36. Bölüm

28.Bölüm SESSİZ YANKILAR

Rojda Kara Bahçe
karayazar

 

Mehtap, ağlamaktan yorgun düşmüş bir halde yataktan kalktı. Gözleri hâlâ yaşlıydı, ama artık daha fazla bu şekilde kalamazdı. Annesiyle yaşadığı tartışma ve söyledikleri kafasında yankılanıyordu, her kelime bir bıçak gibi kesiliyordu. Derin bir nefes alıp sessizce odadan çıktı. Koridorda ilerlerken annesinin mutfakta olduğunu duydu. Adımlarını yavaşlattı, içindeki korku ve kırgınlık yüzünden yüz yüze gelmek istemiyordu. “Şimdi değil,” diye geçirdi içinden.

Banyoya girdi ve kapıyı arkadan usulca kapattı. Lavaboya eğilip, soğuk suyu yüzüne döktü. Aynada kendine baktığında, gözlerinin şişmiş, yüzünün ise solgun olduğunu gördü. Yavaşça derin bir nefes aldı. “İşe gitmeliyim. Normal davranmalıyım,” diye fısıldadı, ama bu sözler kendi içinde bir anlam taşımıyordu. İçindeki karmaşa, ne yaparsa yapsın geçmiyordu.

Banyodan çıktığında, annesinin hâlâ mutfakta olduğunu fark etti. Sessizce odasına geri döndü, dolabını açıp sade bir gömlek ve pantolon seçti. Üzerini değiştirirken, telefonunun komodinin üzerinde ışıldadığını gördü. Dinçer'den bir mesaj daha gelmişti.

“Mehtap, seni böyle bırakmam. Lütfen bana ne olduğunu anlat.”

Mesajı okuduğunda, Dinçer’in endişesi her satırda hissediliyordu. Ama bu, onu daha da sıkıştırıyordu. Telefonu masaya bırakıp aynaya son bir kez baktı. Saçlarını düzeltti, derin bir nefes aldı ve çantasını omzuna asarak odadan çıktı.

Koridorda ilerlerken, annesiyle göz göze gelmemek için adımlarını hızlandırdı. Kapıya yöneldi, ayakkabılarını giyerken annesinin sesi yankılandı.

“Nereye gidiyorsun?”

Mehtap duraksadı, ama arkasını dönmedi. “İşe gidiyorum,” dedi, sesi soğuk ve uzak bir tonla. Sonra hiçbir şey söylemeden kapıyı açıp dışarı çıktı.

 

***

 

Dinçer, arabasında bekliyordu. Telefonuna baktı; gönderdiği mesajın okunduğunu gördü ama hâlâ bir cevap alamamıştı. Gözleri binanın girişine odaklanmıştı. Mehtap’ın içindeki karışıklığı hissedebiliyordu, ama onunla konuşamamak, çaresizliğini daha da artırıyordu.

“Yanında olmalıyım,” diye düşündü. Ama Mehtap’ın sessizliği, onu adeta bir duvar gibi dışarıda bırakıyordu. İç çekti, ellerini direksiyonun üzerinde sıktı. “Belki de bana ihtiyacı var, ama ben onun yanında değilim diye kızgın ya da kırgın,” dedi kendi kendine. Ama bu düşünceyi kabul etmek istemiyordu.

Kapı açıldı ve Mehtap, gözleri yere bakarak dışarı adım attı. Apartman kapısından çıkarken soğuk rüzgar yüzüne çarptı, bir anlığına titredi. Çantasını omzuna iyice yerleştirerek, hızla apartmanın önünde park etmiş olduğu arabasına doğru yürümeye başladı. Başını hafifçe eğmişti, rüzgarın soğuk etkisiyle, her adımında içindeki huzursuzluk biraz daha derinleşiyordu. Dinçer’in arabasının orada olduğunu fark etti, ama ona yaklaşmak, yüzleşmek istemiyordu.

Dinçer, arabasının içinden Mehtap’ın hızlı adımlarla kendi arabasına yöneldiğini gördü. Onun gerginliğini anlamak zor değildi. Elini direksiyona vurup iç çekti. Mehtap’ın yanında olmak istiyor, ona dokunarak her şeyin yoluna gireceğini söylemek istiyordu. Ama o, kendini tamamen kapatmış gibiydi.

Mehtap, arabasının kapısını açmak için anahtarını çıkardığında Dinçer hızla arabasından indi. “Mehtap!” diye seslendi. Sesi kararlı ama nazikti.

Mehtap duraksadı, ama başını çevirmedi. “Ne olur beni durdurma,” diye düşündü. Yavaşça arkasına döndü, gözleri Dinçer’le buluştu. Onun yüzündeki derin endişe ve kırgınlık her şeyin önündeydi.

“Mehtap, iyi olmadığını görüyorum. Bana bir şey söylemeden gitme,” dedi Dinçer, sesi ona dokunmaya çalışan bir yumuşaklıkla.

Mehtap derin bir nefes aldı, bir an duraksadı. “Dinçer, lütfen... Şu an konuşamam,” dedi, sesi sakin ama uzak bir tondaydı. Arabasının kapısını açarken Dinçer yanına yaklaştı. Göz göze geldiklerinde, Mehtap’ın bakışlarındaki karışıklığı ve acıyı hissetmemek imkansızdı. Dinçer, kelimelerden daha güçlü bir bağ kurmak istercesine, kimseyi umursamadan elini uzatıp nazikçe Mehtap’ın yanağına dokundu.

“Beni dışlama,” dedi, sesi düşük ama kararlıydı. “Birlikte halledemeyeceğimiz bir şey yok, biliyorsun. Sadece konuşmamıza izin ver.”

Mehtap, gözlerini kaçırmaya çalıştı ama Dinçer’in dokunuşundaki sıcaklık, her şeyi değiştirdi. Yutkunarak, “Dinçer, şimdi sırası değil. Gerçekten gitmem lazım,” dedi. Ama sesindeki kararsızlık, söylediği şeyin tam anlamıyla doğru olmadığını açıkça belli ediyordu.

Dinçer, elini yanağından çekmeden hafifçe eğildi. “Sırası değil mi, yoksa sen mi hazır değilsin?” diye sordu. Bu soru, Mehtap’ın içinde bir şeyleri harekete geçirdi. Kaçışının sadece bir savunma olduğunu fark etti.

“Dinçer... Çok karışığım,” diye mırıldandı.

Dinçer, yumuşak bir tonla cevap verdi: “O zaman birlikte çözmeye çalışalım. Bir yerde oturalım, sadece konuşalım. Sana söz, herhangi bir şey için zorlamayacağım.”

Mehtap’ın gözleri, Dinçer’in gözlerinde kilitlendi. Onun sabrı ve kararlılığı, içinde bir huzur ışığı gibi parlamasına neden olmuştu. “Tamam,” dedi sonunda, neredeyse fısıldayarak.

Dinçer, elini yanağından çekip hafifçe başını salladı. “Teşekkür ederim,” dedi. Ardından, “Benim arabayla mı gitmek istersin, yoksa seninkini mi takip edeyim?” diye sordu, bu kez sesi biraz daha hafif ve dostaneydi.

Mehtap, bir an düşündü. “Seninle giderim,” dedi. Bu basit karar, ikisinin arasında yeniden bir köprü kurmuş gibiydi.

Dinçer, arabanın kapısını Mehtap için açtı ve o içine otururken derin bir nefes aldı. Onun yanında olmak için çabaladığı bu an, içindeki tedirginliği bir nebze hafifletmişti. Artık konuşmanın sırasıydı.

Dinçer direksiyona geçip motoru çalıştırdı. Arabayı sessizce hareket ettirirken, bir yandan Mehtap’ın yüzüne kaçamak bakışlar atıyordu. Mehtap, gözlerini önündeki yola dikmiş, sessizce oturuyordu. Aralarındaki sessizlik ağırdı, ama bir o kadar da doluydu; ikisi de doğru anı bekliyordu.

 

 

***

 

Dinçer arabayı sahil kenarındaki sakin bir noktada durdurdu. Deniz manzarası, sessizliğe huzurlu bir fon oluşturuyordu. Motoru kapattı, ancak arabada kalmaya devam ettiler. İkisi de dışarı çıkmadılar; Mehtap bir süre sessizce denizin dalgalarını izlerken, Dinçer, hafifçe başını Mehtap'a doğru çevirerek, “Mehtap, evde neler oldu, lütfen paylaş benimle,” dedi. Sesi yumuşaktı ama içinde taşıdığı endişe açıkça hissediliyordu.

Mehtap, bir süre sessizce düşünerek, rüzgarın yüzüne çarptığı hafif serinliği hissedip derin bir nefes aldı. Annesinin söyledikleri kafasında dönüp duruyordu, ama bu kadarını beklemiyordu. Sonunda başını eğdi ve zorlanarak, biraz utana sıkıla konuşmaya başladı.

“Annem... Dinçer, o beni öyle görünce... gerçekten çok ağır şeyler söyledi,” dedi, sesindeki kırılganlık derinleşerek. “Beni yerle bir etti, her şey... o kadar beklemiyordum. Ama asıl söylemek istediği şey şu: 'Dinçer'in de, eski kocan Tayfur'dan farkı yok, o da seni hayal kırıklığına uğratacak. Yine bir ilişkiyi sona erdireceksin,' dedi.”

Dinçer, Mehtap’ın gözlerine bakarak, öfkesini zor da olsa bastırarak, “Annenin ne düşündüğünü gerçekten anlamıyorum. Tayfur’la kıyaslamak… çok haksızca bir şey,” dedi. “Bunu duymak... beni de üzüyor. Ama sana şunu söyleyebilirim ki, ben asla Tayfur gibi olmayacağım.”

Mehtap, başını hafifçe eğdi ve ellerini kucağında birleştirdi. “Biliyorum, Dinçer... ama annem öyle bir noktaya gelmiş ki, bizim ilişkimizin nereye gittiğini görmek istiyor. Bizi bir araya getiren yaş farkı, onu korkutuyor ve... Tayfur’un geçmişini göz önünde bulundurarak, seni de bir noktada beni onun gibi yaralayacağını düşünüyor.”

Dinçer, derin bir nefes aldı. “Bu kadar haksızlık... İnsanlar ne kadar birbirini tanımadan hüküm verebiliyor, değil mi? Ama unutma, Mehtap, annene değil, sana, bana ve bu ilişkiye güvenmek senin hakkın. Tayfur’la beni kıyaslamak... buna değer bir şey değil.”

Mehtap, gözlerindeki yaşları silerken, “Benim için de zor. Hem onu üzmek, hem de kendi hislerimle yüzleşmek... Ama bazen, birinin bizi doğru anlayıp anlamadığını görmek daha zor oluyor. Annem Tayfur’la yaşadıklarımdan ötürü çok temkinli. O, Dinçer... beni hep korumak istiyor ve seninle bizim ilişkimizi de yanlış değerlendiriyor.” Sözlerini bitirirken derin bir iç çekti. “O, bizim doğru olduğumuzu görmek yerine, seni bir tehdit olarak görüyor. Ama seni seviyorum ve biliyorum ki... sen asla Tayfur gibi biri değilsin.”

Dinçer, Mehtap’ın ellerini nazikçe tuttu ve gözlerinde kararlı bir ifade belirdi. “Ben seni asla hayal kırıklığına uğratmam, Mehtap. Bizim aramızda her şey doğru. Tayfur’la olan geçmişinle bizimkinin aynı olarak kıyaslaması... sadece seni daha fazla üzmemek için izin verdim. Ama, ne olursa olsun, her zaman senin yanındayım ve her zaman doğru olanı yapacağım.”

Mehtap, derin bir nefes aldı ve başını kaldırarak Dinçer’in gözlerine baktı. İçindeki korku ve kararsızlık, Dinçer’in sözleriyle biraz olsun hafifledi. “Seninle olmak bazen çok zor ama aynı zamanda vazgeçilmez. Bir şekilde birbirimize inanmalıyız, değil mi?” dedi.

Dinçer, gülümseyerek başını salladı ve “Her zaman, Mehtap. Her zaman seninle olacağım. Gerisi sadece insanların yanlış değerlendirmeleri,” dedi ve gözleriyle ona güven verdi.

Mehtap, denizin dalgalarını izlerken, Dinçer’in yanında olmakla birlikte, içindeki kaygılarının da yavaşça azaldığını fark etti. Annesinin kaygılarına rağmen, Dinçer’in ona verdiği güven, her şeyin doğru olduğunu hissettiriyordu.

 

***

 

Mehtap ve Dinçer, sahil kenarındaki anların ardından işe gitmek üzere trafiğin yoğun olduğu yola çıkmışlardı. Arabanın içindeki sessizlik, dışarıdaki uğultunun aksine derin bir huzur taşıyordu. Mehtap, camdan dışarıdaki manzarayı izlerken içinde kopan fırtınalarla yüzleşiyordu.

“Dinçer,” dedi bir süre sonra. Sesi hem kararlı, hem de çekingen bir ton taşıyordu. “Sana geçmişimle ilgili bir şey anlatmam gerekiyor.”

Dinçer, kısa bir an ona baktı, ardından dikkatini tekrar yola verdi. “Seni dinliyorum,” dedi. Sesi her zamanki gibi sakindi, ancak dikkatliydi.

Mehtap, dudaklarını bir an sıkarak sustu, sonra derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. “Tayfur... eski eşim... beni aldattı. Hem de bir bebeğim olacağını öğrendiğim gün. Ona sürpriz yapmak için şirketine gitmiştim. Ancak karşılaştığım manzara... her şeyi değiştirdi.”

Dinçer, derin bir sessizlikle dinliyordu. Faruk’un daha önce ona Tayfur’dan bahsettiği anı hatırladı: “Mehtap o adam yüzünden çok zor zamanlar geçirdi. Şirketindeki sekreteriyle ilişkisini yakalamış. Ne varsa kadıncağızın başına gelmiş.” Ancak Mehtap’ın hamile olduğuna dair hiçbir şey duymamıştı. Şaşkındı.

“Gördüklerimden sonra onunla yaşadığım eve gidip sadece birkaç eşyamı aldım,” dedi Mehtap. “Sonra sessizce annemin yanına gittim. Bir daha da o evin kapısından içeri adım atmadım.”

Dinçer, onun anlattıklarını içi sızlayarak dinliyordu. Mehtap derin bir nefes aldı ve konuşmaya devam etti.

“Boşanma davası açtıktan kısa bir süre sonra hamile olduğumu öğrendim,” dedi, sesi titreyerek. “O çocuğu doğurmak... Tayfur’un bir parçasını hayatımda tutmak demekti. Bu yükü taşıyamazdım. Ve sonunda... o bebeği aldırdım.”

Dinçer, bu itiraf karşısında derin bir nefes aldı, yüzündeki sakinliği korumaya çalışarak. Mehtap gözlerini kaçırarak başını eğdi.

“Hastaneye tek başıma gittim. Her şey çok zordu. Ama başka bir yol göremiyordum. O çocuk benim için hep bir ihanetin sembolü olacaktı.”

Bir süre sessizlik hâkim oldu. Dinçer, Mehtap’ın acısını derinden hissetti. Onun yaşadığı zorlukların ağırlığını hayal bile edemiyordu. Faruk’un neden bu konudan bahsederken çekingen olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Ancak onun bu kadar güçlü durabilmesi, Dinçer için hayranlık vericiydi.

“Bunları yaşayıp da bugün burada olman inanılmaz bir şey,” dedi Dinçer. Sesi sakindi ama içten bir hayranlık taşıyordu. “Bütün bu acıları göğüslemek büyük bir cesaret ister.”

Mehtap hafifçe gülümsedi. “Bazı yaralar asla tamamen iyileşmiyor. Ama onları taşımayı öğreniyoruz,” dedi.

Dinçer, "anladım" dercesine hafifçe başını oynattı. Mehtap’la bir yandan derin bir bağ kurduğunu hissederken, Mehtap’ın hikâyesini kendi ağzından duymak, onun yaşadığı acının derinliğini çok daha gerçek kılmıştı.

Bölüm : 12.12.2024 12:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...