
Odadaki sessizlik sarayın altında duyulan patlama sonucu bozulmuştu. Bir kaç Klow Eğmeni hapisten çıkartma bahanesi ile saraya saldırıp zaman taşının yerini bulacaklardı. Gökhan ve Umut sarayın altındaki zindana doğru ilerlerken Klowlar askerlerin arasına sızıyorlardı. Maral çoktan onlara manasız büyü yapmayı öğrettiği için fark edilmeyeceklerdi.
Elf kılığına girmek hiç zor bir şey değildi. Sarayın altındaki dikkat dağıtmak için gönderilen Klonlar eridiğinde arama emri çıkartılmıştı. Eğmeni çıkartamadan bulunsalarda klonun sahibi yakın bir uzaklıkta değilse uzaklaştıkça bozulurdu. “Her yeri arayın o Klowları bulun” diye etrafta komutanlar bağırırken Gökhan İlkerin yanına rapor vermek için gitmişti.
“Baş komutan Gökhan, sia sorunu ile siz ilgilenirken diğerleri Klowları araya bilir, gücünüze sınır dışında ihtiyacımız var” dediğinde başını kaldırıp ona bakmıştı. “Emredersiniz majesteleri” diyip saray odasından ayrıldıktan sonra kapının önündeki Umut’a bakmıştı. “Ailemizi koru” diyip omzuna elini koyduktan sonra uzaklaşmıştı.
Onun nereye görevlendirildiğini bilmesede dediğini yapması lazımdı. Kendi odasına doğru ilerlerken Gökhanın yanına Defne gelmişti. “Efendim şimdi giderseniz anılarınız tekrar yerine gele bilir, kısa sürede olsa burda kalın” onu dinlemiyordu. Etrafında oluşan ışınlanma sembolleri onu Rikherin sınırına getirmişti. Buzdan yapılmış surlardan duvarlara çıkan sialara bakmıştı.
Bratson, Wiskos, Talpol çoktan yıkılmış şehirlerinden geriye tek bir çivi bile kalmamıştı. Rikher her ırk için en güvenli yer haline gelmişti. Yanına diğer baş komutanlar yardımcıları ile gelirken kılıcını eşya portalından çıkartmıştı. Karşısındaki kızının bedenine bürünmüş olan Göksuna bakmıştı. Zihni ve bedeni diğer sialar arasında geçiş yaptığından tek bir tane bile kalsa hayatta kalabilirdi.
Yanındaki Talpol komutanı sialara bakarken kulaklarını bükmüştü. Korktuğu düz duran kuyruğundan bile belliydi. “Bu son savaş” diye mırıldanmıştı peri komutan. Eşya portalından çıkarttığı kitap önünde açılmıştı. Gökhan manasız büyü kullanamayan askerlere dönmüştü. “Bu her kişi her aile, her ırkın geleceği için en büyük ve en önemli andır”
Askerler titriyorlardı. Ellerinde tuttukları kılıçlar bile dimdik durmuyordu. “Korkan savaşçasın” diyip surun dışına doğru adım atmıştı. Göksuna doğru havadaki basamaklara basarak ilerliyordu. Kendi kızının bedeninin yeni sahibi ile savaşmak istediği bir şey olmasada yapması gereken buydu. Sialar bir birinin üstüne çıkarak havada duran askerlere doğru ilerliyorlardı.
Kılıcı siyaha döndüğünde elinde bile buz büyüsünün soğukluğunu hissediyordu. Geçen onca yıllarda üç elementide kullana bilir hale gelmişti. Ateşi ve havayı bu durumda çok fazla kullanamazdı Gökhan. “Bu günün geleceği en başta kürede yazılıydı, üzülmemelisin” zaman taşı her kullanıldığındaki yaşanacak olaylar kişi belirtmeden kürelere yansıtılırdı. Orda yazanı kendisinin yaşayacak olması büyük bir talihsizlikti onun için.
Yanına yaklaşan siaları keserken Göksun kendi ırkının acısını hissediyordu. Aralarında en güçlünün Gökhan olduğunu daha önce görmesede anlaya biliyordu. “Soğuğun bizi yenmesine daha fazla izin veremem” demesinin ardından sialar bir birine kalkan olmaya başlamıştı. Bazıları donup arkalarındaki siaları koruyordu.
Bu diğer askerlerde işe yarasada Gökhan için önemsizdi. Yüzüne gelen morumsu kanlar bile onun dikkatini dağıtmıyordu. Nalanı kurtaramadığı her ne kadar anıları arasından silinsede Larayı koruyamadığı hâlâ aklındaydı. Unutmak istese bile zaten karşısında dimdik duran düşmanı ona bunu görünüşü ile hatırlatırdı.
Umut Lara’nın yanından Laleyi kontrol etmek için odasının kapısını tıklattığında ondan bir yanıt alamamıştı. Yavaşça kapıyı açıp içeriye girdiğinde onu görememişti. Sarayın altındaki zindana doğru ilerlerken orda olmaması için dua ediyordu kendince. Askerler koridorun başında bekliyordu. İçeriye doğru ilerlerken onun sesini duymuştu. “Oğlum istesen çıkarırım ben seni, neden gitmemi istiyorsun”
Zincirlerin sesi duyuluyordu. “Gök yüzünün ışığı seninle olacak anne ama şimdi koridorun başındaki dayımla gitmelisin” dediğinde Umut orda olduğunu nerden bildiğini düşünmüştü. Lale ona bakmıştı. Zindanın demirlerinden tutmuştu sıkıca. “Senin masum olduğunu biliyorum oğlum” derken yüzünden düşen ufak taşlar gelen loş ışığı yansıtıyordu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |