57. Bölüm

56. Bölüm

Zeynep
kelebekruhhu

Aşk; tarifi imkansız bir duyguydu, bazen mutluluk bazen de hüzündü... Birini sevindirirken birini de hep ağlatır. Bu hikayede ağlayan, zarar gören kimdi? Bizi bırakan da mı suç yoksa bizim saklamak zorunda kaldığımız gerçekler yüzünden bizim suçumuz mu? Her iki taraf da ne yaparsa yapsın hep suçlu olacaklardı... Pişmanlık duygusu içten içe kemirecekti. Peki, şimdi Kaya’da mı suç yoksa Julia’da mı?

Ağzım şaşkınlıktan o şeklini almıştı. Aklım, mantığım karışmıştı. Ne düşünmem gerek, nasıl hareket etmem gerek, bilmiyorum.

“Sen?” dedi Julia şaşkınlıktan.

Kaya amca, yanımıza kadar geldi.

İşte korktuğum o soruyu sordu :

“Berke kim?” dedi, kaşları çatık şekilde.

“Seni ilgilendiren bir durum yok!” Dedi, sertçe.

Julia, bunu burada açıklayacak ya da Kaya amcaya her şeyi anlatacak biri değil. Asla bunu yapmaz, biliyorum.

“Bebeğim, haber alırsan bana geri dönüş yap.” Dedi ve çıktı.

Kaya, arkasında kalakaldı. Bu gözler neden böyle özlem ile bakıyordu?

Deniz “Baba! Ne oluyor burada?” dedi, yüksek bir tınıyla.

“Eski bir arkadaş! Deşme bazı şeyleri.” Diye uyardı Selim amca.

Bu yavaş yavaş her yeri saran lav hepimizi kasıp kavuracaktı.

“Nasıl deşmeyelim ya! Olanları anlatacak!” dedi öfkeden.

Ne oluyor, kim kime neyi açıklayacak?” diye sorarak içeri girdi Ada.

“Bir şey yok kızım, biz çıkıyoruz.” Dedi, Kaya amca.

Selim amca ile dışarı çıktılar.

Araf’a baktım, anladı bazı şeyleri ama henüz kesin olmayan bir şey için yorum yapamam...

“Ne yapacağız?” diye sordum, kısık bir sesle.

“Merak etme!” dedi.

Ada, yanıma geldi. “Acilen kız neşesi yapmamız lazım.” Dedi, böyle bir günde!

“Öncesinde Berke’yi bulmamız lazım.” Diye karşılık verdim.

“Ne oldu?”

“Bilmiyorum, ortalıklarda yok.”

“Koca adam, yalnız kalmak istiyordur belki.”

“Haber verir.” Deyince, Araf :

“Bu kadar iyi tanıyorsun, yani?” diye sordu.

“Evet, o benim arkadaşım.”

“Sabır!” diye tısladı.

Burada kavga ederek zaman kaybı yaşıyorduk. Abim ve Tekin çıkmışlardı.

Ufuk’ta, Ada’ya olanları anlatıyordu.

“Çıkalım mı?” diye sordum.

“Sen nereye?”

“Bende geleceğim.”

“Gelmiyorsun.” Dedi, inadı tutarak.

“O Laz inadını bırak sırası değil.”

“Sende de aynı inat var, sen mi bıraksan?”

“Yoo! Hadi gidelim!” dedim ve kollarımı kaldırdım. Araf ise gülümsedi ve beni kucağına aldı.

Arabaya bindirdi ve sonra kendi bindi. Bir süre sessiz kaldıktan sonra hafif çalan müziğin sesini birden açtı :

“Açılır sonsuz kere yoluna güllerim

Koparıp atsan da solmaz gönlüm nafile

Yokluğun soğuk tenine, susadı tenim

Üşüdüm, yorgan misali seril üstüme

Geceler boyu sevişmelerimiz bitmesin

Gölgesi düşsün saçlarına, aşk ateşimin

Sakınıp sakla, güneşim ol, al ısıt beni

Yüzünün sıcak kokusu kalsın ellerimde

(Buraya kadar Araf eşlik eder ve nakarata da Nalin eşlik eder)

Kalbim duraksız haykırışlarda

Ne yapsan ayrılamam senden asla

Hafife alma, aşk vurur insana

Bu kadar kolay sanma delikanlım”

O’nun gözlerine bakıp “delikanlım!” demek tarifsiz bir duyguydu. Araf, yanımdayken zaman duruyordu; ne yelkovan ne akrep birbirini kovalıyordu.

“Seninle her şey bu kadar güzel iken neden bu kadar da imkansız?” diye sordum.

“İmkansız olan ne güzelim?”

“Sıradan bir şeyi bile yapamıyoruz, sürekli kendimizi bir olayın içinde buluyoruz ve bu döngü hiç bitmiyor.” Dedim, kırık dökük bir şekilde.

“Ne yapmak istiyorsun yavrum, söyle yapalım.” Dedi hemen.

Biraz düşündükten sonra :

“Her şey işte Araf! Birlikte alışveriş yapmak, evimizi dizayn etmek, seninle doya doya vakit geçirmek ne bileyim önemsiz gibi görünen şeyleri yapabilmek bile bize çok!” diye sitem ettim.

“Evimizi mi?” diye tekrarladı.

“Hıhı!”

Arabayı aniden kenara çekti. “Ne oluyor?” dedim, şaşkınlıktan ama beni dinlemedi; arabadan indi ve kapımı açtı.

“Ne! Ne oldu?” dedim, giderek tedirginleşerek.

“Yapalım yavrum, sen böyle mutlu olacaksan kendi evimizi de dizayn edelim, alışverişte yapalım. Seni delice istiyorum be kadın!” sözlerini bitirdikten sonra öpmeye başladı. Ellerimi boynuna doladım. Belimden tutup kendine doğru çekti.

Polis sirenlerini duyana kadar. Gözlerimi açtım ve Araf’tan ayrıldım.

“Sabır!” dedikten sonra polislerin yanına gitti.

“Sorun nedir?” diye sordu.

“Araba terk edilmiş bi’ halde gibi görünüyordu Araf bey! Sizin içinde olduğunuzu bilmiyorduk.” Diye açıklama yaptı.

“Sorun değil, iyi akşamlar.” Deyip, yanıma geldi.

Dudağıma küçük bir öpücük kondurup, kapımı kapattı.

“Eve mi gitsek?” diye sordu ciddi bir tınıyla.

“Bulmamız gereken biri var.”

“Az önce unutmuş gibiydin!”

“Araf, arabayı sür!” dedim.

Hızla tekrardan arabayı sürdü. Ama gecemiz bitmeyecek gibiydi. Polisler yolu kapatmıştı.

Camını indirdi ve bi’ polis yanına geldi :

“Araf bey, geçebilirsiniz.” Dedi. Fakat polis arabalarından birinden, biri indi.

“Kontrol etmeden, gönderemeyeceğinizi bilmiyor musunuz?” diye azarladı.

“Araf beyi tanıyoruz.” Dediyse de önündeki dev cüsseli adam, onlara tek bakışı ile susturdu.

Araf’a döndüm. Boynundaki damarları yine belirginleşti.

“Bu kim?” diye sordum.

Dişlerinin arasından “Kemal Budak!” dedi. İsim bi’ yerden tanıdık geldi fakat hatırlayamadım.

“Yani?”

“Yanisi güzelim, kafayı bize takıp gelen yeni baş komiser.” Dedi.

Baş komiser, yanımıza geldi. Pencereden önce bana baktı sonra Araf’a döndü.

“Araçtan inin Araf Asafoğlu!” diye emretti.

Araf’ın dudakları yana doğru kıvrıldı. “Kemal komiserim sorun nedir?” diye sordu.

“Araçtan inin!” diye tekrarladı.

“Zorunda değilim, arama emriniz yoksa bizi alıkoyma nedeni ile gereken birimlere haber vermek zorunda kalacağım!”

Kemal, hafifçe gülümsedi.

“Elinizden geleni ardınıza koymayın,” dedi ve eli ile yolu işaret ederek, yol verdi.

“Bu neydi şimdi?”

“Boş ver güzelim.”

Telefonundan babasını aradı.

“Baba, neredesiniz?”

“Bilmiyorum, Julia hızla yola devam ediyo’”

“Konum at, baba!” dedikten sonra telefonu kapattılar.

Gelen konuma baktı, ve daha hızlı sürmeye başladı.

“Ah! Telefonumu nasıl unuturum. Julia’yı aramam lazım.”

“Bulacağız merak etme.”

Nasıl merak etmem, Berke nerede, nasıl durumu? Düşünmeden edemiyordum. Özellikle Julia, tek varlığı; tüm hayatını adadığı oğlu şimdi kayıp, başına ne geldiğini bilmiyorduk. Düşündükçe nefes alamıyordum, yıllardır tek dostumdu. Pencereyi açtım rüzgarı hissettim...

Önümüzde durmuşlardı. Kaya amca, Julia’nın önünü kesmişti.

“Hesap soramaz. Araf, Julia’yı buraya getir lütfen.” Dedim, Araf arabadan indi.

Merakla baksa da “Tamam!” dedi.

Yanlarına gitti ne konuştuklarını duyamıyordum fakat Julia çok sinirli görünüyordu. Kaya amca neden, peşine takıldı; anladı mı acaba? Diye kuruntu yapıp duruyordum. Bacaklarıma baktım en ufak bir kıpırdama dahi yoktu.

Başımı kaldırdığımda Kaya amca, Julia’nın kolundan tutup arabaya bindirdi.

Araf, geri geldiğinde “Ne oldu?” diye sordum.

“Berke, kaçırılmış!”

“Ne! Kim tarafından, nasıl olur? Bunu kim yapar?..”

“Bi’ nefes al, anlatacağım.”

“Dinliyorum.”

“Cevahir Çetin, kaçırmış.”

“Nehir’in babası?” dememle kafasını salladı.

“Ne alaka?” dite sordum.

“Nehir’in karşılığında, Berke...!”

“Onu demiyorum ulan neden Berke! Berke’yi nasıl biliyor.” Dedikten sonra ağzımdan kaçırmış olmanın verdiği pişmanlık...

“Ne zaman söyleyecektin?”

“Bende bilmiyordum, bugün sizlerle birlikte öğrendim, bildiğim tek şey babasının Türk olduğuydu.”

“Ah, güzelim ah! Şimdi sadece biz biliyoruz, öyle kalsın.”

......

Tekrardan eve gelmiştik. Araf beni koltuğa oturttu.

Kaya amca ve Julia tartışıyorlardı.

“Bana neden söylemedin?” diye bağırıyordu Kaya amca ve ben ilk kez böyle görüyordum.

Aklımda tek bi’ soru var, hesap sormaya hakkı var mıydı?

“Evliydin ve bunu benden sakladın. Sen kim oluyorsun da hesap soruyorsun. O sadece benim oğlum!” diye haykırdı. Bir annenin en güçsüz feryadı buydu...

Kaya amca hırsla, öfkeyle volta atıyordu.

“Julia! O benim de oğlum!” demesiyle Ada :

“Ne dedin?” diye sorarak içeri geldi.

Ve ardından Deniz...

Deniz “Ne diyorsun ne oğlu?”

Ortalık iyice alev almıştı. Bir yandan Ada’nın gözyaşları diğer yandan Deniz’in öfkesi...

Julia’ya olan bakışları çok iğrençti, hikayeyi bilmeden yargılayamazdı kimse. Hemen çıkmalıydı buradan.

Araf’ın elini tuttum. Bana bakınca “Julia’yı çıkar buradan, lütfen.” Dedim güçsüz sesimle.

“Tamam,” dedikten sonra birlikte çıktılar.

Selim amca orta yolu bulmaya çalışıyordu fakat kimse kimseyi dinlemiyordu. Deniz, Ada’yı da alarak çıktılar.

Ben ise bu güçsüzlükle sadece izleyebildim. Kimsenin yanında olamıyordum.

Selim amca ve Kaya amca da çıkınca tek başıma kaldım.

Ne kadar süre geçti, bilemiyordum. Öylece boş bir bekleyiş içindeydim ve kimsenin yanında olamadığım için ağlıyordum. Artık, hayatım hep bundan ibaret olacaktı...

✨✨

Gözlerimi açtığımda Araf’ın bana sarıldığını gördüm. Dün gece saat o kadar geç olmuştu ki en son hatırladığım uykuya dalmam gerisi yoktu.

Araf’ın saçlarını okşamaya başladım. Keşke her şey bu kadar sorunsuz olsaydı, sorunları yok etmek istiyordum.

Araf, kıpırdanmaya başladı. Bu sefer de sakallarını okşadım. Belimden sıkıca tutup kendine çekti.

“Rahat dur!” diye mırıldandı.

“Uyanman gerek ama!”

“Uzun zamandan sonra ilk kez böyle huzurlu uyumuş iken bu kargaşaya tekrardan girmek istemiyorum.” Dedi, gözlerini açarak.

“Yanlarında olmamız... Yani olman gerek!” deyince :

“Sen?” dedi, kaşları çatık şekilde.

“Bu halde iken kimseye faydam...” cümlemi tamamlayamadan öptü ve :

“Sakın, bir daha böyle konuşma.” Dedi ve yataktan çıktı.

Giyinme odasından kıyafetlerimi getirdi.

Sadece Araf’ın ne yaptığını gözlemliyordum. Bi’ bebekmişim! Gibi davranıyor.

Yanıma yaklaştı ve beni doğrulttu.

“Kendim yapabilirim.” Dediysem de dinlemedi beni ve kendi giydirdi...

“Bende hazırlanıp geliyorum.” Dedi ve banyoya ilerledi.

Telefonu aldım ve Ada’yı aradım ama açmadı. Deniz’i aradım, telefonu kapalıydı. Derin bir iç çektim ve Julia’yı aradım. Bir kaç saniye sonra:

“Nalin!” dedi, güçsüz tonuyla.

“Neredesin? Özür dilerim yanında olamadığım için...”

“Sen benim yanımdasın bunu biliyorum. Merak etme Araf, beni buraya eve geri getirmeyi başardı. Aşağıda görüşürüz.” Dedi ve kapattık telefonu.

O sırada Araf, giyinme odasından çıktı. Bir kez daha aşık oldum.

“Yavrum?”

“Hı?”

“İyi misin?”

“Seni seviyorum!” dememle, dudağı yana kıvrıldı. Yanıma geldi.

“Bu odada gün boyu seninle olmak isterdim ama işlerim var.” Dedi, alaya alarak.

“Çok fenasın! Git!” dedim, küserek.

O ise sırıtıyordu. “Çok gıcıksın! Gülmeyi kes!”

“Yavrum, sen böyle yaparsan gidemeyece’m ama...” dedi ve kucağına aldı.

Aşağı geldiğimizde Julia tek başına oturuyordu.

Julia’nın yanına oturttu ve sıkıca sarıldım.

“Yanında olamadım.”

“Düşünme bunları Araf oğlumu getireceğine dair söz verdi deyince Araf’a baktım.

Nehir’i ailesine mi verecekti peki, Nehir neredeydi?

Araf’a şüphe ile baktım. Hain olabilirdi fakat bir kızı alıkoymak ne oluyordu?

Julia, gerilimi fark edince önce elimi tuttu sonra odadan çıktı.

“Neden, Nehir’i bırakmadın da yanında tutuyorsun?”

“Kıskandın mı?” diye soruyu değiştirdi.

“Neden, diye sordum.”

Derin nefes aldı. “Çünkü en başından beri Ateş’in adamıydı bu durumda nasıl serbest bırakabilirdim?”

“Nerede tutuyorsun? Yanına hiç gidiyor musun?” diye sordum ve kesinlikle bu sefer kıskançlıktandı.

Yanıma oturdu ve elimi tuttu. “Güzelim, sandığın gibi bir şey değil. Yanına hiç gitmedim, şimdi de babasına teslim etmek için gideceğim ve konusu kapanacak!”

“Orada size suikast düzenlerlerse ne olacak?”

“Hiçbir şey olmayacak, Berke’yi alıp geleceğiz güven bana.” Dedi, ve yanağımı okşadı.

Zihnim o kadar karmaşıktı ki neyi hangi sıralamayla düşünmem gerek, bilemiyordum.

Araf, ayrılınca Julia ile baş başa kaldık.

“Her şey yoluna girecek.” Dedim.

“Oğlumu özledim, ben o’nu doğurmak için ailemden vazgeçtim. Babam ile küs ayrıldık. Annem, bunlar yüzünden beni suçladı yıllarca. Bir başıma büyüttüm ne zorluklar çektim, anlattım sana biliyorsun...” dedi ve gözyaşlarına boğuldu.

Sıkıca sarıldım. “Araf, sözünü tutar, Berke geri gelecek aramıza.” Dedim.

Kapı eşiğinde ise dolu gözlerle Ada bize bakıyordu. Arkasını dönüp çıkacak iken :

“Ada!” diye seslendim.

Bir kaç saniye durdu ve sonra arkasına döndü.

“Yalnız olduğunda konuşuruz.” Deyince Julia :

“Giderim ben!” dedi.

“Hayır, ikinizde burada olun.” Dedim.

Ada, tereddüt ile baktıysa da içeri geldi.

Karşımızda oturuyordu. Ne zor bir ikilemdi. Ada ile konuşmak isterken, Julia’yı bırakamam, Julia ile konuşursam Ada giderdi...

“Bu yaşadıklarınız evli bir adam ile olduğunuz gerçeğini değiştirmez.” Diye konuyu açtı Ada.

“Evli bir adam ile birlikte olmadım...” sözünü tamamlayamadan Ada, güldü:

“Ne saçmalıyorsunuz? Deniz ve Berke aynı yaşta!”

“Evli olduğunu saklayan babandı. İhanet eden babandı.” Deyince Ada hızla ayağa kalktı.

Gözlerinde öfke vardı. “Babama iftara atma!” diye haykırdı, bu haykırış inanmak istememenin göstergesiydi.

“Kabullenmek zor, bende kabullenemediğim için gittim.” Dedi, Ada’nın aksine sakince.

“Ada, lütfen otur.” Dedim.

“Bunu yapamam.” Dedi, ve hızla çıktı. Ardından seslensem de fayda etmedi.

“Kabullenmesi zaman alacak!” dedim. Ve bu süreçte yanında olamayacak mıydım? Ayaklarıma baktım. Oynatmaya çalıştım fakat yine olmadı.

Zihnimin içinde bir daha yürüyemeyeceğime o kadar eminim ki. Çabalarım hep boşa gidiyor.

“Ne düşünüyorsun?” diye sordum.

“Anneleri nerede?” diye sordu.

“Vefat etmiş.” Dedim.

“Anladım,” dedi.

..... Julia ile konuşmaya dalmıştık. Saat umurumda değildi, geçip gitsin ve bize sevdiklerimizi getirsin.

Dışarı baktığımda, akşam olmuştu. “neredeler?” diye iç geçirdim.

“Çok geç oldu?” dedi Julia.

“Bende merak ettim.” Dedim.

Araf’ı arayacağım sırada araba sesleri geldi. Gelmiş olmalılardı.

“Geldiler.” Dedim.

Julia ayağa kalktı. Bende sabırsızlıkla içeri gelmelerini bekledim.

İçeri her yeri kan olarak geri geldiler. Olacağı buydu tek temennim kimseye bir şey olmamasıydı.

Abim, Berke ile içeri girdi. Berke’nin yüzü gözü kanlar içindeydi.

“Oğlum!” diye bağırdı ve yanına gitti.

Tekin, Deniz, Ufuk, Kaya ve Selim amca içeri girmesine rağmen Araf yoktu.

“Araf?” dedim, Ufuk’a doğru.

“Şey..”

“Ne!” dedim, kötü bir haber alacam korkusu ile.

“Güzelim.” Diye içeri girdi.

“Ufuk, cidden mi ya!” bu halde iken espri yaptığına inanmakta zorluk çekiyorum.

“Bende seni seviyorum yengecim!

Ama Araf sol kolundan vurulmuştu. Ağlamamak için direndim.

“İyi misin?” dedim.

“Sadece ufak bir sıyrık,” dedi.

Julia, Berke’ye sarılmıştı fakat Berke hiç iyi görünmüyordu.

Berke’ye sarılmak ve yanında olduğumu söylemek istiyordum bu yüzden seslenecektim ki Berke, annesinin kollarından yere düştü...

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 20.02.2025 11:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...