5. Bölüm

5. Bölüm

Kübra
kbrbooks

Kahverengi gözleri, Zehra’nın mavi gözleriyle buluşurken ürpererek küçük kıza baktı. O kadar güzeldi ki, kendisi bile ondan bu denli etkilenmişken Selim’in etkilenmemiş olması imkânsızdı.

“Selim’in evlendiği kişi sen misin?” diye sordu Burcu, şaşkınlıkla işaret parmağını titrek bir şekilde öne doğru uzatırken. Güzel kızlar her zaman Burcu’yu kıskandırırdı.

Zehra, anlam veremeyerek karşısındaki genç kıza baktı. Korkarak birkaç adım geri çekildi ve hızla kapıyı kapatmaya çalıştı, ancak Burcu ayağını kapıyla duvar arasına koyarak buna engel oldu.

“Sizi tanımıyorum, lütfen gider misiniz?” Zehra korkulu bakışlarını gizlemeden Burcu’ya baktı. Şu an Selim’in gelmesini öyle çok isterdi ki… Bu tanımadığı kişiden kurtulmak istiyordu. Zaten yabancılardan her zaman korkardı. Gerçi artık herkesten korkar olmuştu.

“Beni içeri davet etmeyecek misin?” diye sordu Burcu umursamaz bir tavırla. Bu soru, Zehra’nın daha çok korkmasına sebep olmuştu.

“Şey… ben…” Zehra cümlesini tamamlayamadan araya başka bir ses karışınca, istemsizce bakışlarını o tanıdık sesin sahibine çevirdi.

“Burcu, burada ne işin var? Sana gelmemen gerektiğini söylemedim mi?” Selim’in sert ve keskin sesi, bir anda iki kızın da ürpermesine neden oldu.

Burcu, anlayamayan gözlerle Selim’e bakarken, “Senin burada ne işin var? Kütüphanede olman gerekmiyor muydu?” dedi, kedi tarafından yakalanmış bir fare gibi. Selim’e yakalanmak onu fazlasıyla tedirgin etmişti. Çünkü Selim’in ona her zaman güvenmesini istiyordu. Şimdi ise ona yalan söylemişti.

“Asıl senin burada ne işin var?” Selim, Burcu’yu kolundan tuttuğu gibi çekiştirmeye başladı. “Neden hiç söz dinlemiyorsun?”

Burcu, Selim’in ellerinde debelenirken sinirle ona baktı. Olduğu yerde durup genç adama bakarken sesinin yükselmesine engel olamadı.

“Bırak beni, canım acıyor!”

Bir anlık kısa bir bakışın ardından Selim cevap vermeden onu sürüklemeye devam etti. Çenesi sinirden kaskatı kesilmiş, gözleri öfkeyle parlıyordu. Burcu’nun hızlı nefes alışverişleri umurunda bile değildi. Evden biraz uzaklaştığını anladığında durdu ve Burcu’ya baktı.

“Neden geldin?” Sesi, yüz ifadesinin aksine sakindi. Genç kız gözlerini yere indirip kızarmaya başladı.

“O kızı çok merak ettim. Seni kimseyle paylaşmak istemiyorum,” dedi, kesik kesik çıkan sesiyle.

“Bir çocuğu kıskandığına inanamıyorum!” diye bağırdı Selim. Bu sefer kendini tutamayan genç adam, kükremesine engel olamamıştı. Tamam, güzel olabilirdi ama o daha bir çocuktu. Aralarında bir şey geçmesi imkânsızdı. Selim ne adi birisiydi, ne de sapık.

“Çocuk evet ama…” Burcu sözlerinin devamını getiremeyerek Selim’e baktı istemsizce. Üzgün gözleri bir anlığına Selim’i yumuşatacak gibiydi ama genç adam bakışlarından ödün vermedi.

“Ama ne?” diye tekrar bağırdı Selim.

“Ya bir gün onu seversen… beni unutursan?”

“Böyle bir şey asla olmayacak. Sana anlaşmamızı anlattım. O kızla on sekiz yaşında işim bitmiş olacak. Neden sabredemiyorsun?”

Bir iş ancak sabırla hallolabilirdi. Tıbbı bile bir insan sabredip altı yıl okuyordu. Buna neden sabredemiyordu ki bir insan?

Burcu, gülmesine engel olamadı. Tamı tamına beş yıl… Nasıl bekleyebilirdi ki? Ondan beş yıl boyunca uzak mı duracaktı yani? Buna inanamıyordu. En çok da kendine yediremediği şey, Zehra’nın beş yıl sonra genç bir kıza dönüşecek olmasıydı. Ya o zaman Selim onu severse, bırakmak istemezse? Duygularına bir türlü hâkim olamıyordu.

“O kız seninle yaşayamaz, istemiyorum bunu,” diye diretti Burcu, saçlarını tek eliyle geriye doğru atarken. Saç dipleri sinirden sırılsıklam olmuştu. Vücudu, soğuk havaya rağmen yanıyordu.

“Ne yapabilirim ki? Onu sokağa mı atayım?”

Burcu, “Evet,” demeye yeltenecek olmuştu ama son anda vazgeçti. Çünkü bu söz Selim’i daha çok kızdırır, ondan nefret etmesine neden olurdu. Sonuçta o daha bir çocuktu.

“Hayır ama…”

Burcu, aklına doluşan amansız fikirlerle onu yanında tutmayı düşündü. Ama onunla pek anlaşabileceğini sanmıyordu. Hem diğer ev arkadaşları da istemezdi. Sonuçta öğrenciydiler onlar da. Kim bedavaya birini yanında isterdi ki?

Selim, umutsuzca başını eğdi.

“Lütfen git buradan. Şimdi sinirlisin… Sonra konuşalım,” dedi fısıltıyla. Artık tüm bu olanlardan yorulmuştu. Neredeyse ikinci vizeler başlıyordu ama hâlâ her şeyi yoluna koyamamıştı. Bu okulu ne zorluklarla kazanmıştı. Şimdi, saçma bir evlilik yüzünden hayatını heba edecek değildi. Kimseyle uğraşacak gücü kalmamıştı. Bir an önce bu okuldan mezun olmak istiyordu.

“Asıl sen sinirlisin!” diye bağırdı genç kız.

“İstersen hiç konuşmayalım! Zaten buraya gelmekle hata ettim. En iyisi her şeyi bırakmak.”

“Burcu…”

Genç adam, hüzünle sevdiği kıza baktı. Onu kaybetmek, kendinden bir parçayı yitirmek gibiydi. Neden anlamamakta bu kadar ısrar ediyordu bu kadın?

“Lütfen… biraz zaman ver bana.”

“Hayır! Seçimini yapmışsın zaten,” diye diretti Burcu umursamazca.

“Beş yıl boyunca bekleyemem ben,” diyerek Selim’i yolun ortasında yalnız bıraktı ve gitti.

Kim beş yıl boyunca bir adamı bekleyebilirdi ki? Beş yıl sonra ne olacağı bile belli değildi. Gözlerine dolan yaşlara aldırmadan otobüs durağına doğru yürümeye devam etti.

“Hoşça kal Selim…” dedi kendi kendine.

Selim, olduğu yerde kalarak Burcu’nun arkasından baka kaldı. Onu böyle saçma bir durum yüzünden kaybetmek, yalnızca acı veriyordu. Başlangıçta onu hiç sevmeyen Burcu’yu ne zorluklarla kendine âşık etmişti ama şimdi… Bir çocuk yüzünden hayatı alt üst olmuştu.

O gün keşke onu içeri almasaydım, diye geçirdi içinden.

Neden almıştım ki?

Bazen insan bazı şeyleri geride bırakmayı öğrenmeliydi.

Sessizce evin yolunu tutarken çok büyük bir hata yaptığını düşündü. En başından beri… O çocuk bir hataydı. Belki de gerçekten onu sokağa atmalıydı. Ama hayır, o kadar da vicdansız değildi.

Peki ya şimdi? Nasıl ders çalışacaktı?

Çok önem verdiği okulu bile artık ona önemsiz geliyordu.

Belki de Burcu’yu takip etmemeliydim, diye düşündü.

Direkt kütüphaneye gitmeliydim.

Genç kıza güvenmediği için peşinden gitmişti. Ve güvenmemekte haklıydı.

Burcu yalan söylemişti ona.

Gidip görmek zorunda mıydı Zehra’yı?

Sadece evine gitse, hiçbir şey düşünmese daha iyi değil miydi?

Yalansa en nefret ettiği şeydi.

Evinin dış kapısına bomboş bakarken, kapının açık olduğunu fark etti. Akşam ezanı okunmuş, hava kararmaya yüz tutmuştu.

Bu kız aklını peynir ekmekle yemiş olmalı, diye düşündü.

Sinirle avluya girip kapıyı hızla kapattı. Evin kapısını büyük bir gümbürtüyle çalarken, kapıyı sessizce açan küçük kıza baktı. Zehra, korkuyla Selim’e bakıyordu. Ellerini birbirine sürtüyor, ne yapacağını bilmiyordu. Bakışları yalnızca korku ve dehşet doluydu.

Selim, hışımla içeri girerken kapıyı büyük bir sertlikle, gürültüyle kapattı. Zehra, ürkmesine engel olamayarak geriye doğru sendeledi.

“Sana kaç kere kapıyı açık bırakma dedim?” diye bağırdı Selim, ardından Zehra’nın korkmasına aldırmadan devam etti. “Kaç kere kimseye kapıyı açma dedim! Beyninde bir sorun falan mı var?” Zehra’nın kollarından tutarak sarsmaya başladı. “Anlamıyor musun beni?” Zehra’nın cevap vermemesi üzerine küçük bedenini daha da sert sarsmaya başladı. “Cevap ver!” diye bağırdı büyük bir yankıyla, ama Zehra sadece ağlamakla yetinmişti. Gözyaşları dinmek bilmeden hızla yanaklarından akıyor, görünmez bir yol çiziyordu. Ne diyebilirdi ki? Sadece susmayı çok iyi biliyordu. Hıçkırıklarının arasından ağlarken, Selim onu acımasızca iterek yere düşürdü. Bu çocuktan nefret ediyordu. Cevap vermemesi Selim’i daha da delirtiyordu.

Etrafına sinirle bakarken gözü, yemek masasındaki yemeklere ilişti.

“Bunlar ne?” diye sordu genç adam, eliyle masayı gösterirken. Sesi hâlâ sinirli çıkıyordu. “Bizi gerçek karı koca falan mı sanıyorsun?”

“Annem getirmişti bugün. Size iyi bakmamı söyledi.” Zehra, hıçkırıklarının arasından, kesik kesik çıkan sesiyle bunları söyleyebilmişti. “Annem her zaman, evlendiğimde evlendiğim kişiye hizmet etmem gerektiğini söylerdi.”

“Hizmet ha, hizmet öyle mi?” diyerek yemek masasındaki örtüyü bir hamlede çekti ve tüm yemeklerin yere dökülmesine sebep oldu. Bir anda Zehra’ya döndü. Zehra’nın üzülmesi umurunda bile değildi. “Temizle o zaman bunları. Sizin yaptığınız yemeği yiyeceğime ölürüm daha iyi.” Yere dökülen yemeklere aldırmadan odasına yöneldi. “Bir daha sakın benden izinsiz bir şey yapma,” diye fısıldadı. Odasına gitmeden önce söylediği son sözlerdi bunlar.

Zehra ise ağlayarak, istemsizce yemekleri toplamaya başladı yavaşça. Bu hayat ona zindandan farksızdı artık. Mutluluk, hayatından teğet bile geçmiyordu. Her şeye boyun eğecekti mecburen. Küçücük bedenine yerleşip duran bu acılar taşma noktasına gelmişti artık. Dayanamıyordu, ama belki bir gün gülümseyebilirdi. Hayat, acı yönlerini bırakıp onu mutlu ederek bir tebessüm armağan edebilirdi.

Son bir kez elini dudaklarına dayadı ve kaçmak isteyen hıçkırığı içine hapsetti.

 

 

 

 

 

Bölüm : 29.12.2024 13:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...