15. Bölüm

15. Bölün

Kübra
kbrbooks

Bahar yağmurları etrafa saçılırken, sessiz bir şekilde pencereye çarpıyorlardı. Pencereye çarpan damlalar, camın üzerinde belirsiz izler bırakırken genç kız ayağa kalktı ve pencereye doğru yürümeye başladı. Pencereyi açtığı an, rüzgârla birlikte yüzüne çarpan sert yağmur damlaları, temiz havasını yüzüne salarken gözlerini kapatıp bu serinliği hissetmek istedi. Yağmuru her zaman severdi; kokusu ise zihninde ona bambaşka hayallere yer açardı. Yine daldığı hülyalarla birlikte gülümserken, gözü bahçede Selim’le birlikte yürüyen kıza takıldı. Selim’in tuttuğu şemsiyenin altında bir çift gibi yürüyorlardı. Son beş gündür kesintisiz Selim’i ziyarete gelmişti bu kız ve son gününde de onu yalnız bırakmayarak yine gelmişti. Zehra pencere kenarlarına tutunup aşağıya iyice bakarken, Senem’in Selim’in kolunda olduğunu fark etti. Sinirle pencereyi kapatırken, yatağına geçip oturdu.

Zehra, Selim geldiğinden beri çok sessiz bir kişiliğe bürünmüştü. Hoş, her zaman sessizdi ama bu seferki gelişinde tartışma yaşanmaması adına daha da sessiz kalmaya olanak gösteriyordu. Selim, Zehra’ya Bursa’yı gezdirmeyi bile teklif etmişti, hatta Zehra tam kabul edecekken sonradan vazgeçmişti; hem yalnız gezmek istemiyordu hem de hava şartları uygun değildi. Dizlerini büküp bacaklarını kendine doğru çekerken, ne zaman özgür olacağını düşündü ama içinde bir yerlerde tamamen özgür kalmasını istemiyordu. Tekrardan ayağa kalkarak pencerenin önüne geçti ve camı açarak, onları dikizlemeye başladı, gözlerini bile kırpmadan.

“Günler ne kadar çabuk geçiyor, değil mi Selim?” diye sordu Senem, kolundaki sessiz kalan adama muzdarip bir ifadeyle bakarken. Selim’i yıllardır görmemişti ve onun geldiğini duyduğu andan beri her gün onu ziyarete gelmişti. Doğrusu, Selim onun için her zaman özeldi ve özel kalmaya da devam edecekti. Burcu ile ayrıldığını duyduğu an sevinmişti ama ardından hüzün ve kırgınlık haberi beraberinde gelmişti. Selim evlenmişti ve hâlâ bir çocukla evlendiğine inanamıyordu. Hayat gerçekten de sürprizlerle doluydu her zaman.

“Öyle,” diye cevap verdi Selim, hafifçe tebessüm ederken.

“Burcu ile tamamen bitti mi şimdi?” Sorduğu soru, kesinlik istediğini belirten bir soruydu. Sabırsızlıkla cevabını bekledi; bildiği hâlde.

“Evet,” derken, Senem’in gözlerinin içine bakmıştı bu sefer ama bu yalnızca samimi bir dost bakışıydı.

Senem dudaklarını bastırırken, gözlerini kaçırdı.

“Peki ya o kız?”

“O kız?” Selim afallarken, anlamadığını belirten bir ifadeyle Senem’e baktı ama genç kız hâlâ zemine bakmayı tercih ediyordu.

“Şey… Evlendiğin kız.” Senem bu kelimeleri söylemeye çalışırken oldukça büyük çaba sarf etmek zorunda kalmıştı. Âdeta ateş basmıştı yüzünü.

“Ne olmuş ona?” Selim hafiften anlamaya başlamıştı ama yine de çaktırmamaya çalıştı.

“O kızı on sekiz yaşında bırakacak mısın? Annen bana öyle söyledi de.” Selim’in hafifçe kıkırdaması, Senem’i sinirlendirirken kızgın gözlerle genç adama bakmasını sağladı ama belli etmeyerek önüne döndü tekrar.

“O kız çok yalnız, Senem.” dedi Selim, gülümsemesini söndürüp, dudaklarını tek bir çizgi hâline getirip yağan yağmura doğru elini uzatırken.

“Bu cümle, bırakmayacak mısın demek oluyor, Selim?”

“Bilmiyorum Senem, zaman gösterecek her şeyi.” derken, Senem, Selim’in yüzünü ömür boyu hatırlamak istercesine süzdü ama bu bakışlar daha çok acı ve üzüntü içeriyordu. Gözleri, genç adamın her hattında dolanırken kalp atışları tekrar hızlanmıştı aniden. Bu adama âşık olmamak elde değildi. Kumral saçları hafifçe uzamış, rüzgârda savruluyordu ve dağınıklığı göz kamaştırıcıydı. Ela gözleri ise en çok içerisinde sarı rengini barındırıyordu ve kirli sakalları da hafiften çıkmaya başlamıştı genç adamın. Kıvrılan dudaklarını incelerken bir an şaşkınlığa uğradı. Selim’in bakışları, havada bir şeylere bakıp tebessüm ediyordu. Gözleriyle Selim’in baktığı yere doğru bir yol çizdiğinde, pencerenin önünde onlara bakan ve onları görür görmez içeriye telaşla girip pencereyi kapatan birine rastladı.

Zehra’nın bu yaptığına sinirlenen Senem, “Densiz,” dedi ister istemez ama onun aksine Selim oldukça mutlu görünüyordu. Selim bu lafı duyar duymaz çatık kaşlarla yanındaki kıza baktı.

“O hâlâ bir çocuk, Senem. Lütfen laflarına dikkat et.” Selim’in gerilen yüz hatları, Senem’i telaşlandırırken kendisini savunmaya geçti hemen.

“Ama bize bakıyor gizli gizli.”

“Olabilir, kötü bir şey yapmıyoruz ki.” Selim, kötü bir şey yapmadığını ima eden cümlelerini sarf ederken omuz silkmişti bir yandan da. Senem yüzünü düşürüp önüne bakarken, Selim’in gözleri hâlâ onun üzerindeydi.

“Senem,” dedi, içini garip bir ürperti sararken.

“Boş hayallere kapılmıyorsun, değil mi?”

“Saçmalama,” dedi aniden genç kız.

“Sadece…”

“Sadece ne?”

“Ben…” dedi genç kız, bir süre susup derin bir nefes alarak.

“Ona âşık olmandan korkuyorum. Yoksa asla ileride onu bırakamazsın.” derken Selim’e bakmıştı ama Selim, gerilen yüz hatlarıyla zemine bakıyordu usulca. Sanki şu an Selim bu soru üzerine uzun uzun düşünüyor gibiydi. Sanki cevabı biliyor da kendisine söyleyemiyormuş gibiydi. Senem tedirginlikle Selim’e bakarken, Selim hâlen ona bakmıyordu ve önündeki toprak yığınına bir tekme attı.

“İçeriye geçelim mi artık?” diye sordu Selim konuyu değiştirerek.

“Selim,” dedi Senem, oldukça alçak çıkan sesiyle. Bu soruyu sormayı kaç gündür istiyordu ama bir türlü soramıyordu, çekiniyordu. Sonunda konusu açılmışken tüm cesaretini toplayıp sordu; kaşlarını dikmiş, sesi çatallaşmış bir biçimde:

“Lütfen bana Zehra’ya âşık olmadığını söyle. Onu sevmiyorsun, değil mi? Yalnızca ona üzüldüğün için yanında tutuyorsun, değil mi?”

***

Veda vakti yavaş yavaş gelirken, Selim toparlanmış vaziyette salonda oturuyordu. Karşısında kardeşi, annesi ve Zehra oturuyordu. Hemen yan tarafında ise Senem, tekli bir koltukta oturuyordu.

“Demek ki gitme vaktin geldi. Bu yedi günün nasıl geçtiğini bir türlü anlayamadım doğrusu,” dedi annesi, oğluna üzgün bir hâlde bakarken. Uzun zamandır gelmemişti ve şimdi gidecek olması boğazında belirsiz düğümler bırakıyordu.

“Dünya böyle, anne. Zaman çabucak geçer ve insan harcadığı zamanın farkına varamaz,” dedi genç adam, ellerini dizlerinde birleştirip onları uzun uzun incelerken.

“Kim bilir, bir daha ne zaman geleceksin?”

“Belli değil. Bölümümde en iyisi olmayı hedefliyorum,” dedi Selim ve derin bir nefes vererek devam etti. “O yüzden de her gün benim için kıymetli. Elbet bu okul da diğerleri gibi bitecek. Yalnızca şu an birazcık dişimi sıkmam lazım. Zaman, bu günler gibi çabucak akıp geçecek.”

“Haklısın,” dedi Sevim Hanım, üzüntüyle oğluna bakarken. “Uçağın kaçta kalkacak?”

Genç adam saatine bakarken, annesine cevap verdi: “Bir saate havaalanında olmam lazım.” Selim herkese tek tek bakıp cevap veriyordu ama Zehra’ya bir türlü bakamıyordu. Yutkunarak ona baktığında, Zehra’nın yerdeki halıyı seyrettiğini fark etti. Genç kız, sanki yerde çok özel bir şey varmış gibi yalnızca halıyı seyrediyordu.

“İstediğiniz bir şey var mı?” derken, herkesten “hayır” kelimesini almıştı ama Zehra’nın cevap vermemesi üzerine Zehra’nın ismini kullanma gereği duymuştu.

“Ya sen, Zehra?”

Zehra sebepsizce kızarmaya başlarken, o an Selim’in gözlerine baktı. Selim’in gözleri ile karşılaşır karşılaşmaz bakışlarını geri çevirirken, başını hayır anlamında salladı hemen. Aslında istediği bir şey vardı ama söylemeye çekiniyordu.

Selim bunu anlamış gibi ısrarla sormaya devam etti.

“Bir şey istiyormuşsun gibi duruyor. Ne istiyorsan söyleyebilirsin.”

Zehra yerinde rahatlamak istercesine doğrulurken, kanepedeki küçük yastıklardan birini kucağına alarak dudaklarını bastırdı.

“Ben… Annemi çok özledim,” dedi titrek bir sesle.

“Anneni özlemen normal bir şey,” Sevim Hanım birden araya karışınca, Zehra susmak zorunda kalmıştı. Zehra’nın ne söylemeye çalıştığını anlamış gibiydi.

“Herkes annesini özler.”

“Anne, bırak da devam etsin kız,” Selim annesine sert bir ifadeyle bakarken, annesi susmak zorunda kalmıştı.

Zehra, boğazında bekleyen düğümle zorlukla cümlesini kurabildi:

“Ben, annemi görmek istiyorum,” dedi tüm cesaretini toplayarak. Eğer şimdi söyleyemeseydi, hiçbir zaman söyleyemezdi çünkü.

“Hayır!” Selim’in annesi birden bağırınca, Zehra geriye yaslanarak yastığı dolan gözleriyle incelemeye devam etti ve yüzü düşmeye mecbur bırakıldığı hâlde, zorlukla aynı pozisyonunda kalmaya çalışıyordu. Gözyaşlarını zorlukla bastırırken, annesinin hasretiyle yanıp tutuştuğunu şu an daha iyi anladı. Bu evde üç kadın olarak kalsalar da, rahat olsalar da, kendisine zorla yaptırılan bir şeyler olmasa da, annesinin yeri onun için ayrı bir dünyaydı ve o dünyadan kopup tanımadığı bir dünyaya gelmesi bedenini iyice yoruyordu. Ve bedenini yormakla kalmayıp, beynini ve kalbini de yoruyordu. İstemsizce tek bir gözyaşı yanağından sessizce süzülürken, onu silmeye çalışmadı; akmasını sağladı, yüzünde hissederek.

“Anne!” dedi Selim bağırarak ve Zehra’nın önüne birkaç adımda giderek yavaşça çömeldi. Yüzleri eşitlenirken,

“Bak Zehra, seni götürmek isterdim ama…” dedi titrek çıkan sesiyle. Zehra’nın yanağından süzülen damla canını acıtırken devam etti:

“Seni götüremem.” Son kelimeyi kekeleyerek söylemişti.

Zehra, duyduğu söz karşısında hızla başını kaldırıp Selim’in gözlerinin içine baktı mavi gözleriyle. Bu gözler şaka yapmıyordu; aksine doğruyu söylüyorlardı. Selim’e hayretle bakarken, ağzı açık kalmıştı.

“Saçmalama istersen Zehra,” Sevim Hanım kızarak bunları söylerken, Selim annesine müdahale etme gereği duydu.

“Anne! Yeter artık. Ben Zehra ile konuşuyorum zaten.”

“Ne haliniz varsa görün. Konuşmak da suç artık.” Sevim Hanım hızla ayağa kalkarak salondan çıktı. O çıkar çıkmaz Zehra tekrar istekte bulundu.

“Lütfen,” diye yalvardı Zehra, hıçkırıklarını zorlukla bastırırken. Selim’in annesini her zaman sevmişti ama artık onun yüzünden ufak bir tartışma çıksa, Selim sinirlense, ailesine kızsa, kendisini sorumlu tutuyordu.

Selim hiddetle ayağa kalkarken, “Beni anlamıyorsun Zehra,” diye bağırdı. Onu götüremezdi. Yokluğuna alışmışken bunu yapamazdı. Hem burası onun için daha iyiydi. Diyarbakır’da tekrar dedikodu, kavga veya bir tartışma yaşamak istemiyordu. Yalnızca okulunu düşünmek istiyordu.

Zehra, bu yüksek ses karşısında içi eriyip giderken, kucağındaki yastığı sertçe kanepeye bırakıp öfkeyle salondan koşarak çıktı. Senem ve Gizem, tüm bu olanları sessizce izlerken birbirlerine bakıp hafifçe gülümsediler. Ne Senem Zehra’yı sevmişti ne de Gizem ve sevmeye de niyetleri yok gibiydi. Selim, onların gülüşünü göz ucuyla fark ederken sinirle Senem’e döndü.

“Çok mu komik?” dedi, bağırıp yeri inletirken.

“Hayır Selim, saçmalama.” Senem, Selim’in bu hâli tavrı karşısında ses tonunu yükseltemeden edememişti.

“O zaman neden gülüyorsunuz acaba?” Bu sefer öfkeyle Gizem’e dönmüştü ama ikisi de cevap vermeyip susmayı tercih etmişlerdi. Ellerini cebine koyarken, ikisine birden baktı. Bakışları yeri seyrederken birden Senem’e dikti gözlerini ve cevabını beklediği sorunun yanıtını verdi.

“Bana o küçük kıza âşık olup olmadığımı sormuştun değil mi, Senem?”

Senem, istemsizce başını kaldırıp Selim’e bakarken, korku tüm bedenini esareti altına almıştı. Selim bu sorunun cevabını henüz vermemişti, evet, ama şimdi verecek olması… Genç kız iyiden iyiye korkarken ne duyacağını tahmin etmişti ama bu sözleri duymaya şu an hiç hazır değildi.

“Selim, bak…”

Selim, ellerini cebinden çıkarmadan gözlerini kısarak önce Gizem’e, sonra Senem’e baktı. Gizem dehşetle bu sorunun cevabını beklerken, Senem yalnızca titriyordu. İkisi de bu adamın bu kızı sevmesinden korkuyorlardı.

“Ben bu küçük kadına âşığım,” dedi net bir şekilde.

Genç adam, hafifçe yutkunurken salondan çıktı hızlı adımlarla. Onların tepkisini dahi görmemişti ve görmek de istemiyordu. Sanki tüm dünya Zehra’ya karşı gibiydi. Gözleri hemencecik etrafı tararken dış kapının açık olduğunu fark etti ve yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Kapıya yaklaşırken annesi arkasından seslendi.

“Selim,” dedi sakin bir sesle. “Artık gitsen iyi olacak sanırım. Havaalanına anca yetişirsin.”

“Zehra’yı gördün mü anne?”

Annesi oflarken oğluna baktı. “Evet, gördüm. Az önce ağlayarak dışarıya çıktı.”

“Ne?” diye sorup gözlerini dehşetle açarken, aynı zamanda kaşlarını da çatmıştı.

“Biraz yalnız kalması gerekiyor,” dedi, bu soruyu hiç düşünmeden cevap verirken.

“Ama ya kaybolursa?” Selim daha çok endişelenmişti.

“Merak etme, kaybolmaz. Buralardadır. Zehra aklı başında bir kız. Hadi, sen de git artık, geç kalma.”

Selim, dalgın bir şekilde açık olan kapıdan dışarıyı seyrediyordu. Bir yandan da yağan yağmur damlaları hedefini delip geçecek şekilde yağışını hızlandırmıştı. Askılıkta duran siyah şemsiyeyi eline alırken hızla dışarı çıktı. Şemsiyeyi açmadan bahçeyi geçerken, kumral saçları çoktan ıslanmıştı bile; saçları tutam tutam yüzüne ve alnına yapışmıştı. Bahçe kapısından çıkarken, etrafına tarayan gözlerle baktı. Sol taraftaki kaldırım kenarında büzülmüş hâlde oturan Zehra’yı görür görmez yüreğine tatlı su serpilmiş gibi rahatladı ve derinden bir nefes alarak, sakin adımlarla yürümeye devam etti. Kollarını birbirine kavuşturmuş, hıçkırıklarla ağlayan kıza doğru yürürken, kıyafetleri dahi sırılsıklam olmuş, vücudunun hatlarını ortaya çıkaracak şekilde yapışmıştı.

Zehra, ıslanmasına aldırmayarak soğuk kaldırım taşları üzerinde ağlamaya devam etti uzun müddet. Açık bıraktığı saçları, sırılsıklam olmuş bir vaziyette karmakarışık hâlde yüzüne yapışmıştı. Yanağındaki saç tutamını usulca geriye doğru çekerken, birdenbire bir şemsiyenin açılma sesini duydu ve yağmur damlaları artık genç kızın üzerine yağmayıp yalnızca etrafına yağıyorlardı. Başını şaşkınlıkla kaldırdığında siyah bir şemsiye ve bir çift ela gözle karşılaştı. O anki şaşkınlıkla Selim’in gözlerinin içine bakarken, hıçkırıkları kesilmişti. Selim, yavaşça eğilip tek dizinin üzerine ağırlığını verirken, Zehra’nın sağ elini kendisine sarmış olduğu kolunun üzerinden çekip parmaklarını yavaşça açtı ve şemsiyeyi avucunun içine yerleştirdi. Zehra, gözlerini kırpmadan Selim’in yaptıklarını dehşetle izliyordu.

Genç adam, elini bırakmadan, “Lütfen ağlama,” dedi, yalvaran bir ses tonuyla fısıldayarak. Zehra başını eğerken, “ağlama” kelimesini duyar duymaz tekrardan ağlamaya başlamıştı. Selim, elini Zehra’nın elinin üzerinden istemeyerek çekerken, yavaşça ayağa kalktı ve eve doğru yürümeye başladı.

Gitme vakti gelmişti.

 

 

Bölüm : 30.06.2025 22:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...