41. Bölüm

33.Bölüm GÖZLERDEN KAÇMAYAN DETAYLAR

Rojda Kara Bahçe
karayazar

 

İş çıkışı akşamın serin havasında, Mehtap ve Dinçer davet edildikleri yere doğru ilerlerken, günün tüm yorgunluğu yavaş yavaş üzerlerinden akıyordu. Mehtap, içindeki tatlı heyecanı bastırmaya çalışsa da Dinçer’in elini sıktığında parmaklarının hafifçe titrediğini fark etti. Yüzüne döndüğünde onun da aynı duygular içinde olduğunu gördü. Bugün onlar için farklı bir anlam taşıyordu. Bir süredir birbirlerine verdikleri söz artık herkesçe biliniyor, kutlanıyordu. Ama yine de içlerinde, sadece ikisine ait, özel bir duygu saklıydı.

Dinçer, Mehtap’ın yüzüne kısa bir bakış attı. “Hâlâ alışamadık değil mi?” dedi hafif bir gülümsemeyle.

Mehtap derin bir nefes aldı. “Evet… Sanki bu sadece bizim aramızda kalacak bir şeymiş gibi hissediyordum ama artık herkes biliyor.”

Dinçer onun elini biraz daha sıktı. “Bu kötü bir şey değil.”

Mehtap başını salladı, gülümseyerek. “Biliyorum.”

Kapıya yaklaştıklarında içeriden kahkaha ve sohbet sesleri geliyordu. Mehtap, kapıyı açmadan önce kısa bir nefes aldı. İçeri girdiklerinde sıcak, samimi bir ortamla karşılaştılar. Nilüfer, Serdar, Faruk ve birkaç banka çalışanı daha masanın etrafında toplanmıştı. Ortada büyükçe bir pasta duruyordu. İçeri girer girmez herkes gülerek onlara döndü.

Faruk’un sesi yükseldi: "İşte geldiler! Gecenin en önemli konukları!"

Mehtap ve Dinçer biraz mahcup ama mutlu bir şekilde içeri adım attılar. Mehtap, etrafındaki sıcak atmosferi hissettiğinde içindeki gerginliğin yavaş yavaş eridiğini fark etti. Bu insanların onlar için böyle bir şey hazırlaması, değer verdiklerini göstermesi içini ısıttı. Dinçer de hafifçe Mehtap’a dönerek fısıldadı: "Sanırım gerçekten özel bir şeyin içindeyiz."

Nilüfer, Mehtap’ın koluna girerek onu masaya doğru çekti. "Böyle bir haberi kuru kuruya tebrik etmek olmazdı. O yüzden küçük bir şeyler hazırladık."

Mehtap şaşkın ama mutlu bir ifadeyle onlara baktı. "Hiç sürprizsiz bir kutlama yapacağınızı düşünsem zaten şaşardım."

Dinçer ise Serdar’a dönerek hafifçe başını salladı. "Bunu kimin organize ettiğini tahmin etmeme gerek yok sanırım."

Serdar hafif bir gülümsemeyle yanıtladı. "Ben sadece ortamı sağladım. Asıl suçlu Faruk."

Faruk hemen araya girerek, "Ne suçu ya? Ufak bir kutlama yapalım dedik, hem böyle şeyler bir bahaneyle yapılmazsa kimseyi bir araya toplayamıyoruz," dedi, göz kırparak.

Mehtap ve Dinçer birbirlerine bakıp gülümsediler. Bu anın tadını çıkarmak istiyorlardı. Dinçer hafifçe eğilip Mehtap’a sordu:

"Beraber keselim mi?"

Mehtap gülümseyerek bıçağı tuttu. İlk dilimi kestiklerinde alkışlar yükseldi. Mehtap, bıçağı tutarken hafifçe iç çekti. Bu, küçük ama anlamlı bir andı. Hayatındaki önemli değişimi simgeleyen bir kutlama. Dinçer, onun yanındaki heyecanı hissedip elini hafifçe sıktı. “Buradayım,” der gibi.

Daha alkışlar bitmeden Faruk, pastadan büyük bir dilim kaparak ağzına attı.

"Bunu düğüne saklamaya gerek yok, şimdi yememiz lazım!" dedi ağzı doluyken.

Herkes gülmeye başlarken Mehtap etrafına bakındı. Onlar için hazırlanan bu sıcak, samimi ortamı izlerken Dinçer’le göz göze geldi. İkisi de aynı şeyi hissediyordu. Bu, hayatlarının yeni bir başlangıcının küçük ama anlamlı bir kutlamasıydı.

Kutlama devam ederken, sohbetler koyulaşıyor, kahkahalar yükseliyordu. Mehtap, masadaki herkesin yüzüne tek tek bakarken, içini tarifsiz bir sıcaklık kapladı. Bu insanların onun için ne ifade ettiğini düşündü. Her biriyle farklı anıları, paylaşılan saatleri vardı ama şimdi burada, hepsi aynı sebeple bir aradaydı: Onun ve Dinçer’in mutluluğunu paylaşmak için.

Dinçer ise daha sessizdi. Sadece Mehtap’a değil, masadaki herkesin enerjisine odaklanıyordu. Serdar her zamanki gibi ağırbaşlı ama içinde belli belirsiz bir gurur taşıyan bir ifadeyle oturuyor, Faruk ise esprileriyle ortamı neşelendiriyordu. Nilüfer, Mehtap’a sık sık dönüp bir şeyler fısıldıyor, bazen de hafifçe koluna dokunarak ona olan sevgisini hissettiriyordu.

Tam o sırada Nilüfer kadehini kaldırarak, “O zaman artık resmiyete dökelim! Mehtap ve Dinçer’in yeni başlangıcına içelim!” dedi.

Herkes bardaklarını kaldırdı. Mehtap, Dinçer’e döndü, gözlerinde bir parıltı vardı. Dinçer hafifçe gülümsedi, bardağını Mehtap’ın bardağına dokundurdu ve sadece ikisinin duyabileceği bir sesle, “Birlikte nice yıllara,” dedi.

Kutlama ilerledikçe, anılar anlatılmaya, eski hikâyeler paylaşılmaya başlandı. Faruk’un patavatsız ama içten sözleri, Serdar’ın ara sıra yaptığı ciddi ama dostane yorumları ve Nilüfer’in tatlı heyecanı, gecenin ruhunu oluşturuyordu.

Saat ilerledikçe, Mehtap biraz uzaklaşıp bulunduğu yerin dışına göz gezdirdi. Camdan dışarı bakarken derin bir nefes aldı. Bir adım uzağa çekilip tabloya uzaktan bakmak gibi… Dinçer de onun yanına gelip hafifçe koluna dokundu.

“Düşüncelere daldın,” dedi.

Mehtap başını kaldırıp ona baktı. “Sadece her şeyin ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Eskiden böyle bir geceyi hayal edemezdim ama şimdi buradayız.”

Dinçer başını hafifçe eğdi. “Ve daha niceleri olacak.”

İçeriden gelen kahkahalar, onların anlık sessizliğini böldü. Mehtap bir an duraksadı ama sonra Dinçer’in elini tuttu. İçeriye dönmeden önce gözlerinin içine baktı ve hafifçe gülümsedi.

“Bence de,” dedi sadece.

Ve birlikte, onları bekleyen dostlarının yanına döndüler.

Gecenin sonuna geldiklerinde karar, sohbetlerin temposu çoktan düşmüş, herkes yavaş yavaş ağırlaşan göz kapaklarını saklamaya çalışır olmuştu. Masadaki tabaklar neredeyse boşalmış, kalan birkaç pasta kırıntısı ve çay bardakları gecenin tatlı bir hatırası gibi duruyordu.

Serdar, sandalyesinde geriye yaslanıp hafifçe esnedi. “Tamam, kabul ediyorum. Eğlenceliydi ama artık bu geceyi burada noktalayalım.”

Faruk kollarını kavuşturup hafifçe kaşlarını kaldırdı. “Neden her güzel şeyin bir sonu olmak zorunda?” diye söylenirken, Nilüfer gülerek ona dirseğiyle hafifçe dokundu.

“Çünkü yarın yine iş var,” dedi.

Mehtap etrafına bakıp içindeki huzuru hissetti. Burada, yanında olan herkesle paylaştığı bu gece, onun için çok kıymetliydi. Hafifçe iç çekti ve Dinçer’in bakışlarını üzerinde buldu.

“Mutlu musun?” diye fısıldadı Dinçer.

Mehtap gülümsedi. “Evet. Gerçekten çok güzel bir gece oldu.”

Birkaç kişi ceketlerini alıp kapıya yönelirken, Serdar Dinçer’e dönüp hafifçe başını salladı. “Hadi bakalım, bundan sonra kutlamalar bitmeyecek. Ama bugünlük bu kadar.”

Son vedalar edildi, birkaç sıcak sarılma ve tokalaşmayla gece resmen noktalandı. Herkes evlerine dağılırken, Mehtap ve Dinçer kapının önünde durup geceye son bir kez daha göz attılar ve giden dostlarının ardından minnetle baktılar.

 

***

Dinçer’in arabasıyla yola koyuldular. Mehtap, başını hafifçe cama yaslamış, sokak lambalarının ışıklarını izliyordu. Gecenin sakinliği, kutlamanın hareketliliğinden sonra ona garip bir huzur veriyordu. Dinçer direksiyona odaklanmış gibi görünse de arada bir göz ucuyla Mehtap’a bakıyordu.

“Yoruldun mu?” diye sordu, sesi yumuşaktı.

Mehtap gözlerini ondan ayırmadan gülümsedi. “Biraz. Ama güzel bir yorgunluk.”

Dinçer hafifçe başını salladı. “Fark ettim. Ara ara dalıp gidiyordun. Ne düşünüyordun?”

Mehtap camdan dışarı baktı, düşüncelerini toparlamaya çalıştı. “Bilmiyorum... Aslında her şeyi. Bugünü, olanları, bizim için yapılanları.” Sonra başını ona çevirdi. “Biliyor musun, eskiden böyle şeyler bana uzak gelirdi. Yani... Bir kutlama, insanlar, onların bizim için sevindiğini görmek. Ama bugün… hoşuma gitti.”

Dinçer bir an sessiz kaldı, sonra elini direksiyondan çekip Mehtap’ın elinin üzerine koydu. “Senin gibi hissediyorum. Bazen hâlâ garip geliyor. Ama artık saklamamıza gerek yok. Bundan sonra, ne olursa olsun yan yanayız.”

Mehtap parmaklarını onun eline doladı. “Evet. Ve bu his… güzel.”

Bir süre sessizlik içinde ilerlediler. Arabanın içinde yalnızca motorun ve hafifçe çalan müziğin sesi vardı. Mehtap başını koltuğa yasladı, gözlerini hafifçe kapattı.

“Uykun mu geldi?” diye sordu Dinçer, sesi huzurluydu.

Mehtap gözlerini açmadan mırıldandı. “Biraz.”

Dinçer hafifçe gülümsedi. Işıklarda durduğunda, Mehtap’a kısa bir bakış attı. Onun gözleri yarı kapalıydı ama yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

Yolun sonuna geldiklerinde, Dinçer arabayı durdurdu. Mehtap gözlerini açtı, hafifçe gerindi.

“Geldik,” dedi Dinçer. Ama sesi, gitmesini istemiyormuş gibi bir tını taşıyordu.

Mehtap ona döndü, gözlerinde sıcak bir ifade vardı. “Evet... ama sanki gece bitmemiş gibi hissediyorum.”

Dinçer gülümsedi. “Bitmedi zaten. Yarın da var, ondan sonraki gün de.”

Mehtap hafifçe başını salladı. “Evet, doğru...” Sonra elini onun elinden yavaşça çekip kapıyı açtı. Arabadan inmeden önce duraksadı, sonra hafifçe eğilip yanaklarına kısa bir öpücük kondurdu.

“İyi geceler, sevgilim.”

Dinçer, gülümseyerek gözlerini onun gözlerine dikti. “İyi geceler, koca gözlü kadınım. ”

Mehtap arabadan inip apartmana doğru ilerlerken, Dinçer bir süre yerinde kaldı sevdiği kadının gözden kaybolmasını bekledi.

 

***

 

Sabahın ilk ışıkları perdeden süzülürken Mehtap gözlerini araladı. Hâlâ uykuluydu ama içinde belirsiz bir huzur vardı. Geceyi düşündü, sohbetleri, gülüşmeleri... Dün gece her şey çok güzeldi ama sanki aklının bir köşesinde hâlâ yerini koruyan küçük bir düşünce vardı.

Yatağından kalkıp pencereye yöneldi. Dışarıda şehir yeni uyanıyordu. İnsanlar aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışırken o, birkaç dakikalığına durup bu sabahın dinginliğini hissetmek istedi. Telefonuna göz attığında Dinçer’den bir mesaj olduğunu gördü:

"Hazır mısın, seni aşağıda bekliyorum?"

Gülümsedi. Son zamanlarda Dinçer’in bu küçük düşünceli hâlleri ona kendini daha da güvende hissettiriyordu. Hemen hazırlanıp annesinin yanına geçti.

“Ben kahvaltıyı dışarıda yapacağım, Dinçer’le,” dedi hafifçe gülümseyerek.

Zübeyde Hanım başını kaldırıp kızına baktı, gözlerinde anlayışlı bir ifade vardı. “Güzel olur, biraz hava alırsın,” dedi.

Mehtap montunu alıp kapıya yöneldiğinde annesi ardından seslendi: “Ama çok geç kalmayın, tamam mı?”

Mehtap gülerek başını salladı ve kapıyı çekip çıktı. Apartman kapısından dışarı adım attığında Dinçer’in arabasını hemen köşede beklerken buldu. Sabah serinliği yanaklarını okşarken, yavaş adımlarla arabaya yöneldi.

Dinçer camı biraz açıp ona baktı. “Günaydın,” dedi sıcak bir gülümsemeyle.

Mehtap, gözlerini kısarak hafifçe içini çekti. “Sabahları fazla neşelisin,” diye takıldı, kapıyı açıp içeri otururken.

Dinçer hafifçe güldü ve arabayı hareket ettirdi. “Bugün güzel bir gün olacak, hissediyorum.”

Mehtap camdan dışarı bakarken başını hafifçe salladı. “Öyle hissediyorum,” diye mırıldandı.

Ve yollarına koyuldular…

Sabahın erken saatlerinde sokaklar henüz tam anlamıyla uyanmamıştı. Mehtap, camdan dışarı bakarken hâlâ uykulu ama huzurluydu. Gecenin sıcak sohbeti, tebessümler ve o kutlama anları hâlâ zihninde tazeydi.

Dinçer direksiyon başında, göz ucuyla ona baktı. “Hâlâ kutlamayı mı düşünüyorsun?” diye sordu.

Mehtap başını çevirdi, gülümseyerek. “Daha çok hissettirdiklerini düşünüyorum.”

Dinçer kaşlarını hafifçe kaldırdı. “Ve hissettirdikleri ne?”

Mehtap derin bir nefes aldı. “Garip ama güzel. Hâlâ her şeyin bu kadar kalabalık bir şekilde paylaşılmasına alışamıyorum. Ama samimiydiler, içtendiler.”

Dinçer hafifçe başını salladı. “Evet. İnsan bazen bir şeyleri sadece kendi içinde yaşamak istiyor. Ama aynı zamanda, başkalarının da sevincine ortak olması güzel bir şey.”

Mehtap ona doğru döndü. “Sen ne hissettin?”

Dinçer kısa bir duraksamanın ardından hafifçe gülümsedi. “Sanki bir dönüm noktasını geçmişiz gibi. Önceden düşündüğümüz şeyler artık sadece bizim değil.”

Mehtap, ona bir süre sessizce baktı. Bu sözler, düşündüğünden daha derindi. Bunu hissetmek, paylaşmak… alışması zaman alacaktı.

Bir süre sessizlik içinde ilerlediler. Sabahın serin havası, yolların dinginliği içlerinde bir huzur hissi bırakıyordu.

Kahvaltı için duracakları yere yaklaştıklarında, Dinçer arabayı uygun bir yere park etti. “Hazır mısın?” diye sordu.

Mehtap gözlerini ona çevirdi. “Evet, sanırım.”

Beraberce arabadan inip içeri yöneldiler. Bugün onlar için sıradan bir gün değildi. Dün gece sadece bir kutlama değil, bir kabulleniş olmuştu. Şimdi ise yeni bir güne, yeni hislere alışmaya çalışıyorlardı.

 

 

Bölüm : 20.02.2025 19:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...