46. Bölüm

35. Bölüm TATLI TELAŞLAR

Rojda Kara Bahçe
karayazar

CUMA GÜNÜ

 

Mehtap, iş çıkışı Nilüfer’le buluştuğunda yorgundu ama içinde tatlı bir heyecan vardı. Nilüfer, her zamanki enerjisiyle koluna girdi.

"Şimdi, senin için en güzel elbiseyi bulacağız!"

İlk girdikleri mağazada Mehtap’ın gözü açık mavi, zarif bir elbiseye takıldı. Kumaşı akıcıydı, ince dantel detayları hoş bir zarafet katıyordu. Ama eline aldığında tereddüt etti.

"Bu çok güzel ama... fazla mı açık olur?"

Nilüfer elbiseyi inceledi, sonra kararlı bir ifadeyle başını kaldırdı.

"Bence tam senlik! Hadi, dene de görelim."

Mehtap kabinde elbiseyi giyip aynaya baktığında içinde bir huzursuzluk vardı. Sanki üzerine oturmuştu ama... bir şey eksikti.

Perde aralandı, Nilüfer başını uzattı.

"Vay canına! Bu harika olmuş!"

Mehtap dudaklarını büzerek aynadaki yansımasına baktı.

"Bilmiyorum... Sanki sana daha çok yakışır gibi."

Nilüfer kollarını bağlayıp kaşlarını çattı.

"Yok artık! Mehtap, bu elbise senin için yapılmış resmen. Dinçer seni böyle görünce ne yapacağını şaşıracak!"

Mehtap mahcup bir şekilde güldü.

Ama içinde hâlâ bir tereddüt vardı. "Biraz daha bakalım mı? Belki daha iyisini buluruz."

Birkaç mağaza daha gezdiler, Mehtap farklı elbiseler denedi ama hiçbiri içini tam olarak doldurmadı. Sonunda Nilüfer kollarını kavuşturup ona baktı.

"Tamam, itiraf et. Aklın hâlâ o mavi elbisede, değil mi?"

Mehtap hafifçe başını salladı. "Galiba... evet."

Nilüfer zafer kazanmış gibi gülümsedi. "O zaman hadi, geri dönüyoruz."

Tekrar ilk mağazaya girdiler. Mehtap, elbiseyi tekrar eline aldığında artık kararsız değildi.

Kabinde son kez giydi, aynada kendine baktı ve başını salladı.

"Tamam. Bu kesin."

Nilüfer gülümseyerek kollarını açtı. "Bunu en baştan biliyordum!"

Sonunda elbise alındı. Mağazadan çıkarken Mehtap’ın içi biraz daha rahattı.

Nilüfer elindeki poşeti hafifçe sallayarak, “Şimdi tatlı yemeden bu günü tamamlamak olmaz,” dedi.

Mehtap hafifçe gülümseyerek başını salladı. “Gerçekten çok yoruldum ama güzel bir tatlı fena olmaz.”

Yakındaki küçük bir kafeye girdiler ve vitrinindeki tatlıları gözden geçirdikten sonra Nilüfer çikolatalı sufle, Mehtap ise hafif bir cheesecake sipariş etti. Sıcak kahveleriyle birlikte pencere kenarındaki masaya yerleştiler.

Mehtap, aldığı elbiseye bakarak iç çekti. “Sence... fazla mı gösterişli?”

Nilüfer kaşlarını kaldırdı. “Kime göre fazla? Sen kendini içinde nasıl hissedeceksin, önemli olan bu.”

Mehtap çatalıyla cheesecake’ini hafifçe dürterken duraksadı. “Bazen sanki... fazlaca düşünüyormuşum gibi geliyor. Ama aynı zamanda düşünmeden hareket etmek de bana göre değil.”

Nilüfer kahvesinden bir yudum alıp gözlerini kısarak onu süzdü. “Senin düşündüğün şey elbise değil, değil mi?”

Mehtap hafifçe güldü. “Hayır, değil.”

Nilüfer hafifçe başını salladı. “Sana bir şey soracağım, dürüst cevap ver. Geçmişinle barıştın mı?”

Mehtap şaşırdı. “Bu da nereden çıktı?”

“Çünkü bazen kendine bir şeyleri fazla görüyormuşsun gibi davranıyorsun. Sanki mutlu olmaya hakkın yokmuş gibi.”

Mehtap sessizleşti, çatalını tatlısına daldırdı ama ağzına götürmedi. Birkaç saniye boyunca camdan dışarı bakarak düşüncelere daldı. Sonunda, “Bazı şeyler geçmişte kaldı ama tamamen silindi mi, bilmiyorum,” dedi.

Nilüfer ona hafifçe gülümsedi. “Geçmiş seni şekillendirdi, ama seni tanımlamaz. Mutlu olmaktan korkma.”

Mehtap derin bir nefes alıp gülümsedi. “Çok bilmişsin bugün.”

Nilüfer kahkahasını bastırarak, “Senin için değil, benim için konuşuyorum aslında,” dedi.

İkisi de bir anlığına gülümseyerek sustular. Tatlılarını bitirip kahvelerini yudumladılar. Saat ilerliyordu ama sohbetin bıraktığı iz, akşamın yorgunluğundan daha ağırdı.

 

***

 

ERTESİ GÜN

İkili bugünü sadece kendilerine ayırmak istediği için bir buluşma ayarladılar. Saat 17:30 civarıydı. Güneş yavaş yavaş alçalmaya başlamış, parkın içindeki ağaçların gölgeleri uzamıştı. Hafif bir esinti, sıcak havayı dengeliyordu. Mehtap ve Dinçer, parkın sakin bir köşesinde, ahşap bir bankın üzerine serdikleri küçük örtünün üzerinde oturuyorlardı. Dinçer yanında getirdiği sandviçleri ve içecekleri özenle çıkarmış, Mehtap da ona gülümseyerek eşlik etmişti.

Mehtap, sandviçinden küçük bir ısırık aldıktan sonra Dinçer’e baktı. “Bu kadar düşünceli olman hoşuma gidiyor.”

Dinçer hafifçe gülümsedi, meyve suyunun kapağını açarak bir yudum aldı. “Seninle böyle vakit geçirmek hoşuma gidiyor. Daha çok yapmalıyız.”

Mehtap gözlerini parkın yemyeşil manzarasına çevirdi. “İsteme günü yaklaşıyor… Annem heyecanlı ama biraz da gergin. Ben de öyleyim aslında.” dedi, sesi biraz daha yavaşlamıştı.

Dinçer, onun elini nazikçe tutarak, “Gergin olmanı gerektirecek bir şey yok. Her şey yolunda gidecek.” dedi, sesi güven vericiydi.

Mehtap iç geçirerek hafifçe başını salladı. “Biliyorum ama yine de garip bir his. Sanki her şey çok hızlı oluyor gibi… Ama aynı zamanda da uzun zamandır beklediğim bir şeydi.”

Dinçer, gözlerini ona dikerek düşünceli bir şekilde konuştu. “Ben de düşünüyorum bazen. Hayatım boyunca böyle şeyleri hiç planlamadım. Ama seninle… Seninle düşündüğümde her şey doğal geliyor.”

Göz göze geldiklerinde, aralarındaki sıcaklık kelimelere ihtiyaç bırakmıyordu. Hafif bir esinti, Mehtap’ın saçlarını usulca hareket ettirdi. O an, her şeyin tam da olması gerektiği gibi olduğunu hissettiler.

Mehtap, elindeki içeceği yavaşça sallayarak konuştu. “Annem, isteme gecesinde nasıl biri olduğunu daha iyi anlayacağını söylüyor. Sence de öyle mi? Yani… O gün senin hakkında daha fazla şey öğrenecek mi?”

Dinçer, bir an duraksadı. “Belki,” dedi gülümseyerek. “Ama bence şu ana kadar az çok fikir sahibi olmuştur. Çok resmi ve gergin bir ortam olmasını istemem. Umarım sen de rahat hissedersin.”

Mehtap başını salladı. “Annem seni seviyor, o belli. Ama işte, bazı şeyler…” Cümlesini tamamlamadan sustu, kaşlarını hafifçe çattı.

Dinçer, onu biraz daha dikkatle inceledi. “Ne gibi şeyler?”

Mehtap bir süre sessiz kaldı, sonra dürüstçe konuştu. “Bazen düşünüyorum… Senin geçmişin hakkında hâlâ bilmediğim çok şey var. Nerede büyüdüğünü, çocukken neler hissettiğini, zor zamanları nasıl atlattığını... Sadece senin gözünden dinlemek istiyorum.”

Dinçer, yüzündeki hafif tebessümü kaybetmeden gözlerini kısa bir an yere indirdi. “Biliyorum,” dedi. “Sana her şeyi anlatmadım. Ama bu, anlatmayacağım anlamına gelmiyor.”

Mehtap içini çekti, ellerini dizlerinin üzerinde birleştirdi. “Zor olduğunu biliyorum. Ama ben… Sadece bilmek istiyorum. Seni daha iyi anlamak.”

Dinçer, hafifçe başını sallayarak elini Mehtap’ın elinin üzerine koydu. “Biliyorum. Ve anlatacağım, ama bugün değil. Bugün sadece şu anın tadını çıkarmak istiyorum. Çünkü senin yanındayken geçmişin gölgesinde kalmak istemiyorum.”

Mehtap, bir an düşündü, sonra gülümsedi. “Haklısın. Belki de bazen sadece anın içinde kalmak gerekir.”

Dinçer de gülümseyerek, “İşte tam olarak bunu söylemeye çalışıyordum,” dedi.

Hafif bir sessizlik oldu. Parkın içinde bir çocuk kahkahası yankılandı, rüzgâr ağaçların dallarını hafifçe salladı. Mehtap, elindeki sandviçten bir lokma alarak “Peki, isteme gecesi için özel bir planın var mı?” diye sordu.

Dinçer, göz kırparak “Olmaz mı? Ama sürpriz,” dedi.

Mehtap, merakla ona baktı. “Bu kadar gizemli olma, en azından küçük bir ipucu ver.”

Dinçer, hafifçe gülerek başını iki yana salladı. “O akşam öğrenirsin. Ama şunu söyleyebilirim, her şey güzel olacak.”

Mehtap, gülümseyerek başını eğdi. İçinde hafif bir heyecan vardı. Dinçer’in yanında huzurluydu, ve belki de her şey tam da olması gerektiği gibiydi.

 

***

 

İSTEME GÜNÜ

 

Nilüfer elindeki ütüyü dikkatlice katlayıp kenara koydu. "Tamam, bu da hazır. Başka bir şey var mı?" diye sordu.

Mehtap aynanın karşısında saçlarını tararken başını çevirdi. "Yok, yeter. Zaten her şey fazla düzenli oldu, biraz dağınıklık iyi gelirdi belki."

Nilüfer gülerek karnına dokundu. "Ben zaten yeterince geniş alan kaplıyorum, bir de dağınıklık isteme."

Mehtap göz ucuyla ona baktı. "Göbeğin iyice belirginleşmiş. İkinci hamilelik nasıl gidiyor?"

Nilüfer hafifçe karnını okşadı. "İlkinde daha heyecanlıydım, her şeyi yeni öğreniyordum. Şimdi daha sakini ama daha yorucu. Bir de evde küçük bir çocuk olunca... Sabah kahvaltıyı zor yetiştirdim mesela."

Mehtap gülümsedi. "Kolay değil tabii."

Nilüfer başını salladı. "Ama güzel. Bazen o kadar alışıyorum ki, biri hatırlatınca ‘Aa, ben gerçekten hamileyim!’ diye fark ediyorum."

O sırada Nilüfer’in telefonu çaldı. Ekranda Demir yazıyordu. Hızla açtı.

"Efendim?"

Demir’in sesi rahat ama biraz meraklıydı. "Ne yapıyorsunuz? Her şey yolunda mı?"

"Gayet iyi. Mehtap hazırlanıyor, ben de yardım ediyorum. Sen ne yapıyorsun?"

"Şimdi çıktım işten. Bir şey lazım mı?"

Nilüfer kısa bir an düşündü, sonra gülerek Mehtap’a baktı. "Yo, her şey tamam. Ama Mehtap biraz gergin, ona moral verecek bir şey söyle istersen."

Mehtap kaşlarını kaldırarak ona baktı, Nilüfer telefonu hoparlöre aldı.

Demir hemen konuştu. "Mehtap, heyecan yapma. Dinçer zaten senden başka kimseyi gözü görmüyor. Her şey yolunda olacak."

Mehtap hafifçe gülümsedi. "Biliyorum ama yine de kolay değil."

Demir gülerek, "Kolay olmaz tabii, ama Nilüfer kadar stres yapamazsın, eminim."

Nilüfer gözlerini devirdi. "Çok komiksin, Demir."

Demir hafif bir kahkaha attı. "Tamam tamam, sonra konuşuruz. Size şimdiden sabır diliyorum."

Nilüfer telefonu kapatırken gülerek başını salladı. "Demir’in çözümü hep aynı: ‘Her şey yolunda olacak.’"

Mehtap derin bir nefes aldı, aynadaki yansımasına baktı. "Umarım öyle olur."

Nilüfer omzuna dokundu. "Olacak."

Ve hazırlık devam etti…

 

***

 

Burak, Dinçer’in odasında sandalyeye ters oturmuş, gözlerini kısarak onu süzüyordu. "Kardeşim, sen böyle mi kız istemeye gideceksin?"

Dinçer aynada gömleğinin yakasını düzeltirken kaşlarını kaldırdı. "Ne var, gayet düzgün."

Burak ayağa kalktı, ceketini düzelten Dinçer’in yanına gelip baştan aşağı süzdü. Sonra aniden kahkahayı patlattı. "Oğlum, harbi damat gibi olmuşsun ya!"

Dinçer başını iki yana salladı. "O zaten olayın özü, farkındaysan."

Burak gözlerini devirdi. "Biliyorum da, yani... Sen resmen kız istemeye gidiyorsun ha? Eskiden biz seni düğünlere bile zorla götürürdük."

Dinçer hafifçe gülümsedi. "O zamanlar sebebim yoktu."

Burak bir an duraksadı, sonra omzuna vurdu. "Abi çok fena âşık olmuşsun, farkındasın değil mi?"

Dinçer hafifçe güldü. "Evet, farkındayım."

Burak ellerini çırptı. "Tamam, o zaman geç otur. Bir bakalım, dizlerin titriyor mu?"

Dinçer kaşlarını çattı ama Burak ciddi ciddi sandalyeyi çekip oturmasını bekliyordu. Mecburen oturdu.

Burak gözlerini kısıp ona eğildi. "Hafif bir soluk kesilmesi, avuç içlerinde terleme, gözlerde hafif bir panik izi…"

Dinçer sabırla bekledi. "Teşhis?"

Burak kendinden emin bir ifadeyle başını salladı. "Kardeşim, sendeki bildiğin damat sendromu. Geri dönüşü yok!"

Dinçer gülerek kafasını iki yana salladı. "Sağ ol, doktor."

Tam o sırada evin zili çaldı ve Burak ayağa kalkıp "Bekleyenlerde geldi."diyerek kapıya doğru ilerledi.

 

***

 

Kapının önünde hafif bir heyecan vardı. Dinçer, elinde çiçek ve çikolata, ciddi ama içinde hafif bir telaşla duruyordu. Yanında Burak, hâlâ esprilerini yapmaya hazır bir ifadeyle bekliyor, ama bu sefer hafif bir ciddiyet de taşıyordu. Burak’ın annesi Pervin Hanım ve babası Gündüz Bey _bu gecelik Dinçer’in anne ve babası olarak deneyimli birer arabulucu gibi, sürecin nasıl işleyeceğini iyi biliyorlardı.

Burak, Dinçer’in koluna hafifçe dokundu. "Bak, şimdi kapıyı açtıklarında sakın fazla ciddi durma. Gülümse, sıcak görün. Yoksa seni mafya babası sanırlar."

Dinçer gözlerini kıstı. "Burak, ben zaten gülümsüyorum."

Burak ona baktı, sonra başını iki yana salladı. "Kardeşim, seninki 'Gözüm üstünde' gülümsemesi. Biraz daha içten ol."

Dinçer derin bir nefes aldı. Pervin Hanım araya girip nazikçe gülümsedi. "Hadi bakalım, oğlumuzun mürüvvetini görmeye geldik. Heyecan yapma, her şey yolunda."

Tam o sırada içeride Mehtap da nefesini tuttu. Ellerini önünde birleştirmiş, kalbinin hızlı atışını yatıştırmaya çalışıyordu. Kapıya doğru ilerlerken içindeki heyecan dalgası yükseldi. Her şey gerçekti. Bu gece, hayatında yeni bir sayfanın açıldığı geceydi.

Kapı açıldığında içeriden Nilüfer’in sesi duyuldu. "Hoş geldiniz!"

Mehtap kapının eşiğinde duruyordu. Gözleri önce Dinçer’e, sonra elindeki çiçek ve çikolataya kaydı. Adamın duruşunda, bakışında, bu geceye yüklediği anlamı hissetti. Hafifçe gülümsedi.

Tam içeriye davet edecekken, Dinçer kimseye fark ettirmeden hafifçe eğildi, sesi yalnızca Mehtap’ın duyabileceği kadar yumuşaktı.

"Çok güzelsin."

Mehtap gözlerini kırpıştırdı, kalbindeki heyecan bir an durdu, sonra daha da hızlandı. Dudaklarında beliren belli belirsiz tebessümle başını hafifçe eğdi.

"Buyurun, içeri geçin."

Burak, Dinçer’in omzuna hafifçe dokundu. "İşte bu, resmen tarihe tanıklık ediyoruz."

Mehtap, içeriye doğru adım atan misafirlerini izlerken derin bir nefes aldı. Şimdiye kadar kaç kez bu anı hayal etmişti? Ama hayal etmek başkaydı, yaşamak bambaşkaydı.

Mehtap, içeriye doğru adım atan misafirlerini izlerken derin bir nefes aldı. Şimdiye kadar kaç kez bu anı hayal etmişti? Ama hayal etmek başkaydı, yaşamak bambaşkaydı.

Bu gece, iki aileyi resmen bir araya getirecek anların başlangıcıydı.

Bölüm : 04.03.2025 16:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...