47. Bölüm

36.Bölüm KÖPÜKLÜ KAHVE, TUZLU CESARET

Rojda Kara Bahçe
karayazar

 

Misafirler içeri adım attığında Mehtap’ın kalbi hızlandı. Evin içi, birbirine karışan sesler, sıcak sohbetler ve hafif bir heyecan dalgasıyla doluydu. Salondan gelen kahkahalar mutfağa kadar uzanıyordu. Ama Mehtap şu an sadece kendi nefesini duyuyordu.

Elini hafifçe göğsüne koyarak derin bir nefes aldı. Sakin olmalıydı, her şey yolunda gidecekti. Nilüfer, köşede sessizce onu izliyordu. Hafifçe gülümseyerek yaklaştı ve sesini alçaltarak konuştu:

"Bu kadar heyecan yapma, her şey yolunda gidiyor."

Mehtap hafifçe başını iki yana salladı, dudaklarını ısırdı.

"Bilmiyorum… İçim kıpır kıpır. Normal mi böyle hissetmek?"

Nilüfer, ellerini karnının üzerine koyarak hafifçe gülümsedi. Hamileliğinin getirdiği o dinginlikle konuştu:

"Bence gayet normal. Ama asıl soru şu: Kahve yapmaya hazır mısın?"

Mehtap gözlerini kocaman açtı.

"Eyvah, kahveler! Köpüksüz olursa annem gözleriyle beni vurur!"

Nilüfer hafifçe güldü.

"Merak etme, telvesi bol olsun yeter. Dinçer zaten içtiği kahvenin tadına değil, kimin yaptığına odaklanacak."

Mehtap bir an duraksadı. Gerçekten öyle miydi? Dinçer şu an ne hissediyordu? Salonda oturduğu yerden, onun da kalbi biraz daha hızlı atıyor muydu?

Tüm bu düşünceler arasında kahveleri hazırlamaya başladı. Ama bir şey eksikti… Dinçer’e yapılacak olan özel kahve! Nilüfer, ona göz kırparak tepsideki fincanları kontrol etti.

"Tuz koymayı unutma!"

Mehtap, tereddütle eline tuzluğu aldı.

"Ne kadar koysam acaba? Çok olursa içemez, az olursa anlamaz…"

Nilüfer omzunu silkti.

"Bence ölçüyü kaçırma, sonuçta seni istemekten vazgeçmesini istemeyiz."

Mehtap hafifçe gülümsedi ama içindeki tatlı heyecan dinmemişti. Elini hafifçe titreyerek kahveyi karıştırdı, en sonunda tepsiyi aldı ve salonun kapısına yöneldi. Ayakları hafifçe titriyor, ama yüzüne nazik bir gülümseme yerleştirmeye çalışıyordu.

Salonda sohbet koyulaşmıştı. Gündüz Bey, Dinçer’in yanında oturuyordu, ama genç adamın gözleri farkında olmadan kapıya kayıyordu. Burak, hafifçe gülümsedi ve yanındaki Dinçer’e doğru eğildi.

"Kardeşim, kaderin tepside geliyor."

Dinçer hafifçe başını salladı, ama gülümsemekten kendini alamadı. Mehtap içeri girdiğinde bir an salon sessizleşti. Gözleri Dinçer’e kaydı ve istemeden de olsa onun da kendisine baktığını fark etti. Gözlerinde bir gurur, bir sıcaklık vardı. Mehtap, gözlerini kaçırarak kahveleri dağıtmaya başladı.

Sıra Dinçer’e geldiğinde, Mehtap kahvesini ona uzattı. Dinçer fincanı almak için elini uzattığında, parmakları kısa bir an Mehtap’ın parmaklarına dokundu. O an, Mehtap’ın kalbi hızlandı.

Burak alttan alttan kıkırdadı.

"Dinçer, bence dua etmeden içme."

Dinçer, fincanın içindeki koyu renkli kahveye baktı. Hafifçe gözlerini kıstı ama yüzünde en ufak bir tereddüt belirtisi bile yoktu. Mehtap farkında olmadan nefesini tuttu.

Adam, tek bir kelime etmeden fincanı kaldırdı ve yudum aldı.

Mehtap, onun yüzünde herhangi bir tuhaf tepki göremeyince şaşırdı. Gerçekten mi? Hiç mi tepki yok? Dinçer’in kaşları hafifçe kalktı ama yüzündeki ifade değişmedi.

Fincanı yavaşça yerine koydu, gözlerini Mehtap’tan ayırmadan hafifçe başını salladı.

"Bence gayet güzel."

Burak kahkahasını tutmak için dudaklarını ısırdı.

"Vay arkadaş, adam resmen aşkı uğruna damak tadından vazgeçti."

Salondaki herkes gülüşmeye başlayınca Mehtap da hafifçe rahatladı. Dinçer ona hafifçe gülümsedi. Onun bu anı kolaylaştırmak için hiç şikayet etmeden kahveyi içtiğini biliyordu.

Dinçer fincanı yerine bırakıp hafifçe gülümsediğinde, Gündüz Bey hafifçe boğazını temizledi. Herkesin kahveleri içmesiyle birlikte artık sıranın asıl konuya geldiğini anlamıştı.

Salon bir anda daha resmi bir havaya büründü. Zübeyde Hanım, Mehtap’ın yanına hafifçe yaklaşıp elini tuttu. Mehtap’ın kalbi yeniden hızlandı ama annesinin dokunuşu ona biraz olsun cesaret verdi.

Gündüz Bey, Dinçer’in yanında biraz daha dik oturdu ve nazik ama kararlı bir sesle söze girdi:

"Biz buraya Allah’ın emri, Peygamber’in kavliyle kızınız Mehtap’ı, oğlumuz Dinçer’e istemeye geldik."

Salondaki herkes sessizce bekledi. Zübeyde Hanım hafifçe başını sallayarak kızına baktı. Gözlerinde hem bir anne gururu hem de hafif bir hüzün vardı. Kızının kendi yuvasını kurmaya adım attığını görmek kolay değildi, bu ikinci kere olan bir durum olsa da.

O sırada Burak, hafifçe Dinçer’in koluna dokundu ve fısıldadı:

"Biraz heyecan göstersen iyi olur, dümdüz bakıyorsun."

Dinçer, hafifçe başını eğip gülümsedi. Mehtap, onun bu sessiz ama derin halini iyi tanıyordu. Heyecanını saklamaya çalışsa da gözleri her şeyi söylüyordu.

Zübeyde Hanım, birkaç saniyelik sessizlikten sonra derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:

"Kızımın mutluluğu her şeyden önemli. O yüzden Dinçer’in karakterini, niyetini ve kalbini biliyor olmak bizim için çok kıymetli. Sizler de sağ olun, geleneğimizin gereğini yerine getirerek geldiniz."

Sonra gözlerini Mehtap’a çevirdi.

"Mehtap kızım, senin fikrin benim için her şeyden önemli. Ne diyorsun?"

Mehtap bir an duraksadı. Sanki dünya yavaşlamış gibiydi. Tüm gözler üzerindeydi ama onun gözleri sadece Dinçer’e kaydı.

Ve sonra hafifçe gülümsedi.

"Evet… Ben de mutluyum."

Mehtap’ın sözleri salonda yankılandığında, herkesin yüzünde bir tebessüm belirdi. O an, hem resmiyetin hem de duyguların tam olarak yerine oturduğu andı.

Gündüz Bey, sakince başını salladı. "Allah tamamına erdirsin inşallah," dedi ve Dinçer’in omzuna hafifçe dokundu.

Zübeyde Hanım, duygularını gizlemek için elini Mehtap’ın elinin üzerine koydu. Mehtap annesinin dokunuşunu hissedince hafifçe sıktı. Anne-kız arasında kelimelere gerek kalmadan anlaşılmış bir duyguydu bu: “Seni hep yanımda ve destekçinim.”

Burak, ortamın ciddiyetini bir an hafifletmek için kıkırdayarak, "Şimdi sıra geldi mührü vurup kaçmamaya söz vermeye," dedi.

Pervin Hanım hemen gözlerini devirdi. "Burak, lütfen! Azıcık ciddiyet."

Burak, ellerini kaldırıp gülerek "Tamam tamam, ama resmi bir şey yaparken bile biraz neşe katmazsak olmaz," diye cevap verdi.

Pervin Hanım, küçük kırmızı kutuyu Gündüz Bey’e uzattı. Gündüz Bey, kutuyu açarak içindeki altın yüzükleri çıkardı. Salondaki ışık, yüzüklerin üzerinde hafifçe parladı. Herkes, çiftin parmaklarına takılacak yüzükleri merakla izliyordu.

Mehtap, bu yüzüğü kendi parmağında sayısız kez hayal etmişti ama şu an tam olarak ona ait gibi hissetmiyordu. Hala biraz gerçeküstü bir andı.

Burak, Dinçer’in kulağına eğilip alçak sesle, "Son pişmanlık fayda etmez kardeşim, hâlâ kaçabilirsin," diye fısıldadı.

Dinçer başını hafifçe iki yana salladı ama gülümsedi. "Ben zaten çoktan kararımı verdim."

Bu sözler, Mehtap’ın kalbine sıcacık bir his yaydı.

Gündüz Bey, yüzükleri aldı ve geleneksel dualarla birlikte çiftin parmaklarına yavaşça geçirdi. Herkes "Amin" diyerek ellerini açıp dua etti. Mehtap, Dinçer’in parmağına takılan yüzüğe kısa bir an baktı. O da Dinçer’e… Ve hafifçe gülümsedi.

Bundan sonra Burak’ın eline bir makas verildi, yüzükleri birbirine bağlayan kırmızı kurdeleyi kesmesi için.

Ama Burak her zamanki gibi işi ağırdan alıyordu. "Bakıyorum da, bu kurdeleyi kesince artık tamamen iş bitiyor ha?" diye takıldı.

Pervin Hanım hafifçe kaşlarını çattı. "Burak!"

Burak gülerek makası hızlıca kurdeleye yaklaştırdı ve "Hayırlı olsun!" diyerek tek hamlede kesti.

Salondan alkışlar yükseldi. Mehtap hafifçe derin bir nefes alarak Dinçer’e baktı. Parmaklarında duran o ince yüzük, birbirlerine ait olduğunu hissettiriyordu.

Yüzükler takıldıktan sonra salonu kısa bir sessizlik kapladı. Ardından Gündüz Bey’in “Allah tamamına erdirsin” sözleriyle herkesin yüzüne sıcak bir tebessüm yayıldı. Birkaç saniyelik duraksamadan sonra alkışlar yükseldi.

İlk olarak, Zübeyde Hanım, kızının elini nazikçe tuttu. Gözleri dolu doluydu ama gülümsemeye çalışıyordu. “Mutluluk hep sizinle olsun kızım,” dedi yumuşak bir sesle. Mehtap, annesinin elini sıkarak başını hafifçe eğdi.

Ardından Pervin Hanım yaklaşarak Mehtap’ı ve Dinçer’i tek tek tebrik etti. “Bizim ailemize hoş geldin, Mehtap. Senin gibi zarif bir kızın Dinçer’in yanında olması bizim için mutluluk,” dedi. Mehtap, mahcup bir gülümsemeyle teşekkür etti.

Nilüfer, elini nazikçe Mehtap’ın koluna koyarak gülümsedi. Hamileliğin verdiği o huzurlu haliyle, “Bence en güzel zamanlarınız yeni başlıyor. Tadını çıkarın,” dedi. Sonra gözlerini kısarak ekledi: “Tabii, Dinçer’i biraz zorlamazsan olmaz. Bu işin eğlencesi o.”

Demir de hemen yanında belirdi. “Aynen, enişteyi biraz terletmelisin Mehtap,” diye takıldı. Sonra Dinçer’in omzuna hafifçe vurarak “Hadi bakalım, geçmiş olsun,” dedi. Dinçer gözlerini devirerek gülümsedi.

Salondaki kalabalığın içinde biraz daha geride duran Münire Hanım, belli ki biraz güçsüzdü ama yine de burada olmak istemişti. Zübeyde Hanım koluna girerek onu Mehtap’ın yanına getirdi. Münire Hanım, nazikçe Mehtap’ın yanağını okşadı. “Senin bu anını görmek istedim kızım, gözlerindeki mutluluk bana yeter,” dedi. Mehtap, duygulanarak kadının elini tuttu.

Burak, ortamın duygusallaşmasını fazla uzun sürdürmeden hemen atıldı. “E hadi, tamam artık herkes duygusunu gösterdi. Şimdi sıra eğlenmeye geldi!” diye bağırdı.

Gülüşmeler, kahkahalar arasında herkes birbiriyle sohbet etmeye başladı. Masalar kuruldu, tatlılar ve içecekler dağıtıldı. Kutlama, samimi bir aile ortamında neşeyle devam etti. Mehtap ve Dinçer, sık sık birbirlerine bakarak her anın tadını çıkarmaya çalışıyordu.

 

***

 

Misafirler yavaş yavaş uğurlandı. Evde artık sadece Mehtap, Dinçer ve Zübeyde Hanım kalmıştı. Yorgunluk, Zübeyde Hanım’ın yüzüne hafifçe yansımıştı.

"Ben artık odama geçeyim, epey yoruldum," diyerek müsaade istedi.

Mehtap, "Tabii anneciğim, iyi geceler," dedi.

Dinçer ise nezaketle, "Her şey için çok teşekkür ederim, Zübeyde Hanım," diye ekledi.

Zübeyde Hanım başını hafifçe sallayıp odasına çekildi.

Kapı kapanınca, Mehtap ve Dinçer baş başa kaldı. Mehtap göz ucuyla Dinçer'e bakıp hafifçe gülümsedi.

"Bugün çok mutluyum," dedi, içine sığmayan bir neşeyle.

Dinçer, gözlerinde derin bir sıcaklıkla karşılık verdi. "Ben senden daha mutluyum."

Mehtap, Dinçer'in sözleriyle yüzünde beliren sıcak gülümsemeyi saklayamadı. Bir an sessizlik oldu; o anın içinde, söylenmemiş kelimeler, derin bakışlarla yerini buldu.

Mehtap, başını hafifçe eğip salonun loş ışığında ellerini birbirine kenetledi. "Bazen, böyle anlarda durup düşününce... Her şey gerçek mi diye soruyorum kendime," dedi. Sesi hem huzurlu hem de biraz şaşkındı.

Dinçer yanındaki kadına biraz daha yaklaştı, gözleri Mehtap’ın gözlerinde sabitlendi. "Gerçek," dedi yumuşakça. "Ve daha güzeli, bunun bir başlangıç olması."

Mehtap hafifçe başını salladı, gözleri umut doluydu. "Umarım hep böyle devam eder."

Dinçer, Mehtap’ın ellerini nazikçe tuttu. "Böyle olması için elimden geleni yaparım," dedi kararlı bir ses tonuyla.

Mehtap, Dinçer’in ellerinin sıcaklığında biraz daha rahatladı. "Sen yanımda olduğun sürece, başka ne isterim ki?"

Dinçer gözlerinde oluşan o anlamlı ifadeyle hafifçe gülümsedi. "Ben de aynı şeyi düşünüyorum."

Mehtap'ın dili, Dinçer’in bakışları arasında adeta düğümlenmişti. Bir an söylemek istedikleri boğazında kaldı. Sessizlik, ikisinin arasında kısa ama yoğun bir an yarattı.

"Ben artık gitsem iyi olacak."

Mehtap hafifçe başını eğip, “Ben sana kapıyı açayım,” dedi.

Dinçer hafifçe gülümsedi. “Olur.”

İkisi de aynı anda yerlerinden kalktı. Mehtap önde, Dinçer ardından kapıya yöneldi. Sessiz adımlarla koridoru geçtiler. Kapının önüne geldiklerinde Mehtap, kapıyı açtı. Soğuk gece havası hafifçe içeri süzüldü.

Dinçer, durup Mehtap’a döndü. “Seni seviyorum koca gözlü kadın.” dedi, sesi büyüleyici bir ton taşıyordu.

Mehtap hafifçe gülümsedi. “ Bende seni seviyorum. ”dedi bu kez komşuların duyup duymayacağını umursamadan.

Dinçer yüzündeki geniş gülümsemesiyle merdivene yönelirken Mehtap, kapıyı yavaşça kapatıp, içindeki garip boşlukla baş başa kaldı. Kapıya bedenini yaslayıp içinde uçuşan kelebeklerin bıraktığı etkiyle bir süre kapının önünde öylece durdu, sonra derin bir nefes alıp içeri döndü.

 

 

Bölüm : 10.03.2025 10:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...