22. Bölüm

22. Bölüm

Kelebek Ruhhu
kelebekruhhu

Hatırlamak isterken her şeyi, inatla içimde derinlerde hatırlanmak istemeyen bir taraf vardı. Ben unutmayı tercih etmiş olabilir miydim? Ama neden? Aklım almıyordu, bunu isteyecek ne yaşadım?

“İyi misin?” Diye sordu Doğu.

“Sen kimsin?”

“Yapma bunu Alaca!”

“Lan, neyi yapıyorum sizler neden sürekli benim etrafımdasınız, siz kimsiniz? Hem bu kadar yabancı hem de bu kadar yakın hissettiren duyguyu anlayamıyorum.”

Cellat, ringin içinden çıktı. Bana doğru geldi.

“Bizi hatırlamak istemiyor musun? Cidden unutmak mı istiyorsun?” dedi.

“Beynimin içinde iki kişiyiz, biri delice hatırlamak isterken diğeri unut diye bağırıyor. Ben ne yapacağımı bilmiyorum.” Dedim, çaresizce.

Sanki her yer kapkaranlık oldu, sadece o ve ben... O’nun gözlerine kilitlendim. Bu yeşil hareler bana sadece Bartu’yu hatırlatıyor. Ama yıllarca her yeşil gözlü kişileri o zannettiğim için tedavi etmeye çalışmışlardı...

Yanlarından hızla çıkıp, gittim. Dışarıda nefes almaya çalıştım. Poyraz ve Derin arkamdan geldiler.

“Bana ne oluyor? Bu durum da nedir?” dedim ve Derin’e sarıldım.

“Hatırlamaya çalış balım. Belki kendin hatırlarsın diye bir şey demedim ama Bartu yaşıyor işte Kaan!..” demesiyle ayrıldım.

“Yalan değil, değil mi?” dedim.

“Değil aşkım değil.”

Kaan, bize bakıyordu. Evet, beynimin içinde bir şeyler hatırlamaya yüz tutuyordu. Bugün değilse bile bi’ gün hatırlayacaktım.

Yüzümde tebessüm oldu. Ama yine de hatırlamadan yanına gitmeyecektim.

“Gidelim mi buradan?” dedim.

Poyraz, arabayı kullanıyordu. Sessizce yolculuk yaptık.

Eve varmıştık. “Hadi sizde gelin, beraber yemek yiyelim.”

“Başka zaman,” dedi, Derin. Bende zorlamadım.

“Görüşürüz o zaman.” Dedikten sonra içeri geçtim.

Evde misafir olmalıydı, konuşma sesleri geliyordu. İçeri doğru girdiğimde Anıl’ı gördüm. Ne cüretle buraya gelirdi. Annem ve babamı da hiç anlamıyordum, beni yakıştırıyorlar diye o’nunla olacağımı nasıl düşünürler, bu tamamen saçmalık.

Beni ilk fark eden Anıl oldu. Ayağa kalktı ve “Hoş geldin canım,” deyip, sarılmaya çalıştı.

Sarılmadığım için gerildiğini hissediyordum ama umurumda değildi.

“Hoş geldin, kızım.” Dedi babam.

Babamı ve annemi öptükten sonra oturdum.

“Bizde tam sizden konuşuyorduk.” Dedi, annem.

“Biz derken?”

“Sen ve Anıl’dan.”

“Anne, baba... Buna ben karar veririm. Nasıl geleceğim hakkında benle konuşmadan arkamdan iş çevirir gibi konuşabiliyorsunuz?”

“Kızım, sakin ol önce,”

“Hayır, anne!” dedim ve ayağa kalktım, benimle birlikte annem de kalktı.

“Otur yerine!” diye emretti.

“Oturmak mı? Benden gerçeği sakladığınızı biliyorum!” dedim, öfkeyle.

“Ne gerçeği!” dedi, babam pürüzlü çıkan sesiyle.

“Bartu?..” dememle annem, göz devirdi; babam ise derin nefes aldı.

“Ne oluyor? Allah aşkına yeter artık gerçekliğe kavuşturalım.” Dedim.

“Senin, Bartu ya da Kaan her neyse... O’nunla olmanı istemiyoruz. O sana iyi gelmeyecek!” dedi, annem ve bana yaklaştı.

“Senin mutlu olmanı istiyoruz.” Dedi...

“Ben anlamıyorum neden, iyi gelmiyormuş bana?!”

“Çünkü seni bu hallere koyan, seni neredeyse ölümüne sebep olan o!” dedi, Anıl nefretini kusarak.

“Bu ne demek?” kabullenmek istemiyordum.

“Kaan, yüzünden vuruldun. Kaan yüzünden benden kaçıyorsun...” demesiyle :

“Sus!” diye bağırdım.

“Susun, yeter duymak istemiyorum.” Dedim, kulağımı kapatarak.

Gerçek olmasından o kadar çok korkuyorum ki... Yaşıyor işte daha ne isteyebilirim. Ben yıllarca hasret çektim hep ölüp o’na kavuşmak istedim şimdi ise yaşamak istiyorum o’nla birlikte. Gözlerimde yaş birikintisi, her bir damla geçen yıllara...

Babam, yanıma çömeldi, sarıldı. Sıkıca boynuna doladım kollarımı.

“Seni çok seviyoruz, sende bizi seviyorsan bizi dinle.” Dedi. Bir babanın çaresizliğiydi.

“Tamam,” dedim bende çaresizce.

Tamam, onların istediği gibi olsun.

“Biraz hava alacağım.” Dedim ve ayağa kalktım. Hızla evden çıkıp, motoruma bindim.

Delice sürmeye başladım. Nereye gidilir bilmiyordum. Kafamı toparlayacak bi’ yerim yoktu. O yüzden olabildiğince hızlı sürmeye ve düşünmemeye çalıştım ama olmuyordu. Kafamın içinde beş kişi gibiydik ve her biri benden farklı bir şey yapmamı istiyor. Ben ise yüreğimin aktığı yere çoktan gelmiştim. Bu evin adresini nasıl bildiğimi bile bilmiyorum hafızam silinse de unutamayacağım tek yer burası sanırım.

İçeri girecek kadar cesaretli değildim. Ve o an bu eve ilk gelişimi hatırladım. Doğu, Kaan ve Melek anne... Onları şimdiden özlemiş iken nasıl ayrılacaktım.

Hayat; öyle bir oyundu ki, beni oradan oraya savuruyordu. Hiçbir yere sığdıramıyordu.

Tekrardan motosiklete binip, gidecektim ki ardımda bir ses :

“Kızım!” dedi, Melek anne.

Gözümü bir kaç saniye yumdum ve açıp, ardıma döndüm, yüzümde sahte gülümseme.

“İyi akşamlar,” dedim.

“İyi akşamlar kızım, hadi içeri geçelim.” Dedi.

“Benim işim va...”

“Alaca, içeri geçiyoruz. İtiraz etme.” Deyince, kırmadım.

Melek anne önde ben arkada içeri giriş yaptık. Doğu, Bartu’ya pansuman yapıyordu.

“Sikerim.. bu kadar bastırmasana.” Dedi, dışarıdan duyulsa yanlış anlaşılmaya sebep olacak cümle!

“Oğlum, o nasıl kelime.” Dedi.

Bize doğru dönünce göz göze geldik ve hemen ayağa kalktı.

“Alaca’m!” dedi ve hemen toparladı. “Alaca yani,”

Bu hali hoşuma gitti ve yüzümde tebessüm oldu.

“Oha, lan gülebiliyormuş!” dedi, Doğu.

“İkinizi de şimdi ayağımın altına alacağım. Kızımın yanında o nasıl cümleler.”

Melek annenin her defasında kızım demesi üzerine gözlerim doluyordu. Yetimhanede bizi hep koruyup kollamıştı ve hala da değişmemişti.

Melek anne, omzumu sıvazladı. Ben ise hemen sarıldım. Çok özlemiştim.

Her zaman aklımda olan o soru, eğer evlatlık verilmeseydim şimdi biz nasıl olurduk? Bugün olduğu gibi samimi olabilir miydik?

“Bir şey mi oldu?” diye sorunca ayrıldım.

“Hayır,” dedim.

İnanmasa da üstelemedi.

“Ben yemek hazırlayayım o zaman acıkmışsınızdır.” Deyince Doğu hemen :

“Evet, evet!” diye bağırdı.

“Geç kuzum, otur.”

“Yardım etseydim.”

“Orada seni bekleyen biri var.” Dedi, Bartu’ya bakarak.

İçeri mutfağa girince, kapı önünde tek başıma kaldım.

“Heykel mi olmaya karar verdin?” dedi, Bartu.

Göz devirdim. İçeri geçsem babama verdiğim sözü çiğneyecektim, şimdi gidersem de bir daha geri dönüşü olmayacaktı...

“Geliyorum!” dedim, son bi’ ihtimal daha vardı...

Doğu, sarıldı. Bende karşılık verdim.

Bizi ayıran Bartu oldu ve kendine doğru çekip, sıkıca sarıldı.

“Her şey için özür dilerim.” Dedi.

“Unuttum, sende unut gitsin.” Dedim.

Koltuğa oturdum ve Bartu’nun elinden tutup yanıma oturttum. Pansumanı kendim yapacaktım.

Kanayan kaşını, üfleyerek temizledim ve pansumanını yaptım.

Yüzünde de aynı şekilde yaralar vardı, hepsini temizledim ve merhem sürdüm.

Ağrıyan her yeri benim canımı acıtıyordu.

Yeşil hareleri üzerimde olunca tedirginleşiyordum.

“Bakma, öyle!” dedim.

“Nasıl bakıyorum?”

“Bilmiyorum, böyle işte. Sever gibi...”

“Sev...” Cümlesini tamamlamasına engel oldum. Kanayan dudağının kenarını sildim.

Hafifçe gülümsedi. Bende aynı şekil karşılık verdim.

Melek anne ve Doğu yemeği hazırlamışlardı yemeğe oturduk. Her şey yolunda gibiydi ama içim kan ağlayarak önümdeki yemeği yemeye çalışıyordum.

Bartu, elini elimin üzerine koydu. “Sorun ne?” dedi.

Elimi hemen çektim. “Sorun yok!” anlamında başımı salladım. Ve yemeğime döndüm ama yemeği karıştırmaktan başka bir şey yapamıyordum, midem almıyordu.

“Alaca!” dedi, hafif yüksek çıkan tonla.

O an gözlerimde biriken yaşlar aktı.

Mele anne “Sorun ne kuzum?”

Doğu “İyi misin?”

Kendimi toparlamaya çalıştım ve ayağa kalktım.

“Bu son görüşmemiz, bir daha sizi görmek istemiyorum.” Dedim...

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 22.02.2025 01:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hayır yaaa devamı çok çabuk gelsinnnn
Tabii, yarın akşam yeni bölümü gelecek ✨
Hikayeyi Paylaş