6. Bölüm

6. Bölüm

Kübra
kbrbooks

“Özür dilerim.”

Önüne geçerek dikilen kıza baktı Selim. Günlerdir ne Burcu’yla ne de Zehra’yla konuşmuştu. Yalnızca olanları ona unutturabilen derslerine vermişti kendisini. İki kız yüzünden zorluklarla kazandığı tıptan hayallerinden vazgeçemezdi. Tıp onun için her şeydi. Zehra’yı bırakırdı, Burcu’yu bırakırdı ama tıptan vazgeçemezdi.

“Özür dilerim,” diye yineledi ısrarla Burcu. Yaptıklarından pişman olmuşçasına Selim’e baktı, muzdarip bir şekilde. “Duymuyor musun beni?”

Selim sandalyesine yaslanarak tepesinde dikilen kıza baktı, derin bir nefes vererek. “Neden özür diliyorsun?” diye sordu aldırış etmeden. Elini çenesine dayarken siyahlaşmış gözleriyle Burcu’yu süzdü. Bugün her zamankinden daha güzeldi. Üzerine geçirdiği soluk mavi elbisesiyle, siyah botlarıyla ve her iki tarafından yapılmış balık sırtı örgüsüyle harika görünüyordu.

“Haklıydın,” dedi Burcu, karşısındaki sandalyeye geçip yavaşça otururken. Sandalyenin verdiği soğuklukla genç kızın içini bir buz huzmesi sarmıştı.

Kış iyice yaklaşmış, her yer buz tutmaya başlamıştı ama ona rağmen Selim ders aralarında hâlâ dışarıda oturmayı tercih ediyordu. “O kızı görmeye gitmemeliydim, özür dilerim.” Genç kızın sesi titrek ve kısık bir şekilde çıkmıştı. Selim yutkunarak ona baktı.

“Her şeyi daha da mahvettin. Senin yüzünden küçük bir kıza bağırdım.”

Burcu’nun gözleri şaşkınlıkla açılırken, hemen ellerine dikti gözlerini. “Ya!” Burcu, bir an tam tebessüm edecekti ki Selim’in karşısında olduğunu hatırlayarak dudakları tekrar bir çizgi halini aldı ama içten içe sevinmiyor değildi.

“Günlerdir onunla konuşmuyorum. Eve geç gidiyorum ve erkenden okula geliyorum.”

“Hepsi benim yüzümden.” Burcu başını öne eğdi, ağlamaklı bir sesle ama bu yalnızca yalancı bir oyundan ibaretti.

Selim bir anda elini tutarak “Saçmalama, neden senin yüzünden olsun? Önceden de konuşmuyordum zaten,” dedi yumuşak bir sesle. Burcu yalnızca omuz silkmekle yetinmişti. Selim ise genç kızın ellerine daha çok sarılmıştı.

“O! Damat Selim de buradaymış.” Selim bir an irkilse de şaşkınlıkla kelimeleri sıralayan kalın sesin sahibini buldu gözleri. Ellerini istemsizce Burcu’nun ellerinden ayırdı. Gelen kişi Mehmet’ti. Selim’in Mehmet’i sevdiği pek söylenemezdi. Burcu yüzünden az kavga etmemişlerdi ve hâlâ Mehmet, Burcu’yu seviyordu ama Burcu yalnızca Selim’indiydi. En azından Selim böyle düşünüyordu. “Nasılsınız bakalım, Damat Bey?”

Selim sustu, cevap vermek istemedi. Cevap vermek yalnızca kalp kırıklarına yol açardı. Selim’in cevap vermemesi üzerine Burcu harekete geçti. “Sana ne, nasılsa? Sen kendi işine bak.”

Mehmet, Burcu’ya sevgi dolu gözlerle bakarken bir an gülümsedi. Burcu’yu hayal edemeyeceği kadar çok seviyordu ama o, Selim’i seçmişti. “Peki sen nasılsın? Hâlâ nasıl evli bir adamla görüşmeye devam edebiliyorsun?”

Burcu bir anda hiddetle ayağa kalktı ve elini bir savunma kalkanı gibi havaya kaldırdı. “Bilmediğin işlere burnunu sokma.” Gömleğinin yakalarından tutarak kızgın gözlerle Mehmet’e baktı. “Ben biliyorum bunları neden yaptığını.”

“Neden yapıyormuşum?” Umursamazca cevabı bildiği halde yine de sordu.

“Senin yerine Selim’i tercih ettim ya ondan.” Gözlerini kısarak Mehmet’e baktı.

Selim, Burcu’nun bileklerini zorlukla indirerek “Burcu, bırak Allah aşkına,” diye söyledi. Mehmet’le uğraşmak istemiyordu şu an.

“Haklısın,” dedi Mehmet, olanlara aldırmadan. Burcu’nun gözlerine kararlılıkla bakarken göz kırptı. Genç kız neye uğradığını şaşırarak hayretle Mehmet’e baktı. “Bir gün beni seçeceğini de biliyorum.”

“Asla,” diye bağırdı Burcu. “Sen boş hayallere kapılmaya devam et.”

Selim bir anda Mehmet’e dönerek “Burcu yalnızca benim. Burcu’nun da dediği gibi, boş hayallere kapılmaktan vazgeç,” dedi sinirli bir şekilde.

“Burcu’yu kandırmaya devam mı edeceksin?” diye öfkeyle sordu Mehmet.

“Onu kandırdığım falan yok.”

“Yalan söyleme, isteyerek evlendiğini herkes biliyor. Bir yandan karını aldatıp bir yandan da Burcu’yu mu aldatacaksın?” Bu son söylediği sözler fazlasıyla ağır gelmişti Selim’e. Mehmet’e yumruğu indirirken hiç tereddüt etmemişti. Genç adam kafasının sağ tarafını acıyla tutmuş, nefes alışverişleri ise duyulacak bir şekilde hızlanmıştı.

“Bilmediğin işe karışma,” Selim öfkeyle öne atılırken Burcu onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Etraftaki öğrenciler Selim’i durdururken Mehmet, burnundan akan kanlara aldırmadan konuşmaya devam etti.

“Yine görüşeceğiz Selim Bey.”

“Her zaman beklerim.”

“Yeter artık Selim. Herkes bize bakıyor,” dedi genç kız etrafı gözüyle tararken. “Ders çoktan başlamıştır, hadi gidelim.” Selim bir an afallasa da toparlanarak notlarını aldı ve Burcu’yla birlikte fakülteye doğru ilerlemeye başladı.

“Elin çok acıdı mı?” diye sordu Burcu, Selim’in ellerini dikizlerken. Eli kaskatı kesilmiş ve kızarmıştı.

Selim Burcu’ya sinirle bakarken o an elinin acısını fark etti. “Acımadı.”

Burcu elini tutmaya çalışırken hızla elini geri çekti Selim. “Şu an bunu yapamam, Burcu.”

Genç kız içten içe sinirlenirken Selim’e baktı. Ela gözlerine ve açık kahve saçlarına… Selim’de onu çeken bir şeyler vardı her zaman. Hem birinciydi, hem de yakışıklıydı ama onu çeken daha farklı bir şeydi. Merhametiydi. Her zaman merhametli olmuştu Selim, herkese karşı.

Sınıfa doğru ilerlerken hoca henüz sınıfa girmemişti. Selim ve Burcu arka sıralardan birine geçerken sınıftaki herkes korku ve şaşkınlıkla onlara bakıyordu. Selim, hakkında konuşulan her şeye karşı susmuştu. Ne derlerse desinler umurunda bile değildi. Hakkında her türlü yalan haber etrafta dolaşıyordu. Güya Zehra’yı kaçırmıştı, babasına yakalanınca zorla evlendirilmişti. Bir başka dedikodu ise Zehra’yla birlikte önceden sevgili olduklarıydı. Bir başkası ise Zehra zorla kendini ona sevdirtmişti. Selim tüm bunlara yalnızca gülüp geçiyordu. O kendisini biliyordu, ya gerisi umurunda bile değildi. Bu boş insanlara ne dese inanmazlardı. Sırasında arkaya doğru yaslanarak alayla sınıfa göz gezdirdi, hiçbir şeye aldırmadan ve hoca geldi, ders başladı.

***

Selim, yavaş adımlarla evinin yolunu tutarken hâlâ eve gidip gitmemekte kararsızdı. Otobüsten inmiş, eve yaklaşmış olduğu halde hâlâ eve gitmek istemiyordu ama bir yandan da beyni ona gitmesi için yol gösteriyordu. Saatine baktı. Henüz saat akşam sekize geliyordu. Etraf kararmış, yıldızlar gökyüzüne tek tük, varacağı noktayı bilmeden yerleşmişti. Ay ise parıldayarak Selim’e yön gösteriyordu.

Soğuk havayı ciğerlerine çekerken evin kapısına gelerek bir süre bekledi. Kalbi neden ona eve gelmesi gerektiğini söylüyordu ki? Belki de günlerdir Zehra’yı görmemesindendir bu huzursuz hali, ya da dedikoduların Zehra’yı etkilemiş olabileceği düşüncesiydi ama Zehra hiç kimseyle görüşmüyor, kapının önüne dahi çıkmıyordu son görüştüğünden bu yana.

Anahtarı evin kapısında döndürürken kapı tiz bir gıcırtıyla açıldı. Işıklar hiç açılmamış, ev pencereden göründüğü kadarıyla kapkaranlıktı. Tedirginlikle dış kapıyı kapatıp iç kapıyı açmaya çalıştı hızla. Kapı açılır açılmaz soğuk hava yüzünü yalayarak dışarı yönelmişti. Soğuk hava evini bile esareti altına almıştı. Üşüyerek ayakkabılarını çıkarıp eve girerken titremesine engel olmayarak montuna sıkıca sarıldı. Eli direkt olarak lambayı bulurken hızla parlak ışığı açtı. Gözleri ilk olarak Zehra’yı aradı ama küçücük odada Zehra yoktu. Hiçbir ses dahi duyulmuyordu. Endişeyle tekrar etrafa bakarken “Zehra!” diye bağırdı ve ilk kez Zehra’nın adını ağzına almıştı ama aldırmadan onu aramaya devam etti.

Aynı yerlere tekrar tekrar göz gezdirdi genç adam ama Zehra yoktu. Tam dehşete düşecekken, o sırada açılan banyo kapısı ile birlikte Zehra bitkin bir halde karşısında görününce rahat bir nefes aldı. Sonra birden sinirlenerek “Neredesin sen?” dedi, öfkeyle karışık bağırırken.

Zehra cevap vermeden önce yattığı kanepeye oturarak gözlerini yere dikti. “Banyodaydım. Geldiğini duymamıştım.” Sesi bir fısıltıdan ibaretti yalnızca.

Bitkinliği Selim’in gözünden kaçmamıştı ama ona şefkatli davranacakta değildi; yine de sormadan edemedi. “Neden bu haldesin?” Selim, sesinde merak tınılarını saklamaya çalışırken başarısız olmuştu.

“Bir şeyim yok, sadece biraz hastayım.” Zehra’nın fısıltı halinde çıkan sesi, Selim’i daha çok endişelendirmişti ve bu endişe, tüm sinirini alıp götürmüştü.

“Neden hastasın?”

“Önemli bir şey değil.” Halbuki yemek yemediği için bu haldeydi. Günlerdir buzdolabında kalanlarla yetinmişti ama bugün buzdolabında hiçbir şey kalmamıştı. Bu yüzden midesi fena halde ağrıyordu. Açlık tüm iliklerine ilişmiş, bedenini soluklaştırmıştı.

Selim eğilerek yüzlerini aynı hizaya getirdi. O an Zehra’nın mavilerini daha yakından gördü. Mavileri solmuştu, yüzü ise bembeyazdı. Küçük bedeni o kadar çok zayıftı ki neredeyse bayılacak gibiydi. “Söyle bana, neyin var? Ben de doktor sayılırım.” diye ısrar etti Selim. Onu bu halde, böyleyken; acı içindeyken bırakamazdı.

“Bir şeyim yok.” dedi Zehra, önemsiz bir şeymiş gibi. “Uyursam geçer.”

Selim bir an bakışlarını indirince Zehra’nın karnını tuttuğunu gördü. Kaşları çatılırken düşündüğü şey olduğunu düşündü. “Karnın mı ağrıyor? Yemek yemedin değil mi?”

“Yedim.” diye yalan söyledi birden Zehra. Yalan söylemekten nefret ederdi ama şu an kendini buna mecbur hissediyordu.

“Yalan söyleme.” Selim, yalan söylediğini anlayarak hızla bu cümleyi kurmuştu.

Zehra kızararak başını eğerken sinirle battaniyenin altına girmek istedi. Utanması, Selim’in hoşuna gitmiş gibiydi, gülümsedi istemsizce. Buzdolabına yönelerek kapağını açtı ve içinin bomboş olduğunu gördü. Kendisine bu durum için kızarken, Zehra’ya belli etmemeye çalıştı.

“Gelirken bir şeyler almıştım.” Tezgahtaki poşetleri göstererek, “Bak şuradalar. Yedikten sonra yatarsın. Ben aç değilim zaten. Odamda ders çalışacağım.” dedi kızararak. Küçücük bir çocuğa işkence yapmış gibi hissediyordu kendisini. Ona hiç “Nasılsın?” diye sormamıştı, yemek var mı diye bakmamıştı buzdolabına. Sadece eve uyumaya geliyordu. Bunun için iyice kendisinden nefret etmeye başlamıştı.

“Peki.” dedi Zehra, gözleri kapalı, yüzü acı çektiğini belli ederken.

Selim odasına geçerek çalışma masasına oturdu ve derin bir nefes verdi. Bu olanlarda neydi böyle? Bu kıza annelik mi yapacaktı daha gencecik yaşında? Yemeğini o mu kontrol edecekti bu yaşında? Montunu çıkarırken soğuk hava tekrar bedenini esir almıştı. O sırada evin buz gibi olduğu aklına gelince montunu tekrar giydi ve yorganını alarak salona geçti. Tam kapıyı açtığı sırada küçük kızın aldıklarına büyük bir iştahla saldırdığını gördü. Kendisine tekrardan böyle yaptığı için kızarken, daha Zehra onu görmeden sessizce kapıyı kapattı. En azından yemeğini rahatça yiyebilmeliydi. Bir süre sonra salona geçtiğinde ise Zehra’nın kanepeye uzanmış olduğunu gördü ve gözleri kapalıydı, yüzü ise uyuduğunu belli edercesine rahatlamıştı. Selim ona doğru ilerlerken bir an yüzüne baktı. Baş parmağını dudaklarının arasına yerleştirmiş, rahat rahat uyuyordu. Uyurken o kadar masumdu ki…

Gerçekten de çok güzel bir çocuktu. Bir baba, onu nasıl bu yaşta yaşlı bir adama vermeye kalkabilirdi ki? Selim, yorganını sessizce Zehra’nın üstüne koyarken içine bir korku yerleşmişti. Gerçekten de bu kıza hem baba hem de anne olacaktı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 12.01.2025 20:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...