Hızla yataktan kalktım, kalkarken komodinin üstündeki lambader yere düştü. Gözünü açmasını geçtim, benimle iletişim kuruyordu. Bu mümkün değildi.
“S.. sen hayalsin benim beynimin bana bir oyunu. Gerçek değilsin tamam mı?” diye şaşkınlıkla konuştum. İmkansızdı, bu bir halüsinasyon, bu bir yanıltmaca bu doğru değil.
Abim telaşla içeri girdi. “İyi misin, ne oldu?” Diye sordu.
Elimle Araf’ı işaret ettim. “Bu.. bu gerçek mi? Abi ne oluyor?” Sesime yansıyordu korkum ya o değilse ya kimse orada yoksa.
“Can parçam,” yanıma geldi sarıldı.
“Abi, gerçek mi?” dedim, kısık sesle.
Bakışlarım Araf’a döndü. Uyanmış mıydı yani. Sevinemiyorum bile, sevincimi belli edersem kaybederim diyeceğim ama hiç kazanamadığım birini kaybedemezdim... O’nun gözlerinde öfke vardı. Benim gözlerimde hasret. Kara gözleriyle, zifiri bakışlar atıyordu. Bu kadar nefret edecek olan sen değilsin, ne ara rolleri değiştik?
“Nereye kadar kaçacaksın?” diye sordu Tekin.
“Gitmek istiyorum, sizin istediğinizi yaptım ve uyandığına göre burada kalmamın bir anlamı yok,” dedim.
“Dün gece öyle demiyordun, Araf diye sayıklayıp duruyordun.” Diyen Ufuk’a döndü bakışım.
“Neyi zorluyorsunuz? Kaç haftadır sizin yüzünüzden kendi hayatımı unuttum. Yine aynı senaryoya gerek yok. İşimiz bitti.” Dedim, kesin bir tınıyla.
“Aynen, işimiz bitti çık, git şimdi!” dedi, Araf...
“Merak etme bir saniyemi daha burada harcamayacağım.”
“En iyi yaptığın şey, yabancılık çekmesin.”
Histerik bir şekilde güldüm. Cevap bile vermeye gerek yoktu. Empati yoksunu... Neden, gittiğimi unutacak kadar körler.
“Bi’ çenenizi kapatın.” Diye uyardı abim, sonra :
“Dışarıda konuşalım,” dedi ve beni de peşinden sürükledi.
“Burada konuşmak istemiyorum.” Dedim.
“Arabama geç, geliyorum.” Dedi.
Ben arabaya bindim ve bir kaç dakika sonra geldi.
Derin nefes aldı. “Ah, kızım niye böyle davranıp duruyorsun? Artık cidden ne yapacağımı bilemiyorum.” Dedi.
Bana baktı. “Yoruldum...” dedi.
“Benim yüzümden mi?” diye sordum, çekingen bir tınıyla.
Arabayı kenara çekti ve indi, bende ardından indim.
“Güzelim, sen beni yormuyorsun lakin yaşadığım şeyler beni çok yoruyor. Nazında baş göz üstüne ama beni de gör. Nelerle uğraşıyoruz haberin yok.” Deyince :
Eliyle şakaklarını ovdu. “Biliyorsun, bizimle uğraşan düşmanımız var. Yıllardır bununla savaş halindeyiz, bu düşmanı da biliyoruz yine elimizden bir şey gelmiyor...”
“Tamam abi onu anladım da bu adam kim ve neden bizimle uğraşıp duruyor. O kız neden böyle biri ile evlensin, anlam veremiyorum.”
“Babamız, Selim amca ve Levent çocukluk arkadaşı... Birlikte çalışıyorlardı fakat ihanet etti, soysuzların kanında var ihanet etmek. Bizimle uğraşmasının nedeni de bizim bu kadar güçlü olmamız ve Selim amcanın lider olmasını kaldıramıyor oluşları.”
“Bilmiyorum anne ve kız kardeşinin ölümünden bir kaç gün sonra evlendik diye hepimizin karşısına çıktı. O günden sonra da bir daha görmedim.” Dedi, üzüntüyle.
“Senin ile olan ilişkisini soruyorum.”
Yutkunamadı... Bir kaç saniye sessiz kaldı. “Evlenecektik...” dedi...
Abime sarıldım. “Özür dilerim, sürekli kendim ile meşgul olduğum için seni hiç göremediğim için affet beni.” Dedim.
“Daha önce de dedim, sen benim her şeyimsin bir daha özür dileme.”
“Ben seni korurum, yeter ki sen yanımda ol, benimle burada kalıp; Selim amca ile düşmanımızı yenmemiz gerekiyor. Zor olacaksa hemen gideriz. Hatta başka bir ülkeye bile gideriz.” Dedi.
Abim o kadar acı çekerken, o’nu görmemiş olmam, ne acı. Belki de ihtiyacı olan anlayışla karşılanmak lakin ben her seferinde sorun çıkarıp duruyorum. İkimiz içinde biraz zor olacak, aşılmayacak şeyler değil, birlikte olduktan sonra.
“Berke’ye haber vermemiz gerekecek. Bizim için haftalardır burada.” Dedim.
Abimin yanaklarında gülücük oluştu. Doğru bir karar mı bilmiyorum zaman gösterecek ama bu gülüşe her şey bedel. Hayatımdaki tek kişiydi o olmazsa ben tek olurdum.
“Berke’ de bizimle kalmayı tercih etti. Sanırım, iyi bir dost.” dedi, benden önce Berke ile mi görüşmüş.
“Abi, bu kadar erken fark etmeseydin, bi’ on sene daha geçseydi.”
“Kendi evimizde kalacağız değil mi?”
Arabaya bindik ve kendi evimize geldik. Evin içi huzur kokuyordu. Burada anne ve babam olsaydı keşke diye iç geçirdim. Nasıl bir aile olurduk? Annem ve babamı da böyle yorar mıydım? Yorsam bile saçlarımı okşarlar mıydı?..
“Berke!” diye seslendim. Hastane koridorunda.
“İyiyim, sana teşekkür etmek istiyorum bu yüzden hadi yemeğe gidelim.” Dedim.
“Önce yemeğe davet etmeyecek misin?”
“Hayır,” dedim ve yürüdüm, beni yalnız bırakmayacağını biliyordum.
Yüzümde tatlı bir gülümse oldu.
“Ne yiyelim ben çok açım.” Dedim.
“Spesiyal olarak ne varsa alalım,” dedi, garsona karşı.
“Peki, efendim.” Dedi ve uzaklaştı.
“Bizim için burada kalman çok büyük bir fedakarlık,” diye söze başladım.
“Beni orada bağlayan bir annem ve siz varsınız. Annem ile konuştum ve benimle birlikte buraya taşınmayı kabul etti.”
“Ama zor olacak annen için. Her şeyi geride bırakmak zorunda kalacak.”
“Bir yerden başlamak gerekiyordu, kendini bana ve işine adadı. İşini bırakması ve artık yeni bir hayata adım atması gerekiyordu. Bunu uzun uzun konuştuk annemle. Hak verdi.”
“Ah! Çok sevindim sonunda ikna olmasına sevindim. Sıkı bir işkolikti. Kendine zaman ayırması gerekiyordu.”
“Evet, bu yüzden merak etme her şey yolunda gidecek.”
“Abim ve sizler olduğunuz sürece gözüm arkada kalmıyor. Ama yeter, bu demagoji konuşma, yemekler bana bakıp duruyor.” Dedim.
Yemeklerimizi yedik, konuştuk. Zaman çoğu şeyin ilacıydı. Atlattığımız bir çok şey oldu, bunu da atlattırdık. Geleceğimiz için büyük bir adım attık, farklı bir hastanede çalışmak, Berke için yeni bir ülkeye taşınması... Hepsi birer yeni başlangıçtı.
Bugün iş başvurusu için gidecektim. Bir kaç hastaneye ile görüşmeye. Gri palazzo pantolon ve ceket giyindim. Takılarımı ve makyajımı da yaptıktan sonra odadan çıktım.
Abim, kahvaltı yapıyordu “Önce kahvaltı yapsaydın,” dedi.
“Öğlen yemeğini beraber yemek için yanına uğrayaca’m kimseye söz verme.” Dedim.
Başını salladı ve kahvaltısına devam etti. Bende arabama bindim, yola çıktım. Telefonum ısrarla çalınca, çantamdan telefonu çıkardım. Numara kayıtlı değildi.
Numaramı nereden aldığını sorgulamayacaktım zira şaşırtmıyorlar artık beni.
“Bilmiyorum, Araf!” deyince ani bir fren yaptım, yolun ortasına.
“Kanaması var, kimseyi istemiyor. Gelebilir misin?” dedi.
Derin bir nefes aldım, ardımda ise kornaya basıp duruyorlardı. Tekrar yola koyuldum.
“Nalin! Ağrısı var, durumu biliyorsun kimseye güvenemem şu an,” dedi.
“Geliyorum,” dedim ve kapattım.
Rotamı değiştirdim ve malikâneye doğru sürdüm.
Biraz hızlı sürmenin etkisi ile erken gelmiştim.
Mustafa abi görünce “Hoş geldiniz Nalin hanım!” Dedi ve kapıyı açtı.
Gözümde canlandı, sürekli üniversiteye bırakması... Her yere gelmesi ve koruması.
“Hoş bulduk, Mustafa abi.” Dedim ve içeri geçtim.
Etrafa bakındım, hiç kimse görünmüyordu. Evin dekorasyonu hiç değişmemişti. Aynı karanlıkta devam ediyordu.
Yukarı çıktım ve Araf’ın odasına girdim. Araf, uyuyordu.
Kısık bir sesle “Ne oldu?” diye sordum.
Aynı tonda “Kendini kalkmaya zorladı ve dikişleri açıldı.” Dedi.
“Tamam, malzemeleri hazırla dikişlerini yenileceğim.” Dedim.
“Her şey hazır komodinin üstünde, bir şeye ihtiyacın olursa seslen,” dedi ve çıktı.
Araf’ın nefessiz yatışları korkunç geliyordu, başımı göğsüne doğru götürdüm, nefesini dinlemek için. İyice yaklaştım ve kalp atışlarını dinledim. Gözümü kapattım... Bir kaç saniye tek diye kendimi avutuyordum ki :
“Ne yapıyorsun?” diye söylenerek uyandı.
“Ne yapacağım, kalp atışını dinledim. Ölürsen başıma kalma sonra,”
Tabii tabii ölümden dönen kimdi? Diyen iç sesimi bastırıp:
“Her neyse, dikişlerini yenileceğim ve sonra gideceğim.” Dedim.
Tişörtünü yukarı kaldırdım ve kanamayı sildim, sonra dikişleri yeniledim. Bayıltmak istesem de izin vermedi.
“Bitti, zorlama kendini.” Dedim ve kalktım ayağa.
Araf, kendini doğrultacağı sırada, yüzü acı ile kapladı. Ama yardım istememek için inat ediyordu.
Biraz doğruldum ve yardım edeceğim sırada göz göze geldik.
“Yardım edeceğim,” dedim ve doğrulmasına yardım ettim.
Artık çıkmam gerekiyordu fakat inatla burada durmak istiyordu bir yanım. Arkamı döndüm ve bir adım attım.
“Öyle olması gerekiyordu. Gitmek istesem de abimi yalnız bırakmamak için gitmedim.”
Başka bir sebebi yoktu. Özlem ile bakışıyorduk, özlemiş olmam o’nun nişanlanacağı gerçeğini değiştirmiyordu.. Konuşacak bir şeyimiz kalmamıştı. Ya da sadece benim için.
“Evlendin mi?” diye sordu.1
“Evleniyormuşsun,”2
Bilmek hiç bu kadar canımı yakmamıştı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![]() | @gizli1234 6a önce |
![]() | @kelebekruhhu (Yazan) 6a önce |
![]() | @kitaplardaki.huzur 6a önce |
![]() | @queen_ 6a önce |
![]() | @kelebekruhhu (Yazan) 6a önce |
40.56k Okunma |
2.12k Oy |
0 Takip |
59 Bölümlü Kitap |