4. Bölüm

BİRİNCİ RAUNT

Kevser Uzun
kevserolojiii

Selammm Ankalarım. Yeni bölüm geldiii. Bu bölüm işler biraz kızışacak vaziyet alın. 🫣❤️‍🔥🫢. Keyifli okumalarrr. 🥰

***

“Ee, yok mu bir kahveniz? Siz misafirlerinizi böyle mi karşılıyorsunuz?”

  

Gerçekten inanılmaz. Bu adi herif bize onca şey yaşatmış olmasına rağmen birde küstah küstah koltuğa yayılmış bir vaziyette kahve mi istiyordu? Tutmayın beni geberteceğim ben bunu.

 

“Ne istiyorsun Yusuf Ağa? Kes şovu da derdini anlat. Ne diye bize silah doğrultuyorsun?” diyerek sahte müstakbel kocam bey söze girdi.

 

Harbiden ne istiyordu bu herif bizden be!

  

“Benden aldığınız canın hesabını sormaya geldim Ömer Ağa! Düğünden iki hafta önce karım öldürüldü. Tanıdık geldi mi?”

 

Duyduklarıma inanamayarak Ömer’e döndüm. Fakat onunda benden aşağı kalır yanı yoktu. Bu olanlardan haberi yok gibiydi.

 

“Ne diyorsun sen Yusuf!? Bizim ne işimiz olur senin karınla? Eyvallah, aramız öyle ahım şahım değil ama kimsenin karısını kızını öldürecek kadar da gözümüz dönmedi.”

 

“Ben de ilk duyduğumda öyle demiştim birliyor musun Ömer? Seymenler düşmandır ama kadınlara dokunacak kadar şerefsiz değiller dedim. Amma gel gelelim karımı kalbinden vuran şerefsiz sizin aşiretten çıkıvermiş. Bak sen Allah’ın işine he mi!?”

 

“Yanlışın var Yusuf, biz kimseye bir şey yapmadık. Belli ki iki aşiretin arasını açmaya çalışıyorlar. Akıllı adamsın sen, gelme böyle basit oyunlara.” Diyerek harika bir tespit yapmıştı Ömer. Ama bu oyunu kuranlar kimdi? Bence asıl soru buydu.

 

“Ben bilmem Ömer! Cana can. Siz benden karımı aldınız. Bende senden karını alacaktım. Hatta hakkımı yemeyin sonuncuda neredeyse başarıyordum bizimkilerin savsaklığı yüzünden olmadı. Neyse zaten ufak bir değişiklik yapmaya karar verdim.”

 

O ne demek be? Nasıl bir değişiklikten bahsediyordu bu herif?

 

“Nasıl yani, ne değişikliğiymiş bu?”

 

“Sanırım burada beni bulmaya çalışan minik bir kedi varmış. Bak şimdi onun da hakkını yemeyelim az daha beni buluyordu. Ama ben ondan önce kendimi açık ettim. Her neyse konuya dönelim, Leyla Yılmaz hanginiz?”

 

Hop dedik geri bas bakalım. Ayağın gazda kalmış delikanlı. Benim kardeşime dokunacak adam daha anasının karnından doğmadı.

 

“O arayıp da bulamadığım tek kişi sizdiniz demek. Serdar Sarıc.. ay pardon Yusuf Kızılca!”

 

Şeytani bir gülümseme belirmişti Yusuf’un yüzünde. “Demek beni gizlenmeme rağmen bulmaya bu kadar yaklaşan kişi sendin ha minik ke.. tüh kusura bakma Leyla Yılmaz.”

 

Onlar birbirlerine öfke dolu bakışlar atarken olaya el atmam gerektiğini fark etmiştim.

  

“Sakın! Sakın Yusuf Ağa! Kardeşime dokunduğun an leşini yere sermekten büyük keyif alırım. Belli bir oyun dönüyor. Benim canıma kastetmeden, arkadaşımı hedef almadan önce bir düşün istersen.”

 

Gerçekten düşünmeye başlamıştı. Bir şeyler oturuyor gibiydi ama eksikti. “Neden oyun olsun? Zaten aramız iyi değil. Kim benim karımı niye öldürsün küçük hanım ağa.”

 

Küçük hanım ağaymış hele bir kardeşime dokunsun o zaman görürdü o küçüğü büyüğü.

 

“Sebebi çok açık. Evet, düşmansınız herkes bunu böyle birliyor ama uzun zamandır kimse kimseye saldırmıyordu. Bunu yapan her kimse iki aşiretin birbirini ana hedef olarak görüp güçlerini tüketmeyi hedeflemiş. Ve başarmış. Gerçekten sizi fazla abartmışlar. Sözde koca Ağrı’ya diz çöktürürsün amma konu bir oyunu anlamaya geldiğinde tık yok.”

 

Ömer etkilenmiş gibi bana bakıyordu. Bakma be adam kafam karışıyor. Aynı şekilde Yusuf Ağa da bu kadar zeki olduğumu beklemiyormuş gibiydi. Ne sandınn. Getirin bakıyım benim gözlüklü havalı emojimi.

 

“Diyelim ki öyle. Peki bunu yapan kişi kim? Karımın katili kim?” ayh onu da ben mi bulayım be.

 

“Orayı bulmak ta sana kalmış.”

  

Biraz düşündükten sonra, “Böyle bir şeyin olma ihtimali yüksek ancak yine de size güvenmiyorum. Bu yüzden şu minik kedi beni bulmaya nasıl yaklaştıysa karımın katilini de öyle bulacak. Bu süreçte de benim yanımda rehin olarak kalacak.” Valla taktı kafaya illa ben ölmek istiyorum Asu diyor!

 

Daha fazla dayanamayıp Ömer’in belinde ki silahı adlım ve Yusuf denen adamın anlına dayadım.

 

“Sana kardeşimden uzak dur demiştim! Çek o pençelerini arkadaşımın üzerinden.”

 

Ömer ileri uzanıp silahı almaya kalktı ama gözüm kimseyi görmediği gibi onu da görmüyordu. O silahımı almaya çalışırken boşta kalan kolumu onun yüzüne geçirdim. Acıyla inleyip geriye sendeledi ama bu da umurumda değildi çünkü karşımdaki hedefe kilitlenmiştim.

 

Yusuf Ağa başta beklemediği için boş bulunsa da hemen kendini toparlayıp hiç etkilenmemiş gibi suratıma bakıyordu.

  

“Asu dur! Gerek yok buna. Kabul ediyorum teklifini. Onunla gidip bu oyunu kuranları bulacağım.” Neyden bahsediyordu bu aptal kız! Nereye gittiğinin farkında değil miydi?

 

“Bak minik kedi çok doğru düşünüyor arkadaşını dinle bence.”

 

“Sen kes sesini lan! Hiçbir yere gitmiyorsun Leyla!”

 

Cidden buna izin vereceğimi mi sanıyorlardı.

  

“Asu, lütfen bana güven yapabilirim yalnızca bir kaç günümü alacak. Eğer iki haftadan uzun sürerse siz gelip alırsınız beni.”

 

Güvenmiyordum bu adama. Buna rağmen kardeşimi nasıl emanet ederdim. Gidecek olan kişi diğer kızlardan olsaydı o kadar üzülmezdim çünkü onlar kendini koruyabilecek donanıma sahipti. Leyla sadece iyi bir hackerdı.

  

Leyla kendinden oldukça emin görünüyordu. Hırsla silahı indirdim. “Kendini tehlikede hissettiğin an bize haber veriyorsun. Her aradığımda o telefon açılacak. Açılmadığı an o Kızılcahan konağını yerle bir ederim.”

 

Son sözüm aslında Leyla’ya değil Yusuf’aydı. Anladığını varsayıyordum.

 

“O zaman anlaştık. Yürü bakalım küçük kedi. Seninle önemli işlerimiz var.”

 

“Şimdi olmaz Yusuf. O şu an bize lazım. İki gün sonra bizzat ben getireceğim Leyla’yı sana.” Tam itiraz etmeye hazırlanıyordu ki.

  

“Duydun Yusuf Ağa, getireceğiz dedik. Uzatma daha fazla. Ayrıca karını öldüren şerefsiz her kimse bizimde adımızı karaladı. Yani bulunması iki aşiretinde işine gelir. O yüzden bırak iki gün sonra gelsin.”

 

Ömer’in aşiretinden kendi aşiretimmiş gibi bahsetmem Ömer’i hem şaşırtmış hem gururlandırmıştı. Hem de az önce dirseğimle suratını dağıtmamışım gibi. Ama bunu onu gururlandırmak için değil, karşımdaki adam anlaşmamızı anlamasın diyeydi.

 

Yusuf Ağa pek emin olamasa da mecburen kabul etmişti. “Tamam, yalnızca iki gününüz var eğer getirmezseniz ben başka yollarla almasını bilirim.”

 

“Anlaştık. Git şimdi daha fazla tatsızlık çıkmasın Yusuf!”

 

Yusuf Ağa gidince hemen Ömer’e döndüm. Yusuf denen herife kafa tutacağız derken adamın suratını dağıttık iyi mi?

 

“İyi misin? Kusura bakma aniden oldu.” Beklediğimin aksine bana gururla bakıyordu. Sinirlenir sanmıştım.

 

“İyiyim. Elin ağırmış Devran’ın kızı. Ama etkilenmedim diyemem.” Kimse duymasın diye dibime girip, “O an seni gerçekten karım mı yapsam diye düşündüm hatta.” Diyerek çapkın bir gülüşle göz kırpıp diğerlerinin yanına ilerlemişti.

  

Öyle denir mi insafsız donduk kaldık burada.

  

“Asu, ne oldu güzelim hasta mısın? Yanakların kıpkırmızı olmuş.” Gülcan’ın sesiyle kendime geldiğimde bir an kendimi sarhoş gibi hissetmiştim.

 

“İ iyiyim. Hadi bizde geçelim diğerlerinin yanına.”

 

İçeriye geçtiğimizde Ömer’le göz göze geldik. Yine çapkın bir gülümseme göndermişti. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Dengemle oynaması haksızlıktı. Zaten kıpkırmızıydım böyle gülmeye devam ederse domatesten hallice olacaktım herhalde.

 

“Evet, Leyla Hanım bize şu müthiş cesaretinizin sebebini açıklamak ister misiniz?”

 

“Cidden Leyla, ne diye o adamın teklifini kabul ettin. Adam Ağrı’da yaşıyor. Bir şey olursa nasıl yetişeceğiz.” İrem söylediklerinde oldukça haklıydı.

 

“Bir şey yapmaya cesaret edemez merak etmeyin. Ama yine de riskli Leyla.” Diyen kişiyse az önce yanaklarımın kızarmasına sebep olan beydi.

 

“Biliyorum endişeleniyorsunuz ama hepimiz için gitmem gerekti. Anladığım kadarıyla peşimizde olan kişi Yusuf değil. Bu oyunu oynayan kişi. Ve onu bulabilirsem bu beladan kurtulabiliriz. Ayrıca o adamın sistemini çok merak ediyorum. Çok güçlü bir sistemdi.”

 

“Şimdi ben doğru mu anladım sen sırf merakın için hayatını tehlikeye mi atacaksın? Üniversite ne olacak peki?”

 

Biraz düşündükten sonra, “Sanırım bir süre askıya almam gerekecek. Hatta sizin de almanız gerekecek gibi.”

 

Haklı olabilirdi. Normal şartlarda böyle bir şeyi asla kabul etmezdim ama garip bir şekilde hem Ömer’e güveniyordum hem de peşimizdeki adamlardan korunmak için bunun gerekli olduğunu düşünüyordum.

 

“Biliyorum biran önce üniversiteden mezun olmak istiyordun ama şuan çok riskli Asu. Leyla bu konuda oldukça haklı. Yusuf’tan daha tehlikeli bir düşmanımız var sanırım ve bu kişinin kim olduğunu henüz bilemiyoruz.”

  

“Haklısın, sanırım hepimizin derslere biraz ara vermesi gerekecek. Bu arada sen neden Leyla bize lazım dedin?”

 

Dudağının bir kenarı usulca yukarı kıvrıldı, “Artık hem senin hem benim intikamım için adım atmalıyız. Yarın için plan yapmalıyız ve Leyla’nın bize oldukça büyük katkısı olacak.”

 

 

   ***

  

 

Nihayet beklediğim an geliyordu. Ama kardeşim Dilan o evdeydi ilk önce onu koruma altına almalıydım.

  

“Tamam, başlayalım ama yapacağımız şeyin kız kardeşim Dilan’a zarar getirmemesi gerek. Eğer ona zarar gelirse planmış, anlaşmaymış falan dinlemem Ömer Ağa haberin olsun.” Gerçekten hiç bir şey dinlemezdim ve dünyayı kardeşime zarar getirenlerin bir yerlerinde patlatırdım.

  

“Merak etme yalnızca baban olacak o şerefsiz zarar görecek. Kardeşine zarar verecek kadar kafayı üşütmedim.”

 

En azından kardeşime zarar gelmemesi gerektiğini bilmesi güzeldi.

 

“Seni dinliyoruz Ömer. Plan nedir?” İrem herkesin aklındaki soruyu söylemişti.

 

“Bu senin pek hoşuna gitmeyebilir ama İrem. Özgür’le çalışman gerekecek çünkü.” İrem bunu duyar duymaz yüzünü ekşitmeden edememişti. Artık olanları anlatması gerekliydi.

 

“Başka yolu yok mu bunun? Sahte korumanı benden olabildiğince uzak tutmanı tavsiye ederim Ömer.”

  

“Yok yok iyi oldu bu. Hem şu müthiş mafya yeteneklerini yakından görmüş olurum. Bir de sahada görelim seni mafyacık.” Özgür’ün sözlerinden sonra İrem’in o ölümcül bakışlarını görmeniz lazımdı gençlik. Acaba Özgür nasıl bir yalan söylemişti. İrem arada bir sahte koruma diyordu ama nedenini henüz bilmiyordum.

 

“Olur tabi. Senin üzerinde göstermemi ister misin Özgür Demir Arslan?” Oha Özgür’ün iki ismi mi varmış? Yeni duyuyorum. Ama Özgür diğer ismini İrem’in bildiğini bilmiyor olacak ki bir an şok içinde kalmıştı.

 

Tam Özgür cevap verecekken Ömer sözünü o başlamadan kesmişti.

 

“Tamam, anlaşmanıza sevindim. Çünkü karı koca rolünü oynayacaksınız.”

 

İkisi de aynı anda, “NE! OLMAZ!” diye bağırınca istemsizce kulaklarımı ovuşturdum çünkü İrem tam dibimde bağırmıştı. Ama tepkilerinde haklı olabilirlerdi zira bunu bende beklemiyordum.

 

“Hayatta olmaz! Başkası yapsın.”

 

“Üzgünüm ama Ömer haklı kuzen. Aramızda en iyi oyun oynayabilen ikili sizsiniz.” İrem bana sanki küfretmişim gibi bakınca ağzıma hayali bir fermuar çekip susmuştum.

 

“Bu mafyacığa katılacağımı hiç düşünmezdim ama gerçekten olmaz abi. Hem niye biz? Hali hazırda aramızda sevgili olan arkadaşlar varken bize düşmez bence.” Diyerek okun yönünü Burak ve Gülcan’a çevirmişti Özgür.

 

“Aynen, bence de.” Diyerek Özgür’ü desteklediğini fark eden İrem yüzünü buruşturmakta geç kalmamıştı.

 

“Üzgünüm bir numaralı hastam. Benim bu işe karışmamam lazım. Sevgilim beni tehlikeye atmayı pek sevmiyor da.” Diyerek sırıtan Burak halinden oldukça memnundu.

 

Onun sözleri üzerine Gülcan’a bakan Özgür ondan da aynı tepkiyi alınca sessiz bir küfür mırıldanıp, “Zaten bir kere yaralı parmağa işesen şaşırırdım Güven.” Ona adıyla değil soyadıyla seslenmesi gerçekten sinirlendiğine işaretti.

 

Teessüf ederim der gibi bakmıştı Burak. Gülcan’da aynı bakıştan yollamıştı tabi.

 

“Tamam, o zaman Cansu’yla Kadir olsun. Hem Kadir baya iyi rol yapıyora benziyordu.” Diyerek görevi Cansu ve Kadir’e yıkmaya çalışan kişi İrem’den başkası değildi.

 

“Evet, kesinlikle harika olur.” Diyerek onu desteklediğini gösteren Özgür’de yüzünü hemen buruşturmuştu.

 

“Valla bana uyar. Ne dersin sarı şeytan?”

 

Cevabını bir kusma hareketi ile gayet net bir şekilde belirtmişti Cansu. Bu onlarında bu işi yapmayacağı anlamına geliyordu.

 

“Üzgünüm bilader ama bu işi en iyi siz yaparsınız. Burak ve Gülcan yapamaz çünkü onlara başka bir iş düşüyor. Aynı şekilde Cansu ve Kadir’e de. Leyla’ya gelecek olursak o zaten arka planda kalıp dijital bilgisi ile bizim önümüzü açacak. Asu ve bana gelecek olursak bizim henüz ortalıkta görünmememiz gerekiyor. Bizim olayımız en sonda.” Diyerek son noktayı tabi ki sahte müstakbel kocam bey koymuştu.

 

Çabalarının boşa gittiğini anlayan ikili pes ederek kafa sallayıp onaylamışlardı görevi.

 

“Ee, anlat madem abi ne yapıyoruz?” diyerek yenilgiyi dile dökmüştü Özgür.

 

“Demir’e istemeyerek te olsa katılmak zorundayım galiba. Anlat planı Ömer.” Diyerek İrem’de yenilgiyi kesinleştirmişti ama Özgür’e ikinci ismi ile seslenerek yine uyuzluğunu konuşturmuş ve Özgür’ü sinir etmeyi başarmıştı.

 

Bu durumdan oldukça memnun olan Ömer ise planı anlatmaya başlamıştı.

 

Ekibin yapması gereken şey Şahin Ağa Aşireti’ne yani bizim aşirete aklanmak için gelen yüklü miktarda kara parayı patlatmaktı. Gerçek anlamda.

 

İrem ve Özgür sahte isimlerle parayı getirecek olan çiftin iki günlüğüne sevkiyat dikkat çekmesin diye kaldığı otele zengin ve tanınan bir çift olarak gidecekti.

 

İrem, Sevda Ceyhun ismi ile ve İrem’in üstün ısrarı yüzünden Murat olarak çıkması gereken Özgür bunun yerine Demir Ceyhun ismi ile orada olacaktı. Ceyhun çifti adamların yan odasında kalacaktı. İlk gün onlarla tanışıp sohbet edecekler ve ertesi gün akşam aslında Ömer’in organize ettiği ama herkesin bizim cömert çiftimizin yaptığını sandığı geceye davet edeceklerdi.

 

Davet te Sevda ile Demir kavga edecekti ve tüm dikkatler onlardayken Cansu ile Kadir Ömer’in Leyla’ya hazırlattığı tek seferlik geçici kart anahtarla odaya girip paraları hızlı bir şekilde servis arabalarına yerleştirecek ve arka kapıda bekleyen karavana aktaracaklardı. Bu sırada sahte olduğu apaçık belli olan bizim hazırladığımız paraları da alınanların yerine koyacaklardı. (Olanları duyunca babamın suratını görmek için o kadar sabırsızlanıyordum ki ne kadar anlatsam az kalır.)

 

Ve tabi ki bizim yaptığımızdan şüphelenmesinler diye Leyla hünerlerini konuşturup bu saat aralığındaki görüntüleri silip yerine odanın boş olduğu kısmı yerleştirecekti. Sonuna kadar kimsenin bizden haberi olmamalıydı.

 

Burak ve Gülcan’a gelecek olursak onlarda karavanımızın sahibi olan mükemmel çift olacaklardı. Burak’a neredeyse orijinali ile aynı olan bir MİT kimliği çıkartmıştık. Olurda polisler çevirecek olursa hiç uğraşmadan geçmeleri için bu gerekliydi. Sorunsuz bir şekilde onları atlatıp paraları Ömer’in konağının meydanına koyacaklardı.

 

Biz de konakta olacaktık ama karı ve koca olarak. Evet, doğru duydunuz evlenecektik. Okulumu askıya aldığım için evlenebilirdik. Tüm bunlar bitince okuluma devam edebileceğime dair sözleşmeyi Ömer’e imzalatmıştım bile.

 

Tam biz imzaları atarken paralarda bizim hemen arkamızda yanmaya başlayacaktı. Bu olanları videoya alıp babamlara gönderecektik. Ömer’in dedesi Korkut Ağa bizim evliliğimizden şüphe etmemesi için ben babamın bana yaşattıklarını ona anlatacak ve bu olanların benim aileme kötülük değil aksine düşmanlarıma yapılmış bir hamle olarak gördüğümü söyleyecektim.

 

Ve bu sadece bir başlangıç olacaktı asıl oyun yarın olanlardan sonra başlayacaktı. Ve bu süreçte tek korktuğum kardeşimdi. Onu korumak için o evdeydim ancak şimdi orada olmayacaktım. Ve kardeşimi korumanın tek yolu Ömer’den geçiyordu…

 

 

  ***

 

 

“Biz hazırız abi. Mafyacığın makyajı yüzünden oyalandık kusura bakmayın.” Arkadan bir vurma sesi geldiğinde İrem’in Özgür’ü tartakladığı anlaşılıyordu.

 

“Tamam, parayı getirecek olan çift giriş yaptı. Sizde çabuk olun haydi.” Diyerek oyunun startını veren kişi bu gün müstakbel kısmını atıp sahte kocam olacak olan beydi.

 

“Dikkatli olun.” Diyerek son uyarıda bulundum.

 

Onların her adımını İrem’in boynundaki kolye görünümlü kameradan ve Özgür’ün kravatındaki gizli kameradan takip ediyorduk. Minik kulaklıklar sayesinde ise onlarla iletişim kurabiliyorduk.

 

Nihayet Ceyhun çifti otele giriş yapmıştı. Resepsiyona geldiklerinde işi batırırlar sanmıştım ama işler sandığım gibi olmamıştı.

 

“Merhabalar, ben deniz Demir Ceyhun. Biricik eşimle otelinizde iki gece konaklamak istiyoruz. Bir oda ayırtmıştık anahtarımızı alabilir miyiz acaba?” diyerek tam bir centilmen erkek modeli vermişti Özgür.

 

“A Demir Bey, hoş geldiniz. Geleceğinizden haberimiz vardı. Odanız hazır ama prosedür gereği kimliklerinize bakmam lazım efendim.” Beklediğimiz bir şey olduğu için önceden hazırlanmış sahte kimlikler devreye girmişti.

  

“Tabi ki bakabilirsiniz. Karıcığım kimliklerimiz sendeydi verebilir misin lütfen?” Özgür’ün karıcığım kısmındaki kinayeyi onlar anlayamazdı ama biz anlamıştık ve İrem’de anlamıştı.

  

“Benim kimliğim yanımda aşkım. Ama senin kimliğini bulamadım, çantamda yok.” Nasıl ya ikisini de oraya koyduğumdan eminim. Bu sözlerden sonra Ömer hemen bana döndü.

 

“Bakma bana öyle ikisini de koyduğuma eminim.”

 

“Umarım öyledir Asu.”

 

Gerçekten umarım öyledir. Ve umarım şuan İrem Özgür’le dalga geçiyordur.

 

“Emin misin bir tanem? Senin çantana koymuştuk ya!” Sesi hafif bir uyarı içeriyordu.

 

“Üzgünüm Demir Bey ancak kimliksiz size anahtarı veremem.” Diyen görevlinin sözleri üzerine müdahale etmem gerektiğini anlamıştım. Ancak Özgür’ün ağzının kenarından mırıldandığı şey yüzünden susmuştum.

 

“Asıl anahtarın bende olduğunu bilmiyorlar tabi.” de ne demekti. Bunu sonra düşünmeye karar verip duruma el atmıştım.

 

“İrem şakanın sırası değil! Kes şunu çıkar kimlikleri oyunu riske atıyorsun.” Diyerek uyarıda bulunmuştum.

 

İrem sessiz bir bıkkınlık nefesi verip, “Ah, kusura bakmayın buradaymış. Gözümden kaçmış. Malum biz kadınların çantası oldukça kalabalıktır. Buyurun lütfen kimliklerimiz.” Diyerek nihayet oyuna başlamıştı.

 

Özgür rahat bir nefes verirken hemen role geri bürünmüştü.

 

“Tamamdır efendim. Buyurun anahtarlarınız. İyi dinlenmeler dileriz.” Görevlinin iyi dileklerinden sonra çiftimiz sonunda odalarına çıkmışlardı.

 

“Bana bak mafyacık senin triplerinle uğraşamam ben. Oyunu riske atamazsın! Ben senin o kafasına oyuk açtığın adamlara benzemem haberin olsun.”

 

“Öyle mi Demir! Oysa ben onlardan biri olmak için oldukça hevesli olan birini görüyorum karşımda!”

 

Özgür bu sözlerin ardından sinirli bir soluk alıp, “Bana şu isimle seslenme!”

 

“Sen de bana emir vermekten vazgeç! Bende senin o alıştığın kölelerinden biri değilim Demir!” diyerek ona tam olarak o isimle seslenmeye devam etmişti üzümlü kekim. Gerçi şuan daha çok zehirli bir kekti ama neyse.

 

“Sakin olacağım. Sakin olacağım. Bu bir görev ve sen benim sahte ismim olduğu için bana Demir diyorsun.”

 

“Yoo, gayet ikinci ismin olan Demir’i kullanıyorum. Sahi sen niye sinir oluyorsun ki bu isme? Ah doğru çünkü sen..”

 

Aniden sözünü kesen kişi Özgür olmuştu.

 

“İrem! Yeter, gerçekten yeter. Daha fazla ileri gitme artık. Yoksa olacaklara karışmam.” Diyip meydan okumuştu İrem’e.

 

“Ne olur? Tekrar yalan mı söylers…” bu sefer susmasının sebebi başkasının konuşması olmamıştı. Çünkü Özgür onu öperek susturmuştu.

 

“Arkadaşlar biz de buradayız ya hani. Aile var hani burada, tartışmalarınızı ve diğer işlerinizi şu görevden sonra mı halletseniz acaba?” diyen kişi ise Kadir’di. Biraz zevzek birisi olduğu kesindi ama bu konuda haklıydı.

 

“Ne yapıyorsun sen be!? Sakın! Sakın, tekrar bunu yapma yoksa senin de kafanın ortasında bir oyuk olur.”

 

Özgür kısık sesle bir şeyler mırıldanmış sonrasında kulaklığını ve kravatını çıkartıp odanın banyo kısmına gitmişti. Bunları İrem’in kolyesindeki kameradan görebilmiştik.

 

İrem’i sakinleştirebilecek tek kişi olarak ortama giriş yapmıştım, “İrem, tam şuan sakinleşip göreve odaklanırsan sana haftaya oynanacak Galatasaray-Fenerbahçe derbisini için bilet alırım. Hem de kombine olur.” Onu can damarından, Galatasaray’ından vurmuştum. Tam tahmin ettiğim gibi olmuş ve hemen göreve konsantre olmuştu.

 

“Tamam, anlaştık. Ama bu sonrasında ondan hesap sormayacağım anlamına gelmiyor.” Diyerek beni onaylamıştı. Galatasaray’a sırf bu yüzden büyük bir para yardımı yapabilirdim.

 

“Evet, bu faslı bitirdiysek asıl konumuza dönelim. İrem, Özgür duştan çıkınca ona sen anlatırsın ve itiraz istemiyorum.” Gerçekten bu kısımda İrem itiraza hazırlanıyordu.

 

“Akşam için otelin barına gideceksiniz, adamla kadında orada olacak. Onlarla iyi bir sohbet kurup yarın buradan gitmeden önce küçük bir parti organize ettiğinizi ve onları da orada görmek istediğinizi söyleyeceksiniz. Anlaşıldı mı?”

 

İrem’den onaylayan bir ses çıkınca Ömer sıkıntılı bir nefes verip, “İrem, sen artık oldukça hatırı sayılır bir mafya liderisin bunun farkındayım ama bunu bizim için daha doğrusu Asu için yapıyoruz. O yüzden lütfen artık odaklanın. Ben Özgür’le de konuşacağım. En azından şu iş bitene kadar birbirinize sabredin.”

 

Karşı taraftan ses gelmedi çünkü tam o sırada Özgür duştan çıkmıştı. Sorun bu değildi. Sorun, Özgür’ün duştan sadece beline dolanmış bir havluyla çıkmasıydı. İrem’in yutkunduğunu duymuştum. Eh o da haklı canım maşallah ben Ömer’e yunan heykeli diyordum ama Özgür’ün de ondan aşağı kalır yanı yoktu doğrusu.

 

Bir süre sessizlik oldu. Sonra Özgür kamerayı hatırlamış olacak ki bir küfür savurup koşar adım duşa girmişti. Ama ben bunun hepsini görememiştim çünkü Ömer’in eli ben görmeyeyim diye gözlerimi kapatıyordu.

 

“Lan geri zekalı! Öyle mi çıkılır salak herif!” diyerek resmen Özgür’e püskürmüştü. O sırada ben de gözlerimin üzerinde ki elden kurtulmaya çalışıyordum.

 

“Ya Ömer, çocuk muyum ben? Neden kapatıyorsun gözümü?” diyerek haklı isyanımı dile getiriyordum.

 

Ömer Ağa da boş durur mu? Yapıştırdı cevabı. “Eğer çok çıplak erkek vücudu görmek istiyorsan. Yarın ki nikâhtan sonra seve seve bu konuda yardımcı olabilirim.”

 

Kısa süreli bir şokun ardından bende boş durmadım. “Aa, gerçekten mi? Yoksa David Beckham’ı mı getireceksin?” dediğimde şok halinde elini çekmişti.

  

“Lan o adam 50 yaşında! Ayrıca dediğim şeyden bunu mu çıkarttın?”

 

“Olabilir, belki ben 50 yaşındaki adamlardan hoşlanıyorum olamaz mı?” dehşete düşmüş gibi suratıma bakarken ben acımadım ve bir darbe daha vurdum.

 

“Hem başka hangi anlamı çıkartabilirim ki?” o da az önce can havli ile küfür savurup giden Özgür gibi bir küfür savurmuştu.

 

“Kusura bakmayın, kamerayı unutmuşum.” Diyen Özgür bu kez giyinikti.

 

“Ha İrem’in görmesinde sıkıntı yok yani?” imayla sorduğum soru yüzünden Özgür sırıtırken İrem’i öksürük krizi tutmuştu. Hızımı alamamıştım canım ne var yani?

 

“Bu kadar yeter, şu anlık kamera ve kulaklıkları çıkarabilirsiniz. Akşam ki görev için tekrar takmalısınız. Şimdi dinlenin biraz, tabi dalaşmaktan vakit bulabilirseniz.”

 

İrem rahat bir nefes alıp kamerayı ve kulaklığı kapatmıştı. Onların orada yaşayacakları şeyleri çok merak etsem de maalesef bunu göremeyecektim. Hem şu anahtar mevzusunu da düşünmeliydim. Umarım İrem hakkındaki gerçekleri tam anlamıyla öğrenmemiştir. Yoksa bu hem İrem hem de bunu bilen herkes için bir felaket olur…

 

“Şimdilik işimiz bu kadar akşam için tekrar burada oluruz. Leyla senin burada kalman gerek. Parayı getiren çiftin her hareketini takip etmemiz lazım.” Ömer’in sözleriyle daldığım düşüncelerden çıkmıştım.

 

“Tamamdır enişte. Burası bende. Bir şey olursa hemen size haber veririm.” Artık bu tabire kızmayacaktım. Çünkü ciddi ciddi yarın akşam evleniyorduk. Gerçek karı koca olmayacaktık belki ama yine de evli gözükecektik.

  

“Asu, hadi gel çıkalım biz. Yarına hazırlık yapmamız gerek.” Ne hazırlığı be? Altı üstü yalandan iki imza atacaktık.

 

“Hazırlık yapmaya gerek yok bence. Nikâh memurunu ayarladıysan gerisi önemsiz.” Dediklerimden sonra kaşları çatılmıştı.

  

“Sahte de olsa bu senin nikâhın en azından sade bir gelinlik seçebilirsin. Hatta hadi gidip birlikte seçelim.” Benden daha heyecanlı diye yorumladım.

  

“Bak gerçekten gerek yok. Zaten sahte bir şey bu yalandan iki imza atacağız o kadar. Ben performansımı gerçek olana saklamayı terc…”

  

“Asu başlatma gerçeğine sahtesine. Buna bu kadar takılıyorsan gerçek anlamda karı koca olabiliriz. Benden başkasıyla evlenemeyeceğini şimdiye kadar anlaman gerekliydi.”

  

İtiraz edebileceğini tahmin ediyordum ama bu kadarını bende beklemiyordum. Evet, uzun zamandır bu iş bana garip geliyordu. Başta bir sorun yoktu ama ona alışmaya ve farklı duygular hissetmeye başlıyordum bu da beni ürkütüyordu. Bunları söyleyerek hem kendime hem de ona bir gün boşanacağımızı ve bu işin sadece bir plandan ibaret olduğuna inandırmaya çalışıyordum. Ancak onun şuan bana söyledikleri ile tam olarak dumura uğramıştım. Bana açık açık ayrılmayacağımızı söylüyordu.

 

“Na nasıl yani? Ama anlaşma?”

  

Sıkıntılı bir nefes verip, “Bak tamam anlaşma hala geçerli babanları batıracağız eyvallah. Kardeşine de zarar gelmesini önleyeceğiz ona da eyvallah. Ama şu sahte evlilik mevzusu canımı sıkmaya başladı Asu. Açık açık konuşalım artık. Kaçak dövüşmek bana göre değil.”

 

Ama tam bana göre. Şu an olmaz ya hayır, hayır, hayır. Hazır değilim.

 

“Hadi gidip gelinlik seçelim. Yarına kıymamız gereken sahte bir nikâh var sonuçta.” Sahte kısmını özellikle vurgulamıştım. Anlaması gerekliydi, bir gün bu oyunun biteceğini anlaması gerekliydi.

  

Bunları söyledikten sonra hızlı adımlarla kapıya yönelmiştim. Farkındaydım şu an tam anlamıyla kaçıyordum ama hazır değildim işte. Daha kendime doğru dürüst itiraf edemediğim şeyleri ona söyleyemezdim.

   

Tam kapının kolunu tutuyordum ki bir anda beni kolumdan yakalayıp kendine çevirdi ve kapıyla kendi arasına sıkıştırdı. Ben daha ne olduğunu anlayamadan sıcak ve yumuşak dudakları benim heyecandan kuruyan dudaklarımın üzerine kapanmıştı.

 

İlk şoku atlattığımda içimdeki dürtüye engel olamayıp ona karşılık vermeye başlamıştım. Bir elim ensesinde yer bulurken diğer elim kalbinin üzerindeydi kalbi bu hareketimle hızlanmıştı. Avuç içime çarpan ritimler benim kalbimi de bir hoş yapıyordu.

 

Bu yaptığımdan cesaret almış olacak ki öpüşü şiddetlenmişti. Dudaklarımız bir birinden ayrıldığında nefes nefese kalmıştık. Alınlarımız birbirine yaslıyken öpüşme sırasında kapanan gözlerimiz yavaş yavaş aralanmaya başlamıştı. Ve onun ağzından dökülen birkaç kelimeyle artık kendimi hazır hissediyordum.

 

“Artık sahte değil.”

 

Ve bende ağzımdan dökülenlere engel olamamıştım.

 

“Bu çok yanlış. Hislerimi kontrol edemiyorum ve bu beni korkutuyor.” Gözlerini tamamen açıp en koyu halini alan elalarıyla kahvelerimin en derinine bakmıştı. Bu zaten çırpınan kalbim yetmiyormuş gibi nefesimi kesmişti.

 

“Seninle en büyük yanlışlar bile doğru Devran’ın kızı. Ayrıca ben yanındayım ve bu durumda kimseden korkmana gerek yok duygularından bile.” Bunu öyle içten söylemişti ki ona cevaben parmak uçlarımda yükselip dudaklarına minik bir öpücük bırakıp geri çekilmiştim.

 

Ama bu ona yetmiyor gibiydi. Çünkü daha az önce öpüştüğümüz için şu an şişmiş ve zonklayan dudaklarımdan tekrar bir öpücük çalmıştı. Bende seve seve karşılık vermiştim.

 

Evet, çok yanlıştı ama onunda dediği gibi biz birlikteyken en büyük yanlış bile doğru gibiydi. Bu kez o kadar hoyrat değildi aksine nefesleniyor gibiydik birbirimizde.

  

Dudaklarımız ikinci kez ayrıldığında bu kez ben onu biraz mutlu etmeliydim sanırım.

 

“O zaman sahte olmayan kocam, gidip sana bir damatlık bana da sade bir gelinlik bakalım.” Sözlerimden sonra gözleri neşeyle ışıldadı. Bana öyle güzel bakıyordu ki şuan ne dese yapabilecek kabiliyetteydim.

 

Gerçekten hangi ara kalbim farklı atmıştı ona. Söyledikleri gibiymiş, harbiden insan ne zaman aşık olduğunu anlayamıyormuş. Bu kadar kısa zamanda onca şey yaşamıştık ve sonucunda birlikteydik.

 

Ancak her şeye daha yeni başlıyorduk. Hala almamız gereken bir intikamımız vardı. En başından beri buna dâhildim. Babamdan gerçekten intikam almak istiyordum. Önceden bunu düşmanımın oğlu ile yaptığımı sanıp hep tetikte bekliyordum ancak şuan o sevdiğim adamdı ve korkarım ben o adama uzun zamandır güveniyordum. Şu andan itibaren de her şey daha farklı olacaktı.

 

 

   ***

 

 

Yazarın Ağzından

 

Bu adam gerçekten İrem’i delirtiyordu. Ve dengesini alt üst etmekte de üstüne yoktu. Sırf tek aşkı Galatasaray maçı ve arkadaşı için bu adama katlanacaktı. Sıradan bir maç olsaydı asla lafını esirgemezdi ama bu kıtalar arası derbide bulunmak onun için vazgeçilemez bir nimetti.

 

Ömer’in onu yatıştıran sözlerinden sonra tam cevap verecekken Demir’in duştan yarı çıplak bir şekilde çıkması onu dondurmaya yetmişti. Yalancı pislik ajanın tekiydi ama oldukça yakışıklıydı. Bunu es geçmek o six packlere ve kafası kadar pazulara ihanet etmek olurdu.

 

Şok içinde ona bakarken kamerayı hatırlayıp duşa koşar adım geri dönen Demir’le birlikte tüm manzarası da gitmişti. Kulaklıktan gelen sesler olsa da pek oralı olmamıştı. Çünkü aklı hala o pazulardaydı. Nihayet kendine gelebildiğinde kafasını iki yana sallayarak aklını da kendine getirmeye çalışıyordu. Ancak kalbinin hızlı atışı aklına pek te yardımcı olmuyordu.

 

“Kusura bakmayın kamerayı unutmuşum.” Diyerek odaya geri dönen Demir’in bu kez giyinik olmasına içten içe üzülse de bunun akıl selameti için daha iyi olacağına kanaat getirerek şükretmişti.

 

“Ha İrem’in görmesinde sıkıntı yok yani.” Diyen kuzeni ise ona hiç yardımcı olmamıştı çünkü tükürüğü boğazına kaçmıştı ve öksürmeye başlamıştı. Demir ise pis pis sırıtmakla meşguldü.

 

Onu rahatlatan şeyse kulaklıktan gelen kamera ve mikrofonları çıkarıp dinlenebilirsiniz komutu olmuştu. Hemen kamera ve mikrofonu kapatıp çıkartmıştı.

 

Bu halini gören Demir sırıtmaya devam ederken, “Ne o baş başa kalmayı bu kadar çok mu istiyordun mafyacık? Bilseydim daha önceden hallederdim bu işi.”

 

İşte İrem’i kendine getirebilecek yegane şey buydu. “Yaa sorma be Demir, baş başa kalalım ki bir an önce kafanda bir delik oluşsun dedim. Nasıl iyi demiş miyim?” diyerek işi uyuzluğa vurmuştu.

 

Dudaklarını ıslatarak yanına geldiğinde dudaklarına kısa bir bakış attı. “İlkinde daha iyiydin. Formdan düşmüşsün mafyacık. Söyle de arada bir antrenman yapalım.” Puşt herif hoşuma gitti diyemiyor da antrenman diyordu.

 

“Sen şuna hoşuma gitti, doyamıyorum desene.” Diyerek içinden geçenleri söyledi.

 

Çapkın bir edayla gülüp, “Öyle dersem yapacak mısın?” dediğinde onun pervasızlığına hayret etmişti.

 

“Maalesef ismi Demir olanlarla ve yalancılarla öpüşmeyi pek sevmiyorum.”

 

Bıkkınca bir soluk vermişti Özgür. “Bu isimle seslenmeyi bırakmayacaksın değil mi?”

 

Evet bırakmayacaktı. Bu ajan bozuntusunun onun arkasından çevirdiği işler aklına geldikçe aklını kaybediyordu. Hayatında affedemediği nadir şeylerden biriydi arkasından iş çevrilmesi. Ondan kurtulmayı çok istiyordu ama hala bilmediği şeyler olduğunu düşünüyordu. Her şeyi öğrenmeliydi.

 

Aslında ondan başından beri şüpheleniyordu ama en fazla bir mafya düşmanının adamıdır sanıyordu. Devlete çalışan ve en kıdemli ajanlardan olduğunu bilmiyordu mesela.

 

Yine de böyle bir şey olmasını bekliyordu ve buna rağmen saçma bir şekilde kırılmıştı. Belki yapmaz demişti içinden belki gerçekten sıradan bir korumadır demişti. Kimseye güvenmeyi seçmese de ona güvenmeyi seçmişti. Bir kerecik olsun haksız çıkmak istemişti. Ama yine kahretsin ki haklı çıkmıştı.

 

Belki onu öldüremiyor olabilirdi ama bu onu sinirlerini bozmayacağı anlamına gelmiyordu. Onun ikinci isminin olduğunu bilmiyordu. Onu kullanmaktan nefret ettiğini duyunca kısa bir araştırma yapmış ve sebebinin annesinin, babasıyla tanışmadan önceki sevgilisinin ismi olduğunu öğrenmişti. Onun yüzüne karşı ikinci ismini kullandığında oluşan surat ifadesi o kadar iyiydi ki sürekli o ifadeyi görse sıkılmazdı.

 

“Asla! Sana bundan sonra hep bu isimle sesleneceğim. Alışsan iyi edersin. Ya da alışma böyle daha eğlenceli.” Demişti İrem onun sorusuna cevaben.

 

Ancak ileride bu olayın tersine döneceğinden ve Özgür Demir Arslan’ın sadece Demir ismini kullanmak isteyeceğinden haberi yoktu.

 

“Bir gün bunu yaptığına pişman edeceğim seni mafyacık.” İrem en çok ta ona böyle hitap etmesine sinir oluyordu. Ama hiç merak etmesindi çünkü ona mafyacığı göstermesine az bir zaman kalmıştı.

 

“Asıl sen bana mafyacık dediğine pişman olacaksın DEMİR!” sonda ki Demir kısmını bastıra bastıra söylemişti. Maksat sinir olmasıydı. Görev başarılıydı. Zira kulaklarının kızarmaya başlaması buna işaretti.

 

Tam kahkaha atmaya hazırlanıyordu ki Demir birden yan taraftan aldığı yastığı yüzüne fırlatmasıyla gülme girişimi yarım kalmıştı. Yastık düştüğün de bir gözü seğirmeye başlamıştı. Demir için tehlike çanları çalıyordu.

 

Sakin adımlarla Demir’in üzerine yürümeye başlamıştı. Aynı sakinlikle yere düşen yastığı aldı, “Sen az önce bana bunu mu fırlattın?” diyerek yastığı Demir’e doğru salladı.

 

Demir sesli bir şekilde yutkunurken, “Evet, sana fırlattım.” Demişti. Asla geri adım atarak kendini küçük düşüremezdi. Evet, şuan İrem’den oldukça korkuyordu ancak bunu belli edecek değildi.

 

İrem elindeki yastığı az önce Demir’in fırlattığının iki katı hızla ona doğru savurmuştu. Kafasına isabet eden yastıktan kurtulmaya çalışan Demir, aynı hızda yüzüne gelen yumruğa hazırlıksız yakalanmıştı. İşte şimdi de İrem için aynı çanlar çalıyordu.

  

“İşte şimdi işin bitti mafyacık.” Aynı yutkunma sesi İrem’den yükselirken nedense Demir’in ondan intikamını başka yollarla alacağını düşünmüştü.

 

Demir, İrem’in üzerine az önce İrem’deki sakinliğin aynısı ile ilerliyordu. İstemsiz bir şekilde geri geri gitmeye başlamıştı İrem. “Ne ne yapıyorsun?” cevap vermeden alev saçan kehribarlarıyla ona doğru ilerliyordu Demir.

  

“Bak anlaşabiliriz.” Diyip dikkat dağıtmaya çalışmıştı ancak Demir kitlenmiş gibi üzerine gelmeye devam ediyordu. Sırtının duvara değdiğini hissettiğinde titrek bir nefes vermişti. Bu zaten alev saçan kehribarların sanki mümkünmüş gibi daha da alevlenmesini sağlamıştı.

  

Demir o kadar yaklaşmıştı ki resmen burun burunaydılar. Tam ipler koptu derken çalan kapı İrem’in imdadına yetişmişti. “Ben bakarım!” ne oluyordu Allah aşkına. Kal gelmişti bildiğin, bu adam gerçekten ayarlarını bozuyordu.

 

“Hiçbir yere gitmiyorsun.” Kısık sesle bunları kulağına fısıldamıştı. Hemen ardından sesli bir şekilde, “Müsait değiliz!” diyerek kapıdaki kişiyi de etkisiz hale getirmişti Demir.

 

Kurtulamayacağını anlayan İrem nihayet kendine gelebilmişti. Gözlerini kapatıp Demir’in bacak arasına sağlam bir tekme geçirmişti. Bunu yaparken bu kadar sert bir şeyle karşılaşmayı beklemediği kesindi. Sanırım artık bülbül ötmeyecekti. Acı içinde kıvranan Demir’in yanına doğru ilerlemişti. “İyi misin?” hafif endişeli çıkan sesine engel olamamıştı.

 

Bilmediği daha doğrusu unuttuğu bir şey daha vardı oda Özgür Demir Arsal’ın sağlam bir ajan eğitiminden geçmiş olduğuydu. Yanına yaklaşan kadını çevik bir hareketle kucağına alıp yatağa fırlatan Demir, “Şu saatten sonra az önce bozmaya yeltendiğin şeyi düzelteceksin mafyacık.”

 

Boğuk çıkan sesle yerinde kıpırdanmıştı İrem. Sanırım bu iş buradan dönmeyecekti. İstemsizce dilini dudaklarında gezdirmişti. Heyecandan inip kalkan göğsü ise Demir’e hiç yardımcı olmuyordu. Boğazından hırıltılı bir ses verdiğinde yavaşça İrem’in üzerine çıkıyordu. Şuan kendini oldukça zor tutuyordu.

 

İrem tedirgin bakışlarla Demir’e bakmaya devam ediyordu. Kendisine aç gözlerle bakan Demir’in bir sonraki hamlesini beklemek yerine kendisi bir hamle yapıp, “Bu kadar yeter.” Diye sabırsızca Demir’in dudaklarına yapıştırmıştı dudaklarını. Dişlerinin birbirine çarpması ise şiddetli öpüşmenin kanıtıydı.

 

İrem’in elleri arsızca Demir’in gömleğinin düğmelerini çözüyordu. Bundan cesaret alan Demir’in elleri ise aşağılara kaymaya başlamıştı. Dudakları birbirinden ayrılmıştı ama Demir’in dudakları İrem’in gerdanından aşağılara doğru kaymaya devam ediyordu. İrem ise şuan derin göğüs dekolteli bir elbise giydiğine lanet okuyordu.

 

Elbisenin göğüs kısmını örten kısmını dişleriyle kenara çekip dudaklarını İrem’in göğsünün tomurcuklarına değdirmesiyle İrem’in ağzından küçük bir inleme kaçmıştı. Daha fazla dayanamayan Demir tam elbiseyi tamamen çıkartacakken kapı az öncekinden daha şiddetli çalınmıştı.

 

“Efendim rahatsız ediyoruz ama siparişlerinizi getirmiştik!” diyerek seslenenler burada çalışanlar değildi. Kadir ve Cansu’nun ta kendisiydi.

 

Demir bir küfür savururken aynı şeyi İrem de yapmıştı. “Bu noktada durmak istemezdim ama görev beklemez mafyacık. Şu Kadir’in ağzına çuvalla sıçmam gereken konular var. Başka zaman düzeltirsin artık bozmaya çalıştığını.” Aynı boğuk sesle bunları söylerken kendini İrem’e bastırıp onun inlemesini bir kez daha duymuştu. Kahretsin ki doyamıyordu az önce öptüğü tomurcuğu dişiyle ezip geri çekilirken karşısında tamamen uyarılmış bir kadın bırakmıştı. Demir söverek kapıya ilerlerken İrem’de üzerini toparlamıştı.

 

Kadir’e teşekkür mü etse yoksa o da Demir gibi avuç avuç ağzına mı sıçsa bilemedi. Biraz daha erken gelemez miydi ya da bir saat daha geç? Hızla toparlanıp duşa girmişti. Çünkü şu halde oraya giderse yüzünün kıpkırmızı olduğunu herkes görecekti.

 

Demir söve söve açtığı kapıda Kadir’i gördüğünde Kadir’in suratında çarpık bir gülüş vardı. “Demir Bey umarım bölmüyoruzdur. Ancak yemek sipariş etmişsiniz. Hemen getirmek istedik.” İmalı bakmaya devam etmişti Kadir. Arkasından gelen Cansu’da da aynı ifade vardı.

 

“İyi bo… İyi yapmışsınız kardeşim gelin lütfen.” Sevecen çıkarmaya çalıştığı sesi istemeden kinayeli çıkmıştı. Sırıtarak içeri giren Kadir ve Cansu’ya ters ters bakmayı da ihmal etmemişti. Kapıyı sertçe kapatmıştı, biraz daha gecikemezler miydi yani?

 

“Yenge hanım nerede Demir Bey?” hala imada bulunuyordu birde.

 

“Sıçacağım şimdi ağzına Kadir! Kısa kes niye geldiniz?” diyerek direkt söze girmişti Özgür.

 

“Tamam, be Özgür. Sakin ol valla benim suçum değil. Bu sarı şeytan dedi size görevin detaylarını anlatacakmışız. Abim öyle istemiş.” Açıklaması makuldü ama bu Özgür’ün sinirinin geçmesine yardımcı olmuyordu. Çok yaklaşmıştı. Ve Kadir bunu ikinci kez yapıyordu.

 

“Bize niye direkt anlatmamış peki?” Kadir tekrar sırıtmaya başlamıştı.

 

Cevabı ise Cansu’dan gelmişti. “Sizin aklınız bir karış havada olurmuş çünkü. Ve baktığımızda da haksız sayılmaz.” Diyerek imada bulunmuştu.

 

“Neyse ne anlatın şunu artık.” Bunu söylerken İrem’de tuvaletten çıkmıştı. Rujunu tazelediği belli oluyordu. Cansu ona da imayla bakıp sırıtmıştı.

 

“Ağzını açtığın an seni buna pişman ederim Cansu!” bunun üzerine Cansu ağzına hayali bir fermuar çekmişti.

 

Sonunda Kadir ve Cansu onlara yapmaları gereken şeyleri anlatmaya başlamıştı. Akşama onları oldukça eğlenceli bir ortam bekliyordu.

 

 

  ***

 

 

“Hazır mısın? Çıkıyorum.” Birkaç saat önce olsa bu kadar heyecanlı hissetmezdim çünkü gerçek değil sahte bir evlilikti. Ancak şuan gerçek bir evliliğe hazırlanıyordum. Bu yüzden üzerimde muazzam bir heyecan vardı.

 

“Hazırım, hatta sabırsızım. Hadi artık yavrum.” Diye dediği gibi sabırsızca cevap vermişti Ömer. Gülümsememi durduramıyordum. Kırk yıl düşünsem düşmanımın oğlunu sevip onunla evleneceğim aklıma gelmezdi.

 

“Vee, ta daa.” Müthiş bir girişle karşısına geçmiştim. Kelimenin tam anlamıyla soluksuz kalmıştı. Yaklaşık iki dakika boyunca nefes dahi almadan beni izlemişti.

 

“Ömer, ne oldu? Neden bir şey demedin? Beğenmedin mi? Neyse zaten çok dekolteliydi hiç benlik değil. Gidip değiştireyim.” Diyerek tam arkamı dönüyordum ki Ömer’in sesiyle tekrar ona döndüm.

 

“Dur, dur gerek yok. Çok çok güzel olmuş. Bu olsun. Sana söz bu iş bitsin en güzelinden düğünde yapacağız.” Dediğinde yüzüme geniş bir gülümseme yayılmıştı. Bu adam galiba gerçekten doru adamdı. Onun da dediği gibi birlikteyken her yanlış doğruydu.

 

“Tamam, o zaman ben bunu çıkarayım. Sonra da senin damatlığını alalım.” Sözlerimle içten bir şekilde gülmüştü.

 

“Merak etme güzelim, ben o işi hallettim. Şu an sadece senin işini halledebilecek kadar zamanımız var. O yüzden bu gelinliği alıp güzel karımla intikamımızı almam lazım.” Sözlerine karşılık kafamı sallayıp kabine doğru gittim.

 

Gelinliği çıkartmak için fermuara uzandım ama çekemedim çünkü sıkışmıştı. Bu klişeyi yaşadığıma inanamayarak Ömer’e seslendim.

 

“Ömer! Yardımın lazım!” anında kabinin kapısı açılmıştı. Sanki bu anı bekliyor gibiydi. “Kapıda mı bekliyordun? Görevli kadını da çağırabilirdin.” Ona inanamayarak bakıyordum.

 

Beni önüme çevirirken yavaş yavaş fermuarı indiriyordu ama sanki bilerek ellerini tenimde gezdiriyordu. “Tenine dokunabildiğim her an bana cennetken neden bu cenneti elimin tersiyle itiyim ki. Sen çağırmasan bile ben içeri girecektim zaten.” Diye kulağıma boğuk bir sesle fısıldamasıyla tahrik olmuş bir biçimde kafamı yana eğip ona boynumda yer açmıştım.

 

Dudakları boynuma değdiğinde göğüslerim heyecanla inip kalkıyordu. Hafifçe öptüğü yeri ısırdığında minik bir inleme dudaklarımdan firar etmişti. Sanki ısırdığı yerden özür dilemek ister gibi aynı yerden tekrar öpmüştü.

 

“Hani acelemiz vardı?” dediğimde tekrar ve tekrar boynumdan öpmüştü.

 

“Evet, var. O yüzden daha fazla kızarıp inleme çünkü kendimi durdurmakta zorlanıyorum.” Dudaklarımdan minik bir kıkırtı kaçmıştı.

 

Nihayet fermuarı indirdiğinde, “O halde sizi dışarı alalım Ömer Ağa. Devamını izlemeye dayanamayabilirsin.” Dediğimde dilini dudağında gezdirip hafifçe ısırmıştı.

 

“Öyle olsun bakalım. Yarın akşam bunun intikamını alırım ama Devran’ın kızı.” Kıpkırmızı olduğuma yemin edebilirim. Ama kanıtlayacak vaktim yok.

 

“Nasip, kısmet bu işler Ömer Ağa.” Diyerek onu kabinden çıkartmıştım. Üzerimi hızla değiştirip dışarı çıkmıştım.

 

Ancak gördüğüm şeyle sinirlerim kafamda Lê Bukê oynamaya başlamıştı. Çalışan kızlardan birisi resmen Ömer’in dibine girmiş neredeyse ağzına düşecekti. Burnumdan soluyarak oraya ilerledim. Ömer’in koluna bu adam benim kocam der gibi yapışıp yanağına derin bir öpücük bırakmıştım.

 

“Aşkım gelinliğimi aldım. Artık gidebiliriz.” Dedim. Sevimli çıkmasını istediğim sesim oldukça tehditkâr çıkmıştı.

 

Ömer neden bunu yaptığımı anlamış olacak ki dudaklarının kenarı usulca yukarı kıvrılmıştı. “Bu tahrik etme konusunda anlaştık sanıyordum.” Kolunu sıktığımda sesini kesmek zorunda kalmıştı ama halen alttan alttan gülmeye devam ediyordu.

 

“Hanımefendi sevgiliniz mi?” tam ağzımı açıp karısıyım diyecektim ki Ömer’in sözleriyle dilim lal oldu resmen.

 

“Kadınım! Siz lütfen karımın gelinliğini hazırlayın acelemiz var çıkmalıyız.” Yahu adam bizdeki de kalp yani böyle denir mi? Ama kadının suratı öyle bir morarmıştı ki zoraki gülümseyip kasaya dönmüştü.

 

“Bana diyene bak.” Dediğime gamzelerini belirtecek kadar güldüğünde kaşlarım çatılmıştı. “Şu kadar yakışıklı gülme başına üşüşüyorlar sonra.” Sözlerimin üstüne yanağıma hafif bir öpücük kondurup geri çekilmişti.

 

Elini bana uzattığında hiç düşünmeden elini tutmuştum. Şuana kadar babamın benim yokluğumu fark etmesi gerekliydi ancak bunu da muhteşem kocam babamın önüne bir ton iş çıkararak halletmişti. Evdekiler ise şuan İrem’in evinde olduğumu sanıyordu. Acaba şuan şirret kuzenim Eylül gelinlik seçtiğimi duysa ne yapardı?

 

Geri döndüğümüzde her şey tıkırındaydı. İrem ve Özgür akşam için hazırlanmışlardı. Kamera ve kulaklıklarını geri takmışlardı. Oldukça da şık görünüyorlardı.

 

“Hazır mısınız Ceyhun çifti?” diye sorduğumda karşımdan hoşnutsuz ama beni onaylayan bir mırıltı duyuldu. “İrem ne bu surat hani söz vermiştin? Biletler iptal mi olsun güzelim?” bu kez hemen kendine gelmişti.

 

“Hazırım! Çok hazırım. O maça gidilecek!” tahmin ettiğim cevabı verdiğinde kıkırtıma engel olamamıştım.

 

“Ne biletiymiş bu?” Özgür’ün sorusuna İrem’in cevap vermeyeceğini bildiğim için bu işi ben üstlenmiştim.

 

“Derbi bileti. Haftaya cumartesi Galatasaray-Fenerbahçe derbisi var. İrem Galatasaraylı o yüzden bu maçı kaçırmak istemez.” Diyerek açıklama yapmıştım.

 

Özgür’ün bakışları şaşkınlık ve hayranlık içerisinde İrem’e dönmüştü. “Doğru kararlarda verebiliyormuşsun demek mafyacık.” Bakışlarında bariz bir ima vardı. Dedesinin mafya liderliği mirasını devralma kararından bahsediyor olması mümkündü.

 

İrem bunu anlamış olacak ki hafifçe yutkunmuştu. Ama beklenmedik bir şekilde Özgürün uzattığı namlunun ucunu ona çevirmişti. “Haklısın genelde yanlış kararlar alırım. Sana güvenmek gibi.” Kırgın çıkan sesini o da beklemiyordu sanırım çünkü bu sözlerden sonra hemen arkasını dönüp kapıya ilerlemeye başlamıştı.

 

Özgür beklemediği sözler karşısında dona kalmış olabilirdi. Bir süre hareket edememişti. Ortamın gerildiğini anlayan Ömer olaya el atmıştı. “Hadi artık kadın ve adam bara girdiler sizde çıkın artık. Özgür, İrem ne yapacağınızı biliyorsunuz.”

 

“Merak etme abi. Bizde o iş.” Diyip İrem’in arkasından oda çıkmıştı. Umarım İrem üzerindeki gerginliği dışarı yansıtmazdı.

 

“Hayatım, sözde benim hazırlanmam uzun sürerdi. Sen daha çok geciktin.” İrem sözlerinden sonra hafif kıkırdamıştı. Az önceki halinden eser yoktu şimdi.

 

Özgür başta bocalasa da hemen role girmişti. “Sevda’m, güzel karım senin ekstra hazırlanmana gerek yok çünkü. Sen her halinle mükemmelsin ben yalnızca sana layık olmaya çalışıyorum.” Dediğinde ben bile buradan etkilenmiştim. İrem’i düşünemiyordum.

 

Ancak İrem hiç etkilenmemiş gibiydi. Hafif kıkırdayıp, “İlahi Demir, nerden buluyorsun bu lafları. Şımartıyorsun beni, dikkat et bak alışırım sonra.” Demişti.

 

“O zaman ben de hep böyle şeyler söylerim.” Diyip göz kırpmıştı.

 

İrem kulağının dibine yaklaşıp fısıldayarak, “Her zaman ki gibi yalan söylersin yani.” Şunların yaşadığı olayı biri bana anlatacak mıydı artık!? Sürekli laf sokup duruyorlar birbilerine.

  

Özgür bozulduğunu belli etmemeye çalışarak gülümsemişti.

  

Nihayet bara indiklerinde parayı getiren çiftin oturduğu masanın hemen yanındaki masaya oturmuşlardı. Çift kendi aralarında sohbet ediyordu. Gerçekten hiç şüphe çekmiyorlardı. Dışarıdan bakan birisi onların normal bir çift gibi görünüyorlardı. Tıpkı bizim Ceyhun çiftimiz gibi.

 

“Bakar mısınız? Acaba istek parça yapabiliyor muyuz?” Özgür plan gereği garsona bu soruyu sormuştu.

 

“Tabi ki efendim. Siz Demir Ceyhun’sunuz isteğiniz emirdir.” Garson saygıda kusur etmiyordu. Acaba Ömer bunları ne olarak tanıtmıştı, dünyanın en zengin çifti falan mı? Utanmasalar tapacak adamlar yahu. Ancak garsonun bu tepkisi yan masadaki çiftin tepkisini çekmişti. Bakışları Ceyhun çiftinin masasına dönmüştü.

 

“O halde eşimle ilk dinlediğimiz şarkı olsun. Cem Karaca – Sevda Kuşun Kanadında ortam için pek uygun değil ama bir seferlik dinleyelim lütfen.” Diyerek planda olmayan bir şarkı söylemişti. Başka bir şarkı söylemeliydi. Evet, şuan çiftin radarındaydılar ama bu şarkı onların dikkatini çekmeyebilirdi.

 

“Ah, ne kadar ince zevkleriniz var bayım. Cem Karaca, bayılırız. Eşimin en sevdiği sanatçılardandır.” Arka planda şarkı çalmaya başlamıştı. Bizim avlarda kapana girmeye. Para kokusunu alır almaz direkt sohbet etmeye başlamışlardı.

 

“Teşekkürler, beyefendi. Fakat sizi tanıyamadım. Cemiyetten misiniz?” Cemiyet mi? Özgür Demir Arslan bu iş için biçilmiş kaftandı.

 

“Doğru ya kendimi tanıtmadım size. Ben Selim Karaca, eşim Kübra Karaca. Buralı değiliz seyahat için geldik. İki gün konaklayıp gideceğiz. Sizin isimleriniz nedir acaba?” adam tam beklediğimiz gibi tanışıp samimi olmaya çalışıyordu. Bizim çiftimize is sadece ayak uydurmak kalıyordu.

 

“Ben Ceyhunlar Holding sahibi Demir Ceyhun ve gördüğünüz dünya güzeli ise gelecekteki varislerimin annesi biricik sevdam Sevda Ceyhun.” Valla bu adam romantikliğin kitabını yazsa açar okurdum. Helal olsun yani bu kadarını hiç beklemiyordum.

 

“Aşkım, beni şımartıyorsun.” İrem’deki cilveyse Banu Alkan’da yoktu. Hayretler içerisinde onları izliyordum.

 

“Nasıl yani, Şu neredeyse her şehirde bir şirketi olan Ceyhunlar Holding mi? Demir Bey sizinle tanışmak ve masanıza oturmaktan şeref duyacağımı belirtmek isterim.” Ve bingo! Av kapanda.

  

“Tabi ki bizde çok memnun oluruz.” İrem’in onları kabul etmesiyle Karaca çiftinin yanlarına oturması bir olmuştu. Hadi ama bu kadar belli edemezlerdi. Kesinlikle bizim çiftimiz daha profesyoneldi.

 

Onlar bizim istediğimiz şekilde koyu bir sohbete dalmış kahkahalarla eğlenmişlerdi. Oldukça da içmişlerdi aslında sarhoş olsalar bu işi bu gün ile halledebilirdik ancak sanırım bunların alkole bağışıklığı vardı. Asla sarhoş olmuyorlardı.

 

“Çok hoş sohbetmişsiniz Selim Bey. Yarın akşam burada küçük bir parti düzenleyeceğiz. Sizde isterseniz orada bulunmanız bizi çok mutlu edecektir.” İşte bitirici darbe.

 

Adam bir an için tereddüde düşer gibi olmuştu ancak sorun çıkmayacağını düşünmüş olacak ki kabul etmişti. “Tabi ki biz de çok mutlu oluruz. Aslında yarın akşam buradan ayrılacaktık ama sizin için bir gece daha burada kalabiliriz.” Evvet ikinci bingomuz da geldi.

 

“O halde yarın akşam görüşmek üzere Selim Bey. Eşim içkiyi biraz fazla kaçırdı sanırım. Odamıza çıkıp dinlenelim. Size iyi eğlenceler.” Diyip ayaklanmıştı Özgür. İrem’de rolünün hakkını vererek ayakta dahi duramayacak gibi davranıyordu.

 

Daha fazla İrem’in bu hallerine dayanamayan Özgür bir anda İrem’i kucağına almıştı. Durun bir dakika bu plana dahil değildi. Acaba İrem gerçekten sarhoş mu olmuştu? Yoksa Özgür fırsatları mı değerlendiriyordu?

 

“Ah, sevgilim hadi odamıza geçelim sana birkaç sürprizim var.” İrem’in ağır sarhoş çıkan cümlesi ile adam ve kadın durumun ciddiliğine inanmışlardı.

 

“Size de iyi eğlenceler Demir Bey.” Selim denen adamın yaptığı imayı anlamamak için taş falan olmak lazımdı.

 

“Sağ olun Selim Bey. Biz gidelim artık.” Özgür son olarak bunları söyleyip kendi odalarına gitmişlerdi.

 

Bu günlük görev başarılıydı. Asıl olay ise yarındı. “Tebrikler arkadaşlar. Harikaydınız, tüm oyuncular birleşse elinize su dökemezler.” Diyerek onları tebrik etmiştim.

 

“Yalnız farkında mısınız bilmiyorum ama bu mafyacık harbi sarhoş oldu.” Bir dakika ne?

 

“Ne!? Özgür orada hangi içkiyi içtiniz? Sakın bana tekila deme?” İrem sadece tekilayla sarhoş olurdu.

 

“Maalesef tekila içti. Neden daha önce uyarmadınız bilsem izin vermezdim.”

 

“Neyse ki tam vaktinde çıktınız oradan. Şu anlık herkes dinlene bilir, yarın asıl plan devreye giriyor. Ha unutmadan Özgür, İrem’i ayıltma işi sende.” Ömer’in sözlerinden sonra karşı taraftan bir süre ses gelmedi.

 

“Özgür! Anlaşıldı mı?” bu kez hafif yüksek çıkmıştı sesi.

 

“Ne? He, evet abi bende o iş.” Dediğinde artık günü kapatabilirdik.

 

 

   ***

 

 

“Bana baksana sen! Yine mi aynı şey Demir!? Hani söz vermiştin, hani bir daha olmayacak demiştin? Nasıl yaparsın yine bana bunu?”

 

“Eehh yeter be! Yaptım ulan, yaptım! Hesap mı vereceğim? Bıktım senden de sorgularından da. Hemen kes şu zırvalıklarını misafirlere rezil oluyoruz.”

  

“Emin ol şuan kimse umurumda değil Demir! Benden bıktın öyle mi? O zaman bende benden bıkmayacak birini bulurum.” Aha işte şimdi filmin kopacağı yer geliyor.

 

Nerede miyiz? Tabi ki Ceyhun çiftinin olaylı partisinde. Gerçi biz kamera arkasından dahiliz ama yine de oradaymışız gibi oldukça heyecanlı ilerliyordu. Çiftimiz kavga etmeye çoktan başlamıştı ama şu an öyle bir andaydık ki herkes birbirine tekme tokat girişecekti.

 

İrem sözlerinden hemen sonra oradaki adamlardan birinin yanına gitmiş ve hiç düşünmeden öpmüştü. Evet baya baya öpmüştü. Demir’in yüzünde ki kaslar seğirmeye başlamıştı. Bence gerçek anlamda da kıskanıyor olabilirdi.

 

“Ne yaptığını sanıyorsun sen?” tanımadığımız adam haklı olarak bir isyanda bulunmuştu.

 

“Kendime yeni beni anlayabilecek ve benden bıkmayacak bir adam arıyorum. Müsaitseniz biraz sizde dolanacağım bayım.” İrem’in sözleriyle bocalayan adam az sonra yaşanılacaklardan habersiz kurbanlık koyun gibi bekliyordu.

 

“Sen benim karımı nasıl öpersin lan! Tenini karımın tenine hangi cüretle değdirirsin?” Özgür nihayet patlamış ve adamın üzerine yürümeye başlamıştı.

 

“Normalde ben öpmedim diyerek geri çekilirdim ama hanımefendinin öpüşü muazzamdı. Hem anladığım kadarıyla tatmin edemiyorsunuz karını…” devamı gelmemişti çünkü Özgür adamın yüzüne sağlam bir yumruk geçirmişti.

 

Ve sonunda beklediğimiz kargaşa çıkmıştı. Herkesin dikkati kavgadayken Cansu ve Kadir’in paraları değiştirmesi gerekiyordu.

 

“Cansu, Kadir şimdi sıra sizde tam vakti. Hemen girip değiştirin paraları.” Kocamın komutuyla ikisi de hemen içeriye girmişti.

  

“Tamamdır abi içerdeyiz. Pişt, sarı şeytan baksana senin şu meydan okuma işine ne oldu ya. Sözün vardı hatırlatırım.” Sanırım Kadir canını pek sevmiyordu. Çünkü hala Cansu’ya meydan okuyordu. Yazık olacak daha da çok gençti ya.

  

“Merak etme psikopatcığım unutmadım. Şu iş bir bitsin ilk seninle ilgileneceğim.”

  

“Konuşmayı bırakın dikkatleri uzun süre dağınık kalamaz. Bir an önce halledip çıkın oradan.” Ömer’in uyarısıyla hızlanıp hemen paraları değiştirmişlerdi.

 

O sırada bir şey oldu. Belimde bir tenin ısısını hissettim. Ömer şu an benim belime elini yerleştirmiş bir şekilde görev yürütüyordu. Belki dikkatini dağıtıyorumdur diye biraz uzaklaşmak istedim ama o elini sıkılaştırarak buna engel oldu.

 

“Sabit dur lütfen, dikkatim dağılıyor.” E bende o yüzden uzaklaşıyordum ya! Neyin kafası bu ayol?

  

“Bende o yüzden kenara çekilecektim. Dikkatin dağılmasın diye.” Dediğimde aniden bana döndü.

 

“Benim dikkatimi varlığın değil yokluğun dağıtır Devran’ın kızı. Ayrıca tenin tenime temas etmeyince odaklanamıyorum. Bu yüzden olduğun yerden hiç kımıldamamalısın.” Soluksuz kalmıştım. Bu adam bana ne yaşatıyordu Allah aşkına? Başımı döndüren bir aurası vardı.

 

Onu başımla onaylayıp ekibin hareketlerini izlemeye devam ettim. Oldukça iyilerdi bu konuda. Hiç dikkat çekmeden paraları servis arabalarına koymuşlardı. Ardından odadan çıkıp paraları karavanın beklediği yere ulaştırmışlardı. Hızlı bir biçimde parayı karavana yükleyip oradan uzaklaşmışlardı.

 

Artık oyunun en güzel en şahane bölümüne geçmeye az kalmıştı. Son adımdan önce Burak ve Gülcan parayı Seymenlerin konağına getirecekti.

 

“Burak gazla, sıra sizde.” Bu kez komut veren kişi bendim. Komutumla beraber karavan yola çıkmıştı.

 

“Gülcan, Burak tahmin ettiğimiz gibi yolda trafik var. Karavanın arkasını kontrol etmek isteyeceklerdir. Onlar kontrol etmeden önce sahte MİT kimliğinizi gösterin.” Leyla’nın da dediği gibi trafiği bekliyorduk.

 

“Haklı çıktın Leyla, önümüzdeler. Kimlikleri çıkart yavrum.” Onlarda kulaklık vardı ama kamera olmadığı için göremiyorduk.

 

“Tamam, aşkım çıkartıyorum.” Çıkan seslerden Gülcan’ın kimlikleri çıkarttığı anlaşılıyordu. “Al, bu seninki.”

 

Arabanın yavaşladığını fren sesinden anlamıştık.

 

“İyi yolculuklar, ehliyet ve kimlikleri görebilir miyiz?”

 

“Gülcan şimdilik sadece ehliyeti verin.” Leyla’nın talimatlarını birebir uygulamalılardı.

 

“Buyurun memur bey, ehliyetimiz.”

 

“Kimlik te sormuştum. Siz şu karavanın arkasını bir açar mısınız?” açtıkları an tüm plan suya düşerdi.

  

“Memur bey kimlik olarak şunları versek de yolumuza devam etsek.” Burak’ın sesi hafif endişeli çıkmıştı. Ancak polisler bunu anlamamışlardı.

 

Memur kimliklere bakar bakmaz soğuk terler dökmeye başlamıştır kesin. Sanırım bir MİT ajanını durdurmanın cezasının ne olduğunu düşünüyordur.

 

“Kusura bakmayın efendim. Görevimizi yapıyorduk. Bilsek…”

 

“Sorun yok, tabi ki siz görevinizi yapacaksınız.” Gülcan’ın sözleriyle rahatladığı verdiği nefesten bariz belli olan memur nihayet gitmelerine izin vermişti.

 

“Yarım saat içinde konaktayız Ömer.” Burak’ın sözleriyle Ömer’le dönüp birbirimize baktık.

 

“Tamam, Burak siz parayı dediğim yere yerleştirip bekleyin.” Diyerek kulaklığı kapatmıştık.

 

“Hazırlanalım mı karıcığım?”

 

Gülümseyip, “Hazır değil miyiz zaten kocacığım?” deniştim. Kastettiğimi anlayıp gamzelerini göstererek gülümsemişti.

 

 

   ***

 

 

“Hazırım! Gelebilirsin.” Gerçekten şu an bu oluyordu. Evleniyordum, evleniyorduk. Üzerimde uzun etekleri yere değen sade ve derin göğüs dekolteli bir gelinlik ve dirseklerimi geçen beyaz bir eldiven vardı. Düz bir makyaj yapmıştım ama oldukça hoş duruyordu. Saçlarımı topuz yapıp topuzumun üzerine de uzun sayılacak bir duvak takmıştım.

 

Ömer kapıdan içeri girince yönümü aynadan çekip ona dönmüştüm. Döndüğüm an soluğumu tutmuştum çünkü gerçek anlamda nefes kesiciydi. Bembeyaz bir takım giymişti. O kadar şık duruyordu ki anlatamazdım. Esmer tenine çok yakışmıştı bu takım.

 

Galiba soluğunu tutan tek ben değildim. O da bana donmuş ve büyülenmiş bir şekilde bakıyordu. Dışarıdan birine göre uzun bize göreyse kısa bir süre birbirimizi izlemiştik. Sonunda ilk söz benden çıkmıştı.

 

“Nasıl olmuşum?” dediğimde onunda dili çözülebilmişti.

 

“Ç çok, çok güzel. Harika görünüyorsun.” Dediklerine içtenlikle gülümsemiştim.

 

“Gerçi senin yanında biraz sönük kalacağız Ömer Ağa ama neyse.” Oda aynı şekilde bana gülümsemişti.

 

“Karım olmaya hazır mısın Devran’ın kızı? Dedemle, amcamla, halam ve kuzenlerimle tanışmaya. Melek’i saymıyorum onunla zaten tanışmıştınız.”

 

“Ben hazırım hazır olmasına. Peki ya sen? Sen hazır mısın bana? Benimle bir aşireti yıkmaya? Benimle benim intikamımı almaya? Benimle bir yuva kurmaya? Bana ömrün boyunca hep sadık ve dürüst olmaya, hazır mısın?” kabul biraz uzundu ama ne yapalım canım. Önemli konulardı bunlar.

 

Kısa bir an ama çok kısa, gözlerinden tereddüt geçtiğine yemin edebilirim ama hemen kendine gelmişti. “Hazırım, seninle her şeye hazırım ben Devran’ın kızı.” Az önceki gözlerinden geçen ifadeyi şimdilik görmezden gelecektim sanırım.

 

“O halde ilk şu aşireti devirelim Ömer Ağa.” Dememle Ömer bana elini uzatmıştı. Onun gözlerinden geçen tereddüde meydan okurcasına hiç düşünmeden tutmuştum elini.

 

Beraber aşağıya indiğimizde Herkes çoktan gelmişti. Hava kararmaya başlamıştı. Tam olması gerektiği gibiydi her şey. Paralar bir kule oluşturulacak biçimde dizilmiş, birkaç metre önüne de bizim nikâh kıyacağımız masa konulmuştu. Normalde İrem’in babam olacak adamı araması gerekiyordu ama son anda Özgür’ün aramasına karar vermiştik. Düşmanın adamı olduğu için hemen açacak ve ne istediğini soracaktı. Sonrası da çorap söküğü misali gelecekti.

  

“Gelin hanımı ve damat beyi yerlerine alalım lütfen.” Biz nikâh memurunun dediğini yaparak yerlerimize geçmiştik. Aslında bu nikâh memuru da sahte olacaktı bu durumu değiştiren şeyse bizim Ömer’le birbirimize olan duygularımızdı. Gerçekten evlenmek istememizdi.

 

Aramızda olanları kızlara anlattığımda başta biraz tereddüt etmişlerdi ancak benim gerçekten ona aşık olduğumu anlayınca benim adıma çok sevinmişlerdi.

  

“Özgür Devran Ağa’yı ara. Artık vakit geldi.”

 

Özgür hemen denileni yapmıştı ve babamı aramıştı. Görüntülü olarak tabi.

  

“Ne istiyorsun Ömer’in iti? Ne demeye aradın? Kızımın aklını çelemediniz tutuştunuz değil mi? Kimse benim olanı kolay kolay benden alamaz!” üzgün olmak isterdim baba ancak hiç üzgün değilim. Hatta hayatımda nadir olarak mutluyum.

 

“Yine yanıldın baba!” benim sesimle beraber Özgür kamerayı bizden tarafa tuttu.

 

“Asu, seni orospu! Ne işin var o herifin yanında? Seni elime bir geçireyim tüm yaptıklarımın bin katını yapmazsam bana da…”

 

“Sana deseler deseler Şerefsiz derler Devran Ağa! Bundan böyle kızın benim karımdır! Eğer karıma el kaldırdığını görürsem o eli kökünden kopartmaktan mutluluk duyacağım.”

 

“Buyurun memur bey başlayabiliriz. Gelin hanımın ailesi de bu mutlu anımıza şahitlik etmek istemişte.”

 

“O halde başlayalım. Siz Devran kızı Asu Şahin, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, iyi günde ve kötü günde Sayın Ömer Seymen’i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?”

 

Telefondaki babamın gözlerinin içine baka baka vermiştim cevabımı, “Evet! Kabul ediyorum.” Babamın bir küfür savurduğunu görebilmiştim.

 

“Siz Mehmet oğlu Ömer Seğmen, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, iyi günde ve kötü günde Sayın Asu Şahin’i eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?”

 

Benim sorduğumdakinin aksine hiç tereddüt etmeden vermişti cevabını. “Evet! Kabul ediyorum.”

 

“Sizlerde şahitlik ediyor musunuz?” şahidimin İrem olmasını çok isterdim ama onu riske atmak istememiştim. Onun yerine şahitlerimiz Ömer’in çalışanlarıydı.

 

“Evet, efendim şahidiz.” Diyerek onaylamışlardı.

 

İmza kısmına geldiğimizde yine direkt olarak babamın gözlerine bakıyordum. Eskiden yaptığımın aksine korkarak değil cesurca bakıyordum gözlerine.

 

“O defte imza attığın an yeminim olsun hem seni gebertirim hem o yanındakini.” Diye rest çekmesineyse artık hiç aldırış etmiyorum.

 

“Gücün yeterse buyur Devran Ağa. Denemesi bedava. Ama ilk önce kapıya bak lütfen müthiş bir haber daha alacaksın.” Demesiyle arkadan kapının çalma sesi duyulmuştu.

 

“Çabuk açın kapıyı!” İçeriye babamın adamlarından birisi girmişti.

 

“Ağam, paralar yok. Sahte parayla değiştirmişler.” Dediğinde babamın rengi atmıştı.

  

“Nerede ulan paralar! Ne yaptınız?” keyifle gülümsemiştim işte en eğlenceli kısım geliyordu. Biz konuşurken şahitler imzalarını atıp gitmişti.

 

“Tabi ki hemen gösterelim, Özgür kamerayı biraz daha kaldır. Devran ağa iyi görsün kara paralarını. Yok yok doğru bir kelime olmadı. İflasın eşiğinden önceki tek şansını. Hah bak bu daha doğru oldu.”

 

Evet, doğru biz tam olarak iflasın eşiğindeydik. Bu para ise düze çıkmanın tek yolu ve biz o yola dinamit döşeyip patlatmak üzereydik.

 

“Hayatım, son dokunuşu ben yapabilir miyim?”

 

Gözlerinin içini benim için tekrar parıldatarak, “Tabi ki karıcığım sahne senin.” Babamdan tekrar bir küfür duyulmuştu ama pek umursamıyorduk.

 

“Evet, baba. Senin sonu senin kızın getirdi. Kabul et beklenmiyordun değil mi?”

 

“Seni hain şıllık. İlk fırsatta gebertmeliydim seni!”

 

“Bak bu da senin hatan işte. Beni fazla hafife aldın. Yıllarca bana işkence ettin. Dövdün, sövdün, insanların hasta olunca iyileşmek için gittikleri yeri bana mezar olarak tanıttın. Senin yüzünden hastaneler benim mezarım oldu. Ama senin bir mezarın olmayacak. Burada bitti sanma. Bana yaşattıklarının daha fazlasını sana yaşatmak için geleceğim.” Diyip onun cevabını beklemeden İrem’e bir baş hareketiyle paraları yakmasını söyledim. Yüzündeki maske onu şimdilik saklardı.

 

“Geçmiş olsun Devran Ağa artık beni tutabilecek bir şey kalmadı o konakta. Sevdiğim kadın sana yaşattığını yaşatacak bense onun bin katını.” Babamın titremeye başladığını hissediyordum.

 

İrem benzini dökme işini bitirip çakmağı çakmıştı yakmak için bizden emir bekliyordu. Bizim emrimiz ise ilk imzaydı. Biz imzayı attığımız an paralar yanmaya başlayacaktı.

 

“Asıl her şey şimdi başlıyor baba. Tohumlarını ektiğin eserinle yüzleşme vaktin geldi. Ha bu arada kardeşime de dokunamazsın çünkü artık o burada değil yurt dışına gönderdim. Kimsenin bulamayacağı bir yerde.” Dediğimde iyiden iyiye bozguna uğramıştı. Yüksek ihtimalle beni onunla tehdit edecekti. Ama yemezlerdi.

 

“Seni elime geçirdiğim an en ağır işkenceyi edeceğim ama öldürmeyeceğim ölmekten beter edeceğim seni namussuz.” Bana namussuz diyordu ama namusunu iki paralık eden bizzat kendisiydi.

  

“Göreceğiz baba.” Baba kelimesini tükürür gibi söylemiştim.

 

Ve imzayı atmak için kalemi elime almıştım. Kalem deftere değer değmez arkadaki paralar alev almaya başlamıştı. Aynı şekilde Ömer’de imzayı atmıştı. Ayağa kalkıp el ele tutuşarak babama en havalısından bir bakış atmıştık. 19 Temmuz 2024 benim Asu Seymen olup intikamım için attığım ilk adımımdı. Son olmayacaktı.

 

Ve oyun nihayet başlamıştı. Oldukça gerçekçi bir oyun…

***

Eveettt yeni bölümü nasıl buldunuz??? Yorumlarınızı merak ediyorum. Eğer beğendiyseniz yıldızlamayı ve yorum yapmayı unutmayınnn. 🥰😘

Yeni bölüme kadar kendinize iyi bakın Ankalarım. 😊😊😊

 

 

Bölüm : 16.03.2025 00:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...