16. Bölüm

16. Bölüm

Kübra
kbrbooks

Selim bahçe kapısından içeriye girinceye kadar arkasından bakmıştı Zehra. Siyah şemsiye avuçlarındayken elinin bir nebze de olsa üşüdüğünü hissetmişti, hatta tüm vücudu hafif bir titreme barındırmıştı içerisinde. Ona rağmen hâlen eve girmek istemiyordu. Selim’in onu buradan alıp götüreceğine adı kadar emindi ama şu an büyük bir hüsrana uğramıştı. Ağlamaları iç çekişlere dönüşürken şemsiyenin avuçlarından kaymasına izin verdi ve şemsiye, beraberinde yerdeki küçük su birikintilerini sıçratacak şiddette yere düştü. Tekrardan ıslanmak ruhunu arındırırken başını gökyüzüne doğru kaldırdı. Gözlerini açarken, göz ucuna gelen damlalar yüzüne yaklaşırken damlalar irileşerek tenine çarpıyorlardı. O sırada bir inilti sesi duymasıyla şaşkınlıkla etrafına bakındı. Bir şey görememesi üzerine kalktı ve yavaş yavaş yürümeye başladı. Tekrardan aynı kısık sesi duyunca hızla arkasına döndü ve gördüğü şeyle kısa bir anlığına şaşkına döndü.

Yavru bir köpek, sanki Zehra yıllardır onun sahibiymiş gibi, yaralı ayağıyla, sırılsıklam olmuş bir biçimde, ağır adımlarla genç kıza doğru yaklaşıyordu. Zehra başta ürkse de köpekten zarar gelmeyeceğini anlayarak yanına yaklaştı ve ıslak tüylerini avuçlarına doladı. Yavru köpek hâlâ inlerken, yerdeki şemsiyeyi aldı ve üzerine doğru tuttu.

“Sen de mi benim gibi yalnızsın?” dedi fısıltıyla, sanki yavru köpek onu anlayacakmış gibi. Tüm acılarını duyacak da ona yardımcı olabilecekmiş gibi…

Yavru köpek, Zehra’yı gözü kırpmadan izlerken bacaklarına yanaştı ve önünde oturdu. Zehra, onun küçük bedenini eline şefkatle alırken yavaş adımlarla yürüdü. Evin bahçesine girerken arka bahçeye doğru yürüyerek, henüz yeni yeşermiş olan çimlerin üzerine köpeği bıraktı ve şemsiyeyi de üzerine sabitlerken doğruca eve koştu. Evin kapısını sertçe çalarken, bir yandan da köpeğe neler verebileceğini düşünüyordu. Kapı açılırken açan kişiyle göz göze geldi.

“Bu ne hâl, sırılsıklam olmuşsun.” Sevim Hanım, göz ucuyla Zehra’yı süzerken şaşkınlığını gizleyememişti. “Islanmaya değer miydi bu yaptığın?”

Zehra’nın gözü ayakkabı dolabına kayınca, Selim’in spor ayakkabısının olmadığını fark etti. “Selim abi gitti mi?” Bu kadar çabuk gitmiş olamazdı, değil mi? Hangi ara üstünü değiştirip gitmişti ki… Bir yandan da Zehra rahatlamıştı. Çünkü Selim’in karşısında hem utancı hem de kırgınlığı yaşamıştı. Uzun bir süre birbirlerini görmemek, ikisi açısından da iyi olacaktı.

“Evet,” derken Selim’in annesi bir yandan da mutfağa doğru yürümeye başlamıştı. “Hemen git, üzerini değiştir. Sonra da yemeğe gel.”

Zehra, koşarak merdivenleri çıkarken hızla üstünü değiştirdi. Rahat bir şeyler giymeyi seçerken, dolabında bulunan ince mor pikeyi alarak aşağıya indi ve tekrar evden çıktı, hiçbir şey demeden.

“Zehra, nereye?” diyen sese dahi kulak asmadı.

Arka bahçeye hızla gidip şemsiyenin altında üşüyen köpeği görür görmez pikeyi ona ısınacak şekilde sardı.

“Ben yalnız olabilirim ama artık sen yalnız değilsin.” Patilerinden birini eline aldı ve yeni tanışan arkadaşlar gibi salladı. “Bundan sonra yanında ben varım,” dedi gözlerinin içine bakıp gülümserken. “Anlaştık mı?”

Yavru köpeğe içtenlikle bakarken, birden duyduğu sesle irkildi.

“Zehra!” Bağıran tanıdık sesi duyar duymaz eve doğru koştu. Sevim Hanım kapıda dikilmiş endişeyle Zehra’yı çağırıyordu. Zehra, gözünün önünde görünür görünmez ellerini beline koyarak, “Neredesin sen?” dedi azarlayıcı bir ses tonuyla. “Hava karardı bile, hadi yemeğe gel!”

Zehra, ağır adımlarla içeriye doğru ilerlerken aklı yeni edindiği dostunda kalmıştı. Acaba onu rahat ettirebilmiş miydi? Sofraya otururken dalgın dalgın tabağıyla oynadı. Gizem bu dalgınlığını fark ederken, “Hayrola Zehra, bugün canın bir şey istemiyor gibi. Yoksa gidemediğin için mi üzgünsün?” dedi, yemeğini iştahla yerken.

Zehra’nın içini buruk bir acı kaplarken cevap vermedi. Aklına bugün olanlar gelince, yüzünü düşürerek tabağıyla oynamaya devam etti. Birden aklındaki soruyla bakışları Sevim Hanım’a yöneldi.

“Sevim Teyze, siz köpekleri sever misiniz?” Sorduğu soruyu heyecanla sorarken birden hayal kırıklığına uğramıştı.

“Nefret ederim,” dedi yüzünü buruşturarak. “Neden sordun ki?”

“Hiç.”

“Yoksa bir köpek mi buldun?” diye sordu orta yaşlı kadın dehşetle.

Zehra, ellerini kendisini savunurcasına hayır anlamında salladı. “Hayır, yok öyle bir şey.”

“İyi,” dedi çatalına sebzeleri batırıp yerken. “Olsa da almazdım eve zaten.”

Zehra, duyduklarıyla üzülürken yemeğini yavaştan yemeye başlamıştı ama canı hiçbir şey istemiyordu. Yavru köpek açken o şu an yemek yiyemezdi. Tabağındaki etleri özellikle ayırırken masadakilere göz attı. Gizem, bir yandan telefonuyla uğraşırken bir yandan da yemek yiyordu. Sevim Hanım ise hâlâ köpekler hakkında konuşuyordu ama Zehra’ya bakmamayı tercih ediyordu. Sadece arada göz göze geliyorlardı. Zehra’nın dikkatini çeken şey ise son cümlesi olmuştu.

“Selim’im de köpekleri çok sever. Hatta küçükken eve bir tane getirmişti ama ben istemediğim için bir arkadaşına vermişti.” Zehra, duyduğu cümleyle şaşırırken Sevim Hanım’a baktı usulca. Demek ki Selim de seviyordu köpekleri. O zaman o gelince belki ona, yavru köpeğin kalması için izin isteyebilirdi. Hem o, annesini ikna eder, diye düşündü genç kız.

“Bu arada,” dedi Sevim Hanım, Gizem’e bakarken, “teyzenler yarın gelip bizde kalacak. Sadece bir süreliğine…”

Gizem, ‘teyze’ lafını duyar duymaz gözlerini kocaman açarak, “Mert de mi gelecek yani?” diye sordu. Annesi olumlu anlamda başını sallarken ayağa kalktı.

“Selim’e sakın söylemeyin. Duyarsa hepimizi öldürür,” dedi, tabağını alıp mutfağa geçerken.

Zehra’nın duyduklarından sonra iyice iştahı kesilmişti. Yemeğini yarıda keserek çatalını bıraktı ve tabağını alarak mutfağa geçti. Mert’in geliyor olma düşüncesi içini ürpertirken, Sevim Hanım’ın gitmesini fırsat bildi ve yemeğini hızla ilk bulduğu poşetin içine koydu. Korkuyla mutfaktan çıkarken poşeti ince hırkasının içine saklamıştı.

Sevim Hanım’a, “Biraz hava alıp gelebilir miyim?” diye sordu tatlı bir dille.

Sevim Hanım biraz mırın kırın etse de sonunda izin verdi. Bu saatte dışarıda görünmesini istemiyordu. Yalnızca bahçeye çıkacaktı ama yine de o henüz küçük bir kızdı; bir çocuktu.

Zehra, sevinçle dışarı çıkarken doğruca arka bahçeye gitti ve şemsiyenin altında uyuyan yavru köpeğe baktı. Yağmur durmuştu ama yine de şemsiyeyi çekmedi. Şemsiye, yavru köpek için bir barınak görevi üstleniyordu şu an.

Zehra, minik elleriyle köpeği dürterken gözlerinin aralanmasına sebep oldu. Yavru köpek inleyip doğrulurken, Zehra gülümseyerek okşadı onu ve poşeti yırtarak yemeği köpeğin önüne serdi. Köpek iştahla yemeği yerken bir yandan da Zehra’yı inceliyordu; yüzünün her hattını aklına kazımak istiyordu sanki.

“Sevdin mi yemeği?” diye sordu Zehra ama yavru köpek yalnızca yemeğiyle meşguldü şu an. “Seni içeri almanın bir yolunu bulacağım, merak etme,” dedi onu okşarken. Islak tüyleri kurumuş, yumuşacık olmuştu.

Yavru köpek, yemeğini bitirdikten sonra Zehra’ya minnet dolu gözlerle baktı, Zehra da ışıldayan gözlerle yeni arkadaşına baktı. Genç kız, uzun zamandır mutluluğu ararken bir anda mutluluğu bu yeni arkadaşında bulmuştu.

“Bak,” dedi samimice gülümserken. “Sana bir isim buldum.” Yavru köpeği eline alarak onu havaya kaldırdı ve gözlerinin içine bakarak devam etti. “Felicitá… Bundan sonra senin adın Felicitá olacak.”

“Sana her ‘Felicitá’ diye seslendiğimde yanıma geleceksin, anlaştık mı?”

 

Bölüm : 19.07.2025 14:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...