21. Bölüm

21. Bölüm

Kelebek Ruhhu
kelebekruhhu

Bir hafta sonra:

Artık, yatmaktan sıkılmıştım. Tamamen iyiydim ama ailem bunu kabullenemiyordu. Çalıştıkları için evde tüm gün tek başıma olmaktan da sıkılıyordum. Telefonu elime aldım ve Derin’i arayacak iken Anıl aradı. Göz devirsem de açmadığım sürece ısrarla arar ya da evime gelirdi.

“Efendim, Anıl!”

“Nasılsın, canım?” Diye sordu.

“İyiyim, sen nasılsın?”

“Bu kadar soğuk davranılacak ne yaptım?”

“Anıl, hafızamı kaybettim duygularımı değil. Seninle sadece arkadaştık, bu durumdan istifade ederek sevgili olduğumuzu söyledin.”

“Yalan değildi...” deyince daha da sinir oldum.

“Lan, ben seni arkadaş olarak görüyorum ve bu böyle kalacak!” dedim ve kapattım.

Sinirden kriz geçirecek gibiydim. Böyle bi’ yalanı nasıl cesaret edip de söyleyebiliyordu?

Hemen hazırlandım ve dışarı çıktım. Araba kullanmak istemediğim için taksi çağırdım.

“ Mezarlığa!” dedim ve sürmeye başladı.

Kısa bir süre sonra mezarlığa varmıştık. Ücreti ödeyip, Bartu’ya doğru yürümeye başladım. Kalbim hızla çarpıyordu, uzun zaman sonra ilk kez geliyordum.

Vardığımda nefesim kesiliyordu. Zaman içinde hiç mi bu yara kapanmazdı, benim yaram hiç kapanmadı aksine hep sızlayıp durdu...

Mezarın başına oturdum. “Beni duyuyorsun biliyorum, keşke görebilseydin şu halimi. Ben yine yanına gelmeyi beceremedim. Sen yaralarımı saran tek kişiydin, sen olmayınca olmuyor işte. Beni neden bırakıp gittin zamansız...” gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıyordu. Burnumu çektim.

“Bana ne oluyor bilmiyorum. İçimde tuhaf bir duygu var, sanki seni tekrar tekrar kaybediyor gibiyim. Bana bir işaret gönder, lütfen.” Dedim.

Zaman su gibiydi, akıp gitmişti. Ne aldığım nefesten bir şey anlamıştım ne de yaşadığım hayattan. Sadece vakit öldürmüştüm, ben mutlu rolü yapan bir cesettim.

“Gitmeyi hiç istemiyorum ama klasik aile sorunları, yanıma almadım telefonumu bu yüzden deliye döndüklerine eminim, görüşürüz küçük adamım!” Dedim ve ayağa kalktım.

Mezarlığın yanındaki mezar gözüme çarptı. Üstünde “Alaca Seyyar!” yazılıydı, evlatlık verilmeden önce ki soyadım... Bu ne demek oluyordu?

“Hafızanın derinine inmedikçe gerçeği göremezsin.” Dedi, ardımdan bir adam sesi.

Ürkekçe ardıma döndüm. Hastanede ki adamdı.

“Ne saçmalıyorsunuz?”

“Bi’ kere olsun kalbini dinledin mi?”

“Sen kimsin?” diye sordum. Yeşil gözleri öfke ile parladı.

“Ulan, beni nasıl hatırlamazsın? Beni hatırlamadığın sürece ne desem boş.” Dedi.

“Sen ne saçmalayıp duruyorsun? Açık konuş.”

Adımın bulunduğu mezara baktı, bir süre sonra “Bu yan yana bulunan mezarın ikisi de boş!” dedi, duyduklarım ciddi olamazdı. Üstüne doğru yürüdüm.

“Ne diyorsun lan sen? Sen kimsin ki böyle yalanlar söyleyebiliyorsun?” diye vurmaya başladım.

“Yalan değil, ben Bartu!” dedi.

Elim, gevşedi. Duyduğum şey gerçek olamazdı, kendi kendine bir şeyler saçmalıyordu.

“Bana bunu yapma!” diye feryat ettim ve dizlerimin üzerine çöktüm. Benim yanıma çömeldi.

“Alaca’m ne olur artık hatırla beni, bak senden uzak durmaya çalıştım. Yapamadım, olmadı. Özür dilerim senden ayrı olmayı başaramadım.” Dedi.

Beynim, zorluyordu beni. Bi’ şey hatırlamak için uğraşıyordu fakat hatırlamıyordum, olmuyordu.

“Uzak durmak imkansız, sen bu kadar yakınımda iken uzak durmak imkansız lan!” diye bağırdı.

Hızla ayağa kalktım, geri geri ilerledim. “Bana bir daha yaklaşma!” dedim.

Çarptığım bir ağaç değilse, bu kimdi?

Yüz siması hafızamda var ile yok arasındaydı, ama bunu daha önce tanıyormuş gibi bir his.

“Bir şey mi kaçırdım?” dedi.

Hafızamda, bir şeyler dönüyordu. Ama bölük pörçük şeylerdi.

“Seni gördüğüme sevineceğim aklıma gelmezdi.” Diye mırıldandım.

“Ne dedin sen?” dedi, sevinçle.

“Bilemiyorum, bu cümle beynimin içinde dönüp dolaşıyor,” dedim.

“Oğlum, bu kız şaka mı? Beni hatırlamaya az kaldı,” dedi.

“Sizi tanıyor muyum?”

“Evet, sen bizi unutamazsın.”

“Neden?” diye sordum.

“Çünkü biz kan bağı olmasa da asla ayrılamayacak olan o üçüzüz!” dedi.

“Ne diyorsun ya!?” dedi, yüzümde mimik oynamazken, gülümsetmeyi başarmıştı.

Belki de yeşil gözlü haklıydı, hafızamın en derinine inmeliydim. Ama içim huzursuzdu, hatırlamak istemiyor gibiydi.

Adını Doğu, olduğunu söyleyen kişi beni evime bıraktı. Araba yolculuğumuz oldukça keyifliydi. Doğu’yu başka bi’ evrende tanıyor olmalıydım.

Ailem, kırgın bir ifade ile beni bekliyorlardı.

“Özür dilerim.” Dedim, küçük bir kız çocuğu gibi.

“Gel bakalım buraya,” dedi, annem ve kollarını açtı.

Sıkıca sarıldım. “Kızmadınız mı?”

“Hayır, sana kızabilir miyiz?” dediler.

.....

“Kalk hadi, kızım ya bu ne uykusu böyle!” dedi, sitemle.

“Derin, uyuyacağım git başımdan.” Dedim ve örtüyü başıma kadar çektim.

“Seni bugün bir yere götüreceğim.”

Örtüyü kaldırdım, “Nereye?” diye sordum.

“Orası sürpriz. Hadi kalk öğlen oldu bile.”

“Tamam tamam!” dedim ve doğruldum.

Yanağıma öpücük kondurup, çıktı.

Gözlerim uykuya hasretti, uyumak istiyordum delice ama dışarı çıkmayı da özlemiştim.

Banyoya ilerledim, duşumu alıp çıktım. Derin’in bana hazırladığı kıyafetler vardı, yatağın üzerinde. Deri eteğim, tül bluzum ve deri ceket.. üzerime geçirdim ve aşağıya indim.

“Çok güzelsin balım, hadi gidelim.”

“Bi’ sakin ol. Annem ve babamın bundan haberi var mı?”

“Dışarı çıkacağımızı biliyorlar...” yani nereye gideceğimizin onların da haberi yok.

“Tamam,” dedim ve bizi dışarıda bekleyen Poyraz’a doğru ilerledik.

“Selam,” dedi.

“Selam!”

“Hadi geç kalmayalım.” Dedi.

Arabaya atladık ve uzunca bir yoldan sonra harabe bir depoya geldik. Arabadan inince kalabalık bir ortam olduğunu gördüm.

“Burası, neresi?”

“Göreceksin, az kaldı.” Dedi, Derin.

Dedikleri şeyi harfi harfine uyguluyordum. Ne olacağını merak ediyordum.

Ringin ortasında buldum kendimi.

“Kim dövüşecek!” dedim.

“Poyraz ve..”

“Ve?”

“Cellat?” dedi, gözlerim inanmıyormuşçasına açıldı.

“Oha! Meşhur cellat mı? Kızım, bu nasıl mümkün olabilir?”

“Diğer, maçta yurt dışında olduğun için gelememiştin ve cellat kazanmıştı, Poyraz da rövanş maçı istedi, şimdi de buradayız.”

“Ya! Sonunda meşhur cellattı görebileceğim, ah! Çok heyecanlandım.” Dedim ve yerimize geçtik.

Kısa bir süre sonra da Poyraz ve maskeli bir adam geldi. Yüzünü görememek çok kötüydü. Benim olduğum yere bakmadığı için, gözlerini de göremiyordum.

Maç başlamıştı, cellat cidden çok iyi dövüşüyordu. Ama Poyraz da en az o’nun kadar iyiydi.

“Çok güzel bir maç değil mi?” diyen, sol tarafımda oturan kişiye baktım.

“Doğu?”

“Unutmamışsın,” dedi. Göz devirip izlemeye devam ettim.

Cellat, yerdeydi ve benim olduğum yere baktı. Ama bu gözler...

Derin’e döndüm. Maçı izliyordu.

Hafızam, bir şeyleri hatırlamaya çalışıyordu, mümkün değildi... Bartu, Kaan? Bu isimler neden hafızamda dolaşıyordu. “Hatırlasana lan!” diye hafızama bağırdım. Ve bağırırken, dıştan bağırdığımın farkında değildim. Herkes, her şey sustu.

Cellat ile göz göze geldik. Kimdi bu cellat?

 

 

 

 

Bölüm : 21.01.2025 00:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş