56. Bölüm
Kelebek Ruhhu / Araf'ta Kaldım / 55. Bölüm

55. Bölüm

Kelebek Ruhhu
kelebekruhhu

Hem mutluyum hem üzgünüm böyle bi’ durumda ne denilir hiç bilemiyordum. Evet, her zaman yanımda olmasını istiyordum hem de delice ama bu haldeyken karşımda ki insana bunu yapmak suçlu duygusu uyandırıyordu.

“Ama... Ben korkuyorum.” Dedim, titreyen sesimle.

“Neyden korkuyorsun?” Diye sordu.

“Sadece, bi’ gün benden ya bıkarsan ne olacak? Bu durumda ki birini...”

“Güzelim, ne senden bıkarım ne de başka bir şeyin buna engel olmasına izin veririm. Böyle şeyleri düşünüp, bugünün mahvolmasına izin verme!” Dedi ve ekledi. “Seni seviyorum!”

Gözlerinin derinliğinde boğulacak gibiyim. Kara gözleriyle, mavi bir denizi andırmayı nasıl başarıyordu?

“Seni seviyorum!” diye karşılık verince hemen dudaklarıma yapıştı...

Bu büyünün hiç bozulmasını istemiyordum. İçimde kelebekler uçuşup dans ediyor adeta. Araf, mutluluğun, sevincin; sevdanın, aşkın tam karşılığıydı. O’nda her şeyi yaşıyordum. Sevdanın en masum haliydi...

Abimin öksürmesi ile ayrıldım. Araf, ise beni daha da utandırmak için göz kırptı ve sonra elindeki yüzüğü parmağıma taktı. Son derece güzel olan pırlantalı kırmızı yakut bir yüzük.

Elimi havaya kaldırıp, gösterdim. Bu mutluluk, içimde bir nehrin taşması gibiydi.

“Kızım, bu çok güzel,” dedi, Ada yüzüğe bakarken.

Ada ile sarıldım ama bizi ayıran Ufuk oldu.

“Bize de bırak!” dedi ve sarıldı.

“Sonunda yengem oldun, çok sevindim sizin adınıza.” Dedi.

“E, çekil de bizde tebrik edelim.” Diyen Tekin, Ufuk’u kenara itip, sarıldı.

“Hep mutlu olun.” Dedi.

“Teşekkür ederim.”

Deniz’de sarıldı ve en son abim kaldı ama yanıma gelmiyordu.

“Abi?” diye seslendim. Tüm sesler kesildi.

“”Evet” dediğim için kızdın mı?” dedim, masumiyetle.

Abim, usulca yanıma geldi, önümde diz çöktü.

“Senin adına karar veremem güzel kızım. Hep mutlu olman dileğim.” Dedi.

“Sen benim için abiden fazlasısın, hem annem hem de babam oldun. Yaşattığın tüm duygular için teşekkür ederim canım abim.” Dedikten sonra sıkıca sarıldım, gözyaşlarım gömleğini ıslatıyordu.

“Ağlama güzelim ben her zaman yanındayım.”

“Teşekkür ederim,”

Çok güzel bir akşamdı hiç böyle olacağını tahmin edemezdim. Güzel dostluklar biriktirin diyen şair o kadar haklı ki... İyi ki her şeyi geride bırakıp bu yola çıkmışım. Çektiğim tüm acılara değdi. Ki asla tek başıma acı çekmemişim benimle birlikte onlarda acı çekmişlerdi. Her şeyin geride kaldığını hissediyordum.

Yatağımda heyecanla yüzüğüme bakıp duruyordum.

“Yeter!” diye söylendi Ada.

“Ama çok güzel değil mi?”

“Beş yüzüncü kez söylüyorum evet çok güzel!”

“Ya! Ada, iyi ki gitmedin, heyecandan uyuyamayacağım galiba.”

“Bende uyuyamayacağım.” Dedi, buruk bir tınıyla.

“Bir şey mi oldu?”

“Can, Amerika’ya gidiyor.”

“Sen, nasıl karşıladın?”

Yatakta doğruldu, bende Ada’ya döndüm. Yüzünde pişmanlık vardı.

“’Gideceğim, gelir misin?’ dedi. Buna nasıl karşılık verebilirim. Her şeyi planlamış ben olmasam da gidecek!” dedi.

“Belki de sadece senden ‘gitme’ kelimesini duymak istiyordur, olamaz mı?” dedim.

Pişman olmasını istemiyorum, ileride keşke dememek için bugün elinden geleni yapmalıydı.

“Ne zaman, gidiyor?” Diye sordum.

Saatine baktı ve “Yarım saat sonra uçağı kalkacak,” dedi.

“Hemen, git. İleride bu an için pişman olma, lütfen.”

Yüzüme baktı ve kararsızlığı gözlerinden okunuyordu.

“Git!” dedim, yüksek bir tınıyla.

Ayağa kalktı, heyecanla. Yanağıma öpücük kondurup, koşarak çıktı odadan.

Umarım, geç kalmaz...

Bende gözlerimi kapattım. Mutlu olacağına emindim bu yüzden huzurlu bir şekilde uyuyabilirdim.

......

Sabah güneşi pencereden, yüzüme vuruyordu. Kapatmak isterken, yapamamak ve belki de hayatım boyunca en ufak bir şeyi kendi başıma halledemeyecektim.

“Abi?” diye seslendim ama gelen olmadı.

Bir kaç kez “abi?” dediysem de sesimi duyan olmadı.

Yataktan doğrulmaya çalıştım fakat yere düştüm. Hayatım hep böyle acımsı olacaktı. Parmağımdaki yüzüğe baktım belkide evet diyerek yanlış yaptım. Her zaman yanımda olamazdı ve ben bakıma muhtaç biriyim...

Gözlerim akmaya hazırdı, göz pınarlarımdan damla damla yaş aktı. Evde nasıl kimse olmazdı. Abim, haber vermeden çıkmaz sanıyordum, yanılmışım.

Komodine tutunmaya çalıştım ama başaramadım. Kendimle o kadar meşguldüm ki Araf’ın geldiğini duyamamıştım.

Telaşla “Ne oldu?” diye sorduktan sonra yanıma çömeldi.

“Biraz da yerde uzanayım dedim, iyi yapmış mıyım?”

“Deli etme adamı,”

“O nasıl soru ya! Ne oldu? Görmüyor musun, yere düştüm ve ayağa kalkamıyorum. Seslendim, duyan olmadı.” Dedim öfkeyle.

“Özür dilerim,” dedi bi’ anda.

“Neden?”

“Erken gelmediğim için, sana hep geç kaldığım için.”

Elimle yüzünü okşadım. Ama elimi, elinin arasına aldı ve avuç içimden öptü. Kendimi çok şanslı hissediyorum.

“Özür dilerim, bağırmak istemedim, sinirlerim bozuk bu aralar.” Dedim.

Kucağına aldı ve “Gidiyoruz,” dedi.

“Nereye?”

“Benim evime, artık karımla ben ilgileneceğim.” Dedi. Yüzük takınca evli olduğumuzu sanan biriyle evlenmek üzereyim!

“Evlenmedik,”

“Dediğimi yap!”

“Peki, kocacım.” Diye tiye aldım ve çıktık.

Yol boyunca sessizdik, Araf’ın ne düşündüğü ile ilgili herhangi bir fikrim yoktu. Zira her an her şeyi yapabilecek biri.

Yolculuğumuz, Araf’ın ofisinin önünde bitti. İçeri nasıl gireceğiz? Düşündüğüm şeyi yapmaz umarım diye düşünürken, kapımı açtı.

“Ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordum.

“Gerekeni!” dedi ve kucağına aldı.

“Saçmalama eve götür beni, Araf sana diyorum.... Of cidden mi ya!” diye söylendim ama hiç umursamadan içeri girdik. Herkes şok içinde bize bakıp, fısıldaşıyordu. Olacak olan buydu. Ne diye zorluyor ki bazı şeyleri, anlayamıyorum.

“Herkes işine dönsün!” diye bağırdı.

Yüzümü Araf’ın boynuna gömdüm.

Sinsi bir gülüş takındı. “Ödeteceğim bunu,” dedim.

“Ne zaman istersen yavrum,”

Odaya geçtiğimizde, beni koltuğa oturttu. Tüm şehir ayaklarımızın altında gibiydi.

“Bakmak ister misin?” diye sordu.

“Hayır, böyle iyi.” Dedim fakat manzarayı izlemek ne hoş olurdu ama sürekli kucağında taşıyamaz bunu bir yerden sonra kendisi de anlayacak o zamana kadar sadece Araf’ı yaşayacağım..

“İşlerim uzun sürebilir, bir şeye ihtiyacın olursa seslen.” Dedi ve masasının başına geçti.

Telefonumda abime mesaj attım. “Araf’ın yanındayım.” Diye.

“Tamam, güzelim benim de işim var geç biter haberin olsun.” Diye mesaj attı.

Bir süre telefona baktıktan sonra; gözlerim Araf’a kaydı. Önündeki kağıtlara odaklanmıştı.

Ne kadar imkansız olabilirdi ki isteklerim?

Her an’ımda o olsun istedim.

Hayallerimizi birlikte yaşamak istedim.

Her bir gülüşü, bakışı benim için olsun istedim.

Ben sadece “o benim!” demeyi, haykırmayı istedim.

İmkansız değil fakat bu hayatın içinde olduğumuz sürece en ufak bi’ mutluluk bize haram olacaktı, hep bir engel hep bir sorun ile karşılaşacaktık. Yanımda olması yeterli miydi?..

Araf, başını kaldırdı ve göz göze geldik. Gülüşü o kadar güzeldi ki hep böyle bir tek bana gülsün istiyordum, bencilce mi, bilemem ama bu adam sadece bana böyle baksın.

“Sıkıldın mı?” diye sordu.

Başımı hayır anlamında salladım ve önüme geri döndüm önüme. Aslında sıkıldım ama işlerinin bitirmesine engel olmak istemedim. . Başımı koltuğa koydum ve gözlerimi kapattım.

........

“Güzelim, hadi gözlerini aç!” diyordu, derinden gelen bir ses.

“Beş dakika daha,” dedim ve uykuma devam ederken, belimden biri tuttu ve kucağına aldı.

“Bu an’ı hiç bozmayalım.” Dedim, uykulu sesimle.

“Bebeğim gibisin yavrum.”

“hmm!” dedim ve sıkıca sarıldım.

Arabaya bindirdi ve kendi evine getirdi.

“Evime gideceğim.” Dedim.

Yüzüme bi’ beş saniye kadar baktı ve “Burası senin evin, benim evim ise senin olduğun yerdir.” Dedi.

Ben bu adama tekrar tekrar aşık oluyorum. Yanağına öpücük kondurdum. “Bu kadar mı?” dedi.

“Şansını zorlama.” Dedikten sonra korumalar kapıyı açtı ve biz içeri girdik.

Herkes, buradaydı. Selim amca ve Kaya amca da dahil.

“Hoş geldiniz.” Faslıdan sonra, koltuğa oturttu.

“İyi misin, kızım?” Diye sordu Selim amca.

“Evet, teşekkür ederim.” Dedim.

İçeri, orta biri çay dağıtımı yapıp, çıktı. Esma ablanın köstebek olduğunu hala kabullenemiyordum, herkes mi menfaatçi olurdu?

Çayı aldım ve yudumlayacak iken. “E düğün ne zaman?” diye sordu Ufuk.

Çay boğazımda kaldı, öksürmeye başladım.

“Ufuk, o dilini keserim!” diye nazikçe uyardı abim!

“Çok ayıp, ben kız tarafıyım oysa ki,” dedi.

“Al sizin olsun,” dedi Araf.

“Gel, seni bunlara harcatmam!” dedim.

Ufuk, Araf ile aramıza oturup sarıldı.

“Kardeşimi kimseye vermeyeceğim.” Dedi, ciddiyetle.

“Senden alacaklarını kim söyledi?” diyen Tekin oldu.

“Acaba, benim de fikrimi alacak mısınız?” diye sordum.

Herkes, bi’ suspus oldu.

“Biz yaşlanmışız ha! Ne dersin Kaya?” dedi, Selim amca.

“Öyle öyle Selim, bu gençlerin işine aklım ermiyor, biz gidelim.” Dedi ve ayağa kalktılar.

Selim amca yanıma geldi ve cebinden bir kutu çıkardı.

“Bu eşimden kalan yadigârdır, gelinimize beraber takacaktık , biliyorum ki o şu an bizimle birlikte, bizim sevincimizi yaşıyor.” Dedikten sonra, kutunun içinde bir yüzük çıkardı.

O kadar güzel bir safir yüzüktü ki, maviliği göz kamaştırıyordu. Parmağıma taktı.

“Teşekkür ederim.” Dedim ve sarıldım.

“Mutlu olun,” dedi ve arkasına döndü çıkıyorlardı ki içeri telaşla Julia girdi.

“Berke... Berke kayıp” Dedi.

Herkes ayağa kalktı.

"Ne diyorsun, ne oldu?" Diye sordum.

Julia yanıma geldi.

"Bilmiyorum, ulaşamıyorum. Kahvaltı yaptı ve hastaneye gitmek için çıktı evden." Dedi.

"Hastaneye baktın mı?"

"Evet, oradan geliyorum. Buraya davet edildik, haber vermek için aradım ulaşamadım sonra da hastaneye gittim ve bugün hiç gelmediğini söylediler." Dedikten sonra elimi tuttu.

"Oğluma bir şey olursa..."

"Olmayacak!" Dedim.

Julia ağlıyordu, gözlerim doldu. En iyi arkadaşımın başına ne gelmiş olabilirdi?

"Araf!"

"Tamam, korkmayın araştıracağız." Dedi.

Deniz "Baba!" Diye seslendi hepimiz o yöne döndük.

Kaya ve Selim amca Julia'ya kilitlenmişlerdi.

Beklemediğimiz bi' anda Kaya amca :

"Julia!" Dedi.

Aklımda tek bir ihtimal geçiyordu ama bu imkansız olmalı.

Kaya ve Julia mı?

Bölüm : 12.02.2025 23:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş