
Merhabalar.
Yeni bölüme hoş geldiniz.
Not: Başlamadan önce bir şey söylemek istiyorum. Kitapta anlam karışıklığı ve yazım hataları var. Kitap final verdiğinde düzenleyeceğimiz.
KÖFN - Al Aramızdan
Keyifli okumalar... ✨✨
💚🤎
"Konuşmayacak mısın?"
Ortamda, derin bir sessizlik oluştu ve bu sessizlik benim hiç hoşuma gitmemişti.
Üçü de gergin bir şekilde birbirine baktı. Ne saklıyorlar bunlar, en önemlisi de karşımda oturan kadının yüzünü kim o hale getirdi. Tahminim vardı, eğer tahminim doğru çıkarsa...
Sakin kalmak için derin bir nefes aldım. "Biriniz artık konuşsun," dedim yüksek bir sesle. Benim sesimi duyan Ezgi irkildi. "Senin yüzünün hâli ne böyle, kim yaptı bunu sana?" Dedim direk ona bakarak. Aslında içten içe kimin yaptığını da bilmiyordum.
"Arda." Dedi derince yutkundu. "Arda vurdu bana," dediği gibi ayağa kalktım. Tahminim doğru çıkmıştı. Gerçi niye şaşırıyorsam...
"O pislik sana vurdu." Bunu kendi kendime söyleyerek konuştum. "Yeni mi yoksa önceden de sana vuruyor muydu?" Dedim sinirli bir sesle.
Ağlamaya başladı. Onun bu hali beni zorluyordu. Yıllardır görüşmüyor, yıllardır konuşmuyoruz ama karşımda bu kadar çaresiz durması hoşuma gitmiyordu. "Evet. Yeni değil vurması, yıllardır dayandım ama artık yapamıyorum," dedi titrek sesiyle konuştu. Yüzüme bakarak söyledi son cümleyi.
Sinirle güldüm. "O pislik yıllardır sana vuruyor. Senin aklına yeni mi geldi o pislikten kurtulmak. Nerede peki, senin peşini bırakmaz o," dedim aklıma Işık geldi.
Işık da o pislik yüzünden çok acı çekmişti, sonunda ise ölmüştü. O pislik benim kardeşimi benden almıştı. Işık'ın ölümünden sonra birçok kez şikayetçi olmuştum ama arkası çok sağlamdı. Bu yüzden de sürekli başarısız olmuştum. Delil yetersizliğinden dosyayı kapatmışlardı. Ama ben biliyordum, kardeşim o pislik yüzünden ölmüştü. Çünkü bunu bizzat kendi ağzıyla itiraf etmişti. Bunu bilmem bile bir işe yaramadı.
"Çok üstüne gitme Masla. Görmüyor musun ne hal-" susturdum İzem'i.
"Görüyorum. Çok üzerine gitme demekle olmuyor bu, zamanında..." Dedim ve sustum. Acıyla yutkundum. Zaman geçse de acı azalmıyordu. Taze ve yerini koruyordu. Gözlerim doldu, sustum.
Defne ağlamaya başlamıştı, İzem ise kendini tutuyordu. Ezgi zaten ağlıyordu. Şuan eksiktik. Biz beş arkadaştık ve şuan aramızda biri yoktu. Ama onun derin acısı hâlâ bizimleydi.
"Yıllardır sustum ama artık yeter." Hayır, susmamıştı. Konuşmuştu ama hep aynı şeyleri söylemişti. "Beni dinlemen gerekiyor, lütfen artık dinle beni." Dedi Ezgi yalvarır gibi bir sesle.
Acıyla gülümsedim. "Sana çok fırsat tanıdım. Sen hep aynı şeyleri söyledin, hep aynı şeyler. Şimdi yine aynı şeyleri duymaya tahammülüm yok anlıyor musun?" Dedim yüksek sesle konuştum. Bir anda duyduğum naif bir sesle arkamı döndüm.
"Anneme bağırma," dedi Ezgi'nin kızı. İnci'ydi. Elinde kartopuyla karşımda dikiliyodu. Gözleri kızgın bir şekilde bakıyordu bana. Yanımdan geçip, Ezgi'nin yanında doğru adımladı.
"Bağırmadı bana annecim. Masal ablanın sesi yüksek," dedi Ezgi, İnci'yi kucağına aldı. İnci elinde tuttuğu kedimi daha çok kendine yasladı. Gözleri sadece benim üzerindeydi. "Sen neden çıktın odadan, sana seslendiğim zaman gelmen gerekiyordu."
"Odada tek başıma korktum. Sesleri duyunca babam geldi sandım, yine sana kızdı sandım." Dedi kısık sesle. Kaşlarım havalandı. İnci bu olayların içinde mi büyüyor?
Ezgi kızının saçlarına küçük bir öpücük bıraktı. "Defne ablan seni odasına götürsün, sana göstereceği şeyler var? Öyle değil mi Defne," dedi Ezgi.
Defne gözlerini hızlıca silip, ayağa kalktı. "Evet, gel hadi İnci. Hem kartopunun oyuncaklarını da sana gösteririm." Dedi gülerek.
İnci ve Defne salondan çıkınca, yine sessizlik oluştu. Benim için bu sessizlik, büyük bir gürültüyü. "Anlat hadi. Seni dinlememi istiyordu ya, anlat."
Ezgi gözlerini sildi, kafasını kaldırıp bana baktı. "Bunu yıllar önce söylemem gerekiyordu ama Işık izin vermedi. Öğrenirsen rahat durmaz, başına bela alırdın." Yutkundu, bakışlarını kaçırdı. İzem de gergin bir şekilde oturduğu yerden kıpırdandı. "Masal... İnci. İnci, Işık'ın kızı." Öylesine gözlerine baktım. Ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi bilemiyordum. Donup kalmıştım. Sanki zaman benim için durmuştu.
Ne demek İnci, Işık'ın kızı. Bu nasıl olabilir.
Yutkundum. "Bu, bu nasıl olabilir!" Dedim sonunda konuşa bilmiştim.
"Anlatacağım," dedi titrek bir sesle.
"Anlat. Anlat hadi, dinliyorum. En başından anlat, her detayıyla anlat." Ona konuşma fırsatı verdiğimde hep aynı şeyleri dile getiriyordu ama bu sefer farklı. Bu sefer her şeyi, tüm çıplaklığıyla anlatacak gibiydi.
Çalan zil sesiyle, susmak zorunda kaldı. İzem yerinden kalkıp, kapıya bakmaya gitti. Ben bir saniye bile gözümü kırpmadan karşımda üzgün bir şekilde duran kadına baktım. Benden ne saklıyordu bunca yıl. Yıllar önce de etrafımda dolanıyordu. Anlattığı şeyleri dinlemiştim ama hiçbiri şimdi anlattığı gibi değildi.
Mehtap abla, Acar ve İzem içeri girdi. Sabahın erken saatinde gelmişlerdi. Normalde gelseler sevinirdim ama şimdi geldikleri için öfkelendim. Gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım. Acar yanıma oturdu, çatık kaşlarla bakıyordu Ezgi'ye. Mehtap abla da Defne'nin az önce oturduğu yere oturdu. İkisin de ortamda oluşan gerginliği anladı. Acar zaten Ezgi'yi görmüştü ama Mehtap abla ilk defa görüyordu.
"Merhaba, Mehtap ben, kızların karşı komşusu," dedi Mehtap abla gülümseyerek baktı Ezgi'ye.
Ezgi kendisini gülümsemeye zorladı. "Merhaba, Ezgi ben de." Bizim neyimiz olduğunu söyleyemedi. Arkadaş, dost...
"Birlikte işe gideriz diye geldim ama sen daha hazırlanmamışsın," dedi Acar sitemli bir sesle konuştu.
Ayağa kalktım. İşimi seviyordum, kovulmak da istemiyordum. Bu yüzden onlara bir şey demeden odama gittim. Üzerimi değiştirdim. Kalın bir kazak, siyah bir pantolon giydim. Aynaya baktım. Baştan sona siyahtım. Tekrar salona geçtim. Ezgi'ye baktım. "Akşam gelince konuşuruz. Şimdi gitmem gerekiyor. Ayrıca kapıyı kimseye açmayın, özellikle de kocana. Gelirse de beni ara." Dedim soğuk bir sesle. Neyse ki çalıştığım yer evime çok yakındı.
"Tamam," dedi kısık bir sesle.
"Gidelim Acar," dedim kapıya doğru giderken. Acar arkamdan sesiz adımlarla geliyordu.
Birlikte evden çıktık. Acar arabayı getirmişti ama ben yürümek istediğim için bana eşlik etmişti. Birlikte yavaş adımlarla yürüdük.
Dışardan sesiz görünen ama kafasının içinde düşüncelerle dolu olan biriydim. Yıllar önce, benim bilmediğim çok şey olmuş. Hiçbir şey görmemişim. Bütün olan şeylerden uzak... Neler olduğunu çok merak ediyordum, bir yandan da öğreneceğim gerçeklerden de çok korkuyordum. Ofladım.
"Noluyor kızım! Niye bu kadar düşüncelisin sen, ayrıca o kadının sizin evde ne işi var." Dedi Acar en sonunda dayanamayarak.
Sesiz kaldım. Acar'a geçmişim de olan hiçbir şeyi anlatmamıştım. Üç yıllık bir dostluk olabilir ama geçmiş benim için hep kara kutu gibiydi. Kendime bile unuturmak istediğin şeylerdi, başkasına anlatmak çok zor geliyor.
Derin bir nefes aldım, aldığım nefesi sesli bir şekilde bıraktım. "Önemli bir şey değil. Neyse biz gidelim, geç kalırsam bu sefer gerçekten kovulacağım," dedim kendimi gülmeye zorlayarak. Zorda olsa başardım.
"Üstüne gelmeyeceğim ama anlatmak istersen her zaman yanındayım. Bunu biliyorsun değil mi?" Bakışlarım Acar'a kaydı. Her koşulda yanımda duran, beni motive eden biriydi. İyi bir dosttu.
Gülerek kollarımı bedenine doladım. "Biliyorum," dedim gülerek.
O da kollarını bedenime doladı. "Sabah sabah ne çok duygu değişimi yaşadın kızım sen. Şimdi böyleyse gün ortası kim bilir neler olur sulu göz," dedi alaylı bir sesle. Geri çekilip koluna vurdum.
Arkamı dönüp, yürümeye başladım. Arkamdan bana yetişti, kolunu omzuma attı. "Çok ağırsın," dedim oysaki ağırlığını bana vermemişti.
Göz devirdi. "Abartma," dedi. Güldüm. Yolun kalanını atışarak devam etmiştik. Her şeye rağmen kafamı dağıtacağım birinin hayatımda olması iyi hissetmiyordu.
Günün geri kalanı çok yoğun geçmişti. Bu gece ben mesaiye kalıyordum. Acar yorgun bir şekilde yanıma gelip veda ederek gitmişti. Günün sonunda aramızda en çok yorulan kişi Acar oluyordu. Mekandaki müşteri sayısı azdı. Siparişleri masalara götürdüm. Bakışlarım giriş kapısına kaydı, içeri giren kişiyle birlikte içine öfke doldu.
Benim ona baktığımı, bakışlarımızın kesiştiği kısa sürede yanıma geldi. Ona nasıl bakıyorsam, daha çok sırıtmasına neden olmuştu. "Bu yüz ifadesini en son ne zaman görmüştüm? Ha! Hatırladım, yıllar önce, Işık yüzündendi," dedi arsız bir şekilde gülerek. Karşıma geçip, yüzsüz bir şekilde konuşması beni sinir ediyordu.
"Ne işin var sesin burda," dedim ondan igrenir gibi konuştum. "Ezgi'ye yaptıkların için seni gebertmem gerekiyor ama-" lafımı yarıda kesti. Gür bir kahkaha attı.
"Karım ne zamandan beri senin umrunda oldu. Ayrıca evinde olduğunu biliyorum, kafasını dinlesin. Sonra ailemi almaya gelirim." Yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyle konuştu. Yüzüne yumruğumu çakma fikri, güzeldi.
Yüzümü buruşturarak baktım suratına. "Bundan sonra onları ancak rüyanda görürsün piç herif. O da zor artık senin için," dedim.
Yüzü öfkeyle kasıldı. Bu sefer de ben güldüm. "Buna sen mi karar veriyorsun? Güldürme beni." Gülse bile yüzündeki öfke yerini koruyordu.
"Yıllar önce, hatırladın mı? Yine buna benzer bir olay yaşandı. Işık'a vurmuştun. Işık yüzünden susmuştum. O iyi olsun, kendisini kötü hissetmesin diye onun için sustum ama sonunu hepimiz biliyoruz. Bu sefer öyle olmayacak, elinden geleni ardına koyma adi herif. Işık'a yaptığın şeyin aynısını Ezgi'ye yapamayacaksın." Buna, bu sefer asla izin vermeyecektim.
Yüzündeki sahte gülüş soldu. Bana doğru biraz daha yaklaştı. "Elinden geleni yap, bir işe yaramaz. Şuan, şu saate istesem ikisini de alırım. Beni sakın sınama," dedi yüzüme doğru dişlerini sıkarak konuştu.
Ben de ona yaklaştım. Yüzümüz arasında çok mesafe yoktu. "İstediğini yap. Ama bu sefer sesiz kalmam," dedim ben de altta kalmayarak. Ona gücüm yeter miydi, emin değilim? Ama bu sefer aynı şeylerin olmasına izin vermeyecektim.
Tam konuşacaktım ki başka bir ses duyuldu aramızda. "Ne oluyor burada?" Bu ses Cihan'ın sesiydi. Yine mi bu adam? Karşıma çıkmaktan ne zaman vazgeçecekti.
"Siz," diye küçümser bir sesle konuştu Arda.
Cihan yanıma doğru yürüdü. Benim gibi Arda'ın karşısında durdu. "Masal'ın en yakın arkadaşıyım, siz kim oluyorsunuz." Dedi kaba bir sesle. Kaşlarım havalandı, hangi ara arkadaş olmuştuk biz. Bir de en yakın arkadaş.
Güldü Aras. Dalga geçer gibi süzdü ikimizi de. "Belli oluyor zaten. Neyse sonra görüşürüz Masal," dedi yanımızdan ayrılarak.
Arkasında, "Görüşelim." Dedim duymasa bile. Bıkkın bir nefse verdim. Cihan'a döndüm. "Sürekli karşıma çıkman sinirlerimi bozuyor. Ayrıca ne zamandan beri arkadaşımsın sen," dedim kollarımı göğsümde birleştirerek.
Gülümsedi. "Doğru arkadaş değiliz. Kaç yaş küçüksün sen benden. Altı, yedi. Kaç yaşındasın sen," dedi meraklı bir sesle. Yaşımı bilip de ne yapacaktı?
"22," dedim. Yirmi üç olmama az kalmıştı gerçi.
"Ben de 29 yaşındayım. Aramızda çok yaş farkı var, arkadaş olamayız. Bence sen bana abi de, daha güzel olur," hevesle konuşması kaşlarımı çatmama neden oldu.
"Ne anlatıyorsun sen ya," dedim saçma sapan konuşmasına anlam veremiyordum. Buna cevap vermem de ayrı saçmalıktı zaten.
"Neyse, sonra görüşürüz. Toplantım vardı benim," dedi ilerdeki masayı göstererek. Gösterdiği yere baktı, masada iki adam vardı.
"Tamam git. Bana niye açıklıyorsun ki!" Yanından ayrıldım.
İşimin başına döndüm. Gecenin ilerleyen saati sorunsuz geçmişti. Tabii Arda ve Cihan'ın restoran da oluşunu takmadan, tamamen işime odaklanmıştım. İşim bittiğinde de soyunma odasına gittim. Üzerimi değiştirdim. Kulağıma kulaklığımı taktım. Kısık sesle müzik açıp, çıktın mekanda. Karanlık gecede, soğuk havayı içime çekerek yürüdüm. Bu yürüyüş ve müzik kafamı dağıtmıştı.
Eve geldiğimde, kapıyı açıp içeri girdim. Ev sessizdi. Odama gidip üzerimi değiştirdim. Mutfağa geçip, çay demlemek için suyu kaynamaya bıraktım. Su kaynayana kadar, salona gittim. Büyük koltuk, İnci ve Ezgi birbirine sarılarak uyumuştu.
Onunla konuşmam gerekiyordu. Bu gece konuşacaktım ama olmadı. Yarın ilk işim konuşmak olacaktı. İnci yerinden kıpırdandı, yataktan doğruldu. Uykulu gözlerle etrafa baktı, bakışları en son bana kaydı.
"Masla abla," dedi uykudan yeni uyandığı için sesi kısık çıkmıştı.
Gülümsedim. "Efendim canım," dedim kısık bir sesle.
Oturduğu yerden kalkıp bana doğru yürüdü. "Susadım," dedi utangaç bir sesle.
"Hemen getiriyorum," dedim mutfağa gitmek için arkamı döndüm ona ama küçük elleri elime değdi.
"Ben de gelmek istiyorum. Gelebilirdir miyim?"
Kafamı salladım. "Gel hadi," birlikte mutfağa gittik. Suyu bardağa doldurdum, eline verdim. "İçe bilir misin? Yoksa yardım edeyim mi?"
"Kendim içerim, teşekkür ederim," dedi bardağı küçük ellerine sardı. Bir yudum aldı, tekrar bardağı elime uzattı. Beş yaşında olmasına rağmen, güzle bir konuşması vardı. . Akıllı bir çocuktu, aynı zamanda da zeki.
Öyle pislik bir adamın yanında büyümesine rağmen, çok iyi ve kendini ifade edebilen bir çocuktu. "Uykun var mı?" Dedim çayı demledim o ara.
"Aslında yok. Sen gelmeden önce uyuyor numarası yaptım." Dedi elleriyle oynayarak. Uzun saçları birbirine girmişti.
"Neden? Neden uyuyor numarası yaptın?" Dedim yanındaki sandalyeye oturdum. Elimi saçlarına götürdüm ve saçlarıyla oynadım.
"Uykum yoktu, annem de uyudu. Karanlıktan korktuğum için gözlerimi kapatmak zorunda kaldım."
Burukça gülümsedim. Işık'ta karanlıktan korkardı, eğer Ezgi'nin dediği doğruysa. İnci, Işık'ın kızıysa... Bunu düşünmek bile çok tuhaf hissettiriyordu. "İstersen benim odamda uyuya bilirsin. Ben senin yanında olurum, hem ışıkları da açık bırakırım."
Gülümsedi. "Gerçekten mi," dedi heyecanlı bir sesle.
"Gerçekten," dedim aynı şekilde cevap verdim ona.
"Kartopu da benimle uyuya bilir mi?"
Kafamı salladım. Ayağa kalktım. "Uyuya bilir tabii ki," büyük bir bardağa çay doldurdum. "Hadi gidelim." Elimi uzattım ona. Elimi tuttuğunda beraber benim odama doğru yürüdük. Elimdeki bardağı çalışma masasına bıraktım. İnci, Kartopunun eline alıp, yatağa geçti. Onlara doğru yürüdüm.
"Çok güzle," dedi kedimin beyaz tüylerini severek.
"Öyle. Uykun ne zaman gelirse, o zaman uyu. Ben burdayım." Dedim üzerini örterken.
Kafasını salladı söylediklerime. "Peki sen," dedi.
"Benim uykum yok zaten, sen uyu."
Alttan alttan masum bir yüz ifadesiyle baktı yüzüme. "İyi geceler öpücüğünü de verir misin? İzem abla, Defne abla ve annem öptü beni. Sen tek kaldın," dedi masum bir sesle. Güldüm. Yanağına dudağımı bastırdı. İnsanlara böyle bakarsa, her şeyi yaptırabilirdi.
"Oldu mu?"
Gülümseyerek, "Oldu." Dedi.
"Hadi uyu sen," dedim masama doğru ilerledim. Kitapları açıp çalışmaya başladım. Sınava daha çok vardı, bulduğum her boşlukta çalışıyordum. Aklımda hâlâ bir meslek yoktu. Şimdilik sadece çalışıyordum. Bakışlarım kısa bir süre İnci'ye kaydı. Uyumuştu.
Yanına doğru gittim. Yorganı biraz daha üzerine çektim. Kartopu da onun sıcaklığını sevmişti ve huzurla uyuyordu. İkili çok tatlı bir görüntü oluşturmuştu. Derin bir nefes aldım, tekrar masaya ilerledim. Uykum gelmediği için çalışmaya devam ettim.
****
Gözlerimi gelen bağırış sesleriyle açtım. Ezgi'nin sesi kulaklarıma dolmuştu. Sandalyede uyuya kalmıştım. Sırtım tutulmuştu. Kollarımı iki yana açtım, belimde büyük bir ağrı vardı. Ayağa kalktım, kapıyı açıp odadan çıktım.
"Kızım yok," dedi Ezgi korku dolu sesiyle.
Salona girdim, Ezgi deli gibi telefonuyla ilgileniyordu. "Sakin ol," dedi İzem onu sakinleştirmek için konuşuyordu ama faydasız.
"Ne demek sakin ol, almış kızımı. Benden almış İnci'mi."
Derin bir nefes aldım, salona girdim. "İnci odamda uyuyor." Hepsinin bakışları bana kaydı. Ezgi rahat bir nefes aldı. "Allah aşkına, hiç mi odama bakmadınız siz. Ayrıca o pislik eve girip de kızını alacak ve biz bundan habersiz uyumaya devam edeceğiz, öyle mi!" Dedim dalga geçer gibi.
"Ben kahvaltı hazırlayayım bari," dedi Defne koşar adım çıktı salondan.
Ezgi derin bir nefes aldı. "Ben, yanımda göremeyince korktum." Eliyle saçlarını geriye attı.
"Aklına ilk gelen şey de, o pisliğin kızını aldığı mıydı?" Güler gibi ses çıkarıp, mutfağa gittim.
Defne, masayı hazırlamaya başlamıştı bile. Yanına doğru gidip yardım ettim. Ezgi ve İzem de mutfağa gelmişti. Birlikte masayı hazırladık. Hepimiz masaya oturduk, İnci de kalkıp bize katılmıştı.
"Anneciğim, bunu da ye," dedi Ezgi zorla yumurtayı kızının ağzına tıkıyordu.
"Yemek istemiyorsa zorlama. Acıkınca kendisi senden yemek ister," dedim çayımdan bir yudum aldım. Bir gözümü kırparak baktım İnci'ye. Gülümsedi.
"Evet. Acıkınca isterim anne," dedi nazlı bir sesle.
"Ama," dedi Ezgi devamı gelmedi.
"Siz teyze yeğen ne fena bir şey oldunuz böyle," dedi İzem gülerek.
"Böyle diyince insan kendisini yaşlı hissediyor," dedi Defne. "Sen bana teyze deme İnci. Hatta sen bana abla da deme, adımla seslen güzellik." Güldük hepimiz.
Birisinin kapıya attığı yumruklarla, hepimiz sustuk. Kimin kapıyı böyle çaldığını biliyordum, dün ki konuşma zoruna gitmiş olmalı şerefsizin.
Ezgi panikle kalktı oturduğu yerden. "O geldi," dedi titrek bir sesle. İnci'yi kucağına aldı.
"Sen İnci'yi de al odama git. Ben çık demeden sakın çıkma, anladın mı beni Ezgi?"
Kafasını salladı. "Sana zara verir," dedi korkarak.
Göz devirdim. "O pislik bana hiçbir şey yapamaz. Beni dinle ve odama git. Kapıyı arkandan kilitle," dediğimde koşar adım odaya gitti. Kapı sesi hâlâ geliyordu.
"O pisliğin ne yapacağı belli olmaz, polisi arayalım." Dedi İzem korkuyla.
"Ara sen. Polis gelene kadar ben oyalarım," dedim. Kapıyı açmazsam vurmaya devam edecekti. Bu da İnci'nin korkmasına neden olacaktı.
Üçümüz birlikte kapıya doğru yürüdük. Tam kapının önünde durdum. "Sakın muhatap olmayın. Ben konuşacağım onunla. Anıyor musunuz beni!" Dedim ikisine de bakarak. Defne korkak bir tipti, böyle şeylerden hemen etkilenirdi. Ama İzem onun tam tersiydi, kavga, gürültü onu hiç etkilemezdi. Tam tersine hoşuna giderdi.
"Tamam," dedi Defne kısık bir sesle.
"Bana hiç öyle bakma. Polise haber verdim ve o pice karşı sesiz kalmam." Dedi İzem omuz silkerek. Bıkkın bir nefes verdim. Kapıyı açtım, karşımda gördüğün yüzle, yüzümü buruşturdum. Ona olan nefretim hiç bitmeyecekti.
Mehtap abla da evinden çıkmıştı. "Ne istiyorsun, sabah sabah," diye çıkmıştım.
Sinirle güldü. "Karımı ve kızımı. Söyle hazırlansınlar, bekliyorum ben onlar."
Güldüm. "Onlar gelmeyecek, şimdi defol git buradan." Üzerime doğru geldi.
"Sen kimsin lan! Sen kimsin de buna karar veriyorsun?" Dedi yüzüme doğru bağırdı. Sarhoş gibiydi. Hatta gibi bile değil, sarhoştu.
Bende onun üzerine doğru yürüdü. "Kardeşi, onun kardeşi olarak söylüyorum. Şimdi defol git buradan." Daha ne olduğunu bile anlamadan, yüzüme yediğim tokatla sendeledim. Tokatın şiddet, kulağımın çınlamasına neden oldu. Birçok kişinin adımı seslendiğini duydum. Gözlerimi kapatıp kendime geldim. Ağzıma dolan kan, miğdemi bulandırıyordu. Kafamı kaldırıp, seslerin geldiği yöne baktım.
Bunu beklemiyordum. Gerçekten bu tokatı beklemiyordum.
Acar, yumruklarını Arda'ın suratına geçiriyordu. Defne hemen benim yanımda, benimle ilgileniyordu. İzem, Arda'ya vurmaya çalışıyordu. Mehtap abla ise onları ayırmaya çalışıyordu. Defne'ye baktım. "İyiyim ben," dedim elimle dudağımdaki kanı sildim.
"Dudağın patlamış. Çok kötü kanıyor," dedi yüzünü buruşturarak.
Birinin yüzümü avuçladığını hissetim. Bakışlarım, yüzüme dokunan kişiye kaydı. "iyi misin sen," dedi Acar endişeli bir sesle. Başımı salladım.
Tokattan sonra neler doldu bilmiyorum. Hep birlikte içeri girdik. Arda'ya ne olduğunu bile bilmiyordum. "Polisleri hallettim," dedi içeri giren İzem. Yanlış ihbar diyerek, polisleri geri gönderdiler. Böyle söyleyecekti, neden polisi aradı o zaman?
"İyi yaptın. Onun cezasını ben keseceğim, " dedi Acar öfkeli bir sesle.
"Ne yapacaksın sen Acar. Onun ne kadar pislik olduğunu bilmiyorsun sen." Dedi Defne düşüncelerini dile getirerek. Acar, umursamadı Defne'yi.
İzem elinde tuttuğu pamuğu dudağıma bastırdı. Acıyla inledim. "Özür dilerim," dedi daha nazik davranarak.
"Yüzünde iz var Masal." Dedi Ezgi yanıma doğru geldi. Yüzüme dokundu. "Hepsi benim yüzümden, benim yüzümden yine o pislik size musallat oldu." Dedi ağlayarak.
İzem işini bitirip, kalktı yanımdan. Bir yanıma Acar, diğer yanıma Ezgi oturdu. "Polisleri neden yolladınız," dedim yeni yeni kendime gelip, sorularımı sormaya başladım.
"Şikayet etsen de o şerefsiz her şekilde işin içinden sıyırdı," dedi İzem içeri girerek.
"Doğru," dedi Defne korku dolu sesiyle konuştu.
"İnci nerede?" Dedim Ezgi'ye bakarak.
"Senin odanda, Kartopuyla oynuyor." Dedi kısık bir sesle. Başımı salladım.
"Sen iyi misin Acar. Sana bir şey yapmadı değil mi?"
Güldü. Arkasına yaslandı. "O sik kafa bana ne yapabilir ki?" Dedi alayla.
Yüzüm buruştu. "Küfür etme ya," dedim koluna vurarak.
Güldü. "Elin de ne ağır senin be! Kesin o pice vursan kolu kopardı."
Dalga geçmeye başlamıştı bile. Göz devirdim, yanağımda ki ağrı hâlâ yerli yerindeydi. Ayağa kalktım. "Ben yüzümü yıkamaya gidiyorum. Geldiğimde her şeyi detaylı anlat Ezgi." Acar'ın burda olaması bile umrumda değil artık.
"Tamam, anlatacağım." Dedi.
Artık her şey gün yüzüne çıkması gerekiyordu. Hayatımda o kadar çok karmaşa varken, yeni bir bilinmezlige izin veremezdim. Buna artık iznim yoktu.
💚🤎
Bölüm sonu.
Ve yeni yıla saatler kaldı. 2024 yılı biter ve 2025 yılı başlar. Bunu söylemek, yeni bir sayfa açmak gibi. Ya da ben öyle düşünüyorum. Neyse, yeni yıl umarım hepimizin yılı olur...
Mutlu, huzurlu ve bütün hayallerinizin gerçekleştiği bir yıl olsun. Şimdiden yeni yılınızı tüm içten dileğimle kutlarım. 🎉❤️
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
{ Instagram: karaelmas70 }
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |