakışları bize değdi. Asil kendi yerine oturduğunda ben de oturdum.

 

 

"Günaydın. Herkes geldiğine göre başlayalım." Dedi Levent Bey. Ayağa kalktı. Onlar çoktan konuşmaya başlamış gibiydi. "Bundan iki yıl önce işlendi ilk cinayet. Tabii bundan öncesi de var..." Duvarda bulunan ekrana yayıldı görüntü. Saçlarının önünü sarıya boyatan bir adam vardı ekranda. Adam bana birden tanıdık geldi. Daha dikkatli dinlemeye başladım. "Polisler olay yerine gitti, ölüm şeklini biliyorsunuz. Ondan sonra, tam bir hafta sonra üst üste iki cinayet daha işlendi. İşte işler o zaman karıştı. Çünkü yine öldürülme şekli aynıydı. Göğse kurşun, ayak bileğinde sarılan siyah kurdale. İşlenen cinayetler dikkat çekmeye başladı. Sürekli tekrar etmeye başladı. Bununla birlikte bu masada gördüğün insanlar katili bulmak için toplandı. Çok yol kattetik Masal." Levent Bey konuşma süresi boyunca gözlerini benden çekmedi. Hep aynı şeyleri dile getiriyorlardı.

 

 

Derin bir nefes alıp verdim. "Anladığım kadarıyla işlenen cinayetlerin bağlandığı tek isim benim," dedim sakin bir sesle. Bunu söylemek bile korkmama neden oldu. Bunu, onlara belli etmedim. Bunu daha önce de konuşmuştuk ama bugün daha net bir şekilde konuşacaktık.

 

 

Kafa salladı. Cevap vermedi onun yerine beni yanıtlayan isim Aras Aldinç oldu. "İki yıl önce bu olayla daha detaylı ilgilendik. Ölen insanların en son kiminle ya da gittiği, temas ettiği herkesi araştırdık. Gördüğümüz tek şey de hep senin olduğun. Bazıları şanslıydı, ölmediler. Bunu nedenini bilmiyoruz." Dedi gözlerime bakarak.

 

 

"Buda size, katilin çevremde olan insanlardan biri olduğu fikrine kaptırdı."

 

 

Bu sefer konuşan başka bir isim oldu. Dedektif Kerem Öner. "Teknik olarak öyle. Aslında bakılırsa seni bir yıldır gözetliyoruz. Böyle düşünmemiz tamamen duygusal değil." Kaşlarım havalandı. Bir yıldır beni mi gözetliyorlardı? Onları nasıl hissetmemiştim? Etrafımda dönen hiçbir şeyden haberim yoktu. Bu korkunç bir şeydi.

 

 

"Sonuç olarak buradayız ve elimizde hiçbir şey yok. Senin yardımın bu olayı çözecek," dedi Levent Bey. Yani teklifi yineledi.

 

 

"Yani. Elimden gelen her şeyi yaparım ama katilin benim çevremde ki insanlardan biri değil. Buna eminim," dedim net bir sesle. Onları ısrarla reddediyordum, buna karşı haklı sebeplerim vardı. Ellerinde bir kanıt bile yok.

 

 

"Haklı olabilirsin. Bunu dava sonuç verince göreceğiz. Açıkçası hayal kırıklığına uğramanı istemem tatlım. Kendini buna hazırlasan iyi olur," dedi İdil. Bu kadını gerçekten benimle sorunu vardı.

 

 

Umursamaz bir sesle konuştum. "Olur, hazırlarım." Bakışlarım Levent Beye kaydı. "Peki ya bu sadece sizin kafanızı karıştırmak için yapılan bir oyunsa."

 

 

Derin bir sessizlik oluştu. Hepsinin bakışları birbirine değdi. "Nasıl yani," dedi sağımda oturan Dinçer. Davayı çözmeye ve katili bulmaya o kadar odaklılar ki; gözleri her şeye kör olmuş gibi.

 

 

Ona baktım. "Katil belki beni ya da çevremdeki insanları hedef göstererek aklınızı karıştırmak istediyse. Belki de onun da hedefi benim. Okları üstüme çekip, aslında benimle hiç ilgisi de olamaya bilir. Bunu bilemeyiz, size yakın biride olabilir." Hatta sizden biri de...

 

 

"Olabilir aslında, bunu hiç düşünmemiştik." Dedi Levent Bey sesi kafasının karşıtlığını açık bir şekilde gösteriyor.

 

 

"İhtimaller çoğalıyor," dedi sıkkın bir nefes alıp verdi Aras Bey.

 

 

"Bunu anlamanın tek yolu var," dedi Levent Bey.

 

 

"Nedir?" Dedi Dinçer. Bakışlarım çok kısa bir süre Asil'e kaydı. Göz göze geldik. Bana çok tuhaf bir şekilde bakıyor. Bakışlarında yakaladığım parıltı, beni ürpertti. Gözlerimi ondan kaçırdım, tekrar Levent Bey baktım.

 

 

"Bir davet düzenleyeceğiz. Oraya herkesi davet edeceğiz Masal. Özelikle de senin çevrende olan insanları. Bizden herkes orada olacak. İşte o gece yapacağımızı planla birlikte katilin etrafını saracağız."

 

 

"Güzle fikir. Peki nasıl olacak bu?" Dedi Kerem. Güzel falan değildi, berbattı! Sırf katile biraz daha yaklaşmak için, başka birini kurban edeceklerdi.

 

 

Levent Bey bana baktı. Dudağında oluşan küçük bir gülümsemeyle konuşmaya başladı. "Şöyle olacak. Verilecek davette tartışma olacak. Bu tartışma bizim görev verdiğimiz biri olacak. Sen tartışacağın adama karşı hiçbir şey söyleme Masal. Bu sayede bizim görev verdiğimiz polis sayesinde katilin kim olduğunu bulacağız. Sonuçta seninle tartışmaya giren birinin peşini bırakmaz, tabi bu da şanslı biri çıkmazsa." Dedi.

 

 

"Saçmalık bu, başka birinin hayatını göz göre göre yakmak bu," dedim yüksek bir sesle. Seçtikleri kişinin ölümünü kendi elleriyle hazırlıyorlar.

 

 

"Buna mecburuz," dedi İdil.

 

 

"Birini bile bile ölüme yollamak mı mecburiyeti?" Dedim İdil'in gözlerine baktım. Birinin ölmesi umrunda bile değildi, bunu gözlerinden bile anlamıştım.

 

 

"Bana göre de saçma bir plan," dedi Asil düşünceli bir sesle. "İstediğimiz şekilde gitmezse... Neler olacağını biliyor sunuz," dedi bakışlarını herkeste gezdirdi ve en sonunda Levent Beyde durdurdu.

 

 

"Ters bir durum olmayacak. Görevi alan polis memurunu koruyacağız. Tüm gün etrafında olacaklar, güvenliğinden şüpheniz olmasın," dedi Levent Bey. Gülerek kafamı sağa sola salladım. Berbat ötesi bir plan. Umarım Levent Beyin dediği gibi olur.

 

 

Günün ilerleyen saatinde, davet hakkında daha detaylı konuşuldu ve daha birçok şey konuşuldu.

 

 

Asil'in dediği gibi, toplantı öğleni geçmişti. Onun sayesinde aç kalmaktan kurtulmuştum. Konuşma bittiğinde, bir hafta sonra yapılacak davet için hazırlık başlamasını söyleyerek odadan ayrıldı Levent Bey. Onunla birlikte Aras, Kerem ve İdil de odadan çıkmıştı. Ben de oturduğum sandalyeden ayağa kalktım. İşe gitmem gerekiyordu, biraz daha gitmezsen gerçekten konulacaktım.

 

 

"Ee bir yerlere gidelim, yemek yiyelim. Benim bildiğim çok güzle bir yer var. Hem Masal seni de daha çok yakından tanımış oluruz," dedi karşımda duran Dinçer. Çantamı elime aldım.

 

 

"Aslında, ben gitsem iyi olur. Belki sonra." Dedim gözlerimi iki adamın üzerinde gezdirerek. Onlarla yemeğe çıkacak kadar yakın değildik.

 

 

"Niye ya! İşin falan mı var?" Dedi Dinçer üzgün bir sesle.

 

 

"Israr etme Dinçer. Belki de işi var. Gel, seni ben getirdim ben bırakacağım." Dedi Asil. Yeşil gözleri gözlerime değdi. Anlamsız bir şekilde kalbim hızlandı.

 

 

"Ben kendim gideri, sizin de işiniz vardır. Lütfen ısrar etmeyin," dedim ısrar edecekti ama benim tepkime sustu, kafa salladı.

 

 

"O zaman sözün olsun, işinin olmadığı bir zaman yemeğe çıkalım." Asil'e baktığında, yüzünde gördüğü ifadeyle hemen sözlerini düzeltti. "Üçümüz," dedi imayla baktı ikimize. Nedense bu benim utanmama neden oldu.

 

 

Boğazını temizleyerek, konuştum. "Görüşürüz o zaman," dedim arkamı dönüp çıkacaktım ki aklıma takılan şeyle tekrar onlara döndüm. "O gece bizim restorana bilerek gelmiştiniz," dedim ikisine bakarak.

 

 

Asil'in kaşları havalandı. Dinçer hevesle kafa salladı. "Aynen öyle, seni uzaktan çok izlemiştik. Açıkçası yakında tanımayı çok istiyordum, tam benim kafa dengi biri olabilirsin, özelikle İdil'in üzeri-" Sözünü kesen şey, yediği dirsek darbesiydi. Yüzünü buruşturdu acıyla.

 

 

"Fazla konuşuyorsun dostum. İşler seni bekler." Dedi. İkiliye şaşkın bir şekilde bakıyordum.

 

 

"Haa! Aynen öyle, çok iş var. Beni bekler. Ben kaçar, yine görüşürüz Masla. Hadi bayy." Dedi konuşa konuşa çıktı odadan. Arkasından hâlâ şaşkın bakışlar atıyordum.

 

 

"Farklı bir arkadaşın var," dedim tekrar Asil'e bakarak.

 

 

Bıkkın bir nefes verdi. "Öyle," dedi gözlerime bakarak.

 

 

Gözlerim kaçırdım. "Neyse ben gideyim artık," dedim. Ona arkamı döndüm, o ise elleri cebinde bakıyordu bana.

 

 

Karakoldan çıkıp, taksiye bindim. Kendimi neden bu adamın yanında farklı hissediyordum. Bana olan bakışları, konuşması, içime daha da heyecan dolduruyordu. Ona aşık mı oldum? Bu kadar kısa bir sürede aşık olmuş olabilir miyim? Kafamı salladım.

 

 

"Yok artık Masal! Saçmaladığının farkında mısın!" Dedim gülerek.

 

 

"Efendim abla," taksicinin sesiyle bakışlarım ona kaydı. Sesli mi konuşmuştum?

 

 

"Yok bir şey," dedim kafamı cama çevirdim. Akıp giden yola baktım. Taksi restoranın yanında durdu. Parayı ödeyip, indim. Restorana doğru yürüdüm. İçeri girdim, çok müşteri yoktu. Hemen içeri girip, üzerimi değiştirdim. Odadan çıktım. Beni uzaktan gören Acar kafa salladı. Bu kesinlikle, bu saate kadar nerede olduğum soruları gelecek şekilde kafa sallamasıydı. Onu umursamadım, işimin başına döndüm.

 

 

Saatler çok hızlı ilerlemişti, işten çıkmama yarım saatten az kalmıştı. Son siparişleri alıp masaya doğru ilerledim. Elimde duran kahveyi masaya bıraktım.

 

 

"Selam." Kafamı kaldırıp sesi geldiği yöne çevirdim. Gördüğüm kişiyle kaşlarım havalandı. Bu adamın burda ne işi vardı.

 

 

"Senin ne işin var burda," dedim düşüncelerimi sesli bir şekilde dile getirdim.

 

 

Güldü. "Buraya herkes gelebilir diye biliyorum, yanılıyor muyum yoksa?" Dedi sakin bir sesle.

 

 

"Hayır da, dün akşam gönderdiğiniz bir tepsi baklavadan sonra sizi karşımda görmek..." Dedim imayla.

 

 

"Doğru. Biraz tuhaf oldu tabii. Otur lütfen, öyle ayakta konuşmayalım." Karşısında duran sandalyeye işret etti.

 

 

"İşimin başındayım gördüğünüz gibi. Oturamam." Dedim. Karşımdaki adamın rahatlığı insanı çileden çıkaracak cinstendi.

 

 

Gülümsedi. "Patronunu haberi var otur hadi," dedi.

 

 

Göz devirip, gösterdiği yere oturdum. "Derdin ne senin Cihan. Neden sürekli karşıma çıkıyorsun, ne istiyorsun benden sen."

 

 

"Beni yanlış anladın, seni rahatsız etmek istemem tabii. Sadece hayatımı kurtaran kişiyi tanımak istiyorum. Hem kim bilir belki iyi bir arkadaş oluruz," dedi söylediği şeye bile yüzünü buruşturdu.

 

 

"Beni arkadaşlarım var zaten, başka arkadaşa gerek yok. Bak teşekkür ettin zaten, artık rahat bırak beni. Beni böyle rahatsız etmeye devam edersen polise giderim."

 

 

Kahkaha attı. "Tamam, sakin ol. Yine de iyi arkadaş oluruz, numaramı biliyorsun artık. Zor durumda kalırsan beni ara olurmu," dediğinde göz devirip ayağa kalktım.

 

 

"Aramam beyefendi, sizi niye arayayım. Delimi ne," dedim yüksek sesle tepkimi ortaya koydum, ona arkamı döndüm. Bütün tuhaf tipler beni mi bulmak zorunda.

 

 

İşim bittiğinde üzerimi değiştirmek için içeri gittim, üzerimi değiştirip odadan çıktım. Acar beni kapının önünde bekliyordu. Gülerek koluna girdim.

 

 

"Hadi gidelim," dedim enerjik bir sesle.

 

 

Güldü. "Ben burda geberdim yorgunluktan, sendeki enerjiye bak amına koyayım." Dediğinde koluna vurdum.

 

 

"Küfür etme ya benim yanımda," dedim. Küfürden nefret ederdim. Küfür edenden de pek haz etmezdim.

 

 

"Tamam, tamam." Dedi gülerek. Kolunu elimde kurtarıp, omzuma attı. Gülerek çıktık dışarı. Acar'ın babasını arabasına doğru yürüdük.

 

 

Arabaya bindik. Kemerimi takarken konuştum. "Baban hâlâ arabasını almamış," dedim gülerek baktım yüzüne.

 

 

Arabayı çalıştırdı. "Bende hayret ediyordum bu duruma," dediğinde ikimiz de kahkaha attık.

 

 

Kısa geçen yolculuk, arabanın durmasıyla bitti. Acar'ı birlikte kahve içmeye zorlayarak evime davet etmiştim. O da beleş kahve varsa gelirim diyerek hemen teklifime atlamıştı.

 

 

Anahtarı çantamdan çıkarıp kapıyı açtım. İkimizde eve girdik. Acar hemen kendini koltuğa atıp kurulmuştu, ben ise mutfağa gitmiş bize güzle bir kahve yapmıştım. Defne odasında olduğu için ona kahve yapmamıştım. Kahveyi Acar'a uzattım, hemen elimde almıştı.

 

 

"Çok güzle olmuş. Ellerine sağlık canım arkadaşım," dedi Acar kahveden büyük bir yudum daha aldı.

 

 

"Afiyet olsun."

 

 

Gelen miyavlama sesiyle bakışlarım gelen sese kaydı. Minik beyaz kedim, miyavlayarak bize doğru geliyordu. Daha doğrusu bana doğru. Elime aldım. Ufacık bir şeydi. Avucun kadardı. "Bu ne?" Dedi Acar kahveyi masaya bırakıp yanıma oturdu.

 

 

"Benim yeni arkadaşım. Ayrıca bu deme ona," dedim Kartopunu severek.

 

 

"Çok çirkin lan bu! Adı ne?" Dedi Acar kedimi severek.

 

 

"Öncelikle sensin çirkin. Adına gelecek olursak da Kartopu. Adı bu," dedim beyaz tüylere bakarak.

 

 

"Hani senin tek arkadaşın bendim Masla," dedi Acar ciddi bir sesle. Gözlerine baktım. Gerçekten ciddiydi.

 

 

"Tabii ki sensin salak. Hem sen benim kedimi mi kıskanıyorsun?"

 

 

"Hayır tabii ki! Ne kıskanacağım." Dedi somurtarak.

 

 

Alayla güldüm. "Kıskandın işte." Elimi saçlarına daldırdım. "Kıskanma kıskanma, bu hayatta senin yerin benim için ayrı." Dedim gülerek.

 

 

"Yaa! Öyle mi?" Dedi şımararak. Acar yine eski haline döner. Göz devirdim.

 

 

"Git kahveni iç ve git," dedim ayağımı koltuğa uzatarak konuştum.

 

 

"Kovuyor musun beni?" Dedi eski yerine oturarak.

 

 

"Bugün çok alıngan oldun Acar. Özel günüde falan mısın?" Dedim dalga geçerek. Yüzüme yediğim kırlentle birlikte doğruldum.

 

 

"Hak ettin," dedi Acar sırıtarak.

 

 

Bende yanımda olan küçük kırlenti yüzüne attım. Bunu beklediği için, kendini geri çekip kurtuldu yastıkta. Gülerek diğer kırlenti alıp attım ona. Kucağımda duran kartolunu koruyarak birbirimize küçük kırlentleri atıyorduk.

 

 

"Çocuk gibi ne yapıyorsunuz siz ya!" Gelen sesle bakışlarım kapıya kaydı. İzem kapını pervazına yalanmış bir şekilde bize bakıyordu. Acar'ın son attığı kırlent tam yüzüne isabet etti.

 

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bakışlarım Acar'a kaydı. Oda benim gibi gözlerini kocaman açmış bir şekilde İzem'e bakıyordu.

 

 

"Oldu o zaman, ben artık eve gideyim. Misafirin kısası makbuldür. İyi geceler," dediğinde İzem çığlık atarak Acar'a yaklaştı. Acar koşarak evden çıktı.

 

 

Kafamı sağa sola salladım. Kartopuna baktım. Gözlerini kapatmış, kucağımda uyuyordu. "Senin uykun mu geldi? Benim de geldi, hadi uyumaya gidelim." Dedim odama doğru giderek.

 

 

Kar topunu kendi yerine bıraktım. Önceden mama kabını ve suyunu doldurdum. Sonra odama geri gelip, üzerimi değiştirdim. Yatağa uzandım. Aklına gelen şeyle, telefonu elime aldım.

 

 

Sosyal medyayaya girerek Asil'in sosyal medya hesabını aramaya başladım. Hesabını görünce üzerine tıkladım. Çok fotoğraf yoktu ama takipçisi çoktu. Takip ettiği kişi sayısı ise altıydı. En son paylaştığı fotoğrafa baktım. Sanırım mesleğiyle ilgili bir yere gitmişti. Giydiği takıma baktım, tam vücudunu sarmıştı. Yanında Dinçer ve daha önce restoranda gelen adam vardı. Adını hatırlayamadım.

 

 

Yorumlara baktım. Birçok yorum gördüm. Gözlerim büyüdü.

 

 

Manken gibi adam, taş mübarek, o takımın altındaki bedeni görmek isterdim, bunu kapan kadın çok şanslı lan... Bu adamlar fazla garip. Sağdaki tam benim tipim..

 

 

Ve daha birçok yorum. Bu adam gerçekten çok yakışıklıydı, bunu yakından gören biri olarak rahatça söyleye bilirdim. Biraz serseri tipli gibi görünse de... Yorumları okumaya devam ettim. Kalpler, ateş emojisi ve daha birçok şey. Telefonu sinirle kapattım. Bu adam neden her şeyiyle harikaydı.

 

 

"Neden sürekli aklımdasın sen, Asil Ataman, neden?" Dedim gözlerimi tavana sabitleyenerek. Ben onu sevsem bile, o bana bakmaz. Zaten öyle kusursuz biri, mesleğinde başarılı biri benin gibi birini ne yapar ki? Saçmalık. Yorganı biraz daha üzerime çektim. Benim düşüncelerim bile saçmalıktı. Sağıma döndüm, gözlerimi kapattım. Sanırım uyumak daha güzle bir fikirdi. Hiç düşünmeden uyumak. Ben de öyle yaptım, kimseyi düşünmeden gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim ettim.

 

 

Kulağıma gelen seslerle, gözlerimi açtım. Yataktan kalkıp, banyoya gitmek için odamdan çıktım. Banyo odamın karşısındaydı. Kapıyı açıp içeri girdim, elimi yüzümü yıkadım. Tekrar banyodan çıktım. Sesler salondan geliyordu. Salona doğru yürüdüm.

 

 

"Sabah sabah ne bu ses?" Dedim içeri girdim. Salonda bulunan herkesin bakışları bana kaydı, benim ise tek bir kişi deydi. "Senin burda ne işin var?" Evimi nereden biliyordu.

 

 

Oturduğu yerden ayağa kalktı. Ellerini önünde kenetlenmiş, gereğince oynuyordu. "B-ben," dedi titrek bir sesle.

 

 

"Öncelikle sakin ol Masal. Otur, konuşalım." Dedi İzem gergin bir sesle. Defne koltuğun en uç kısmına oturmuş, hiçbirimiz bakmıyordu.

 

 

"Ne sakinliğinden bahsediyorsun sen İzem." Dedim sesim yüksek çıkmıştı. İzem yanıma gelip, elini koluma sardı. Beni koltuğa doğru yürüttü.

 

 

"Herkes otursun, sakin sakin konuşalım şurada," dedi ortamın gerginliğini azaltır gibi konuştu. Ezgi derin bir nefes aldı ve tekrar yerine oturdu.

 

 

Yüzüne baktım. Gördüğüm

 

şeyle birlikte gözlerim büyüdü. Yanağında büyük bir morluk vardı, dudağında da küçük bir yara vardı. Sinirle nefes aldım.

 

 

"Konuşmayacak mısın?"

 

 

Ortamda derin bir sessizlik oluştu ve bu sessizlik benim hiç hoşuma gitmemişti.

 

💚🤎

 

Bölüm sonu. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

 

{ Instagram: karaelmas70 }

Bölüm : 25.12.2024 21:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...